ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   İslami Genel Konular (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=324)
-   -   Esbab-I Nüzul (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=567920)

Prof. Dr. Sinsi 08-24-2012 03:58 PM

Esbab-İ Nüzul
 

Ders 1:
ÖNSÖZ

Rahman ve Rahîm Allah'ın adıyla.

Hamd Rabbımız olan O ulu Allah'a, salât ve selâm O'nun kulu ve Rasûlü Muhammed Mustafa'ya.
*******
Kur'an ve Tefsiri ile meşgul olanların bilgisinden müstağni olamayacakları bilgilerin başında elbette esbâb-ı nüzul bilgisi gelir.

Nedir esbâb-ı nüzul?

Esbâb-ı nüzul, Kur'an âyetlerinin iniş sürecindeki iniş ortamıdır. Kur'an âyetlerinin inmesi şartlarının Hâlik-ı Tealâ tarafından Özel olarak hazırlanmasıdır. Kur'an âyetlerinin içerdiği hükümlerin muhataplar tarafından daha kolay ve doğru bir şekilde anlaşılmasını sağlıyacak mizansenlerdir.

Aslına bakılacak olursa Allah Rasûlü ve çevresindekilerin hayatlarının Kur'an ve getirdiği şeriatı ilgilendiren ayrıntılarıdır ki mükemmellik işte bu ayrıntılardadır.

Dolayısıyla Kur'an'i anlamak isteyenlerin öncelikle bu ayrıntıları çok iyi bilmeleri lâzımdır ki işte bu bilgi Kur'an ve Tefsir ilimleri arasında Esbâb-ı nüzul ilminin konusunu oluşturmaktadır.

Türkçede ve diğer dillerde bu bilgileri maalesef toplu olarak ve kıyaslama, karşılaştırma, değerlendirme imkânı verecek şekilde bir arada bulmak pek mümkün değildi. Esbâb-ı nüzule dair bilgiler hadis mecmualarında, siyer kitaplarında ve tefsirlerde dağınık vaziyette idi. Eserlerinde bu bilgileri derleyen, dağınık da olsa bunlara eserlerinde yer veren âlimlerimize Allah rahmet eylesin.

İşte bu dağınıklık bu eserin meydana getirilmesi çalışmalarında başlıca etken olmuş ve bilgileri toplu olarak bir arada bulmak isteyenlere küçük de olsa bir hizmet sunma arzusu ile bu eser meydana getirilmiştir. Eser bu babda bir ihtiyacı giderir ve okuyuculardan rağbet görür de bir müslüman Kur'an'ı anlamada bu eserden istifade ederse kendimizi Kur'an'a hizmet etmişlerin duyacakları o sonsuz huzurla mutlu sayacağız.

Bu çalışmamızın mükemmel olduğunu iddia edecek değiliz. Her beşerî iş gibi elbette bunun da eksikleri ve hataları olacaktır. Muhterem okuyuculardan, rastlıyacakları hataları veya bulacakları eksikleri bize bildirmeleri en samimi dileğimizdir.

Bu eserin neşrini üstlenen Çağrı Yayınevi sahibi Şaban Kurt dostumuza ve Yayınevi çalışanlarına teşekkürle Önsözü noktalamak istiyorum.

Gayret bizden, tevfîk Allah'tandır.

[b]İstanbul, 30 Temmuz 2002 Prof. Dr. Bedreddin Çetiner

Prof. Dr. Sinsi 08-24-2012 03:59 PM

Esbab-İ Nüzul
 

Ders 2:
GİRİŞ

Sebebu'n-nüzûl (çoğulu: Esbâbu'n-nüzûl), "Sebeb" ve "Nüzul" kelimelerinden oluşan bir isim tamlamasıdır. Sebeb kelimesi Arapça'da kullanıldığı anlamda aynen Türkçede de kullanılmaktadır. Nüzul ise "inme, iniş, inmek'1 anlamlarına gelmektedir. Buna göre terkibin anlamı "İniş sebebi, inme sebebi" demek olur. Bu terkib ile Tefsir ve Kur'ân ilimlerinde Kur'ân âyet veya sûrelerinin Allah katından veya Levh-i mahfuz'dan Hz. Peygamber (sa)'e iniş sebeb veya sebepleri kastedilmektedir.
Kur'an-ı Kerim'in anlaşılmasında, tefsirinde ve ayetlerinden ihtiyaç duyulan hükümlerin çıkarılmasında onların iniş sebeplerini bilmenin faydası ve rolü hemen her alim tarafından müsellem bir kazryye olmuştur. Ayetlerden çıkarılacak hükümlerin genelliğinin nüzul sebepleri ile sınırlandırılıp sınırlandırılamıyacağı her ne kadar usulcüler arasında ihtilaflı ise de en azından hikmetu't-teşri'in onlarla bilinebilmesi de küçümsenecek bir fayda değildir. Hele ve hele insan oğlunun hemen her konuyu aklına danıştığı, herhangi bir konunun doğru ve yanlışlığına genellikle onu akıl ölçülerine vurarak karar verdiği düşünülürse teşriin hikmetini, buna bağlı olarak da makasıdu'ş-şeria'yı bilmenin faydası ve önemi elbette küçümsenemez.
Kur'ân-ı Kerim'in her âyetinin mutlaka bir sebebe dayalı olarak indiğini söylemek zordur ve hattâ imkânsızdır. Gerçi 23 sene gibi uzun bir zamana yayılmış olan nüzul sürecinde hemen her âyetin nüzulüne tekaddüm eden bir hâdise mutlaka varsa da bu konudaki bilgilerimiz veya bu konudaki bilgimizin kaynağı olacak rivayetler elimizde pek fazla değildir, mevcutlar arasındaki ihtilâflar da birçok âyetin nüzul sebebi hakkında bizi şüphe ve tereddüde düşürmektedir.
Esbab-ı nüzul, hakkında re'y ve içtihadın cari olmadığı bir saha olduğu için bunda ancak nakle dayanılmaktadır. Gerçi bu nakillerde zaman zaman sahabenin re'yine yer verildiğini görmek mümkün ise de bunlar esbab-ı nüzul olarak değil çoğunlukla tefsir kabilinden sayılabilecek bilgilerdir. Başka bir ifade ile bazı âyetlerin nüzulüne tekaddüm eden bazı olaylarla o âyetler arasında sahabi tarafından bir ilişki kurma girişiminden ibarettir ki bunda şahabının re'yi etkilidir. Ancak nüzule şahid olmuş sahabenin bu kabilden bilgileri ve açıklamaları da bizim için son derece önemlidir ve müfessirin önünde geniş bir ufuk açılmasına imkân ve fırsat vermektedir.
Buna binaen esbab-ı nüzule dair bilgiler hep sahabeden nakledilen bilgiler olup ister mücerred bir hadisenin anlatılması olsun, ister nüzul sebebi olduğu tasrih edilmiş olsun bizim için tefsirde vazgeçilmesi veya gözden uzak tutulması caiz olmıyan bilgilerdir. Ancak bunlarla tefsirin sınırlandırılması caiz midir değil midir? Bu bahsi diğerdir ve bunda ulemanın da ihtilâfı vardır. Cumhur bu bilgilerle Kur'İn âyetlerinin anlamlarının sınırlandırılamıyacağı görüşüne mey*yaldir.
İslâm ilimler tarihi boyunca bu bilgiler dağınık olarak tefsirlerde yer alır*ken bazı âlimlerin de sırf bu konuya tahsis edilmiş eserler kaleme aldıklarını görüyoruz.[2]


Prof. Dr. Sinsi 08-24-2012 03:59 PM

Esbab-İ Nüzul
 

Ders 3:
Nüzul sebeplerine dair bilgilerin tefsirlerde dağınık bir şekilde yer alması Türkçe tefsirler için de söz konusu olup maalesef bugüne kadar dilimizde müs*takil bir eser kaleme alınmış değildir. Eski Konya Müftüsü Tahsin Emiroğlu'nun aslında bir esbab-ı nüzul yazmak gayesiyle başlayıp sonradan tefsire dönüşen Esbâb-ı Nüzûl'ü (Konya'da 1965 yılında neşredilmeye başlan*mış, 15. Cilde kadar neşredilmiş (1983), müellifin vefatı ile yarım kalmıştır) ile Abdulfettâh el-Kâdî'nin Esbâbu'n-Nuzûl ani's-Sahâbe ve'1-Mufessirîn adlı ese*rinin Türkçeye tercümesi (tere. Salih Akdemir, Fecr Yayınları, Ankara 1986) dışında Türkçe olarak te'lif edilmiş nüzul sebeplerini toplayan kapsamlı bir esere rastlamadık.
[color="gray"]Sebebu'n-nüzûl (çoğulu: Esbâbu'n-nüzûl), türkçesinde nüzul sebebi muhte*lif şekillerde tarif edilmiştir. Bunlardan en cami tarifi Zerkani şöyle formüle etmiştir: "Nüzul sebebi, meydana geldiği günlerde bir âyetin veya âyetlerin, ondan bahsederek, veya hükmünü beyan ederek nazil olduğu şeydir." Bu da ya Kur'ân âyetlerinin nazil olduğu dönemde meydana gelen bir olay, ya da Hz. Peygamber (sa)'e sorulan bir sorudan ibarettir.
Yukarda da işaret olunduğu üzere nüzul sebeblerine dair rivayetlere sahabîlerin de re'yi bir ölçüde karıştığı veya sahabî, âyet veya âyetlerin nüzulüne tekaddüm eden şahid olduğu olayı anlattığı için nüzul sebeblerine dair rivayetler muhtelif olabilmektedir. Hattâ bu rivayetler arasında bazan zıtlık bile olabilmektedir. Bu arada bir âyetin nüzul sebebi olarak anlatılan olaylar da muhtelif olabilmekte; zaman zaman bunlar arasını te'lif dahi mümkün olamamaktadır. Zaman itibariyle birbirine yakın olarak meydana gelen birden çok olayın bir âyetin iniş sebebi olarak anlatılması durumunda aralarını te'lif mümkün olmakla birlikte meselâ bir rivayette Mekke'de, başka bir rivayette Medine'de meydana gelmiş iki ayrı olayın bir âyetin iniş sebebi olarak rivayeti halinde bu rivayetlerin arasının bulunması mümkün olmamaktadır.
İşte bu durumda tercihe ***ürecek başka karineler aranması gerekecektir ki usulcüler ve müfessirler genellikle ilk olarak rivayetlerin sıhhati üzerinde durmuşlar ve meselâ birbiri ile te'lif edilemiyen iki haberle karşılaştıklarında eğer biri daha sahih ve meselâ birisi müsned, diğeri mürsel iki haberle karşılaştıklarında müsned olanı mürsel olana tercih etmekle ihtilâfı gidermişlerdir.
Bazan da nüzul sebebini bildirmede kullanılan ifadelerden hareketle tercihlere gidilebilmektedir. Bu ifadelerden bazıları nüzul sebebini bildirmede açık iken bazısı da ihtimal bildirebilmektedir. Yani nüzul sebebini bildiren bazı ifadeler nüzul sebebine delâlet etmesi yanında âyetin hükmü altına girmeye veya âyetin şümulünü bildirmeye de delâlet edebilmektedir. Bu durumda elbette nüzul sebebini bildirmede açık olan ifadelerle gelen rivayet diğerine veya diğerlerine tercih edilmekle aradaki ihtilâf giderilmektedir.
[color="gray"]Herhangi bir şekilde tercihe imkân verecek bir karine bulamama halinde ise müfessirler, âyetin inişinin tekrarlandığı (tekrâru'n-nüzûl), âyetin iki kere nazil olduğu görüşüne sapmışlardır. Bunun örnekleri ilerde kitab içinde gelecektir.


Prof. Dr. Sinsi 08-24-2012 03:59 PM

Esbab-İ Nüzul
 

Ders 4:
Kur'ân'dan İlk Nazil Olan Ayetler
Kur'ân'dan ilk nazil olan sûre hangisidir? Bu konuda rivayetler muhteliftir. Alak Sûresinin, Müddessir Sûresinin, Müzzemmil Sûresinin veya Fatiha Sûresi*nin ilk nazil olan sûre olduğuna dair rivayetler gelmiştir. Kur'ân'dan ilk nazil olan âyet veya âyetlerin hangisi olduğu konusunda ise iki görüş vardır: Alak Sûresinin ilk beş âyeti ve Besmele. Şimdi bu görüşleri verelim:
a) Ebu Davud et-Tayâlisî'nin Müsned'inde Kur'ân'dan ilk nazil olanla ilgili haber şöyledir: Yahya ibn Kesîr diyor ki: Ebu Seleme ibn Abdurrahmân'a sor*dum: Kur'ân'ın hangisi ilk nazil oldu?", "Yâ eyyuhe'l-müddessir'dir" dedi. "Bana ulaştığına göre İkra' bismi Rabbike'llezî halaka, ilk nazil olan imiş." dedim. Seleme dedi ki: Cabir ibn Abdullah'a "Kur'ân'ın hangisi ilk nazil oldu?" diye sordum da "Yâ eyyuhe'l-müddessir'dir" dedi. Ben de (senin gibi): "Bana ulaştığına göre ilk nazil olan ücra' bismi Rabbikellezî halaka, imiş" dedim. Cabir dedi ki: "Ben ancak Allah'ın Rasûlü (sa)'nün bana söylediğini haber veri*yorum. Bana şöyle buyurdu:
Hırâ'da bir süre kaldım. Oradaki ikametimi bitirince oradan ayrıldım. Va*diye inince bana seslenildi. Önüme, sağıma, soluma, arkama baktım, hiçbir şey göremedim. Başımı kaldırıp yukarı baktığımda bir de ne göreyim o (bana sesle*nen) gökle yer arasında bir taht üzerinde, yere çökekaldım (Ebu Davud der ki: yani yere yıkıldım), (eve) geldim, bana: "Yâ eyyuhe'l-müddessir... ="ey bürü*nen kalk inzâr et, Rabbını ulula, urbanı temizle." denildi."[5]
b) Buhârî, Müslim ve Ahmed ibn Hanbel'in tahric ettiği hadisler ise Alak Sûresinin ilk beş âyetinin mutlak olarak Kur'ân'dan ilk nazil olan âyetler oldu*ğuna işarette son derece açıktır. Şöyle ki:
Yahya ibn Bükeyr kanalıyla Hz. Aişe'den rivayette o şöyle anlatıyor: Rasûlullah (sa)'a gelen ilk vahy uyku halinde iken görmüş olduğu sâdık rüya*lardır. Hangi rüyayı görse mutlaka gün aydınlığı gibi aynen çıkardı. Sonra ona yalnızlık sevdirildi, Hıra mağarasına çekilip orada pek çok gece ibadetle geçi*rirdi. Bunun için de yanına azık alırdı. (Azığı bitince) Hz. Hadice'nin yanına gelir ve yine azığını alıp tekrar mağaraya dönerdi. Nihayet O Hıra mağarasında iken hakk ona geliverdi. Melek O'na geldi ve: "Oku." dedi. Rasûlullah: "Ben okuyucu değilim (okuma bilmiyorum)." dedi. Hz. Peygamber der ki: "Melek beni aldı ve takatim kesilinceye kadar sıktı. Sonra bıraktı ve: "Oku." dedi. Ben yine: "Ben okuyamam." dedim. Beni ikinci kere takatten kesilinceye kadar sıktı, sonra bıraktı ve: Oku." dedi. Ben yine: "Ben okuyucu değilim." dedim. Beni üçüncü kere yakalayıp takatim kesilinceye kadar sıktı, sonra bıraktı ve: "Yara*tan Rabbının adıyla oku. O, insanı bir alakadan yaratmıştır. Oku, Rabbın niha*yetsiz kerem sahibidir." dedi. Hz. Aişe anlatmaya şöyle devam ediyor: Rasûîullah bununla (Cibril'in kendisine okuduğu vahyle) kalbi titreyerek döndü ve Hz. Hadice bint Huveylid'in yanına girdi, "Beni örtün, beni örtün." dedi. Onun üstünü örttüler. Nihayet korkusu geçince Hadice'ye olanları haber verdi ve "Ey Hadice, bana ne oluyor? Kendimden (bana bir şey olmasından) kork*tum." dedi. Hz. Hadice O'na: "Asla! korkma sana bir şey olmaz. Allah'a yemin ederim ki Allah seni asla rüsvay etmiyecek (seni üzmeyecek)tir. Çünkü sen sıla-i rahimde bulunur. Sözün doğrusunu konuşur, yorulmuşları taşır, yoksullara verir, misafirleri ağırlar, musibete uğrayanlara yardım edersin." deyip onu Hz. Hadice'nin amcası oğlu olan Varaka ibn Nevfel ibn Esed ibn Abdu'l-Uzzâ'ya ***ürdü. Varaka Câhiliye devrinde hristiyan olmuştu. İbranice kitap yazar ve Allah'ın dilediği miktarda İncil'i İbranice (veya Arapça) yazardı. Çok yaşlanmış ve gözleri kör olmuştu. Hz. Hadice ona: "Ey amcamın oğlu, kardeşin oğlu (Muhammed)'i dinle." dedi. Varaka: "Ey kardeşim oğlu nedir gördüğün?" diye sordu, Hz. Peygamber (sa) de gördüğünün haberini ona haber verdi. Varaka O'na: "Bu (sana gelen) Allah'ın Musa'ya indirmiş olduğu Nâmûs'tur. Keşke genç olsaydım ve kavmin seni (yaşadığın kasabadan) çıkardıklarında hayatta olsaydım." dedi. Hz. Peygamber (sa): "Onlar beni çıkaracaklar mı?" dedi. Vara*ka: "Evet, senin getirdiğini kim getirse mutlaka ona düşmanlık edilir. Eğer ben senin o gününe ulaşacak olursam elbette seni desteklerim." dedi ve fakat çok geçmeden Varaka vefat etti ve vahy âe kesildi. Hz, Peygamber (sa) vahyin ke*silmesine çok üzüldü,
İbn Şihâb kanalıyla Câbir ibn Abdillâh el-Ansari'den rivayette o vahyin ke*silmesinden bahisle naklettiği hadisinde Hz. Peygamber (sa) şöyle anlatır: Ben yürürken gökten bir ses işittim. Gözlerimi göğe çevirdiğimde ne göreyim; bana Hıra'da gelen melek gökle yer arasında bir kürsüye oturmuş. Ondan öyle kork*tum ki hemen eve dönüp "Beni örtün, beni örtün." diyebildim. İşte bunun üzeri*ne Allah Tealâ "Kötü şeylerden sakm"a kadar "Ey örtüye bürünen, kalk ve u-yar..." âyetlerini indirdi ve ondan sonra da artık vahy peşpeşe gelmeye devam etti [6]
c) Kur'ân'dan ilk nazil olanın Fatiha Sûresi olduğu da söylenmiştir. Bunun dayanağı Beyhakî'nin Delâilu'n-Nübüvve'sinde Meysere Amr ibn Şurahbîl'den rivayetle zikrettiği şu '-aberdirıAHah'ın Rasûlü (sa), Hz. Hadice'ye: "Ben (bir gün) yalnız kaldığımda birisinin bana seslendiğini duydum ve ve bana bir şey olduğundan (bana bir delilik veya ona benzer bir şey arız olmuş olmasından) korktum." dedi. Hz. Hadice: "Allah korusun, Allah sana elbette bunu yapacak değildir. Çünkü sen emaneti eda eder, akrabalarına sıla-i rahimde bulunur ve sözün doğrusunu söylersin." dedi. Daha sonra Hz. Ebu Bekr geldiğinde Hz. Hadice ona Hz. Peygamber'in bu söylediklerini nakletmiş ve onu Varaka'ya ***ürmesini istemişti. Hz. Peygamber (sa), Hz. Ebu Bekr ile birlikte Varaka'ya gitmişler ve Hz. Peygamber (sa), başına gelenleri şöyle anlatmış: "Yalnız başı*ma kaldığımda arkamdan birisinin bana "Ey Muhammed, ey Muhammedi" diye seslendiğini duydum. Korkarak sür'atle oradan uzaklaştım." Varaka: "O sesle*nen sana bir daha geldiğinde böyle yapma. Orada dur ki sana ne söyleyeceğini dinle, sonra da*bana gel ve ne söylediğini bana haber ver." demiş.
Yine bir gün Hz. Peygamber yalnız başına iken o ses kendisine yine ses*lenmiş: "Ey Muhammed, Bismillâhirrahmanirrahim, Hamd âlemlerin Rabbı Allah'a mahsustur..." de demiş ve "veleddâllîn'e kadar Fâtiha'yı okumuş.
Beyhakî'nin zikrettiği bu haberde bunun ilk olduğuna dair bir kayıt olma*masının yanında daha önce geçen rivayetlerden de anlaşılacağı üzere Hz. Pey*gamber (sa), Varaka'ya gitmeden önce kendisine vahy gelmişti. Dolayısıyla bu haber, Fatiha'nin ilk nazil olan olduğuna delâlet etmez.[7]
d) Kur'ân'dan ilk nazil olanın Besmele olduğu da söylenmiştir. Bu görüşü ileri sürenler Vâhıdî'nin kendi senediyle İkrime ve Hasen'den naklen zikrettiği şu rivayete dayanırlar: İkrime ve Hasen: "Kur'ân'dan ilk nazil olan Bismillâhirrahmanirrahim, ilk nazil olan sûre de İkra'dır." Ancak bu haber mürsel olması yanında Besmele'nin yalnız başına ilk nazil olduğuna da delâlette açık değildir. Herhalde nazil olan her sûrenin başında -Tevbe Sûresi hariç-Besmele de nazil olmuştur ve bu da Besmele'nin ilk nazil olduğu anlamına gel*mez [8]



Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.