![]() |
Sağlık Haberleri...
spirin, prostat kanseri tedavisini sınırlayabiliyor Prostat kanseri olan erkeklere, kanseri hızlandıran erkeklik hormonlarını baskılamak için Eulexin gibi hormonlar verilir. Eulexin, karaciğere zararlı olabileceğinden, hastanın karaciğer fonksiyon testleri anormal ise, Eulexin tedavisi kesilir. Dana-Farber Kanser Enstitüsü’nde 206 prostat kanseri hastası üzerinde yapılan bir çalışmada, aspirin alan hastaların % 37’sinin, almayan hastaların sadece % 16’sının Eulexin tedavisini bıraktığı gösterildi. Eulexin tedavisi alan prostat kanserli hastaların, almayan hastalara göre hayatta kalma süreleri daha uzun olduğundan, Eulexin tedavisi uygulanacak hastaların aspirin kullanıp kullanmadıklarına dikkat edilmelidir. Çalışmanın neticeleri New England Journal of Medicine’de yayımlandı. (WebMD 26.12.2007) Şişmanların, hastalık sebebiyle işe gidemediği gün sayısı daha fazla Cornell Üniversitesi araştırmacıları 2000–2004 yılları arasındaki Amerikan verilerini incelediklerinde, hastalık sebebiyle bir kadının yılda ortalama 2,2; bir erkeğin de 1,75 gün işe gidemediğini fark ettiler. Kişi şişmansa, şişmanlığın derecesine bağlı olarak bu süre kadınlarda 5; erkeklerde ise 2 güne kadar daha uzun olabilmekteydi. Bu ekstra sürelerin 2004 yılında ABD’de 4,3 milyar dolara mal olduğu düşünülmektedir. Çalışmanın neticeleri Journal of Occupational and Environmental Medicine’da yayımlandı. (WebMD 21.12.2007) http://frmsinsi.net/images/forumsins...sinsi.net_.jpg Kaygı, kalbe zarar verebiliyor Neticeleri Journal of the American College of Cardiology’de yayımlanan bir çalışmaya göre, müzmin kaygı (anksiyete) en azından erkeklerde kalb krizi riskini artırıyor. Amerikan Kalb Cemiyeti’nden Dr. Goldberg: “Bu çok önemli bir çalışma. Çünkü hekimler olarak kolesterolü ve kan basıncını düşürmeye, şeker hastalığını tedavi etmeye çok fazla odaklandık, maalesef hastanın psikolojik durumu ile fazla ilgilenmiyoruz.” demektedir. Söz konusu araştırmada, 1986 yılından beri takip edilen 735 erkeğin verileri kullanıldı. Erkeklerin tamamı, çalışmanın başlangıcında sağlıklıydı. Muayeneleri yapılan erkeklere üç yılda bir, tafsilâtlı psikolojik testler uygulandı. 2004 yılına kadar takip edilen kişilerin 75’inde kalb krizi meydana geldi. Müzmin kaygısı bulunan erkeklerde kalb krizi geçirme riskinin, kaygısı bulunmayanlara göre % 30–40 daha fazla olduğu görüldü. Bu fark, standart kalb hastalığı risk faktörleri dikkate alındıktan sonra da devam etti. (InteliHealth 08.01.2008) http://frmsinsi.net/images/forumsins...sinsi.net_.jpgDoğmadan alkolle tanışanlar Fareler üzerinde yapılan deneylerde, anne karnında alkole mâruz kalmanın, yavrunun alkole düşkün olmasına yol açtığı görülmüştür. Alkolle anne karnında tanışan ve sinirleri, alkolün tat ve kokusuna âşina hâle gelen cenin, alkol tüketmeye meyilli olarak dünyaya gelmektedir. New York Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre, ceninin gelişmekte olan sinir sistemi, annenin yiyip içtiklerinden müteessir olmaktadır. Deneylerde, anne karnında alkole mâruz kalmış genç farelerin, annesi alkol almayanlara göre, alkol ihtiva eden gıdalara daha fazla yöneldiği görülmüştür. Amerikan Fizyoloji Derneği’nin (APA) Davranış Sinirbilim (Behavioral Neuroscience) dergisinde yayımlanan çalışma, ailesinde alkol içilen gençlerin, neden daha fazla içki tükettiğine dâir çok önemli bir biyolojik bilgiyi ortaya çıkardı. Bilindiği gibi, ceninin alkole mâruz kalması, o safhada gelişmekte olan sinirlerin anormalleşmesine ve bebekte zihnî geriliğin ortaya çıkmasına, yani Cenin Alkol Sendromu’na yol açmaktadır. Fakat alkolle anne karnında tanışan canlılarda, önemli başka bir tesir daha söz konusu. Bebek gelişirken, annenin beslenmesine bağlı olarak ne yiyip içmenin faydalı olduğunu da öğrenir; buna, annenin hamilelik süresince yedikleri vesile olur. Bu yolla hamilelik ve emzirme süresince önemli miktarda bilginin yavruya geçirildiğini belirten araştırmacı Youngentob: “Bu işleyiş organizmalar için önemli bir nimettir ve insanlarda da benzer bir işleyişin hâkim olduğunu söyleyebiliriz.” demektedir. Çalışmanın hipotezine göre sinirler, etanolun koku ve tadına duyarlı olarak gelişmekte, cenin bu sırada -annenin hatasına bağlı olarak- etanolun yenmek için iyi bir şey olduğunu öğrenmektedir. Anne karnında alkole mâruz kalmış farelerin, gençken alkole düşkünlük göstermesine rağmen, yetişkinliğe doğru bu yatkınlıklarının kaybolması çalışmada dikkat çekici hususlardan biridir. Bu durum, yetişme çağında alkol alınmadığı takdirde, doğum öncesinden gelen alkole yatkınlığın zamanla kaybolduğunu göstermektedir. Çalışmaları yapan araştırmacı: “Hamilelikte kesinlikle içki içilmemeli ve özellikle gençler, alkolden tamamen uzak tutulmalıdır.” tavsiyesinde bulunmaktadır. Bu sebeple hamile annelerin yiyecek ve içeceklerine her zamankinden daha fazla dikkat etmeleri; nesillerin sıhhati, sâfiyeti ve nezihliği için önem arz etmektedir. Bize bahşedilen yavruları, emanet şuuruyla yetiştirebilmemiz için fiilî ve kavlî duada bulunmalıyız. - - |
Sağlık Haberleri...
Bunama ve alzheimer belirtileri.. Toplumda her 100 demans (bunama) hastasının 60’ında Alzheimer görülüyor. Ancak her bunama durumunun Alzheimer ile ilişkilendirilmesi de doğru değil. 06 Mart 2008 07:21 Yazı boyutunu büyütmek için Bunama ve alzheimer belirtileri.. Çünkü başka demans türleri de bulunuyor ve bunların başlangıç bulgarı, belirtileri ayırt edilmelerini sağlıyor. Acıbadem Bağdat Caddesi Tıp Merkezi Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Gökhan Erkol, Alzheimer hastalığının demansın nedenlerinden sadece biri olduğunu belirtiyor. Doç. Dr. Gökhan Erkol'un verdiği bilgilere göre, Alzheimer hastalığı şu belirtilerle ortaya çıkıyor: - Bellek bozuklukları görülüyor - Görsel-uzaysal yetilerde bozukluk oluyor - Hasta yolunu kaybedebiliyor - Bir objeyi kopya edemiyor örneğin saat çizemiyor - Dikkat bozukluğu oluyor - Dil ve anlama işlevi bozulabiliyor, konuşurken kelime bulamıyor ya da bulduğu kelimeleri yanlış çıkarabiliyor - İleri evrede Parkinson hastalığına benzeyen bulgular ortaya çıkabiliyor - Günlük yaşam aktiviteleri etkileniyor. Çamaşır makinesinin nasıl çalışacağını bilememe, uzaktan kumandayı nasıl kullanacağını bilememe, banyo yapma, giyinme, soyunma, yemek yerken çatal kaşık kullanma gibi işlevlerini de yerine getiremiyor. Unutkanlıktan Evde Yangın Çıkıyorsa Dikkat! Alzheimer hastalığının tanısında günlük yaşamı olumsuz etkileyen bozukluklar ortaya çıkıyorsa mutlaka nöroloji uzmanının değerlendirmesi gerekiyor. Çünkü hasta sık sık aynı unutkanlıkları yapıyor. Ocağın altını açık bırakıyor, evde yangın çıkıyor. Bazı hastalarda demansın türünü belirlemek amacıyla nöropsikolojik testler yapılması gerekiyor. Belli yerlerde yerleşen beyin tümörleri, damar tıkanıklıkları da demansa neden oluyor. Tanıda görüntüleme tekniklerinden de yararlanılıyor. Tiroid fonksiyon bozuklukları, B12 vitamin eksikliğinin giderilmesiyle bazı demans türleri tedavi edilebiliyor. Bu nedenle bazı kan testlerinin istenmesi gerekiyor. Hızlı ilerleyen demans varsa beyin elektrosu istemek gerekebilir. Yeni İlaçlar Hastalığın Hızını Yavaşlatıyor Alzheimer hastalığı 1990’lardan önce tamamen tedavisiz bir hastalık olarak görülüyorken, günümüzde yakınmalarının şiddetinin kısmen de olsa azaltılabildiği ve ilerleme hızı yavaşlatılabilir bir hastalık haline geldi. Ancak hücre ölümünün görüldüğü demansın kesin tedavisi yok. Bu arada altta yatan başka hastalıkların varlığı da hastlığın seyrini olumsuz etkiliyor. Kan yağları yüksek, şeker hastalığı bulunan ve yüksek tansiyon görülen demans hastaları kötüleşebiliyor, bunların da tedavisi demans tedavisinde aktif rol oynuyor. Depresyon da Unutkanlık Yapıyor Bütün unutkanlıklar demansa bağlı değil. Depresyon da kişide unutkanlığa yol açabildiği gibi, belli başka beyin hastalıkları unutkanlığa neden olabiliyor. Şofben zehirlenmesi geçiren kişilerde unutkanlık olabiliyor ancak bu unutkanlık demans olarak görülmüyor. Demans (bunama) var denilebilmesi için birçok zihinsel işlevin tutulması gerekiyor. Erken yaşta ‘Ben unutkan olduğum bunuyor muyum?’ diye gelen hastaların çoğunda depresyon ya da aşırı duyarlılık sonucu hekime başvuruyor. Alzheimer hastaları ise hastalığın başlangıç evrelerinde yakın olayları unutuyor. Bugün ne yediğini unutuyor ama askerliğini anlatabiliyor. Depresyon hastası ise herşeyi unuttuğunu söylüyor. Alzheimer hastalığının başlangıç seviyesinde hatırlama dalgalı oluyor. Büyük sevinçleri kolay hatırlarken, sıradan olayları daha az hatırlıyor. Depresyon Uzayınca Unutkanlık da Artıyor Depresyon uzun sürüyorsa unutkanlık da daha fazla görülüyor. Eğer kişi 40-50 yaşlarından sonra depresyon geçiriyorsa altından demans çıkabiliyor. Bu arada her depresyonda unutkanlık olması şart değil. Önemli olan tanının doğru konulması. Psikiyatri uzmanının görüp değerlendirmesi bu nedenle büyük önem taşıyor. Kadınlar ve erkekler açısından bakıldığında Alzheimer tipi demans kadınlarda daha çok görülüyor. Bunayacağından kaygı duyan kişiler daha çok unutuyor, belli bir eğitim düzeyinin üzerindeki kişilerde bu kaygı daha fazla. Depresyon bitince unutkanlık hemen bitmiyor. Hayattan keyif almama, huzursuzluk hali ilaçların etkisiyle daha kısa sürede ortadan kalkıyor, ancak unutkanlığın ya da ona bağlı bunama tablosu gibi gözüken durumun ortadan kalkması için 1,5 yıla yakın ilaç kullanmak gerekebiliyor. |
Sağlık Haberleri...
Sigara, 2100 yılına kadar 1 milyar kişinin ölümüne sebep olabilir 20. yüzyılda sigara kullanmaya bağlı rahatsızlıklardan 100 milyon kişinin öldüğü tahmin edilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü, bir raporunda devletlerin lüzumlu tedbirleri almamaları durumunda, 21. yüzyılda sigara kullanımı sebebiyle 1 milyar kişinin ölebileceğini belirtmektedir. Dünya devletleri, sigaradan yılda 200 milyar dolardan fazla vergi toplamakta, ancak bu miktarın 500’de birinden daha azını sigara kullanımının kontrolüne harcamaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’nün raporunda devletlere konuyla alâkalı altı tavsiyede bulunulmaktadır: 1- Sigara vergilerinin ve fiyatlarının yükseltilmesi, 2- Sigara reklâmlarının, promosyonlarının ve sponsorluklarının yasaklanması, 3- Fertlerin pasif sigara içiciliğinden korunması, 4- Kişilerin sigara kullanımının tehlikeleri hakkında uyarılması, 5- Sigarayı bırakmak isteyen içicilere yardımcı olunması, 6- Sigara kullanımının yaygınlaştığının anlaşılabilmesi ve azaltılabilmesi için tütün kullanımının takip edilmesi. Günümüzde akciğer kanseri, kalb hastalığı ve çeşitli rahatsızlıklar sebebiyle yılda 5,4 milyon kişinin ölümü sigara kullanımı ile irtibatlıdır. Tütün kullanımı kontrol altına alınmazsa, bu sayının 2030 yılına kadar yılda 8 milyona çıkacağı tahmin edilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü’nün raporuna göre, sigara tiryakilerinin en fazla olduğu ülkeler arasında Türkiye 10. sıradadır. (Aetna InteliHealth 07.02.2008) Batı tipi beslenme, şeker ve kalb hastalıklarının artmasına sebep oluyor Yeni bir çalışmaya göre, günde sadece iki burger köftesi ve bir diyet meşrubatı (gazlı içecek) tüketmek bile metabolik sendrom riskini artırabilmektedir. Metabolik sendrom; kalb ve şeker hastalığı riskini artıran mühim bir rahatsızlıktır. Aşağıdaki beş durumdan üçünün var olması durumunda, kişiye metabolik sendrom teşhisi konulur: 1- Geniş bir bel çevresi, 2- Yüksek kan basıncı, 3- Yüksek açlık kan şekeri, 4- Yüksek açlık trigliseridi, 5- Azalmış HDL ‘iyi’ kolesterol seviyesi. Neticeleri Circulation dergisinde yayımlanan bu araştırmada, yaşları başlangıçta 45 ile 64 arasında olan 9.500’den fazla kadın ve erkeğin beslenme alışkanlıkları takip edildi. Batı tarzı beslenenlerde metabolik sendrom riski yaklaşık % 18 daha fazla idi. (WebMD 22.01.2008) Biyonik Göze Doğru ‘Terminatör’, ‘Biyonik Kadın’ gibi bilim-kurgu filmlerinde görüntüler bazen robotun gözünden yansıtılır ekrana. Böylelikle insanlar, robotların nasıl gördükleri hususunda bir fikir sahibi olur. Köşelerinde birtakım mesaj ve sayılar olan bu görüntülerde hedefe kilitlenme; koordinat çizgileri ve kırmızı bir nokta ile olur. Hayalî bir kabul olan bu görüş şeklinin gerçekleşmesi hususunda ilk adım, Washington Üniversitesi’nde, liderliğini Babak Perviz’in yaptığı bir araştırma grubu tarafından atıldı. Çalışma şubat ayının ilk haftasında IEEE ’nin Uluslararası Mikro Elektromekanik Sistemler Konferansı’nda tanıtıldı. Aslında elde edilen, içine devre yerleştirilmiş elektronik bir lenstir. Bu lens, göze takıldığında nesnelerin üzerine bindirilmiş birtakım değer ve işaretler görülmektedir. Askerler bu görüntü ile çevre hakkında normal göz ile görebildiklerinden daha fazla bilgi edinebilirler. Hattâ siviller, cep telefonlarının ekranını bu lense yansıtabilirler. Bu lensle, göz üzerinden algılanabilecek değişimlerle monitörlere hasta hakkında bilgi gönderilmesi mümkün olabilecek. Bunun yanı sıra hasta kendine ait değerleri gözünün önünde görebilecek. (Zîrâ göz üzerindeki canlı hücreler kan serumu ile dolaylı olarak temastadır, bunun için bazı biyosensörler geliştirilip lens içine yerleştirilebilir.) Parviz: “Maksadımız, böyle temel bir teknolojinin emniyetli bir şekilde çalışabileceğini göstermekti... Elde ettiğimiz neticeler oldukça umut verici.” demektedir. Lensin göze takılıp çıkarılması diğer lenslerden farklı değil. Tavşan üzerinde yapılan ilk denemede, göz üzerinde yirmi dakika kalan lens herhangi bir olumsuz tesir meydana getirmedi. Araştırmacıların altını çizerek ifade ettikleri diğer bir husus, lensin göze olumsuz herhangi bir tesirinin olmayacağıdır. Bundan sonraki çalışmalarda, lens ile dış dünya arasında telsiz bir haberleşmenin nasıl yapılabileceği sorusuna cevap aranacak. Çalışmanın en yaygın uygulamaları, bilgisayar oyunlarında olacak gibi. Pilotların baktığı pencerenin üzerinde uçağa ve uçuşa ait bilgilerin gösterilmesi de bu çalışmanın uygulama sahalarında biri olacak. |
Sağlık Haberleri...
Aspirin her derde deva.. Düzenli kullanılması halinde neye iyi geldiğini Prof. Ethem Tankurt anlattı. İzmir Kent Hastanesi Gastroenteroloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ethem Tankurt, düzenli asprin kullanımının, kolon (kalın bağırsak) kanserini önlediğini bildirdi. Prof. Dr. Tankurt, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ABD'de 40-75 yaşları arasında 47 bin 360 erkeği kapsayan ve geçen ay sonuçları açıklanan araştırmada, düzenli aspirin kullanımının kalın bağırsak kanserini önleyici rolü bulunduğu sonucuna varıldığını belirtti. Aspirinin, kalın bağırsak kanserinden korunmak amacıyla kullanılabileceğini ifade eden Prof. Dr. Tankurt, şöyle konuştu: ''Korunma amacıyla kullanım, öncelikle yüksek riskli hastalarda yani 1. derece yakınlarında kolon kanseri görülen kişilerde ve bağırsaktan polip çıkartılmış kişilerde öneriliyor. Aspirin, kanserin öncül lezyonu olan bağırsak poliplerinin oluşmasını da azaltıyor. Ancak düzenli aspirin alacak kişilerin bir mide sorunu olmaması gerekiyor. Aksi halde ciddi mide kanamalarına yol açabilir. Bu nedenle önce midedeki sorunların tedavisi gerekli.'' Prof. Dr. Tankurt, kolon kanserine erken yakalanmamak için 50 yaşın üzerindeki her bireyin 10 yılda bir kolonoskopi kontrolü olmasının önerildiğini söyledi. |
Sağlık Haberleri...
Bu ilaçları çocuklara vermeyin ! Bazı öksürük ve ateş düşürücü ilacın piyasadan çekilmesi için düğmeye basıldı. İlaçlardan bazıları Türkiye’de de satılıyor. İNGİLTERE’de çocuklara yönelik yaklaşık 117 adet öksürük ve ateş düşürücü ilacın piyasadan çekilmesi için düğmeye basıldı. Türkiye’de de satılan Tixylix, Robitussin, Benylin ve Calpol gibi ilaçlar için konuşan İlaç ve Sağlık Düzenleme Kurulu üyeleri, “Artık bu ilaçlar 2 yaşından küçük çocuklara içirilmeyecek. 2-6 yaş arasındaki çocuklara ise doktor kontrolünde verilecek. İlaçların yasaklanmasında içeriğindeki maddelerin yanı sıra ailelerin bilinçsiz kullanımı da söz konusu. Fakat, endişe edilecek önemli bir durum yok. Bu yasaklar, sadece önlem. İlaç firmalarına gereken uyarıları yaptık. İlaçlar, geri çekilecek ve üzerlerine gereken uyarılar eklenecek. Ayrıca, bir uyarımız daha var. İlaçlar yerine bal, limon, nane ve buharla ovalama gibi eski ve doğal çözümlere dönmeliyiz” dedi. İngiltere’de 5 çocuğun ölümü ve 100 çocuğun ölümden dönmesinden sonra böyle bir karar alındı. |
Sağlık Haberleri...
Yeni bir tıbbi görüntüleme tekniği geliştirdi Amerikalı araştırmacılar, yeni bir tıbbi görüntüleme tekniği geliştirdi. Vücudun iç ayrıntılarını bin kat büyütebilen teknik sayesinde en küçük tümörler dahi fark edilebilecek. Amerikan Bilimler Akademisi yıllığında yayınlanan makaleye göre, ''Raman spektroskopisi'' temeline dayalı yeni teknik, moleküler görüntüleme alanını genişletiyor ve şimdiye kadar kullanılan görüntüleme tekniklerinin hiçbirine benzemiyor. 20'li yıllarda Hintli bir fizikçinin bulduğu ''Raman etkisi'', optik bir hadiseyi anlatıyor. Buna göre, herhangi bir ortam, ışığı yansıtırken frekansını hafifçe değiştiriyor. Araştırma ve sanayi alanında yaygın şekilde kullanılan ''Raman spektroskopisi'', moleküler yapıların anlaşılmasını sağlıyor. Yöntem, tıpta vücudun içinin görüntülenmesinde ise ilk kez kullanılıyor. Yeni teknikle, hastanın vücuduna şırınga edilen ''nanoparçacıklar'', dışardan gönderilen lazer ışınıyla karşılaşınca sinyal yolluyor, bu sinyaller sayesinde organizma içindeki durum tespit ediliyor. Farelerde başarıyla denenen yeni teknik, barsak kanserinin erken evrede tespiti amacıyla insanda denenecek. |
Sağlık Haberleri...
Egzoz gazları, fabrika bacalarının kustuğu kanserojenler, içme sularımıza karışan sanayi atıkları, bir yandan da belediyelerin temizlemek için suya kattıkları klor, fast food gıdalardaki, hazır yiyeceklerdeki tehlikeli katkı maddelerine karşı elimizde iki silah var: EKMEĞİMİZ ve ZEYTİNYAĞIMIZ. Doktor İlhami Güneral, bugün dünyanın en önemli kanser ilacı olarak kabul edilen köpekbalığı kıkırdağının Küba'nın ihracat kalemleri arasında ilk sırada yer alışını gülümseyerek karşılıyor. Köpekbalığından çıkarılan squalene adlı madde sızma zeytinyağında bol miktarda bulunuyor. Günde 100 cl. Zeytinyağı tüketimi ile köpekbalığı kıkırdağından alınacak kadar squalene alınır... Dr. İlhami Güneral ile sürdürdüğümüz dizinin beşinci gününde ülkemizde de bol miktarda bulunan, ancak ne yazık ki yeterince tüketmediğimiz zeytinyağı birinci tartışma konumuzu oluşturuyor. Bu konuşma sırasında Dr. Güneral, Dr. Klinkhamer'in şu sözünü anımsamadan edemiyor: 'Büyük ilaç firmaları, havucun ya da baklanın sağlık yönünden değerini araştırmayı istemezler. Zira kendi ürünlerine büyük yatırımları vardır. Para musluğu neredeyse, ilgi ve araştırma da o tarafta. Böylece anlaşılıyor ki, konvansiyonel tıbbın kanser problemini çözmesi olanaksızdır' Köpekbalığı kıkırdağı yerine ZEYTİNYAĞI Dr. Güneral, zeytinyağının da ABD'de unutturulmak istendiğini anlatıyor. Biz de bir süre önce İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yayımlanan 'Tarihten Günümüze İzmir Mutfağı' adlı kitabımızda, zeytinyağının Akdeniz'in bir mucizesi olduğunun altını çizdiğimizi söylüyoruz. Gerçekten de, Akdeniz'de kalp krizleri ve kanser dünya ortalamalarının çok altındaydı. Konuşmamızda hem fikir olduk ki, egzoz gazları, fabrika bacalarının kustuğu kanserojen- ler, içme sularımıza karışan sanayi atıkları, bir yandan da belediyelerin temizlemek için suya kattıkları klor, fast food gıdalardaki, hazır yiyeceklerdeki tehlikeli katkı maddelerine karşı elimizde iki silah vardı: Ekmeğimiz ve zeytinyağımız... ikisine de çok iyi sahip çıkmalıydık. Bir süredir gazetelerde ilanlar çıkıyor, TV'lerde haberlerini izliyoruz. Köpekbalığı kıkırdağı AIDS ve kansere iyi gelmektedir, hatta önleyicidir. Doktor Güneral'e soruyoruz: —Köpekbalığı kıkırdağı gerçekten önleyici mi? —Evet önleyicidir. Köpek balığı karaciğerinde bulunan Squalene maddesi tümörlerin yok edilmesinde yapıtaşı niteliğindedir. Bu madde bazı böceklerde ve karıncalarda da vardır. Squalene kanser tedavisinde başarı ile kullanılmaktadır. En önemli üreticisi Küba'nın da önemli bir zenginlik kaynağıdır. Ancak unutmayınız ki bu maddenin en çok bulunduğ madde ise bizim sızma, geleneksel yöntemlerle çıkarılmış zeytinyağıdır. Zeytinyağında yüzde 2 oranında Squalene bulunur. Günde en az 100 cl. Zeytinyağı tüketen bir kişi gerektiği kadar Squalene almış olur. Amerikan Tabipler Birliği'nin yayınladığı Archive of Internal Medicine Dergisi'nin 12 Ocak 1998 sayısında çıkan bir makale hayati bilgiler içeriyor. İsveç'teki Karolinska Enstitüsü'nden başta Dr. Alicya Wolk olmak üzere 8 bilim adamının yıllar süren 61.471 kadın üzerinde yaptıkları araştırma da şu çok önemli sonucu vermiştir: Zeytinyağı kanser riskini yüzde 50'ye yakın azaltmaktadır. Buna mukabil soya, mısır, ayçiçek yağları, hayvani yağlar ve margarinler kanser riskini yüzde 69 yükseltmektedir. O nedenle buğday kadar önemli olan zeytinyağının tüketiminin artmasına çalışmamız gerekiyor. Yüksek ateş tedavisi İki yıl kadar önce Rusya'da bir grup hekimin kanserli hücreleri yüksek ateş tedavisiyle öldürdüğü iddia edilmiş, ancak başta Türkiye'deki 'ortodoks' hekimler tarafından bu iddia kabul görmemişti. Dr. ilhami Güneral ile yaptığımız söyleşi de bu konuyu da gündeme getirdik. Güneral bu yöntemin de doğru bir yöntem olduğu kanısında, ancak sadece Ruslar'ın bildiği iddiasına katılmıyor. Bakın uzmanımız bu konuda neler diyor: —Bu iddialar doğru mudur? —Kanser hücreleri 42 derecenin üzerindeki ısıya dayanmaz ve ölür. Bu, ta Mısırlılar zamanından beri bilinen ve tedavi maksadıyla uygulanan bir yöntemdir. Günümüzde bu uygulamalar daha bilimsel yöntemlerle, lokal olarak iyi odaklanmış, ultrason, mikro dalga ve radyo dalgalarıyla yapılır. Kanser kitlesi 42-44 C dereceye kadar ısıtılır ve böylece sağlıklı komşu dokulara zarar vermeden tümör kitlesi tahrip edilir. —Türkiye’de neden uygulanmıyor? —Bu kadar sade, böylesine etkili ve zararsız bir kanser tedavisi, ne yazık ki, ülkemiz onkologları tarafından ya bilinmediğinden, ya da ilaç firmalarına sadakatten kanser hastalarına ulaşamıyor. Yüksek ateş şokunun kanseri tedavi etmesi yanında, koruyucu niteliğini de gösteren çok parlak bir örnek verelim: Bundan 50 yıl kadar önce Orta İtalya'da Pontine Bataklığı diye anılan ve adeta sıtma tarlası olan bir bölge vardı. 500 kilometrekarelik bir bölgede hemen herkes sıtma geçirmekte ve bu hastalığın sık sık nükseden yüksek ateş krizlerini yaşamaktaydı. Fakat bu bölge yerlileri arasında hiçbir kanser olayı saptanmamıştı. Görüldüğü gibi yüksek ateş kanseri önleyici bir etken… Dr. Güneral'dan kanserlilere tavsiyeler... 1) Gün boyu, susadıkça, evde yapılmış fazla koyu olmayan sebze çorbaları ve taze sıkılmış sebze ve meyve suları içiniz. Bu vücudunuza gereken vitamin, mineral ve enzimleri depolar ve ayrıca vücudu toksinlerden temizler. 2) Ne içmede ne de pişirmede asla klorlu olabilecek su kullanmayın. Özellikle pişirme sırasında klor yoğunluk kazanabileceğinden daha da tehlikeli olabilir. 3) Gıdalarınızı paslanmaz çelik ya da cam kaplarda pişirin. Az su kullanın. Düdüklü tencere, mikro dalga fırını ve alüminyum kap kullanmayın. 4) Alkollü içki kullanmayın. Yoğun sigara dumanı olan yerlerden kaçın. 5) Rafine besinler ve muamele görmüş gıdaları kullanmayın. Yedikleriniz ne derecede doğal ve taze iseler o kadar yararlıdırlar. 6) Toksik maddelerle ilaçlanmış sebze ve meyveleri kullanmayın. Bahçeniz varsa bu ürünleri kendiniz yetiştirin. 7) Tuzu azaltın ve iyotlu tuz kullanın. 8) Patates, kuru fasulye, fındık, yeşil sebzeler gibi potasyum yönünden zengin gıdalar alın... 9) En az 8 saat uyuyun. Gündüz ara sıra dinlenin. Elinizden geldiğince hareketli olun. 10) Bitki çayları için. Kekik, kuşburnu, ıhlamur, adaçayı gibi… 11) Beyaz ekmek yerine, çavdar, yulaf, kepek ekmeği ve bulgur kullanın. Esmer pirinç de tavsiye edilir. 12) Sadece koyun sütünden yapıldığına inandığınız peynir ve yoğurtları yiyin. 13) Taze meyve yerken, içerdiği şeker düzeyine göre elma, armut ve portakal gibi iri meyveler günde 3–4 tane, çilek, vişne; kiraz ve ahududu gibi meyveler 150/200 gram yenebilir. 14) Zeytinyağı kullanın. 15) Taze olarak beyaz etli derin su balıkları yiyin. 16) Kuzu eti ve ciğeri yiyin. 17) Kavrulmamış kayısı çekirdeği yiyin. 18) Bol bol ısırgan otu yiyin... Tohumunu balla karıştın, kendisini börek ya da salata şeklinde yiyin. 19) Acı biber dışındaki baharatları kullanabilirsiniz. 20) Soğan ve sarımsağı da bol bol tüketin… |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.