![]() |
Nietzsche Ve Akla İsyan
Birbirlerinden tamamen zıt iki dünya görüşü ve eğiliminin bulunduğu iddiasına dayanmaktadır. Bunlardan ilki; Likya kökenli bir Anadolu tanrısı olan Apollon; aydınlığı, ölçülü gücü fakat her şeyden önce de aklı, akıl idaresindeki insan davranışını simgeler. Nietzsche bu tanrının simgelediği şeyin; insanın kuramsal düşünce yaratma gücü olduğu düşüncesindedir. İkincisi; yani, Nietzsche’nin Attika trajedisinin kökünde gördüğü diğer tanrı ise, Lidyalı Şarap Tanrısı Dionysos’tur. Bu tanrının simgelediği ise; her yönüyle doğa ve insanı doğanın sırlarına erdiren güçtür. Nietzsche yazılarında; Dionysos’un Apollon’un tersine; akıl yerine hissi, ölçü yerine coşkuyu, sınır yerine taşkınlığı dile getirdiği izlenimine ulaşmıştır. Nietzsche’nin Dionysos ile anlatmak istediği; insan aklı ile filtrelenmemiş doğayı görme isteğidir. Bu anlamda Nietzsche trajediyi; aklı, çıplak doğayı, ölçüyü, coşkuyu, sınırı, taşkınlığı bünyesinde birleştiren bir sanat şekli olarak görmüştür. Nietzsche göre Sokrates; aklın, rasyonalitenin egemenliğini kurarak, Apollon unsurunu Dionysos unsuruna karşı tek hakim haline getirmiştir. Bu insanlığı doğanın gerçeklerinden kopararak ona yalancı bir iyimserlik ve yaşam vermek demektir. Yine bu anlamda Nietzsche; akla karşı değildir, ancak aklın her şeye kadir olduğunu sanarak gözlerini doğaya yani; Dionysos’a kapayanlara karşıdır. O adeta Kartezyen bir akla karşıdır. Nietzsche’nin bu konudaki görüşlerini özetlersek: Yaşam, yalnızca sonsuz olabilirse bir anlama sahip olabilir. Yaşamın anlamı; yaşayanın o yaşamdan ne kazanacağı ile doğrudan bağlantılıdır. Eğer bir gün her şey bitecek ise; yaşamdan kazanılacak şey bir hiç den ibarettir. Yaşayanın sonsuza kadar yok olmayacak bir şey yapması mümkün değildir. Bu düşünce insanı ümitsizliğe ve çaresizliğe götürür. Ümidini kaybetmiş bir insan da her şeyini kaybetmiş demektir. Bu ümitsizlikten kurtulmanın bir yolu; bir şekilde insan yaşamına anlam verecek, onu sonsuzluk kavramıyla barıştıracak. bir masal icat edip; sonra o masala inanmaktır. Nietzsche, yalnızca Apollon ögesinin yani; yalnızca aklın kontrolündeki insanın bu yolu seçtiği kanısındadır. Bu yol insanı doğaya yabancılaştırmış, korkak , kişiliksiz bir yaratık haline getirmiştir. Nietzsche Tanrının Ölümünü ilan ederken; aslında dinlerin her insana tanrılık vaat ettiği gerçeğinin altını çizmiştir. Dinler insana; öteki tarafta, sonsuz yaşam ve bitmeyen mutluluk vaat eder. Aslında bunlar tanrının özellikleridir. İnsan; insanlığından korktuğu için; icat ettiği dinler vasıtasıyla, kendini tanrılaştırmaya özenmektedir. Nietzsche bu yalana katlanamaz ve tanrının ölümünü ilan eder. Dionysos ögesi; coşku, taşkınlık, sınırsızlık içinde, bir sürü çirkinliği de içerir. Ama bunlar gerçektir. Nietzsche Apollon ögesini bir düşe, Dionysos ögesini ise sarhoşluğa benzetir. Düşler hayal ürünüdür. Sarhoşluk ise; çarpıtılmış olsa bile, gerçeğin seyredilmesi ve gerçekle yaşamaktır. Rüya; gerçeğe çarpamaz, sarhoş ise çarpar. Nietzsche; hem dinde, hemde geleneksel felsefe ve bilimde insanı uyutmaya , bir düş aleminde yaşamaya zorlayan unsurlar görmekte, her ikisinin de insanı deneyimden uzak tuttuğunu vurgulamaktaydı. Nietzsche’nin önemini görüp de dile getiremediği; aklın küstahlığının dizginlenmesi gerektiğidir. Aklın terbiye edilmesinin ve dizginlenmesinin yolu; aklı kendi dışında bir şeyle, doğa ile, durmadan karşı karşıya getirmekten geçmektedir. Yani; hiç bitmeyen bir Apollon- Dionysos diyaloğu kurmaktan. Yani; Sokrates’in kurucusu olduğu kuramsal insana karşı, doğa bilimci, eleştirel, yaratıcı akılcı insanı savunmaktan. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.