![]() |
Gebelik Ve Annelik İle İlgili Herşey
GEBELİK ÖNCESİ YAPILMASI GEREKENLER
Gebeliğin ilk adımı ve en doğru yolu, onu önceden tasarlamaktır. İdeal olarak gebe kalmak istediğiniz zamandan 3 ay öncesinde, doktorunuzla bir ön görüşme yapmanızda önemli yararlar vardır. Doktorunuz, sizin sağlık ve sosyal bakımlardan özgeçmişinizi değerlendirecek, muayenenizi yapacak, çeşitli tetkikler yapacak bu şekilde gebelik sırasında oluşabilecek anormal durumlar karşısında hem sizi hem de kendisini hazırlayacaktır. Ayrıca, gebelik öncesi vitamin (folik asit) desteği ile bebekte ortaya çıkabilecek sakatlıklara karşı tedbir alacaktır. Doktorunuzun yapacağı tetkik ve muayeneler, önereceği tedaviler yanında sizin de yaşam tarzında değiştirmeniz gereken şeyler olacaktır. Öncelikle sağlıklı ve dengeli beslenmelisiniz. Dengeli beslenmeyle kastedilen ana besin maddelerinin dengeli oranlarda tüketilmesidir. Yağ ve şeker tüketiminizi azaltmalısınız. Proteinden zengin bir beslenme şekli seçmelisiniz. Yağsız süt ve süt ürünleri, balık ve beyaz etler diyetinizde yer almalıdır. Mutlaka bol taze meyve ve sebze alınmalı, bunun yanında makarna, pirinç, baklagiller gibi farklı besin gruplarını da tüketmelisiniz. Gebelik öncesi doktorunuza başvurduğunuzda destek tedavisi için folik asit kullanmanızı isteyecektir. Bebeğin merkezi sinir sisteminin gelişmesi için özellikle gebeliğin ilk haftalardan itibaren "B9 vitamini" yani folik asit alınması çok önemlidir. Vücutta depolanmadığı, gebelik süresince normalden fazlasına gerek duyulduğu ve doğal gıdalarla yeterlince karşılanmadığı için her gün alınmalıdır. Taze yeşil sebzeler folik asit kaynağıdır, ancak uzun süreli pişirmeler ve uzun süre bekleyen gıdalardaki miktarını azaltır. En çok ıspanak, yer fıstığı, fındık, karnıbahar, kepekli ekmekte mevcuttur. Folik asit eksikliğinde “nöral tüp defekti” denen sinir sisteminde omurilik kanalının tam kapanamamasına bağlı anomaliler olur. Özellikle, daha önceden folik asit eksikliği saptanmış veya nöral tüp defekt anomalili bebek doğurmuş kadınlar, gebe kalmayı düşündükleri tarihin en az 3 ay öncesinden itibaren mutlaka folik asit alımına başlamalıdırlar. Sigara kullanıyorsanız, mutlaka bırakmalısınız. Sigara gebe kalma şansını azaltır ve gebelikte kullanıldığında düşük ve çocukta gelişme geriliğine neden olur. Alkol de bırakılmalıdır. Stres ve endişeden uzak durmalısınız. Gebeliğe karar verdikten sonra gebelik oluşumunun ilk aylarda olmaması sizi strese sokmamalıdır. Her şey normal olsa, uygun zamanda ilişki olsa bile her ay için gebelik şansı %25 civarındadır. Normal düzenli ilişkiye rağmen bir kadının gebe kalamaması durumunda kısırlık incelemelerini başlatmak için genellikle çok aşikar bir anormallik yoksa 1 yıl beklenir. Bir yıl sonunda herhangi bir patolojisi olmayan çiftlerin bile gebe kalma şansı %98’dir. Yani %2 olguda her şey normal olmasına rağmen gebelik 1 yıl gecikebilir. Gebe kalma şansı düzenli adet görenlerde adetin 12-15. günlerinde en fazladır. Düzenli bir cinsel yaşam ve haftada 3 veya daha fazla ilişki gebe kalma şansını artırır. |
Gebelik Ve Annelik İle İlgili Herşey
Doğurganlığı Artırma Yöntemleri
Çocuk sahibi olmayı gereğinden fazla mı ertelediniz? Yalnız değilsiniz. Çoğu kadın kariyer nedeniyle çocuk sahibi olmayı erteliyor. Ancak nereye kadar? Geç kalmış olmamak ve kötü sürprizlerle karşılaşmamak için biyolojik saatinizi yavaşlatarak doğurganlığınızı koruyabilirsiniz... Formsante Dergisi'nde yer alan habere göre; uzmanlar 30'lu yaşlardaki kadınlara doğal yollarla hamile kalmak için ortalama bir senelik süre biçiyorlar. Çünkü doğurganlık bu yaşlardan sonra azalıyor ve yumurta kalitesi düşüyor. Akıllıca olan bu sürece karar verdiğinizde doktora başvurmak; jinekolojik muayene ve testleri yaptırarak onun tavsiyelerini uygulamak. Bu aşamadan sonra bizim önerilerimiz de size yardımcı olabilir... 1. Sağlıklı beslenin Üreme potansiyelinizi maksimum seviyeye çıkarmak için sağlıklı bir beslenme biçimini benimsemek önemli. Folik asit deposu yeşil yapraklı sebzeler, demir içeren kırmızı et, kalsiyum içeren süt ürünleri, çinkodan zengin kuşkonmaz ve lifli besinler doğurganlığı besliyor. Yeni araştırmalara göre az yağlı süt ürünleri yumurtlamaya zarar verebiliyor. Uzmanlar normal yağ oranı içeren süt ürünlerinin tüketilmesini öneriyorlar. 2. Hafif egzersiz Yüzmek, temiz havada yürüyüş yapmak gibi vücudu zorlamayan egzersizler size iyi gelecek. Ancak her vaka kendine özgü olduğu için hamile kalmaya karar verdiğinizde durumunuzu öncelikle doktorunuza danışmalısınız. 3. Bilinçaltını rahatlatın Araştırmalar stresin yumurtlama ve döllenme süreçlerini olumsuz etkilediğini ortaya koyuyor. Ayrıca sürekli hamile kalıp kalmadığınızı merak ederek yaşamak bilinçaltınıza tam tersi sinyaller vermek anlamına gelebilir. 4. Hayal edin İngiliz terapistlere göre hamile kalıp kalmadığınızı merak edip, stres yapmak yerine bu süreci olmuş gibi gözünüzün önüne getirip, hayalinizde canlandırmak işe yarayabilir. Yaratıcı imgeleme adı verilen bu tekniği uygulamak için gözlerinizi kapatın ve hamile kaldığınızı, bebeğinizin içinizde sağlıklı şekilde büyüdüğünü hayal edin. Olmuş gibi o sevinci yaşayın ve kesinlikle olumsuz düşünmeyin. Bu spiritüel bakış açısının bilimsel karşılığına bakarsak bu sürecin, endorfin salgılatarak stres hormonlarının etkisini azalttığını görebilirsiniz. 5. Güvenli seks yapın Klamidya gibi cinsel yolla bulaşan hastalıklar üreme tüplerini etkileyerek döllenme açısından ciddi sorunlar yaratabilir. Güvenli seksi tercih ederek ve düzenli check up yaptırarak doğurganlığınızı tehdit eden cinsel hastalıklardan korunabilirsiniz. 6. Sigarayı bırakın Sigaranın doğurganlığa zarar verdiğine ilişkin 20'den fazla tıbbi çalışma mevcut. Sigara dumanında bulunan toksik elementler yumurtanın şekline, yumurtlama ve döllenme süreçlerine zarar veriyor. Araştırmalara göre sigara içenlerin hamile kalma ihtimali, içmeyenlere göre yüzde 40 daha az. Aynı zamanda düşük yapma riskleri de daha fazla. Ancak bıraktıktan üç ay sonra döllenme sürecinin normale döndüğü söylenebilir. Ayrıca sigara bağımlılığı erken menopoza da sebep olabiliyor. 7. Tamamlayıcı terapilerden yararlanın! Akupunkturun adet döngüsünü düzene sokmaya yardımcı olduğu konusunda bulgular mevcut. Fertility and Sterility dergisinde yayınlanan makaleye göre tüp bebek tedavisi sırasında akupunktur yaptıran çiftlerde hamile kalma oranında yüzde 50 artış olduğu saptanmış. Akupunktur yönteminin rahim bölgesini rahatlatarak döllenmeye hazırladığı düşünülüyor. Aynı dergide yayınlanan bir başka çalışmada ise 5 hafta boyunca haftada iki kez akupunktur yaptıran erkeklerin sperm kalitelerinde belirgin şekilde artış saptandığı belirtiliyor. Hipnoz da hamilelik fikriyle ilgili duygusal problemleri aşmak amacıyla kullanılabiliyor. Yoga, meditasyon ve nefes terapisi ise hamile kalma sürecinde belirsizlikten kaynaklanan stresi azaltmak açısından faydalı. Doğurganlıkla İlgili Merak Ettikleriniz... - Doğum kontrol hapını bırakır bırakmaz hamile kalınabilinir mi? Doğum kontrol hapı kullanmış olmanın gelecekteki hamilelik potansiyelinizi olumsuz etkileyeceğine dair herhangi bir bilimsel kanıt yok. Ancak 30 yaşın üstündeyseniz ve 10 yıldan uzun süredir düzenli hap kullanıyorsanız döllenme sürecinin normal seyrine oturması için en az üç ay gerekiyor. - Adet dönemlerim eskisinden daha az şiddetli ama daha uzun. Bu doğurganlığımın azaldığının işareti mi? Adet düzeninizdeki herhangi bir bozukluğun hormonlarınızdaki değişimle ilgili olma ihtimali yüksek. Bu yaşınızın ilerlemesinden kaynaklanıyor olabilir. Yaşınız 35'ten yüksekse doktorunuzun tavsiyesiyle yaptıracağınız bazı kan testleri sizin yumurtlama potansiyeliniz hakkında en sağlıklı sonuçlara ulaşmanıza yardım edecek. - Çocuk sahibi olmayı en fazla ne kadar erteleyebilirim? Doğurganlığı etkileyen en önemli faktör yaş. Uzmanlar genellikle 35'ten önceki hamilelikleri destekliyorlar. 38 yaş civarında ise doğal yolla hamilelik şansı hızla azalıyor. Ancak burada kriter sizsiniz. Psikolojik ve sosyal olarak kendinizi hazır hissetmeniz her şeyden önemli. - Ne kadar sürede hamile kalabilirim? Yapılan araştırmalara göre bebek sahibi olmak isteyen çiftlerin yüzde 25'i mutlu haberi ilk ayda, yüzde 75'i ise 6 ay içinde alıyor. Bu süreyi aşan çiftlerin yüzde 90'ı bir senede yüzde 95'i de iki sene içinde hamilelik haberini alıyorlar. 20'li yaşlarda iki sene boyunca düzenli ilişkiye rağmen hamile kalamıyorsanız mutlaka doktora başvurmalısınız. 30 yaş civarında ise 6 ay ila 1 sene içerisinde doktora başvurmanız öneriliyor. - Bir ay boyunca ilişkiye girseniz bile hamile kalma olsalığının sadece iki gün içinde gerçekleştiği doğru mu? Hayır. Bir kadının yumurtlama günü âdetin başladığı günden sonraki 14. gün (birkaç gün öncesi ve sonrası dahil). Adet bittiği günden itibaren yumurtlama gününüze kadar düzenli cinsel ilişki bebek yapma amacınıza hizmet edecek. Yumurtlama gününden 48 saat sonraki ilişkilerin hamilelikle sonuçlanma şansı ise çok az. - Eğer hamile kalamıyorsam tüp bebek benim tek şansım mı? Bu durumda müdahalenin üç aşaması var. Önce ilaçla yumurtalıklar yumurta üretimi için uyarılıp canlandırılıyor. Bu işe yaramıyorsa ikinci aşamada aşılama yapılıyor. Yani yıkanmış spermler cinsel ilişki olmaksızın enjektör aracılığıyla yumurtlama döneminde rahmin içine veriliyor. Hamilelik yine gerçekleşmezse üçüncü aşamada doktorunuzun karar vereceği yöntemle tüp bebek ya da mikroenjeksiyon gibi diğer yardımcı üreme tekniklerine başvuruluyor. - Hamile kalmak için ne kadar sıklıkla birlikte olmak gerekir? Yumurtayı dölleyecek spermin hareketli ve en fazla iki günlük olması gerekiyor. Sperm sayısı ve kalitesini korumak adına adet dönemi sonrası gün aşırı ve tercihen sabah saatlerinde ilişkiye girmek öneriliyor. - Annem menopoza erken girdi. Doğurganlık miras kalan genetik bir özellik mi? Üreme potansiyelimizin genetik yapımızla birebir bağlantılı olduğu söylenebilir. Annenizin kaç yaşında menopoza girdiğini bilmek sizin için faydalı. Eğer anneniz erken menopoza girdiyse sizin de aile planlarınızı yaparken bu faktörü göz önüne almanız tavsiye ediliyor. "Alkole ve Kahveye Dikkat!" Türk-Alman Jinekoloji Derneği Başkanı Profesör Doktor Cihat Ünlü, hem kadınların hem de erkeklerin çok fazla sigara, kahve ve alkol tüketmelerinin doğurganlığı olumsuz etkilediğini belirtiyor. Prof. Dr. Cihan Ünlü bu konuda ayrıca şunları da hatırlatıyor: "Unutmamanız gereken bir husus da farklı hastalıklar için kullanılan ilaçlara dikkat edilmesi. İlaçları kullanmadan önce mutlaka doktora danışmalı. Çünkü bazı ilaçlar erkeklerde sperm sayısını azaltabildiği gibi kadınların da doğurganlığını etkileyebilir. En önemli etkenlerden biri de bağımlılık yapan ilaçlar. Bu ilaçlara dikkat edilmeli ve bu maddelerin kullanımının üreme potansiyeli için oldukça tehlikeli olduğu unutulmamalı." Prof. Dr. Cihat Ünlü, erkeklerin başka kadınlarla ilişkiye girmesinin de, doğurganlığı olumsuz etkileyebileceğini anlatıyor. Böyle bir durumda erkek enfeksiyon kapıyor ve kadının da aynı enfeksiyonu almasına neden olarak kadının doğurganlık kapasitesine zarar verebiliyor. Doğurganlığınızı Testlerle Ölçtürün Acaba vücudunuz hamile kalmaya hazır mı? Biyolojik saatinizin düzenli çalışıp çalışmadığını öğrenmek için doktorunuzun tavsiyesiyle şu testleri yaptırabilirsiniz. FSH Testi ( Folikül uyarıcı hormon testi): Çok yüksek ya da düşük seviyelerde sonuçlar alınması üreme sürecinde aksama olduğunun işareti sayılabilir. Estradiyol Testi: Östrojen hormonunun yeterli seviyede olup olmadığını kontrol için yapılıyor. Düşük çıkması hormon dengesizliği ya da menopoz başlangıcı anlamına gelebilir. LH Testi (Luteinizan hormonu testi): Yumurtlamayı başlatan Luteinizan hormonunun seviyesini belirliyor. Yüksek seviyelerde çıkması polikistik over sendromuna işaret edebilir. İnhibin B Testi: Bu proteinin düşük seviyede çıkması yumurtlama potansiyelinin az olduğuna işaret edebilir. |
Gebelik Ve Annelik İle İlgili Herşey
Eğer 1 yıldan uzun süredir denemenize rağmen hala hamile kalamamışsanız bunun fiziksel sebepleri olup olmadığının araştırılması gerekir. İlk olarak bir kadın doğum doktoruna gidilip gerekli incelemeler yapılmalıdır. Hamile kalamamanın belli başlı sebepleri şunlardır:
Kadında iki fallop tüpünün de tıkalı olması Kadında yumurta hücresi üretilmemesi Erkeğin sperm sayısının çok düşük olması (oligaspermi) Spermlerin çok zayıf olması Hiç sperm olmaması (azospermi) Erkeğin sperm üretiminin mormal olmasına karşın peniste sertleşme olmaması, erken boşalma gibi sebeplerle spermin yumurtaya hiç ulaşamaması Kadının ovülasyonu ile ilgili problemler şunlar olabilir: Ovülasyon hiç olmayabilir. Bu durumda kadın şimdiye kadar hiç adet görmemiştir. Bu nadir görülen bir nedendir. Kadın menapoza girmiş olabilir ya da 35-40 yaşlarında erken menapoza girmiş olabilir. Erkekler ölene kadar sperm üretebildikleri halde kadınlar anne karnında belirlenen sayıda yumurta hücresi üretebilirler. Bu sayı 400 civarındadır. Ülkemizde menapoza girme yaşı 50-55 arasındadır. Erken menapoza girmek yumurta hücrelerinin çabuk tüketilmesi ile ilgili olabilir ve araştırılması gereken bir tıbbi durumdur. Erkekde sperm üretimi normalse ve kadında ovülasyon problemi yoksa döllenme yine de gerçekleşmeyebilir. Yumurta ile spermin bir yerde birleşmesi gerekmektedir. Bunun için de uzun bir yolculuk yaparlar.İşte yolculuk sırasında yolun iki tarafının da açık olması gerekir. Ovülasyon gerçekleştiğinde ovül (yumurta hücresi) karın boşluğundan fallop tüpünün uçlarında bulunan saçaklar yardımıyla tüpün içine geçerler ve tüp boyunca yolculuğuna devam ederken spermin onu bulup döllemesi gerekir. Bu arada sperm vajinadan yukarı uterusa doğru çıkar ve fallop tüpüne geçer. Burada yumurtayı bulup dölleyebilirse döllenen yumurta hücresi yani embriyon yolculuğuna devam eder ve uterusda kendine uygun bir yer seçer böylece hamilelik süreci başlamış olur. İşte sorunların büyük çuğunluğu fallop tüplerinin ikisinin de tıkalı olduğu durumlarda yaşanır. Kısırlığın büyük çoğunluğu bu sebeptendir. Miyomlar büyük ya da konumu gereği kötü bir yerde ise tüpleri tıkayabilir ve kısırlığa yol açabilirler. Pelviste yapışıklıklar olabilir. Bunlar tüplere baskı yaparak tıkanmaya sebep olabilir. Kadının kızlık zarı çok kalın olup sperme geçit vermeyebilir. Bazı doğumsal kusurlar olabilir. (Vajina, serviks veya uterusun doğuştan olmaması gibi) Bazı kadınlarda sperme karşı antikorlar oluşabilir. Bu antikorlar spermin hareketini engelleyerek döllenmeye engel olabilirler. Son yıllarda belirli bir teşhis konulamamasına rağmen hamile kalamayan kadınlardan bazılarında bağışıklık sistemindeki bozuklukların kısırlığa yol açtığı bulunmuştur. Bunlar genelde embriyonun tutunamamasına ya da erken dönemde düşüklere sebep olurlar. Lenfosit aşısı ile tedavisi mümkündür |
Gebelik Ve Annelik İle İlgili Herşey
Yumurtalık Kistleri Nedir ?
. Kadınların doğurganlığını sağlayan esas hücreler olan yumurtalar bu organlarda depolanır. Ayrıca beyinden salgılanan hormonların etkisi ile yumurtalıklardan salgılanan hormonlar, adet düzenini sağlar. Yumurtalık kistleri içi genellikle sadece sıvı dolu yapılardır. Yumurtalık kistlerinin değişik tipleri vardır. Hemen hemen her kadında hayatının bir döneminde yumurtalıklarında kist saptanabilir. Bu kistler genellikle bulgu vermezler ve tedavi dahi gerektirmezler. Ancak bazen kistlerin içerdikleri hücre türüne bağlı olarak hormon veya benzeri maddeler salgılayabilir ve bazı şikayet ve bulgulara sebep olabilirler. Hormon salgılayan veya problem yaratan kistlerin içi sıvı yanında katı yapılar da barındırabilir. En sık rastlanan şikayetler ise kasık ağrısı, ilişkide ağrı, karında dolgunluk ve basınç hissi ve adet düzensizlikleridir. Kistin sapı etrafında dönmesi ya da patlaması durumunda ise çok şiddetli karın ve kasık ağrısı ortaya çıkabilir. Basit kistlerin en sık nedeni hormonal düzensizliklerdir. Normalde her adet döneminde yumurtalıklarda zaten boyutları 2-2,5 cm'ye kadar ulaşabilen folikül adını verdiğimiz bir basit kistcik oluşur. Sonra bunun çatlaması ile yumurtlama gerçekleşir. Kadın gebe kalmaz ise bu dönemden yaklaşık 14 gün sonra adet görür. Ancak hormonal düzensizliklerde bu yumurta taşıyan sıvı dolu kesecik ya çatlamaz ve sabit kalır ya da büyümeye devam ederek basit kist şekline dönüşür. Bunlar genellikle tek taraflıdır ve eğer çok fazla büyümezlerse ağrıya neden olmaz ve sıklıkla da kendi kendine kaybolurlar. Eğer kistler 5-6’cm’nin üstüne çıkarlar ise sapları etrafında dönme riskleri artmış demektir ve böyle bir durum geliştiğinde yumurtalığın alınması gibi bir olasılık da gündeme geleceğinden genellikle böyle bir tabloya meydan vermemek için hekim müdahele etmeyi tercih eder. Ayrıca kistler çapları büyüdükçe ve ultrasonografi ile diğer bazı özellikler de gösteriyorlarsa (her iki yumurtalıkta da görülme, çeperinin kalın olması, içersinde katı yapıların izlenmesi, kistin dışına taşan yapıların olması, içersinde bölmelerin olması, karın içersinde sıvı toplanması vs. gibi) bu kistlerin kötü huylu olma olasılıkları da arttığından müdahale edilmelerinde fayda vardır. Hekiminiz muayene sonunda bu olasılıktan size bahsedecektir. Eğer mutlaka gerekiyorsa operasyonun tipi genellikle laparoskopi şeklinde olmalıdır. Böylelikle karın katları kesilmediğinden kişi evine ve işine kısa sürede dönebilecek ve ameliyat sonrası şikayetleri de çok az düzeyde olacaktır. Eğer kistin kötü huylu olma olasılığı yüksekse o zaman hekim açık operasyonu da tercih edebilir. Genel olarak bir yumurtalık kistinin yerleşmiş bulunduğu yumurtalık dokusundan tümüyle çıkarılabilirliğinin ana belirleyicisi kistin türü ve yumurtalık dokusu içindeki konumudur. Basit yapıdaki kistler genellikle çok kolay bir şekilde etrafındaki sağlam yumurtalık dokusundan "soyularak" çıkarılabilmektedirler. Endometriyozis hastalığı seyrinde gelişen çikolata kistleri bir yandan endometriyozis hastalığının cinsel organlar ile komşu organlar arasında yapışıklıklara neden olabilmeleri, öte yandan sıklıkla yumurtalık dokusunun derinliklerinde ve genellikle birden fazla sayıda olmaları nedeniyle daha zor çıkarılırlar. Yine de çoğu durumda sağlam yumurtalık dokusunun korunması çoğu durumda mümkündür. Dermoid kist ise çıkarılması nispeten zor bir kisttir ve bazı durumlarda tüm yumurtalık dokusuna yayılım gösterdiklerinden sağlam doku bulunması zor olabilir ve nadiren de olsa kistle beraber yumurtalık dokusunun da çıkarılması gerekebilir. Boğulma belirtileri gösteren ve çoğu durumda acil şartlarda yapılan ameliyatlarda yumurtalık dokusu canlılığını korumaya devam ediyorsa yalnızca kistin çıkarılması mümkün olmakla beraber bu olasılık maalesef çok yüksek olmamaktadır. Yumurtalık kistlerinin ne şekilde çıkarılacağının belirleyicisi de yine kistin türü ve büyüklüğüdür. Orta büyüklükte ve etraf dokuyla yapışıklık oluşturmamış kistler, laparoskopi için başka engel teşkil edecek bir durum söz konusu değilse karnın açılmasına gerek kalmadan bu yöntemle çıkarılabilirler. Büyük kistler, yapışıklık oluşturmuş kistler ve kanser olma şüphesi taşıyan kistler için yukarıda da söylendiği gibi laparotomi (karnın açılarak ameliyat edilmesi) tercih edilir. Kist çıkarılma ameliyatının riskleri nelerdir? Kist çıkarılma ameliyatları genel anestezi altında uygulanan ameliyatlardır. Bu nedenle genel anesteziye bağlı oluşması muhtemel riskler bu ameliyatta da ortaya çıkabilir. Dikkatli bir ön değerlendirme ve tecrübeli bir doktor tarafından verilen anestezi bu riskleri çok azaltır. Karından uygulanan jinekolojik ameliyatların tümünde genital organlarda yapışıklık oluşma riski vardır. Bu yapışıklıklar yumurtalık ve tüpler etrafında olduklarında bu organların işlevlerini olumsuz yönde etkileyerek gebe kalamama nedeni olabilirler. Ameliyatın kısa zamanda tamamlanması, yapışıklığı en aza indirmek için ek bazı önlemler alınmasıyla bu risk azaltılabilmekle beraber ameliyat laparoskopi gibi çok az yapışıklık oluşumuna neden olan bir yöntem kullanılsa dahi tümüyle önlemek mümkün değildir. Kist çıkarılma ameliyatlarında ön planda yalnızca kistin çıkarılması planlanmasına karşın sağlam yumurtalık dokusunun bulunması her zaman mümkün değildir. Bu nedenle her kadının bu tür ameliyatlarda kistin bulunduğu taraftaki yumurtalığın da alınma olasılığını bilmesi gerekir. Ameliyat esnasında kistin kanser olduğunun düşünülmesi ve bunun ameliyat devam ederken yapılan acil patolojik incelemeyle doğrulanması durumunda da her iki yumurtalıkla beraber rahimin de alındığı daha geniş bir ameliyat yapılması gerekebilir. Kist çıkarılması için kullanılan teknik ameliyata bağlı riskleri etkileyen diğer bir durumdur. Laparotomi ile yani karından girilerek yapılan açık ameliyatlarda bu yöntemin getirdiği riskler, laparoskopi ile yani ince borularla karını açmadan kamera yoluyla uygulanan ameliyatlarda ise bu yöntemin getirdiği riskler mevcuttur. Uygun bir ameliyat tekniği kullanıldığında ameliyat tekniğinin kendisine bağlı riskler çok ender olarak ortaya çıkar. Genellikle 5-6 cm’den küçük olan ve yukarıda bahsedilen özellikleri taşımayan yumurtalık kisti varlığında hekimler doğum kontrol hapı gibi yumurtalıkları baskılayıcı bir tedavi ile kistin küçülüp küçülmediğini gözleyeceklerdir. Eğer küçülme yok ise o zaman müdahele edilip edilmeyeceğine karar vereceklerdir. Ayrıca ultrasonografinin yanında tümör belirteçleri denilen bazı kan tahlilleri de kistin yapısı hakkında bilgi verebilmektedir. Bu tahlillerden en sık kullanılanı CA-125 adı verilen belirteçtir. Ancak unutulmamalıdır ki bu belirteçler sadece kötü huylu hastalıklarda değil birçok basit olayda da yükselebilir. Ama özellikle düşük çıkmaları hekimi olumlu düşünmeye sevkedecektir. ÇUKULATA KİSTİ NEDİR ? Çukulata kisti endometriosis hastalığında oluşan bir kist türüdür. Endometriozis adı verilen durum yumurtalıklarda görüldüğünde burada içi koyu kahverengi, eskimiş kan dolu, çikolatayı andıran görünümde bir sıvı içeren bir kist meydana gelebilir. Bu yüzden buna çikolata kisti adı verilmiştir. Çikolata kistlerinde genellikle doğum kontrol hapı gibi baskılayıcı tedaviler pek anlamlı bir küçülme sağlamazlar. Eğer 5-6 cm'nin üzerine çıkarlarsa operasyon gerekebilir. POLİKİSTİK OVER (YUMURTALIK) NEDİR ? Yumurtalık kistleri genelde tek bir kist olmasına karşın burada çok sayıda ve milimetrik boyutlarda kistin yumurtalık içinde bulunması söz konusudur. Polikistik Over (PKO) adı verilen bu durum herhangi bir nedenle yumurtlamanın uzun süreli olarak yarıda kalması sonucu oluşur. Her ay gelişerek çatlaması gereken folikül, gelişiminin belli bir aşamasında "duraklar" ve ufak bir kist olarak yumurtalık dokusu içinde kalır. Bu durum uzun süreli tekrarladığında yumurtalık içinde yan yana dizili çok sayıda kist oluşur. Bu nedenle hastalığa polikistik over(latince :çok sayıda kistik yumurtalık) adı verilir. |
Gebelik Ve Annelik İle İlgili Herşey
TÜPLERİN BİRİNİN VEYA İKİSİNİN KAPALI OLMASINA BAĞLI İNFERTİLİTE (TUBAL FAKTÖR)
Kadına bağlı infertilite nedenlerinin önemli bir bölümünü tüplerde olan problemler oluşturmaktadır. Bu durum ameliyatla aşılamayacak gibiyse direkt tüp bebek tedavilerine geçmeyi de gerektirebilmektedir. İnfertilite nedeniyle başvuran çiftlerde yapılan muayene ve ultrasonografi sonrası istenen sperm tahlili normal sonuç vermişse mutlaka bir rahim filmi (histerosalpingografi) çekilerek kanalların durumunu değerlendirme önerilir. Özellikle sık akıntılı vaginal enfeksiyon (iltahaplanma) geçiren, daha önce tüberküloz (verem) tanısı konulmuş, birden fazla kürtaj geçirmiş, sezaryen veya patlamış apandisit gibi karın içi ameliyat geçirmiş hanımlarda tüplerde sorun olma olasılığı yüksektir. Genellikle rahim filminde tüplerden bir veya ikisinde tıkanıklık tespit edilmiş ise veya kapalı olduğu yönünde şüphe var ise bir sonraki aşama laparoskopi denilen bir ameliyattır. Aslında laparoskopik ameliyat anestezi altında yapılan fakat sonrasında hastanede yatış gerektirmeyen, göbekten ışıklı bir aletle girilerek tüplerin açık olup olmadığını o esnada verilen ilacın karın içine geçişi ile görmemizi sağlayan, eğer varsa karın içi yapışıklıkları da tespit etmemizi ve hatta bu yapışıklıklara müdahale etmeyi de mümkün kılan bir yöntemdir. Tüplerin geçirgenliğini değerlendirmede laparoskopi altın standard yani en iyi yöntem olarak kabul edilmektedir Eğer tüplerden biri kanal filmi veya laparoskopi ile açık diğeri kapalı tespit edilmiş ise aşılama da tedavi yöntemlerinden biri olabileceğinden denenebilir. Hatta tek tüpün açık olması durumunda başarı oranı düşük olsa da kendiliğinden gebelik şansı da mevcuttur. Fakat uzun süreler kendi haline bırakıp beklemek ya da aşılamalarla vakit geçirmek de önerilmemektedir. Unutulmamalıdır ki tek tüpün kapanmasına yol açan neden diğer tüp açık görünse bile az ya da çok onu da etkilemiş olabilir. Eğer rahim filmi ile her iki tüp de kapalı olarak tespit edilmiş ve tüplerin içi sıvı dolu hidrosalpenks dediğimiz yapılar halini aldığı gözleniyor ve bu yapılar ultrason ile de izlenebilir hale gelmiş ise ameliyat ile bunların açılması ve gebeliğin gerçekleşmesi şansı son derece düşüktür. Dolayısıyla tüp bebek işlemi uygulanmalıdır. Ancak böyle bir durumda tüp bebek tedavisine geçmeden önce tüplerin bu hasarlı yani içi sıvı dolu bölümleri laparoskopi ile çıkarılmalıdır. Bu sıvı içeriğinin embryolar rahime transfer edildikten sonra embryonun rahim içinde yerleşmesi ve gelişmesi üzerine kötü etkiler oluşturabileceği öne sürülmektedir. Dolayısıyla tüplerin içi sıvı ile dolu bu kısımları yani hidrosalpenks dediğimiz yapılar tüp bebek tedavi başarısını negatif yönde etkilemektedir. Tüplerin rahimden ayrıldığı yerin başlangıcından itibaren olan kanal tıkanıklığı söz konusuysa mikrocerrahi ile belli bir oranda başarı şansı mümkündür. Ayrıca operasyonla eğer tüpler başarılı bir şekilde açılabilirse gebelik ve doğum sonrası tekrar kendiliğinden başka gebelikler de oluşabilecektir. Ancak bu tür bir kanallarda tıkanıklık açma operasyonunun başarılı olması ve gebelik oluşması için bu işi yapacak cerrahın mutlaka bu konuda özel bir eğitim (mikrocerrahi eğitimi) almış olması gerekir. Yine de günümüzde tüplerde görülen hasarlı bölümlerin tamiri ya da ameliyat ile düzeltilmesi ise çok da fazla kabul görmemekte ve ameliyatlarla oluşabilecek yeni yapışıklıklar nedeni ile başarı şansı çok da artmayacağından bu gibi durumlarda daha ziyade tüp bebek tedavilerine geçmek önerilmektedir. Bunun bir başka sebebi de günümüzde tüp bebek tedavilerindeki başarı oranlarının eskiye göre daha da artmış olmasıdır. Tüplerin birinde veya ikisinde problem tespit edilerek gerek aşılama gerekse tüp bebek tedavilerine alınan hastalarımızda gebelik oluştuğunda ilk dönemler dış gebelik açısından şüpheci olunmalı ve bu ihtimalin normal toplumdaki orandan daha yüksek olduğu unutulmamalıdır. Bilindiği gibi dış gebeliğin erken teşhisi hayat kurtarıcıdır. • Eğer kanallar açık ve normal görünümde iseler kadının normal şekilde yumurtlayıp yumurtlamadığı araştırılır. Birçok yöntem kullanılmasına rağmen günümüzde en sık olarak kan tahlili (adetin 21. Günü) ve ultrasonografi ile araştırılır. Yumurtlama problemi varsa ve kalıcı ise o zaman hekim yumurtlamayı sağlamak için ilaç tedavisi uygular. Yumurtlama olmamasının en sık rastlanan sebebi Polikistik over (yumurtalık) hastalığıdır. |
Gebelik Ve Annelik İle İlgili Herşey
Yumurtlama tedavisi nasıl oluyor ?
Yumurtlama güçlüğü olan kadınların tedavisi altta yatan nedene göre farklılık gösterir. Bu tedavide amaç mümkün olduğunca doğal fizyolojiyi taklit etmeye çalışmaktır. Doğal olan, bir adet dönemi boyunca bir adet yumurtanın olgunlaşıp adetin 12-14. günlerinde çatlamasıdır. Bu nedenle yumurtalıklardan yumurta geliştirici tedavilerin bu doğal gelişime paralellik göstermesi gerekir. Yumurtlama sorunu olan kadınlarda en sık rastlanan sorunun Polikistik over (yumurtalık) hastalığı olduğunu söylemiştim. Bu kadınlarda başlangıçta detaylı inceleme yapmadan 3-6 ay arası basit ve ucuz haplarla tedavi yapmak mantıklı bir yaklaşım olacaktır. Bu amaçla kullanılan ilaçların başında klomifen içeren haplar gelir. Genellikle adetin 5. günü başlayıp beş gün süre ile kullanılır. Bu ilaç kullanımı sırasında yumurtalıkların gelişimini izlemek de yerinde olur. Tedaviye en düşük dozdan başlanıp yumurtlama sağlanana kadar doz bir hap arttırılabilir. Ancak genellikle günde 3 haptan fazlasına yanıt verme şansı azdır. Yumurtlama sağlanan doz saptandıktan sonra en az 3 adet dönemi aynı dozla yumurtlama sağlanıp kadının gebe kalması beklenir. Yumurtlama problemi olan Polikistik Overli kadınlarda klomifen içeren haplarla yumurtlama % 75 oranında sağlansa da gebelik oranı % 30'ları geçmez. Yani yumurtlamanın sağlanması gebelik için garanti değildir. Eğer klomifenle yumurtlama sağlanamazsa ya da yumurtlama olmasına rağmen gebelik oluşmazsa o zaman neler yapılır? Bu kadınlarda genellikle ikinci seçenek olan iğne tedavisine başlanmalıdır. Bu amaçla kullanılan iğneler kadınlık hormonu olan estrojeni uyaran üreme hormonlarını içerirler. İğne tedavisi günlük olarak yapılır. Bu tedavi sırasında yumurtaların gelişimini yakından izlemek gerekir. Bu konuda yeterli tecrübesi olmayan hekimler biran önce sonuç almak için bu iğneleri gereksiz yere ya da gereğinden çok yüksek dozlarda kullanabilirler. Böylece bu tedaviler sonunda aşırı uyarılma sendromu denilen tablolar ya da zaman zaman medyada da yer alan (yedizler örneğinde olduğu gibi) çoğul gebelikler oluşmasına neden olur. Bu nedenle iğne tedavisinde hekim de sabırlı olmalı, en düşük dozdan başlayarak belli sürelerle yumurtaların gelişimine göre dozu ayarlamalıdır. Bazan bu tip ayarlama 3-4 hafta kadar da sürebilir. Bazen yumurtlama olmamasının sebebi beyindeki hipotalamus veya hipofiz bölgesinden salınması gereken hormonların yetersiz salgılanması ya da hiperprolaktinemi (süt hormonu yüksekliği) veya hipotiroidi (tiroid bezinin az çalışması) gibi başka bir hormonal problem olabilir. Bu sorunların herbirinin tedavi şekilleri farklıdır. Verilecek tedaviyle yumurtlama sağlanmasına rağmen 2-3 ay içersinde kadın gebe kalamazsa o zaman aşılama yöntemine başvurulur. Aşılamanın her bir deneme için başarı şansı % 10-15 civarındadır. Bu işlemle de başarı sağlanamaz ise (3-4 kez yapılmasına rağmen) o zaman tüp bebek denemesi önerilir. |
Gebelik Ve Annelik İle İlgili Herşey
Gebelik öncesi hazırlık ve ilk hisler
Çiftler genelde hamile kalmamak için büyük çaba sarf ederler ve çeşitli yöntemlere başvururlar. Ancak bir bebek sahibi olmaya karar verdikleri anşaşırtıcı gerçekle karşılaşırlar. Bu şudur; aslında bir aylık adet periyodunda hamile kalacabileceğiniz zaman 4 gün kadar kısa bir zaman dilimidir. Bu kısazaman dilimi döllenmeye hazır olgun bir yumurtanın yumurtalığınızdan atılarak tüplerden rahme geçişine kadar olan zaman dilimini kapsar. Eğer bu 4günlük kısa dönemde yumurta döllenmezse adet kanamanız başlar. Bu sebepten dolayı hamilelik şansınızı arttırmak için tam bu kısa yumurtlama döneminde ilişkiye girmeniz gerekir. Peki siz bu döneminizi nasılbelirleyebilirsiniz? Bunun için değişik metotlar vardır. İlk olarak adet günlerinizin tarihini kaydederek kendi adet takviminizi oluşturabilirsiniz. Özellikle düzenliadet gören hanımlarda bu çok işe yaramaktadır. Normalde kadınların adet dönemleri 24-36 gün arasında değişmektedir. Bir sonraki adet döneminintahmini başlangıcından 14 gün evveline gidildiğinde iki gün öncesini ve iki gün sonrasını alarak bu dört günlük zaman dilimini bulursunuz. Bu dört güniçinde bulunduğunuz adet döneminin ortalarına denk gelir. Doğum kontrol yöntemi kullanmayan ve haftada 2-3 kez düzenli ilişkiye giren çiftlerin ilk yıl içinde hamilelik başarı oranları %80’dir.%10-15’i ise ikinciyılda başarıya ulaşırlar. Ancak ilk bir yıl içinde hamile kalamayanların kısırlık açısından tetkik edilmesi doğru olur. Gebeliğin ilk belirtisi sıklıkla geciken bir adettir. Sabah halsizliği ve günün her saatinde gelebilen bulantı hissi,gebeliğin diğer erken belirtilerdendir.Bazı kadınlarda sabah halsizliği daha ağır seyredebilir.Küçük ama sık öğünlerle midenizi hiç bir zaman tam olarak aç bırakmayarak ve biraz daha fazla dinlenerek sabah halsizliklerini bir derece hafifletebilirsiniz.Bazen sabahları kalkmadan yenilen birkaç adet kraker ya da benzeri kuru besin maddelerinin alınması ve kızarmış,baharatlı ya da asitli gıdalardan uzak kalınması da bu konuda size yardımcı olabilir.Bulantı oluşmasına neden olabilecek yiyecekler de dahil olmak üzere kokulu her nevi maddeden uzak kalınmalıdır.Sıklıkla,sabah halsizlikleri ilk trimestrinin sonunda genllikle kaybolur.Bir çok kadın gebelikleri boyunca oluşabilecek olan bulantıdan tedirginlik duymasına rağmen,bunun korkacak bir şey olmadığını bilmeleri gerekir.Eğer bulantılar ve kusamalar kilo kaybına yol açacak kadar fazla olsa da bebeğiniz uterus ( rahim ) içinde iyi bir şekilde korunmaya devam edecektir.Ancak bununla birlikte halsizlik ve kilo kaybı olduğunda ya da idrar mikterınızda azalma ve renginde koyulaşma farkederseniz mutlaka doktorunuzla temasa geçiniz.Bu durumda doktorunuz muhtemelen önlem olarak damar içi sıvı tedavisi ve bulantıları kesmek için ilaç tedavisi önerecektir. Bazı kadınlarda da sabah halsizliğine ek olarak ,gebeliğin ilk iki yada üç haftasında tat alma duyusunda değişiklikler olabilmektedir.Aşerme de denilen bu durum bazı gıdalara karşı aşırı istek duymakla kendini gösterecektir. Bunların dışında şu gibi değişiklikleri de farkedeceksiniz. Göğüsleriniz dolgunlaşacak ve muhtemelen daha hassas hale gelecek,aerola denen,meme ucundaki koyu renkli halka genişleyecek ve daha da koyulaşacaktır. Vücudunuz süt yapmaya başlama hazırlıkları içinde olduğundan areola üzerindeki bezler daha dışarı doğru fırlayacak ve meme üzerinde silik bir şekilde görünen mavi renkli venler ( ince toplar damarlar ) daha belirginleşerek,bariz görülür hale geleceklerdir.Bu aşamada ya da gebeliğinizin herhangi bir döneminde mukotik ( sümüksü ) bir vajinal akıntı da başlayacaktır. İlk üç ay içinde kendinizi daha yorgun hissedebilirsiniz.Eğer yorgunluk hissediyorsanız dinlenmek için kendinize ekstra zaman ayırmaya çalışmalısınız. |
Gebelik Ve Annelik İle İlgili Herşey
Gebelik oluşumundan 1.5 ay sonra, kesinlikle idrara daha sık çıktığınızı farkedeceksiniz. Buna rağmen sabah halsizlikleri ve şişkinlik bu süre içinde devam ediyor olabilir. Kabızlık çekebilir ve içinizin yandığı hissedebilirsiniz. Eğer göğüslerinizdeki değişimler daha önce meydana gelmemişse bile artık oluşmaya başlayacaklardır. Ayrıca, adet öncesi dönemlerdekine benzer şekilde aşırı duyarlılık , hassasiyet ve hatta sinirlilik gibi psikolojik değişiklikler de farkedeceksiniz.
Gebeliğin ilk 6. haftası gibi erken bir dönemde, inanılmaz görülse de , tamamen oluşmamış olmasına rağmen bebeğin kalbi atmaya başlayacaktır. Bacak ve kolları daha sonra oluşmakla birlikte kalçaları teşkil etmeye başlar. Kafa, üzerinde gözlerin de leke halinde farkedileceği şekilde oluşmaya başlar. 7.haftada vücutla uyumsuz olacak şekilde büyük bir kafa, henüz ayrı olarak farkedilemeyen el ve ayak parmakları , nazikçe kapalı göz kapakları ve iyi bir cilt ile fetüs, henüz normal bir insan görünümü kazanmamıştır. Kaslar henüz çalışmamakla birlikte,kulaklar, kaburga kemikleri,kollar,bacaklar ve omurga giderek sertleşmeye başlar.Cinsel organlar tamamlanmamış olmakla birlikte seçilebilir ve alt çene de bu dönemde şekillenmeye başlar.Fetüs yutkunabilir ve bu erken dönemde kendi idrar kesesinden,amniotik sıvı içine idrarını yapar. Tüm bu oluşumlar halen çok küçüktür ve ancak çok özel tekniklerle görülür hale gelebilirler. Bu dönemde yapılan kontrol amaçlı ultrasonografik tetkik sırasında sadece kalp atımına ait titremeler izlenebilir. Ultrason çok daha geç dönemlere kadar, örneğin fetal cinsiyet gibi detayları ayırt edemez. 13.haftada, embriyo hareket edebilmekle birlikte , uterus içinde çok küçük kaldığından siz onun hareketlerini henüz hissedemeyeceksiniz. Omurgası ve iç organları teşekkül etmeye başlamıştır. Fetüsün boyu 5 cm den 7 cm ye çıkmış kilosuda 29 gr kadar artmıştır. Bu değişimler en gelişmiş ultrason ile dahi henüz izlenememekle birlikte, baş ve vücut büyümeye devam eder, diş yuvaları alt çenede belirmeye başlar. İnanılmaz ama,emme reflexi gelişmiştir ve fetus parmağını emebilir ve doğal olarak amniotik sıvıyı yutar,kas yapıları gelişmeye başlar ve beyin, kas hareketlerini kontrol etmeye başlar.Göbek kordonu plasentadan fetüse gerekli maddeleri taşırken,fetüsteki artık maddeleri de sizin dolaşım sisteminize geri getirir. Birinci trimestrinin sonunda bebeğiniz,artık embriyo yerine fetüs ismini hakeder. 12.haftadan sonra vücudunuzda yeni değişimler farkedeceksiniz. Çoğu kadın bu dönemde sabah halsizliklerinin kaybolduğunu ifade etmektedir. Meme başları ve aerola tamamen koyu renklenmiştir,uterus, karından elle hissedilebilecek kadar büyüyerek pelvis dışına doğru yükselir. Hamileliğin özellikle ilk dört ayında bulantı ve kusmaya sık rastlanmaktadır. Bu semptomlar BHCG adı verilen gebelik hormonunun yüksekliğine bağlıdır. Bulantı ve kusmayı azaltmak için sık sık azar azar yenmelidir. Yağlı ve baharatlı gıdalardan kaçınılmalıdır. Sabah aç karına tuzlu kraker gibi kuru gıdaların alınması, sıvıların yemeklerden bir ila iki saat önce alınması bulantıları azaltmaya yardımcı olabilmektedir. Gebelikte yükselen progesteron hormonunun düz kasları gevşetici etkisi nedeniyle sindirim sisteminde gaza bağlı şişkinlik, hazımsızlık, kabızlık ve mide yanması gibi durumlar ortaya çıkabilmektedir. Günde en az iki litre sıvı ve lifli besinlerin ağırlıklı olarak tüketilmesi kabızlığın giderilmesine yardımcı olmaktadır. Yemeklerden sonra en az bir saat yatmamak yiyeceklerin mideden yemek borusuna geri kaçışını önleyeceği için mide yanmasını azaltmaktadır. Diş etlerinde şişme ve kanama hamilelikte sıkca görülür. Böyle bir durumda genelde ağız hijyeninin sağlanması yeterlidir. Gebelik sürecinin ilk aylarında anne adaylarında aşırı bir yorgunluk hissi ve uyku hali normaldir. Fırsat buldukça isitrahat edilmelidir. Gebeliğin ilk yarısında dolaşım sistemindeki değişikliklere bağlı tansiyonda düşme, baş dönmesi ve bayılma hissine yol açabilir. Büyüyen rahimin idrar kesesi kapasitesini azaltmasına bağlı olarak gebeliğin ilk üç ayında ve son üç ayında sık idrara çıkma ihtiyacı doğmaktadır. İdrar yolu enfeksiyonlarını önlemek amacıyla idrara çıkma ertelenmemeli, sık sık mesane boşaltılmalıdır. Gebelikte yükselen östrojen hormonu seviyesi vajinal akıntıda belirgin bir artışa neden olmaktadır. Bu koyu kıvamlı, açık renkte, kokusuz bir akıntıdır, kaşıntı eşlik etmez. Günlük ped kullanımı gerekebilmektedir. Gebelikte rahimin büyümesi ile birlikte rahimi yerinde tutan bağların gerilmesine bağlı karın ve kasık ağrıları olmaktadır. Bu tür ağrılar pozisyon değiştirmek ve sıcak uygulanması ile azalabilmekte, bazı durumlarda doktor kontrolü altında ağrı kesici kullanımı gerekmektedir. Gebelikte toplam alınması gereken kilo gebelikten önceki vücut ağırlığına göre saptanır. Genelde hamilelik süresince 11 ila 16 kilo veya ortalama 12.5 kilo alınması normaldir. Anne adayının vücudunda oluşan bu değişikliklerin çoğu doğum sonrası altı haftalık loğusalık dönemi süresince eski haline döner. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.