ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   ForumSinsi Ansiklopedisi (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=476)
-   -   Eğitimde Yaratılış Ve Evrim (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=466581)

Prof. Dr. Sinsi 08-17-2012 12:47 AM

Eğitimde Yaratılış Ve Evrim
 


Eğitimde Yaratılış ve Evrim

Duane T. Gish


Bugün evrim teorisinin, ilk canlı türlerin nasıl oluştuğunu izah eden mevcut tek ilmî izah tarzı olduğu, buna karşılık türlerin Yaratıcı tarafından tek ve ayrı olarak yaratıldığını söyleyen yaratılış modelinin ise ilmî değil dinî bir inanç olduğu yaygın şekilde kabul edilmektedir. Ayrıca evrim teorisinin hem çok sayıda ilmî delillerle desteklendiğine hem de, çok az sayıda ihtilaflı nokta ihtiva ettiğine, bu yüzden de evrim teorisinin yerleşmiş ve oturmuş bir gerçek olarak kabul edilmesi gerektiğine inanılmaktadır. Bu yaygın kanaatin neticesidir ki; pek çok eğitimci, fen dersi ve bilim kitaplarında evrim teorisinin, hayatın başlangıcının tek bir ilmî izahı olarak yer almasını savunurlar, hem de, yaratılış modelinin ille de öğretilmesi gerekiyorsa, sosyal ders kitaplarına konması ve din dersleriyle sınırlı tutulması gerektiği hususuna inanmaktadırlar. Meselenin hakikatına bakılırsa, ne evrim ne de yaratılış modeli ilmî bir teori olma vasıflarına sahiptir.

Zihinlerdeki yaygın kanaatlerin ne kadarının doğru olduğunu analiz edebilmek için, önce evrim ve yaratılış kelimeleri ile otoritelerin ne kastettiklerini tarif edelim:


Yaratılışla kasdedilen mana, kainat ve bütün canlılar, kainattan bağımsız, onun üzerinde, bir Yaratıcı tarafından dıştan direkt kendi icraatıyla meydana getirilmişlerdir. Temel bitki ve hayvan türleri ayrı yaratılmıştır. Onların yaratılışlarından itibaren meydana gelen herhangi bir değişme veya farklılaşma, bu türlerin kendi sınırları içinde olmaktadır. Bu değişmeler sonucu,türler arası hiçbir değişme olmamıştır. Dünya en azından bir defa büyük çapta bir tufana maruz kalmış ve bu jeolojik kayıtlarda da bariz şekilde görülen kitle ölümlerine, tahribe ve yok olmalara sebep olmuştur.


Evrimle kastedilen mana, genel modern evrim teorisidir. Bu teoriye göre, bütün canlılar tabii, mekanistik, şans ve ihtimale bağımlı işlemlerle tek bir ilkel basit hücreden meydana gelmişlerdir. İlkel basit hücrede, ölü ve cansız maddelerden benzer işlemlerle oluşmuştur. Bu evrime ait hadise ve işlemler gerçekte yüz milyonlar yıl süren bir periyoda ( zaman dilimi) sahiptir. Bütün büyük jeolojik oluşumlar ve hadiseler, dünya çapında bir tufana (katastrofik yıkım) başvurulmaksızın, yine mevcut zaman dilimlerinde, mevcut tabii hadiselerle izah edilebilir.


Herkesin bildiği bir husustur ki, ilk yaratılış, insanlar tarafından müşahede edilmemiştir. Yaratılış eşsiz, tekrarlanamaz, tarihî hadiseleri ihtiva ettiğinden, ilmin temel metodu olan tecrübenin (deneyin) dışında kalır. Ayrıca yaratılış, yanlışlanamayan bir teoridir. Diğer deyişle, yaratılış ihtimalini çürüten bir deney planlayıp uygulamak imkansızdır. Bu yüzden yaratılış "bilimsel teori" sayılabilme hususiyetlerine bütünüyle sahip değildir. Bu açıklamalar yaratılış modelinin doğruluğu ve geçerliliği hakkında birşey söylemez. Sadece, bugünkü bilim anlayışının bütün şartlarına sahip olmadığını ortaya koyar. Yaratılış teorisi, bununla beraber fosil kayıtlarından toplanan verilerle çok iyi korelasyon (münasebet) gösterir ve onları izah etmekte kullanılır. Bu yüzden nasıl diğer tarihî hadiseler, tarihî delillerle mukayese edilerek test ediliyorsa, aynı şekilde yaratılış modeli de test edilebilir.


Yaratılış gibi evrim teorisi de "bilimsel teori" olma kriterlerine tam sahip değildir. Zira evrimin büyük değişiklikleri insanlar tarafından hiç gözlenmemiştir. O da deneyci ilim metodunun dışında yer alır. Günümüz evrimcilerinin formüle ettikleri şekliyle evrim de yanlışlanamaz. İki kere iki dört eder derecesinde bir kat'iyyetle söylenebilir ki, şimdiye kadar hiçbir kimse, genel evrim teorisiyle düşünülen evrime ait büyük değişikliklerin ne bir tanesini ne de kainatın ve hayatın başlangıcını gözleyebilmişlerdir. Açarsak hiçbir kimse, bir balığın kurbağaya veya maymunun insana dönüşümünü gözlememiştir.


İngiltere'deki Biston betularia isimli güve popülasyonunun, insan tarafından şimdiye kadar gözlenen en çarpıcı evrime ait değişikliğin delili olduğu, H.B.D. Kettlewell ve Sir Gaumde Beer gibi evrim üzerinde otoriter kimseler tarafından söylenmektedir. İngiltere'de sanayi devrimi öncesi bu güvenin açık renkli alt tipi popülasyona hakimdi. Koyu renkli olanları ise oldukça azdı. Çünkü düşmanları olan kuşlar, bu koyu renkli güveleri gündüzleyin açık renkli ağaç gövdeleri ve kayalar üzerinde, kolaylıkla görüp avlayabiliyorlardı. Kendilerini korumak için bu güve popülasyonunun çoğu, açık renkli hale getirilmişti. Sanayii devrimiyle birlikte artan hava kirliliği, ağaç gövdelerini ve kayalarını renk açısından koyu hale getirmiştir. Sonuçta koyu renkli güveler sayıca artarak popülasyona hakim olmuşlar ve açık renkli güveler azınlık durumuna düşmüşlerdir. Bugün İngiltere'nin sanayi bölgelerindeki bu güvelerin % 95'den fazlası koyu renklidir.


Açıktır ki, bu güveler arasında herhangi bir tür değişikliği olmamıştır. Sadece Biston betularia türü popülasyonunda, açık ve koyu renkli güvelerin sayılarında ortam değişikliğine uygun olarak artma ve azalmalar olmuştur. Şayet bu insan tarafından gözlenen en çarpıcı evrim örneği ise, herhangi bir tür değişimini netice veren evrime ait büyük bir değişiklik insan tarafından gözlenmemiş demektir. Mademki büyük evrim değişiklikleri gözlenemez. O halde evrim de deneyci bilimin metodlarının dışında kalır.

Evrimin bu yönü, meşhur evrimci Dobzhansky tarafından aşağıdaki şekilde ifade edilmiştir:


"Evrime ait hadiseler, eşsiz, tekrarlanamaz, ve geri dönüşümsüzdür. Yani bir kara omurgalısını balığa dönüştürmek imkansızdır. Çünkü tersine dönüşüm ve değişme yoktur. Deneyci ilmi metodun böyle eşsiz tarihî hadiselerin çalışılmasına uygulanabilirliği, son derece sınırlıdır. Ayrıca bu tarihî hadiseleri kapsayan zaman aralıkları, bir insanın veya insanlığın ömrünü oldukça aşar. Bununla beraber şurası açıktır ki, anti evrimcilerin, evrim için tatmin edici, tartışmasız kabul edilebilecek bir delil isteklerini yerine getirmek, yukarıdaki sebeblerden dolayı imkansızdır."


Dikkat ediniz ki Dobzhansky, deneyci ilmî metodun evrimi çalışmaya tatbikinin imkansız olduğunu söyledi. Diğer deyişle, evrim teorisi, "bilimsel teori" olarak adlandırılamaz demektedir. Çünkü, bugünkü bilim anlayışına göre, deneye ve teste tabi tutulmayan bir teori "bilimsel" değildir.


Bugün modern evrim teorisi o kadar esnek hale getirildi ki, o yanlışlanamaz. Onu herhangi birşeyi ispatlamada kullanabilirsiniz.


Stanford Üniv.den Paul Ehrlich ve Sidney Üniv.den L. C. Birch şunu açıkca itiraf etmektedirler:


"Bizim evrim teorisi, herhangi bir muhtemel gözlemle reddedilemez bir hale getirildi. Her yapılan gözlem evrime monte edilebilir. Bu yüzden evrim teorisi deneyci bilimin dışında kalır ve mecburi olarak yanlışlanamaz. Hiç kimse, evrim teorisini test edecek yolları düşünemez. Birkaç tane son derece basitleştirilmiş sistemlerde icra edilen laboratuar deneylerine dayandırılmış fikirler ve yorumları geçerliliklerinin çok üstünde hüsnü kabul görmektedirler. Bu fikirler aynı zamanda bizim eğitimimizin bir kısmı olarak evrimci dogmanın bir parçası haline getirilmişlerdir.


Bazı evrimciler, evrimin gerçekten yaratılış modelinden daha fazla ilmî olmadığını kabul edecek kadar objektif ve samimi davranmaktadırlar. Mesela Harris bir makalesinde (3). Evrimin Modern Neo-Darwinci versiyonun aksiyomlar üzerine dayandığını ifade eder. "Neo-Darwinci teorinin aksiyomatik yapısı, evrimciler ile yaratılışcılar arasındaki tartışmayı, yeni bir perspektiften ele almayı gerektirmektedir. Evrimciler ekseriyetle, yaratılışçılara, türlerin değişmediğine dair deneysel delil getirmelerini isteyerek meydan okudular. Yaratılışcılar da ekseriyetle evrimcilerin şans mutasyonlarının nasıl adaptasyona yol açtığını göstermelerini (a) veya, tabii seleksiyonun niçin bazı türlerin lehinde diğerlerinin aleyhinde işlediğini izah etmelerini (b) niçin tabii seleksiyonun açıkça kullanılmayan organların hâlâ varolmasına müsaade ettiğini izah etmelerini (c) istediler. Biz şimdi çok iyi anlıyoruz ki, her iki meydan okuyuş makul ve adaletli değildir. Eğer Neo-Darwinci teori aksiyomatik ise, yaratılışcıların aksiyomlar için delil istemeleri doğru ve geçerli değildir. Aksiyom olarak yaratılış modeli ifade edildiği sürece evrimcilerin de, ilmî delil ve isbat yok diye yaratılışı inkar etmeleri doğru ve geçerli değildir."


Charles Darwin'in 'Türlerin Orijini" isimli eserinin 1971 baskısının önsözünde Mathews şunları söyler:


"Gerçek olarak evrimi kabul ederken, kaç tane biyolog durup şu soruyu sormuştur. Bilim deneyle doğruluğu isbatlanmış teoriler üzerine inşa edilmiştir. O halde hayvanların evrimi teorisi isbatlanmış mıdır? Evrim gerçeği biyolojinin omurgasını teşkil eder. Bu yüzden biyoloji isbatlanmamış bir teori üzerine kurulu bir bilim olma pozisyonundadır. O halde biyoloji bir bilim mi yoksa inanç sistemi midir? Evrim teorisine inanma, bu yüzden, yaratılışa inanma ile paraleldir. Evrim ve yaratılış her ikisi de takipçilerinin doğru olduğuna inandıkları kavramlardır. Her ikisi de ispatlanamaz."


Yukarıdaki ifadeler dünyanın evrim üzerine otoriter şahıslarına aittir. Hepsi evrimin asla gözlenemediğini ve deneyci bilimin sınırlarının dışında olduğunu belirtmektedirler. Bundan dolayıdır ki, evrim yaratılış modelinden daha fazla "bilimsel" değildir.

Bilimsel olmamaları, her ikisini de ille de yanlış yapmaz. Ayrıca evrimin bugün hâlâ işleyen, geçerli tabii işlemlerle meydana geldiği düşünülür. O halde, bu teorinin bugünkü tabiat kanunlarıyla da zıtlaşmaması gerekir.


Yukarıda anlatılan hususlara evrimciler karşı çıkarak şöyle demektedirler: İlmî teori olarak evrimin zayıflığı ille de, teorinin zayıflığına işaret etmesi gerekmez. Bu zayıflık evrim sürecinin tabiatından kaynaklanır. Zira evrim süreci ve işlemleri o kadar yavaştır ki, insanlığın ömrü içerisinde gözlenip test edilemez.


Evrimciler yaratılış modelinin bilim kitaplanndan çıkarılması ve ilmî araştırma ve incelemeye tabi tutulmaması ve evrime alternatif olarak görülmemesi konusunda ısrar ederler. Onlara göre yaratılış modeli deneyci ilim metoduyla test edilemezmiş. İşin garip tarafı, onların bu iddiası kendi evrim teorileri için de geçerlidir. Eğer yaratılış modeli bu sebebten dolayı fen kitaplarından çıkartılıyorsa evrim teorisinin de yasaklanıp okutulmaması gerekir. Çünkü o da deneyci bilimin sınırlan dışında kalır. Yok, yaratılış modeli, tabiat üstü güce, Yaratıcı'ya işarette bulunduğu için, biyoloji ders kitaplarından ve fen sınıflarının müfredatından çıkarılmışsa, aynı sebebten dolayı, teistik evrimin de (Yaratıcı'yı kabul ederek evrime inanma) kitaplardan ye müfredattan çıkarılması gerekir. Açıkçası, bu anlayışa göre okullarda öğretilmesi gereken tek teori (gerçekte bugün okullarda, üniversitelerde öğretilen ve ders kitaplarında yazılı olan) mekanistik, tabiatçı ve ateist karakterdeki evrim teorisidir. Fakat ateizmin kendisi, teizmin antitezi olarak bizzat bir inanç sistemidir.


Sir Julian Huxley (İngiliz evrimci ve biyolog), içinde tabiat üstü hiçbir güce yer vermediği ve herşeyi evrimin ürünleri olarak gördüğü hümanizm adlı yeni yalancı dinini evrim teorisinin temel aksiyomları üzerinde şekillendirmiştir.


Simpson ve Huxley'e göre, insan kendi kendisinin hakimidir. Herşeyi kendisi belirler. Onun talihini veya kaderini belirleyecek, yönlendirecek hiçbir tabiat üstü güç yoktur. İşte bu insanın evrim teorisi noktasından görünüşüdür.


Dobzhansky, Monod'un "Şans ve Zorunluluk" isimli eserinin tanıtım yazısında şöyle der:

"Monod açık ve sade bir şekilde mekanistik, materyalistik felsefenin bugün biyolojik bilimlerde ekseriyetle kabul edilmekte olduğunu gösterdi."


Hiç şüphesiz bugün bilim dünyasının çoğu, Simpson, Huxley ve Monod'un mekanistik ve materyalistik felsefelerinin tesiri altındadır. Bu insanlar son derece zeki olduklarından evrim teorisini öyle işlediler ki, onu aklî ve ilmî gösterip, humanistik felsefe ile birleştirdiler. Ve bilim etiketi ile pazarladılar. Bilim etiketi altındaki gerçek ürün ise evrimci felsefe ile birlikte değerlendirilen Yaratıcı kabul etmeyen yalancı bir dindir. Evrim bugün A.B.D. de üniversitelerin, kolejlerin ve devlet okullarının çoğunda öğretilen resmî olmayan ama devlet garantisi olan bir yalancı din haline gelmiştir.


İLMÎ GERÇEKLER IŞIĞINDA TABİİ SELEKSİYON

Giderek artan sayıda ilim adamı, evrim teorisi ile ilmî kanunlar ve deneysel veriler arasında temel uyuşmazlıklar olduğuna inanmaktadırlar. Ayrıca pek çok bilim adamı yaratılış modelinin böyle uyuşmazlıklardan ârî, canlıların orijiniyle alakalı verileri izahda mükemmel bir model olduğuna inanmaktadırlar. Bugün bazı evrimciler bile evrim teorisinin herhangi bir şeyi izahtan mahrum olduğunu ve evrimin uygun ilmî teorisinin (eğer mümkünse) tabiat kanunları gibi keşfedilmeyi beklediğine inanmaktadırlar.

Modern sentetik evrim teorisinin esası şu hipotezdir. Evrime ait işlemler, genetik maddedeki tesadüfi mutasyonel değişikliklerin tabii seçilimiyle meydana geldi. Bu seçilim çevredeki değişikliklere paralel olarak gerçekleşti. Tabii seleksiyon, tesadüfi, şans işlemleriyle ortaya çıkan ve mutant genler üzerinde iş gören bir ajandır. İnsanı şaşırtan gerçek ise, Darwin'in zamanında populerize edildiği şekliyle tabii seleksiyon kavramı çok şeyi izah eder görünüyordu. Bugün ise, kabul edilen tabii seleksiyon kavramı hiçbir şeyi izah edememektedir. Basitçe tabii seleksiyon civciv mi yumurtadan, yumurta mı civcivden çıktı misali fasit dairedir. Tabii seleksiyon mu yeni canlı türlerinin oluşmasına sebeb oldu? Yoksa yeni canlı türlerinin oluşması neticesinde, tabii seleksiyon diye adlandırılan bir hadise mi gözlendi?


Modern evrim teorisinde tabii seleksiyon, farklı derecelerde üreme ve çoğalma ile tarif edilir. Lewontin'e göre, çoğalmadaki farklılık. tabii seleksiyondur. Hangi canlı hayatını sürdürür diye sorulduğunda cevap "en uygun"u dur. En uygun canlı nedir diye sorulduğunda alınan cevap ise, "hayatını sürdürebilen canlıdır" diye söylenir. Bu ise bir izah değeri olmayan kısır bir mantık yürütmedir. Niçin bazı çeşitlerin daha fazla sayıda yavru verecek kadar yaşadıklarını izah etmek mümkün değildir. Bilinen tek şey. onlar öyle olduğu içindir.


Buna karşılık Yaratılış modeline inanan bilim adamları tabii seleksiyonun artan bir kompleksliğe yol açan bir tür değişikliğine yol açmadığına inanırlar. Tabii seleksiyon, sadece "uygun olmayan" canlıları çevreden uzaklaştırmakta iş görebilir.

Modern evrim teorisine göre, bütün evrime ait işlemler mutasyonlardan kaynaklanır. Mutasyonlar son derece düzenli yapılar olan kromozom veya genlerdeki tesadüfi irsî (kalıtsal) değişikliklerdir. Tesadüfi şans olaylarıyla meydana gelen herhangi bir işlem, ihtimaliyet prensiplerine tabidir.


Mutasyon hızları tahmin edilebilir. Aynca, kaç tane faydalı mutasyonun evrime ait bir değişikliği meydana getirmek için gerekli olduğunu da hesaplayabiliriz. Mutasyonların tesadüfi şans ile oluştuğunu da hesaba katarsak, bir amipin insana dönüşümü için gerekli zaman dilimi hesaplanabilir. Bir grup evrime inanan matematikçi tarafından bu yapılmış ve cevabın 5 milyarlık dünya tarihinden, milyar kere yıl daha uzun bir zaman dilimine ihtiyaç olduğu ortaya çıkmıştır.


Kısaca, tesadüfi şans işlemlerine bağımlı hadiselere dayandırılan bir evrimin olması imkansızdır.


Yeryüzünde hayatın oluşması için uygun enerji kaynakları gerekli ama yeterli şart değildir. Yani enerjinin var olup kullanılması, düzeni geliştirip devam ettirme için yeterli değildir. Züccaciye dükkanına giren kurşun bir iş yapar ama bir düzen oluşturup onu devam ettiremez. Özel bir iş için, o işin nasıl ilerleyeceğini belirleyen bilgiye ihtiyaç vardır. Bu yüzden son derece kompleks fotosentez sistemini kullanan yeşil bitkiler güneşten ışık enerjisini yakalama ve onu kimyevî enerjiye dönüştürme kapasitesine sahiptirler. Yeşil bitki içindeki bir seri kompleks sistem, bu enerjinin kompleks moleküllerin inşa edilmesinde kullanılmasını sağlar. Yeşil bitkiler bu kompleks enerji dönüşüm


mekanizmalarını yönlendirme, devam ettirme ve çoğaltma kapasitesinde olan bir genetik sisteme de sahiptirler. Genetik sistem olmak sızın, bu işlemlerin nasıl yürütüleceğine dair hiçbir talimat da olmayacağından, herşey kaosla neticelenecek ve hayat olmayacaktı.


Bir sistem içinde kompleks şeylerin üretilebilmesi için dört şartın sağlanması gerekir.

1- Sisteme sürekli enerji girdisi ve çıktısı olmalıdır.

2- Uygun dış enerji kaynağı olmalıdır.

3- Sistem enerji dönüşüm mekanizmalarına sahip olmalıdır.

4- Sistem içinde bu enerji dönüşüm mekanizmalarını yönlendiren, devam ettiren, çoğaltan bir kontrol mekanizması var olmalıdır.


Evrimci görüş noktasından, kainatta düzenlilikten düzensizliğe doğru bir gidişin olduğunu söyleyen termodinamiğin ikinci kanunu ışığında böyle kompleks enerji dönüşüm mekanizmaları ve genetik kontrol sistemleri nasıl doğdu meselesi çözülemez bir bilmecedir. Basitçe ifade etmek gerekirse, makineler, makine inşa etmek için gereklidir. Bir kimse veya şeyin makinayı çalıştırması, yönlendirmesi ve bakımını yapması gerekir.


Evrim teorisi, bu muazzam derecede kompleks kainatın kendi kendine çoğalmaya, yönlendirilmeye muktedir olduğunu söyler. Yaratılış modeli ise, kainatın dışında ona müdahale eden, kainattaki bu intizamdan ve dengeden mesul olan bir Yaratıcı'nın olduğunu söyler. Yaratılış modeli bu açıdan bilim üstü olabilir. Ama asla bilime zıt değildir. Oysa ki evrim teorisi, bilimin temel termodinamik kanunlarıyla zıtlaşır.

Özetle bugün biz, çok şaşırtıcı bir durumda bulunuyoruz. Evrimin asla insanlar tarafından gözlenmediği, deneyci ilim metodu ile çalışılamadığı ve tabii seleksiyonun hiçbir şeyi izah etmekten mahrum olmasına rağmen, bilim adamlarının ve eğitimcilerinin bu teoriye olan tutkularını anlamak çok zordur. Bugünkü bilgilerimizin ışığında, evrimin uygun ilmî teorisini yapmak imkansız görülmektedir. Fosil kayıtları da evrim teorisiyle üretilen tahminî olaylarla zıtlaşırken, yaratılış modeliyle daha iyi uyuşmaktadır.

Bütün bu hakikatların ve delillerin ışığında, anlamsız şekilde, evrim teorisinin canlıların orijini hakkındaki yegane ilmî izah olduğunun kabul edilmesi ve yaratılışı sadece dinî bir kavram veya inanç olarak görüp ders kitaplarından kapı dışarı etme gayretleri vardır.

Genç nesillerin beyinleri bilim perdesi altında tabiatçı, ateist ve humanistik bir felsefeyle yıkanmaktadır. Diğer deyişle, bilim saptırılarak kötüye kullanılmakta, akademik hürriyet inkar edilmekte, eğitim sistemi menfi yönde etkilenmekte, genç nesiller aydınlatılma yerine, belirli bir felsefî anlayışın müsamahasız ikliminde yobazlaştırılmaktadır. Aynı zamanda din ve vicdan hürriyetinin anayasadaki garantisi de gözardı edilmektedir.


Bu sağlıksız durum, hayatın orijini konusunda birbiriyle rekabet eden yaratılış ve evrim modelleri birlikte lehte ve aleyhte delilleriyle derslerde öğrencilere anlatılarak düzeltilebilir. Böyle bir eğitim-öğretim müfredatı da, öğrencilere, herbir modelin güçlü ve zayıf yönlerini mukayeseli şekilde değerlendirmelerine imkan sağlayacaktır. Bunun yapılması, doğru, aydınlatıcı ve sağlıklı bir eğitimi genç nesillere verme yönünde büyük bir adım olacaktır. Aksi taktirde öğrenciler ve genç nesiller ateistik. mekanistik, tabiatçı evrimci felsefede beyinleri yıkana yıkana geniş düşünme ve fikir jimnastiği kabiliyetlerini kaybedip, münevver insan olma yerine katı, bağnaz, kendisinden başka hiçbir şeyi göremeyen insanlar haline geleceklerdir.


KAYNAKLAR:

1- T. Dobzhansky. American Scientist. Vol. 45. p. 388 (1957)

2- P. Ehrlich and L. C. Birch. Nature. Vol. 214. p. 352(1967)

3- C. Leon Harris, Perspectives in Biology and Medicine, Winter 1975,pp.179-184

4- H.b.d. Kettlewell. Scientfic American. Vol. 200. No. 3. P. 48(1959).

5- Gavin Do Beer. Natuıv. Vol. 206. P. 331 (1965)

6- T. Dobzhansky. Science. Vol. 127. p. 1091 (1958)

7- M. Eden, Mathematical Challenges to the Neo-Darwinian Interpretation of Evolution. P. S. Moorhead and M. M. Kaplan. Eds.. Wistar Institute Press, Philadelphia. p. 71 (1967)

8- L. Harrison Matthew.s. Introduction to The Origin of Species. Charles Darwin, J. M. Dent and Sons, Ltd., London, pp. X. XI (1971).

9- What Is Humanism?, The Hümanist Community of San Jose. San Jose. California 95106

10- T. Dobzhansky, Science. Vol. 175. p. 49 (1972).

11- R. Bernhard, Scientific Research, November, 1967, p. 59; P. S. Moorhead and M. M. Kaplan. Eds., Mathematical Challenges to the Neo-Darwinian İnterpretalion of Evolution, Wistar Institute Press. Philadelphia, 1967.


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.