ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Bir Tutam Hikaye (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=456)
-   -   İki Melek.! :))) (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=440608)

Prof. Dr. Sinsi 08-13-2012 01:35 AM

İki Melek.! :)))
 

İki melek,yeryüzünde neler olup bittiğini öğrenmek istemiş ve bu

arzularının kabulü için Allah’a niyazda bulunmuşlar.


En günahkar kullarının bile dualarını kabul eden Rabbimiz,onları da

kırmamış ve melekler,biri uzun diğeri orta boylu bir insan kılığına

sokulduktan sonra,ellerine dünya malı bir kamera verilip,turist olarak

aşağı indirilmişler.


İndirilmişler ama,daha toprağa ayak basar basmaz bir çöplüğe

düştüklerini zannedip tıkamışlar burunlarını. O ana kadar Cennet

kokularıyla bayram yapan ciğerleri,birbirinden berbat kokularla

dağlanıp kavrulurken,biraz olsun ferahlamak için hemen ilerideki

derenin renkli, sularına atmışlar kendilerini. Fakat bir lagımdan

farksız olan karışım,tepeden tırnağa yıkamış zavallıları. Melekler,ağız

ve burunlarından giren iğrenç sularla öğürüp dururken,ilk önce kendine

geleni:


-Yahu mübarek!...demiş.Dünya'ya gönderildiğimizden emin misin?Gerçi

Cehennem’i görmedik ama,yanlışlıkla araya düşmüş olmayalım?


Beş on dakika boyunca mosmor kesilen yüzü sırasıyla yeşile,maviye ve

sarıya dönüşen diğer melek,midesini defalarca boşalttıktan sonra,ancak

konuşma gücünü bularak:


-Bence kesinlikle öyle oldu,diye inlemiş. Cehennemdeki insanların ancak

bu tür sulardan içebileceği bildirilmişti.


Dereden çıkıp kendilerini hemen kenardaki çimenlerin üzerine

attıklarında bir de ne görsünler?Kadın,erkek,çoluk,çocuk yüzlerce

insan,derenin kenarında gülüş cümbüş piknik yapmıyorlar mı?Ne kokuya

aldıran var,ne de çevredeki diz boyu pisliklere ..


Uzun boylu melek,Dünya’da olduklarını anlayıp:


-Bazı insanların bizden daha yüksek makamlara çıkabilecekleri

söylenmişti,demiş. Şu pisliğe sabredip gülebildiklerine göre,o yüce

insanlar bunlar olmalı.


Melekler,kendilerine çeki düzen verdikten ve suya atladıkları sırada

üzerlerine yapışıp kalan sülük,naylon poşet,asker postalı,kola

kutusu,pimaş boru ve Kızılay çadırlarına ait çürük bez parçalarını

temizledikten sonra,büyük bir saygıyla en yakındaki insanların yanına

varıp:


-Esselamü aleyküm, ey meleklerden de üstün yaratılıştaki Adem

Oğulları!.. demişler. Sizi gördüğümüze o kadar sevindikki ..


Çimenler üzerine serilen gruptaki en iri adam,elindeki teneke bira

kutusunu güçlü parmakları arasında kağıt mendil gibi katlarken,selam

veren meleğe ters ters bakıp:


-Manyak mısın lan sen? Diye gürlemiş. Kafayı üşüttün heralde..


Selamı veren melek,diğerine dönerek:


-Söylediklerinden hiçbirsey anlamadım,demiş. Ama ses tonuna

bakılırsa,bunlar pek iyi şeylere benzemiyordu.


Diğeri:


-Benzemez tabi, diye cevap vermiş. Peygamberimiz,insanları yüzüne karşı

methetmenin yanlış birsey olduğunu söylemişti. Adam,bu hataya düştüğün

için seni azarlamış olmalı. Ama yinede çok kibarmış. Suya atladığın

zaman,başını üşüttüğünü anlayıp üzüntü duydu.


Melekler oradan ayrıldıktan sonra ellerindeki kamera ile biraz çekim

yapmış ve başka bir gruba hürmetle yaklaşarak:


-Selamün aleyküm kardeşler,demişler. Kolay gelsin,afiyet olsun ..


Grup içindeki gençlerden biri,ızgaradaki köfteleri çevirirken,üzerinden

hala sular damlayan meleklere dönüp:


-Çok mersi canım,demiş. Kardeşlerinizi arıyorsanız,şu tepede otlayan

sığırların arasına bakacaksınız. Ama et yemek istiyorsanız,havanızı

alırsınız.


Meleklerden biri,o gencin yol tarif etmek için gösterdiği çaba

karşısında kendisine teşekkür ederken,diğeri de:


-Gerçektende yüce insanmış,demiş. Bizim melek olduğumuzu ve yeme içme

ile bir ilgimiz olmadığını bir bakışta anladı.


Melekler,birçok insanla konuşup çekim işine devam etmiş ve akşama doğru

kaseti doldurup işi tamamlamışlar. Makinayı kullanan melek:


-Çektiğimiz filmi merak ediyorum,demiş. Eğer iyi çıkmazsa,Cennet’teki

arkadaşlara rezil oluruz.


Melekler,biraz düşünüp taşındıktan sonra,o şehrin bölgesel

televizyonlarından birine giderek çektikleri filmi kendilerine

göstermelerini rica etmişler. Yayın işiyle meşgul olan

delikanlı,meleklerin zehirli sularla fosur fosur kabaran

yüzlerini,sivilcelerle kaplı olan kendi suratına benzettiğinden:


-Yüzünüz bana hiç yabancı gelmedi,demiş. Sizlerden çok hoşlandım.

Çektiğiniz filmi yayına sokup,bütün şehir halkı ile birlikte

seyredelim.


Melekler:”Aman efendim, estağfurullah!.. Biz bu işte acemiyiz. Ahsen-i

takvim olarak yaratılan insanoğlunun değerli vakitlerini boş şeylerle

zayi etmeyelim”falan demişlerse de,delikanlı o insanların kuzulardan da

sessiz olduklarını,kendilerine küfür edilse bile ses

çıkarmadıklarını,kısacası ekranda ne çıkarsa çıksın hiç itiraz etmeden

paşa paşa seyrettiklerini belirterek melekleri ikna etmiş. Ve dolu

kaseti başa sarıp,televizyon ekranından bütün şehre yayınlamaya

başlamış.


Meleklerden uzun boylu olanı film işiyle pek ilgilenmediği için yan

odaya geçip istirahata çekilmiş. Ama kamerayı kullanan melek,Ekran

başındaymış. İşi yürüten delikanlı,filmin henüz ilk karelerini

seyrettiğinde,öne doğru bir,sağa doğru ise yarım burgulu takla atıp

cihan pehlivanları gibi bir nara koyuverdikten sonra,kıbleye doğru

devrilerek kendinden geçmiş. Diğer bütün programlar gibi o programı da

kaçırmayan şehir ahalisinin evlerinden de korkunç çığlıklar ve

hıçkırıklar yükseliyormuş. Bu arada halkın çoğu da o delikanlı gibi

yığılıp kalıvermiş. Ama beş on dakika sonra ayıldıklarında,şehirde bir

koşuşturma başgöstermiş.. İnsanlar yaşlı gözlerle o ana kadar ki

hayatlarının boşa geçtiğini haykırıyor,büyük bir pişmanlık içinde

sarmaş dolaş ağlaşıyor,yaptıkları zulüm ve haksızlıklardan ötürü

birbirinden özür dileyip helâllik istiyormuş. Evlerden kur’an,ezan ve

mevlit seslerinin yükselmeye başladığı daha geç saatlerde ise şehirdeki

bütün sinema,meyhane ve kumarhanelerin yurt yada okul binasına

çevrileceği haberi gelmiş. Televizyon binası ise bir insan seli

tarafından kuşatılmış vaziyetteymiş. Herkes “Fil-mi tek-rar oy-na-tın

Al-lah aş-kı-na” diye tutmaktaymış.O geceyi tövbe istiğfarla hiç

uyumadan geçiren şehir halkı,Sabah namazına daha bir saat kala, cami

imamının evini basarak:


-Hocam!Cami kapısını aç! Diye bağırmaya başlamışlar. Namaza çok az

kaldı. İçeriye ne kadar erken girersek o kadar çok sevap kazanırız.


İmam efendi,evinde televizyon olmadığı ve yatsıdan sonra da hemen

yattığı için olup bitenden habersizmiş. Bu yüzden önce rüya gördüğünü

zannetmiş. Ama işin ciddiyetini anlayınca,yüksekçe bir yere çıkarak:


-Ey cemaat!..diye bağırmış. Gerçi şuana kadar hiçbirinizi camimizde

görmedim ama,nede olsa din kardeşi sayılırız. Biliyorsunuz ki

şehrimizdeki tek cami budur. Merkezde yapılmakta olanı,yirmi üç yıldır

tamamlanamadı. Osmanlılardan kalan ise,depremde hasar gördü.


Cemaat bir ağızdan:


-Hemen yaptırırız hocam!..diye bağırmışlar. Sen yeter ki emret.

Yarından tezi yok,ırgat gibi çalışır,bir ayda tamamlarız.


İmam:


-Camimiz bu kadar cemaati alamayacağı için,diğerleri bitene kadar bir

kural uygulamalıyız, demiş. Bildiğiniz gibi camideki en sevaplı yer,en

ön saftır. Daha sonra ise ikinci,üçüncü ve diğerleri gelir.


Cemaat çıt çıkarmadan dinliyormuş. İmam devam etmiş:


-Bu yüzden günahı en fazla olanlar,yani Allah’a şirk koşanlar,bir ana

önce aklanmak için en ön safa geçecek,demiş. İkinci safa adam

öldürenler,üçüncüye zina yapanlar,dördüncüye anne ve babasını

gücendirenler,beşinciye faiz alanlar, altıncıya içki içenler,yedinciye

kumar oynayanlar...


İmam,sıralamayı tamamladıktan sonra,gözlerini kalabalığın üzerinde son

defa gezdirip:


-Beş vakit namazını camide kılan ve yaz kış demeden cemaati kaçırmayan

üç ihtiyarımız da,isterlerse en arka safta namaza durabilirler,diye

bitirmiş sözlerini.


Caminin kapıları tekbirle açılmış,herkes kendi yerine geçerek huşu

içinde namazı beklemeye koyulmuş.


Bu arada şehirdeki bütün cankurtaranlar,hala ayılamayan,yada kalbi

zayıf olduğu için Hakkın rahmetine kavuşan insanları hastane veya morga

taşımakla meşgulmüş.


Televizyon binasında istirahata çekilmiş olan melek,cankurtaranların

sesi ile uyandığında,gördüklerine inanamamış. Ve filmin tekrar

oynatılması için yapılan tezahüratı duyunca,arkadaşının yanına giderek:


-Yahu mübarek,demiş. Sen nasıl bir film çektin ki,böyle kıyamet koptu?


Filmi çeken melek,lafı biraz geveleyip:


-Bildiğin şeylerdi,demiş .O berbat derenin içindeki halimiz,piknik

yapan insanlar,dağdaki sığırlar falan işte...


Diğeri,kaşlarını çatıp kendisine dik dik bakmaya başlayınca:


-Birde şeyyy! Diye devam etmiş. Biliyorsun filmi çektiğimiz

kamera,dünyaya indirilmeden önce verilmişti. Bende çalışıp

çalışmadığını kontrol etmek için,Cennet’teki üç beş köşk ile üç beş

hurinin filmini çekmiştim. Ne yapayım işte,silmeyi unutmuşum...



Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.