ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   İslami Genel Konular (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=324)
-   -   Mevlana Celaleddin-i rumi H.Z (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=57031)

fatmanur 10-09-2008 12:26 PM

Mevlana Celaleddin-i rumi H.Z
 
EĞER BİR YARASA GÜNEŞ'TEN BESLENMEYE BAŞLARSA BELLİ Kİ ARTIK O GÜNEŞ, GÜNEŞ DEĞİLDİR.
EğER YARASA GÜNEŞ'TEN NEFRET EDERSE BELLİ Kİ GÜNEŞ PARLAYAN GERÇEK GÜNEŞ'TİR.
(Mevlâna)
Geçen sayılarımızda Mevlâna Hazretlerinin Konya'ya yerleşmesini, mürşidi Şems Hazretleri ile karşılaşmasını, Onu kaybettikten sonra arka arkaya eserler yarattığını yazmıştık.
Mevlâna bir gün Sultan İzzeddin Keykams'a;
- Ne diyeyim, sana çoban ol, demişler kurt oluyorsun. Bekçilik et, demişler, hırsızlığa kalkıyorsun. Allah seni padişah yapmış, sen şeytana uyuyorsun, diyerek hatalarını yüzüne vurmuştu.
- Bize almayı değil, vermeyi öğrettiler... diyerek eline ne geçerse dağıtıyordu.
Müridlerine ellerinin emeği ile geçinmelerini "bir lokma, bir hırka" diyerek halka yük olmamalarını öğütlüyordu. İnsanlar dünya ve ahiret için çalışmalıydılar. Bu iki yönlü çalışmanın insanı mutlu kılacağını söylüyordu.
Konya yakınlarındaki Elâtun manastırındaki papazlar da Mevlâna'nın sohbetlerini huşû içinde dinliyorlardı.
Bir gün Konya çarşısından geçerken bir papazla karşılaştı. Papaz Mevlâna'yı görünce eğilerek selâm verdi. Mevlâna daha fazla eğilerek selâm verdi. Papaz doğrulunca baktı ki Mevlâna hâlâ saygı duruşunda... Sonunda görüşüp ayrıldılar. Biraz ilerledikten sonra Mevlâna;
- Şükür Allah'a tevazuda da papazı yendik, demişti.
Uğruna ömrünü bağışladığı, eşsiz sevgili dediği "Allah aşkı" ile yanan Mevlâna bütün ömrünü şu cümle ile özetliyor:
"Bütün ömrümün hülâsası şu üç sözden fazla değil; HAMDIM, PİŞTİM, YANDIM."
Eğitim ve yetişme devrinin hamlığını mürşidi Şems-i Tebrizi ile pişirmiş, gerçeği öğrendikten sonra da Allah aşkı ile yanmıştı.
Mevlâna herkesi seviyor, herkesi kabul ediyordu. Bir rubaisinde;
Yine gel... Yine gel...
Her kim olursan ol yine gel..
İster kâfir ol, ister mecusî, ister putperest.
İster yüz kere bozmuş olsan tövbeni...
Umutsuzluk kapısı değil bu kapı.
Nasılsan öyle gel...
der.
Bir gün oğlu Sultan Veled'e şu nasihatte bulundu;
- Oğlum, eğer düşmanını seversen düşmanının da seni sevmesini istersen, kırk gün onun hayrını ve iyiliğini söyle. Göreceksin ki, o düşman senin en yakın dostun olacaktır. Çünkü gönülden dile, dilden de gönüle yol vardır.
Sevmek insana huzur verir, sevgi kapıları Allah sevgisi ile açılır. Allah'ı seven kulluğunu herkesi severek gösterir. Mevlâna coşkun aşkını müzikle ve sema ederek besliyordu. "Sema âşıkların gıdasıdır. Çünkü onda Cânân'a (Allah'a) vuslatın (kavuşmanın) hayali vardır." diyor, sema ediyor, cezbe halinde dünyadan ayrılıyordu.
Yine bir rubaisinde;
Yaşadığım sürece Kur'ân'ın kuluyum ben...
Hz. MUHAMMED'in yolunun tozuyum ben.
diyordu.
Allah'a kul olmanın büyüklük olduğunu, tevazunun en büyük teslimiyet olduğunu da şu cümlelerle anlatıyordu:
KUL OL DA, AT GİBİ YÜRÜ YERYÜZÜNDE, CENAZE GİBİ HALKIN OMUZUNA BİNİP DE YÜKSELMEYE ÇALIŞMA.
Yıllar birbirini kovalamış, geceli gündüzlü yazılan Mesnevî bitmişti. Görevini tamamlamış insanların huzuru içinde olan Mevlâna hasta yatağında "düğün günü" dediği ölüm gününü bekliyordu. 17 Aralık 1273 Pazar günü vefat etti.
Mevlâna hamken pişmiş, yanmış, ama onun tutuşturduğu ocak, ondan sonra da yanmaya devam ediyordu.
Mevlâna'nın büyük ve ölümsüz eseri Mesnevî, Farsça, manzum yazı ve altı ciltliktir, ibret verici hikâyelerle süslenmiştir. Bunlardan küçük bir bölümünü aşağıda sizlere veriyoruz:
Fakir çoban kırlarda koyunları ile dolaşırken çevreyi inceliyor ve her gördüğü bitkide, hayvanda Allah'ı hissediyordu. Öylesine Allah'ı SEVİYORDU ki, O'na HİZMET etmek istiyordu. Çok fakirdi, üstündeki giyeceklerden başka hiçbir şeyi yoktu. Herkesten uzak dağlarda yaşadığı için, başka bir yaşam tarzı olduğunu da düşünemiyordu. Herkesi kendi gibi zannediyordu. ALLAH'I DA. Aklına Allah'ın elbiselerini yıkayıp, saçlarındaki bitleri kırmak geldi!.. Başladı Allah'la konuşmaya;
- Ey Allah'ım! Ne olur bana elbiselerini ver yıkayayım... Getir saçlarındaki bitleri kırayım...
O sırada bu konuşmayı oradan geçmekte olan Hz. Musa duydu. Fakir çobana çıkıştı;
- Ey çoban! Hiç Allah'ın elbisesi, saçları olur mu? Ne biçim konuşuyorsun sen?
Çoban mahçup, sustu... Hz. Musa da ilerledi. Tam yola koyulmuştu ki, Allah'tan gelen bir vahiyle durakladı:
- EY MUSA!.. ARAMIZDAN ÇIKSANA! NE GÜZEL KONUŞUYORDUK ÇOBANLA...
****
Mevlâna'ya göre dünyaya aşırı sevgi duyanlar, yer altında yaşayan kurtçuğa benzerler. O karanlık ortamı beğenir, onunla yetinirler. Kulakları ve gözleri sadece maddeye ve maddî hazlara yönelmiştir. Bu durumda kalp gözüne, kalp kulağına ihtiyaçları olmadığı için İNSAN-I HAYVAN olarak kalmışlardır.
****
Orucu Allah sevgisi ile tutmak gerekir. Allah'tan çekinirim ve cömerdim. Bu zekâtla oruç ikisine de şahittir. Oruç der ki: "Bu helâlden (helâli yemekten bile) çekindi, bil ki harama ulaşmasına artık imkân yok!"
Zekât der ki: "Kendi malını bile veriyor artık, kendisiyle aynı yolda olandan nasıl çalar?"
Fakat (kul) bu işleri (bu ibadetleri) riya ile yaparsa o iki tanık Allah'ın adalet mahkemesine kabul edilmezler.
****
Mevlâna, kâinatı sanki at gözlükleri takmış gibi dar bir açıdan görme yetersizliğinden kurtulup KUR'ÂN'I KONUŞTURABİLEN ÂLİMLERE SEVGİ duymaktadır.
Kur'ân'ın mânâsını ancak Kur'ân'dan, yahut da heva ve hevesini ateşe vurmuş, Kur'ân'ın huzurunda alçalmış, kurban olmuş, ruhu Kur'ân kesilmiş adamdan sor, der.
****
Mevlâna Mesnevî'de bir devenin yularını ele alıp kurula kurula onu güden bir farecikten bahseder. Derin bir ırmağın kenarına gelince duran fareciğe deve;
- Bu duraklama ne? Niye şaşırdın? Irmağa değercesine ayak bas, gir suya. Sen kılavuzsun, benim önümsün, der.
Sonra da kendisi suya girip de "Su diz boyu imiş." diyerek, fareciği cesaretlendirmek isteyince, fare der ki;
- Sana diz boyu ama benim tepemden yüz arşın geçer.
Hak etmeden idarecilik mevkiine gelen kişi bir güçlükle karşılaştı mı, emrinde çalışandan yardım ister.
****
Mevlâna Fi Hî Mafih adlı eserinde şöyle belirtir:
Hz. İsa çok gülerdi, Hz.Yahya çok ağlardı.Hz. Yahya Hz. İsa'ya;
- Sen Allah'ın ince hilelerinden güven içinde bulunduğun için mi böyle gülüyorsun? deyince Hz. İsa;
- Sen de Allah'ın ince, lâtif ve garip LÜTÛF'larından haberin olmadığı için mi bu kadar ağlıyorsun? dedi.
Allah dostu bir kişi bu konuşmaya şahit oldu. Allah'a sordu:
-Bu ikisinden hangisinin makamı yücedir?
El-cevap:
BANA İYİ NİYET BESLEYEN DAHA ÜSTÜNDÜR.
****
Mevlâna, müridin manevî midesi olan aklını ve gönlünü hakiki şeyhin sohbetinden gıdalandırması gerektiğini Mesnevî'de şöyle belirtiyor:
Mideni şu ottan (yavan sözlerden) vazgeçir. Reyhan ve gül yemeye başla. Ot ve arpa yiyen kurban olur. NUR'a ULAŞMIŞ ŞEYH, insana yol bildirir, sözünü nurla yoldaş eder. Çalış, çabala da NUR'a ulaş, sözünden Allah nuru aksın.
****
Ey kardeşim, sen tepeden tırnağa kadar düşüncesin!
Gerisi kemikten ve dokudan ibarettir.
Eğer düşüncelerin gül gibiyse sen gül bahçesisin.
Eğer dikenler gibiyse, sen diken bahçesisin.
****
Uyanık görünen kişi aslında derin uykudadır.
Uyanıklığı uykudan da beterdir.
Varlığın Allah ile uyanık değilse,
Uyanıklığın, hapishanedeki uyanıklık gibidir.
****
Kibirli kişi başkalarının günahını gördüğünde,
Cehennem ateşi gibi alevlenir, kendinden geçer.
Kibirliliğini dîn koruculuğu olarak algılar.
Kendi kötü nefsine bakmaz, kibri seçer.
****
Bir damla akıl verdin bana huzurundan,
Denizlerine ulaştır, kurtar beni bu damlalıktan.
****
Kadın Allah'ın nurudur, sadece sevgili değil,
O, yaratıcı olduğundan, yalnızca yaratılmış değil.
****
Ey oğul, bağları kır hür olmaya bak!
Ne zamana kadar altın ve gümüşün esiri kalacaksın?
Denizi bir kovaya boşaltmaya çalışsan da,
Kova bir günlük ihtiyacını alır ancak.
****
OLGUN KİŞİNİN HALİNDEN ANLAYAMAZ HAM,
ÖYLEYSE SÖZÜ KISA KESMEK GEREK VESSELÂM. (Mesnevî'den)


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.