ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Bunları Biliyor Musunuz ? (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=488)
-   -   Bilimin Acıklayamadığı Olaylar Var Biliyor Musunuz? (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=549095)

Prof. Dr. Sinsi 08-23-2012 02:13 AM

Bilimin Acıklayamadığı Olaylar Var Biliyor Musunuz?
 
Bilim bu durumu açıklayamıyor!

14 yaşındaki Hintli öğrenci Twinkle Dwivedi, sadece gözleriyle değil neredeyse tüm vücuduyla kan ağlıyor.

Uttar Pradeş'te yaşayan genç kızın, herhangi bir yaralanma söz konusu olmadığı halde, gözlerinden, burnundan, saç dibinden, boynundan ve ayak tabanlarından günde yaklaşık 50 kez kan geliyor.
Twinkle "Ellerimden, gözlerimden, başımdan heryerimden kan geliyor. Kulaklarımdan burnumdan da. Kan gelmeye başladığında canım yanmıyor, ama bu beni biraz yoruyor ve bazen başım ağrıyor" diyor.
İngiltere'de çalışan Amerikalı çocuk doktoru ve kan uzmanı Dr. George Buchanan Twinkle'ın durumunu incelemek üzere Hindistan'a gitti.
Mumbai'deki Jaslok hastanesinde yatan Twinkle'yi ve ailesini ziyaret eden Doktor Buchanan, "Kafa derisinden ya da avuçlarından kendiliğinden kan gelen birini daha önce hiç görmedim. Tıp tarihinde bu konuda hiçbir şey okumadım. Yardım edebilmeyi umuyorum" diyerek şaşkınlığını dile getirdi.

Twinkle'nin hiçbir yaralanma ya da kızarıklık olmaksızın saç derisinden başlayan kanamaya şahit olan doktor, gözlerine inanamadı.
Buchanan, "Dokunulmamış deriden kan akması fiziksel olarak mümkün görünmüyor. Ama vücudunun hiçbir yerinde kesik ya da yara izin görmedim" diyor.
Twinkle'nin bir güzellik salonu işleten annesi, "Dua etmeyi ve doktor doktor dolaşmayı denedik. Bazen her ikisine de ihtiyaç oluyor. Onu böyle görmek beni yaralıyor" diyor.
Buchanan ve ekibi, Twinkle'a birkaç test uyguladı ve derisinde ufak bir kesiğe yol açarak pıhtılaşma süresini kontrol etti.
Testler, Twinkle'da pıhtılaşma bozukluğunun hafif bir türünün olabileceğini gösterdi. Ancak bu yine de kendiliğinden kanamayı açıklamıyor.
Doktor Twinkle'ın ya da annesinin bu kanamalara kendilerinin yol açıp açmadığını da sorguladı.
Twinkle, "Bunu ben yapmıyorum. Neden kendimi kanatmak isteyeyim. Böyle olmak istemiyorum. Okula gitmek ve normal bir hayat yaşamak istiyorum" diyor.
İki okulun kanamalar nedeniyle kendisini almaması üzerine en az iki yıl kaçıran Twinkle'ın demiryolu işçisi babası Aditya Kumar Diewdi, "Bu ailem için korkunç. Sadece onun daha iyi olması için yardım istiyoruz" dedi.
Uzmanlar Twinkle'ı kameralarla 24 saat izlemeyi ve kanamanın tüm aşamalarını kaydetmeyi planlıyor.
Genç kızın ailesiyle arasının gayet iyi olduğunu söyleyen Dr Buchanan "İçimden bir ses bunun daha önce hiç görülmemiş bir vaka olduğunu söylüyor" dedi.
Twinkle'ın gizemli durumu, yeni bir belgesele de konu oldu.
Geçen yıl gözlerinden kan gelen 16 yaşındaki Amerikalı Calvino Inman adlı gencin durumu gündeme gelmişti. Calvino da ABD'de doktorların incelemesi altında.








Haber7 den alıntıdır.

Prof. Dr. Sinsi 08-23-2012 02:14 AM

Bilimin Acıklayamadığı Olaylar Var Biliyor Musunuz?
 
.

Kolombiya , Bogota yakınlarında bulunmuş bir insan eli fosili. Fosilleştiği kayanın yaşı 100 - 130 milyon yıldır. Yani, fosil de o kadar sene önce meydana gelmiş demek. Oysa iki ayağı üzerine kalkan ilk varlık bundan 1.8 milyon yıl önceye ait homo erectuslardır...

.

Bu cisim Kanada'nın Kuzey kutup bölgesindeki Axel Heiberg adası eski fosiller koleksiyonunda bulunmuştur. İncelemeler bunun bir insan parmağı fosili olduğunu gösteriyor. Bu fosil 100 ile 110 milyon yıl öncesine aittir (Creataceous jeolojik dönemi). Röngen ışınlarıyla yapılan inceleme sonucunda yukarıdaki resimdeki siyah kısımların parmak kemiklerine ait olduğu ortaya çıkmıştır. Bu kadar eski zamanlarda insan yaşamış olabilir mi?

.

Filippo Lippi tarafından 15. yüzyılda yapılan "La Madonna e san Giovannino" tablosu. Tablonun arka planında havada görülen yuvarlak, ışık saçan cisim bir kişi tarafından izleniyor. Yani Roma dönenimde de UFO fenomenleri konuşulmaktaymış..

.

Bu resimde Antikythera makanizmasını görmektesiniz. Sağ tarafta ise teknik şeması yer alıyor. Alet 1900 yılında Girit adasında bulundu. M.Ö. 1.yüzyıla ait olduğu düşünülüyor. Bu antik bronz mekanizma bize eski uygarlıkların düşündüğümüzün aksine daha ileri bir teknik bilgiye sahip olduğunu kanıtlıyor. Astronomik takvim olduğu düşünülen bu makanizmanın içinde başka dişliler de bulunmakta..

.

1895 yılında İrlanda'da Dyer tarafından mineral araştırmaları sırasında bulunan bir dev fosili... Boyunun karşılaştırılması amacıyla bir tren vagonunun önüne koyulmuştur. Yüksekliği 3 metre 70 santimetre ve ağırlığı 2050 kilogramdır.(Taşlaşmış olduğu için daha ağır geliyor) Sağ ayağı 6 parmaklıdır. Ancak daha sonra bu dev fosiline ve sahibine ne olduğunu kimse bilmiyor.

.

Kafaları karıştıran bir şehir daha; Lübnan'daki Balbek şehri... 20 metreden daha büyük taşların kullanıldığı bu antik şehir Roma İmparatorluğu'ndan da eski. Hatta Sümerliler zamanında bile burası antik bir şehirdi o zamanlar. Taşların büyüklüğünü göstermek amacyla 2 kişi yapıların arasında dikiliyor. Bugün kimse burasını kimlerin yaptığını, nasıl yaptığını, ne amaçla ve ne zaman yaptığını bilemiyor.

.

Yapımı bitirilmemiş bir Obelisk (dikilitaş). Şu anda dikili bulunan en büyük obeliskten 2 kat daha büyüktür. Yapımında birçok Mısır tapınağının inşasında olduğu gibi kırmızı granit kullanılmıştır. Yaklaşık 40 metre yüksekliğinde ve 1150 ton ağırlığındadır.

.

1945 yılında Waldemar Julsrud adlı deneyimli bir arkeolog tarafından Meksika'nın El Toro Dağı'nda buluna kilden yapılmış bu heykeller M.Ö 800'den 200'e kadarki dönemde yaşamış Chupicuaro'lara ait... Oysa bulunan heykelcikler , 65 milyon yıl önce yok oldukları düşünülen çeşitli türlerdeki dinozorları kusursuzca tasvir ediyordu. Modern bilim döneminde, neye benzedikleri ancak çözümlenen tarih öncesi bu yaratıkları nasıl oldu da böyle eski bir uygarlık kusursuzca sanat eserlerine yansıtabilmişti? İnsan görmeden tasvir edemez değil mi?


.

1877 yılında Kaliforniya'da Montezuma tünel şirketinin bir tünel çalışması sırasında 50 milyon yıl eski olan bir lav akıntısının içinde bir tokmak ile bir kap bulundu. Tokmak yaklaşık 30 cm. uzunluğunda ve kap ise 10 cm çapındadır. Bu buluntudan şu sonuç çıkıyor: 50 milyon yıl önce yanardağdan fışkıran lavlar sel olup akarken bu tokmak ile kap oradaydı ve ikisi de lavın içinde gömülü kaldılar. 50 milyon yıl önce, yani daha insan yokken!

.

Tarih öncesine ait küçük japon heykelcikleri... Yakalarında civata taşıyan bu heykelcikler bir tür uzay başlığı ve elbisesi giymektedirler. Hatta bunlardan biri çok büyük gözlük takmaktadır. Sanki güneş ışığından korunmak ister gibi...

.

Ünlü " Kiev Astronotu "... Bu heykelcik Avrupa'da bulunan "uzay adamı" özelliklerini gösteren tek buluntudur. Yaşı çok eskidir.


.

Puru 'daki bronz dişliler. Modern dişlilerden farkı yok gibi. Tek farkı çok uzun zaman önce yapılmış olmaları.

.

Lübnan ın Balbek şehri yakınlarındaki işlenmiş dev kaya blokları. Bu taşlar binlerce yıl öncesinde buraya getirilmişti. Resimde gördüğünüz parça 1050 ton ağırlıkta ve 25 metre uzunluğundadır. Bu " momolit" takma adlı yekpare blok dünya üzerindeki işlenmiş en büyük taş bloktur. Soru şu: Bu taşları kimler ve nasıl buraya getirebilmişti?

.

1932 yılında ABD'de Pedro Dağları'nda bulunmuş bir mumya. Mumya koyu bronz renginde ve oldukça buruşmuş vaziyettedir. Hayattayken boyu 35 cm'yi geçmiyordu! Röntgen ışınlarıyla yapılan incelemede bu canlının ağırlığının 5,5 kg. olduğu ortaya çıkarıldı. Cinsiyeti erkek ve bütün dişleri yerinde. Öldüğünde aşağı yukarı 65 yaşında idi. Mumya 350 gr. ağırığındadır. Alnı çok aşağıdadır. Ezik bir burnu ile büyük ve geniş burun delikleri vardır. Çok geniş ağzı ile incecik dudakları bulunmaktadır. Bu yaratık bilinen insan türlerinden çok daha küçüktü. Bazı araştırmacılara göre bu çok küçük boyutlarda olan bir ırkın üyesiydi.

Prof. Dr. Sinsi 08-23-2012 02:14 AM

Bilimin Acıklayamadığı Olaylar Var Biliyor Musunuz?
 
İnsanlığın aydınlanmasında en büyük rolü hiç kuşkusuz Modern Bilim rol oynuyor. Hatta Bilime tapanlar bile var. Ancak bazen birçok bilim adamının çokta geniş fikirli olduğunu söyleyemeyiz. Hatta dünyaya at gözlükleriyle baktıkları bile söylenebilir. Onlar bir doktrini temel alarak yollarına devam etmekte ve aldıkları bilimsel öğretilerin sınırlarını zorlamadan olaylara açıklık getirmektedirler. Buda bazen dar görüşlü teorilere yol açmaktadır. Klasik tarih ve diğer bilim öğretilerine ters düşen ve bir muamma olarak karşılarına çıkan bir çok olayı ve buluntuyu "vardır mantıklı bir açıklaması " deyip geçiştirmekte hatta incelememektedir. Çünkü ulaşacağı sonuçlar hiçte klasik tarihin sıralamasına uyacak cinsten olmayacak. Klasik yolu değiştirmek istemediklerinden dolayıda bu buluntuları görmezlikten gelmekte tartışmalara girmemektedirler. Buradaki amacımız bilim adamlarını kötülemek falan değil. Bilime karşı olmakta saçmalıktır. Ancak düşüncemiz Klasik bilimin daha geniş fikirlilikle incelemeler yapması ve insanlığı gerçeklerle aydınlatmasıdır. Evrim teorisinde olduğu gibi yüzyıllar öncesinin yanılgılarını devam ettirmek yerine yeni sayfalar açarak insanlığı gerçeklerle buluşturmak onların görevi olmalı. Şimdi gelin bakalım şu dünya üzerinde bulunan ve bilimin görmezlikten geldiği tarihimizin karanlıklarından buluntulara kısaca göz atalım. Buluntular sadece bunlarla sınırlı değil tabiki. Şimdilik sadece bu kadarına yer vereceğiz.


Mısır Dendera 'daki Hathor tapınağında göze çarpan ampuller. Bu ampuller kıvrımlı kablolar ile bir jeneratöre veya açma kapama düğmesine bağlıdırlar. Ampul şeklindeki cismin içine bir yılan tasviri konulmuş. Bu da ampulün içindeki ince teli gösteriyor olabilir.

.

Rudolf Gantenbrink tarafından Büyük Piramitte keşfedilen bakır kulplu kapı. Resim UPUAUT 2 adlı bir araştırma robotu tarafından çekilmiştir.. Hangi amaca hizmet ettiği bilinmeyen gizemli kapı kraliçe odasından başlayan güney kanallarında yer almaktadır. Bu kapının arkasında başka bir kapı daha bulunmuştur. Yapılan bazı araştrmalar sonucunda içinde ne oldğunu bilmediğimiz bir oda veya odalar bu ikinci kapının arkasında bulunmaktadır.. Aynı kapıdan kral odasından başlayan kuzey kanallarındada bulunmuştur. Burada sorulan en önemli soru şu : Görünüşte hiçbir amaca hizmet etmeyen bu kapılar Neden buralara kondu ?

.

Yukarıdaki resimde gördüğünüz çekiç bir kum taşı içinde bulunmuştur. Yani Prensibe göre bu kum taşı oluşurken çekiç oradaydı. Keşif 1844 yılında Fizikçi David Brewster tarafından yapılmıştır (Kingoodie Myinfield - İngiltere). İngiliz jeoloji arştırma merkezinden dr. A. W. Med tarafından yapılan analizlerde bu kum taşının yaşının 360 ile 460 milyon yıl olduğu saptanmıştr. Yani çekicinde o kadar eski olması gerekiyor. Bu sefer soru sormayacağım. Soruları siz üretin.


.

Üzerinde oyularak yapılmış tam gelişmemiş olsada rahatlıkla farkedilen bir insan yüzü bulunan bir deniz kabuğu. Bu buluntu 1881 yılıında jeolog H. Stopes tarafından rapor edilmiştir.Yapılan testler sonucunda oyma işleminin kabuklu henüz yaşarken yani fosilleşmeden önce yapıldığı ortaya çıkmıştır.Bu deniz kabuğu Pliocene devrine ait ve 2 milyon yıllıktır.

.


Bu ****l kürecikler Güney Afrika Klerksdorp 'tan. Birinin üzerinde kürenin çevresini dolaşacak şekilde birbirine paralel 3 çizgi oyulmuştur. Bu küreler Cambrian devri öncesine ait pek çok mineral arasında bulunmuştur (28 milyar yıl öncesi). Bu kürelerden bazıları 6 milimetre kalınlığında ince bir kabuğa sahiptirler. Bu ince kabuk kırıldığı zaman kürenin içinden süngerimsi garip bir şey çıkıyor.Bu süngerimsi şey havayla temas edince parçalanıp toz haline geliyor. Bu kürelerin ne oldukları ne amaçla yapıldıkları bilinmiyor. Üstelik 28 milyar yaşındalar. İnsanın inanası gelmiyor ancak bilimsel veriler bunlar.


.


"Geode of Coso" antik bir parçadır. Bu kaya parçasının üzeri doğal kristallerle kaplanmıştır.içinde bir boşluk bulunmuştur. Bu boşlukta malzemesini ****l ve porselenin oluşturduğu garip bir cisim bulunmuştur.
Resim A : Kaya parçasının iki parçaya bölünmüş hali.
Resim B : Taşın her iki yarısının iç kısmını görüyoruz.
Resim C : Radiography tekniğiyle içindeki cismin resmi çekiliyor. Cisim o kadar eski olmasına rağmen ****l bir yapıdadır. Bu cismin üzerinde meydana gelen ve onu kaplayan kristal oluşumlu kabuğun oluşabilmesi için 500.000 yıl (beş yüz bin yıl) geçmesi gerekiyor !
Resim D : Yan taraftan çekilen radiography resminde ****l cismi daha ayrıntılı bir şekilde görüyoruz.
Sonuç olarak bu garip cisim 500.000 yıl yaşındadır. Günümüzde bir şeye ait bir parça olsaydı çoktan ne olduğu tespit edilirdi.


.

Japonya 'nın Yonaguni adasının yakınında denizin 23 metre altında insan yapısı olduğu apaçık belli olan piramitler bulunmaktadır. 183 metre genişliğinde ve 27 metre yüksekliğindeki bu piramitler yaklaşık 8000 - 10.000 yıllıktırlar.




Prof. Dr. Sinsi 08-23-2012 02:14 AM

Bilimin Acıklayamadığı Olaylar Var Biliyor Musunuz?
 
.

Peru Sacsahuaman 'daki bu duvarlar ile kesin bir benzerlik göstermektedir. Bu arkeolojik duvarlar bir gizem taşımaktadırlar çünkü antik çağlarda yapılmalarına rağmen bu kadar kusursuz bir şekilde işlenip yerlerine koyulana kadarki aşamalar için yüksek bir teknoloji ve bilgi gerektirmektedirler. İnsanın açıklayamadığı garip iç ve dış açılara sahip bu duvar taşları hakkında cevabını bilmediği sorular ise şunlar : Nasıl taşındılar?Nasıl ölçülüp nasıl kesildiler ? Nasıl bu kadar doğrulukla yerleştirildiler ? Hemde ilkel insanlar tarafından.


.

yukarıdaki resmin orta kısmında görüldüğü gibi birbirine paralel kilometrelerce ve hatta dağları vadileri aşarak uzanmaktadırlar. Bu çizgileri kim takip ediyordu ve ne amaçla ?

.


Mısır 'daki Abydos tapınağındaki hiyerogliflerde helikopteri tankı kargo uçağını ve planörü çağrıştıran şekiller vardır. Bu hiyeroglifler başka hiyerogliflerin altına gizlenmişlerdi. İlk tabaka hiyerogliflerin yerinden kopup düşmesiyle bu esrarengiz şekiller gün yüzüne çıkmıştır.

.


Bu daire şeklindeki taş oluşumları 30 metre çapındadır ve Loch Ness gölünün dibinde görüntülenmiştir.
.

Resim ufaltılmıştır. Orjinal halini görmek için buraya tıklayın (Orjinali: 877x471 ve 137KB)

1900 'lü yılların başlarında 250 civarında hiyeroglif Sydney 'in 100 km. kuzeyindeki Hunter Valley ulusal parkında keşfedilmiştir (Avustralya). Bunlar antik Mısır hiyeroglifleridir. Kuşkuya yer bırakmayacak olan Eski Mısır Tanrısı "Anubis" çizimi ile birlikte hiyeroglifler şu soruyu akla getiriyor: Acaba Eski Mısırlılar Avustralya 'yamı gitmişlerdi ?


.

Lochness canavarını gösteren bu fotoğraf 70 'li yıllarda çekildi. (Gerçekmi değilmi bilemiyoruz.)


.

Kafatası Peru'da (Ica) bulunmuştur. İlk bakışta günümüz insanının kafatasına benzemektedir ancak soru işaretlerine yol açan bir kaç etken öne çıkmaktadır. Göz boşlukları günümüz insanının göz boşluklarından %15 daha büyüktür. Beynin yer aldığı boşluk ise 2600 ccm ile 3200 ccm arasında değişmektedir. Şu andaki insanın kafatasındaki beyin beyin boşluğu kapasitesi 1450 ccm 'dir !!!
.

Yukarıda Alban Dağına kazınmış pervaneli bir uçağı hatırlatan eski devirlere ait bir resim görüyorsunuz. Olmek topluluğunun inanılmaz ve çözümlenemeyen örneklerinden birisidir.
.

Bu altın maket Kolomb öncesi döneme ait bir mezarda bulunmuştur. Yaklaşık 1800 yıllıktır. Görünüşe göre bir uçağın doğru ölçekli maketi gibi duruyor. (Delta kanatlı motor yerine sahip pilot kabini var kuyruk kanatları bile doğru şekilde tasvir edilmiş.) Güney Amerika 'da buna benzer bir çok eser bulunmuştur.
.

Buache Haritası 1737 'de eski yunan haritalarından kopyalanarak çizilmiştir. Harita Antartika 'nın buzla ötülü olmadan önceki halinide göstermektedir. şaşırtıcı olan ise şu: Eğer bugün Antartika buz ile örtülü olmasaydı Ross ve Weddell denizleri bu kara parçasının ortasından geçerek kıtayı 2 büyük parçaya ayırmış olacaktı. Ancak modern jeoloji araştırmaları sonucunda 1968 yılında bu gerçeğin farkına varılmıştı.

.


Peru 'daki Ica çölünde bulunan ve binlerce yıl öncesine ait Ica taşları akılları karıştırıyor. Dr. Javier Cabrera büyük bir sabırla bu taşları koleksiyonunda toplamış ve binlerce taştan oluşan bir müze açmıştır. Bu taşlara kazınmış olarak kalp naklini göstern ameliyatlardan dinozorları avlayan insanlara kadar bir çok olay gösterilmektedir. Hatta evcilleştirilmiş dinozorların üzerinde oturan insanlar bile tasvir edilmiştir.


.

Alışıldık olmayan bu spiral cisimler 1991 - 1993 yılları arasında Rusya'daki Ural dağlarının doğusunda bulunan küçük bir dere olaran Narada 'da bulunmuşlardır. Boyları en fazla 3 cm. olan bu cisimlerden (inanılmaz ama) 0003 mm. olanlarıda bulunmuştur. Büyük olanları bakırdan küçük ve çok küçük olanları ise çok ender rastlanan "tungsten" ve "molybdenum" maddelerinden yapılmıştır. Mikroskopla yapılan incelemeler sonucunda spiraller kusursuz bir biçimde "altın oran" tekniğiyle yapılmıştı. Dahada şaşırıcı olan şey ise: bütün bilimsel incelemelerin gösterdiği gibi bu cisimlerin yaşlarının 20.000 ile 318.000 yıl arasında değiştiğidir. Bu yaş farkı cisimlerin bulundukları derinliğe göre değişmektedir.

.

.


Tarih öncesi devirlerde yaşamış olan Toxodon 'nun bulunan birkalça kemiği. (Arjantin). Resimde ok ile gösterilen şey ise bir ok veya mızrak ucudur. İnsanın yaşamadığını sandığımız devirde biri onu avlamış anlaşılan.

Prof. Dr. Sinsi 08-23-2012 02:14 AM

Bilimin Acıklayamadığı Olaylar Var Biliyor Musunuz?
 

Zemzem’in Kısa Hikâyesi
Zemzem’in Hazret-i İbrahim ve Hazret-i İsmail’e kadar uzanan hikâyesi mâlumdur. Hazret-i İbrahim, Allâh’ın emriyle eşi Hazret-i Hacer ve yeni doğan bebeği İsmail’i Mısır’dan Mekke’ye, şimdiki Kâbe’nin bulunduğu götürüp bırakmış ve tekrar Mısır’a dönmüştü. Onları ıssız ve kupkuru bir çölde, azıcık bir erzakla yalnız başına terk etmişti. Görünüşte bu, onları ölüme terk etme demekti. Ancak ilâhî emir böyleydi ve Cenâb-ı Hak, onları zâyî etmeyecekti.
Ellerindeki su ve erzak tükenince, küçücük bebeği ile ortada kalıveren Hacer vâlidemiz, bir kervan veya bir insan görebilmek ümidi ile Safa ile Merve tepeleri arasında koşup durmaktaydı. Bir yandan da kulağı İsmail’in feryatlarındaydı. Bir insan olarak acziyetini bütün varlığıyla hissettiği ve Cenâb-ı Hakk’a iltica ettiği bir esnada, İsmail’in sesi kesiliverdi. Ne olmuştu? Yoksa, yoksa…
Tepeler arasında koşmayı bıraktı ve yavrucuğuna yöneldi. Büyük bir endişe ile geldiği yavrusunun ayakucunda bir su fışkırdığını görünce, hayretler içinde seslendi:
“–Zem!.. Zem!..” (Dur!.. Dur!..)
Hacer, hemen suyu havuz gibi yaptı, kana kana içti, kırbasını doldurdu. O doldurdukça su kaynamaya devam etti, içtikçe de hem susuzluğu, hem de açlığı gitti. Allâh’a sonsuz hamd ü sena etti.
İşte zemzem, bugün Mekke’de, Kâbe’nin yanında bulunan «İsmail Kuyu»su denilen o kuyunun suyudur. Zemzem, İbrahim -aleyhisselâm-’ın duâsı, Hacer vâlidemizin teslimiyeti ve bebek İsmail’in hâtırası olup yüce Rabbimizin hayat izi olmayan bir çölden çıkardığı mübarek bir sudur.
Ancak Cürhümîler Kabilesi’nin hâkim olduğu dönemde, Allâh’a isyan sonucu zemzem kuyusu bir ara kurumuştur. Tâ ki, Peygamber Efendimiz’in -sallallâhu aleyhi ve sellem- dedesi Abdülmuttalib, rüyasında zemzem kuyusunun yerini görene kadar... Bu sâlih rüya sonucu gösterilen yeri kazan Abdülmuttalib, zemzemin çıkmasına vesile olmuştur. O günden sonra zemzem kuyusunun suyu, dünyanın hemen her yerine, hacılar tarafından ulaştırılan tek su olma özelliğini kazanır.

Zemzem Hakkında Araştırmalar
Zemzem kuyusu ve suyu hakkında bilimsel araştırmalar yapmak için 35 yıl önce Mekke’de bir enstitü kurulmuştur. Bu enstitünün yöneticiliğini yapan Prof. Dr. Zekâi Şen şunları söylüyor:
“–İmanlı bir insandım. Zemzem kuyusu hakkında araştırmalar yaptıkça imanım daha da arttı. Zira bilimin açıklayamadığı çok fazla şey ortaya çıkıyordu. Bilimin açıklayamadığı noktada iman devreye giriyordu.” diyor.
Prof. Şen, zemzem kuyusunun şeklinin kendisini çok şaşırttığını belirtiyor. Hiçbir kuyuda böyle bir şekille karşılaşmadığını, kabaca huniye benzeyen zemzem kuyusunun bu şeklinin bile bir hikmetinin olduğunu anlatıyor. Çünkü şeklin böyle olması suyun debisini düzenliyor.
«Bir buçuk» metre genişliğinde olan zemzem kuyusundan, binlerce yıldır milyonlarca metreküp su çekiliyor, kaynağının ise hâlâ tam olarak bilinmemesi, mûcize olarak değerlendiriliyor. Zemzem kuyusunun yakınlarında irili-ufaklı (birisinin adı Davud) birçok kuyu bulunuyor. Ama bölgenin jeolojik yapısı gereği, bu sular ya çok aşırı mineralli ya da tuzlu… Hiçbiri zemzem kadar mineral oranı dengeli ve kaliteli değil. Prof. Şen’e göre, bu kuyular birbirine bu kadar yakın olmasına rağmen, hiçbirinin zemzemin normal değerlerine yaklaşamaması bile açık bir mûcize…
Zemzem suyunun son yıllarda milyonları aşan hacı sayısı sebebiyle bitme tehlikesi geçirdiğine dair söylentiler çıkmasına ise Şen, “Uzun süreyi kapsayan bilimsel tahminlerimize göre, bitme ihtimali yok. Tâbiri câizse, kuyu derya gibi” diyor. (Gülizar Bâkî, Turkuaz, 17 Aralık 2006)
Zemzem suyu, kalsiyum ve magnezyum gibi iki önemli minarelce oldukça zengin bir sudur. Bu itibarla esasında sert su sayılır. Yapılan araştırmalar, sert su içen insanlarda kalp krizi riskinin daha az olduğunu gösterir. Yine zemzemde, karbonat litrede 366 mg’dır. Normalde 1 litrede 250 mg’dan fazla karbonat varsa, bu gazlı bir su sayılır. Zemzem de bu bakımdan gazlı bir içecek sayılır. Zemzemdeki sodyum ve potasyum konsantre oranları da değişmez, sabit kalır.
Hâsılı zemzem, bir çok bilim insanının tahlillerine göre, içinde hiçbir bakteri ve mikro organizma barındırmayan bir sudur. Zemzem suyunun özellikleri ne kadar anlatılsa bitmez. Ama sahih kaynaklardan alınan haberlere nazaran, faydalarını, fazîletini, özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:
Laboratuarlarda yapılan araştırmalara göre, zemzem suyu diğer sulara nazaran çok daha az kükürt içermektedir.
Yine araştırmalara göre, diğer sulara kıyasla çok daha besleyicidir ve içinde çok daha fazla mineral barındırmaktadır.
Zemzemin kaynağı henüz bulunamamıştır. Nereden geldiği, şu anki teknolojiye göre bile bilinememektedir. Yakınlarında aynı özellikleri taşıyan hiçbir kuyu yoktur ve denize 80 km uzaklıkta bulunmaktadır. Bu şartlarda suyunu, denizden veya başka bir kuyudan alma imkânı yoktur. Nasıl oluyor da yıllardır suyu bitmiyor, bunu kimse izah edememektedir.
Açlığını gidermek için içen kişinin açlığını, susuzluğunu gidermek için içenin susuzluğunu giderir.
Sadece 1,5 metre genişliğindeki ufacık bir kuyudan çıkan su, hac mevsimi boyunca milyonlarca hacının tüm su ihtiyacını karşılamakta, hiçbir zaman ne azalma, ne de kuruma göstermektedir.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO)`nun raporlarına göre dünyadaki en içilebilir ve sağlıklı sudur.

Diğer özellikleri
Zemzem, Allâh’ın İbrahim’e, eşi Hacer vâlidemize ve oğlu İsmail -aleyhimüsselâm-’a özel ihsanıdır.
Zemzem, Allâh’ın haremdeki açık âyetlerinden biridir.
Zemzem, görünen mûcizevî nîmetlerin en büyüklerindendir.
Zemzem suyu, yeryüzündeki suların en hayırlısıdır, Cibrîl-i Emîn vasıtası ile yeryüzünün en mukaddes toprağından çıkmıştır.
Zemzem, açlığı giderme özelliğine sahiptir.
Zemzemde birçok hastalığın şifası vardır.
Zemzem, hangi niyet ve ne için içilirse ona göre netice verir.
Zemzem içildiği an, duânın kabul edildiği andır.
Zemzem içmek bazı küçük günahlara keffaret sayılır.
Zemzemi bol bol içmek de faydalıdır.
Zemzemin tadı kendine özeldir.
Zemzem hediye ve ikramların en güzelidir.
Zemzem içmek sünnettir.

Zemzem İçme Âdâbı ve Duâsı
Zemzem içilirken kıbleye dönülmeli, üç nefeste içilmelidir. Her içişte besmele çekilmeli, sonunda «Elhamdülillah» denilmelidir.
Sağ elle ayakta, suya bakarak içilmeli, içerken duâ edilmelidir: Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“Zemzem suyundan içen şifa bulur. Ben de ondan içiyorum ve şöyle dua ediyorum:
«Allahümme innî es’elüke ilmen nâfian ve rızkan vâsian ve şifâen min kulli dâin» (Allâh’ım! Senden faydalı ilim, bol rızk ve her türlü dert için şifâ niyaz ediyorum.)”
Rabbimiz, dünyanın en güzel içeceği olan bu suyu, doya doya menbaından içebilmeyi, içip şifâyâb olabilmeyi hepimize nasip eylesin. Âmin!


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.