ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   İslami Genel Konular (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=324)
-   -   Taziyede Bulunmak (Sabır Dileğinde Bulunmak) (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=461966)

Prof. Dr. Sinsi 08-15-2012 05:54 PM

Taziyede Bulunmak (Sabır Dileğinde Bulunmak)
 
Taziyede Bulunmak (Sabır Dileğinde Bulunmak)


406- Abdullah ibni Mes´ud´dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Peygamber Sallalluhu Aleyhi ve Selİem buyurdu: "Kim, bir musî-bete düşeni taziyede bulunursa, onun (sabır) mükâfatını alır."[57]

407- Ebû Berze´den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Pey­gamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu:

"Çocuğunu kaybedene kim taziyede bulunursa, ona cennette bir hır­ka giydirilir.?[58]

408- Abdullah ibni Amr ibni´l-´s´dan (Radıyallahu Anhüma) riva­yet edilen uzun hadîste şu kısım vardır: Peygamber Saİlallahu Aleyhi ve Sellem Hazreti Fâtımâ´ya buyurdu:

"Ey Fâtıma, seni evinden çıkaran nedir? Fatıma cevab verdi: Bu ölünün ailesine geldim de, ölülerine rahmet dileğinde yahud onlara sabır tav­siyesinde bulundum, ölüleri sebebiyle...´[59]

409- Amr ibni Hazm´dan (Radıyallahu Anh) güzel bir isnadla rivayet edildiğine göre, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

"Hangi mü´min, kardeşine, musibetinden dolayı taziyede bulunursa, kıyamet gününde Allah ona keramet (iyilik) elbiselerinden giydirir."[60]

Bil ki, taziye, ölü sahibini teselli edecek söz söylemek ve ona sabır di­lemektir. Böylece üzüntüsü hafifletilir ve musibeti küçültülür. Bunu yap­mak müstahabdır. Çünkü bunda, iyiliği emretmek ve kötülükten alıkoy­mak vardır. Aynı zamanda Allah Tealâ´mn şu emri içine girer: "İyilik ve takva üzerinde yardımlaşın."[61]

Taziyenin meşruiyyetine dair en güzel delil budur.

Sahîh bir hadîste, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem´in şöyle bu­yurduğu sabit olmuştur: "Kul, kardeşinin yardımında bulundukça, Al­lah da kulun yardımında bulunur."

Yine bilinmelidir ki, taziye, ölü gömüldükten sonra ve gömülmeden önce müstahabdır. Alimlerimiz demişlerdir ki, taziyenin vakti, ölüm anın­dan başlayıp definden üç gün sonraya kadar devam eder. Burada üç gün yaklaşık bir ifadedir, yoksa müddet olarak kesinleştirilmiş değildir. Ar­kadaşlarımızdan Şeyh Ebû Muhammed El-Cüveynî de böyle söylemiştir.

Diğer alimlerimiz demişlerdir ki, üç günden sonra taziye mekruhtur; çünkü taziye, musibet çekenin kalbini rahatlandırmak içindir. Çoğunlukla üç günden sonra kalb üzüntüden kurtulur. Artık bir daha kederi tazele­mek uygun düşmez. Alimlerimizin çoğunluğu böyle söylemişlerdir.

Alimlerimizden Ebu´l-Abbas ibn-i El-Kass demiştir ki, üç günden sonra taziyede bulunmakta bir beis yoktur. Zaman ne kadar uzasa taziye de­vam eder. Bunu, İmamı Haremeyn de, alimlerimizin birinden aynen hi­kâye etmiştir. Benimsenen şudur: Alimlerimizin yahud onlardan çoğunun istisna etmiş oldukları iki durum dışında, taziye üç günden sonra yapıl­maz. İki durum şudur: Defin zamanında taziye eden ile musibet sahibin­den biri bulunmaz da, üç günden sonra buluşurlarsa taziye edilir, bunda beis yoktur.

Yine alimlerimiz demişlerdir ki, ölüyü definden sonra taziyede bulun­mak, definden önce bulunmaktan daha faziletlidir; çünkü ölü sahibleri, ölüyü gömmek için hazırlık halindedirler, hem de definden sonra keder­leri ayrılığından dolayı daha çok olur. Eğer definden önce, ölü sahiblerinde şiddetli bir keder ve sabırsızlık görülürse, onları sükûnete kavuş­turmak için, definden önce taziye yapılır. En doğrusunu Allah bilir.


Taziyeyi Umumi Yapmak


Ölünün bütün ailesini, erkek olsun, kadın olsun akrabalarını umûmî olarak taziye etmek müstahabdır. Ancak genç kadınları yalnız mahrem­leri taziye eder. Alimlerimiz demiştir ki, salihleri, zayıfları ve çocukları taziye etmek daha Önemlidir.


Taziye İçin Oturup Beklemek Mekruhtur


îmam Şafi´î ve alimlerimiz (Allah onlara rahmet etsin) demişlerdir ki, taziye için oturup beklemek mekruhtur. Şöyle açıklamışlardır:

Mekruh olan, ölü sahihlerinin bir evde toplanarak kendilerini taziye­ye gelecek olanları beklemeleridir. Uygun olan, herkesin işine dönmesi­dir. Bu taziye için oturup beklemenin kerahetinde erkekle kadın arasında bir fark yoktur. El-Mehamilî, böyle açıklamış ve bunu, İmam Şafi´î´nin hükmü olarak nakletmiştir. Taziye için oturmanın keraheti, tenzîhidir; bunun yanında başka bir bid´at bulunmamak şartıyla... Eğer buna, ha­ram olan başka bir bid´at eklenirse, o vakit böyle bir taziye de haram olur; nitekim âdetlerin çoğunda böyle yasak bid´atlar vardır. Sahih olan ha­dîste şu gerçek sabit olmuştur; "Din işinde her yenilik bid´attır (uydur­madır) ve her uydurma şey de sapıklıktır."


En İyi Taziye Sözleri


Taziyenin sözünde bir kayıt yoktur; hangi sözle söylenirse olur. Müs-lümanın müslümanı taziye etmesinde: Allah mükâfatını büyütsün, sabrı­nı güzel yapsın, ölüne mağfiret etsin, demeyi alimlerimiz müstahab gör­müşlerdir. Müslüman kâfire şöyle demelidir: Allah ecrini büyütsün ve sab­rım güzel yapsın. Kâfir kimse, müslümana: Allah sabrını güzel yapsın ve ölüne mağfiret etsin, demelidir. Kâfirin kâfire sözü: Allah onun yerine geçecek birini sana versin, olmalıdır.

410- Kendisiyle taziye yapılan sözün en güzeli, Üsâme ibni Zeyd´den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edilendir. Şöyle anlatmıştır:

"Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem´in kızlarından biri, ölmek üze­re olan çocuğu veya oğlu için Peygamberi çağırmak ve haberdar etmek üzere Hazreti Peygambere bir elçi gönderdi. Peygamber Sallallahu Aley­hi ve Sellem elçiye şöyle buyurdu: "Kızıma dön ve ona bildir ki, aldığı şey de Allah Tealâ´nmdır, verdiği şey de O´nundur ve her şey O´nun ka­tında belli bir ecelledir (zamanladır). Ona söyle, sabretsin ve Allah´dan sevab beklesin, "[62]

Böylece hadîsin tamamını (geri kalan kısmını) anlattı.

Ben, derim ki: Bu hadîs, islâm esaslarının en büyüklerinden biridir. Dinî inançlardan ve hükümlerden çoğunu kapsadığı gibi, din edeblerini, musibetlere, üzüntülere, hastalıklara ve bunların benzerlerine sabretmeyi de ifade eder.

"Allah´ın aldığı şey O´nundur", sözünün manası şu: Bütün âlemler Allah´ın mülküdür. Size ait olan şeyi almaz, sizde ariyet manası ile bulu-´ nan (ödünç ve emânet olan) kendine ait şeyi alır.

"Verdiği şey, O´nundur", sözünün manası da şu: Allah´ın size ihsan ettiği şey, Allah´ın mülkünden hariç değildir. Yine O, Allah Teâlâ´nmdır; onda istediğini yapar. Her şey de onun katında belirli bir zamana bağlıdır; o halde sabırsızlaşip korkmaymız. Çünkü Allah´ın can aldığı kimsenin belirli olan eceli son bulmuştur. Artık o ecelin, belirli vaktinden Öne geçmesi yahut sonraya kalması mümkün değildir. Öyle ise, bu gerçekftrin hepsini bildiğiniz zaman, sabrediniz ve başınıza gelen musibetlere sabrediniz de, Allah´dan sevab bekleyiniz. En doğrusunu Allah bilir.

411- Muâviye ibni Kurre, ibni Iyâs´dan, o da babasından (Radıyallahu Anh) anlatarak, nakledildiğine göre şöyle demiştir:

´ ´Peygamber Sallaüahu Aleyhi ve Sellem, arkadaşlarından birini aradı da onu sordu. Ashab dediler ki: Ya Resulallah! Onun görmüş olduğun oğulcuğu öldü. Sonra Peygamber Sallalahu Aleyhi ve Sellem adamla karşı­laşınca, oğlundan sordu. Adam çocuğun öldüğünü Peygambere söyledi. Bunun üzerine Peygamber adama taziyede bulundu sonra buyurdu: Ey falanca! Hangisi sana daha sevimlidir: Ömrün boyunca dünyada onunla faydalanman mı, yoksa yarın kıyamette Cennet kapılarından bir kapıya senden önce o çocuk varıp da sana cennet kapısını açması mı? Adam cevab verdi: Ey Allah´ın Peygamberi! Doğrusu, benden önce onun cennete gidip kapısını bana açması, bana daha sevimlidir. Peygamber buyurdu: İşte sana, bu vardır, "[63]

Beyhakî, îmam Şafi´î Hazretlerinin (Allah onlara rahmet etsin) menâ-kıbına isnadla anlatır:

Şafi´î Hazretlerine haber gelir ki, Abdurrahman ibni Mehdi´nin (Allah ona rahmet etsin) bir oğlu vefat etti de, bundan dolayı Abdurrahman şid­detli bir şekilde üzüldü. Bunun üzerine Şafi´î Hazretleri (Allah ona rahmet etsin) Abdurrahman´a şu haberi gönderir:

- Ey Kardeşim! Sen başkalarına yapmış oiduğun taziye ile kendine tâziyede bulun. Başkasına kötü gördüğün işi kendine de kötü gör. Bil ki, musi­betlerin acısı, sevinci kaybetmek ve sevabdan mahrum olmaktır. Bunlar, bir de günah kazanmakla bir araya gelirlerse, durum nasıl olur? O halde, sen beklemeksizin sana gelen musibetin sevabını sabır göstererek al; zira yaptı­ğın bu sabırsızlık hareketiyle o sevabı kaybetmişsin. Allah sana, musibetler . zamanında sabır ilham etsin ve hem sana, hem de bize sabır sebebiyle sevab ihsan etsin. Bir de Abdurrahman´a şu şiiri yazdı:

Sana taziye eden, ebedîlik güveninde değil;

Fakat dinin sünnet olan âdetidir bu...

Taziye edilen, ölüsü arkasında bakî değil,

Taziye eden de değil, bir müddet yaşasalar bile...

Bir adam, oğlunu kaybeden kardeşlerinden birine şu taziyeyi yazdı: Bil ki, çocuk yaşadıkça babasına üzüntüdür ve bir fitnedir. Eğer çocuğu, kendinden önce gönderirse, bir rahmet ve lütuf olur. O halde, üzüntü ve fitnesinden kaybettiğine müteessir olma. Bunlara karşılık, onun sebebiyle Allah´ın sana ihsan ettiği lütuf ve rahmeti kaybetme...

Musa ibni´l-Mehdî, ibrahim ibn-i Salime, oğlundan ötürü taziyede bu­lunarak şöyle dedi: (Ölen çocuğun) başına bir musibet ve fitne olduğu için (kurtulduğuna) sevinirsin. (Ölümü) sana bir sevab ve rahmet vesilesi olduğu için de üzülürsün.

Bir adam, bir adama taziyede bulunarak dedi:

Allah´dan korkmaya ve sabretmeye bağlan ki, sevab bekleyen bununla kazanır ve akîbet ona kavuşur.

Yine bir kimse, bir kimseye taziyede bulunarak şöyle dedi: Âhirette senin için bir mükâfat oian, dünyada senin için bir sevinç olandan daha hayırlıdır.

Abdullah ibni Ömer´den (Radıyallahu Anhüma) nakledildiğine göre, bir oğlunu gömdükten sonra kabri başında güldü. Ona: kabrin başında nasıl gülersin? denildi. Cevab verdi:

- Şeytanın burnunu yere sürtüp kırmak istedim.

İbni Cüreyc´den (Allah ona rahmet etsin) şöyîe dediği nakledilmiştir: Kim ki, uğradığı musibetten dolayı sevabı düşünerek sabretmezse, sonunda (alışarak) hayvanlar gibi teselli bulur.

Humeyd El-A´recMen şöyle dediği anlatılır:

- Saîd ibni Cübeyr´i (Allah ona rahmet etsin) gördümki, oğluna bakarak onun için şöyle diyor:

Ben burada daha hayırlı bir yol biliyorum. Kendisine soruldu: O bildi­ğin hal nedir? Oğlum ölürde, onun sebebiyle sevap kazanırım. Hasan Basri´den (Allah ona rahmet etsin) rivayet edilir; Bir adam, Ölen çocuğundan dolayı çok üzülür ve halini Hasan Basrî´ye şikâyet eder. Hasan Basrî ona şöyle der:

Senin oğlun hayatta iken senden ayrılır, uzaklaşır mıydı? Evet, onun gurbeti, yanımda bulunmasından daha çoktu, der. Hasan Basrî:

Onu gurbette say; çünkü dünyadaki gurbetinden aldığın sevab, bundan daha büyük değildir.Bunun üzerine adam dedi ki: Ey Eba Saîd (Hasan Basrî), benim oğlumdan dolayı olan üzüntümü hafiflettin.

Meymun ibni Mihran´dan şöyle dediği rivayet edilmiştir:

Bir adam, Ömer ibni Abdülaziz´e, oğlu Abdülmelik´in ölümünden dola­yı taziyede bulundu (Allah her ikisinden razı olsun). Bunun üzerine Ömer ibni Abdülaziz şunu söyledi: Abdülmelik´in başına gelen iş, bildiğimiz bir iş olduğundan, bu iş gerçekleşince, onu tuhaf bulmadık.

Bişr ibni Abdullah´ın şöyle dediği nakledilmiştir:

Ömer ibni Abdülaziz, oğlu Abdülmelik´in mezarı başında durup dedi ki, Yavrum! Allah sana rahmet etsin. Ben senin dünyaya gelişinle sevindim, büyümenle mutlu oldum. Artık senden isteyecek bir dileğim yoktur.

Mesleme´den şöyle dediği rivayet edilmiştir:

Ömer ibni Abdülaziz´in oğlu Abdülmelik vefat edince, babası, onun yüzünü açarak dedi ki: Allah sana rahmet etsin, yavrum! Doğumunla müj-delendiğim gün, sevindim. Mutlu olarak seninle yaşadım. Benim için bu anımdan bana daha sevimli olduğun bir vakit olmamıştır. Vallahi, sen babanı cennete çağırıyorsun.

Ebu´l-Hasan El-Medâinî anlatır: Ömer ibni Abdülaziz, oğlunun hastalı­ğında onun yanma varıp dedi ki: Yavrum, kendini nasıl buluyorsun? Kendi­mi ölüm üzere görüyorum, cevabını verdi. Babası:

- Yavrum, senin (vefatına sabrederek) alacağım sevab, senin benden dolayı (ölümümle) kazanacağın sevabdan bana daha sevimlidir, dedi. Ço­cuk cevab verdi:

- Babacığım, senin sevdiğin şey, benim sevdiğimden daha sevimlidir bana...

Esma oğlu Cüveyriye, amcasından rivayet ederek anlatılmıştır ki: Üç kardeş Tüster savaşında bulundular (İran´da bir yerin adı olan bu bölgede müslümanlar savaş yapmışlardı). Bu kardeşler, orada şehit düştüler. Birgün onların annesi, bir ihtiyacı için çarşıya çıkmış. Çarşıda, Tüster savaşında bulunan bir adam bu kadına rasgelmiş. Kadın, adamı tanıyarak oğullarının durumlarından sormuş. Adam, onların şehid edildiklerini söylemiş. Kadın sormuş: Düşmana saldırırken mi, yoksa geri kaçarken mi, şehid oldular? Adam cevab verdi: Düşmana saldırırlarken... Kadın:

- Allah´a hamd olsun! Kurtuluşa erdiler, namusu korudular. Benim de, kendilerinin de, babamın da, annemin de...

İmam Şafi´î Hazretleri vefat edince şu şiiri okudu:

"Felek, bundan başkası değil; sabret şunlara:

Mal hasretliğine, sevgili ayrılığına..."

Ebu´l-Hasan El-Medâînî anlatmıştır: Ubeydullah ibn-i Hasan´m babası vefat etti. Ubeydullah o gün, Basra kadısı ve Emîri bulunuyordu. Bunun için kendisini taziye edenler çok olmuştu. Bu arada sabredemeyip feryad koparmanın sebebi üzerinde konuştular. Sonunda şu fikir üzerinde birleşti­ler: İnsan alışageldiği bir şeyi terk ederse, feryadı basar. (İnsan beraber yaşadığı ve seviştiği bir kimseyi ölüme terk etmesiyle böylece feryad eder).

Derim ki: Bu konu ile ilgili haberler çoktur. Ben, bu kitabın, taziyeye işaret eden sözlerden boş kalmaması için bunların birkismmı anlattım. En iyisini Allah bilir.


Müslümanlar İçinde Ortaya Çıkan Bazı Taun (Veba) Hastalıkları


Burada, bu hastalığı anmakdan maksad, üzüntülere tahammül ve sab­retmeyi benimsetmektir. Bir de bilinmelidir ki, insanın başına gelen mu-sîbet, daha önce geçirdiği hallere nisbetle azdır.

Ebu´l-Hasan El-Medâinî şöyle demiştir: İslâm tarihinde beş büyük taun (veba) hastalığı olmuştur. Bunlardan birincisi, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem´in zamanında ve hicretin altıncı yılında "Medâin´de Şeyreviye bölgesinde olmuştur. Sonra Hazreti Ömer (Radıyallahu Anh) devrinde Şam´da "Amvâs Taunu" olmuştur. Bu olayda yirmibeş bin kişi ölmüştür. Sonra hicretin altmış dokuzuncu yılında şevval ayında ve İbni Zübeyr zama­nında taun olmuştur ki, üç gün içinde, her gün yetmiş bin kişi ölmüştür. Bu olayda Enes ibni Mâlik´in (Radıyallahu Anh) seksen üç oğlu ölmüş­tür. Yetmiş üç oğlu öldüğü de söylenir. Abdurrahman İbni Ebi Bekre´-nin de kırk oğlu ölmüştür.

Sonra Feteyat taunu, hicretin 87. yılı şevval ayında olmuştur.

Sonra yüz otuz bir yılı Receb ayı taunu olmuş ve ramazan ayında şid­detlenmişti. Her gün gasledilmek üzere bin cenaze birikiyordu. Sonra Şev­val ayında hastalık hafifleşti.

Kûfe´de de, ellinci yılda taun olmuştu. Muğîre ibni Şu´be orada vefat etti. Medâînî, böylece sözünü bitirdi.

İbni Kuteybe de, "Maarif" adlı kitabında, El-Esna´î´den naklen taun sayısını buna yakın olarak anlatmıştır.Orada bazı ziyadelik ve noksanlık vardır.

Seksen yedinci yıldaki hastalıkta çok miktarda genç kızlar öldüğü için buna "Feteyat Taunu" adı verildi. Bu hastalık, Basra, Vasıt, Şam ve Kûfe´de olmuştu. Aynı zamanda bu felâkette ileri gelen zevat öldüğü için bu olaya "Taunu´1-Eşraf" da denilir. Mekke ve Medine´de asla taun olma­mıştır. Bu konu geniştir. Ben, Müslim şerhinin başında genişçe anlattığım bu konudan bir kısmım burada belirtmiş oldum. Tevfik Allah´dandır.


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.