![]() |
İslamiyetten Önce Türk Devletleri | İslamiyet Öncesi Türk Devletleri | İslam Öncesi Türk Devletleri
İSLAMİYETTEN ÖNCE TÜRK DEVLETLERİ
TÜRKLERİN ANAYURDU Türklerin tarih sahnesine çıkışları Orta Asya'dır. Orta Asya'nın sınırları; Doğuda Kingan Dağları, Batıda Hazar Denizi, Güneyde Himalaya Dağları, Kuzeyde Sibirya'dır. http://www.aysetulun.com/resimler/tu...ihi_ozet_1.jpg Türklerin Tarih sahnesine ilk çıktıkları bölge, yani Türklerin ana yurdu üzerine çeşitli görüşler vardır. Maddi kültür unsurları, dil hususiyetleri ya da tarihi realite bakımından konuyu değerlendiren bilim adamları, Orta Asya'daki çeşitli kültür çevrelerini Türklerin ana yurdu olarak kabul ederler. Esas itibariyle, bu yöndeki ilk çalışmalar batılı bilim adamları tarafından ortaya konmuştur. Gerçekte XIX. yüzyıl sonlarıyla XX. yüzyıl başlarında başlatılan araştırmalarla, batı kendi tarihinin köklerini aramaya koyulmuş, fakat neticede, hiç hesaba katmadıkları bir milletin yani Türklerin, kendilerine has kültür ve medeniyetleriyle karşı karşıya gelmişlerdir. Bu gerçek karşısında, batılı bilim adamları yoğun çalışmalarda bulunmuşlar ve Türklerin tarih sahnesine çıktıkları yer ve zaman hususunda çeşitli nazariyeler sunmuşlardır. J. Klaproth (1824), J. Von Hammer (1832), W. Schott (1836), M.A. Castren (1856), A. Vambery (1885) ve E. Oberhummer (1912) gibi ilk alimler Altaylar ve çevresini Türklerin ana yurdu olarak gösterirken, W. Koppers (1937), W. Radloff (1891), G.J. Ramstedt (1928), L.Ligeti (1940) ve K.H. Menges (1968) gibi dilci ve tarihçiler Altaylar'ın doğusu ve Kadırgan Dağlarına kadar olan bölgelerde Türk ana yurdunu aramışlardır ve bu görüşü ünlü Türkolog Barthold da desteklemektedir. J. Strzygowsky (1935), O. Menghin (1937), İ. Zichy gibi sanat ve kültür tarihçileri ise Altaylardan Urallar'a kadar uzanan sahaya sıcak bakmışlardır. Bu görüşleri değerlendirerek ana yurdun coğrafi sınırlarını tespit etmek mümkündür. Ancak araştırmalarda belirtilen ve arkeolojik bulguların yer aldığı daha belirli ve dar bir bölgeyi ana yurt olarak tespit etmek ve kabullenmek hem zor hem de sakıncalıdır. Çünkü dinamik ve hareketli bir kavim olan Türkler, en eski devirlerden itibaren geniş bir alana yayılmışlar ve kültürlerini buralara götürmüşlerdir. Atı ehlileştirerek adeta onunla bütünleşen Türkler, konar-göçer yaşantılarını bozkır coğrafyasında hakim kılmıştır. Bu sebeple daha geniş çerçevede düşünülecek olursa, Türklerin ana yurdu Orta Asya bozkırlarıdır, Orta Asya'nın sınırları doğuda Baykal gölünden Batıda Hazar ve Ural dağlarına; kuzeyde Sibirya bozkırlarından güneyde Tanrı dağları ve Gobi çölüne uzanmaktadır. Bu coğrafyanın, bütün dünya tarafından kabul edilmiş siyasi adı ise Türkistan'dır. Türkistan'da konar göçer bozkır medeniyetinin M.Ö. devirlere giden pek çok kültür çevresi yer alır. Sovyet İmparatorluğu'nun dağılmasıyla istiklallerini kazanan Türkistan'daki Türk Cumhuriyetleri ve topluluklarına ait topraklarda yapılacak incelemeler Türklerin tarih sahnesine çıkışlarına dair yeni belge ve bulguları, elbette ki, gün yüzüne çıkaracaktır. Dolayısıyla Türk ana yurdunu Orta Asya'da dar bir bölgeye sıkıştırmak hem tarih ve kültür birliğini muhafaza etmek hem de ilmi gerçekler açısından doğru değildir. Nitekim aşağıda gösterilen Türk kültür çevrelerinin zenginliği de buna delalet eder. http://www.aysetulun.com/resimler/tu...ihi_ozet_2.jpg Ana yurtta yer alan ilk kültür çevreleri: Arkeolojik kazılar ve araştırmalar Orta Asya medeniyetinin M.Ö. V. bine kadar uzandığını göstermektedir. Batı Türkistan'da, bugünkü Aşkabat çevresinde yapılan kazılarda, M.Ö.V. bine ulaşan yerleşme merkezleri bulunmuştur. Anav kültürü olarak bilinen bu medeniyetin kimlere ait olduğu kesinlik kazanmamış ise de Türklerin bu bölgedeki varlıklarının ilk izlerini yansıtabileceği düşünülen ipuçlarını vermesi açısından Anav önemli bir merkezdir. Proto-Türklere ait olduğu hemen hemen aşikar olan ilk kültür çevresi Altay-Sayan dağlarının kuzey batısında yer almaktadır. M.Ö. III. bin başlarına ait bu eski kültüre Afanasyevo kültürü denilmektedir. Bu kültürün en büyük özelliği Türk sosyal hayatının ilk örneğini yansıtmasıdır. Bu kültürde atın ehlileştirildiği ve koyun beslendiği görülmektedir. Ayrıca toprak kaplar, bakır ve tunçtan yapılmış çeşitli silah ve süs eşyaları da bulunmuştur. Bu kültürün devamı olan Andronovo kültürü ise Altaylardan, Ural dağları-Aral gölü çevresine kadar yayılmıştır ( M.Ö.1700-1200). Bu kültürde tunçtan ve altından eşya yapımının geliştiği bilinmektedir. Andronovo kültürü özelliklerini yansıtan diğer bir kültür ise Yenisey-İrtiş çevresinde yer alan Karasuk kültürüdür (M. Ö.1300-800). Tuva ve Abakan bozkırları ile Baykal gölü havzasında bulunan hayvan figürlü kaplar ve silâhlar bu kültürlerde benzerlik gösterir.Karasuk kültürünün en büyük özelliği demirin işlenip, silah yapımında kullanıldığı ilk kültür olmasıdır. Bu kültür çevresinde insanlar keçe çadırlarda yaşayıp, tekerlekli arabalar kullanıyorlardı. Minusinsk ve Abakan bölgesinden Altaylara uzanan bölgede Tagar kültürü olarak bilinen ve M.Ö.700'e tarihlenen buluntularda demir işçiliğinin nadir örnekleri yer almaktaydı. Ayrıca M.Ö. 3.yüzyıla ait, Orhun ve Selenga boylarına değin uzanan Pazırık kültürü, binlerce yıllık Türk kültürünün Hun çağına nasıl ulaştığını gösterir. Bütün bu buluntular Türk coğrafyasının tabiî sınırlarını tespit etmek açısından da büyük bir öneme sahiptir. Orta Asya'daki Türk kültür çevrelerinde, kurganlarda bulunan bazı eşyalar, Türklerin çok eski zamanlardan beri konar göçer hayata has bir kültür geliştirdiklerini aşikar kılar. Av ve savaş aletleri, demir ve deriden çeşitli eşyalar ve at ile kurt ağırlıklı hayvan figürlü kaplar, bu yaşayışın temel hususiyetlerini bizlere gösterir. Nitekim Türklere ait menşe efsaneleri ve Ergenekon Destanı gibi mitolojik olaylarda da bu motifler ön plandadır. Dolayısıyla, maddi buluntular ve Türk mitolojisi, Türklerin tarih sahnesine çıktığı yer ve zaman hususunda tamamen uygunluk arz etmektedir. GÖÇLERİN SEBEPLERİ
GÖÇ YÖNLERİ Kuzeye gidenler, Sibirya'ya Doğuya gidenler, Çin ve Uzakdoğu ülkelerine Güneye gidenler, Hindistan, Afganistan ve Çin'e Batıya gidenler, iki yol izlememişlerdir. Bir kısmı Hazar Denizi’nin kuzeyinden Karadeniz'in kuzeyine ve Avrupa'ya; diğer kısmı ise Hazar Denizi’nin güneyinden İran, Irak, Suriye, Mısır ve Anadolu'ya göç etmişlerdir. http://www.aysetulun.com/resimler/tu...ihi_ozet_3.jpg GÖÇLERİN SONUÇLARI
http://www.aysetulun.com/resimler/tu...ihi_ozet_4.jpg “Turan” adını altı millete birden vererek “Ural – Altay” yerine “Turan” kelimesini kullananlar da vardır. SAKALAR http://www.aysetulun.com/resimler/tu...ihi_ozet_5.jpg Tarihte bilinen en eski Türkler Sakalardır. Bunların varlığı millattan önceki yedinci asırdan başlar. Hiç şüphesiz bunlardan daha önce de Türkler, yani Türklerin ataları olan boylar vardı. Fakat onlar hakkındaki bilgimiz pek eksiktir ve tarihi sayılamaz. Sakalar orta Tiyanşan’da yaşıyorlardı. Bunların daha batısında, yani Aral Gölü ve Hazar Denizi arasında da Sakaların büyük bir kolu sayılan Mesagetler bulunuyordu. Sakalar, İranlılarla durmaksızın çarpışmışlardır. Bunarın bir kahramanı milattan önce 624’te İranlılar tarafından hile ile öldürülmüştür. İran padişahı Kirus milattan önce 545-539 yıllarında Sakalarla çarpışarak Batı Türkistan’ın güney bölümlerini zaptetti. Sırderya’ya kadar ilerledi. Fakat Masagetlerin kadın hükümdarı “Tamiris” yahut “Demurus”la yaptığı savaşta yenilip öldü. Milâttan önce 330-327 arasında Makedonyalı İskender kumandasındaki Yunanlılar batı Türkistan’a güneyden saldırdılar. O zaman Türkistan’ın nüfusu pek azdı. Bununla beraber İskender pek sert bir müdafaa karşısında kaldığından birçok şehirlerin ahalisini kılıçtan geçirdi. İskender’in bu kıyıcılığı karşısında Türkistan halkının çoğu doğuya, Çin sınırlarına doğru kaçıştılar. ASYA HUN DEVLETİ (BÜYÜK HUN DEVLETİ) (MÖ. 220-MS.300) http://www.aysetulun.com/resimler/tu...ihi_ozet_6.jpg Kurulduğu tarih kesin olarak bilinmemektedir. Tarihte bilinen İLK TÜRK DEVLETİ'dir.
TÜRKLERDE VERASET SİSTEMİ NASILDI? http://www.aysetulun.com/resimler/tu...ihi_ozet_8.jpg Türklerde devlet hükümdar ailesinin ortak malı sayılırdı. Ve ülke hükümdarın sağlığında oğulları arasında paylaştırılırdı. Her prensin(TEKİN) hükümdar olma hakkı vardı. TÜRKLERE KARŞI ÇİN SİYASETİ(POLİTİKASI) NASILDI? Çin bozkır göçebe hayatı yaşayan ve savaşçılıkları gelişmiş olan Türk Ordusu karşısında çaresiz kalıyordu. Hatta Türk Akınlarını durdurmak için ÇİN SEDDİ'ni yaptırmıştı. Buna rağmen Türkleri durduramamıştı. Bu durum karşısında çaresiz kalan Çin şu siyaseti takip etti:
Bu konuda en iyi örneklerden biri, Asya Hun Devleti'nin Batı ve Doğu Hun Devleti diye ikiye ayrılması olayıdır. Bu dönemde Hun Devleti’nin başına geçen HUANYEH, Çin'in ekonomik yardımları kesmesi üzerine, kurultayı toplayarak, Çin'e bağlanmayı teklif etti. Ancak kardeşi ÇİÇİ "Bağımsızlığımız her şeyden önce gelir." diyerek, Huanyeh'e karşı çıktı. Böylece Hunlar ikiye ayrıldı. Çin ile birleşen Huanyeh, kardeşi Batı Hun Hakanı Çiçi üzerine giderek, Batı Hun Devleti’ni ortadan kaldırdı. Batı Hun Halkı Aral gölü çevresine göç etmek zorunda kaldı. AVRUPA (BATI) HUNLARI VE KAVİMLER GÖÇÜ KAVİMLER GÖÇÜ (375) Çiçi'ye bağlı Batı Hunları Çin'in ve Doğu Hunları'nın baskısıyla Aral Gölü civarına göç etmişlerdi. Burada 200 sene hayatlarını sürdüren Batı Hunlarının nüfusları arttı. Toprakları yetersiz kalmaya başladı. Ve başka Türk Boylarının katılmasıyla güçlendiler. MS. 374 yılında VOLGA (İTİL) nehrini aşarak Batı'ya (Avrupa'ya) doğru ilerlemeye başladılar. Türklerin bu ilerlemeleri karşısında önlerinde bulunan Vizigot, Ostrogot, Vandal, Sakson, Frank, Germen gibi bir çok kavim hareketlenerek Türklerden kaçmaya başladılar. Böylece Batı Hun Türklerinin, sebep olduğu bu olaya tarihte KAVİMLER GÖÇÜ adı verilir.(375) http://www.aysetulun.com/resimler/tu...ihi_ozet_9.jpg KAVİMLER GÖÇÜNÜN SONUÇLARI
AVRUPA HUN (BATI HUN) DEVLETİ http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_11.jpg Kavimler göçünü başlatan Batı Hunları tarafından kurulmuştur. İlk hükümdarları BALAMİR, en önemli hükümdarları ATTİLA'dır. http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_12.jpg ULDIZ'IN ROMA SİYASETİ Balamirden sonra Batı Hunlarının başına geçen Uldız, Roma İmparatorluğu’na karşı akılcı bir siyaset izlemiştir. Hunların düşmanları Germen Kavimleri ile savaştığından, Batı Roma İmparatorluğu ile iyi geçinmiş, Doğu Roma'yı(Bizans) ise baskı altına almaya çalışmıştır. ATTİLA DÖNEMİ Attila başlangıçta ULDIZ'ın siyasetini takip etmiş ve Bizans'ı baskı altına almak üzere Balkan seferleri düzenlemiştir. Bizans'ı MARGUS ve ANATOLYUS antlaşmaları ile ağır ve vergilere bağlamıştır. Bizans'ı dize getiren Atilla daha sonra Batı Roma üzerine yönelmiştir. ATTİLLA'NIN BATI ROMA SEFERLERİ
http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_14.jpg Attila'nın ölümünden sonra Avrupa Hun Devleti eski gücünü koruyamayarak dağıldı. I.GÖKTÜRK DEVLETİ http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_15.jpg
İstemi Yabgu İpek yolunu kontrol etmek amacıyla AKHUNLARA karşı İran'daki SASANİ devletiyle işbirliği yaptı. Bu işbirliği sonucu Akhun Devleti’nin toprakları Sasaniler ve Göktürkler tarafından paylaşıldı. İstemi Yabgu; bu defa Sasanilere karşı BİZANS ile işbirliği yaparak, Sasani Devleti’nin zayıflamasını sağladı. GÖKTÜRK DEVLETİ'NİN İKİYE AYRILMASI VE YIKILMASI http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_16.jpg Bumin Kağan'dan sonra yerine sırasıyla oğlu Ko-Lo, Mukan (en parlak devir), Tapo ve İşbara geçti. Bu süre içinde Batı Yabgusu İstemi Yabgu daima doğudaki hakana bağlı kaldı. Ancak İstemi Yabgu'nun ölümünden sonra yerine geçen oğlu TARDU aynı itaati göstermedi. Çin'in kışkırması ile I. Göktürk Devleti Batı ve Doğu Göktürk Devleti olarak ikiye ayrıldı. Her ikisine de daha sonra Çinliler son verdi. II. GÖKTÜRK DEVLETİ (KUTLUK DEVLETİ) (682-744) I.Göktürk Devleti’nin parçalanıp yıkılmasıyla, Çinin egemenliğinde yaşayan Türkler, 50 yıl süren bir esaret dönemi yaşadılar. Bu süre içinde defalarca Çine karşı ayaklandılar. Ancak başarılı olamadılar. 682 Yılında KUTLUK KAĞAN'ın başlattığı ayaklanma başarılı oldu. Türkler Çinlileri topraklarından atarak yeniden bağımsızlıklarına kavuştular.(682). II. Göktürk Devleti'ne kurucusundan dolayı KUTLUK DEVLETİ de denir. NOT: K II. Göktürk Devleti en parlak devrini BİLGE KAĞAN zamanında yaşamıştır. Bilge Kağan ülkeyi kardeşi KÜLTİGİN ve veziri TONYUKUK ile yönetmiştir. Bilge Kağan'dan sonra zayıflayan Devlet; Karluk, Basmil ve UYGUR Türkleri tarafından 744 yılında yıkılmıştır. http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_17.jpg Orhun Yazıtlarından bir örnek GÖKTÜRK DEVLETİ'NİN TÜRK TARİHİNDEKİ ÖNEMİ
1- Kansu (Sarı Uygur) Devleti 2- Turfan(Doğu Türkistan) Uygur Devleti http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_18.jpg ORHUN UYGUR DEVLETİ Karluk ve Basmillerle birleşerek II. Göktürk Devleti’ni yıkan UYGURLAR Orhun bölgesinde UYGUR DEVLETİ'ni kurdular (745). Kurucuları KUTLUK BİLGE KÜL KAĞAN, merkezleri Ordubalık (Karabalsagun)'dur. Bilge Kül Kağan'dan sonra MOYENÇUR başa geçmiş, onun döneminde Müslüman Araplar (Abbasiler) ile Çinliler arasında Talas Savaşı yaşandığından, Abbasilere yenilen Çinliler güç kaybına uğramışlardı. Bu durumdan yararlanan Uygurlar Çinin TARIM havzasını ele geçirdiler. Moyençur'dan sonra başa BÖGÜ KAĞAN geçti. http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_19.jpg BÖGÜ KAĞAN DEVRİ Bu devirde Uygur Türkleri ile çin arasında iyi ilişkiler kuruldu, ticaret gelişti. Bögü Kağan Çine yardım amacıyla "Tibet Seferine" çıktı. Tibet Seferi ve Sonuçları Bögü Kağan Tibet seferi sırasında iki MANİ (MANİHEİZM) rahibini yanına alarak ülkesine geri döndü. Bu rahipler Uygur Türkleri arasında Mani dininin yayılmasına sebep oldular. Ayrıca Türkler arasında Budizm'de yayılmaya başladı. Mani Dininin Özelliği Avlanmayı, et yemeyi ve savaşmayı yasaklayan bir dindir. Mani Dininin Uygurlar üzerindeki Etkileri
840 yılında bir başka Türk kavmi olan KIRGIZLAR Uygur Devleti’ne son verdiler. Kırgızlar'ın Orhun Bölgesinden kovmalarıyla Uygurlar, Kansu ve Turfan bölgelerine göç etmek zorunda kaldılar. http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_20.jpg Karabalgasun Anıtı TURFAN ( DOĞU TÜRKİSTAN) UYGUR DEVLETİ Kırgızlar tarafından kovulan Uygurların bir kısmı Turfan Bölgesi'ne gelerek, burada yeni bir devlet kurdular. Bu devletleri de Moğollar tarafından 1207'de yıkıldı. Uygurlar günümüzde Doğu Türkistan diye anılan bu bölgede Çin'e bağlı özerk bir devlet olarak yaşamaktadır. KANSU(SARI UYGUR) DEVLETİ Kırgızlardan kaçarak Kansu Bölgesi'ne gelen Uygurlar tarafından kurulan bu devlete Sarı Uygur Devleti de denilmektedir. 1209'da Moğolların hakimiyetine girmiştir. UYGURLARLA İLGİLİ DİĞER ÖNEMLİ HUSUSLAR
AKHUNLAR (EFTALİT) DEVLETİ http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_21.jpg Hun soyundan gelmektedirler. Afganistan'ın batısında MS.350 yıllarında kurulan bu Türk Devleti HEFTAL isimli hükümdarından dolayı EFTALİT DEVLETİ diye de anılır.
Sasani Devleti’nde yaşayan Mazdek, kadın ve servetin ortak olması durumunda her türlü huzursuzluğun ortadan kalkacağını savunan bir kişiydi.
X. yüzyılda İtil (Volga) nehri civarında oturmakta idiler. Moğol istilası sırasında Moğol egemenliğine girdiler. SABARLAR (SİBİRLER=SABİRLER) Önceleri Hun Devleti’nin egemenliğinde yaşayan Sibirler, VI. yüzyıl başlarında Avarların baskısıyla batıya göç ederek Ural dağlarının güney doğusuna yerleştiler.
I. Göktürk Devleti’ne bağlı olan Türgişler 630 yılında Göktürk Devletinin yıkılmasıyla serbest kaldılar. BAGA TARKAN Türgiş Devleti'ni kurdu. Kendi adına para bastı. II. Göktürk devletinin kurulmasıyla yeniden Göktürk egemenliğine girdiler. II. Göktürklerin son dönemlerinde yeniden serbest kalan Türgişlerin başına SU-LU KAĞAN geçti. Su-lu Kağan Emevilere karşı mücadele etti. 766 yılında Türgiş Devleti’ne Karluklar son verdi. KARLUKLAR http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_22.jpg
Karluklardan kalma kalıntılar KIRGIZLAR http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_24.jpg
Kırgızlardan kalma kalıntılar KİMEKLER Batı Göktürk topluluklarındandır. İrtiş ırmağı civarında yaşıyorlardı. XI. yüzyıla doğru diğer Türk topluluklarıyla kaynaşarak, yok oldular. KARADENİZ'İN KUZEYİNDE KURULAN VE AVRUPA'YA YÜRÜYEN TÜRK TOPLULUK VE DEVLETLERİ Bunlar Avrupa Hunları, Sabirler, Avarlar, Bulgarlar, Hazarlar, Macarlar, Peçenekler, Kumanlar (Kıpçaklar) ve Oğuzlar (Uzlar)'dır. AVARLAR http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_26.jpg 552 yılında Orta Asya'daki Avar İmparatorluğu’na Göktürkler son verince, batıya doğru ilerleyerek Romanya'ya giren AVARLAR merkezi MACARİSTAN olan yeni devletlerini kurdular. http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_27.jpg
BULGARLAR Batı Hunları ve Ogur Türklerinin karışmasıyla ortaya çıkan Türk topluluğuna BULGAR denir. (Bulgar kelimesi karışmak anlamındadır.) BÜYÜK BULGARYA DEVLETİ
Bulgarlardan kalma kalıntılar TUNA BULGAR DEVLETİ Büyük Bulgarya Devleti'nin yıkılmasından sonra Tuna boylarına (Bugünkü Bulgaristan) göç eden Bulgar Türkleri burada Tuna Bulgar Devleti’ni kurdular.
Büyük Bulgarya Devleti’nin yıkılmasından sonra Volga = İtil kıyılarına giden Bulgarlar burada Kama Bulgar Devletini kurdular.
http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_30.jpg
Hazarlardan kalma kalıntılar MACARLAR
http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_33.jpg Kıpçak Mezarları
http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_34.jpg
Avrupa Hunları, Bulgar, Avar, Macar, Peçenek, Kuman ve Uz Türklerinin Avrupa'ya yaptığı göçler olumlu sonuçlar getirmedi. Bu Türkler Avrupa'daki diğer halklar arasında silinip gittiler. SEBEPLER
DEVLET YÖNETİMİ İslamiyet’ten önce Türkler devlete İL veya EL demişlerdir. Hükümdarların Unvanları Türkler hükümdarlarına Şanyü, Tanhu, Hakan, Han, Yabgu, İlteber, İdi-kut, Erkin gibi unvanlar vermişledir. Türk Hükümdarlarının Tahta Çıkışı Tarih Boyunca Kaç Değişik Şekilde Meydana Gelmiştir?
Hanedandan olan bütün erkeklerin hükümdar olma hakları vardı. (Kardeşler, kardeş çocukları, amca, amca çocukları ve diğer hanedan üyeleri.) Kut Anlayışı Nedir? Türkler devleti yönetme yetkisinin TANRI tarafından verildiğine inanıyorlardı. Tanrı tarafından verilen bu yönetme hakkına KUT diyorlardı. KUT'un kan yoluyla hükümdarın tüm erkek çocuklarına geçtiğine inanıyorlardı. Kut Anlayışı Türk Devletlerini Nasıl Etkilemiştir? Bütün hanedan üyelerinde KUT olduğundan kendine siyasi ve askeri bakımdan güvenen kişi TAHT KAVGASINA girebiliyordu. Bu durum Türk devletlerini ya iç savaş sonucu istikrarsızlığa, ya da bölünmeye götürüyordu. İkili Yönetim(Çifte Krallık) Nedir? Türk Devletlerinde hükümdar yönetimi kolaylaştırmak için ülkeyi SOL(Doğu) ve SAĞ(Batı) olmak üzere ikiye ayırırdı. Ortada (Merkezde) ise asıl hükümdar bulunurdu. Sağ ve Solda ise Hanedan üyelerinden YABGU'lar bulunurdu. MECLİS VE HÜKÜMET Türk Meclislerine TOY, KURULTAY veya KENGEŞ denilirdi. Kurultay'da devletin ana meseleleri görüşülür, hükümdarın ölümü, savaş veya milli felaketlerde kurultay toplanırdı. AYGUCI: Hükümet başkanı (başbakan) BUYRUK: Bakan TAMGACI: Dış siyaset işlerini yürüten görevliler Eski Türk Devletlerinde diğer devlet görevlileri şunlardı TİGİN: Hükümdar çocukları (Tekin) ŞAD: Diğer Hanedan mensupları Bunların dışında İnal, inanç, tarkan, bağa, tudun, çor, külüğ, apa, ataman gibi devlet görevlileri de vardı. TOPLUM TAPISI Türk toplumu; Oguş: Aile Urug: Soy = Aileler birliği Bod (Boy): Kabileler Budun: Millet denilen birimlerden oluşuyordu. Boyların başında bulunan BEY'ler, töreye göre boyu idare ederlerdi. Boyların bir araya gelmesiyle Devlet (İL) kurulurdu. Türk Toplumunun Özellikleri Halk hürdü. Herkes aynı işi yaptığından (hayvancılık) aralarında kesin olarak SINIF'ların ortaya çıkması imkansızdı. Yaşam biçimleri GÖÇEBE olduğundan savaşta elde ettikleri esirleri çalıştırmaya elverişli değildi. Bu yüzden Türk toplumunda KÖLE sınıfı yoktu. Din adamları diğer toplumlarda olduğu gibi imtiyazlı değillerdi. ORDU http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_35.jpg Türk Ordusunun başlıca özellikleri şunlardı:
Türk Ordusunu Silahları: Ok, yay, kement, kılıç, kargı, süngü, kalkan vb. HUKUK Türklerde yazılı olmamakla beraber, gelişmiş bir hukuk anlayışı vardı. Bu hukuk kurallarına TÖRE (Türe) denilirdi. Hükümdarın başkanlık ettiği ve siyasi suçlara bakan yüksek mahkemeye YARGU adı verilirdi. YARGANLAR(Yargucu) idaresindeki mahkemeler ise adi suçlara bakarlardı. DİN VE İNANIŞ http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_37.jpg İslam öncesi Türklerin din ve inanışlarını şu dört grupta toplayabiliriz: http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_38.jpg
EKONOMİK HAYAT http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_40.jpg
Türkler tarih boyunca Göktürk, Uygur, Soğd, Brahmi, Süryani, Arap, Kiril ve Latin alfabelerini kullanmışlardır. Göktürk (Orhun) Alfabesi 38 harften meydana gelir. Göktürk yazısına ilk defa Orhun Nehri kıyısındaki kitabelerde rastlandığı için ORHUN ALFABESİ de denir. Uygur Alfabesi 18 harften meydana gelir. Uygurlar bu alfabeyi Soğd alfabesinden yararlanarak hazırlamışlardır. Başlıca Türk Destanları
http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_41.jpghttp://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_42.jpg Türklerin en eski kitabeleri VI. yüzyıla ait YENİSEY kitabeleri ile, VIII. yüzyıla ait ORHUN KİTABELERİ'dir. Yenisey kitabeleri Kırgızlar'ın mezar taşlarına yazdıkları yazılardı. Orhun Kitabeleri II. Göktürk Devleti zamanında Bilge Kağan, Kültigin ve vezir Tonyukuk adlarına dikilmişlerdir. YOLLUĞ TİGİN isimli bir Türk prensi tarafından yazılmışlardır. Bu yazılar 1893 yılında Danimarkalı Bilgin THOMSEN tarafından okunmuştur. http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_43.jpg Orhun Yazıtlarının Önemi
http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_44.jpg
1-Türklerin Çin Kültürüne Katkıları
http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_45.jpg
Askerlik alanında, devlet teşkilatında , dil ve alfabede (Uygurca ve Uygur Alfabesini kullandılar.); Kımız yapmayı öğrettiler, Türk töresi ve geleneklerinden, Göktanrı dininden etkilendiler. İLK MÜSLÜMAN TÜRK DEVLETLERİ SAMANOĞULLARI (819-1005) İran'da kuruldu. Kurucusu olan Huda, mensubu olduğu zerdüşt dinini bırakarak, Emevi valisi Esed bin Abdullah'ın yanında Müslüman oldu. Torunları, Emevilerden sonra Abbasilerin hizmetine girdi. Samanoğulları, Türklerin İslamiyet ile irtibatında köprü vazifesi yaptılar. Karahanlılar ve Gaznelilerle yaptıkları mücadelelerde İslamiyet’i Türkler arasında yayarak, Karahanlıların İslam devleti haline gelmesini sağladılar. İç ve dış tehlikeler sonunda zayıf düştüler. Son Samani emiri İsmail el Muntasır'ın öldürülmesiyle toprakları, Karahanlılar ve Gaznelilerin hakimiyetine geçti. KARAHANLILAR (840-1212) http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_46.jpg Türkistan ve Maveraünnehir'de hüküm süren ilk Müslüman Türk devletidir. Uygur Devleti’nin yıkılmasından sonra Karluk, Çiğil ve Yağma adlı Türk boyları tarafından kuruldu. Samanilerle mücadele eden Karahanlılar, hükümdarları Satuk Buğra Han'ın Müslüman olmasıyla, kabileler halinde İslamiyet’i seçtiler. Uzun süren kardeş kavgaları neticesinde ülke ikiye bölünerek, Naymanlar ve Harzemşahlar tarafından yıkıldılar. http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_47.jpg Karahanlılardan kalma kalıntılar GAZNELİLER (962-1040) http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_48.jpg Gazne'de, Samanoğullarının umumi valisi Alptekin tarafından kuruldu. Başlangıçta Samanoğulları Devleti’ne bağlı olan bu devlet, Gazneli Mahmud'un hükümdarlığında bağımsızlığını kazandı. Abbasi halifesi El Kadir Billah adına hutbe okutan Gazneli Mahmud, 17 defa Hindistan'a sefer yaptı. Böylece Hindistan'daki bir çok hint racalarının ( bir çok şehir ve idarecilerinin) Müslüman olmalarına vesile oldu. İran'daki Büveyhileri yenerek, bölgedeki Şii tehlikesini ortadan kaldırdı. http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_49.jpg Yiğit, mert ve cömert olan Gazneli Mahmud, ömrünü gazalarla geçirmişti. 1030’da vefat ettiğinde yerine oğlu Mesud geçti. Selçuklu ordusuna Dandanakan Meydan Muharebesi’nde yenilince, muhafızları tarafından hapsedildi. Mesud, yeğeni tarafından hapishanede öldürüldü. Sultan Mesud öldürülünce ülkede iç karışıklıklar ve taht mücadeleleri başladı. Son hükümdar Hüsrev Melik'in Gurlulara esir düşmesiyle yıkılarak, tarih sahnesinden çekildi. SELÇUKLULAR (1040-1157) http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_50.jpg Türk-İslam devletlerinin en büyüklerindendir. Oğuzların Üçoklar kolunun Kınık boyuna mensupturlar. Devlete adını veren Selçuk Bey Müslüman olunca, subaşısı olduğu Oğuz yabgusuyla arası açıldı. Mikail'in oğulları Tuğrul ve Çağrı Beyler, Mikail öldüğü için Selçuk Bey tarafından yetiştirildi. Tuğrul ve Çağrı Beyler, 1040 senesinde Gazneli Mesud ile Dandanakan'da yaptıkları savaşı kazanarak Selçuklu Devleti’ni kurdular. Tuğrul Bey de sultan unvanını aldı. Tuğrul Bey'in ölümünden sonra, Çağrı Bey'in oğlu Alparslan 1063 yılında sultan oldu. Nizamülmülk'ü vezir tayin eden Sultan Alparslan, ülkesini doğu ve batıya doğru genişletti. Doğu Anadolu'da Kars'daki Ani kalesini fethedince, halife tarafından kendisine "Ebû-l Feth" lakabı verildi. Sultan Alparslan, Bizans imparatoru Roman Diogenes ile 26 Ağustos 1071'de Malazgirt ovasında karşılaştı. Alparslan son derece kurnazca bir harp taktiği planlamıştı. Hilal şeklinde yaydığı ordusuyla akşama kadar Malazgirt meydanında dövüştü. Şaşkına dönen Bizans ordusu hilalin içine düştü. Büyük bir şevkle ortaya atılan Alparslan'ın ordusu 200 bin kişilik büyük Bizans ordusunu perişan etti. Bu büyük muharebe sonucunda kazanılan zafer, Türkler'e Anadolu'nun kapısını açtı. http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_51.jpg Alparslan Sultan Alparslan vefat ettiğinde (1072), devletin toprakları doğuda Kaşgar'dan, batıda Akdeniz kıyılarına kadar yayılmıştı. Alparslan'ın yerine oğlu Melikşah sultan oldu. Melikşah zamanında fetihler devam ederek Amasya ve civarı Karadeniz'e kadar; Filistin, Suriye, Hicaz bölgesi, Yemen ve bütün Anadolu fethedildi. Şii Fatımilerle mücadele edildi. http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_52.jpg Melikşah Sultan Melikşah'dan sonra saltanat mücadelesi başladı. Son Büyük Selçuklu hükümdarı Sultan Sencer'in H.551 senesinde ölümüyle Büyük Selçuklu Devleti; Irak ve Horasan, Suriye, Kirman ve Anadolu Selçukluları olmak üzere dörde bölündü. Bunlardan Irak-Horasan ve Kirman Selçukluları; Harzemşahlar Devleti olarak ortaya çıkarak, Büyük Selçuklu Devleti'nin varisi olduklarını iddia ettiler. Anadolu ve Suriye Selçukluları ise ayrı birer devlet haline geldiler. HARZEMŞAHLAR (1157-1231) http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_53.jpg 11. yüzyılın sonlarında Harezm bölgesinde kurulan Türk devletidir. (Hazar Denizi’nin doğusu ile Ceyhun Nehri'nin aşağı mecrasının arasında yer alan bölgeye Harezm denir.) Harzemşahların atası Anuştekin, bir Türk kölesiydi. Satın alınarak Selçuklu sarayına getirilmiş ve özel olarak yetiştirilmişti. Harezm valiliği de yapan Anuştekin ölünce, oğlu Kutbettin, Selçuklu sultanı Sencer tarafından Harezm valiliğine getirildi. Bu sıfatla 30 yıl Harezm'i idare eden Kutbettin aynı zamanda Harzemşah Devleti’nin kurucusudur. Büyük Selçuklu Sultanı Sencer'in vefat etmesiyle Harzemşahlar, Selçuklularla bağlarını kopararak müstakil devlet haline geldiler. Moğol-Tatar istilasında Cengiz, 1219’da 500.000 kişilik ordusuyla İslam alemi üzerine yürüdü. Harzemşahların önemli merkezlerini teker teker ele geçirdi. Mukavemet gösteren mevkiiler korkunç katliama uğratıldı. Kısa zamanda Buhara, Semerkant, Otrar, Sığnak, Berekent ve Hocakent Moğolların eline geçti. Harzemler, büyük kahramanlıklar göstermelerine rağmen netice değişmedi. Son olarak tahta oturan ve bütün hayatı mücadelelerle geçen Celalettin Harzemşah, Moğol istilasının batıya doğru yayılmasını geciktirdi. Celaleddin Harzemşah'ın ölümü üzerine bu devlet tarihe karıştı. ANADOLU SELÇUKLULARI (1077-1308)http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_54.jpg Oğuz Türklerinin Üçok kolunun Kınık boyuna mensub Selçuklu hükümdar ailesinden, Kutalmış oğlu Süleyman Şah tarafından Anadolu’da kurulan bir devlettir. Bizans'la hakimiyet kavgası yapılarak bölgenin Türkleşmesi sağlandı. İç harpler ve isyanlar sebebiyle perişan halde kalmış olan yerli halk, Süleyman Şah'ın idaresinde huzur ve sükuna kavuştu. İslamiyet Anadolu'ya hızla yayıldı. Haçlılarla yapılan mücadelelerle Haçlıların İslam alemine taarruzları büyük ölçüde kırıldı. Anadolu Selçukluları üç defa Haçlı saldırısını göğüslediler. İlk birinci Haçlı ordusunun 150.000 kişilik öncü kuvvetini 1.Kılıçarslan (1096-1099) İznik yakınlarında karşıladı. İkinci Haçlı saldırısı ise I.Sultan Mes'ud zamanında oldu (1147-1149). Eskişehir'e kadar gelen 75.000 kişilik Haçlı ordusu burada yapılan meydan muharebesinde yenildi. Üçüncü Haçlı seferi ise II.Kılıçaslan zamanında (1189-1192) Eyyübi hükümdarı Selahaddin Eyyübi'nin Kudüs'ü işgalden kurtarıp geri alması üzerine yapıldı. Bu sefere daha öncekilerde olduğu gibi Papa'nın teşvikiyle Almanya imparatoru Friedrich Barbarossa, İngiltere kralı Arslan Yürekli Richard, Fransız kralı Philippe-Auguste katıldılar. Daha önceki Haçlı ordularından çok daha güçlü olan bu orduyu Selahaddin Eyyübi Hıttin mevkiinde yapılan savaşta hezimete uğrattı. Anadolu Selçukluları İslam’ın kalkanlığını yaptılar. Büyük bir tehlike olarak ortaya çıkan Şii Babailer isyanı bastırıldı. Moğollarla yapılan Kösedağ Muharebesi'yle (1243) Anadolu, Moğol hakimiyetine girdi. Anadolu Türk birliği parçalanarak birçok beylikler ortaya çıktı. Bu beyliklerden biri de Osmanlı beyliği idi. TULUNOĞLU DEVLETİ (880-905) http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_55.jpg Ahmed Tulunoğlu tarafından Mısır ve Suriye'de kurulan ilk Türk-İslam devletidir. Mısır'da ve Suriye'de kurulan ve Abbasi hilafetine ismen bağlı ilk Müslüman-Türk devletidir. Devletin kurucusu Ahmed, bir Türk askeri idi. Babası Tulun (Tulun: Türkçe'deki dolun, yani dolun aydan gelir) yaklaşık 815-816'da Buhara valisi tarafından Bağdad'a gönderilmişti. Ahmed, 15 Eylül 868'de Fuslat'a ulaşmasıyla Tulunilerin kuruluşu başlıyordu. Ondan önce de Mısır'da Türk valileri görev yapmış, bunlardan Muzahim b. Hakan'ın devrinde buraya Türk askerleri gelmeye başlamış ve Mısır, Samarra'dan sonra Türklerin ikinci üssü olmuştu. Ancak Tulunoğulları halkı Arap, yöneticileri Türk olduğundan kısa sürede yıkıldılar. İHŞİTLER (935-969) Mısır ve Suriye'de kurulan ikinci Türk devleti Muhammed İbn-i Tuğrul tarafından kuruldu. Şii Fatımi Devleti ile mücadele ettiler. İhşitler, Şam ile Hicaz arasında yol keserek hacıların can ve mallarına saldıran bedevileri ve diğer eşkiyayı temizleyerek, yol emniyetini sağladılar. Fakat, bilahere iç karışıklıklar ve ülke idaresinin zayıflığı sebebiyle Şii Fatımilere yenik düşerek toprakları Fatımilerin eline geçti. EYYUBİLER (1174-1250) http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_56.jpg Selahaddin Eyubi tarafından Mısır ve Suriye civarında kuruldu. Selahaddin Eyubi zamanında, Mısır'daki Şii Fatımi idaresi tamamıyla ortadan kaldırıldı. Fatımilerin Mısır ve Suriye'de yaydığı Şiiliğin yerine, Sünniliğin yayılması için gayret gösterildi. Selahaddin Eyubi'nin, İslamiyet için büyük tehlike haline gelen Haçlılara karşı tesirli bir şekilde başlattığı cihat siyaseti, bütün İslami gayret ve heyecanı onun etrafında birleştirdi. Türk ve Arap ordularının aynı gaye etrafında toplanmasını sağladı. Hıttin'de parlak bir zaferle Haçlılara ağır mağlubiyet verdirilerek direnişleri kırıldı. Kudüs şehri dahil bütün kaleler ele geçirildi. Avrupa bu hezimet karşısında birbirine girdi. MEMLÜKLER (1250-1517) Mısır ve Suriye dolaylarında Eyyubilerin yıkılışıyla kurulan Türk devletidir. Bağdat'ı ve birçok İslam ülkesini yakıp yıkan Moğol ordularına karşı direnen Memlükler, Moğolları Ayn-Calut denilen yerde büyük bir hezimete uğrattılar. Hülagu'nun katliamından kaçarak Mısır'a sığınan Abbasi hanedanından El Muntasır'a biat edilerek, halifeliği Mısır'a taşıdılar. Haçlıları ve Ermenileri mağlup ederek, Antakya ve civarını Haçlılardan temizlediler. Son Memlük sultanları zamanında Osmanlılara karşı düşmanca siyaset takip edilmesi ve Şiilerle işbirliği yapılması sebebiyle, Memlüklerin, Osmanlılarla arası açıldı. Yavuz Sultan Selim Han'ın Mısır seferiyle bunlar ortadan kaldırıldı. Son Abbasi Halifesi III.Mütevekkil'in, hilafeti kendi rızasıyla Yavuz Sultan Selim Han'a devretmesiyle, hilafet Osmanlılara geçti. İLHANLILAR (1260-1353) Cengiz Han'ın torunu Hülagu tarafından İran'da kuruldu. Batıya doğru yönelen Hülagu, başta İsmailiye Devleti olmak üzere Abbasi Devleti ve birçok şehirleri yakıp yıktı. Büyük bir İslam düşmanı olan Hülagu, Abbasu halifeliğinin merkezi olan Bağdat'ı işgal ederek büyük bir katliam gerçekleştirdi. Başta halife Mutasım olmak üzere 400.000'den fazla Müslümanı katletti. Geçtiği ülkelerdeki 800.000 Müslümanı da, çoluk çocuk demeden kılıçtan geçirtti. Mısır Memlukleriyle ve diğer İslam ülkeleriyle mücadele ettiler. Anadolu Selçuklu Devleti'ni yıkarak, Anadolu'yu egemenlikleri altına aldılar. İlhanlı hükümdarlarından Ahmed Han ve Gazan Han'ın Müslüman olmasıyla İslamiyet’i seçerek Müslüman devlet haline geldiler. ALTINORDU DEVLETİ (1223-1506) http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_57.jpg Cengiz'in diğer bir torunu olan Batu Han tarafından, Batı Sibirya'da kuruldu. Altınordu hükümdarı olan Berke Han'ın Müslüman olmasıyla, Müslüman Türk-Moğol Devleti haline geldi. Moğol prensleri içinde ilk Müslüman olan Berke Han'la İslamiyet, bütün ülkede yayıldı. Hakimiyetlerini Seyhun ve Ceyhun nehirlerinden Macaristan'ın tamamına kadar genişlettiler. Hülagu'nun Bağdat'da yaptığı zulme sinirlenen Berke Han, H.661 senesinde üzerine yürüyerek Hülagu'yu bozguna uğrattı. Altınordu İmparatorluğu en erken Türkleşen bir Cengiz Hanlığı’dır. Sünni Hanefi mezhebini ve Türk dilini kabul eden bu hanlık İlhanlılara karşı Mısır, Suriye Türk Müslüman ülkeleri ile müttefik idi. Türkleşmesinde en büyük sebep kuzey Karadeniz'deki Kıpçak Türkleridir. Rusları uzun süre egemenliği altına alan Altınordu Devleti, Rusların medenileşmesinde ve devlet sisteminde önemli bir yere sahiptir. Ruslara karşı tam bir hoşgörüyle davranmışlar; onları dil ve dinlerinde serbest bırakmışlardır. Bu devletin yıkılması Türk tarihi için büyük bir felaket olmuş, Rus Devleti’nin ortaya çıkmasına yol açmıştır. TİMURLULAR DEVLETİ (TİMUR İMPARATORLUĞU)(1370-1526) http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_58.jpg Timuroğulları, Osmanlılar ve Selçuklulardan sonra gelen en büyük Türk hanedandır. Timur Han (Timurlenk) tarafından kurulan bu büyük İslam devletine Timurlular Devleti denilmektedir. Timur Han, İslamiyet’i yıkmak, Müslümanları doğru yoldan saptırmak isteyenlere karşı şiddetle muamele etti. Timurlenk oğlu Miran Şah'a verdiği emir üzerine, bütün Ehli Sünnet dışındaki hurufi tekkeleri ortadan kaldırıldı. Hurufi sapıklıklarının merkezi haline gelen Esterabad şehrini tamamen dağıttı. Timur Han'ın 1393 senesinde gerçekleştirdiği bu hayırlı hareket, Ehli Sünnet Müslümanları arasında memnuniyetle karşılandı. Timur Han, İslam ülkeleri arasında birliği temin edip, ehli küfrü yerle bir etmek niyetiyle Müslüman memleketlerin hükümdarlarına mektuplar yazıp, kendisine itaat etmelerini istedi. Hatta bir kısmına para ve hediyeler de gönderdi. Timur Han, Osmanlı hükümdarı Yıldırım Bayezid Han'a bir kaç defa mektup yazarak, dost olmayı arzu etmişti. Fakat Yıldırım'ın ortadan kaldırdığı beyliklerin beyleri, Osmanlı Sultanını Timur Han'a şikayet ederek hakkında olmadık şeyler söylediler. Timur Han'ın önünden kaçan bazı beyler de gelip Yıldırım Bayezid Han'a Timur'u kötülediler. Böylece ne hazindir ki dost olmayı arzu eden bu iki Müslüman hükümdarın arasını açmaya muvaffak oldular. http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_59.jpg BABÜRLÜLER(1526-1880) http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_60.jpg Babür Şah tarafından Hindistan'da kurulan Türk-İslam devletidir. Babürlülerin İslam düşmanı olan sultanı Ekber Şah, devletin Sünni olan inancı ile bağdaşmayan derleme bir din oluşturmağa çalıştı. Mecusi, Hıristiyan ve Brahmanlara istedikleri hürriyeti tanırken, Müslümanlara zulüm ve işkence etti. Babürlülerin yıkılması için büyük gayret sarfeden İngilizler, Hinduların yardımlarıyla Delhi'ye girdiler. İnsanlık tarihinin görülmedik katliamını yaptılar. ANADOLU'DA KURULAN İLK TÜRK BEYLİKLERİ SALTUKOĞULLARI (1092-1202) Malazgirt Meydan Muharebesi’nden sonra Erzurum ve civarında kurulan beylik. Malazgirt Zaferinden sonra Anadolu’da ilk kurulan Türk beyliği budur. Başşehri Erzurum olan beyliğin kurucusu, Malazgirt Zaferinin kazanılmasında önemli rol oynayan Emir Saltuk’tur. Sultan Alparslan, Malazgirt Zaferinden sonra, Bizans İmparatoru Romanos Diogenes’in ölümü ile anlaşma şartlarının yerine getirilmemesi üzerine, emrindeki kumandanlara Anadolu’da fetihlere devam edilmesini emretmişti. Buna dayanarak Emir Saltuk, Erzurum ve civarını fethederek, Saltuklular Beyliği’ni kurdu. http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_61.jpg Türkiye Selçukluları Sultanı Rükneddin İkinci Süleyman Şah, 1202 senesinde Gürcistan Seferine çıktı ve bağlı hükümdar ve beylere haber gönderip, kendisine katılmalarını istedi. Süleyman Şah, 25 Mayıs 1202’de Erzurum önlerine geldi. Kendisini karşılamaya gelen Saltuklu beyi Melikşah’ı yakalatıp hapsettirdi. Böylece Saltuklu Devleti sona ermiş oldu. DANİŞMENLİLER (1092-1178) Anadolu'da fetihlere memur edilen Gazi Ahmed Bey, Türkmenlere hocalık, öğretmenlik yaptığı için "Danişmend" lakabı ile anılıyordu. Danişmend Gazi Ahmed Bey, Kızılırmak ve Yeşilırmak dolaylarını ele geçirmişti. I. Kılıçarslan'ın Haçlılarla yaptığı savaşlara katılarak başarı gösterdi. Antakya Prensi Bohemond'u esir aldı ve Malatya'yı ele geçirdi. Bu prensin serbest bırakılmasını isteyen Kılıçarslan'la arası açıldı ve aralarında savaş çıktı. Bu savaşta Gazi Ahmed Bey yenildi ve 1106'da öldü. http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_62.jpg Danişment Gazi I. Kılıç Arslan 1178'de Malatya'ya giderek, Danişmendlilere son verdi ve böylece Anadolu'nun birliğini sağlamış oldu. MENGÜCÜKLER(1118-1250) Mengücük Gazi'nin, Malazgirt Savaşı’na iştirak ettiği ve bu savaştan sonra Sultan Alp Arslan'ın Anadolu'yu zabtetmek için görevlendirdiği beyler arasında bulunduğu bilinmektedir. Türkmen beylerinden Mengücük, Anadolu'nun fethi sırasında Erzincan, Kemah, Divriği ve Karahisar'ı zaptetmişti. Kendisi bu çarpışmalarda şehit düştü. Oğlu İshak, 1118'de bu bölgede, babasının adını taşıyan beyliği kurdu. İshak Bey, beyliğini korumak için Selçuklularla, Artuklu ve Danişmendli beylikleriyle mücadele etti. Fakat Artuklu Belek tarafından mağlup edildi (1120). İshak Bey 1142'de ölünce beylik ikiye ayrıldı. Oğullarından Davud, Kemah ve Erzincan'da, Süleyman ise Divriği'de kendi beyliklerini ilan ettiler. Bu ailenin son beyi Salih zamanında, Sultan I. Keykubat beyliğin topraklarını sınırlarına kattı ve Mengücük Beyliği sona ermiş oldu. ARTUKLU BEYLİĞİ (1101-1409) Oğuzların Döver boyundan ünlü bir Türkmen Beyi olan Artuk Bey, Anadolu'nun fethi sırasında büyük hizmetler görmüştü. Fakat, Tutuş'la Süleymanşah'ın arasındaki savaşta Tutuş'tan yana olarak savaşı ona kazandırmış ve Süleymanşah'ın intiharına sebep olmuştu. Tutuş, Artuk Bey'in yardımına karşılık olarak onu Kudüs valisi yapmıştı. Ölüm yılı olan 1091'e kadar bu görevde kaldı. http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_63.jpg Artuk Bey ölünce Kudüs Fatımî'lerin eline geçti. Fakat Artuk Bey'in oğulları Sökmen ve İl-Gazi, Selçuklu hükümdarı tarafından kendilerine verilen bölgelerde beylikler kurdular. Artuk Bey'in oğulları tarafından kurulan bu beylikler üç kol halinde gelişti.
Sultan I. Alaeddin Keykubad 1234 yılında Harput'u zabtederek, Artukluların bu koluna son vermişti. Melik el-Salih Mardin'i müdafaa edemeyeceğini anlayınca bu şehri Karakoyunluların reisi Kara Yusuf'a teslim etti (1409). Bu suretle Artuklular Devleti sona erdi. ÇUBUKOĞULLARI (1085-1113) 1087 yılında Çubuk Bey, 300 atlı süvari ile Filera-los'un elinde bulunan Harput'u aldı. Selçuklu geleneklerine göre bir bey, bir yeri fethettiğinde, merkeze bağlı olmak koşulu ile kendi beyliğini kurabilirdi. Çubuk Bey, bu gelenek gereği Harput ve civarında, Çubukoğuları adıyla anılan kendi beyliğini kurdu. Çubuk Bey'in Harput'taki egemenliğinin ne kadar sürdüğü tam olarak bilinmezse de; oğlu Mehmet Bey'in, 1106-1113 yılında Harput hükümdarı olduğu bilinmektedir. 26 yıl süren Çubukoğulları döneminden günümüze ulaşan yapısal kalıntının olmaması, bu dönemde yeni yapılaşma olmadığını, mevcut iç kale ve içindeki yapıların kullanıldığını gösterir. Artuklu Belek Gazi, Harput’u ele geçirerek beyliğe son vermiştir. İNALOĞULLARI BEYLİĞİ (1098-1183) Büyük Selçuklu tahtının varisleri Tutuş ile Berkyaruk arasındaki mücadele sırasında Diyarbekir bölgesi muhtelif emirler arasında paylaşılmıştı. Bu sırada Sadr adında bir Türk emiri de Amid (Diyarberik)'e hakim oldu. Bu hakimiyet Sadr'ın yerine gelen kardeşi ve bu sülalenin kurucusu olarak kabul edilen Türkmen emirlerinden İnal ile (1098) devam etti. Emir İnal çok yaşamamış ve yerini oğlu İbrahim almıştı. Hısn Keyfa Artuklularından Nureddin Muhammed, Salahaddin Eyyubi'ye bağlanmış ve ona karşı bütün vazifelerini yerine getirmişti. Ancak Nureddin'in bir isteği vardı, bu da Amid şehrine sahip olmaktı. Salahaddin, adı geçen şehri alıp, ona vermeğe vaad etti. Salahaddin verdiği sözü yerine getirmek için beraberinde Nureddin Muhammed olduğu halde Amid üzerine yürüdü ve şehri kuşattı. Neticede 9 Mayıs 1183'de Amid'e girerek şehri Nureddin Muhammed'e verdi. Böylece İnaloğulları Beyliği sona ermiş oldu. DİLMAÇOĞULLARI BEYLİĞİ(1085-1394) Doğu Anadolu'da kurulmuş olan Türk beyliklerinden birisi de Bitlis ve Erzen'de hüküm sürmüş olan Dilmaçoğullarıdır. Bu beyliğin kurucusu Dilmaçoğlu Mehmed (Muhammed) Bey, Sultan Alp Arslan devrinde Bekçioğlu Afşın, Ahmed-şah gibi Türkmen emirleri ile Bizans idaresindeki Anadolu'ya akınlarda bulunuyordu. Dilmaçoğulları Beyliği Erzen ve havalisinde XIV. yüzyılına sonların kadar hüküm sürmüş, muhtemelen Akkoyunlular devrinde tarihe karışmıştır. AHLATŞAHLAR BEYLİĞİ (1100-1207) http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_64.jpg Ahlatşah mezarları Bu beyliğe, Ermenşahlar Beyliği, Sökmenliler Beyliği de denir. Sultan Melikşah'ın amcasının oğlu olan Kutbeddin İsmail, 1080 yılında Azerbaycan genel valiliğine tayin edilmişti. Kutbeddin İsmail'in kumandanlarından olan Sökmen, Büyük Selçuklu sultanı Melikşah'ın amcası Yakuti'nin oğlu olan Kutbeddin İsmail'in gulamı (yardımcı-hizmetli) idi. Kısa zamanda kendini göstermiş ve süratle yükselerek kumandan olmuştur. Adaleti ve iyiliği ile şöhret kazanan Sökmen, Mervanilerden Ahlat'ta hakim olan emirin halka kötü davranması sonucu bu şehre davet edildi. Sökmen askerleri ile Ahlat'a gelerek, şehri teslim aldı. Burada bir hükümet yani beylik kurdu. Aileye de bundan sonra Ahlat Şahları (Ahlatşahlar) ve Ermenşahlar denildi. Eyyubiler Ahlatşahlara son verdiler. İZMİR BEYLİĞİ (1081-1097) http://www.aysetulun.com/resimler/tu...hi_ozet_65.jpg Çaka Bey Anadolu'nun fethi sırasında, Malatya dolaylarında faaliyet gösteren Oğuz'un Çavuldur boyundan olduğu sanılan Çaka Bey, İstanbul'da uzunca bir müddet kaldıktan sonra 1081'e doğru İzmir'e gelerek bir beylik kurmuştur. Bizans İmparatorluğunun zayıf noktalarını iyi bilen Çaka Bey, Foça'yı ve civarını aldıktan sonra 40 parça gemiden kurulu kuvvetli bir donanma yaptırarak Ege Denizi'nde Sakız, Midilli, Sisam, Rodos adalarını zapt etti ve Çanakkale'ye doğru ilerledi. Üzerine gönderilen Bizans donanmalarını birkaç kere mağlup etti. İstanbul'u ele geçirip imparator olmak istiyordu. Kara kuvveti kafi gelmediği için, Balkanlar üzerinden Trakya'ya doğru ilerleyen Peçenek Türkleri ile işbirliği yaptı. Onlar karadan İstanbul'u baskı altına alırken Çaka Bey de denizden hücuma geçecek ve Bizans başkenti düşürülecekti. Fakat plan başarıya ulaşamadı. Çünkü, İmparator Aleksios Komnenos, Tuna boyundaki Kuman Türklerini Peçenekler üzerine saldırtmış ve aralarında cereyan eden, Meriç kıyısındaki Lebonium Savaşı (Nisan 1091)'nda Peçenekler ağır mağlubiyete uğramışlardı. İzmir Beyi Çaka, Selçuklu Sultanı Kılıç Arslan I. tarafından ortadan kaldırıldı (1097). TANRIVERMİŞOĞULLARI Çaka Bey’in İzmir’de hakimiyetini kurduğu yıllarda Tanrıvermiş adlı bir Türk komutanı da ele geçirdiği Efes’te beyliğini kurmuştu. Bizans’ın sahil bölgelerine yolladığı donanma Efes’i ele geçirince bu beylik de ortadan kalkmıştır (1097). İNANÇOĞULLARI BEYLİĞİ İnançoğulları, Germiyanoğulları hanedanındandır. Fakat İnanç Bey'le babasının hangi Germiyan beyinin oğlu veya kardeşi olduğunu şimdilik bilmiyoruz. Bunlar o zaman "Ladik" denen Denizli başkent olmak üzere Denizli bölgesinde hüküm sürmüşlerdir. Topraklan 8.000 km2'yi geçmemiştir. 1276'dan 1368'e kadar 92 yıl devam etmişlerdir. Ladik (Denizli) beyliği, Denizli şehrinin Germiyanoğullarının eline geçmesi ile son bulmuştur (1368). ÇIKARIMLAR
|
Büyük Hun İmparatorluğu
Türkler'in ilk kurdukları imparatorluk Hun İmparatorluğu'dur. Türkler'in daha eskiden de devletler kurduklarını biliyoruz, ama Hun Devleti çok geniş bir saha üzerinde başka milletleri de idaresi altına alan büyük bir devlet olduğu için, ona imparatorluk adını veriyoruz. Hun İmparatorluğu Hun Türkleri tarafından M.Ö. 220 yılında kuruldu. Hunlar bugünkü Moğolistan bölgesinde, yâni Çin'in kuzey-batısında yaşıyorlardı. Bu bölgede hâkimiyet kurdukları ve genişlemeye başladıkları için Çinliler onları büyük bir tehlike sayıyorlardı. Gerçekten Hunlar, askerlikteki üstünlükleri sayesinde Çin ordularını devamlı bozguna uğratıyorlardı. Bu yüzden Çin Devleti, Hun saldırılarını önleyebilmek için Hun-Çin sınırı boyunca büyük bir duvar örmeye başladı. Çin Şeddi veya Büyük Çin Duvarı denen savunma hattı işte böyle ortaya çıkmıştır (M.Ö. 214). Sonraları Ming Hanedanı zamanında yenilenen bu büyük duvarın bâzı kısımları çok sağlam bir şekilde günümüze kadar ayakta kalmıştır. İlk büyük Hun hükümdarı Teoman Yabgu'dur (M.Ö- 220). O zamanlarda Türk hükümdarlarına "Yabgu" deniyordu. Teoman Yabgu birbirinden ayrı yaşayan Türk boylarını birleştirerek ilk Türk birliğini gerçekleştirmişti. Bu çağda Türkler'in askerî üstünlüklerinde süvarilerin pek önemli bir yeri vardı. Çinliler atla çekilen savaş arabaları kullanıyorlardı, ama süvârî orduları yoktu. Türk atlıları çok sür'atli hareket kaabiliyetine sahip oldukları için Çin birliklerini istedikleri yerde çeviriyorlar, düşman olunca da çabucak çekiliyorlardı. Onlara ummadıkları anda birdenbire hücum ediyorlardı. Çinliler bu yüzden ordularını Hunlar gibi donatmak zorunda kaldılar; askerlerini Hunlar gibi giydirdiler. Ama ne Çin Duvarı, ne Çin orduları, Hunlar'ın Çin içlerine kadar girmelerini engelleyebildi. Teoman Yabgu'dan sonra Hun tahtına oğlu Mete Yabgu geçti. Mete zamanında Hun İmparatorluğu'nun toprakları Japon Denizi'nden Hazar Denizi'ne kadar uzanıyordu. Bu topraklarda çeşitli Türk kavimlerinin yanısıra öbür Altaylı kavimler de yaşıyorlardı. Mete devri, Hun İmparatorluğu'nun en parlak devridir (M.Ö. 209-174). Hunlar zamanında Çinliler medeniyet bakımından çok ileri bir durumdaydılar. Hem nüfusları ve orduları çok kalabalık, hem medeniyetleri parlak olduğu hâlde Hunlar'la başa çıkamadılar. Bu da gösteriyor ki, Hun başarısının sebebi yalnızca askerî güç değildi. Gerçekten Hunlar teşkilâtçılık ve idare bakımından çok gelişmişlerdi. O sırada Çin'in ayrı ayrı prenslikler hâlinde bulunmasından da faydalanarak, Kuzey Çin'de sık sık iktidarı ele alıyorlardı. Fakat Çinliler'in şehir hayâtına kapılan sınır boyu Türkleri yavaş yavaş Çinlileşiyor. Çinli prenseslerle evlenen Hun hükümdarlarının saraylarında Çin âdet ve gelenekleri yerleşiyordu. Mete'den sonra gelen Yabgular zamanında Çinliler'le ilişkiler arttı. Özellikle evlenme yoluyla Türk ve Çin hükümdar âileleri arasında yakınlıklar doğdu. Bu yakınlıklar ise Hunlar'ın iç işleri bakımından birçok karışıklıklara yol açtı. Yine de Hun İmparatorluğu Milâttan Önce Birinci Yüzyıl'a kadar üstünlüğünü devam ettirdi. Bu yüzyılda ise Türk beyleri arasında taht kavgaları artabildiğine arttı. Çinliler de bu kavgalardan faydalanarak, Türkler'i zayıflatmayı bildiler. Ancak Çinliler'in Hohan-Şu dedikleri Yabgu'nun 27 yıllık imparatorluğu zamanında ve Çiçi Yabgu devrinde devlet eski gücünü biraz olsun toparlayabildi. Milâttan sonraki ilk yüzyılda Hun İmparatorluğu Doğu ve Batı Hunları olmak üzere iki ayrı devlete bölündüler. Bunlara Güney ve Kuzey Hunları da denir. Milattan sonra üçüncü yüzyılın başlarında (220) başka bir Türk kavmi olan Siyenpi'ler Hunlar'la iktidar mücadelesine giriştiler. Sonunda Moğollar'ın ve bazı Türk boylarının da yardımıyla Hunlar'ın hâkimiyetine son verdiler. Büyük Hun İmparatorluğu târihte bilinen eski imparatorlukların en büyüğü idi. Hun hükümdarlarından Mete, Hohanşu ve Cici Yabgular, dahî denecek kadar büyük birer kumandan ve devlet adamı idiler. Bu büyük şahsiyetler hakkında Çin târihlerinde verilen bilgiler, en büyük düşmanlarının bile onlara hayran kaldıklarını gösterir. METE KAĞAN VE OĞUZ DESTANI Mete, Teoman Yabgu'nun oğlu ve veliahdi (kendisinden sonra hükümdar olacak kimse) idi. Ama Teoman Yabgu'nun başka bir eğinden de bir oğlu olmuştu ve bu kadın Teoman'dan sonra Mete yerine kendi oğlunun hükümdar olmasını istiyordu. Sonunda Teoman'ı kandırdı. Ama Mete Buna razı olmadı ve derhâl bir ordu toplayarak Hun tahtını ele geçirmek üzere yola çıktı. Böylece Türk târihinde ilk defa bu şehzade (prens), devlet uğruna babasıyla taht kavgasına girişiyordu. Osmanlı İmparatorluğu zamanında da ilk defa Birinci Murâd'ın oğullarından Savcı (Yıldırım Bâyezîd'in ağabeyisi) babasına karşı çıktı; sonra İkinci Bâyezîd'in oğlu Selim (Yavuz) babasıyla taht kavgasına girdi. Kanûnî'nin çok sevdiği eşi Hurrem Sultân kendi oğlu Selîm'i (İkinci Selim) velîahd yapmak isteyince, pâdişâhın öbür oğulları (Mustafa ve Bâyezîd) da babalarına isyan ettiler. Mete çok yüksek kaabiliyetli bir komutandı. Topladığı ordu ile babasını yendi ve Hun tahtına oturdu. Çin târihleri onun üstün meziyetlerini ve yaptığı büyük işleri uzun uzun anlatırlar. Devletinin ve milletinin işleri için kendi çıkarlarını hiçe sayardı. Anlatılanlara göre bir defasında Hunlar zor durumda kalmışlar ve Çinliler'den barış istemişlerdi. Çinliler barış için Mete'nin en sevdiği atını istediler, hemen verdi. Ama Çin hükümdarı bununla yetinmedi, başka şeyler de istedi. Mete kendine ait nesi varsa hepsini birer birer veriyordu. Sonra Çinliler sınırda küçük bir arazî istediler. Burası hiçbir ise yaramayan kurak, kumlu bir topraktı. Ama Mete buna çok sinirlendi ve şöyle dedi: "Benden ne istedinizse verdim, çünkü onlar benim maltındı. Ama bu toprak benim değil, milletimindir. O toprağı korumak için savaşır, canımı veririm." Türklerin Oğuz Kağan Destanı'ndaki Oğuz Kağan'ın Mete olduğu söylenir. Oğuz Kağan'ın Şehnâme'de ve Divân-ı Lugati't Türk'de adı geçen Alp Er Tunga olduğunu söyleyenler de vardır. Oğuz Kağan Destanı şöyledir: http://80.190.202.79/pic/p/pasam68/attila1.jpg Günlerden bir gün Ay Kağan bîr erkek çocuk doğurdu. Çocuk kara saçlı, kara kaşlı, ela gözlü, kırmızı ağızlı idi. Perilerden daha güzeldi. Çocuk, anasından yalnız bir defa süt emdi. Bir daha emmedi. Konuşmaya başladı. Çiğ et ve şarap istedi. Kırk günden sonra büyüdü. Yürüdü. Oynadı. Ata bindi. Geyik avına bağladı. Günlerden sonra, gecelerden sonra bir yiğit oldu. Bahadır oldu. Oğuz Kağan denen bu bahadır bir gün Tanrı'ya yakarmakta idi. Birdenbire etraf karanlık kesildi. Gökten bir ışık düştü. Bu ışık aydan da, güneşten de parlaktı. Oğuz Kağan gördü ki bu ışığın içinde bir kız var. Bu kız çok güzeldi. Yüzünde ateşli, ışık saçan bir beni vardı. Kutup Yıldızı gibi İdi. Gülse, mavi gök de gülerdi. Ağlasa, mavi gök de ağlardı. Oğuz Kağan bu kızı görünce aklı başından gitti. Kızı sevdi, aldı. Kız, Oğuz Kağan'a üç erkek çocuk doğurdu. Birincisine "Gün", ikincisine "Ay", üçüncüsüne "Yıldız" adını koydular. Oğuz Kağan gene bir gün ava gitti. Gördü ki gölün yanında bir ağaç var. Bu ağacın kovuğunda bir kız oturuyor. Çok güzel bir kız. Saçlar bir ırmağın akışı gibi. Dişleri inciye benziyor. Gözleri gökten de mavi. Oğuz Kağan'ın aklı başından gitti. Yüreğine ateş düştü. Onu sevdi, aldı. Bu kız da Oğuz Kağan'a üç erkek çocuk doğurdu. Birincisine "Gök", ikincisine "Dağ", üçüncüsüne de "Deniz" adını verdiler. Bu çağda, sağ yönde Altın Kağan denen bir kağan vardı. Altın Kağan, Oğuz Kağan'a elçi gönderdi. Pek çok altın,gümüş, yolladı. Pek çok kız, yakut, inci gönderdi. Oğuz Kağan'a saygı gösterdi. İtaat etti. Oğuz Kağan, Altın Kağan'ın itaatini kabul etti. Sonra kırk gün yürüdü. Buz Dağı denen dağa geldi. Çek soğuktu. Çadırını kurdurdu. Tan yeri ağardığı zaman Oğuz Kağan'ın çadırına güneş gibi bir ışık girdi. O ışıktan; gök tüylü, gök yeleli, büyük bir erkek kurt çıktı. Kurt, Oğuz Kağan'a dedi ki : "Ey Oğuz, artık ben önünde yürüyeceğim." Bundan sonra Oğuz Kağan çadırları toplattı. Yola koyuldu. Ordusunun önünde gök tüylü, gök yeleli, büyük erkek kurt yürüyordu. Ordu, kurdu takip ediyordu. Nice günlerden sonra kurt durdu. Oğuz Kağan da ordusunu durdurdu. Burada İtil denen bir ırmak vardı. Oğuz Kağan düşmanla karşılaştı. Savaş çok çetin oldu. Okla, kılıçla vuruşuldu. İtil Suyu düşman kanından kıpkızıl oldu ve Oğuz Kağan üstün geldi. Gök tüylü, gök yeleli kurt gene öne düştü. Oğuz Kağan'ı Sind Ülkesi'ne götürdü. Oğuz Kağan burada da çok düşmanla vuruştu. Düşmanı yendi. Bu ülkeyi de yurduna ekledi. Geri döndü. Oğuz Kağan'ın yanında ak sakallı, boz saçlı, çok akıllı ihtiyar bir kişi vardı. Anlayışlı, doğru bir adamdı. Oğuz Kağan'ın veziri idi. Adı "Uluğ Türk" idi. Uluğ Türk günlerden bir gün uykuda bir altın yay ve üç gümüş ok gördü. Bu altın yay gün doğusundan gün batısına kadar uzanmıştı. Üç gümüş ok da kuzeye doğru gidiyordu. Uluğ Türk uyandıktan sonra, düşte gördüklerini Oğuz Kağan'a anlattı: - "Ey Kağanım," dedi. "Hayat sana hayırlı olsun. Gök Tanrı, düşümde gördüğümü yerine getirsin. Dilediği yeri sana versin." Oğuz Kağan, Uluğ Türk'ün sözlerini beğendi. Öğüdünü dinledi. Oğullarım topladı. Şöyle dedi: Gönlüm av diliyor. Kocadım. Kuvvetim kalmadı. Gün, Ay ve Yıldız; siz Doğu tarafına varın. Gök, Dağ ve Deniz; siz Batı tarafına varın... Bunun üzerine Oğuz Kağanın oğullarının üçü Doğu tarafına, üçü de Batı tarafına gitti. Gün, Av ve Yıldız çok geyikler, çok kuşlar avladıktan sonra yolda bir altın yay buldular. Yayı aldılar. Babaları Oğuz Kağan'a verdiler. Oğuz Kağan sevindi. Yayı üç parça etti ve dedi ki : http://www.biyotarih.com/wp-content/...3/atilla04.jpg "Ey büyük kardeşler, yay sizin olsun..." Gök. Dağ ve Deniz de çok geyikler, çok kuşlar avladıktan sonra yolda üç gümüş ok buldular. Okları aldılar. Babaları Oğuz Kağan'a verdiler. Oğuz Kağan sevindi. Okları küçük oğullarına pay etti ve dedi ki: "Ey küçük kardeşler, bu oklar sizin olsun..." Oğuz Kağan bundan sonra ulu kurultayı toplantıya çağırdı. Halkı da davet etti. Büyük meşveret edildi. Oğuz Kağan yurdunu oğullarına pay etti. Onlara verdi. Dedi ki : - " Ey oğullar ben çok yaşadım. Çok savaşlar gördüm. Çok ok attım. Çok ata bindim. Düşmanlarımı ağlattım . Dostlarımı güldürdüm. Gök Tanrı'ya borcumu eda ettim. Sizlere de yurdumu veriyorum..." Siyenpiler ile yaptıkları savaşları (220) kaybettikten ve Asya'daki Büyük Hun İmparatorluğu dağıldıktan sonra Hunlar'ın bir kısmı Dinyeper Nehri ile Aral Golü doğusu arasındaki bölgeye yerleştiler ve Dördüncü Yüzyılın ortalarına kadar orada yaşadılar. Bu târihten itibaren Batı'ya akın etmeye başladılar. Hunlar'ın yurtlarını niçin bırakıp göç ettikleri iyice bilinmiyor, herhalde geçim şartlarının bozulması onları bu işe zorladı. Hakanları Balamir'in idaresinde Volga'dan Batı'ya doğru ilerlemeye başladılar. O târihlerde Kuzey Karadeniz'den Macaristan'a kadar olan yerlerde Cermen asıllı kavimler oturuyorlardı. Hunlar önce bunlardan Doğu Gotları'na hücum edip dağıttılar. (374), arkasından Batı Gotları'nı mağlup ederek onların ülkesine girdiler (375). Doğu'dan Batı'ya doğru uzanan Hun akınının yerinden yurdundan ettiği birçok kavimler böylece Batı'ya itilerek Roma İmparatorluğu topraklarım altüst ettiler. Kuzey Karadeniz'den İspanya'ya kadar her taraf allak-bullak oldu. Dördüncü Yüzyıl'ın sonunda Hunlar Batı'da Tuna'yı geçerek Balkanlar'a indiler, Doğu'da da Kafkaslar'dan Anadolu'ya girdiler. Bu ikinci akıncı kolu Güney Anadolu'dan Suriye'nin Akdeniz kıyılarına ve Kudüs'e kadar yıldırım hızıyla ilerledi. Sonbaharda aynı yoldan Azerbaycan'a döndü. Roma İmparatorluğu bu akından o kadar şaşırmıştı ki, her tarafta Hunlar hakkında akıl almaz hikâyeler anlatılıyordu. Batı'da ise Balamir'in oğlu Ildız'ın komutasındaki Hun süvari birlikleri Bizans İmparatorluğu'nu barışa zorladı, Batı Roma İmparatorluğu ise kendi ülkesini talan eden barbar kavimler (Gotlar, Vandallar, Burgondlar, Saksonlar vs.) karşısında Hunlar'la anlaşma yoluna gitti. Ildız'dan sonra Hun tahtına geçen Karaton ve Rua zamanlarında Hunlar Bizans'ı yıllık vergiye bağladılar, Batı Roma'yı da barbar kavimlerin ve Bizans'ı istilâ tehditlerine karşı korudular. Hun gücü bir masal gibi bütün Avrupa'yı âdeta büyülemiş ve korkutmuştu. Bu korkunun izlerini Batı milletlerinin hafızalarında hâlâ bulabiliyoruz. Hun İmparatoru Rua'nın 434'de ölmesi üzerine devletin başına Attila geçti. Attila, Rua'nın kardeşlerinden Muncuk'un oğlu idi. Amcaları Aybars ve Oktar İmparatorluğun sağ ve sol kanat hanları idi. Attila kardeşi Bleda ile birlikte hükümdar oldu, ama asıl idare ve kudret Attila'nın elindeydi. Attila'nın hükümdarlık devri Hun İmparatorluğu'nun altın çağıdır. O târihte Hunlar Volga Nehri'nin doğusundan bugünkü Fransa'ya kadar olan bölgeye hâkim olmuşlardı. İdareleri altında çeşitli Türk boyları da dâhil olmak üzere tam kırk beş kavim yaşıyordu ki, bunların çoğu şimdiki Avrupa milletlerinin dedeleridir. Bütün dünyada Attila'nın karşısına çıkacak hiçbir kuvvet yoktu. Hun hâkimiyeti Manş Denizi'ne kadar ulaşmıştı. Bizans kendisini devamlı baskı altında tutup vergiye bağlayan bu kuvvetten kurtulmak için Hunlar arasına nifak sokma yolunu denedi. Çeşitli sebeplerden Attila idaresiyle uzlaşamayan Hun beylerini Bizans'a davet ediyor, onları yüksek makamlara geçiriyor, Attila'ya karşı kendilerine yardım vâdediyordu. Attila nihayet Bizans'ı ortadan kaldırmak üzere harekete geçip ordularıyla Trakya'ya girdiği sırada meşhur Roma kumandanı ve konsülü Aetiüs araya girdi ve kendi oğlunu Attila'ya rehin vererek Bizans'ın barışı koruyacağına kefil oldu. Bu seferden yedi yıl sonra Bizans artık Hunlar'a bağlı bir devlet hâline gelmişti: Her yıl ödedikleri yıllık vergiyi üç katma çıkaracak ve bir defaya mahsûs olmak üzere altı bin libre altın ödeyeceklerdi. Attila 451 yılında Batı Roma İmparatorluğu topraklarının bir kısmı üzerinde hak iddia ederek (Roma prensesi ile nişanlıydı), harekete geçti. Romalılar o zaman Hunlar'ın kovaladığı diğer Barbar kavimlerden de topladıkları kuvvetlerle iki yüz bin kişilik bir ordu kurup Paris yakınlarında Attila'nın karşısına durdular. Atilla'nın ordusunda da Hunlar'ın yanısıra başka kavimlerden yüz bine yakın asker vardı. Orleans yakınında bütün bir gün yapılan savaşta her iki taraf on binlerce kayıp verdiği halde kimin yendiği belli olmadı, ama gece olunca Romalılar ve müttefikleri savaş alanından çekildiler. Attila onları o sırada takip etmedi, geri dönüp ordusuna çekidüzen verdikten sonra Roma'ya doğru yürüdü. Po Ovası'na geldi. Roma'da halk korku ve panik içindeydi. Senato, ne pahasına olursa olsun barış yapılmasından yanaydı. Barış teklifini yapacak heyetin başında papa vardı: Papa, hıristiyan dünyasını kurtarmak üzere bizzat Attila'nın huzuruna çıktı ve Roma'nın kendisine boyun eğdiğini bildirdi. Bunun üzerine barış yapıldı. Attila 452 yılında 60 yaşında iken öldü. Yerine sırasıyla oğulları İlek, Dengizik ve İrnek, Hun Hakanı oldular. Bu sonuncular önceki hun hakanları gibi başarılı olamadı. 470 yılında Batı Hun İmparatorluğu artık dağılmıştı. |
Cevap : İslamiyetten Önce Türk Devletleri
İslam Öncesi Türk Kültür ve Medeniyeti Türk Adının anlamı:Güçlü, kuvvetli, kudretli, Doğan, türeyen, çoğalan, artan anlamlarına gelmektedir. Türk” kelimesi ilk defa siyasi ad olarak, Göktürk Devleti tarafından kullanılmıştır. Daha sonra Türk soyuna ait olan bütün toplulukları ifade eden milli bir ad olmuştur. Coğrafi bir ad olarak, ilk defa Bizans kaynaklarında Orta Asya için kullanılmıştır. Anadolu ise XII yüzyıldan itibaren Avrupalılarca Türkiye olarak anılmıştır TÜRKLERİN ANAYURDU Türklerin ana yurdu Orta Asya'dır. Orta Asya; Altay-Sayan Dağları’nın kuzeybatısı, Tanrı Dağları’nın kuzeyi, Sibirya steplerinin güneyi ve Hazar Denizi’nin doğusu ile çevrili olan bölgedir.ANAYURTTA KURULAN UYGARLIKLAR * Anav Kültürü: MÖ 4500–1000 arası Türkistan’ın Başkenti Aşkabat yakınlarında ortaya çıkarılmıştır. Yapılan kazılarda dokuma parçaları, seramik ve süs eşyaları bulunmuştur.* Afanasyevo Kültürü: MÖ 3000–1700 de Altay-Sayan dağlarının kuzey batısında bulunmuştur. Türklerin en eski kültürüdür. Afanasyevo tolumu, avcı ve savaşçı bir toplumdu. Bu toplumun koyun ve at gibi hayvanları besledikleri bilinmektedir. Bu kültür Orta Asya uygarlığının temelini oluşturmuştur. * Andronova Kültürü: MÖ 1700–1200 yıllarında Altay-Tanrı dağları, Güney Sibirya ve Hazar Denizi’nin doğusuna kadar olan bölgede oluşmuş bir kültürdür. Orta Asya kültürleri içinde yayılma alanı en geniş olanıdır. Afanasyevo Kültürünün gelişmiş bir şekli olarak karşımıza çıkar. Bakırdan yapılanların yanında ilk defa tunçtan ve altından yapılmış eşyalara bu kültürde rastlanır. * Karasuk Kültürü: MÖ 1200–700 yılları arasında Yenisey’de bulunmuştur. Orta Asya uygarlığında demir, ilk olarak bu kültürde işlenmiştir. Karasuk kültürü mensupları yünlü dokumayı ve keçeden çadır yapmayı öğrenmişler ve üzeri çadırla örtülü, dört tekerlekli arabalar kullanmışlardır. * Tagar Kültürü: M.Ö.700–100 arası Abakan bölgesinde görülmüştür. Bu kültüre ait çok sayıda keskin ahançer, ok uçları vb. eşyalar bulunmuştur. TOPLUM YAPISI Aile sosyal hayatın ve toplumun en küçük birimidir.Ailelerin birleşmesiyle urug (aileler birliği), urugların birleşmesiyle boy, boyların birleşmesiyle budun ( millet ), budunların birleşmesiyle il ( devlet ) meydana gelir. Aile = Oğuş denmiştir. Aile kalabalık değildir, küçük aileler şeklindedir. Bunu sağlayan göçebe hayattır. Anne – baba – çocuklar vardır. Evlenenler ayrılır, en küçük erkek çocuk baba ocağını devam ettirir. Kadın erkekle genelde eşit haklara sahiptir. Tek kadınla evlenme yaygındır. Aile, düğün töreniyle yapılan evlenme ile kurulur, kız evi oğlan evinden kalıng denilen bir başlık alırdı. Urug = Ailelerin birleşmesiyle oluşur. Bağımsız bir yapı değildir. Siyasi yönden bir boyun parçasıdır. Boy = Urugların birleşmesiyle oluşur. Başlarında boy beyi denilen kişiler vardır. Boyun çıkarlarını korumak, adaleti ve dayanışmayı sağlamak görevidir. Her boyun belli toprağı ve askeri gücü vardır. Budun = Boyların birleşmesiyle oluşur. Başında Han bulunur. Han’ın başkanlığında bir merkezden idare edilir. Siyasi yönden bağımsız olduğu gibi, il’e de bağlı olabilir. İl ( el ) – Devlet = Budunlar birleşerek il’i meydana getirir. Belli toprağı, halkı, hukuki düzeni olan siyasi bir topluluktur. il dağıldığında onu oluşturan alt birlikler aynen özelliklerini korur. Böylece yıkılan bir Türk devletinin yerine yenisi kolaylıkla kurulur. Bu sosyal teşkilat tarih sahnesinden silinmemelerinde önemli rol oynamıştır. SOSYAL HAYAT Bozkır yaşantısı mücadeleci ve pratik olmalarını sağlamıştır.Halk sınıflara ayrılmaz, toplumda eşitlik esastır. Ekonomik ve dini özgürlük vardır. Kölelik ve soyluluk kavramları yoktur. Din adamları ayrıcalıklı bir sınıf değildir. Hayvancılık yaygındır. Atı evcilleştirmişlerdir. Göçleri kolaylaştırmıştır. Yazın yaşadıkları yerler yaylak, kışın ise kışlak olarak ifade edilmiştir. Avcılık yaygındır. Aynı zamanda avcılık önemli bir savaş eğitimi görevine sahiptir. Sosyal hayat yerleşik hayata geçmeleriyle beraber değişikliğe uğramıştır. Göktürkler döneminde şehirler kurmuşlardır fakat yaygın olarak ilk kez Uygurlar döneminde yerleşik hayata geçmişlerdir. Uygurlar evlerini tuğladan yaparlardı, şehirlerine balık demişlerdir. Ordu balık önemli ticaret merkezi olmuştur. Uygurlar bataklıkları kurutup tarlalar açmış, sulama kanalları yapmışlardır. Genellikle at ve koyun eti yenirdi. Sütlü darı, peynir ve yoğurt yaygındır. İçki olarak kımız, kısrak sütünün mayasından yapılırdı. İpek, pamuk, devetüyü ve yünden elbiseler giyilir, Turfan’da dokunan çiçekli Uygur kumaşları ünlüdür. Dini ve ulusal törenlere bütün millet katılırdı. Baharda büyük şölenler düzenlenirdi. Şölenlerin diğer adı toy’dur. Kurban kesilir, yarışlar yapılır, dans edilirdi. Kopuz çalınırdı. Halkın ihtiyaçları karşılanırdı. Sürek avları, at yarışları, okçuluk, güreş, kılıç oyunu ve çevgen adı verilen atlı top oyunu sportif faaliyetlerdendir. DEVLET YÖNETİMİ Teşkilatçı olmaları çok devlet kurmalarına sebep olmuştur. Bağımsızlık duygusu gelişmiştir.Toplumun siyasi teşkilatlanmasının en üst basamağı il (devlet) olmuştur. Ülke sınırlarını koruyan ve halkı belli kurallara göre yöneten siyasi kuruluşa devlet denmiştir. Başında hakan bulunur. Egemenliğin ve siyasi iktidarın en başta gelen unsurudur. Kağan, hakan, han, şanyü, yabgu, tanhu, ilteber, idikut, erkin hükümdarın unvanlarıdır. Hükümdarlığın kaynağı ilahidir. Kutlu hanedan soyundan olanlar hükümdar olabilir. Göktanrı yetkiyi verir, buna kut denir. Kan yoluyla babadan oğla geçer. Ülke töre ( türe )’ye göre yönetilir. Devlet ve topum yaşamını düzenleyen kurallardır. Kağan resmi törenlerle tahta çıkar. Hükümdarlık Sembolleri; Otağ ( hakan çadırı ), örgin (taht), kotuz ( sorguç ), tuğ ( sancak ), yay ve davul. Hakan çadırı kubbelidir, kapısı doğuya açılır. Rengi ve şekliyle sahiplerinin konumunu belirtir. Hükümdar alp ( cesur ve kahraman ), bilge ( akıllı ), adil ve erdemli olması gerekir. Görevi orduya komuta etmek, töre hükümlerini uygulamak, ülkede birliği, dirliği, adaleti sağlamak, dağınık Türk boylarını toplayarak, halkı doyurmak ve giydirmektir. Eşlerine katun ( hatun ) denilir. Söz sahibidirler, gerekirse naip ( vekil ) olarak devlet başkanlığı yapar, elçileri kabul eder, devlet meclisine katılır. Türk devletlerinin en zayıf yönü tahta geçme konusunun belli kurala bağlanmamış olmasıdır. Töreye göre hükümdar öldüğünde oğullarının hepsi tahta geçme hakkına sahiptir. Bu durum taht kavgalarına sebep olmuştur. Turfan Uygurlarında tahta geçme hukukunun yazılı belgeler ve senetlere dayandırıldığı bilinmektedir. Tahta geçme baş hatunun çocuklarının hakkıdır. Türk kağanlarında siyasi amaçla başka ülke prensesleriyle evlenme de olmuştur. Çocuklar küçükse, amcaları tahta geçer. Zaman zaman kurultay seçmiştir. Bazen yaşı en büyük ve bilgili olan tahta geçmiştir.( Ekberiyet Sistemi ). En çok karşılaşılan durum hanedan üyelerinin mücadelesi olmuştur. Devlet işlerinin görüşülüp karara bağlandığı büyük meclise kurultay – toy - kengeş denmiştir. Belli zamanlarda toplanır, önemli konular görüşülür, karara bağlanır. Asker ve sivil tüm yöneticilerle boy beyleri, bağlı kavimlerin yöneticileri katılır. Toygun; meclise katılma hakkına sahip olanlara denir. Hakan meclisin doğal başkanıdır. Ekonomik, siyasi, sosyal, dini, askeri konular görüşülür ve karara bağlanır. Her yılın dokuzuncu ayında genel toplantı yapılırdı. Hayvanların sayım sonuçları, ordunun durumu, genel sorunlar görüşülür. Ayukı ( hükümet ): Siyasi örgütlenmenin kurumlarından biridir. Hakanın ve meclisin emirlerini uygulardı. Ayguci ( başbakan ): Hükümetin başında bulunur. Buyruk ( bakan ): Hükümet üyeleridir. Bitikçi ve tamgacı; Yazışmaları yapar ve dış politikayı yürütür. Tarkan, Apa; Saray görevlilerindendir. Askeri ve sivil yönetimden sorumludur. Tudun: Denetim ve vergi işleriyle ilgilenir. Vali. Ordu; Hükümet konağının bulunduğu şehre denilir. İl ( el ) – örgin ( saray ) devlet başkanının oturduğu yer. Ebi ( hükümet konağı ) Bitigciler: Kâtip Agı (Agılıg) : Hazine Agıcı: Hazinedar Kenetçi: Danışman Subaşı: Ordu Komutanı Tigin: Hükümdar Çocukları (Tekin) Şad: Diğer Hanedan Mensupları Tamgacı: Dış siyaset işlerini yürüten görevliler Kımız: Kısrak Sütünden Elde Edilen Türklerim Milli İçkisi Balık: ygurların Şehirlerine Verdikleri Ad (Beşbalık Ve Ordubalık Gibi). Bitik Taş: Kitabe, Yazılı Taş Börk: Genellikle Hayvan Postundan Yapılan Başlık Kült: Tapma, Tapınma. Din. Minyatür: çoğunlukla eski yazma kitaplarda görülen, ışık, gölge ve hacim duygusu yansıtılmayan küçük renkli resim tekniği. Türklerde ilk devlet teşkilatı Mete Han tarafından kurulmuştur. Ülke sağ – sol ( doğu – batı ) şeklinde ikiye ayrılarak yönetilir. Doğu batıya göre üstündür. Güneşin doğduğu yer olduğu için. Hakan doğuda oturur, batıyı yabgu unvanıyla kardeşi yönetir. Yabgu iç işlerinde serbest, dış işlerde büyük hakana bağlıdır. Tigin hükümdarın çocuklarıdır. Şad unvanıyla çeşitli yerlere tecrübe kazanmaları için gönderilir. Selçuklu ve Osmanlı’da da görülür. ORDUSU Ücretli değildir. Her Türk bir asker sayılır. Ordunun temeli süvarilere dayanır. Boy beyi, han, şad, tigin gibi yöneticiler savaşa hazır bir komutandır. İlk düzenli Türk ordusu Mete Han tarafından kurulmuştur. Mete Han’ın başa geçtiği M.Ö.209 yılı Türk Kara Kuvvetleri’nin kuruluş tarihi olarak kutlanmaktadır. Onlu sistem vardır. En küçük on, en büyük onbin kişilik birlikler vardır. Onbin kişilik birimlere tümen denir. Ordu 24 tümenden oluşur. Avrupa bu sistemden etkilenmiştir. Romalılar, Ruslar, Moğollar, Çinliler vb. devletler taklit etmişlerdir. Bugünkü flama ve sancak yerine tuğlar kullanılmıştır. Genellikle hafif silahlar; ok, yay, kılıç, kalkan, kargı, mızrak, süngü ve hançer kullanılmıştır. Düşman ve araziye göre taktik vardır. Keşif, yıpratma, ani baskın ve Turan Taktiği ( kurt oyunu ) savaş taktikleridir. ( Malazgirt, Niğbolu, Mohaç) DİN VE İNANIŞ Din adamları ayrı bir sınıf değildir. Türklerde şamanizm’den etkilenme vardır fakat din değildir, büyü ve gizli güçlere inanma vardır. Temsilcilerine şaman denir. Şifa vericilik esastır. Eski Türklerde dini inanç üç noktada toplanmıştır; Tabiat Kuvvetlerine İnanma Atalar Kültü Gök Tanrı İnancı Tabiat Kuvvetlerine İnanma: Dağ, tepe, kaya, ırmak, vadi, ağaç, orman, güneş, ay ve yıldız gibi varlıklarda bir takım gizli güçlerin var olduğuna inanılır. Ruhlar, iyilik seven ve kötülük getiren olarak ikiye ayrılır. Doğadaki bu ruhlara iduk yer- su ( kutsal yer su ) denir. Umay tanrıça adıdır. Yada taşı; yağmur yağdırmak ve rüzgar estirmek için sihrine başvurulan kutsal taştır. İlkbaharda ve sonbaharda at ve koyun kurban edilir. İlkbaharda törenler yapılır ( Nevruz: Yenigün ) Atalar Kültü: Ölen kişilere ve atalara ait hatıralar kutsaldır. Ataların ruhlarının kendilerini koruduğuna inanılır ve kurban kesilir. Mezarlara yapılan saldırı savaş nedeni olabilir. Gök Tanrı İnancı: Türklerin asıl dinidir. Bütün kâinatı yaratan Göktanrı’dır. Bugünkü Tanrı sözcüğü, Orhun yazıtlarında Tengri veya Tengiri biçimindedir. Göktanrı can veren yaşatan ve öldürendir. Yol gösterir, hükmeder, cezalandırır ve mükâfatlandırır. Türklerin devlet kurması Göktanrı’nın isteği ile olmuş ve hakana verilmiştir. Tanrı tarafından verilen devleti yönetme yetkisine kut denir. Ölenlerin ardından yas tutulur ve yuğ adı verilen törenler yapılır. Bu törenlerde ziyafet verilir, at yarışları yapılır. Ölüler kurgan adı verilen mezarlara gömülür. Ölümden sonraki hayata inanç vardır. Eşyalar da gömülür. Mezarlara balbal adını verdiğimiz taşlar dikilir. Gök kutsaldır, gök ve yer yedi kattan yaratılmıştır. Uçmağ; Cennet, Tamu; Cehennem olarak ifade edilmiştir, öldükten sonra dirilişe inanılmıştır. Din adamlarına kam denilmiştir. Türk topluluklarının asıl dini Gök Tanrı dini olmasına rağmen, bazı topluluklarda değişik dinlerin yayıldığı da görülmektedir. Uygurlar arasında Budizm, Maniheizm, Hıristiyanlık ve İslamiyet yayılmıştır. Hazarlar da Museviliği kabul etmişlerdir. Macarlar, Kumanlar, Peçenekler, Tuna Bulgarları Hıristiyanlığı kabul etmiş, itil Bulgarları ise İslamiyet’i seçmişlerdi. Hazarlar ve Uygurlar din konusunda daha çok hoşgörülü olmuşlardır. İslamiyet dışındaki dinler genellikle Türklerin milli benliklerini kaybetmelerine ve diğer milletlerin arasında yok olmalarına sebep olmuştur. HUKUK Adalet, iyilik, eşitlik değişmeyen hükümlerdir. Töreye uymamak en büyük suç sayılmıştır. Sosyal düzeni sağlamak için mahkemeler vardır. Mahkemelerin başında bulunan kişilere yargan denir. Kağanın başkanlık ettiği mahkemeye yargu denmiştir. Yüksek mahkemelerdir ve siyasi suçlara bakar. Törelerin sert ve kesin hükümleri vardır. Hafif suçlar için hapis cezası vardır. Tek eşlilik vardır. Miras hukukuna göre topraklar en küçük oğla taşınabilir mallar ise diğer oğullara verilir. Türk hukuku ilk kez Uygurlar tarafından yazılı hale getirilmiştir. Medeni hukuk, ticaret hukuku, borçlar hukuku ve vergi hukukuna ilişkindir. YAZI, DİL VE EDEBİYAT Yazı: Göktürk, Uygur, Arap, Kiril ve Latin alfabeleri kullanılmıştır.Göktürk ve Uygur alfabeleri milli alfabelerdir. Göktürk alfabesi, en eski milli alfabemizdir.38 harf bulunur. Dördü sesli otuz dördü sessizdir. Sağdan sola yazılır, Orhun Alfabesi de denilmiştir. En güzel örneği Orhun Kitabeleridir. Orhun Kitabeleri-Yazıtları ( Göktürk Kitabeleri ) : Kutluk devleti döneminde ilki Vezir Tonyukuk adına 727’de, ikincisi Kültigin adına 732’de Bilge Kağan tarafından, üçüncüsü Bilge Kağan adına 735’de oğlu tarafından dikilmiştir. Türk tarihinin ve edebiyatının ilk yazılı belgeleridir. Türk adının geçtiği ilk Türkçe metindir. Türklerin sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi hayatları hakkında bilgi verir. Ayrıca kitabeler gelecekteki Türk Milleti içinde çarpıcı öğütler vermesi bakımından önemlidirler. Tonyukuk kitabesini kendi yazmış, Küligin ve Bilge Kağan’a ait olanları Yollug Tigin yazmıştır.1893’de Danimarkalı Thomsen okumuştur. Kırgızlar, Bulgarlar, Hazarlar ve Peçenekler 10. yy’a kadar Göktürk Alfabesini kullanmışlardır. Esik Kurganı’nda M.Ö. 5. ve 6. yy’a ait yazı bulunmuştur. Uygur Alfabesi; Soğd alfabesinden alınıp geliştirilmiştir.18 harfli olup, üçü sesli on beşi sessizdir. Sağdan sola yazılır. Moğolların resmi yazısı olmuştur. Uygurlar dönemine ait edebi eserler çoktur. Uygurlar kâğıt yapımını ve hareketli matbaa tekniğini uygulamışlardır. Dil ve Edebiyat: Ural – Altay dil grubunun Altay kolundandır. İlk ürünler sözlüdür. Cenaze törenlerinde söylenen sagu, şölenlerde saz eşliğinde söylenen koşuk, atasözleri olan sav, bağımsızlık ve vatan kutsallığı – kahramanlık – birlik konularının işlendiği destanlar en güzel örneklerdir. Adı bilinen en eski Türk şairi Aprın – çur Tigin’dir. Türk edebiyatının bilinen ilk yazılı örnekleri Yenisey Kitabeleri ve Orhun Kitabeleri’dir. Önemli Türk Destanları : Oğuz Kağan Destanı : Hunlar Alper Tunga Destanı : İskitler ( Sakalar ) Şu Destanı : İskitler Manas Destanı : Kırgızlar Bozkurt Destanı : Göktürkler Ergenekon Destanı : Göktürkler Türeyiş Destanı : Uygurlar Göç Destanı : Uygurlar Türk Yazıtları ( Kitabeleri ) : Yenisey Yazıtları : Kırgızlar Karabalgasun( Ordubalık ) Yazıtları : Uygurlar Orhun ( Göktürk ) Yazıtları : Göktürkler EKONOMİ Ekonominin temeli hayvancılıktır. At ve koyun çoğunlukta olup deve ve sığır da yetiştirilmiştir. Hayvan ürünlerinin ticareti yapılmıştır. Hunlarda canlı hayvan ihracatı ilk sırayı almıştır. Uygurlar hayvancılıkta gelişmemişlerdir. İklimin ve toprağın uygun olduğu yerlerde tarımla uğraşılmıştır. Hunlar buğday ve mısır yetiştirmişleridir. Göktürklerde her ailenin ekip biçtiği kendine ait topraklar vardır. Sulama kanallarının yapımına önem verilmiştir. Altay ve Selenga bölgelerinde kanallar açılmıştır. Hunların açtığı Göktürkler tarafından kullanılan Tötö kanalı örnek verilebilir. Uygurlar yerleşik hayat geçtikten sonra tarıma önem verdiler. Her çeşit sebze yetiştirmişlerdir. Türklerin yetiştirmiş olduğu ilk tarım ürünü hayvan yemi olan yonca, ilk tarımsal gıda ürünü buğday olmuştur. Tarlaya tarıglag, çiftçiye tarıgçı denmiştir. Saban kelimesi Türkçe de biline eski kelimelerden biridir. Hunlardan itibaren ticaretin önemi kavranılmıştır. Çin, Sasani ve Bizans ile buna yönelik antlaşmalar yapılmıştır. Tüccarlara kolaylık sağlanmış, ticaret yollarının güvenliği için seferler düzenlenmiştir. İpek Yolu ve Kürk Yolu’nun Türklerin elinde bulunması diğer milletlere karşı üstünlük kurmalarında etkili olmuştur. İpek Yolu : Çin’den başlayıp Akdeniz ve Karadeniz’de sona eren ticaret yoludur.Türkler bu yol için Çinlilerle mücadele etmişlerdir. Kürk Yolu : Hazar ve Bulgar ülkelerinden başlar, Altay ve Sayan dağlarından İpek Yolu’na paralel olarak uzanarak Çin’e ulaşan yoldur.Hazar, Sabir, Ogur ve Bulgar Türkleri genellikle ön plana çıkmıştır. Madencilik gelişmiştir. Göktürkler demircilikle uğraşmışlardır. Hunlar demircilik, Hazarlar altın ve gümüş madenleri işlemişlerdir. Devletin Gelirleri Toprak ve hayvan vergileri, ganimetler, bağlı devletlerden alınan ve ticaretten sağlanan vergilerdir. Gelirler daha çok ordu masraflarına ayrılmıştır. İlk Türk devletlerinde hükümdarın resmi mührü vurulmuş ipekli bez parçalar para olarak kullanılmıştır. İlk madeni para Türgişler ( Türgeşler ) döneminde kullanılmıştır. ( 630 – 766 ) BİLİM VE SANAT Ayı’ın, güneşin ve yıldızların hareketleri hakkında bilgi sahibidirler.Oniki Hayvanlı Türk Takvimi, güneş yılı esasına göre hazırlanmıştır. Onili yıllık devrelere ayrılmış, her yıl bir hayvan ismiyle adlandırılmıştır. Orta Asya Türk sanatının temeli göçebe hayata dayanır. Bu nedenle saraylar ve tapınaklar yapmamışlardır. Hunlar dönemine ait etrafı surlarla çevrili yerleşim merkezleri bulunmasına rağmen genellikle göçebe hayat uygun eşyalar Orta Asya Türk sanatının örnekleridir. Göktürk Kitabeleri önemli bir sanat eseri olarak görülür. Halk demircilik, dokumacılık, ahşap işlemeciliği, süslemecilik yapmıştır. Süslemede hayvan figürleri kullanılmıştır(hayvan üslubu) Kurgan; tepe biçiminde mezarlardır. Kazakistan’ın Almatı şehrine yakın Esik Kurganı en ünlüsüdür. M.Ö. 5. – 4. yy’a aittir. Altın eşyalar, seramik küpeler, gümüş çanaklar bulunmuştur. Altın Adam adlı altından yapılmış bir zırh bulunmuştur. Dokumacılık gelişmiş olup dünyanın en eski halısı Pazırık kurganında ortaya çıkarılmıştır. Halı ilk kez Hunlar tarafından koyunyününden dokunmuş ve kullanılmıştır. Resim sanatında Hunlardan kalma insan ve hayvan figürleri bulunmuştur. Göktürk Kitabelerinde savaşları konu alan tasvirler vardır. Uygurlar döneminde gelişmiştir. Saraylara ait duvar kalıntılarında fresko örnekleri vardır. Fresk: yaş duvar sıvası üzerine kireç suyunda eritilmiş madeni boyalarla resim yapma yöntemidir. Uygur şehirlerinin kalıntılarında minyatürler bulunmuştur. Bu minyatürler Türk resim sanatının ilk önemli örnekleridir. Moğollar aracılığıyla İslam dünyasına girmiş ve etkilemiştir. Heykel: İlk heykel örnekleri Göktürkler dönemine ait balbal taşlarıdır. Türkler, ölen kahramanları mezarları başlarına hayatta iken yendiği düşmanlarının heykellerini dikerlerdi. Bu heykellere balbal denmiştir. Yine Göktürk dönemine ait koç heykelleri geleneği daha sonraları Anadolu’da uzun yıllar devam etmiştir. Uygurlarda heykel sanatı gelişmiştir. Daha çok hayvan üslubu görülür. At, deve, keçi, fil heykellerine rastlanır. Mimarlık : Hun ve Göktürk dönemlerinde kalıcı sağlam yapılar yoktur.Zaman zaman kerpiçten evler yapmışlardır. Uygurlar döneminde evler, tapınaklar ve şehirler yapmışlardır. Tek katlıdır. Mani ve Budizm’in etkisi ile mimari gelişmiştir. Şehirlere balık adını vermişlerdir. Beşbalık, Ordubalık, Turfan şehirleri Uygurlara aittir. Şehirlerin çevresi surlarla çevrilidir. Çin’de Mani ve Buda dinine ait mabed yapımında çalışmışlardır. Müzik : İlk örnekler kopuz eşliğinde söylenen destanlar, kahramanlık hikâyeleri ve aşk türküleridir. Kopuz Türklerle birlikte Mısır, Suriye, Balkanlar, Macaristan, Polonya, Rusya, Ukrayna ve Almanya’ya kadar yayılmıştır. Söyledikleri besteye ır ( yır ), sazlarla çalınan melodiye küg denmiştir. En gelişmiş sanatlardan biridir. Askeri bando yaygın olup ordugâhlarda ve hükümdarın huzurunda ır ve küglerden her gün dokuz parça çalınırdı. Bu durum hükümdarlık alametlerindendir. Göktürk ve Uygurlarda nefesli çalgılar kullanılmıştır. Türk ordularından Avrupa’ya geçen çalgılar kudüm ( timpani bas davul ), zurna ( obua ), çevgan ( çıngıraklı asa ), Türk kanunu ( kitara )dır. |
Cevap : İslamiyetten Önce Türk Devletleri | İslamiyet Öncesi Türk Devletleri | İslam Öncesi Türk Devletleri
İslam Öncesi Türk Kültür ve Medeniyeti
Türk Kültürünün Özellikleri a) Türk kültürü M.ö. 5000 yıllarına kadar uzanmaktadır. Temelini ise Andronova Kültürü oluşturmuştur. b) Türk kültürü Altay Dağları, Tanrı Dağı, Aral Gölü, Baykal Gölü ve Batı Türkistan\'daki Anav ve Namazgah çevrelerin de olgunlaşmıştır. c) Türklerin oluşturduğu bu kültüre Atlı Göçebe veya Bozkır Kültürü adı da verilmektedir. d) Altay Dağlarındaki Pazırık Kurganı ve Isık Gölü çevresindeki Esik Kurganları ise Türk Kültürünün gelişmişliğinin en önemli eserleridir. *Kurgan : Eski Türklerde mezar. Bu kurganlarda insan ve hayvan cesetleri yanında çeşitli eşyalara rastlanmıştır. Pazırık Kurganında bulunan altın zırhta Türk Kültürünün gelişmişliğinin en önemli kanıtı olarak kabul edilir. e) Türklerin inanç olarak ölümden sonraki hayata inandıkları anlaşılmıştır. f) Türklerin temel geçim kaynaklarının hay vancılık ve tarım olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca dokumacılık ve madencilikte önemli bir yer tutmaktadır. g) İpek yolu da Türkler açısından önemli bir yer tutmaktadır. İpek yolunun denetimi elde tutulduğu sürece ticaret de Türkler için önemli bir geçim kaynağı olmuştur. h) Dünyada demir ilk defa Türkler tarafın dan kullanılmış ve at ilk defa Türkler tarafından evcilleştirilmiştir. i) At sütünden kımız yaparak içmişler, hayvancılıkla geçindikleri halde domuzu hiçbir zaman beslememiş ve etini yememişlerdir. j) Savaşçı bir toplum olarak yaşamışlar, Kartal ve Kurdu kutsal hayvan olarak kabul etmişler ve sembol olarak kullanmışlardır. Türk Kültüründe Dil Türkler Göktürk, Uygur, Arap, Mani, Brahmi, Süryani, Grek, Ermeni, İbrani, Kiril, Latin alfabelerini kullandılar. Türkiye'de 1928'den beri Latin alfabesi kullanılmaktadır. Türk dili zengin bir sanat geleneğine sahiptir, ancak son yüzyıldaki kültür değişmesiyle Batı dillerinin etkisi altındadır. Küreselleşme, dünya kültürlerine Amerikan kültürünü hayat tarzı olarak en küçük köylere kadar benimsetmekte, ulusal kültür unsurları yabancı kültürüyle ikilik içinde yaşamaktadır. Türk dilinin zengin atasözleri ve deyimleri dahi dublaj diline feda edilmektedir. Türk Kültüründe Tarih Türk kültürü Türk Kültürünün kökleri, Orta Asyadaki göçebe,Gök Tanrı inanışına sahip, savaşçı halkların kültürüne dayanır. Bu atlı-göçebe kültürün gelişme tarihi taşdevrine kadar gider. Bu dönem, at, kurt, koyun gibi hayvanların evcilleştirildiği ilk kültür dönemidir. Ayrıca süt ürünleri, keten ve halı dokumacılığı da ilk bu dönemde geliştirilmiştir. Türk boyları bu eski kültürden, Töre diye adlandırdıkları toplumsal hukuk anlayışlarıyla ayrılmışlardır. İnançlarından dolayı her boyun ayrı isimi var olmuş ise de, bu boylar Türk halkının parçası olduklarını unutmamışlardır. Töreye uyan boylara önceleri Törük ya da Török(Türük) denmiş sonraları bu sözcük Türk biçimine dönüşmüştür. Başka bir anlatılışa göre, Türk sözcüğü Çince Tue' Kue ( cesur ) cümlesinden kaynaklanmıştır. 4000 yıllık Türk tarihi süresince, Türk milleti tüm Avrasya üzerinde farklı medeniyetlerle temasa girip, bazı kültürlerden etkilenmiş bazılarını da etkilemiştir. Türk tarihi'nin erken çağında ( M.Ö. 1000 - M.S. 1000 ) özellikle Çin kültürünün etkisi dikkati çekmektedir. Bu dönemde Çin etkisi , bazı Doğu Hun hükümdarlarının saraylarında Çin kıyafetleri ve Çin dilinin zorunlu kılınmasına varacak düzeylerde olabilmiştir. Artan Çin etkisine karşı Bilge Kağan, Türk halkını, Orhun Kitabeleri ile, ...Çinliler'in tatlı sözleri varmış, Çinliler'in yumuşak ipekleri varmış. Tatlı sözleri, ve yumuşak ipek kumaşları ile Türk halkını kandırır aralarına alırmışlar. Sonra Kağan olacak oğlunuzu uşak, hanım olacak kızınızı cariye yaparlarmış... şeklinde uyarmıştır. Türk Kültüründe Sanat Mimaride dini yapılar anıtsaldır. Yakınçağa kadar temel üslup Koca Sinan'da belirginleşmiştir. Resimde ve heykelde din kültürünün etkisiyle gelişme ancak minyatür ve süsleme sanatlarında olmuştur. Türk sanatı çini, hat, ebru ve seramikte, tezhip ve halıcılıkta gelişmiştir. Müzik gerek sivil gerek askeri müzikte sanat müziğinden hafif müziğe evrilir. Dini müzik Türk müziğinin önemli unsurudur. Halk müziği, klasik ve arabesk özelliktedir. Türk sanat müziği çağdaş bir sesle, hafif müzik klasik ve pop müzikle gelişmektedir. Türk edebiyatı şiir, hikaye, roman, deneme, mizah, eleştiri dallarında eski ve yeni formatlarda dünya dillerine çevrilen eserler üretmektedir. Sözlü edebiyat geleneği, dini edebiyat formunda yaygındır ve en meşhuru kandillerde okunan mevliddir. Halk edebiyatında dünya kültürüne Nasreddin Hoca tanıtılmış, çağdaş halk danslarıyla ve seyirlik sanatlarla tarihi kültür yapıları yaşatılmıştır. Türk Kültüründe Hukuk Şeriat hukukundan laik Medeni Hukuk'a geçen Türklerin toplum yaşamı Batı medeniyeti çerçevesinde anayasal hukuku benimser. Kamu hukuku ve özel hukuk, günlük yaşam kültürünü Batı ile paralel bir düzeye getirmiştir. Bununla birlikte özel hukuk alanında töre ve örf hukuku geçerli olabilmektedir. Hukuk sistemi evrensel hukuk kurallarıyla uyumludur ve AB'ye girildiğinde AB hukuku geçerli olacaktır. Günlük hukuk kültüründe adalet mekanizması ağır işlemektedir. Düşünce özgürlüğüne engel yasalar bulunmaktadır. Türk Kültüründe Spor Türk spor kültürü Yaşar Doğu, Metin Oktay, Cemal Kamacı gibi milli şahsiyetlerle ifade edilmesine rağmen toplumda spor yapma yaygınlığı ve spora ayrılan bütçe çok geridir. En kabul gören spor futboldur. Geleneksel yağlı güreş ata sporu olarak sürerken avcılık, binicilik, kılıç, okçuluk, cirit, atletizm, halter dallarında uluslararası başarı gösterilmektedir. Türk kültüründe kan sporları, hayvanlara yönelik eziyet yoktur. Fiziki Kültür Türklerin fizik özellikleri olan çekik gözlülük, çıkık elmacık kemikli, esmer tipoloji tarih içinde değişmiştir. Bugünkü durumda genel olarak ortalama boy 1.70, ten rengi beyaz kumral, saçlar dalgalı siyah, sakal bıyık gür, alın geniş, uzun yüzlü, geniş göğüslü ve genelde ela gözlüdürler. Türk adları en fazla Ahmet, Mehmet, Mustafa, Ali, Ayşe, Fatma şeklindedir. Arslan, Şahin gibi somut Devrim gibi soyut adlar da vardır. Dedelerin adları genellikle torunlara verilir. Pekçok yörede her adın bir sıfatı vardır. Günlük hayatta miladi takvim kullanılır. Ancak kültürel hayat İslam medeniyetiyle iç içe olduğundan hicri takvim adları yaşatılır, Recep, Şaban, Ramazan adları hem ad olarak konur hem günlük dini yaşayışta kullanılır. Türkler Avrasya denilen coğrafyaya yayılmışlardır. En eski Saka Türklerinden beri göçmen kavim olarak Batı\'ya yönelmiş ve göç Anadolu\'da sona ermiştir. Bugünün ulus devletler dünyasında Batı Türkleri, Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşamaktadır. Çadır yerleşiminden kent yerleşimine geçen Türkler, ahşap evlerden apartmanlara ve sitelere evrilen kent kültürüne geçmişlerdir. Ev dekorasyonunda kilimden halıya, sedirden mobilyaya, sandalyeden koltuğa, tahta pencereden pimapen pencereye evrilen ev kültürü, geniş aileden çekirdek aileye evrilmiştir. Batılı giyim kuşam yaygın olmasına rağmen, eski giyim kültürü devam etmektedir. Ocak ve mangal düzeninden kalorifer ve doğalgaz düzenine geçen ısıtma sistemi; eşek ve attan arabaya; siniden masaya; şerbetten meyva suyuna; bozadan kolaya; hamamdan saunaya; dere kenarı yıkamadan çamaşır makinesine; teldolaptan buzdolabına temizlik ve sağlık kültürü gelişmiştir. Yemek kültürü et merkezli olup, ot, süt, ekmek, bal, balık, yumurta, yoğurt temel besinlerdir. Hayvancılık at, eşek, sığır, manda, deve, koyun, keçi, arı, ördek, tavuk yetiştirmeciliğindedir. Tarım ürünleri arpa, buğday, pirinç, pamuk, kabak, bakla, nohut, fasulye, havuç, lahana, soğan, sarımsak, hıyar, turp, bamya, patlıcan, domates, biber, elma, tütün, çay, zeytin, erik, üzüm, patates, ayva, armut, kavun, karpuz, iğde, nar, kiraz, vişne, muz, çilek, fıstık gibi sebze ve meyvelerdir. Dokumacılık, ayakkabıcılık, terzilik en yaygın zenaatlerdir. Çarşı ve bedestenden marketlere, süpermarketlere günlük alışveriş kültürü gelişkindir. Semt pazarları devamlı işler. En modern iletişim sistemleri kullanılmakta, kara, hava, deniz ve demiryollarında modern araçlarla seyahat edilmektedir. Kentiçi raylı sistemler ve metro mevcuttur. İLK TÜRK DEVLETLERİNDE KÜLTÜR VE MEDENİYET DEVLET YÖNETİMİ İslamiyet’ten önce Türkler devlete İL veya EL demişlerdir. Hükümdarların Unvanları Türkler hükümdarlarına Şanyü, Tanhu, Hakan, Han, Yabgu, İlteber, İdi-kut, Erkin gibi unvanlar vermişledir. Türk Hükümdarlarının Tahta Çıkışı Tarih Boyunca Kaç Değişik Şekilde Meydana Gelmiştir?
Hanedandan olan bütün erkeklerin hükümdar olma hakları vardı. (Kardeşler, kardeş çocukları, amca, amca çocukları ve diğer hanedan üyeleri.) Kut Anlayışı Nedir? Türkler devleti yönetme yetkisinin TANRI tarafından verildiğine inanıyorlardı. Tanrı tarafından verilen bu yönetme hakkına KUT diyorlardı. KUT'un kan yoluyla hükümdarın tüm erkek çocuklarına geçtiğine inanıyorlardı. Kut Anlayışı Türk Devletlerini Nasıl Etkilemiştir? Bütün hanedan üyelerinde KUT olduğundan kendine siyasi ve askeri bakımdan güvenen kişi TAHT KAVGASINA girebiliyordu. Bu durum Türk devletlerini ya iç savaş sonucu istikrarsızlığa, ya da bölünmeye götürüyordu. İkili Yönetim(Çifte Krallık) Nedir? Türk Devletlerinde hükümdar yönetimi kolaylaştırmak için ülkeyi SOL(Doğu) ve SAĞ(Batı) olmak üzere ikiye ayırırdı. Ortada (Merkezde) ise asıl hükümdar bulunurdu. Sağ ve Solda ise Hanedan üyelerinden YABGU'lar bulunurdu. MECLİS VE HÜKÜMET Türk Meclislerine TOY, KURULTAY veya KENGEŞ denilirdi. Kurultay'da devletin ana meseleleri görüşülür, hükümdarın ölümü, savaş veya milli felaketlerde kurultay toplanırdı. AYGUCI: Hükümet başkanı (başbakan) BUYRUK: Bakan TAMGACI: Dış siyaset işlerini yürüten görevliler Eski Türk Devletlerinde diğer devlet görevlileri şunlardı: TİGİN: Hükümdar çocukları (Tekin) ŞAD: Diğer Hanedan mensupları Bunların dışında İnal, inanç, tarkan, bağa, tudun, çor, külüğ, apa, ataman gibi devlet görevlileri de vardı. TOPLUM YAPISI Türk toplumu; Oguş: Aile Urug: Soy = Aileler birliği Bod (Boy): Kabileler Budun: Millet denilen birimlerden oluşuyordu. Boyların başında bulunan BEY'ler, töreye göre boyu idare ederlerdi. Boyların bir araya gelmesiyle Devlet (İL) kurulurdu. Türk Toplumunun Özellikleri Halk hürdü. Herkes aynı işi yaptığından (hayvancılık) aralarında kesin olarak SINIF'ların ortaya çıkması imkansızdı. Yaşam biçimleri GÖÇEBE olduğundan savaşta elde ettikleri esirleri çalıştırmaya elverişli değildi. Bu yüzden Türk toplumunda KÖLE sınıfı yoktu. Din adamları diğer toplumlarda olduğu gibi imtiyazlı değillerdi. ORDU Türk Ordusunun başlıca özellikleri şunlardı:
Türk Ordusunu Silahları: Ok, yay, kement, kılıç, kargı, süngü, kalkan vb. HUKUK Türklerde yazılı olmamakla beraber, gelişmiş bir hukuk anlayışı vardı. Bu hukuk kurallarına TÖRE (Türe) denilirdi. Hükümdarın başkanlık ettiği ve siyasi suçlara bakan yüksek mahkemeye YARGU adı verilirdi. YARGANLAR(Yargucu) idaresindeki mahkemeler ise adi suçlara bakarlardı. DİN VE İNANIŞ İslam öncesi Türklerin din ve inanışlarını şu dört grupta toplayabiliriz:
EKONOMİK HAYAT
Türkler tarih boyunca Göktürk, Uygur, Soğd, Brahmi, Süryani, Arap, Kiril ve Latin alfabelerini kullanmışlardır. Göktürk (Orhun) Alfabesi 38 harften meydana gelir. Göktürk yazısına ilk defa Orhun Nehri kıyısındaki kitabelerde rastlandığı için ORHUN ALFABESİ de denir. Uygur Alfabesi 18 harften meydana gelir. Uygurlar bu alfabeyi Soğd alfabesinden yararlanarak hazırlamışlardır. Başlıca Türk Destanları
Türklerin en eski kitabeleri VI. yüzyıla ait YENİSEY kitabeleri ile, VIII. yüzyıla ait ORHUN KİTABELERİ'dir. Yenisey kitabeleri Kırgızlar'ın mezar taşlarına yazdıkları yazılardı. Orhun Kitabeleri II. Göktürk Devleti zamanında Bilge Kağan, Kültigin ve vezir Tonyukuk adlarına dikilmişlerdir. YOLLUĞ TİGİN isimli bir Türk prensi tarafından yazılmışlardır. Bu yazılar 1893 yılında Danimarkalı Bilgin THOMSEN tarafından okunmuştur. Orhun Yazıtlarının Önemi
1-Türklerin Çin Kültürüne Katkıları
Askerlik alanında, devlet teşkilatında , dil ve alfabede (Uygurca ve Uygur Alfabesini kullandılar.); Kımız yapmayı öğrettiler, Türk töresi ve geleneklerinden, Göktanrı dininden etkilendiler. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.