![]() |
Buffon
Asıl adı , Georges-Louis Leclerc olan Buffon , 7 Eylül 1707'de , Montbard'da doğmuştur. Babası , Benjamin François Leclerc ; annesi ise , Anne Christine Marlin'dir.Baba , Bourgogne parlamentosunda danışman avukat ve aynı zamanda , Kralın savcısıdır.Anne ise , canlı bir zekaya sahip , akıllı ve öğrenmeye meraklı bir kadındır.Buffon , sık sık , zekasını annesinden aldığını söylerdi.Annesi , Buffon'un ilk eğitmenidir. Benjamin François , Anne Christine ile 1706 yılında evlenmiştir. Aile , 1720 ‘den sonra Montbard'ı terk ederek , Dijon'a yerleşir. Buffon'un 2 erkek ve 2 kız kardeşi olur. Dijon'daki , Godranlar Cizvit Kolejinde öğrenimine başlayan Buffon'un asıl ilgi alanı , matematik dersleridir.Euclide , Leibniz ve Newton okumaktadır.1723 yılında , 16 yaşındayken koleji bitirir.Aynı yıl , babasının isteği üzerine , Dijon Hukuk Fakültesine girer.Charles de Brosses ile burada tanışır. 1726 yılında , fakülteyi bitirmeden ayrılır.Onun okulu bırakıp kendini bilimsel araştırmalara vermesi , ailede hoş karşılanmaz.Bunun üzerine Buffon , 1728'de Dijon'u terk etmeye karar verir ve Anvers'e gider.Orada matematik , tıp ve botanik dersleri almaya başlar.Fontenelle’in "Sonsuzluk Geometrisinin İlkeleri" adlı eserini keşfeder. Tıp fakültesi derslerini izler. Bu arada , önemli bir kişiyle tartışır ve düelloya davet edilir.Bunun üzerine , şehri terk eder ve Dijon'a geri döner.Burada , gökbilimle uğraşan bir bilim adamı olan , Hickman ve bir İngiliz soylusu olan Dük Kingston ile tanışır. Babasından , bu yeni iki arkadaşıyla yolculuk edebilme izni alan Buffon , onlarla birlikte , Fransa’nın çeşitli şehirlerini dolaşır.Daha sonra , Annesinin ağır hasta olması yüzünden Dijon’a döner.Annesinin ölümünden sonra , bu iki arkadaşıyla yeniden gezilere başlar. İsviçre ve İtalya'yı gezdikten sonra , 1723 ‘te Romanya'ya ulaşırlar. Buffon , İtalya'da bir buçuk yıl kaldıktan sonra , arkadaşlarından ayrılır ve İngiltere'ye gider.Kingston ve Hickman ise , Padoue Üniversitesine girmişlerdir.Buffon , İngiltere'de bir yıl kalarak İngilizce'sini ilerletir. Buffon , Avrupa'nın çeşitli şehirlerine yaptığı bu gezilerden , mektuplarında sıkça söz etmiştir.Fransa'da gezdiği şehirleri ve bu şehirlerin sosyal yaşantısını , ayrıntısıyla anlatır bu mektuplarda.İtalya gezisine ait ise , özellikle , Roma'da gördüğü tiyatrolar ve buralarda oynanan oyunlarla ilgili görüşleri yer alır. Bu mektuplarda , gözlem sonrasında oluşan bazı bilimsel düşüncelerin , psikolojik kökenleri vardır. Buffon'un "Yok Edilebilir Fazlalık Teorisi" , "Bulanık Mantığın Kaynağı" , "Bekarlığın Eleştirisi" ve "Organik Moleküller Teorisi" gibi görüşlerin temeli de , bu mektuplarda atılmıştır.Daha sonra , yeniden Fransa'ya dönen Buffon , Montbard’da annesinden kendisine kalan şatoya yerleşir. Annesinden ona yüklü bir servet kaldığı içinde , burada geçim kaygısı duymaksızın , bilimsel çalışmalarına başlar.Öncelikle , matematikteki olasılık hesapları ve fizik bilimleri üzerine araştırmalar yapar.1723 yılının temmuzunda , Paris'te , kralın eczacısı Gilles-François Boulduc’un yanına yerleşir.Boulduc , Kraliyet Bilimler Akademisi’nin üyesidir ve Buffon da , akademiye üye olabilmek için , bu eczacının yanına girmiştir.Buffon , bu akademiye girmek için , kendisini hazır hissediyordu.Ancak , bunu oradaki akademisyenlere kanıtlaması gerekiyordu. 25 Nisan 1733'de , akademisyenlere "Franc-Carreau Oyunu Hakkında Bildiri" adlı makalesini sunar.Bir tür iskambil oyunu olan Franc-Carreau üzerine bir deneme sayılan bu makale , akademi tarafından kabul edilmiş ve iki raportörce incelemeye alınmıştır.Buffon’un yapıtı , bu incelemeden sonra akademi tarafından onaylanmıştır. Bilimler akademisindeki Kral evinin sekreteri olan Maurepas , Buffon'un çalışmalarını beğenmiş ve onun koruyucusu olmuştur.Kral evinde botanikle ilgilenen Buffon , aynı yıl bilimler akademisi bitki bölümünde yardımcı öğretmen olur.Astronom Derneği başkanlığı için önerilen üç isim arasında yer alan Buffon , 9 Ocak 1734'te , Kral tarafından bu göreve getirilir.Buffon , 16 ocak 1734'ten sonra ise , akademinin tüm toplantılarında hazır bulunmuştur.1734'te Montbard'da bir fidanlık kuran Buffon için , bu ; Doğal Tarih'i yazmak için yaptığı çalışmaların ilk aşamasıdır.Buffon , sadece botanikle elde edilen sonuçlarla yetinmiyor , bu sonuçları açıklamak ve bitkisel psikolojinin bilimsel bilgisine gereksinim duyuyordu. Buffon , 1735'te Stephen Hales’in , "Havanın Analizi ve Bitkilerin Statiği" adlı eserini Fransızca’ya çevirir.Bu kitaba yazdığı önsözde , kitabın yazarını ve deneylerini över.Ayrıca , kendi geliştirdiği bilimsel yönten kavramını da açıklar.Bu yazı , Buffon'un yayınlanan ilk metnidir. 1735'ten itibaren , Buffon ; ilkbaharda Montbard'a , sonbaharda Paris'e gider ve bu düzeni ölünceye kadar hiç bozmaz.Buffon , Montbard'daki fidanlık düzenlemeleri dışında , doğayla ilgili araştırmalar da yapmaktadır.Kerestenin özellikleri ve kerestelik ağaçların yetiştirilmesi üzerine çalışmaları vardır. 1736'da , derinin tabaklanmasında meşe ağacının etkileri ; 1738 ile 1742 yılları arasında ise , Reamur ve Duhamel du Monceau’nun , odun kalitesini geliştirme konusundaki araştırma ve deneylerini , ziraat endüstrisinin yararına , daha da ileriye götürerek incelemiştir.Bu deneyler için Montbard'daki koruluğunda , kendi oduncularıyla çalışmış ve geleneksel yöntemleri kullanarak bunları sistematize etmiştir. Bu deneylerin sonuçlarını bildiri olarak , 1737'den 1744'e kadar akademiye sunar.Buffon'un sunduğu bildiriler şu başlıkları taşımaktadır : "En İyi Toprak Seçimi" , "Türlere Göre En İyi Sergilerin Oluşturulması" , "Genç Ağaçların Yetiştirilme Biçimleri" , "Yağmur ve Kardan Korunma Yöntemleri". Bu bildirilerde ; farklı tip ağaçlar arasındaki ilişkileri , onların gruplandırılmasını , kesim ağaçlarının gelişim ve budanmalarını ele alır.Buffon , 1738’de , genç Newton'cılarla tanışır.Aynı yıl , Voltaire’in yeğeni Madam Denis yüzünden Pariste kalır.Voltaire'in 1738'de yazdığı "Newton Felsefesinin İlkeleri" adlı eseri yorumlar ve Voltaire'in , Newton'ı çok kötü yorumladığı kanısına varır. Ancak , daha sonra , Voltaire'le araları düzelir ve yıllarca mektuplaşırlar. Buffon , 1739'da , botaniğin anavatanı İngiltere'ye gitmek istemektedir. Aynı yıl , Londra Kraliyet Topluluğu Üyesi seçilir.İngiltere'den birçok kitap getirtir.Bunların çoğu , felsefe yapıtlarıdır.1739 ilkbaharında , Kraliyet Bilimler Akademisi'nde , ölüm nedeniyle boşalan bir üst düzey yöneticilik için , seçim yapılır.Buffon , asistanlıktan bu göreve getirilir. Buffon , ağaçların dayanıklığı üzerine yaptığı çalışmalar yüzünden , Kral tarafından yakından takip edilmektedir.XV. Louis , Buffon'u çağırtarak ; kendisini , botanik bahçesi kurmakla görevlendirir.Buffon , bu öneriyi önce kabul etmez.Ancak , daha sonra Kralın , Buffon’un çalışmaları sırasında doğan maddi kayıpların karşılanacağı sözünü vermesi üzerine ; Buffon bu öneriyi kabul eder. 1739 temmuzunda , Kraliyet bahçesinin bakıcısının ölümü üzerine , buraya 25 temmuzda Buffon atanır. 1740 yılında , Newton'ın , "Sonsuz Seyirlerin ve Kan Dolaşımının Yöntemi" adlı eserini çevirir.Buffon , bu kitabın yeni hiçbir şey içermediğini ve matematikçilere önemli şeyler öğretmeyeceğini savladığı halde , şu üç makaleden dolayı bu kitabı çevirdiğini söyler : 1) "Sonsuz Olanın Doğası Hakkında" 2) "Sonsuz Küçük Hesaplar Teorisi" 3) "Berkeley’in , Sonsuz Küçük Hesaplar Teorisi'ne Karşı Yönelttiği Saldırı Hakkında" Eserin önsözünde , sonsuz Küçük hesapların bulunması konusunda , Newton ve Leibniz arasındaki ayrılıkların eleştirisini tartışmaya açar. Buffon'un bu eseri , 1735 yılında , Stephen Hales'ten çevirisini yaptığı , "Bitki Statiği" eseri gibi , Paris Bilimler Akademisi'nde onaylanmış ve basımına izin verilmiştir. Buffon , üstlendiği Kraliyet bahçesi çalışmaları dışında , aralıklarla akademiye birçok bildiri sunmuştur.Bu bildirilerden bazıları şunlardır : 1) Füzelerin Uçucu Kanatlarına Dair 1740 Eksiksiz ve hızlı yanmanın gerçekleşmesi için , bir füzenin fişeğine konulacak en uygun barutu inceler. 2) Şaşılığın nedenleri üzerine 1743 3) Rastlantısal renkler üzerine bilimsel çalışma 1743 4) Hayvan ırkları ile ilgili problem üzerine 1743 Bu bildiri , "Doğal Tarih" 'in 2. cildinde yer almaktadır. 1747 yılının sonbaharında , akademi ; "Ay’ın En Yüksek Noktadaki Dönüşünün Hesaplanması" konulu bir yarışma düzenler.Bunun için , D'alembert dahil birçok matematikçi bildiri sunar. Buffon ise , 20 Ocak 1748’de , "Genel Çekim Yasası Üzerine Düşünceler" adlı bildiriyi sunar.Bu bildiride , Newton yasalarından uzaklaşıldığı anlatılır. Buffon , 1744'te akademinin sürekli veznedarı olur. "Yerin Tarihi ve Kuramı" , Montbard'da 3 Ekim 1744'te çıkar. Bu eser "Doğal Tarih" 'in ilk bölümü niteliğini taşır.20 Eylül 1745'te , "Gezegenlerin Oluşumu Üzerine Çalışma" adlı bildiriyi sunar.6 Şubat 1746'da "Hayvanların Doğal Tarihi" 'nin ilk bölümü yayınlanır. Ağaçlar konusundaki bilgisinden , gemi yapımında yararlanmak isteyen donanma bakanı Maurepas tarafından , 18 Mart 1739’da , Kraliyet bahçesinin müze yöneticisi olarak atanan Buffon ; yine Maurepas tarafından , bu müzenin kataloğunu hazırlamakla görevlendirilmişti.Katalog hazırlama işini , tüm doğanın kaydını tutmaya kadar vardıran Buffon ; böylece , en büyük eseri olan Genel ve Özel Doğa Tarihi" 'nin temelini atmış oluyordu.Bu eser için birçok bilim adamıyla işbirliği yapan Buffon ; 1744-1767 arasında , ilk 15 cildi hazırlamıştır. Bu 15 cildin ilki , genel doğa bilimleriyle ; diğerleri ise insanlar , memeli hayvanlar ve kuşlarla ilgilidir.Daha sonra , bu 15 cildin eki niteliğinde olan 7 cilt , 1774-1789 arasında çıkmıştır.Bu 7 cilt arasında yer alan ve 1778 tarihli olan 5. cilt , "Doğa Tarihi Çağları" ; tümü içinde en önemli yeri tutar. 1770-1783 arasında ise , mineralleri konu alan 5 cilt yayınlanmıştır.Mineraloji , Buffon’un en zayıf olduğu bilim dalıdır. Buffon’un ölümünden sora ; sürüngenler , balıklar ve balinaları konu alan son 8 cilt yayınlanmıştır. Doğal Tarih'in ilk cildi , "Birinci Söylev" ile açılır."Birinci Söylev" 'in alt başlığı ise , "Doğal Tarihin Oluşumu ve Çalışma Şekli Üzerine" şeklindedir. Buffon , "Birinci Söylev" 'de doğa bilimciyi bekleyen işlerin cesaret kırıcı yönlerini anlatır.Ona göre , Doğal Tarih'in amacı , şeyleri sınıflandırmanın tam bir örneğini vermek ve her şeyin tarihini yapmaktır.O, Linneaus'un sınıflandırma yöntemiyle alay eder ve bu sınıflandırmanın zayıf yönlerini anlatır."Birinci Söylev" 'de yer alan bilgi kuramında , kartezyen bir duyarlılıkla , Locke'un duyumculuğunu birleştiren ve buradan kendi metafiziğinin ilkelerine varan Buffon ; herkesin karşısında yer almakta ve insanın kendini beğenmişliğini sınırsızca yüceltmek ve mutlak bir kuşkuculuğa kucak açmış olmakla suçlanmaktadır.Bu ilk söylevde , Buffon , okura kendi zekasını yönetmenin , gerçek yöntemine ilişkin bir kıyaslama sunar ; tıpkı ,Descartes’ın , "Yöntem Üzerine Söylev" ' inde olduğu gibi. İkinci söylevin alt başlığı "Yerin Tarihi ve kuramı" 'dır.Yerin tarihinde ; denizlerin , anakaraların dağılımı ile katmanların ve engebelerin oluşumu betimlenmiştir.Yerin kuramı ise ; şeylerin bu düzenlenişini , geçmiş olaylar ya da fiziki nedenlerle açıklama girişimidir.Buffon'un verdiği bu çifte başlık ; nedenlerin araştırılması olan fizikle , bir betimleme alanı olan tarihin bitiştirilmesi amacını taşır.Söylev kısadır.60 sayfadan azdır. Ancak , onu izleyen 19 makalelik "Kanıtlar" adını taşıyan bölüm , 500 sayfa kadardır.Buffon’un belgelemeleri , oldukça kapsamlıdır."Kanıtlar" , birçok alıntı ve gönderme içermektedir. "Hayvanların Doğal Tarihi" , 2.cildin başında yer alır ve bu bölüm , gözü pek teorileri ve heterodoks görüşleri içerir.Bu yüzden Avrupa'da , ateşli tartışmalara neden olmuştur."Hayvanların Doğal Tarihi" iki bölümdür. "Hayvanları Kuşağı Üstüne" alt başlıklı birinci bölüm ; hayvanların yaşamlarının bütün sorunlarını , yeniden yorumlamaya çalışır.Bu çalışmanın ekseni , bir hayvan biyolojisi etrafında şekillenir."Yeniden Üreme Kuramı" adını taşıyan ikinci bölüm , 1749 yılında yazılmıştır."Yeniden Üreme Kuramı" nın ilk 5 metni , genel teoriyi özetler.6. metin ise , özenle yapılmış gözlemlerin sonuçlarını sunar. "İnsanın Doğal Tarihi" , insanla ilgili tüm sorunları ve konuyu ele alır. Aslında insan , doğal tarihin ilk sayfalarından itibaren , hep bir sorun olarak vardır.İnsan , "Doğal Tarih" 'te şu portrelerle çıkar karşımıza: "Doğayı tanımlamaya çalışan insan - Kendi duyu organlarının çizdiği sınırlar içinde bocalayan insan - Aklı sayesinde soyut matematik yapılar kurma yeteneğinde olup , bu yapılara ulaşma zorluğu çeken insan - Sahip olduğu doğa kavramlarının açmazları içinde bulunan ve kendini kaybeden insan - Kendini dünyanın merkezine koymuş insan - Varlıklar merdiveninin ilk sırasında olan insan.İnsanın Doğal Tarihi’nin ilerleyen bölümlerinde , Buffon , görme ve işitme duyusunun fizyolojik sorunlarını inceler ; miyopluğu , şaşılığı ve sağırlığı açıklar.Bedenin değişik bölgelerindeki , dokunma duyusunun işleyişini analiz eder.Sağır ve dilsizlerin , yeniden eğitilmelerini olanaklı kılacak yeni bir yöntem sunar.Buffon 1749 haziranında " İnsanın Doğal Tarihi” ‘nin son düzeltmelerini yaparken ; Diderot’nun , " Körler Hakkında Mektup" adlı eserinden fazlaca yararlanmıştır."İnsanın Doğal Tarihi" 'nde bazı bölüm başlıkları şunlardır : İnsanın Doğası Üzerine Söylev Genel Olarak Duyular Üzerine İnsanın Doğal Tarihi'nin 4. bölümü , yaşamın farklı evrelerine ayrılmıştır. 4. bölümün , bazı alt başlıkları ise şunlardır : Çocukluk Üstüne Ergenlik Üstüne Ölüm ve yaşlılık üstüne Kuşların Doğal Tarihi'nde , çeşitli kuşların cins ve türleri sınıflandırılmıştır. "Doğal Tarih" 'in ilk 3 cildi , büyük yankı uyandırır.İlk baskı , altı hafta içinde tükenir.İkinci baskıdan sonra , 12 formalık bölümler halinde , üçüncü baskı yapılır.İkinci ve üçüncü baskı , Nisan 1750 ‘de yapılır ve ilk baskı kadar çok satar.Eser ; İngilizce , Almanca ve Felemenkçe'ye çevrilir."Doğal Tarih" , Pluche'ün "Doğanın Gösterisi" ile "Diderot-D'alembert Ansiklopedisi" 'nin kazandığı ünü gölgede bırakmış ; Voltaire ve Rousseau'nun yapıtlarıyla boy ölçüşmüştür.Edebiyat salonlarında , Doğal Tarih devamlı okunur olmuştur. Buffon , Kraliyet bahçesi ve Kraliyet müzesine atanmadan önce , doğa bilimleri açısından çok yetersizdi.Ona bu kitabın hazırlanmasında , seçkin anatomist Louis Daubenton yardım etmiş ; Buffon , genel incelemeler yaparken , Daubenton da morfolojik ve anatomik araştırmalar yapmıştır.Buffon’a "Kuşların Doğal Tarihi" 'nde gravür ve resimler konusunda Louis Daubenton'un yiğeni Edme-Louis Daubenton yardım etmiş ; Buffon da bu bölümün başına Edme-Louis’ye teşekkür etmiştir. Buffon , 1749 yılında "Yaban domuzları hakkında söylev" 'i yazar.1752 yılında ise , Marie-François de Saint-Belin'le evlenir.Aynı yıl , Kraliyet akademisine "Kızgın Bir Aynanın İcadı" adlı bildirisini sunar.Bu bildiri , güneş ışığını kendine toplayan kızgın konkav aynalar teorisini içerir.Buffon , küçük içbükey ayna düzlemlerini bir araya getirerek kare biçimli konkav aynalar oluşturmuş ve en büyüğü , 1.80 metre olan 360 küçük aynadan oluşan bu konkav aynalarla ; 200 metre uzaklıktaki , ağaç kulübeleri yakmayı başarmıştır. Buffon , bu ayna deneyini Kral XV. Louis’ye sunmuş ve gazetelerde yeni Arşimed olarak ünlenmiştir. Buffon , 25 Ağustos 1753 'te , Fransız Akademisi üyeliğine seçilir ve bu kurumun aynı günkü oturumunda , "Üslup (Biçem) Üzerine Söylev" başlıklı , ünlü konuşmasını yapar.Söylev , 1777 yılında , Kraliyet akademi matbaası'nda basılmış ve "Doğal Tarih'e Ekler" 'in 4. cildi içinde yer almıştır. Söylevin bazı bölümleri yazma sanatına ayrılmıştır.Bu bölümler , daha sonra ayrı bir yapıt olarak , 1860 yılında , "Yayımlanmış Mektuplar" adlı eser içinde yer almıştır. Eserde , Buffon'un üzerinde çalıştığı sorun ; kendi düşüncelerini ortaya koymaya çalışan yazarın , düşünsel oluşum aşaması ya da biçimi sorunudur. Buffon'un retoriği ; Bossuet'nin ya da Diderot'nun , "Rameau'nun Yeğeni" adlı eserinde betimlediğinden daha fazlasını tanımlar.Onun üslup tanımlaması ; Du Bos'nun , "Şiir ve Resim Üzerine Eleştirel Düşünceler" 'indekilerden daha açık seçiktir.Buffon’ un özgünlüğü yöntemsel bir düşüncenin ya da nedenler zincirinin , kartezyen bir yaklaşımla , yaşamın hareketliliğine bağlanmaya çalışmasında yatmaktadır.Yazar , koca bir analizler yığınına karşı , genel terimler kullanmayı yeğlemiştir.Böylelikle Boileau , Fenelon , Pascal ve hatta ; bir söylevde açıklığa kavuşmak için , yazarın , kendi sözcüklerini kullanmasını öğütleyen , Aristo'yla bile çelişir. Buffon bu söylevinde , mevcut üslubun açık bir eleştirisini yapmakta ; öte yandan , bir teori geliştirerek , kurallar formüle etmekte ve bir retorik önermektedir.O , retoriğin yanlışlarına adamıştır kendini. Söylevin bazı bölümleri , oldukça güçlü ve sistematiktir.Ve yazarına , kendi genel görüşlerinin bir özetini sunar.Onun söylevi ; bir bütündür , gerçektir.Aynı zamanda , kurgusal bir metindir de.Yazar , bu söylevin temelini sağlam biçimde oturtmak için , içinde bulunduğu koşullara uymaya çalışır.Çalışmasını , Doğal Tarih‘i yazma biçimi üzerine kurar.Yani , bu söylev ; Buffon'un , Doğal Tarih'i kaleme alma şeklini açıklayan , bir tür giriş söylevine dönüşür.Sonsuz çeşitliliği içinde , bir sanat teorisi ortaya koymaya çalışır Buffon.Doğaya hayran olan yazar , bu hayranlığını , üslupta da gerçekleştirmek ister.Buffon’a göre , aslolan düzendir. Doğa , sonsuz bir düzen içinde çalışır.O halde , yazı yazmak isteyen birisi için de ; düzen demek olan plan birliği , ilk sırayı alacaktır.Doğa , yaşama itki kazandırıp , düzen veren sürekli bir hareket tarafından canlandırılmıştır.Şu halde , bu hareket olmaksızın , üslubu da etkili kılmanın olanağı yoktur. Buffon , kendini üslubun soyluluğuna adamış ; genelleştirilmiş söylemleri dile getirmekten sakınmıştır.O ; kuşkusuz , olduğu gibi görünmekten hoşlanan biri değildir.Büyük bir sanatın , en görkemli örneklerini sunmuştur.Hiçbir zaman , küçük yapaylıklar ve kurallardan çekinmemiş ; bilgiyi ve keşfetmeyi çok iyi bildiğinden ve bunların hepsinin , insanların ortak paydaları olduğuna inandığından , üsluba ayrı bir önem yüklemiş ve bu yüzden de , üslubuyla ayakta kalmak istemiştir.Eğer o , üslup üzerine çalışmasını , kendi zaferinin bir aracı olarak düşünmüşse , sadece bu yüzden bile , ayakta kalmayı hak etmektedir. Buffon , boş süslemeleri artıracak hiçbir şey yapmaz.Ancak düşüncesinin yoğunluğuna ve düzenine göre , betimlemelerini belli bir düzeye eriştirir.O çalışmalarının tüm ayrıntılarını ve içerdiği ilişkileri göstermek istediğinden , hiçbir küçük olayı da savsaklamaz.En yüzeysel konulara dokunduğunda bile , bu yüzeysellik ; yerini , bir coşku dalgasına bırakır.Böylece , hiçbir tekdüzelik duyumsamaz okuyucu. Ancak , tümce birliği , yerini belli bir düşünce birliğine bıraktığında ; etki daha da büyüktür.Şu halde , düzen ; böyle bir çalışma için , ışıltılı bir şeydir ve okuyucu , bir ışıltının çekim alanına kapılıp gider. Buffon , düşüncesinden çok , tümceleri parçalamaktan hoşnutluk duymaktadır.Gerçekten de , Buffon'un tümceleri yakından incelendiğinde ; bir dilbilimciden çok , iyi bir filozof tarafından kurulmuş oldukları görülür.Buffon , kendi üslubunun , bazı şeyleri açıklayabileceğini umuyor ve bunu istiyordu. Böyle konular üzerinde , sonradan inceleme yapmak zorunda kalanlara , bir tez sunmuş oluyordu o. 1753 yılından başlayarak , Buffon ve Daubenton , doğa bilimleri ve biyoloji tarihi konusunda çok önemli bir ilke koyarlar.“Oluşum Planının Birliği İlkesi” olarak adlandırılan bu ilke , hayvanların tümünün ya da en azından büyük bir çoğunluğunun , belli bir plan üzerinde oluşmuş oldukları görüşünü savunur.Bu düşünce , daha önceleri Fransız doğa bilimci Pierre Bellon tarafından , kendi yapıtı olan "Kuşların Doğal Tarihi" ’nde ortaya konmuş bir düşünceydi.Buffon ve Daubenton , bir atı ve eşeği inceledikten sonra , böyle bir oluşum planı birliği ilkesine ulaşmış görünüyorlardı. Daubenton , karşılıklı olarak ; bir atın iskeletiyle , insan iskeleti arasındaki benzerliği açıkça göstermişti.Onun yaptığı , iki tür arasında bir bağdaşım kurmaktı.Buffon ise , "Eşek Üstüne Makale" 'sinde bu konuyu ele alır ve şöyle der : "İnsan kemiklerinin boyutu ve kıvrımları , biraz değişime uğramış olarak ; atınkilerle aynıdır.Genel bakış olarak , bu iki canlının ortak olduğu anlaşılıyor." Ancak , Buffon ; daha sonra , "Atın Doğal Tarihi" 'nde şöyle sorar : "Her iki tür içinde , üyelerinin tümünde bütünüyle içkin olan ilksel bir öz varsa ; bu bireylerden hiçbiri , tümüyle diğer üyeye benzer değilse , her üye taşıdığı ilksel öze nasıl benzemektedir ?” 1757 yılında , Buffon ; odunsu tabakaların oluşumu ile normal ve aşırı soğukların bitkiler üzerine etkileri konusunda çalışmalar yapmıştır. Ayrıca , Clairaut'nun çekim yasaları için , bir sistem oluşturmuştur.Buffon , 1764 yılında , "Yabani Koyun Ve Diğer Koyunlar Üzerine" adlı bir makale yazar.Bu makale , koyun ırkı üzerine geniş bir incelemeyi kapsamaktadır. 1767 yılının mayıs ayında , Bayan Buffon attan düşer.Durumu oldukça kritiktir.Aynı yılın aralık ayında , Buffon'lar Paris'e döner.Bayan Buffon'un hastalığı giderek artar ve 9 Mart 1769’da , 37 yaşındayken ölür.Buffon 1772'de , Kralın bahçesine yakın bir yerde ev satın alır.Artık, ölünceye kadar burada oturacaktır.Buffon , bu evde Bayan Necker'le dost olur.Bay Necker’in iktidarda olması nedeniyle , Buffon ; Bayan Necker’in etrafındaki bankerlerden borç almaktadır. Buffon’un Bayan Necker’le arasındaki dostluk ; zamanla aşka dönüşür. Buffon , sürekli aşk mektupları yazmaktadır.Tüm sırlarını sınırsızca açtığı , içini döktüğü tek kişi , Bayan Necker'dir. Buffon , 1777 yılında , "Ahlaki Aritmetik Denemesi" adlı bir yazı yazar. Bu deneme, "Doğal Tarih" 'in 4.cildi içinde çıkar.Oldukça bütünsel bir metin olan bu deneme , güçlü parçalar içermektedir. Bunların bazıları şöyledir : 1) Buffon'un 1733'de yazılan "Franc-Carreau Oyunu Hakkında Bildiri" adlı makalesi 2) Cranmer'in , "Saint-Petersburg Paradoksu" üstüne mektubu 3) Newton'ın , 1740 yılında yayınlanan "Sonsuz Seyirlerin ve Kan DolaşımınınYöntemi" adlı çeviri metninin önsözünün bir özeti. 4) Buffon'un , 1744’te yazdığı "Birinci Söylev" 'de işlediği konular. Buffon , bu denemede ; kendisini uğraştıran bir temayı geliştirmekte ya da en azından , yeni bir düşünceyle ilgilenmekte ve önceki düşüncelerini yeniden gözden geçirmektedir.Eski deney ve araştırmalarına bir göz atma gereği de vardır , bu girişimin temelinde.Örneğin ; matematiksel işlemler , gerçek bir çalışmada nasıl kullanılabilir? Bir ölçüyle , ne yapılır ve nasıl yapılır ? Ölçü kavramı , ahlaki düzlemde ya da psikolojide nasıl kullanılır ? Korkularımızı , umutlarımızı , zevklerimizi nasıl ölçeceğiz ? Buffon , 1730'da 23 yaşındayken , umutlarımızı nasıl zenginleştirebileceğimiz konusunda yorum yaparken ; 1777'de 70 yaşındayken , ölüm korkusu üstüne akıl yürütüyordu.Eğer , akılcı olarak , ertesi gün hala yaşayabileceğimizden eminsek ; ölmeden önce , onbinde bir şansımız var demektir.Bu ; bize zarar vermeyecek olan onbinde bir olasılıktır.İşte , ölçü ünitemiz!Eğer bir olgu , var olmak için onbine karşı bir şansa sahipse ; biz , bu olgunun üreteceği şeylere paralel olarak , bir belirsizlikten başka bir şey değilizdir.Sadece ve sadece , istatistikler ; yaşama umudumuzu gerçekten ölçebilir.Bu yöntem , diğer fiziksel olaylara da uygulanabilir.Ve bu yöntem , aynı zamanda , nedenden sonuca doğru , birçok olguyu da ortaya çıkarabilir. Çünkü , ölüm de , kesinlikle analizi olmayan bu nedenler yığınının , bir sonucundan başka bir şey değildir.Aslında , bu deneme , Buffon'un , "Yaşam Süresi Olasılıkları Üstüne" adlı makalesinin devamı gibidir . Buffon , "Ahlaki Aritmetik Denemesi" 'nde , şans oyunlarındaki olasılıkları da inceler.Buradaki problem , matematikçi Nicolas Bernoulli tarafından ortaya atılmış ve "Saint-Petersburg Paradoksu" adıyla ünlenmiştir.Oyun , yazı-tura oyunudur. Pierre ve Paul adında , 2 düşsel kişi arasında oynanır.Pierre , havaya madeni para atar.Eğer ilk atışta yazı gelirse ; Paul , Pierre’e 1 ekü verecektir.2. atışta yazı gelirse , Paul 2. kez 1 ekü verecektir ve bu böyle devam ederek 3.de 4 ekü , 4.de 8 ekü , 5.de 16 ekü verecektir.Buffon’a göre , Pierre , 1 ekü kazanmak için ½ şansa sahiptir.2 ekü için ¼ ; 4 ekü içinse 1/8 şansa sahiptir.Parayı her atışta onun şansı ½ eküdür.Çünkü ekülerin sayısı , azalan olasılıkların sayısıyla aynı oranda artmaktadır.Şu halde , tüm olasılıkların toplamı , sonsuz bir paranın toplamına denktir.Sınırsız ekülerle , yarı yarıya denk olması için ; Pierre’in , kazandıklarını , Paul’e aynı oranlamayla geri vermesi gerekir. Buffon’un eşi 1796'da öldüğünde , oğlu 5 yaşındadır. 1781'de oğlu 17 yaşına gelince , Buffon , arkadaşı Lamarc'a ; Avrupa'ya yaptığı botanik gezilerine , oğlunu da götürmesi için rica eder.Ancak , genç Buffon’un araştırmalara ilgisi yoktur.Genç Buffon , 1794 yılında , devrimin en şiddetli döneminde ; bir önlem eksikliği sonucunda , giyotinle idam edilir. 5 ciltlik "Minerallerin Doğal Tarihi" 'nin son cildi , 1783-1788 arasında yayınlanan , "Mıknatıs Üzerine" adlı çalışmadır.Bu eserde , Buffon'un , 150 kadar makalesi yer alır.Diderot ve D'alembert ile olan dostluklarına karşın , Buffon , Ansiklopedi’nin çalışmalarına katılmamış ; Montbard'da , doğayla ve köylülerle iç içe yaşamıştır.1785'te sağlığı bozulan Buffon , Paris'e dönmüş ve burada , 16 nisan 1788'de ölmüştür. |
Buffon
Düşünce ve Teorileri Buffon , 1731'de Cranmer'e yazdığı mektupta şöyle der: "Matematikçi , sadece, paraya değer biçer.Sayısal değerine bakar onun.Ahlaklı insan ise , sadece , ona değer vermek zorundadır ve paranın kendisine sağlayacağı , zevk ya da avantajları düşünür." Buffon , aynı yıl , "Yok Edilebilir Fazlalık Teorisi" 'ni ortaya atar : "Bir şans oyununda , yaşam için gerekli olanı tehlikeye atmak , büyük haksızlıktır. Ancak , bu gerekli olan geriye kalan fazlalık , yani , yok edilebilir fazlalık ; tehlikeye atılabilir.Zorunlu olan , daha sonraki yeni zevklere aracı olabilir. Ancak , gereksiz olan fazlalık ise , zaten , zevk ve avantaj sağlayabilecek olan şeydir.Zorunlu olanın kaybedilmesi acı verir.Ancak fazlalığın kaybedilmesinin acısı sınırlıdır. "Doğal Tarih" 'in ilk cildinin 1744 tarihli "Birinci Söylev" 'inde , şöyle der Buffon : "Gerçek sorun , insanın doğa hakkında sahip olduğu bilgidir. Felsefi sorun , yerini , zamanla geniş bir doğal tarih alanına bırakır.Her bilgi , insanın doğayı açıklama biçimi ya da çabasıdır.Bu konu Aristo ve Eflatun'dan yana tartışılmıştır.17. yüzyılın bilimsel devrimi , bu konuya güncellik kazandırmıştır.Bacon ve Descartes'tan itibaren de , filozoflar , insan aklının egemenliği ve bilimlerde izlenecek yöntemler sorununu tartışmıştır.İnsan aklının egemenliği hakkında 2 büyük felsefi gelenek vardır: "Biri , Descartes'tan gelen ve matematik temellere dayanan öğreti ; ikincisi ise , Pascal ve Gassendi’nin öncülüğünde sunulmuş olan ve insan aklının , çeşitli güç ve egemenliklerle uzlaşmaması gerektiğini savunan öğretidir.Eğer dünyanın bir düzeni varsa , bu yapısal bir düzenleme ya da bölümlemebilimcilerin ( Taksonomistlerin) yaptığı türden sınırlamalar değildir.Bu ; doğanın operasyonlarının bir düzeni , yaşamı var eden ve onun sürekli yenilenmesine aracı olan süreçlerin bir düzeni , yaşayan dünyayı hareketlendiren güçlerin bir düzeni ve onları yöneten yasaların bir düzeninden başka bir şey değildir.Eğer , bu düzene ulaşabilirsek ; canlı olanın fiziğini kurmaya ve nedenleri , sonuçları , yasaları açıklamaya yeterli olabiliriz.Fiziksel gerçeklik , yalnızca bir olasılıktır ; ancak , bir kesinliğe eşdeğer olan büyük bir olasılıktır.Buffon ; Hume'dan önce ; doğal olguların düzenliliğinin , mutlak olarak sahip olamadığımız bir gerçeğini anlatır.Hume , inançtan söz eder ; Buffon ise , olasılıktan. "Doğal Tarih" 'in , ilk cildindeki "İkinci Söylev" , aynı tarihlidir.Alt başlığı "Yerin Tarihi ve Kuramı" olan bu söylevde , Buffon ; dünyanın oluşumunu , uzak ve olabilir nedenlerle açıklayanları eleştirir.Ona göre , yeryüzü , İncil'de anlatıldığı gibi 6000 yıl önce değil , çok daha eskiden yaratılmıştır.Yer , başlangıçta bir güneşti.Zamanla güneşten kopan parçalar , gezegenleri oluşturmuş ; akkor halindeki dönemden sonra da , denizler ve yeryüzü şekilleri oluşmuştur.Buffon , denizlerin geniş bir dağılımının kanıtı olarak , fosilleşmiş deniz hayvanlarını gösterir.Dağlardaki deniz balçıkları da bunun kanıtını taşır. Buffon , yerin tarihini 7 döneme ayırır : 1) Yerin ve gezegenlerin oluştuğu dönem 2) Büyük dağ kütlelerinin oluştuğu dönem 3) Suların , karaları kapladığı dönem 4) Suları çekilip , volkanların etkinlik gösterdiği dönem 5) Kuzeyde fillerin ve diğer hayvanların yaşamaya başlaması 6) Karaların birbirinden ayrılması 7) İnsanların ortaya çıkması Buffon'a göre ; yer kuramı , yeni bir bilimdir. O ; yer kuramını yazmaya başladığı zaman , 2 yorumlama şekli birbiriyle çatışmaktaydı.En yaygın olan birinci yorumlama şeklinde ; değiştirilemez bir doğa tarihi önerilmekte ; tufan söylencesinin varlığı ve rolü , olduğu gibi kabul edilmektedir.İkinci yorumlama şekli , çevrimsel bir tarihi kabul etmekte ve sosuz bir evren düşüncesini tasarlamaktadır. Buffon , bilimsel olduğu kadar , felsefi bir anlama sahip olan ikinci görüşten yana olacaktır.Buffon'a göre ; kıtaların , dağların , su yataklarının oluşumu ve bu yapıların düzeni , kendiliğinden bir sona sahip değildir.Bu düzeni üreten nedenleri , açıklıkla ortaya koymanın yollarını aramak gerekir. Yani , bu ; kendiliğinden , düzenli fiziksel süreçlerdir.Buffon , bize bir yapıtın varlığını sunan süreçleri , doğrudan doğruya saptama eğilimindedir.Ona göre ; bu düzenliliği keşfetmek için , doğayı kendi büyüklüğü içinde incelemek ve doğanın genel bir düzeninin bir sonucu olduğunu keşfetmek gerekir.Yerin tarihi , sınırlarla çizilmiş değildir.Ayrıca o , kendini sınırlamayı da bilmez.Onun , ne başlangıcı , ne de bir sonu vardır.Yeryüzü çevrimseldir. Denizlerin ve karaların karmaşıklığı , sonsuza dek kendini yineleyebilir.Bu sürekli değişkenler , hiçbir zaman yok olmazlar.Yerin kuramı , 2 önermeyle son bulur : “Yeryüzünün katışıksızlığı , çevrimseldir.Ve insanın tarihi , doğanın tarihi yanında , sadece küçük bir noktadır.”. Buffon , 20 Eylül 1745'te , Bilimler Akademisinde Sunduğu "Gezegenlerin Oluşumu Üzerine Çalışma" adlı bildiride , şu hipotezi savunur : "Küresel bir yapıya sahip olan güneş , ısıyla sıvılaştırdığı madenlerden oluşmuştur.Bir kuyruklu yıldız , eğik açıyla ona çarpmış ve bir bölümünün kopmasına neden olmuştur.Güneşten kopan bu kütle , farklı gezegenleri oluşturan birçok kürelere dönüşmüştür.Çarpma açısı , bu kürelere kendi dönüşlerinde , çok hızlı bir hareket sağlamıştır.Bu dönüşün yol açtığı merkezkaç kuvveti , kendi kütlelerinin bir kısmının kopmasına neden olmuş ve bu bölüm daha sonra , uydu biçiminde yoğunlaşmıştır.Henüz sıvı haldeki gezegenler ; kutuplarda düzenli olarak şekil almaya başlamış , ardından soğuyup katılaşmışlardır." 6 Şubat 1746’da , "Hayvanların Doğal Tarihi" 'nin , ilk bölüm olan "Hayvanların Kuşağı Üstüne" çıkar.Buffon'un , bu metindeki düşünceleri şöyledir : "Her türün değişmesi olarak algıladığımız farklılıklar üstüne bir göz attıktan sonra , oldukça önemli bir düşünceye varmaktayız.Bu düşüncenin görünümü de oldukça dağınıktır.Bu ; aynı türlerin değişimlerinin bir versiyonu , en eski kuşakların görünümüdür.Artık , anımsanmayacak kadar eski dönemlerdeki kuşların varlığıdır.Her ailede karşımıza çıkan , tüm hayvan kuşaklarında ortak biçimde yaşanmış bir dönüşümdür.Bu olmadan ; hiçbir cinsi veya ona yakın gibi görünen hiçbir başka cinsi , anlamamız ya da açıklamamız olası değildir. Biz bugün , yeryüzünün hiçbir hayvanında , bu eski türlerin izine rastlayamıyoruz ya da ilk anda bu değişimin izleri gözümüze çarpmıyor.Tıpkı , insanda olduğu gibi.Aynı zamanda birçok hayvan cinsinde var olan değişimlerdir bunlar.Bu eski hayvan kuşakları , zamanla yeni türleri ve biçimleri oluşturmuş ; zincirleme bir değişim sürecinin , ana halkaları biçiminde var olagelmişlerdir.Birbirine benzer ya da ayrı türlerin ve cinslerin oluşumu ; bugün birbirleriyle çiftleşmeyen , birbirlerinden kopuk hayvan cinslerinin açıklamasını da sunuyor bize. Bu makale ; Buffon'un , 1765'te yazdığı "Doğanın İkinci Görünüşü" adlı makalesindeki düşüncelere karşıttır.Ve bu makale ; Buffon'un doğal bir süreci kabul ettiğini gösterir.Şu halde , evrim teorisine yakın bir görüştür bu. 1749 yılında , "Hayvanların doğal tarihi" 'nin ikinci bölümü olan , "Yeniden Üreme Kuramı" 'nı yazar Buffon. Ve şu görüşlere yer verir : "Hayvanlar ve bitkiler , kendilerini salt madenden belirgin biçimde ayıran ortak özelliklere sahiptir.Onlar yaşayan bir biçimdir.Canlı birer organizma ve yeniden üreyebilme yeteneğine sahip olan bir yapıdadırlar.Oldukça temel olan bu yeti , hayvan ve bitki dünyasında ; birbirine oldukça benzeyen bir düzen içinde yaşayan varlıklar olduklarının bir kanıtı olarak düşünülebilir.İnsandan hayvana ve hayvandan bitkiye doğru , bir hiyerarşi içinde uzayıp gitmektedirler.Ancak , bu hiyerarşik düzen , en duyarsız basamağa , yani cansız varlıklara kadar iner. Yaratıcı ; hayvansal olanla , bitkisel olan arasına belirli bir terim koymamıştır. Hayvanın yeniden üremesi , doğadaki bitkilerin üremesinden daha zordur. Canlılık ve hareketlilik , varlıkların metafizik bir görünümü olmak yerine , maddenin de fiziksel bir özelliğidir.Bu düşünceyle Buffon , materyalist biyolojinin temel ilkesini açıklamış oluyor.Doğada , henüz sorulmamış sorular vardır.Bunlar , ya maddenin evrensel özelliklerine ilişkin sorulardır ya da mutlak ve biricik fenomeni , söz konusu eden sorulardır.Her iki durumda da , bir karşılaştırma yapmak olanaksızdır.Bundan başka varoluş soruları vardır : Ağaçlar niçin vardır? Köpekler niçin vardır? gibi.Tüm bu sorulara somut nedenlerle asla yanıt verilemez. Bunların hiçbiri , bunların varlığı için neden değildir.Çünkü , ahlaki uygunluk ; asla , fizik nedenler olamazlar.O halde, hayvanlar ve bitkiler , niçin üremektedirler ; gibi bir soru sormanın mantığı yoktur. Dolayısıyla , varoluş sorunu çözümsüzdür. Buffon , 1749 yılında , "Yeniden Üreme Kuramı" dışında , "Doğal Tarih" 'in bir başka bölümünü daha yazar.Bu bölüm , "İnsanın Doğal Tarihi" 'dir.Bu bölümde şu görüşlere yer verir : "İnsan , doğal bir varlık olduğu için ; aynı zamanda , doğanın da bir konusudur. Kendini hayvanlar sınıfı içinde düzenler ; sahip olduğu tüm malzemeyle , kendini onlardan biri gibi görür.Buffon , bu görüşü ileri sürse de , hiçbir zaman , hayvan karşısında , insanın küçük düşürülmesinin yanında yer almayacaktır." İnsanın doğumu , yaşayışı , yemesi , içmesi uyuması , üremesi ve yeryüzünün en kıyı bölgelerinde oluşturdukları farklı topluluklar ; Buffon’un , "İnsanın Doğal Tarihi" 'inde incelediği konulardır.Buffon , insanı ; doğal tarihin merkezine yerleştirir.Hayvan türleri yakınlıkları ölçüsünde , insanın çevresinde yer alır.Bilim kurma yetisine sahip tek canlı, insan olduğu için ; doğaya kendi düzenini empoze etme hakkına da , yalnızca , o sahiptir.İnsan sadece bilinen bir özne değil ; aynı zamanda , diğerleri arasında bir hayvan türüdür.Olağanüstü bir türdür.Ancak , o da ; doğanın yasalarına uyan diğer canlılar gibi , hayvanlar dünyasının içinde yer alır.İnsanın hayvanlar üstündeki egemenliği , doğal bir egemenliktir.Hiçbir devrim , bu egemenliği sarsamaz ve onu yıkamaz.Bu sadece bir doğa vergisi değil ; aynı zamanda , bozulmaz yasalar üzerine kurulmuş bir egemenliktir.Tanrının bir bağışı , bir ödülüdür bu. İnsan , Tanrısal düzene egemen olmaktan çok uzaktır.O , tartışmalı bir efendidir. Şeylerin , olayların güncel durumu içinde , insanın yeri ; onun tümüyle egemen olmadığı , olamadığı bir doğadır.İnsan , doğanın genel düzeni içinde hiçbir şey yapamaz.Bu tanrısal bütünlerin varlığı üzerinde ; hayvanlar , bitkiler ve genel olarak mineraller üstünde , baskın bir gücünün olduğu söylenemez. Doğada her şey , sonsuza dek varolur.Birbirini izler , kendini yeniler. Beklentisiz bir oluş düzeni içinde süreklidir ve direnilmez bir güçle , kesintiye uğratılması olanaklı değildir.İnsan, zamanın akışı içinde kendi kendine sürüklenir ve kendi sürüp gidişi için bile , hiçbir etkide bulunamaz.O ; artık , yasayı izlemeye zorunludur.Aynı güç karşısında boyun eğer ve her canlı gibi , doğduğu andan itibaren tehlikededir.Bununla birlikte onun egemenliği ilgi çekicidir.O ; dev bir canlının bile , kendine karşı direnişini yenmeyi başarabilir. Yarattığı endüstri ile bitkileri denetim altına alır.Onları ; azaltma , çoğaltma , yenileme ve doğalarını bozma bilgisine sahiptir.İnsan ; türleri zamanla değiştirme , dönüştürme ve yetkinleştirme gücüne sahiptir.Bu ; onun , doğada sahip olduğu bir güç , bir haktır. "İnsanın hangi özenli çalışmasıyla , doğa yaşanılır ve görkemli kılınmıştır ?" diye sorar Buffon.İnsan , doğanın bağrında gizlice tuttuğu her şeyin içinden , kendi sanatını gün ışığına çıkarmıştır.Doğanın efendisi olan insan ; onu değiştirmiş , yenilemiş ve tüm yeryüzüne kendi gücünün kanıtları olan anıtları dikmiştir.Doğa , ilahi yüceliğin dışsal bir tahtıdır.Ancak , o ; insan tarafından yüceltildiğinde , bu yüceliğe hiçbir şey eklenmemektedir.Doğanın , asla kendi haklarına sahip çıkabilecek , onu koruyacak bir bilinci yoktur. İnsan , sadece keşif yapması nedeniyle egemen olabilir yeryüzüne; ona sahip olmaktan çok , ondan yararlanmaktır bu.Doğayı , sürekli yeni önlemler ve özenli tutumuyla koruyacaktır.Eğer , onu tümden bozacak , değiştirecek olursa , bu ; doğayı tanımanın dışına çıkacak bir eylem olacaktır.Buffon’a göre ; insanı ve doğayı var eden düşünce , dolaysız bir armoniden başka bir şeyle açıklanamaz.Bu ; insanla doğa arasındaki ilişkide yapılan yönelimler , atılımlardır.Ve eğer , doğanın vahşi ve ürkünç gösterisi karşısında , insan büyük bir dehşet ve irkilme yaşıyorsa , bu ; doğanın , sadece kendisi için varolmadığını bildiği içindir.Doğa kendi engellerini , yine kendi aracılığıyla aşma olanağı sağlar insana. Buffon , yaşamın farklı evrelerini , 4 bölüme ayırmaktadır : Çocukluk , ergenlik , yetişkinlik ve yaşlılık.Toplumsal olmaktan çok , fizyolojik kriterlere göre yapılmış bir sınıflandırmadır bu. Buffon , çocukluk konusunda , ilk önce bu durumun gerektirdiği titizliklerin ayrıntılarını vermesi bakımından , zor beğeniyi örnek verir.Ona göre , doğumun kendisi bile bir sarsıntıdır.Çünkü çocuk ; sıvılarla çevrili gizemli bir evrenden alınıp , açık bir ortama bırakılmıştır.Bundan sonra , Buffon’u ilgilendiren şey , ruhun ve duyumların aralıksız uyanışı olacaktır.Yeni doğmuş bir canlının gözü , ışığa karşı çok duyarlıdır.Ancak hiçbir şey göremez.Çok sonraları , dokunma duyusuyla eğitilmiş olan , görme edinimi gelecektir.Çocuk ilk aşamada , sadece bedensel duyuma sahiptir.Ve bu , tıpkı hayvanlarınkine benzer. Daha sonraki aşamada , gülmeye ve ağlamaya başlayacaktır.Bunlar iki içsel duyumun ürünüdürler.Ve bu duyumun her ikisi de , ruhun eylemine bağlıdır. Çünkü , bu duyumlar ; bilgilenmeyi , kıyaslama yapmayı ve refleksleri harekete geçirir. Buffon ; Laponlar , Kızılderililer ve kuzeyin diğer halklarının , yeni doğan bebekleri soğuk suya batırdıklarından ve annenin de , çocukla birlikte yıkandığından söz eder.Ancak , tehlikeli gibi görünen bu işlemin , ölümlere daha az yol açtığını ; oysa özenle bakılan Fransız çocuklarında , bu oranın daha çok olduğu belirtir.Benzer bir saptama , çocukların sıkıca kundaklanmaları konusundadır.Kuzey ülkeleri halkları , çocukların üstünü hafifçe örtmekte ; Buffon'un kendi ülkesinin insanları ise , hafifçe kundaklamaktadır.Oysa , bu kundaklama yöntemi ; bir süre sonra , çocuğa acı ve yorgunluk vermektedir. Beslenme , sütten kesilme , diş çıkarma , büyüme , gelişme ve buna benzer diğer konularda , özenli düşünceler ileri sürer Buffon.Doğumdan sonraki gelişim ve büyüme konusuna önemle eğilen ilk yazardır o.Ayrıca , Fransız ve İngilizlerin , bir yıllık bebek ölüm oranlarını da kıyaslayarak , rakamsal sonuçlara varmıştır. Daha sonra , Buffon ; konuşmaya başlayan çocukta , farklı seslerin söylemini zorunlu kılan hareketleri inceler.Çocukların , niçin sürekli aynı hareketlerle açıklama yapmaya çalıştıklarını ve bunun , tüm dünyada benzer olup olmadığını sorar.Buffon’a göre ; tüm eğitimlerin en yetkini , ortalama ve normal bir eğitimdir.Çünkü , bu eğitim yöntemi , doğaya uygun olmasının yanı sıra ; daha az katıdır , daha yetingendir. Buffon'un , "Çocukluk Üstüne" adlı bölümdeki görüşleri özetle bunlardır. "Ergenlik üstüne" adlı bölümde ise, şu görüşlere yer verilir : "Ergenlik , çocukluk ve yetişkinlik arasında bir ara evre olarak başlar.Ergenlik yaşı , doğanın ilkbaharıdır ; tutku ve arzuların mevsimidir. Buffon , evliliğe ve tek eşliliğe , bilgece bir bağlılık sergiler.Evliliği ; ergenlikten sonra , insanların doğal durumu olarak görür.Bekarlığı ise ; hem kadınlar , hem de erkeklerde , anormallik olarak görür.Ancak , bu anormalliği temiz kalma duygusundan çok , korkuya bağlar.Eğer o , tek eşliliği savunmuşsa , akılcı bir temiz kalma duygusundan yana tavır almışsa , bunun nedeni ; doğanın yasalarını izlemesidir. Bu bölümde Buffon’un , cinsellik üzerine verdiği mesajlar , devrimci nitelikler taşımamaktadır.Bu mesajların amacı ; konuyu , dinsel tutuculuktan uzaklaştırmaktır. "Ölüm ve Yaşlılık Üzerine" adlı bölümde ise ; Buffon'un görüşleri şu şekildedir: "İnsan hayvandan farklı olarak öleceğini bilir.Ölümün varlığından haberdar olmakla , yaşamın merkezini daha iyi kavramaya çalışır.Ölümden söz etmek ; aynı zamanda , insanın kendisinden söz etmektir.Buffon’un yaşlılık fizyolojisi kavramı ; özetle , Aristo'nun mirası üzerine kurulu bir görünüme sahiptir.Ona göre , organizmanın bozulması ile insanın huyları da bozulmaktadır.Ölüm ; yaşamın karşıtı olmanın uzağında , onun bir sonucudur. Yine yaşam kavramı da , göreceli bir kavramdan başka bir şey değildir. Bedenler büyümeye başlar başlamaz, ölüm de başlamış demektir.En katı bölümler , artık ölmüş bölgelerdir.Çünkü , kendi kendilerinden beslenmeye başlamışlardır.Şu halde , beden ; yavaş yavaş , bölümler halinde ölmeye başlar. Yaşam , ard arda gelen bu nüanslarla sönmeye yüz tutar.Ve ölüm , bu derecelerin sonuncusundan başka bir şey değildir." "İnsanın Doğal Tarihi" 'de yer alan , "İnsanın Doğası Üstüne Söylev" 'de ise , Buffon ; şu görüşleri savunur: "Doğayı anlamak için düşünülen her özel olay , küçük ve özel bir yasanın varlığını da ortaya koymaktadır.Bunun tersine , açıklamak ; özel bir sonuca götürür bizi. Ardından da , genel bir yasaya , doğanın temel yasasına ulaşırız.Pek çok özel konumu düşünmek ; yaratıcıda gördüğümüz düşünceye yaraşır biçimde , canlı türlerinin mekanizmasını daha az felsefi bir yolla açıklamaya çalışmaktır.Eğer genel iradeler söz konusuysa ; bu , doğanın evrensel yasaları içinde gerçekten vardır.Özenli bir sanatçı yoktur burada ; bu , yüce bir yasa koruyucudur. Ve eğer , genel yasalara , tümünü gözlemleyerek ulaşamıyorsak ; bu tartışmaları bir süreliğine dondurmak ve buraya kadar açıklanmaya çalışılan şeylerde çekimser kalmak gerekir ya da yeni olgular ve yeni anajolilerle , nedenlerin tanınması sağlanabilir." Buffon , "İnsanın Doğal Tarihi" 'ndeki görüşlerine şu şekilde devam eder: "İnsanın ruhu , basit bir formdur.Bu form , çok genel ve çok değişkendir. Bu form düşüncedir.Ruhumuzu görmek nasıl olanaksızsa , düşüncemizi görmek te olanaksızdır.Bu form ; bölünebilir , yayılabilir.Hiçbir şeye sahip değildir ; maddesel değildir.Şu halde , bu formun öznesi ; bölünmez ve maddesel olmayan her şeydir.Madem ki basit olan , yıkılmaz ve yok olmayan nitelikleri vardır ; o halde bundan çıkarılacak sonuç , onun ölümsüz olduğudur.Kendisiyle birlikte varolan bu ruh , duyu organlarıyla elde edilen duyumlarda bağımsızdır.Çünkü kanıtlayabildiğimiz duyumlar organlarımızın düzenlenişi ile olan fizik olgu arasında , hiçbir ortak nokta yoktur.Eğer , bizim dışımızda bazı şeyler varsa , bu ; onların bizim yargılarımızdan tümüyle farklı olan , kendinede şeyler olması yüzündendir.Onların varlığından , ruhumuzunkinde olduğundan çok daha eminiz.Kendi bedenimizin varlığı da kuşkulu görünüyor.Çünkü , madde ; ruhumuzun bir madundan ve ruhumuzun , onu gördüğü biçiminden başka bir şey değildir." Buffon'a göre , tüm bilgilerimizi derleyebildiğimiz tek duyu , dokunma duyusudur.Ve gerçekler ,diğer tüm duyuları düzelten bu duyuyla elde edilir.Bu duyunun dışındaki duyularımızın tüm sonuçları , sadece birer yanılgıdır ve zihnimizde hatadan başka bir şeyler üretemezler.Duyular , duygunun farklı cinslerinden başka bir şey değildirler.Şu halde , duyular ; aynı sözün çeşitli biçimlerinden başka bir şey değildir.Ve bizim içsel duyumuz , ruhumuzdur. Bu söylemlerle , Buffon ; metafizik olan düşünceler sorununu , psikolojinin alanı içine taşır.Ona göre ; tümüyle fiziksel olan duygudan duyuma, duyumdan yargıya , yargıdan da düşünceye aralıksız ilerleriz.Eğer insan , doğaya keşif gücüyle egemense ; ruh da , sadece duyularla egemendir.İnsan , ikili bir doğaya sahiptir.Onun bu ikili doğasının incelenmesi , sadece hayvandaki özdeksel ilkenin tüm güçlerini anlamaya değil ; aynı zamanda , insandaki ruhsal ilkenin de doğasını daha iyi kavramamıza olanak verir. Buffon'a göre , hayvanlar mutludur.Bir tek duygunun yol göstericiliğiyle , asla , kendi seçimlerinde yanılgıya düşmezler.Onların arzuları , her zaman hareket etme güçleriyle doğrudan ilgilidir.Onlar , sadece hissettiklerine erişirler ve eriştiklerini hissederler.Onlar; ne iç çatışmalarını ne de içsel bir karmaşayı duyumsarlar.Bizim gibi ; kaygıları , umutları , korkuları yoktur.Bu , onların doğasının , tümüyle basit ve özdeksel olduğunu gösterir. İnsan ise , çocukluk çağlarında mutludur.Çünkü , bu çağlarda ; tıpkı hayvanlardaki gibi , özdeksel ilkenin egemenliği söz konusudur.Ancak daha sonra , eğitim sayesinde yetkinleşir ; giderek kendini geliştirir.Başkalarının düşüncelerinden etkilenerek , akıllı bir insan olur.Aksi halde , gelişmemiş bir anlağa sahip olmayı sürdürecektir.Kendimizi zevke ve eğlenmeye verirsek , nesnelerin tümü bizi oyalar.Çünkü , kafamız hep onunla doludur. Bu durumda mutluyuzdur. Hiçbir iç çatışma yaşamayız. Benliğimiz , tümüyle basit görünür gözümüze.Çünkü , sadece basit bir itki içindedir ve bu eylemsel birlik , mutluluğumuzun ta kendisidir.Kendi zevklerimizi kınamaya götüren düşüncelerin pek azıyla bile , varlığımızın ; kendi rahatlığımızın bir güvencesi olan birliğini kaybederiz.Akılcı yetilerin baskın olduğu zamanlarda , rahatça kendimizle ilgileniriz ve mutluyuzdur.Ancak , bu durum kalıcı değildir ve başka bir ilkenin varlığından , irade dışı dalgınlıklarından başka bir şey değildir. Tutkularımızın şiddetiyle , yine akıldan nefret etmeye başlarız.İçsel çatışmalar yenilenir ve her iki ilke de hissedilmiş olur.Kuşkular , kaygılar ve pişmanlıklar kendini duyurur.En kötüsü , bu iki gücün birbiriyle çatışmaya girdiği anda yaşanır.Hoşnutsuzluk , sıkıntı ve bazen de , yıkımımızı hazırlayacak pek çok eyleme yol açar.İnsanda mutsuzluk , daha çok olgun bir yaşta ortaya çıkar. Gençlik arzularından sonra , eski yıllar yeniden aranır. Bir gereksinim sonucu değil ,bir alışkanlık sonucu özlem duyulur.Ancak , giderek zevk kadar, ondan yararlanma güçsüzlüğü de hissedilmeye başlanır.Arzuları ve zevkleri aradığımız her defasında , cezalara da hazırlarız kendimizi.Daha mutlu bir varlık haline gelir gelmez , mutsuz oluruz.Oysa mutluluk , kendi içimizdedir.O , bize verilmiştir.Mutsuzluk ise dışsaldır ve ona kendimiz ulaşırız. Niçin ,gerçek varlığımız ve özümüz olan ruhumuzdan sessizce yararlanmanın gereğine inanmıyoruz? Ceza düşüncesinden uzakta , doğanın bize verdiği her şeye sahip olma gücümüz vardır.Mutsuz olarak adlandırılan insanların çoğu , tutkulu insanlardır.Tutkuların kaynağında , bizi hayvanlar gibi hareket etmekten alıkoyan bedensel bir imgelem vardır. Ruh , kendi tutkularından sorumlu olamaz.Ruhu yönlendiren her şey , onun dışındadır.Tutkularımızın kaynağı , arzularımızdır ; duygularımızdan gelen yanılgılarımızdır. Tutkular , kendi yıkımını yaratabilir ; bunun en iyi örneği , aşktır.Aşk ; o , doğmamış haz ! Doğanın ruhu ! Varlığın bitmez tükenmez ilkesi ! Her şeyi olanaklı kılan egemen güç ! Kendine karşı hiçbir şey yapılamayan direngenlik! Herkes onunla hareket eder , soluk alır ve yenilenir.İlahi kıvılcım ! Tüm arzuların önceli ve biricik kaynağı ! Aşk ; sen niçin , tüm varlıkların mutluluğuyken , insanın mutsuzluğusun ? Gerçekten de , aşkın ahlakı nedir ? Hiçlik ! Çünkü , o terk edildiğinde ; o ne küçük düşmedir öyle ! Bu gözden düşme , uzun süre aldatılmanın ve enayi yerine konmanın yeniden farkına varılmasıyla , umutsuzluğa dönüşür.Hayvanlar ise , asla bu zavallılığın odağı olmazlar.Bunun içindir ki , onlar mutludurlar. Bir insan , bu mutluluğa sahip olabilir mi? Bu soruyu "evet" diye yanıtlar Buffon. Ve şöyle devam eder : "Evet, bilge insan!Kendi kendinin efendisi , kendi durumundan hoşnut , kendine yeterli , başkalarına çok az gereksinimi olan biri.Onlara yük olmayan ve ruhunun yetilerini durmamacasına araştıran , davranışlarını yetkinleştirmeye çalışan , zekasını geliştirmiş ve yeni bilgilere açık olan biri.Herhangi bir insan da , kuşkusuz doğanın en mutlu kişisi olabilir.Ve dostluk , ona zarar veremeyecek tek şeydir.Çünkü , dostluk , akıldan doğmaktadır. Ruh ; yansıma , anlayış ve düşüncedir.Öz ve bellektir.O bize , hissetmek için değil ; tanımak ve bilmek için verilmiştir.Ruh , bilgi ilkesi üzerine kuruludur.Temel olarak , o ; düşünceler üreten bir güçtür.Ya da başka bir deyişle söylersek , duyumlar arasında kıyaslamalar yapma ve onları yargılamaya yarayan şeydir.Zihinsel bir ilkedir o. < |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.