ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Serbest Forum (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=151)
-   -   Nutuk > 2.Bölüm > Milli Kongreler Ve Gelişen Olaylar > Erzurum Kongresinde Görülen Duraksamalar > (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=563520)

Prof. Dr. Sinsi 08-24-2012 02:37 PM

Nutuk > 2.Bölüm > Milli Kongreler Ve Gelişen Olaylar > Erzurum Kongresinde Görülen Duraksamalar >
 


Baylar, söz arasında küçük bir noktaya da dokunmak isterim.
Benim, bu Erzurum Kongresine üye olarak girip girmemekliğim düşünülmeğe değer
görüldüğü gibi, Kongreye katıldıktan sonra da başkan olup olmamaklığım üzerinde
duraksayanlar bulunmuştur. Bu duraksayanlardan kimilerinin düşüncelerini iyi
niyetlerine ve içtenliklerine yormakla birlikte, başka birtakım kimselerin bu
konuda içtenlikten büsbütün uzak olduklarına, tersine kötülük amacı güttüklerine
daha o zaman kuşkum kalmamıştı. Örneğin düşman casusu olup her nasılsa Trabzon
ili içinde bir yerden kendini Kongreye delege göstertip gelen Ömer Fevzi Bey ve
bunun arkadaşları gibi. Bu kişinin hainliği, sonradan Trabzon'daki ve oradan
kaçtıktan sonra İstanbul'daki işleri ve davranışlarıyla kesin olarak
anlaşılmıştır.
Kongrenin bitiminden iki üç gün önce başka bir tartışma da
söz konusu olmaya başlamıştı. Bazı yakın arkadaşlarım, benim Heyeti Temsiliye'ye
girip açık olarak çalışmamı sakıncalı görüyorlardı. Düşünceleri şu noktalarda
özetlenebilir: Ulusal girişim ve çalışmaların bütün anlamıyla ulustan
doğduğunu, gerçekten ulusal olduğunu göstermek gerekir. Böyle olursa, girişimler
daha güçlenir ve kimsenin kötü yorumuna ve özellikle yabancıların olumsuz
düşüncelerine yer kalmaz. Ama, tanınmış ve hele İstanbul Hükümetine ve halifelik
ve padişahlığa karşı başkaldıran biri durumuna düşmüş; saldırı noktası olan
benim gibi bir adamın, bütün bu ulusal girişimlerin başında bulunduğu görülürse,
çalışmaların ulusal amaçlar yolunda olmaktan çok özel istekleri gerçekleştirmek
için olduğu kanısına yol açabilir. Bunun için, Heyeti Temsiliye üyeleri, illerle
bağımsız sancakların seçeceği kişiler olmalıdır. Ancak böylelikle, ulusal bir
güç gösterilebilir.
Bu düşüncelerin ne derece yerinde olup olmadığını araştıracak
değilim. Yalnız benim de, bu düşüncelere karşı olan düşüncelerimin dayanak
noktalarından bazılarını sayayım: Her şeyden önce ben, ne olursa olsun, Kongreye
katılmalı ve onu yönetmeliydim. Çünkü, zaman geçirmeksizin ulusal iradenin işler
duruma getirilmesini ve ulusun kendi başına *****lı ve eylemli olarak önlemler
almaya başlamasını sağlamak zorunluğuna inanıyordum. Bu temel ilkeleri
benimsetip karara bağlatabilmek için, Kongrede çalışmayı ve yönetici olarak
üyeleri aydınlatmayı çok gerekli görüyordum. Nitekim öyle oldu. Erzurum
Kongresinin, daha önce açıkladığım ilke ve kararlarını herhangi bir temsilciler
kurulunun uygulatabileceğine benim güvenim olmadığını açıkça söylemeliydim.
Nitekim zaman ve olaylar beni doğrulamıştır. Bundan başka, daha Amasya'da iken
karar verdiğim ve bütün ulusa her türlü araçlarla duyurttuğum Sivas Genel
Kongresi'nin toplanmasını sağlamak; bütün ulusu ve yurdu tek bir kurulla temsil
etmek; sonra, yalnız doğu illerini değil, yurdun bütün parçalarını aynı dikkat
ve duyarlıkla savunma ve kurtarma çarelerini bulmaya çalışmak gibi işleri,
herhangi bir kurulun başarabileceği kanısında olmadığımı açıkça söylemek
zorundaydım. Çünkü, bende böyle bir kanı bulunsaydı, işe giriştiğim güne dek, bu
konuda girişim yapan ve uğraşanların çalışma sonuçlarını bekleyerek görevimden
çekilmemek yolunu tutardım. Hükümete, Padişah ve Halifeye karşı başkaldırmayı
gerekli görmezdim. Tersine, ben de bazı iki yüzlü ve iki yanlılar gibi dış
görünüşü pek parlak ve gösterişli olan, o günün ordu müfettişliğini ve Padişah
Hazretlerinin yaverliği sanını elden bırakmazdım. Gerçi benim açıkça ortaya
atılmamda ve bütün ulusal ve askeri hareketlerin başına geçmemde kuşkusuz,
sakınca vardı. Ama o sakınca, başarısızlığa uğradığımda herkesten önce ve
herkesten çok benim en büyük cezaya çarptırılmamdan başka bir şey olabilir
miydi? Oysa, bütün yurdun ve koskoca bir ulusun ölüm kalımı söz konusu olurken
yurtseverim diyenlerin kendi sonlarını düşünmelerine yer var mıdır?

Baylar, ben, kimi arkadaşlarca ileri sürülen düşünce ve
kuruntulara uysaydım, iki bakımdan büyük sakıncalar doğacaktı. Birincisi,
düşüncelerimde, kararlarımda ve bütün kişiliğimde yersizlik ve yetersizlik
olduğunu açığa vurmak, ki bu davranış, benim vicdan buyruğu ile üzerime aldığım
görev bakımından düzeltilemeyecek bir yanlış olurdu.
Baylar, tarih, söz götürmez bir biçimde ortaya koymuştur ki,
büyük işlerde başarı için yeteneği ve gücü sarsılmaz bir başkanın varlığı çok
gereklidir. Bütün devlet büyüklerinin umutsuzluk ve güçsüzlük içinde, bütün
ulusun başsız olarak karanlıklar içinde kaldığı bir sırada, yurtseverim diyen
bin bir çeşit kişinin, bin bir türlü davranış ve inanç gösterdiği kargaşalı bir
zamanda danışmalarla, birçok saygın ve erkli kişilerin sözlerine uyma
zorunluğuna inanmakla; sağlam, esaslı ve özellikle sert yürünebilir mi ve en
sonunda ulaşılması çok güç olan hedefe varılabilir mi? Tarihte buna ulaşmış bir
topluluk gösterilebilir mi? İkincisi, baylar, ulus, ülke, siyasa ve ordu
yöneticiliğinde hiç bulunmamış ve bu alanda değeri belirmemiş ve denenmemiş
gelişigüzel kişilerden, örneğin, Erzincan'lı bir Nakşî Şeyhi ve Mutki'li bir
aşiret başkanı gibi zavallılardan da kurulabilecek herhangi bir temsilciler
kuruluna, söz konusu durum ve görev bırakılabilir miydi? Bırakıldığında yurdu
ve ulusu kurtaracağız dediğimiz zaman, ulusu ve kendimizi aldatmış olmak gibi
kötü bir yanılgıya düşmeyecek miydik? Bu nitelikte bir kurula, perde arkasından
yardım edilebileceği düşünülürse bile bu yöntem, güvenilir sayılabilir miydi?


Bu söylediklerimin, o günlerde değilse bile, artık bugün
bütün dünyaca ret edilemeyecek gerçeklerden olduğuna hiç kuşkum yoktur. Bununla
birlikte, ben bu söylediklerimi o günlerden kalma bazı anılar ve belgelerle
burada doğrulamayı, gelecek kuşakların siyasal ve toplumsal eğitimi bakımından
ödev sayarım.
Bu dakikaya kadar olduğu gibi, buradan sonra da sözünü
edeceğim olaylar dolayısıyla, bu yön kendiliğinden aydınlanmaya başlayacaktır.


Baylar, Erzurum Kongresinin bitiminde, Ferit Paşa'dan sonra
Harbiye Nazırlığına yeni geldiği anlaşılan bir Nâzım Paşa imzasıyla, On Beşinci
Kolordu Komutanlığına 30 Temmuz 1919 günlü şöyle bir buyruk geldi:
Mustafa Kemal Paşa ile Refet Bey'in Hükümet kararlarına
karşı gelmelerinden ötürü hemen yakalanarak İstanbul'a gönderilmeleri Babıâlice
uygun görülüp ilgili görevlilere gerekli buyruklar verildiğinden, kolorduca
önemle yardım edilmesi ve sonucundan bilgi verilmesi rica olunur.
Bu buyruğa, Kolordu Komutanlığınca gereği gibi yanıt verildi.
Bu yanıtı, öteki komutanlara da, olduğu gibi gönderterek dikkatlerini çektirdim.


Kongre bildirisi, yurt içinde her yere ve yabancı devlet
temsilcilerine türlü yollarla bildirildi. Tüzük de komutanlara ve başka
güvenilir makamlara şifre ile bölüm bölüm verilerek bulundukları yerlerde
basılıp, çoğaltılmasının ve yayımının sağlanmasına çalışıldı. Bu iş, doğal
olarak günlerce sürdü. Bununla ilgili olarak Sivas'ta Üçüncü Kolordu Komutanı
Salâhattin Bey'den aldığım, 22 Ağustos 1919 günlü bir telde: Tüzüğün ikinci ve
dördüncü maddelerinin yayımını sakıncalı bulduğu, bir kez daha incelenmesi
gereği bildiriliyordu. (belge: 42)
İkinci madde; Birlik olarak savunma ve direnme ilkesinin
kabul edildiğine; Dördüncü madde; Geçici yönetim kurulabileceğine ilişkin
maddelerdir.


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.