ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   İslami Genel Konular (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=324)
-   -   Çekilen Izdıraplar İşlediğiniz Günahlardan Dolayıdır... (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=569935)

Prof. Dr. Sinsi 08-24-2012 02:03 PM

Çekilen İzdıraplar İşlediğiniz Günahlardan Dolayıdır...
 

Çekilen ızdıraplar işlediğiniz günahlardan dolayıdır...

İnsan, insan olduğu için ne büyük nimetin içinde olduğunu takdir edebilse, hem dünyasını, hem âhiretini cennet yapar, âsûde yaşar. Bunu anlayabilmeye müsâid kabiliyeti yok değil. Rabbimiz, "akıl" gibi kıymetli bir cevheri bize verdi. Aklın karşısına da nefsi koydu. Akıl, insanı, insanı kâmil olarak yükseltiyor, nefis ise, hayvân ve behîmiyet derekesine alçaltıyor.
Akıl insana "îmanı telkin" eder, nefis ise "şeytana uy" der. Bir insanda akıl ve iman hakim değilse, o insan kendini ve başkalarını mutsuz eder, şakâvete sokar, ıztırap çeker ve çektirir.
Dinimiz İslâm, saadet ve şakâvet yollarını, aklını kullanabilenler için çok açık bir şekilde aydınlık kılmıştır. Aklıyla Allah'ını bulan ve ittikâ edenler için Kur'ân'ı hidayet kaynağı olarak bizlere lütfeylemiş "Hüden lil müttekîn" buyurmuş. İnsan için en mümtaz sıfat olan akıl ihmal edilip nefse uyulursa işte insanlığın ıztırabı burada başlar ve bu bataklıkta devam eder gider.

* * *
Allah'ımızın, her gün kılmamızı emrettiği beş vakit namazımızda "İhdinassırâta'l–müstekîm" duâmız ile Rabbimiz bizleri, "biiznihi Teâlâ", râşid akla, kâmil îmana ve rızâsına hidayet edecektir. Hidayet kaynağımız olan Kur'an elimizde ve evlerimizin başköşesinde, her an bizleri hidayete çağırıp durmaktadır. Kur'an'a sarılan ve onunla amel eden, iki cihanda da mutlu olur. Ondan uzaklaşan da tam tersi her iki cihanda da şakavettedir. Akıllı bir insan mutluluk ve saâdet yerine, mutsuzluğu ve şakâveti istemez. Her birimiz, yalnız kendimiz için değil, hepimiz için mutluluk ve saâdet isteriz. Bunun için de bizlere sâdece ve sâdece Kur'ân'ın mesajlarına ve nasîhatlarına uymak düşer. Bu nasihatleri Rabbimiz şöyle haber veriyor:
"Kim de beni anmaktan yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu, kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz. O: Rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin? Oysa ben, hakikaten görür idim!, der. (Allah) buyurur ki: İşte böyle. Çünkü sana âyetlerimiz geldi; ama sen onları unuttun. Bugün de aynı şekilde sen unutuluyorsun! Doğru yoldan sapanı ve Rabbinin âyetlerine inanmayanı işte böyle cezalandırırız. Ahiret azabı, elbette daha şiddetli ve daha süreklidir."(1)
Bu âyette geçen "sıkıntılı hayat" yani "Maîşeten Danken" hakkında, İbn–i Kesir(2) de şöyle bir açıklama geçmektedir:
"Emrime uymayarak ve Rasûlüme indirdiğim Kur'an'ımı ve hükümlerini görmezlikten gelerek terkedip, âdeta unutarak onun yerine doğru diye başka şeyleri kendilerine rehber alarak Kur'ân'ım dan yüz çevirenler iyi bilsinler ki: onlara dünyada darlık, sıkıntılı, güvensiz, tedirgin, aldığından sattığından hayır görmez, bunalımlı ve ıztıraplı bir halde yaşatırız."

Âyetin tefsirinde Dahhak, İkrime ve Mâlik b.Dinar şöyle dediler:
Maîşeten danken: "Çirkin işlerle meşgul ederek, haram rızıkla yaşamasıdır." Süfyan b. Uyeyne, Ebi Hâzim'den; Ebi Selemeden; Ebi Said'den naklen:
Maîşeten danken: "âhirette de kabrinin, kemiklerini kıracak şekilde daralmasıdır" dedi. Ebu Hüreyre'den merfûan rivayetle Peygamberimizden varid olan bir hadise göre:
Maîşeten danken: "Münkirin kabir azabıdır; Rabb'ime kasem olsun ki, kabrinde ona 99 tane yılan musallat edilir. Her bir yılanın yedi başı vardır, kıyamet gününe kadar devamlı vücudunu ısırarak zehir pompalar dururlar." Muhammed b. Amr'dan; Ebu Seleme'den; Ebu Hüreyre kanalıyla gelen bu hadisin isnâdı ceyyid(güzel)'dir, dediler.(3)



MAİŞETEN DANKEN

Dünya ve Âhiret saâdetinin sigortası olarak Allah'ın tüm insanlara göndermiş olduğu Kur'an'ın hükümleriyle amel etmeyip, bu günü ifsat ve fecâât dünyası haline getiren beşerî kanunlarla hâkim ve hükümran olmaya çalışanlara kabirlerinde bu azab yetmezken; üstelik ölümsüz ebedî Âhiret hayatında kör kalması, "Onun güzelliğini şimdiye kadar ne göz gördü, ne kulak işitti; ne de bir beşerin hatır ve hayaline doğdu." diye güzelliğinden bahsedilen, "Âhiret ve Cennet Âlemi"ni ebediyyen göremeyerek, kör kalmaktan daha elîm bir ceza ve azab tasavvur edilebilir mi? Rabbim bizleri korusun. Temenni edelim bu vaidler sırf kâfirlere ve münkirlere âit olup, biz iman etmişlerden ve tüm Müslümanlardan uzak olsun.

* * *
Mısır'lı âlim Dr. Abdullah Şehâte, Kur'ân–ı Kerim Tefsiri(4) nde bu âyet–i kerimeleri şöyle îzâh ediyor: Allah'ın hidayetine, dinine, Kitabına ve şeriatına tabi olan, dünyada dalâlete düşmediği gibi; Âhirette de şakâvete (mutsuzluğa) düşmez. Ama Allah'ın şeriatından, dininden ve kitabı Kur'an'ın hükümlerinden vaz geçer de, dünyayı ve beşerî kanunları tercih ederse, işte Allah ona "maîşeten danken"i tattırır. Bu kişi, dünyasında malı, mülküyle çok zengin olabilir, dünya saltanatı ve zevklerine sahip olabilir. Fakat iç âlemi tamamen bir harabeden ibarettir. Bir defa, Allah'la yaşama ünsiyetinden ve zevkinden; O'nun nurundan ve hidâyetinden mahrum; bir harâbe boşluğu içinde âvâre kalıp, kasvet karanlıklarıyla bunalımlı; kendinin, malının–mülkünün ve rahatının geleceğinden endişeli, varlığının yok oluvermesi tehlikelerinin korkusu içinde, gecede mi, gündüzde mi yaşadığını bilemez bir durumda, ıztırap ve stres içinde yaşar. İşte "maîşeten danken" budur, deyip, bu görüşü, bir başka ayet–i kerimede perçinlemiştir. "Allah kimin gönlünü İslâm'a açmışsa o, Rabbinden bir nûr üzerinde değil midir? Allah'ı anmak hususunda kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte bunlar apaçık bir sapıklık içindedirler."(5)
Kıyametteki körlük hususunda tefsircilerin iki farklı görüşü vardır.
Birincisi: Bu hissî körlüktür. Dünyadayken Kur'an hükümlerini ve hakikatleri görmezlikten gelmenin cezasıdır. Yani bedenî gözüyle âhiretin güzelliklerine gözleri kapalı olacaktır.
İkincisi: Manevî olan basiret körlüğüdür; kıyamette kendini savunabilecek her türlü imkândan yoksun, özür bulmaya ve delil getirmeye kördür, kapalıdır. Çünkü dünyadayken Allah onlara akıl, fikir, göz, kulak, ağız ve dil vermişti. Hakikatler, Peygamberler, kitaplar, duyurma, anlatma ve düşündürme gibi bütün imkânlar her insanın istifadesine arzedilmiş durumdayken, o bunların hepsine karşı bu imkânlarını kapatmış, kullanmamıştı.
Onların bu durumları şöyle haber veriliyor:
"And olsun ki, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Onların kalpleri vardır, fakat onunla gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır, fakat onlarla görmezler. Kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidirler. Hatta daha da aşağıdırlar. Bunlar ğâfillerin ta kendileridirler."(6)



Suçlularla beraber suçsuzların da perişan olacağı zaman

Aklının, iz'ânının, vicdan ve imanının sesine kulak vermeyip, behîmî arzu ve hisleriyle hareket eden insanların çoğaldığı nispette, fitne fesat ve bozgunculuklar da alabildiğine çoğalınca, yer yüzünün düzeni bozuluyor, âsûde ve huzur içinde yaşanmak için insanların emrine verilmiş olan yeryüzünün her kesimi, fitne ve fesada uğruyor, masum görünen insanlar, suçlulara mani olmadığından, inanmış Müslümanların en birinci ve en mühim görevleri olan "el–Emr–u bi'l–mârûf ve'n–nehyü ani'l–münker" unutulup ihya edilmediğinden, suçlularla beraber suçsuzlar da perişan oluyor. Şakâvetten saâdete yönelme yollarını gösteren, bütün dertlerimize deva olan Kur'ân–ı Kerîm hep uyarıyor, uyarıyor. Çektiklerinizi siz kendi ellerinizle kazanıyorsunuz diyerek, türlü sıkıntılarla bizi imtihan ediyor, mesajlar veriyor, kurtuluşa çağırıyor. İşte bir mesajı:
"Yaptıkları(hataları)nın bir kısmını(n acısını)tatsınlar diye insanların kendi ellerinin kazandığı şeyler yüzünden karada ve denizde fesat ortaya çıktı. Umulur ki onlar Hakk'a dönerler."(7)

* * *
İnsanların azgınlığı, İlâhî buyrukları saymamaları, fıtratın aksine takip edilen şirk, ahlâksızlık, zulümler, haksızlıklar, şahsî heves ve hırslar, türlü mezheplerle beşerî hırsların çarpışması ve benzeri sebeblerle, fıtrata âid düzen bozuldu. Zalime bozguncuya mani olması emredilen "el–Emr–u bi'l– mârûf ve'n–nehyü ani'l–münker" sahipleri de vazifelerini yapmadığından, gerek tabiat, gerek sosyal şartlarda fitne fesad, uygunsuzluklar, anormallikler ve türlü türlü sıkıntılar ve huzursuzluklar belirdi. Bu yüzden insanların kendi elleriyle yaptıkları bu tahribatların bazısını Allah kendilerine (bu dünyada) tattırmak için böyle yaptı. Maksad uyarı ve imtihandır. Belki akıllanırlar da, Allah'a dönerler. Nitekim âyetin sonunda "Li yüzîgahüm bâ'dallezi amilû" derken, sebebi açıklıyor, yani: İmtihan, ibret ve yaptıklarına ceza olarak, can ve malda, yağmur ve su da mahsul ve meyvelerde azaltmalarla türlü belâlar ve hâdiselerle sıkıntılara sokma acılarını onlara tattırırız ki, akıllansınlar şeytânî ve behîmî yollardan, Allah'ın hidayet yoluna girsinler buyuruluyor.(8)
İbn–i Kesir(9) de bu âyetin tefsirinde şu îzâhâtı veriyor:
İbn–i Abbas, İkrime, Dahhâk ve Süddî'ye göre âyette geçen 'Berr–Kara' dan maksat: 'arâzi'dir. 'Bahr–Deniz' den maksat: şehirler kasabalar ve köylerdir.
Zeyd b. Rafî şöyle dedi: Fesad ve bozgunluğun zuhur etmesi, kuraklık ve kıtlığı intaç eden yağmurun kesilmesi demektir. Mücâhid şöyle dedi:
"Karada ve denizde fesadın zuhur etmesi, insan öldürmeler, gasplar, zulüm ve haksızlıkların çoğalmış olmasındandır."
Muhammed b. İshak:
"Denizde karada yani bir memlekette zirâî mahsullerin ve meyvelerin dolayısıyla Bereketin azalması, insanlarının işledikleri mâsiyetlerden haramlardan dolayıdır."
Ebu'l–Âliye:
"Yeryüzünde mâsiyetlerin çoğalması, yeryüzünün ifsâdıdır. Çünkü yeryüzünün ve gökyüzünün salâh ve ıslâhı, Allah'a ve Rasûlüne itâatledir."



Facirin ölümüne kâinat sevinir


Bu bakımdan Ebû Hüreyre'nin rivayet ettiği bir hadisde Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
"Yeryüzü insanları için, kırk sabah yağmur yağmaktan ise, bir defa had şeriat kanununun uygulanması, yer yüzünün ehli, tüm insanlar için daha hayırlıdır."(10)
Neden? Çünkü: Allah'ın kanunlarının uygulandığı yerde insanların çoğu suç işlemekten ve haramlara tevessül etmekten –had cezası korkusuyla– vaz geçerler. Suçların, günahların ve haramların terk edilmesiyle de, o memlekette yağmurlar da yağar sular da çoğalır, gökten ve yerden bereketlerde artar, zulümler, cinayetler, gasplar, hırsızlıklar ve her türlü kötülükler yok olur. O zaman, insanlar arasında refah ve saâdet de ber–kemal olur. İslâm Şeriatı ve adaletinin tatbik edildiği nisbette, hayırlar, bereketler, huzur ve asayiş artar. Terkedildiği nisbette de, bozguncular, bozgunlar, fesadlar, fesatçılar, suçlar, haramlar ihlâller zulümler, cinayetler, hak ve hukuka saldırılar, her cinsten tehlike ve huzursuzluklar artar.
Şeriat! Şeriat! Şeriat!
İki cihan saâdeti isteyenlere: amelî İslâm! Vesselam.

* * *
Buharî ve Müslim'in sahihlerinde nakledilen bir hadis de: "Bir fâcirin ölümüyle, insanlar, hayvanlar, memleketler ve hatta ağaçlar rahatlar."(11)
"Rasulüllah ile beraber otururken bir cenaze geçti, Şöyle dedi peygamberimiz:
"Müsterih ve müsterâh minhu."
"Bu ne demek ya Rasulûllah!" diye sorduklarında Şöyle açıkladı:
"Mü'min ölünce, bu dünyanın ezasından, cefasından ve bütün sıkıntılarından kurtulur ve Allah'ın rahmetinde huzur bulur. Ona "müsterîh"(istirâhata erdi) denir; Fâcir bir kul ölürse, onun eza ve cefasından bütün insanlar, hayvanlar, memleketler ve ağaçlar(ormanlar) kurtulur rahatlarlar.(Ona da: öldü de dünya rahatladı demek olan) "müsterah minhu" denir”, buyurdular.(12)

* * *
İmam Ahmed, ve el–Bezzar, el–Hâkim'in Ebu Hüreyre'den rivayet ettikleri Şu hadis–i Kudsîyi de düşünüp ders almaya çalışalım:
"Kullarım Bana gerçek manada itâat etmiş olsalar var ya; Ben onlara gece yağmur yağdırır; gündüz güneş doğdururum da, yıldırım ve gök gürlemesiyle bile onları rahatsız etmem."(13)
Aynı manaya yakın başka bir hadis–i şerifte:
"Allah Bir toplumun hayrını dilerse, gecelerini yağdırır; gündüzlerini güneşli kılar."(14)
Ebu Hureyre radıyâllahu anh'nın rivayet ettiği başka bir sahih hadis–i şerifte:
"Allah'ın bir kulu açık bir arazide yürürken, semadaki buluttan işittiği bir ses:
"Falanın bahçesini sula" diyerek bir isim verdi. Bulut hemen hareket ederek gitti bir yerde durdu ve suyunu boşaltmaya başladı. Merakı artan kişi takip ederek yağan yere vardı bahçenin içinde suya yön vermeye çalışan bir adam vardı. Ona:
"Ey Allah'ın kulu adın nedir?” diye sordu, adamdan buluttan duyduğu aynı adı işitince, senin Allah katında makbul olan amelin nedir? Ben senin bu ismini buluttan işittim diye anlattı. Adam;
"Ben aldığım mahsûlün üçte birini tasadduk ederim; üçte birini âilem ev halkımla yerim; üçte birini de, tekrar ekerim–Tayalisî ve Beyhakî rivayetlerinde: üçte birini âilemle, üçte birini miskinlere, muhtaçlara ve yolculara ayırırım, üçte birini de tekrar ekerim" dedi.(15)
Allah'ımızın sevdiği ve mükâfatlandırdığı kullarından olmak için, önce kalpten bir tövbe istiğfar edelim, îmanımızı tazeleyelim ve amentü billâh deyip istikâmete girelim.



Dipnotlar:
1–Ta–Ha Süresi; 20;125–127
2–İbn–i kesirTefsiri, 3/168–169
3–Müsned Ahmed b. Hanbel, 3/38(11352); Sahîhu İbn–i Habbên 7/392(3122; Müsnedü Ebi Yâ'lâ, 6644.
4–Kur'an–ı Kerim tefsiri; 16/3211– 13, Kahire, 1999
5–Zümer Süresi; 39/22
6–A'raf Süresi;07/179
7–Rum Süresi;30/41
8–Hak Dini,Kur'an Dili, A.H.Y, 6/262.
9–İbn–i Kesir Tefsiri, 3/435
10–Sünenü'n–Nesêî,8/75(4904); Sünenü İbn–i Mâce, 2/848(2538); Müsnedü Ahmed b. Hanbel; 2/402 (9215)
11–Buhârî, Ebu Katêde, 6147 nolu hadis
12– Sahîhu'l–Buhârî, 5/2388, no: 6147; Sahîhu Müslim, 2/656,no:61
13–el–Müstedrek, 2/380, nu: 3331; Müsned et–Tayalisi, 1/337, nu: 2586–Bilgisayar çıktısı, Kudsi Hadisler...
14–Aclûnî, Keşfü'l–hafê, 1/78(288)
15–Sahih–i Müslim, 4/2288, nu: 2984; Müsned–i Tayâlisî,1/337, nu: 2587; Şuabü'l–îman, Beyhakî, 3/231, nu:3406; Buralardan naklen Riyâdu's–sâlihin, 254, Mısır baskısı, arapça, 1956).
DOÇ. DR. HÜSEYİN VAROL


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.