ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   İslami Yazılar & Hikayeler (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=320)
-   -   Yükünü Senden Kaldırmadık Mı? Ki O(Yük) Belini Bükmekteydi (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=402800)

Prof. Dr. Sinsi 08-06-2012 04:48 AM

Yükünü Senden Kaldırmadık Mı? Ki O(Yük) Belini Bükmekteydi
 

Yükünü Senden kaldırmadık mı? Ki o(yük) belini bükmekteydi



2,3- VE VADA'NÂ ANKE VİZRAKE. ELLEZİ ENKADA ZAHRAKE: YÜKÜNÜ SENDEN KALDIRMADIK MI? Kİ O(YÜK) BELİNİ BÜKMEKTEYDİ.

Kaldırılan yük, belin bükülmesi, ağırlığın giderilmesi ile isaret
edilen manaları görmek üzere kelimeleri anlam boyutlarına göre
değerlendirmek ilk önceliğimiz. Kur'anda hiç bir kelimenin rastlantısal
olmadığını, görünüste aynı manaya gelse bile bir ayette başka,
diğerinde başka kelime seçilişinin hikmetler sakladığını biliyoruz.

İşte bu nedenle kelime seçimi kadar durduğu yerin de mühim olduğunun
altını çizelim ve kavram köklerine bakalım:

(Vada'na) Va-Da-A: Kaldırmak, Borcu tamamen silmek, Yeni bir hüküm
koymak, Suçu üzerinden atmak, İndirmek, Bir şeyi yere bırakıvermek,
Tevazu göstermek.

(Vizrake) Ve-Zi-Ra: Ağırlık, Bir yükün altına girip yüklenmek,
Günah, Deliği veya yarığı kapamak-tamir etmek, Vezirlik, Töhmet, Örtü
giyinmek.

(Enkada) Ne-Ka-Da: Ahdi bozmak, Sağlam işi yıkmak, Yıkıntı-Enkaz,
Kemigi kırmak, Mafsalları çatırdatmak, Tenakuz, Zıtlık, Iki görüşün
çatıiması-İkilem.

(Zahrake) Za-He-Ra:Sırt, Bir şeyin dısa dönük yüzü, Görünüş, Zahir.
İki ayetin mana çatısını oluşturan 4 kelimenin köklerini öğrendikten
sonra birlikte tefekkür edelim: "Senin yükünü kaldırmadık mı?" "Öyle
bir yük ki; belini bükmekte idi"

İlk ayetteki müjdenin bir benzeri burada da mevcut. Hakikat yolcusu
ağırlıklar altında ezildiğini, bunaldıgını düşünürken gelen hitaba
bakınız; "Yükünü kaldırmadık mı?.." Yüküm ağır, dediğiniz anda aslında
yükten kurtulduğunuz söyleniyor!.. Ne ilginç değil mi?...

Bakalım, vahdete adanan, öze dönen kimse ne tür yüklerden kurtuluyor?
"Kendini veziri kabul ettiğin seyleri kaldırmadık mı?" Simdi
kendimize bakalım. Yaşarken bir takım vezirlikler; yükümlülükler
üstleniriz. Yükümlülük dedik de, hem vezir kelimesinde, hem de
Türkçe'mizdeki sekli ile yükümlülük dediğimizde üstlenilen yük manası
açıkça mevcut.

Durduk yerde neleri üstlendiğimizi kendimden yola çıkarak açayım.
Esime göre koca, oğullarıma göre baba, amirime göre memur,
maiyetimdekilere göre amir, anneme göre ogul, yeğenlerime göre amca,
mahalleliye göre komsu, okuyanlara göre yazar, hocalarıma göre
talebe!.. vesaire vesaire!.. Sonu gelmez kalabalık halinde vezirlik
zinciri...

Aslında her biri özgün teki temsil eden bizler, çevreye; daha
tasavvufi tabirle Kesret Alemine ait yükleri üstlenmişiz! Bulunduğumuz
konuma göre herkesin bizden talepleri var. Hepsinin hakkını vermek,
adil biçimde yetişmek kolay değil. Ne yapalım, hepsini silip atalım mı?
Evlad u ıyale, ise güce boş verip dağlara mı çıkalım? Hayır. Bu
yüklerin hepsi kalktı, hepsi düştü!.. Vahdete yönelmekle oldu bu. Nasıl
mı?..

Önceleri kendimizi göreceli tanımlarken tasavvufi bakıs bizi bir tek tanıma götürdü: Abdiyyet; Kul Olmak!.. Var mı ötesi?..

Yok...
Kulluğumuzu fark ettiğimiz gün, ne başkalarına paralanırcasına
koşacağız, ne de hayatımızı tüketecek adanmışlıklara girişecegiz.
Sadece kulluğun hakkını verecek, sadece Allah'a adanacağız!.. Bunu
beynimizde başardığımız an müjde gelecek: Eş olarak, ana-baba olarak,
toplumsal-ailevi konum olarak üstlendigimiz yükümlülüklerin
hafifletildigini göreceğiz!.. Delil mi? İşte ayet:

VE LEYANSURANNALLAHU MEN YENSURUHU, İNNALAHE LEKAVİYYUN AZİZ Allah'a
Yardım Eden Kimseye Mutlak Surette Allah Yardım Eder!.. Süphesiz O
Güçlüdür, Izzet Sahibidir. (Hacc-40)

Sadece Allah'a adanır, Onun Dinine Yardımı (Sünnetullahı
Okumayı-Okutmayı) gaye edinir, Kulluğun hakkını verirsek; yüklerimizin
hafifletildiğini, işlerimizin kolaylaştırıldığını hayretle müşahede
edeceğiz!.. Bakın bu konuda Aşkın Sultanı Mevlana ne buyurmus: "Din
Derdini Kendine Tek Dert Yapanın; Allah Diğer Dertlerini Alır!"

. . .
"Kaldırmadık mı?" ifadesiyle şüphe ve tereddüde mahal bırakmayacak
derecede kesinlik bildiriliyor. Bir kısmını almak, azaltmak, borca
mühlet vermek falan degil. Kelimenin tam anlamı ile yere atarcasına
yükün tamamen bertaraf edilmesi!.. Az önce de zikrettiğimiz gibi öze
dönen kimse, ruhunu sıkan, içini daraltan bir takım
kaygı-tedirginlik-ödev-endiselerden kesinlikle sıyrılıyor. Zaten Çokluk
bakısından Teke yönelmek, kalabalık vehminden sıyrılıp Zatının
farkındalıgına adanmak hakikatin özü ise; çokluk düsüyor, her sey
teklesip birlesiyor. Ayrı-gayrının kalmadıgı külfetsiz, yüksüz bir
hayat; gönül huzuru demek.
. . .
Kaldırılan yüklerin vasıflanısı da dikkat çekici. Nasıl yük? Belini büken, sırtını ağrıtan, töhmet altında bırakan!..

Tasavvuf Ehli dini terimleri okurken sıradan insanların zahir
kalıplarını yıkarak derin anlamlar sezmiş. SADR; avama göre kişinin
bağrını, göğsünü ifade ederken; tasavvuf ehli; Gönül demiş. Sadr, iç
alemin, ruhun, gönlün, maneviyat dünyamızın sembolü. Bedenin ön
tarafındaki sadr; adeta ahiret boyutumuzu çağrıştırıyor. Sadrı evvelki
bölümde açmıstık. Simdi ZAHRı anlamaya çalısalım. ZAHRAKE ifadesi;
bedenin arka kısmı olan sırtı ve beli ifade ediyor. Zahrımız; bedene,
beşeriyete, dünyaya dönük yanımız.

Dünyevi işlerde sırt-bel geçen deyimler kullanırız:

-Patron üstüme çok geldi, sırtımdan ter aktı.
-Koca bir ailenin yükü sırtımda.
-Halkın derdini omuzlamışım kardesim.
-Geçim derdi belimi büktü.

Bel, sırt aynı zamanda cinsel-şehevî-nefsî çagrışımlar için de
kkullanılıyor. Şehvet; Arapça'da tüm dünyevi arzuları bildiren bir
kelime oldugu halde Türkçe'ye sadece cinsel istek olarak geçmiş. Bel,
sadece cinsel arzunun degil, bütün beşerî arzuların sembolü.
Bel, sırt; ayakta kalabilmenin de ölçüsü. Beli bükülenden hayır
gelmiyor. Dirayetli kişiyi tarif sadedinde; alnı açık, başı dik, gözü
pek diyoruz. İslâmî literatüre göre söyleyecek olursak; KIYAM halini
ortaya koyabilmek için, belin sağlam, sırtın dik olması şart!..

Şehvetine; beşeri arzularına hakim olamayan, Ahseni Takvim Şerefini koruyamayan; Kıyam edemez!..
. . .
Bu yük ne yapıyor? ENKADA ifadesi ile anlıyoruz ki; yıkım getiriyor,
daraltıyor, yıpranmışlık içeriyor. Insanın belini büken en agır yük,
"enkada" kelimesinde işaret edilen TEZATLAR GÖRMEK-İKİLEMDE KALMAK-İKİ
GÖRÜŞ ARASINDA KARAR VEREMEMEKTİR. Bu hal ruh dünyasını paramparça eden
ciddi bir çelişki. Daha açıkçası; ŞIRK HALİ! Azabın en büyüğü ikilik;
stresin en yogun yasandıgı nokta gayrı görmek; Şirke Düsmek!.. Insirah
yasayan; sirk yükünü atarak, arınmaya aday olacak. Sirk kalkmadıkça,
belini doğrultmak, Rabbul Alemin huzurunda kıyama durmak imkansız!..
Kıyama durmadıkça da ne Tekbir alabilirsiniz, ne de Fatiha
okuyabilirsiniz! Namazı oturarak kılanlar da var, demeyin sakın!
Kılınan namazdan özge, yaşanan halden bahsediyorum!.
. . .
"Enkada" size ENKAZ kelimesini çağrıştırmadı mı?.. Bel büken, yıkıntılar dolu bir ağırlık.
Arsanızda gecekondu enkazı varsa kaldırmadan yeni bina kuramazsınız!
Eski bilgiler, adetler, sartlanmıslıklar, perdeler, kalıplardan olusan
enkazla işgal edilmiş bilinç arsanız!.. İnşirahla bilinç arsanızı
temizliyorsunuz, Kur'an ve Sünnet Ruhu ile yeni bir yapı insa etmek
için!.. Vahdet yolcusu sırtından enkazın kaldırıldığını hissederek
sevinmeli.
. . .
Zahr, dıs yüz demekti. Dısa dönüklük idi. Sırtınızdan yük kalkısı
ile dıs dünyadan içe, öze dönüyorsunuz. Insirah sadrın; için; özün
ameliyatı. O ameliyatla birlikte dıs dünyanın sanal mesguliyetleri
düstü bilincinizden.
. . .
Vizr kelimesinin "örtü" oldugunu ögrendik. Insirah ile örtülerden
kurtulduğumuzu, bilinci, şuuru kapatan perdelerin kesinkes yandığını
fark ediyoruz. KAFİR; gerçegi örten demek.
Hakikati perdeleyenlere kafir diyor Kur'an. Mümin olduğu halde
gaflet eseri küfre düsenler için; perdelerin kalkışına inşirahlar
vesile oluyor.

İbrahim bin Edhem'in dünya-saltanat örtüsünü damdaki adam, Aziz
Mahmud Hudai'nin makam örtüsünü Hz. Üftade kaldırmıstı... İnsirah bir
ameliyatsa; operatörü KAMİL MÜRSİDdir. Nasibi olanı, saati geleni bir
şekilde bulur onlar.

Vakti gelmisse isteyip istememenizin hiçbir ehemmiyeti yoktur. Onlar bilir isini!.. Hak, onlarla görür işini!..
. . .
"Vada'na" tevazu kavramının da kökü. Yük kalkmasının en belirgin
ölçüsü tevazu. Agır yük sirkin dısa yansıması; Benlik!.. Her ne
surette, her ne nam ve kisve altında olursa olsun BENLİKten arınmayan;
santim mesafe alamaz! Bildikleri, tekrarladıkları, yorumladıkları
olabilir ama yasam haline dönüstürdükleri henüz olusmamıstır. Sıcakla
soguk, yazla kıs aynı anda yasanmadıgı gibi, sirkin tezahürü Benlik
ile; Hakikati Seyir bir arada bulunmaz!.. "Vada'na" hitabına muhatap
olarak insirah yasayan; BENLİK YÜKÜNDEN SOYUNUR; YÜCE ZEVATIN NURLU
ELBİSESİ TEVAZUU GIYINIR.

Kıssalarından ibret sahneleri desifre etmeye çabaladıgımız Allah
Dostlarının en belirgin hali; Tevazudur. Tevazu; basarılı geçen insirah
operasyonu sonunda kavuşulan hakiki sıhhattir!..
* * *
Şirkin kulluga engel teskil eden ağırlığını atabilen; özündeki nuru
fark etme bahtiyarlığını yaşar. Bundan sonrası, kulluk halinde istikrar
göstererek kemalat basamaklarında yükselmektir.
Yükseltici unsur ne?...
Yükselen neler keşfeder?...
Ona neler kolaylasır?..
Insirah yasayan kimsenin gönlünün genislemesi ile birlikte üzerinden
vehim, benlik, kaygı v.b. kesret alemine ait yükleri attıgını
açıklamıstık. Agırlıklarından kurtulan insanın yükselisi nasıl
gerçeklesir?.. Şimdi bunu görmeye çalışalım:

4- VE RAFA'NÂ LEKE ZIKRAKE: SENIN IÇIN, SENIN ZIKRINI YÜKSELTICI KILMADIK Mİ?

Bu ayette anahtar kelime ZİKRAKE kısmındaki ZİKİR olmasına rağmen
tefsir ve meallerin büyük çogunlugunda ZIKRAKE; "senin şanın, senin
ünün, senin ismin" şeklinde çevrilmiş; "senin sanını yükselttik, senin
ismini yücelttik" anlamlarından hareketle dış dünyaya dönük yorumlar
yapılmıştır. Biz, öze dönerek zikri okumaya gayret edelim.

Kişiyi maneviyat basamaklarında yükseltici unsur; zikirdir. Kur'anda
250 ayette zikir kelimesi geçer. Kur'an ve Hadisleri tetkik ettigimizde
zikrin birkaç anlama geldiğini görürüz. Bunlardan baslıcaları;
1- Kur'an-ı Kerim.
2- Namaz
3- Cuma Namaz
4- İlim
5- Öğüt
6- Vahiy
7- Tesbih, Tehlil ve Tekbir
Modern bilimin verileri de kabul etmektedir ki, beyinde bazı
ddevreleri açan; bakış açısına genişlikler getiren paha biçilmez bir
çalışmadır zikir. Zikir, inanarak yada inanmayarak yapılsın, nasibi
olan her kişide istenen bazı fonksiyonları açmakta, hızlı bir değişim
ve gelişim olusturmaktadır.(1)

- Zikir; karanlıklardan aydınlığa çıkarır.(Ahzab 41-42-43)

- Allahü
Tealayı zikredeni O, yüksek makamda bulunan topluluklara zikreder. (Bakara-152)
- Zikir; zikreden erkek ve kadınlar için Bagıslanma vesilesidir. (Ahzab-35)

- Zikir; amellerin en hayırlısı ve en temizidir.

"Sahibiniz olan Allah nezdinde, amellerinizin en hayırlı ve en
temizini, derecelerinizi en yükseklere çıkaracak olanını, altın ve
gümüş sadaka vermekten daha hayırlı olanını, düsmanlarınızla karsılasıp
siz onların boynunu onlar da sizin boynunuzu vuracak sekilde
savasmanızdan da daha hayırlısını haber vereyim mi? Dediler ki; Evet
haber ver Ey Allah' ın Rasûlü! Rasûlüllah (s.a.v): Allah'ı
zikretmektir, buyurdu." (Tirmizi)

- Zikir; hayatın serefi, yasamın kıymetidir. "Allah'ı zikredenle zikretmeyenin misâli, yasayanla ölünün misalidir."(H.S)
. . .
"Hatırlama, anma" manası zikrin kök anlamı. "Hafıza-i Beşer nisyân
ile malüldür" sözünü biliyoruz. İnsan; unutmak gibi bir illete sahip.
Unutmak yerine göre nimet yerine göre illet. Insanın dünya yasamında
unuttugu, örtüldüğü yegane hakikat; KULLUK...
İster Kur'an okumak, ister Hadis dinlemek, ister Tesbih Etmek,
isterse Salih Amel İslemek manasına alınız, zikir; Halifetullah Sırrını
icra etmek üzere yaratılan insana asıl vazifesini, unuttuğu yaratılış
gayesini hatırlatan ve ona yönlendiren çalısmalar bütünüdür. Zikir,
kisinin gündemini sadece Allah'a tahsis ederek Dini Yasaması; Sistemi
Okumasıdır!..

İşte bu çerçevede maddi-manevi yükselişimiz zikre bağlı. Zikrin
fonksiyonu RAFEA fiili ile bildirilmis. Rafea yükseltmek demek. Mirac
Mucizesinin ikinci asamasında Rasulullah'ın REF ' REF'(Yükseltici) adlı
keyfiyeti bilinmeyen bir binek kullandığını hatırlayınız!.. O halde
ibadetlerimiz Mi'rac amacına matuf ise; Zikrimiz; boyutlar asıracak Ref
Refimiz olmalı!..

Zikrin, ref ref oldugu sırrı bu ayetle açılıyor.

5- FE INNE MAAL USRI YÜSRAN INNE MAAL USRI YÜSRAN: BUNDAN DOLAYI
ZORLUKLA BİRLİKTE KOLAYLIK VARDIR. SÜPHESIZ ZORLUKLA BIRLIKTE KOLAYLIK
VARDIR.

İnşirah olayının sekli ve asamalarından sonra yasanacak açılımlar
neler? Kisi insirah yaşadı, gönlü genişledi ve zikir haline de devam
ediyor. Neyi fark edecek?.. Surenin ana temasını olusturan insanın iç
dengelerini kurması, huzur duyması, rahatlaması, psikolojik anlamda
doygunluga ermesi neyi fark etmesi ile gerçeklik kazanır?
Sizi üzen konuları düşününüz. Bazılarına kötü, bazılarına iyi deriz.
Bazı hadiseler lehimize, bazıları aleyhimize görünür. Haktan gelenleri
bela-nimet, lütuf-kahır diye ikiye ayırır, bedelini stres çekerek
öderiz. İkilik; şirk, şirk zaten azap. Öyleyse azaptan çıkıs yolu ne?...
Allah Sisteminde iyi-kötü, güzel-çirkin, bela-nimet, lütuf-kahır
gibi değerlendirmeler tamamen insana göredir, Allah'a göre değil!..
Zaten Onun katında görecelilik muhaldir!(2)

Göreceli bakan bizler için ayet muhteşem bir sır veriyor: "Her
zorlukla birlikte kolaylık vardır." Açalım; kolaylık zorlugun içinde
saklı!.. Az daha açalım; kolaylık; zorluk zannettiğimiz seyin taa
kendisi!.. Zorlukların çaresi; o zorlugun içinde ve onunla birlikte
zaten mevcut!..

Son yıllarda sirketlerin fazlaca önemsedigi kisisel gelisim
seminerlerinde anahtar bir cümle var: ÇARESIZSENIZ; ÇARE SIZSINIZ!..
Çaresizlik; sıkıntı ve bunalım; çözümün ve ferahlamanın kapısında
oldugunuzun müjdecisi.

İnsanlık; en bunalımlı dönemlerinde yeni liderlerini kesfeder.
Milletler, en dar anlarında çözüm üretmeyi hızlandırırlar. Sirkin
zirveye çıktıgı Mekke'de doğar İslam Güneşi...
Küfrün, İsyanın, Günahın tavan yaptıgı cografyadan çıkar Allah Rasülü(s.a.v)...
Firavun'un zulüm ülkesinde yetisir Musa...

Kuyudan, köle pazarından, zindandan ruhunu damıta damıta Sultan Olur Yusuf!..
Moğol istilası altında baskı ve fakirlikle inleyen Anadolu; üç evrensel insan çıkarır: Hz.Mevlana-Yunus Emre-Hacı Bektas Veli!..

Kişi için de durum aynıdır. Her sıkıntı Rahmettir. Rahmet; yagmur
misali zahiren yıldırım, şimsek, fırtına ve gürültü kopararak gelse de
nice çorak araziler suya kanacak, nice bahçelerde çiçekler açacak, nice
bereketler fışkıracaktır. Başınızda bir zorluk var öyle mi?..

Bedeninize, kisiliginize ıstırap veren olayları arzınıza inen yagmur
diye düşünün. Arz; malum bedeni boyut. Arzınıza yağmur yagıyorsa
Semanızdan sizde ne açılımlar gelisecek acele etmeden seyredin!..
Yıldırıma, simsege bakarak degerlendirirseniz acınız artarak
sürecek. Yağmura ve getireceklerine kenetlendiginizde sükûna erecek,
hatta keyif alacaksınız yaşananlardan!..
. . .
Ayetin zahirî cümle örgüsünden okuduğumuz derin bir mana daha var:
Zorluk anlamına gelen USR kelimesi EL takısı ile kullanılırken;
Kolaylık anlamına gelen YUSR kelimesi takısız kullanılmıs. El takısı
gelen kelime belirli ve tek bir anlamı bildirir. El takısı olmadan
kullanılan kelime ise bütün bir cinse şamil olup, sınırsız, sonuz mana
içerir. EL USR: Bir tek zorluk. YUSRAN: Kolaylıklar bütünü...
Bu ne mi demek?.. Tek bir zorluk için sadece bir degil, birden fazla
çözüm; bir bela için birden fazla nimet var demek! Nerede?.. Yine o
zorlugun, yine o belanın içinde.

Ne muhteşem bir mana degil mi?..

Bu manayı fark eden öze ermişlerden Niyazi Mısrî (ks.) ye kulak verelim:
Derman aradım derdime, derdim bana derman imiş
Burhan aradım aslıma, aslım bana burhan imiş.
. . .
Zorlukta kolaylıklar saklandığını, belanın nice nimetlere gebe
oldugunu daimi olarak seyredebilmek mümkün mü?... Yasamımızın tamamında
bunu basarmak neye baglı?...



Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.