ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Bunları Biliyor Musunuz ? (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=488)
-   -   Mucidlerin Büyük Buluşları Nasıl Bulduklarını Biliyor Musunuz? (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=549085)

Prof. Dr. Sinsi 08-23-2012 02:14 AM

Mucidlerin Büyük Buluşları Nasıl Bulduklarını Biliyor Musunuz?
 
EDİSON AMPULÜ NASIL İCAT ETTİ
Bakımlıyız.Com - Edisonun Ampülü Buluşu Edison bir dinleme gezisi sırasında metal fabrikatörü ve Amerika dinamo makinesinin imalatçısı Willam Wallace�ın yaptığı yeni elektrik lambasını gözden geçirmeye davet edildi. Edison tahta çerçeveyle hareket eden iki koldan ibaret basit cihazın karşısına grafit plaka iliştirilmişti.Her iki plakayı birleştiren elektrik akımı ve mavi ışık yayı gibi görünüyordu.Gözleri kamaştıran bu alev grafit plakaları çabucak eritiveriyordu.
Edison bu sahneyi konuşmadan seyrediyordu. Elektrik ışığı! Cidden büyük fikirdi bu! İnsanlık öteden beri geceyi gündüze çevirmeye uğraşmış; bunun için mumyağ ve nihayet 19.yüzyılın başından beri hava gazı kullanmıştı.Madem ki bilim insanlığa elektriği hediye etmişti.Elektriğin ideal bir enerji kaynağı olduğu meydandaydı. Fakat Wallece�in metodu Edison�a doğru bir yol görünmüyordu. Yanındakilere döndü ve �Zannedersem ben daha iyisini yaparım� dedi.

Edison'un 40-50 iş arkadaşıyla işe koyulma tarzı bilim araştırmaları tarihinde eşsizdir.Ara vermeden çalışıyorlardı.Atölyede yapılan ufak cam ampullerin içerisindeki havaelektrik akımının kızgın hale getireceği maddenin yanmasına engel olmak için boşaltıyordu. Fakat esas mesele bu maddenin ne olacağı konusundaydı.Kimi maddeler çok az dayanabiliyor kimileri çok pahalıya mal oluyordu. Halbuki Edison öylesine ucuz bir lamba yapmak istiyordu kiherkes alıp evine takabilsin.Kömürleştirme işleminden geçmiş mukavva hindistan cevizi kabuğu mantar hatta laboratuarı gezmeye gelen bir misafirin kızıl sakalından bir iki tel bile denendi.
Durmadan çalışmak yüzünden Edison�un gözleri yanıyor dayanılmaz sancılar veriyordu. Ama o bunları kimseye söylemiyor sadece hatıra defterine kaydediyordu.
Peşpeşe deneylerin sürdüğü bir gün asistanı �Artık bu işten vazgeçsek!� deyiverdi.
�Niçin?�
�Çünkü şu ana kadar iki bin deney yaptık ve hiçbir sonuç alamadık!� Edison hemen itiraz etti:
�Bu doğru değil...Evet amacımıza ulaşamadık ama hiçbir netice elde edemediğimiz doğru değildir.Çünkü aradığımız şeyin yaptığımız şeyin yaptığımız bu iki bin deney içinde bulunmadığını öğrenmiş bulunuyoruz.�
1879 Kasım�ında Edison bir gece yazı masasının başına oturmuş sönük bir puroyu emerek ne yapacağını düşünüyordu. Dalgın dalgın ceketinin düğmelerinden birini çevirirken düğme koptu.Üstünden bir iplik parçası sarkıyordu.Birden yerinden fırladı laboratuara geçti ve teknisyenlerine iplik parçasını gösterdi. � Böylesini acaba ceyran nakledici olarak kullandık mı hiç? Demek kullanmadık!Öyleyse gidin bir yumak ip alınufak parçalar halinde kesin kömürleştirin ve lambalarınızı takın.�
Asistanları sonuç ummamakla beraber hemen dediğini yaptılar.Edison�un bu fikri bu sahadaki çalışmalarından vazgeçmeden önce başvurulacak son çare olarak görülüyordu.
Kömürleştirilen iplikler her seferinde kırılmasına rağmen bu hassas ipliklerden biri kırılmadan lambaların birine takılabildi.Lambanın havası hemen boşaltıldı.Lambaya elektrik verildiğinde iplik kızdı ve tatlı sarı bir ışık meydana geldi.Edison ve arkadaşları ışığı meydana geldi.Edison ve arkadaşları ışığa büyülenmiş gibi bakıyorlar.Acaba ne kadar sürecekti?Ampul saatlerce sönmedi.Süren çalışmalar sonunda elektrik santrali yapmak 900 binada elektrik şebekesi kurmakbinlerce sayaç yerleştirmekduylarıyla beraber 14.000 ampul yapmak gerekti.
4 eylül 1882�de meşhur mucidin bir işareti üzerine akım verildiği zaman bütün mahallenin yüzlerce binasında binlerce elektrik hallenin yüzlerce binasında binlerce elektrik ampulü yandı ve etrafa parlak tatlı ışıklar saçılmaya başladı.
Edison devrinin en büyük meraklısı ilan edildi.Herkes sadece lambaları değilonu da görebilmek için akın etti. Edison�u tanımayan kimse kalmadı.
Thomas Edison'un icadının çalışma şeklini sergilemek üzere geliştirdiği Menlo Park'taki ilk ampulu





PENİSİLİN
Mucit: Alexander Fleming
Tarih: 1928
Kaza: Havada uçuşan bir küf...
St. Mary Hastanesi'nde danışman olarak çalışan ve Alexander Fleming'in hayatta kalan tek meslektaşı, ünlü bilim adamının penisilini 1928 yılında bir rastlantı sonucu bulduğunu anlatmıştı.
Fleming bir deney üzerinde çalışırken, muhtemelen laboratuvarın karşısındaki bardan uçup gelen bir küf mikroskoptaki lamın üzerine konmuştu.
O sırada Fleming, lam üzerinde zararlı bir bakteri türü olan stafilokokları inceliyordu. Dikkatsiz bir bilim adamı bu küfü büyük olasılıkla önünden uzaklaştırırdı, ama o, küfün bakteri üzerindeki etkisini görmek istedi. Sonuç hayret inciydi... Çünkü Fleming, "Penicilim notatum" isimli yeşil küfün bulunduğu bölümdeki bakterilerin öldüğünü fark etmişti...
Daha sonra gerçekkleştirilen testlerde, bu küfün diğer bakteriler üzerinde de etkili olduğu ortaya çıktı. Tavşan, fare ve insanlar üzerinde yapılan testler sonunda, açık bir yan etkisinin de olmadığı görüldü. Ne var ki Fleming, küften sızan maddeyi bir türlü keşfedememişti.
Sonuç olarak 1939 yılında, Oxford'dan Howard Florey ve Ernst Chain bu maddeyi ayrıştırmayı başardılar ve buna "penicilin" adını verdiler. Bu madde, öldürücü bakteriyel hastalıklarla savaşabilen ilk antibiyotik olarak tarihe geçti. Fleming ve diğer iki bilim adamı, 1945 yılında Nobel Ödülü aldılar... Çünkü, milyonlarca insanın hayatını kurtaran bir buluş yapmışlardı...

Prof. Dr. Sinsi 08-23-2012 02:14 AM

Mucidlerin Büyük Buluşları Nasıl Bulduklarını Biliyor Musunuz?
 
Dikiş Makinası Rüya Ürünü [img]/images/forumsinsimages/88/22-08-2012T11-19-450ccef1_forumsinsi.net_.jpg[/img] [img]/images/forumsinsimages/88/22-08-2012T11-19-4531d17a_forumsinsi.net_.jpg[/img]
Rüyalar insanların yaşamına yön verebilir mi? Bu soruya hemen herkes çeşitli cevaplar verebilir. Ancak dikiş makinesini bulan Elias Howe, bu harika olayı bu güne kadar çok az insanın bildiği bir rüyaya borçludur. Ansiklopedilere asıl buluşuyla geçen Elias Howe makinesini geliştirmek için cebindeki son kuruşa kadar harcamış, aşamanın son noktasına gelmiştir. Ancak sorun dikiş iğnesinden kaynaklanmaktadır. Dikiş iğnesinin neresine delik neresine delik açıp iğneyi geçirirse, buluşu başarıyla çalışacaktır. İşte böylesine sıkıntılı gecelerden birinde gördüğü rüya, hayatının akışını değiştirir. Howe rüyasında bilmediği bir ülkededir. Ülkenin kralı ona bir dikiş makinesi bulma emrini vermiş, bunun için 24 saat tanımıştır. Howe kan ter içinde çalışırken, çevresinde tam, tam çalan yerliler ölüm dansı yapmaktadırlar. Tam bu sırada yerlilerin mızraklarına dikkat eden Howe hemen uçlarındaki delikleri görür. Sorunu çözmüş ancak zamanı kalmamıştır. Kan ter içinde uyanınca hemen yataktan kalkıp otel yerine koşar. Tıpkı yerliler gibi iğnenin ucuna deliği açarak ipliği geçirir. Deneme başarılıdır. Makime tıkır, tıkır çalışmaktadır.
[img]/images/forumsinsimages/88/22-08-2012T11-19-451f31f8_forumsinsi.net_.jpg[/img] [img]/images/forumsinsimages/88/22-08-2012T11-19-456db524_forumsinsi.net_.jpg[/img]
Yazı: Genel olarak yazının milattan önce 3500′lü yıllarda Sümerler tarafından bulunduğu bilinir. Fakat şu an geçerli olan daha güncel bir düşünce, yazının Mısırlılar tarafından da bulunduğu yönünde. Yani yenilikçi bazı tarihçilere göre, yazının Sümerler ve Mısırlılar tarafından aynı zamanlarda birbirlerinden habersiz olarak bulunduğu düşünülüyor.
Güneş yılına dayalı ilk takvimi icat etmişlerdir. Nil nehri ve tarımsal faaliyetler mevsimlerin adlandırılmasında etkili olmuştur. Mısır takvimi Miladi takvimin temelini oluşturur.

http://[img]/images/forumsinsimages/....jpg[/img]
Takvim: Evrende bizim için en önemli iki astronomik hadise güneş ve ayın hareketleridir. Takvimler de bu önemli astronomik hadiselere göre ayarlanırlar. Bugün kullandığımız Gregoryen takvimini, M.Ö. 45 yılında Sezar hazırlamış. Bu takvimin başlangıcı da Cleopatra ile ilk buluşma tarihleriymiş. Fakat bu takvim 128 yılda bir 1 gün attığından kullanım olarak pek mantıklı değildi. Daha sonra çeşitli düzenlemelerle kullanımda da pratiklik sağlanmıştır.
[img]/images/forumsinsimages/88/22-08-2012T11-19-45cf49ff_forumsinsi.net_.jpg[/img]
Matbaa: Matbaa aslında Gutenberg’in yaşadığı çağdan 6-7 yüzyıl önce biliniyordu, kullanılıyordu ve onunla sayısız kitap basılmıştı. Klasik Batı kaynaklarından yapılan aktarmalarla düzenlenmiş ansiklopedilerimize, ders kitaplarına bakarsanız, matbaa denebilecek ilk çalışmalar Çin’de başlatılmıştır. Onlardan binlerce yıl evvel, Mezopotamya kavimleri, aynı yolla hazırladıkları klişeleri yumuşak kile bastırıyor, bu kili sayfa biçiminde pişirip sertleştiriyorlardı. Çinlilerin tek üstünlüğü, kil tablet yerine kâğıt kullanmış olmalarıdır. Matbaa için gerekli çalışmaları yapan en önemli kişi Johann Gutenberg’dir. Gutenberg matbaanın mucidi olarak bilinir ve 1439 yılında bu buluşu yaşama geçirmiştir. Fakat Gutenberg biraz saf bir karaktere sahipti bu yüzden ilk basılan İncil bile Bay Gutenberg tarafından değil, aslında makinesine el koyan ortağının oğlu tarafından matbaaya verilmiştir.

Mürekkep: Kağıdın icadıyla paralel olarak kullanılmaya başlanan mürekkep, ilk olarak Çinliler tarafından bulunmuştur. MS 400’ de yaklaşık olarak bugün kullandığımız halini almıştır. Renk pigmentleri veya boyar maddelerin sıvıda çözündürülmesiyle elde edilen mürekkebin ilk dönemlerdeki hammaddesi ise yanmış çam odunu, kuzu yağı, eşek derisi jölesi ve miskti.
[img]/images/forumsinsimages/88/22-08-2012T11-19-4510999a_forumsinsi.net_.jpg[/img]
Para: Para, ilk kez MÖ 700’ de Lidya’ da malların alımı için kullanıldı. Yoğun olarak ticaretle uğraşan ve bir Anadolu uygarlığı olan Lidya’ da paranın ilk formu değerli maddeden oluşmaktaydı. Altın ya da gümüş, en çok kullanılan para hammaddesiydi. MÖ 700 yılına gelene kadar insanların ekonomik ilişkilerinde kullandıkları en yaygın metot “barter” yani değişim sistemiydi. Buğday almak isteyen, yerine eşit miktarda pirinç kullanabiliyordu.



RÖNTGEN IŞINLARI
Mucit: Wilhelm Konrad Röntgen
Tarih: 1895
Kaza: Bir elektrik deneyi...
Röntgen, gazların içinden geçen elektrik yolunu araştırmak amacıyla, katod ışın tüpüyle deney yaparken, baryum platin siyanürü levhasından yayılan radyasyonun şeffaf olmayan cisimlerin içinden geçebildiğin! Fark etti.
Araştırmalarına devam ederken radyasyonun 15 mm. kalınlığındaki alüminyumdan, daha indirgenmiş yoğunlukta geçebildiğini gördü. Ve bu radyasyona, "X-ışınları" adını verdi. Bugün dünyada Almanya dışında (Almanya'da Röntgenstrahlen olarak adlandırılıyor) bu isimle anılıyor. Bu, daha sonra insan vücudunun iç kısmını gösteren fotoğraflamada kullanıldı. 19. yüzyıl sonlarına doğru savaş alanlarında da kullanılmaya başladı.

Prof. Dr. Sinsi 08-23-2012 02:14 AM

Mucidlerin Büyük Buluşları Nasıl Bulduklarını Biliyor Musunuz?
 


Radyoyu Kim icat Etti? (Radyonun İcadı)


İtalyan Mucit Guglielmo Marconi radyyu icateden kişi olarak kayıtlara geçmiştir. Ancak radyonun kendi icadıolduğunu iddia eden birçok kişi ortaya çıkmıştır. Telsiz telegrafpatentine sahip olan Nikolai Tesla, Olive Lodge bu iddiayı ortayaatanların başında gelir. Rus mucit Alexander Stepanovitch Popov iseanlaşılabilen ilk radyo dalgalarını iletmeyi başarmış ancak bu icadıiçin patent almamıştır. Daha pek çok insan vardır fakat ticari başarıyıyakalayan kişinin Marconi olduğu herkesçe kabul edilir.





Popov, Lodge ve Marconi, Edward Branly'ninbulduğu Branly Tüpü adı verilen ve radyo dalgalarını saptamak içinkullanılan bir aracıgeliştirmeye çalışıyorlardı. 1890 yılında başlayan bu geliştirme çabaları1895 yılında Marconi ve Popov'un birbirlerindenhabersiz bir şekilde geliştirmeleri ile sonlanacaktı. 1896 yılında ise ilk defa Popov tarafından"Heinrich Hertz"ismi Mors alfabesi kullanılarak anlaşılır bir şekilde iletildi.

İtalya'da aradığı desteği birtürlü alamayan Marconi sonunda İngiltere'ye gitti veburada ilk radyonun patentini aldı. Bu patent alımının ardından birçokfarklı versiyonu üretildi. Lee De Forest ve Edwin Howard ArmstrongAmerika'da radyo teknolojisinde çok büyük değişiklikler yaptılar.Tüpler ve devreler kullanrak bambaşka bir hal kazandrdılar. 1947yılında transistörün icadı ise radyo teknolojisi için bir devrimolmuştur.

GAMMA IŞINI PATLATICILARI
Mucit: ABD hükümetibilim adamları...
Tarih: 1969
Kaza: Nükleer silahcasusluğunun uzayınbilinmeyenlerine kapı açması...
Sovyetler Birliği nükleer denemeleri sınırlandırdığına dair anlaşmalar imzalamış olmasına rağmen, ABD hükümeti bir türlü onlara güvenmiyordu. Ve bu yaklaşımla, uzaya nükleer dedektörler taşıyan casus uyduları yolluyorlardı. Bu dedektörler çok hassastılar ama ne yazık ki yanlış hedeflendirilmişlerdi...
1969 yılında, "Vela 5"den bilgiler geldiğinde, bilim adamları bunlarda birtakım düzensizlikler ve yanlışlıklar belirledi.
Araştırmalar daha sonra da devam etti ve 1973 yılında yayımlanan sonuçlar, ABD'nin, Sovyetler Birliği'nin nükleer silahlarını denemek için uzayda gerçekleştirdiği 16 patlama hakkında ne düşündüğünü açıklığa kavuşturdu...
Ancak sonraları bunların, gamma ışını patlamaları olduğu anlaşıldı. Buna, gamma radyasyon enerjisi nedeniyle gerçekleşen, olağanüstü büyüklükte galaktik patlamalar neden oluyordu. Tüm bunlara rağmen, konu halen gizemini koruyor

Prof. Dr. Sinsi 08-23-2012 02:14 AM

Mucidlerin Büyük Buluşları Nasıl Bulduklarını Biliyor Musunuz?
 
FOTOGRAF
Mucit: Louis-Jacques Daguerre
Tarih: 1838
Kaza: Dağınık laboratuvar dolabı...

Bu rastlantısal buluşun nedeni kırık bir termometre...
Louis Daguerre, karanlık odada, gümüş iyodür levhada açığa çıkan görüntüyü sabitlemenin yollarını arıyordu. 1938 yılında bir gün, farklı kimyasal maddelerin bulunduğu dolabına, daha sonra kullanmak ve temizlemek üzere bozuk görüntülü bir film levhası koydu.
Bunu tekrar dışarı çıkardığında görüntü belirginleşmişti. Ancak Daguerre, bu garipliğe hangi kimyasal maddenin neden olduğunu bilmiyordu.
Bunun üzerine levhaları yerleştirdi ve kimyasal maddeleri birer birer dışarı çıkarttı. Dolabı boşaltmasına rağmen hala aradığı maddeyi bulamamıştı. Sonunda dolabın raflarından birinde, kırılmış termometreden dökülmüş civayı fark etti... Gümüşlü levha üzerine alınan görüntü (daguerreotype), modern fotoğrafçılığın başlangıcı oldu... Yerini ancak on yıl sonranegatif ve, pozitif film sürecine bıraktı.

Prof. Dr. Sinsi 08-23-2012 02:14 AM

Mucidlerin Büyük Buluşları Nasıl Bulduklarını Biliyor Musunuz?
 
Post-it kağıdı
Mucit: Dr. Spencer Silver
Tarih: 1974
Kaza: Kutsal bir ilham ve hatalı üretim...
"3M" bilim adamlarından Dr. Spencer Silver, 1970'lerin başlarında dayanıksız yapıştırıcıyı bulduğunda, bunu işe yaramaz bir buluş olarak değerlendirmişti...
Bundan yıllar sonra, meslektaşı Art Fry, bir kilisede ilahi kitabındaki ayracın bir türlü istediği yerde durmaması üzerine oldukça sinirlendi. Anlamsız vaazlardan mı yoksa kutsal bir ilhamdan mı bilinmez, kafasını bu konuya yormaya başladı ve birden aklına meslektaşının işe yaramayan buluşu geliverdi...
Bu sayede ayıracın kitaba yapışmasını sağlayacak, ancak çıkarttığında da kitaba zarar gelmeyecekti. Post-it kağıdı tabii ki bir gecelik başarının ürünü değil... 3M'in ortaya attığı bu örnek, büro malzemeleri içinde vazgeçilmezler arasında yerini aldı...

Prof. Dr. Sinsi 08-23-2012 02:15 AM

Mucidlerin Büyük Buluşları Nasıl Bulduklarını Biliyor Musunuz?
 
Vulkanize kauçuk (lastik).Mucit: Charles Goodyear Tarih: 1844
Kaza: Kızgın ocağa atılan kauçuk...

Amerikalı Charles Goodyear, 10 yıldan beri ham kauçuğu daha sağlam ve elastik hale getirmenin çarelerini arıyordu. Bu onda bir takıntı halini almıştı ve hatta ödenmemiş borçları nedeniyle hapse bile girdi.
Goodyear bu konuda her şeyi denemişti; karışımına kükürt bile eklemişti. Ne var ki, bu karışımı kızgın ocağa atıncaya kadar hiçbir sonuç elde edemedi: Kauçuk erimiyordu...
Bunu gece boyunca dışarıya çivileyen Goodyear, ertesi gün karışımın oldukça esnek olduğunu fark etti.
Kükürtle sertleştirme yöntemine, Romalılar'ın ateş tanrısından esinlenerek, "Vulkan" adını verdi (vulkanizasyon).
Yöntemin Amerika'daki patentini almayı başardı, ancak Fransa ve İngiltere'den yasal formaliteler nedeniyle patent alamadı.
Goodyear, Paris'te borçları nedeniyle hapis yattıktan sonra Amerika'ya döndü.
Patentleri ortakları tarafından yağmalandığından yoksulluk içinde öldü. Ancak en azından "Goodyear Tyre" ve "Rubber Company" gibi şirketler onun isminin gelecek kuşaklar tarafından da anılmasını sağladı...

Prof. Dr. Sinsi 08-23-2012 02:15 AM

Mucidlerin Büyük Buluşları Nasıl Bulduklarını Biliyor Musunuz?
 
BUCKMİNSTERFULLERME
Mucit Harry Kroto
Tarih: 1985
Kaza: Karbon atomunun kilisekubbesine benzemesi...
Harry Kroto ve meslektaşları, uzayda varolduğu düşünülen anlaşılması zor yapıdaki karbon atomlarını çözmeye çalışıyorlardı. Laboratuar testleri sonucunda karbonun, 60 atomdan oluşan, diğerlerinden daha güçlü ve istikrarlı yapıda olduğu ortaya çıktı.
Cevaplar araştırılırken çalışma gruplarından biri, atomların, mimar Richard Buckminster Fullerln tasarladığı, kubbeli kiliseye benzeyen hexagonlardan oluştuklarını ortaya çıkarmıştı. Bu da Kroto'nun aklına, daha önce pentagon ve hexagonlardan oluşturduğu, "Gece Gökyüzü" modelini getirdi.
O gece, çalışma gruplarından bir bölümü de karbon atomlarını, futbol topuna benzeyecek şekilde birleştirmişti. Ve grup, pentagon ve hexagonların hep 60 sayısında buluştuğunu keşfetti. 60 karbon atomundan oluşan "Buckyball’lar şu anda karbonun temel biçimi olarak değerlendirilirken, Kroto ve meslektaşları 1996 yılında Nobel Ödülü'nü almaya hak kazandılar...

Prof. Dr. Sinsi 08-23-2012 02:15 AM

Mucidlerin Büyük Buluşları Nasıl Bulduklarını Biliyor Musunuz?
 
ŞOK TEDAVİSİ
Mucit: Julius Wagner-Jauregg
Tarih: 1917
Kaza: Mezbaha işçilerinin kesim yöntemi...
ECT (Electroconvulsive the-rapy) olarak bilinen elektroşok tedavisi, mezbaha işçilerinin, domuzların elektrikle sersemlemelerinden sonra çok sakin durduklarını fark etmelerinin bir sonucu...
ECTye, beyne elektrik akımı verilmesi suretiyle, depresyon gibi akıl hastalıklarının semptomlarını engellemekteki son çare olarak bakılıyor.
Elektroşok tedavisi fikri, sıtma aşısıyla frengili hastaları te­davi eden Avusturyalı Julius Wagner-Jauregg tarafından geliştirildi.
1927 yılında Nobel Ödülü alan VVagner-Jauregg, bu fikre, "bir sisteme elektrik verilmesinin tedavi edici özellik taşıyacağından yola çıkarak ulaştı. Ve böylece, çok tartışılan şok tedavisi doğmuş oldu...
Aynı zamanda, şizofrenlerin doğal yollardan çarpılmalarının, hastalık belirtilerinin iyileşmesine neden olduğu da belirlenmişti. Psikiyatristler, hastaların beynine elektrik akımı uygulamak yoluyla, anlaşılması güç tedavinin gerçekleştiğini belirtiyorlardı. Ancak ECTnin kısa süreli hafıza kaybına neden olması dışında önemli etkisinin bulunmadığına dair klinik bulgulara az da olsa rastlanıyor. Hastaların tedavi edilmesine yönelik olarak bu yöntem çok uzun zamandan beri kullanılmaya devam ediyor.

Prof. Dr. Sinsi 08-23-2012 02:15 AM

Mucidlerin Büyük Buluşları Nasıl Bulduklarını Biliyor Musunuz?
 
RADYOAKTİVİTE
Mucit: Henri Becquerel
Tarih: 1896
Kaza: Fotoğraf camındakisislenme...

Fransız fizikçi Henri Becquerel, 1896 Martı'nda laboratuarındaki çekmecesini açtığında büyük bir sürprizle karşılaştı. Kapkaranlık bir ortamda olmasına rağmen bazı fotoğraf camları bulanıklaşmıştı.
O sırada Becquerel, yeni keşfedilen röntgen ışınları üzerinde çalışıyor ve bazı kimyasallar yardımıyla bunların yayılmalarını sağlamaya uğraşıyordu, ilk aklına gelen, güneş ışığının etkisiyle kristallerin ışını yaydığı ve fotoğraf camını sislendirdiğiydi...
İlk deneyleri onun doğru yolda olduğunu desteklese de hava bozunca olayın seyri birdenbire değişti.
Becquerel, kristallerin güneş ışığından etkilenmesini engellemek için kimyasallar kullanarak camları tekrar çekmeceye koydu. Camları dışarı çıkardığında, uranyumlu kristallerden oluşan camlarda artık sisin bulunmayışına oldukça şaşırdı. Ve bugün "bir atom çekirdeğinin ta­necikler veya elektromanyetik ışımalar yayarak kendiliğinden parçalanması" olarak bilinen radyoaktiviteyi keşfetmiş oldu...

Prof. Dr. Sinsi 08-23-2012 02:15 AM

Mucidlerin Büyük Buluşları Nasıl Bulduklarını Biliyor Musunuz?
 
DAYANIKLI CAM
Mucit: Edouard Benedictus
Tarih: 1903
Kaza: Kırılması gereken deney tüpünün yere düştüğünde parçalanmaması...

Güvenli camın bulunması, tam da en çok ihtiyaç duyulan zaman­da gerçekleştirildi: Motorlu taşıt çağında...
1903 yılında Fransız kimyager Edouard Benedictus, deney tüpünü laboratuarının zeminine düşürdü. Tüp kırıldı ancak dağılmadan tek parça halinde kaldı. Benedictus, kolodyum ihtiva eden sıvının buharlaşmasından sonra tüpte kalan ince plastik tabakanın parçalanmayı engel­lediğini anladı.
Bunu not ettikten sonra bu konu üzerine fazla kafa yormadı.
Ancak, kaza yapan bir aracın için­deki kızın kırılan camlardan çok feci şekilde yaralanması, bu konuyu tekrar gündeme getirmesine neden oldu.
İşte dayanıklılığın fotoğrafı:
Camın dış yüzeyini bir aradatutan maddenin adıselüloz nitrat... Gelişimini veyaygın kullanımını sürekliilerleme kaydeden otomobilsektörüne borçlu
Daha önceki deneyiminden esinlenerek iki cam tabakasının arasına selüloz nitrat yerleştirerek üç katlı camı oluşturdu.
Buluşu 1920'lerde arabaların ön camlarında kullanılmaya ve otomotiv endüstrisinde ciddi şekilde taklit edilmeye başlandı.

Prof. Dr. Sinsi 08-23-2012 02:15 AM

Mucidlerin Büyük Buluşları Nasıl Bulduklarını Biliyor Musunuz?
 
KAOS TEOREMİ
Mucit: Ed Lorenz
Tarih: 1960'lar
Kaza: Bilgisayardaki bozuk çıkış...
Amerikalı meteoroloji uzmanı Ed Lorenz'in bilgisayarında anlamsız ve komik veriler belirince, Lorenz bunların her zamanki aksaklıklardan kaynaklandığını düşündü. Ancak hatayla ilgili ipuçlarını elde etmek için kağıttaki çıktıda çalışmaya başladı. Bilgisayarın, başlamak için ilk sonuçları eşleştirdiğini, ancak daha sonra haritayı yok ettiğini gördü. Birden jetonu düştü: Lorenz bilgisayara aynı girdileri ikinci aşamada yüklememiş, bu küçük farklılık da, sonraki birkaç hafta boyunca, tamamen değişik sonuçlar verip durmuştu...
Lorenz böylece, hava durumu gibi küçük olayların bazen çok büyük sonuçlar doğurabileceğini açıklayan "kaos teoremini" bulmuş oldu...

Prof. Dr. Sinsi 08-23-2012 02:16 AM

Mucidlerin Büyük Buluşları Nasıl Bulduklarını Biliyor Musunuz?
 
Televizyonu Kim icat etti?
-
John Logie Baird
John Logie Baird (d. 13 Ağustos 1888; ö. 14 Haziran 1946) İskoç mühendisdi. İlk elektromanyetik televizyon sistemini keşfetmetsiyle tanınır. Her ne kadar elektromanyetik sistemi daha sonra Pihlo Farnsworth tarafından değiştirilse de, televizyon yayınlarının çalışması üzerine bu ilk başarısı O'nu televizyon'un mucitleri arasına sokar. . 13 Ağustos 1988′de İskoçya’nın Helensburgh kentinde doğan ve burada büyüyen John Logie Baird, elektrik konusuna çok meraklı bir çocuktu.Eğitimini Glasgow ve Batı İskoçya Teknik Koleji’nde sürdüren Baird, buradan elektrik mühendisi olarak mezun oldu. Daha sonra Glasgow Üniversitesi’nde master yaparak eğitimini devam ettiren Baird, Birinci Dünya Savaşı esnasında eğitimine ara vermek zorunda kalarak orduda çalışmak için başvurdu. Fakat sağlık sorunları nedeniyle başvurusu kabul edilmedi. Daha sonra Clyde Vadisi’ndeki Elektrik Şirketi’nde iş buldu. Burada bir süre çalışan Baird, yine sağlık problemleri nedeniyle işi bırakmak zorunda kaldı. Daha sonra birkaç ufak işte çalıştıktan sonra 1922′de memleketi Sussex’e geri dönerek tamirciliğe başladı. Burada karmaşadan uzak bir ortamda kendisiyle başbaşa kalarak, hayalini kurduğu görüntü ve sesi elektronik olarak taşıma fikri üzerinde çalışmaya başladı. İlk başlarda basit bir dikiş iğnesi, bisiklet lambası ve bir teneke parçası ile birşeyler yapmaya çalışan Baird, insanlara çok uçuk gelen bu fikir üzerinde gittikçe artan heyecanla çalışmaya devam eder. Elindeki imkansızlıklarla pek birşey başaramayacağını anladığında ise, teknolojik imkanlara daha rahat ulaşabileceği Soho’ya taşınır ve burada bir laboratuvar kurar. Burada ilk olarak bir çay kutusu üzerine yerleştirdiği ve “Televisor” diye adlandırdığı, dikiş iğnesi, kesilmiş karton ve bisküvi kutusundan oluşan düzeneği çalıştırmayı başarır ve surat görüntüsünü meydana getirir. 25 Haziran 1925′te tarihin ilk televizyon patentini alan Baird’in başarısı kısa sürede büyük ilgiyle karşılanır ve televisor adını verdiği icadını ilk kez 26 Ocak 1928′de Kraliyet Enstitüsü’ne tanıtır. Görüntüyü elektronik olarak aktarma denemeleri de sonuç verir ve bundan bir yıl sonra ilk görüntü aktarımını gerçekleştirmeyi başarır. Bu sayede 1929′da ilk televizyon istasyonunu hayata geçirir ve o dönem radyo yayını yapan BBC ile anlaşarak televizyon yayınları yapmaya başlar. İlk etapta bölgesel olarak sınırlı bir alanda yayın yapan BBC, 1930 yılında Amerika ve İngiltere’de resmen yayına başlar. Londra’da 20 bin kişiye ulaşan büyüklükte yayın yapan John Logie Baird, kariyerinin zirvesine ulaşmış oldu.

Prof. Dr. Sinsi 08-23-2012 02:16 AM

Mucidlerin Büyük Buluşları Nasıl Bulduklarını Biliyor Musunuz?
 
http://frmsinsi.net/images/forumsins...sinsi.net_.jpghttp://frmsinsi.net/images/forumsins...sinsi.net_.jpg

Telefon nasıl icat edildi?-Telefon icat edilişi hakkında-Telefonun icat edilişi
XIX. yüzyılın son çeyreğinde Morse telgrafı standart araçları, kuralları ve uzmanlarıyla tam örgütlenmiş bir kamu hizmeti durumuna gelmişti. Ve sayısız araştırmacılar daha da geliştirmek için harıl harıl çalışmaktaydılar. Çabaları özellikle iki yön izlemekteydi: En kısa zamanda masrafları karşılayacak azami hızı ulaşımda sağlamak; bir de Morse alfabesini bir yana bırakıp mesajları normal yazıyla alabilmek…Birincisini duplex (çift taraflı haberleşme) tekniğiyle yani her iki yönden birden mesaj göndermek yoluyla sağladılar. Bu güzel icat iki kişinin eseri oldu: Wheatstone (1852) ve Amerikalı Stearns (1868). Ünlü Thomas Edison da bunu 1871′de guadruplex sistem haline soktu.
İkinci sorun için ilk çözüm bulan İngiliz Davit Hughes (1831-1900) oldu.1855′te alfabenin harflerine karşılık olan bir klavye teklif etti. Ama yine de en köklü çözüm yolunu basit bir telgraf teknisyeni olan Fransız Emile Baudot (1845-1903) gösterdi. 1874′te karma bir yol Hughes ile şirketinin kullandığı Morse makinelerinin birleştirilmesini teklif etti. Ve bunu gerçekleştirmeyi başardı. Böylece yazılı bir telgraf meydana getirmekle kalmadı, birkaç mesajı (5-6 taneyi) birden gönderme imkânını da sağlamış oldu.
Açıkgöz bir adam olan Baudot, icadının beratını almaya ve makinesini P.T.T.’ye kabul ettirmeyi başardı. Bunun kendisine paraca bir tatmin sağladığı söylenemezse de adının Morse’unki gibi gelecek kuşaklara bir cins isim olarak kaldığını görmek kıvancına erişti.
Telefon Baudot’nun ilk denenmesi sırasında icat edildi.
Bu icadın da uzun bir geçmişi olmuştur. İlkini, sicimi: telefonu (Hooke) bir yana bırakalım; 1782′de sesleri 800 m. uzağa götürmeyi deneyen Papaz Dom Gauthey’i de anıp geçtikten sonra, bu alanda ciddi ilk çalışmayı yapmış olan Amerikalı Charles Page’a (1812-1873) gelelim. Page yumuşak demir parçacıklarını hızla mıknatıslamak ve mıknatıslığını gidermek yoluyla sesleri almayı başarmıştı. Meslektaşı Cenevreli fizikçi Auguste de la Rive (1801-1873) bunu geliştirdi ve işi, telefonun gerçek ön-icatçısı olarak sayacağımız Alman fizikçi Philipp Reiss (1801-1873) ele aldı .
Reiss makinesi sesin titrediği bir zardı ve bu titremeler elektrik devresini kapatmaktaydı.
Reiss, uluslararası üne sahip bir bilgin değildi. Öyle ki, çalışmaları kendini aynı çalışmalara vermiş olan Amerikalı profesörün kulağına rastlantıyla çalındı. Bu bir diksiyon profesörünün oğlu olup 3 Mart 1847′de Edinburg’da doğan Graham Bell idi. Kendisi de babası gibi fonetikle konuşma mekanizması ve sağır dilsizlerle ilgilenmişti. Bu alandaki incelemeleri sırasında Holmholtz’un “İşitme Duyusu Açısından Müziğin Fizyolojik Teorisi” (1863) adlı eserinden, elektromıknatısın etkilediği bir diyapazon aracılığıyla nasıl sesler elde edilebileceği hakkında fikir edinmiş ve elektrik konusunda incelemeler yapmaya başlamıştı.
1872′de A.B.D.’ye göç eden ve Boston Üniversitesine ses fizyolojisi profesörü olarak atanan Bell, sağırlarla ilgili projelerini bir yana atmış değildi; hatta bir sağır kadınla evlenmişti. O kadar ki, 1875′te bir telgraf maniplesi aracılığıyla bir diyapazonu onlar için titreştirmişti. Günün birinde diyapazonun yerine mıknatıslı maden parçaları kullandı ve bunlardan birinin kuru bir ses çıkararak elektromıknatısa gidip yapıştığını gözlemledi. Ani bir esinlemeyle irkildi. Maden parçacıklarının yerine bir zar yerleştirdi ve zarı titreşimlerine göre direnci değişen bir elektrik devresine bağladı. Sonra telin öbür ucunda çalışmakta olan asistanına seslendi: “Bay Watson, gelin! size ihtiyacım var.” Watson şaşkın ve ürkek bir tavırla koşup geldi: Patronunun sesini telefondan duymuştu.
Bu olay 10 Mart 1876′da olmuştu. O zamanlar ilim adamları bu icadı Amerika’nın en olağanüstü buluşu olarak nitelemekteydiler, ama o haliyle çok olduğu da bir gerçekti. Bir elektrik jeneratörüyle çalışmıyordu. Elektrik akımını yaratan, vericideki manyetik alanın değişimleriydi ve bu telden geçerek alıcıdaki elektromıknatısı harekete getiriyordu. Bu durumda 10-12 metreyi aşamazdı. Aygıtı ilk geliştiren Edison oldu (1876). Vericiye bir pil bağlayarak gücünü artırdı. 1878′ de Hugnes mikrofon’u icat etti ve böylece zarların titreşimleri sonucu elde edilen sesleri büyük oranda yükseltmek mümkün oldu.
Böylesine olağanüstü bir buluş, sözgelişi, New York’ta iken Boston’daki arkadaşının sesini duymak görülmemiş bir heyecan yarattı; olaylara, kıskançlıklara, kinlere ve davalara konu oldu. ilk davayı açan Amerikalı değerli teknisyen Elisha Gray (1835-1901) idi. içine kapanık bir araştırmacı olan Gray telefonu Graham Bell’le aynı zamanda bulmuş, ama ne yazık ki beratını ondan iki saat sonra istemişti. Bu 120 dakikalık gecikme mahkemelerin, haklarını reddetmesi için yetti. Graham Bell’in, icadını telgraf şirketi Western Union’a teklif edip (1877) reddedilmesinden sonra kurulan Bell Telephone Şirketi aleyhine; sözde başka mucitler, geliştiriciler ve rakipler tarafından bir yığın davalar açılmaya başlanmış, bir yandan da berat meseleleri çevresinde tatsız didişmeler ve açgözlü çekişmeler almış yürümüştü.
Bütün davalar art arda gerçek mucidin lehine sona ermekteydi. Telefon da bir yandan durmadan yayılmakta, teller şehirlerden şehirlere uzanmaktaydı. 1880 yılında Amerika’nın 35 eyaleti telefon santralına kavuşmuş ve 70.000 abone kaydetmişti. Bell 4 Ağustos 1922′de Halifax’da öldüğünde A.B.D. ve Kanada’daki 17 milyon abonelik şebekede ulaşım bir dakika durduruldu.
1876′da telefonun icadı bunca hayranlık dolu bir şaşkınlık yarattıktan sonra fonografın etkisi ne oldu, bir gözünüzün önüne getirin. Oysa bu konu da ani olarak patlak vermemiş, çalışmalar az çok kulaktan kulağa duyulmuştu. Bilim adamları uzunca bir süreden beri uğraşmaktaydılar; hatta 1857′de yarı yola varmışlardı bile. O yıl mütevazı bir basın musahhihi olan Fransız Edouard-Leon Scott (1817-1879), gerçek bir kaydedici fonograf imal etti. Bu, altında bir silindirin döndüğü madeni bir sivri uç ve buna bağlı bir zardan oluşmuştu. Bu zarın önünde konuşulunca ya da şarkı söylenince sesler sivri madeni uç aracılığıyla silindirin üzerinde titreşimli izlet bırakıyordu.
Bu kaydetmenin tersinin olabileceği yani sivri ucu bu izlerden bir daha geçirmek yoluyla söz ya da müziği yeniden meydana getirmek bambaşka bir alandı elbet. Ve kolay kolay kimsenin aklına gelecek şey de değildi. Bunu ilk düşünen Charles Cros (1842-1888) adında bir Fransız oldu. Cros şair, mizahçı, hem de bilim adamıydı. Bir yandan şiirler yazıyor, bir yandan da teorik olarak renkli fotoğraf, gezegenlerarası ulaşım ve fonograf tasarlıyordu. Tasarıları gerçekleşti ve 1877′de Bilimler Akademisine, “paleophone” adını verdiği gerçekte bir fonograf olan bir aletin planını sundu.
Edison’un bu çalışmadan haberi oldu mu? Yoksa yalnızca bir rastlantı sonucu olarak mı bilmiyoruz; tıpatıp aynı ilkelere dayanan makinesi için berat istedi. Edison’u bu makinenin önünde çocukça bir şarkı olan “Mary had a little lamb -Mary’nin minik bir kuzusu var” şarkısını söylerken görenler, makinenin az sonra hımhım bir sesle bunu tekrarladığını duydular.
1878′in fonografı bir oyuncaktı, ama inanılmaz bir gelişme gösterdi ve günümüzün elektrofon ve mikrosiyon plaklarına bir yığın yeni buluş ve icatlara yol açtı…


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.