| Prof. Dr. Sinsi |
08-24-2012 02:18 PM |
Evlerimizde Kur’An İklimi ...
- http://frmsinsi.net/images/forumsins...sinsi.net_.jpgAsrı Saadet'te “Müslüman evi” deyince sokaklara arı uğultusu gibi Kur'an seslerinin taştığı evler anlaşılırdı. Burası Medine idi.
Mekke'de de yeni Müslüman olmuş ailelerde, evler, eşlerin birbirleri ile Kur'an müzakere ettiği mekanlardı.
Bir Dar'ül Erkam vardı, eğitim yurdu, sevgi ocağı ve şifa merkezi... Orada Kur'an'la ışıyan, Rasulullah'ın kalbinden beslenen bir kandil yanardı... İnsanlar Müslüman oldukça Dar’ül Erkam'daki ışığı evlerine taşırlar, bir kandil de orada yanmaya başlardı.
Darül Erkam'da Kur'an talimi olur, bir Müslüman kişiliği inşa edilirdi.
O zamandan bu zamana, Müslümanların bir araya geldiği bütün evlerde bir Dar’ül Erkam iklimi yaşanır.
Rasulullah sallalahü aleyhi ve sellem “Evlerinizi kabirlere çevirmeyin.” (Müslim, Müsafirin, 212) buyurmuştu.
Müslüman evleri diri yüreklerin bulunduğu evlerdi. Kur'an dirilik getirirdi o evlere, Rasulullah'ın önderliği dirilik getirirdi.
. Teala Kur'an-ı mübinde “Ey iman edenler! . Rasulü sizi, size hayat verecek şeylere davet ettiği zaman, .'ın ve Rasulü'nün davetini kabul edin......” (Enfal, 24)buyurmuştu.
. ve Rasulü'nün yaptığı davet “hayat verici – dirilik taşıyıcı” bir davetti. Kur'an'dan ve Rasulullah'ın önderliğinden mahrumiyet, bir anlamda diriliğin kaybı idi. Evler bu hayat iksirinden mahrumsa, evler kabristanlara dönmüş demekti. “İman edenler” bu ihya çağrısını işitenler ve bu çağrıya “Lebbeyk” cevabı verenlerdi.
Rasulullah salllahü aleyhi ve sellem “Kalbinde Kur'an'dan bir miktar bulunmayan kimse harap bir ev gibidir.” (Tirmizi, Fezaili'l- Kur'an, 18) buyurmuştu.
Yürekler harap bir ev gibi olunca, harap yüreklerin bulunduğu evler de kabristanlara dönerdi. Yüreklerde Kur'an'dan bir miktar bulundurmak, Kur'an'a bir yerinden tutunmak demekti. Kalbine Kur'an'dan hayat taşımak, hayatını Kur'an’ın hayat damarı ile buluşturmak demekti.
Nelerden bahsediyoruz şu kulluk kadrimizle...
Rabbani bağışlar söz konusu Kur'an iklimine girince...
Sekinet...
Rahmet...
Melek kuşatması...
Ve . Teala'nın nezdinde anılmak...
Bunların hepsi, Rasulullah'ın hitap ettiği nesil için derin anlamlar ifade etmekteydi.
Onun için Kur'an tüm “Müslüman evleri”nin hakim sesiydi.
Çünkü onda;
Hidayet vardı.
Öğüt vardı.
Rahmet vardı.
İkaz, uyarı vardı.
Şifa vardı.
Doğru haber vardı.
Hak ve Batılı birbirinden ayıran (furkan) ölçüler vardı.
Ve o dirilik kaynağı idi.
Kur'an'ı şifa ve rahmet kaynağı gibi okudular.
Okudular, anladılar ve anladıklarını hayata taşıdılar. Ömürleri boyunca “Canlı Kur'an” olmak gibi bir hedefe koştular.
Onun her bir ayeti üzerinde tefekkür ettiler. Üzerinde uzun uzun düşünüp, onu özümsediler.
Ona sımsıkı sarıldılar.
Hayatlarını sık sık Kur'an ölçülerine vurdular, o ölçülere uymayan yanlarını kesip attılar.
Ayetleri anlamaya çalıştılar ama tartışmadılar, didiklemediler.
Ayetleri gizlemediler, Kur'an'a hakaret edilen ortamda bulunmadılar.
Ve Kur'an'dan kopmadılar. Bir ayeti red ve inkar kitaplarında yer almadı.
Bu hukuku Kur'an bildirmişti onlara ve onlar, Rasulullah'ın terbiyesinde bu hukuka en üstün bağlılığı gösterdiler.
Her Müslüman evi, bir Kur'an mektebi gibiydi.
Kur'an'ın huzuru yaşanırdı.
“Er rahmanü allemel Kur'an...”
“Kur'an'ı Rahman öğretirdi” ve onun öğretildiği, okunduğu, yaşandığı yere rahmet yağardı.
Öyleyse bir Müslüman için en hayati soru “Evlerimizin ne kadar Kur'an evi olduğu” sorusuydu.
Evet!
Ne kadar?
Dar’ül Erkam'a ne kadar benziyor evlerimiz?
Evlerimizden arı uğultusuna benzer Kur'an sesi geliyor mu?
Evlerimizde sekinet ve rahmet var mı?
Çocuklarımız Kur'an'la zırhlanmış mı?
Kur'an'a göre bizim yerimiz neresi?
|