![]() |
Yükünü Senden Kaldırmadık Mı? Ki O(Yük) Belini Bükmekteydi
Yükünü Senden kaldırmadık mı? Ki o(yük) belini bükmekteydi 2,3- VE VADA'NÂ ANKE VİZRAKE. ELLEZİ ENKADA ZAHRAKE: YÜKÜNÜ SENDEN KALDIRMADIK MI? Kİ O(YÜK) BELİNİ BÜKMEKTEYDİ. Kaldırılan yük, belin bükülmesi, ağırlığın giderilmesi ile isaret edilen manaları görmek üzere kelimeleri anlam boyutlarına göre değerlendirmek ilk önceliğimiz. Kur'anda hiç bir kelimenin rastlantısal olmadığını, görünüste aynı manaya gelse bile bir ayette başka, diğerinde başka kelime seçilişinin hikmetler sakladığını biliyoruz. İşte bu nedenle kelime seçimi kadar durduğu yerin de mühim olduğunun altını çizelim ve kavram köklerine bakalım: (Vada'na) Va-Da-A: Kaldırmak, Borcu tamamen silmek, Yeni bir hüküm koymak, Suçu üzerinden atmak, İndirmek, Bir şeyi yere bırakıvermek, Tevazu göstermek. (Vizrake) Ve-Zi-Ra: Ağırlık, Bir yükün altına girip yüklenmek, Günah, Deliği veya yarığı kapamak-tamir etmek, Vezirlik, Töhmet, Örtü giyinmek. (Enkada) Ne-Ka-Da: Ahdi bozmak, Sağlam işi yıkmak, Yıkıntı-Enkaz, Kemigi kırmak, Mafsalları çatırdatmak, Tenakuz, Zıtlık, Iki görüşün çatıiması-İkilem. (Zahrake) Za-He-Ra:Sırt, Bir şeyin dısa dönük yüzü, Görünüş, Zahir. İki ayetin mana çatısını oluşturan 4 kelimenin köklerini öğrendikten sonra birlikte tefekkür edelim: "Senin yükünü kaldırmadık mı?" "Öyle bir yük ki; belini bükmekte idi" İlk ayetteki müjdenin bir benzeri burada da mevcut. Hakikat yolcusu ağırlıklar altında ezildiğini, bunaldıgını düşünürken gelen hitaba bakınız; "Yükünü kaldırmadık mı?.." Yüküm ağır, dediğiniz anda aslında yükten kurtulduğunuz söyleniyor!.. Ne ilginç değil mi?... Bakalım, vahdete adanan, öze dönen kimse ne tür yüklerden kurtuluyor? "Kendini veziri kabul ettiğin seyleri kaldırmadık mı?" Simdi kendimize bakalım. Yaşarken bir takım vezirlikler; yükümlülükler üstleniriz. Yükümlülük dedik de, hem vezir kelimesinde, hem de Türkçe'mizdeki sekli ile yükümlülük dediğimizde üstlenilen yük manası açıkça mevcut. Durduk yerde neleri üstlendiğimizi kendimden yola çıkarak açayım. Esime göre koca, oğullarıma göre baba, amirime göre memur, maiyetimdekilere göre amir, anneme göre ogul, yeğenlerime göre amca, mahalleliye göre komsu, okuyanlara göre yazar, hocalarıma göre talebe!.. vesaire vesaire!.. Sonu gelmez kalabalık halinde vezirlik zinciri... Aslında her biri özgün teki temsil eden bizler, çevreye; daha tasavvufi tabirle Kesret Alemine ait yükleri üstlenmişiz! Bulunduğumuz konuma göre herkesin bizden talepleri var. Hepsinin hakkını vermek, adil biçimde yetişmek kolay değil. Ne yapalım, hepsini silip atalım mı? Evlad u ıyale, ise güce boş verip dağlara mı çıkalım? Hayır. Bu yüklerin hepsi kalktı, hepsi düştü!.. Vahdete yönelmekle oldu bu. Nasıl mı?.. Önceleri kendimizi göreceli tanımlarken tasavvufi bakıs bizi bir tek tanıma götürdü: Abdiyyet; Kul Olmak!.. Var mı ötesi?.. Yok... Kulluğumuzu fark ettiğimiz gün, ne başkalarına paralanırcasına koşacağız, ne de hayatımızı tüketecek adanmışlıklara girişecegiz. Sadece kulluğun hakkını verecek, sadece Allah'a adanacağız!.. Bunu beynimizde başardığımız an müjde gelecek: Eş olarak, ana-baba olarak, toplumsal-ailevi konum olarak üstlendigimiz yükümlülüklerin hafifletildigini göreceğiz!.. Delil mi? İşte ayet: VE LEYANSURANNALLAHU MEN YENSURUHU, İNNALAHE LEKAVİYYUN AZİZ Allah'a Yardım Eden Kimseye Mutlak Surette Allah Yardım Eder!.. Süphesiz O Güçlüdür, Izzet Sahibidir. (Hacc-40) Sadece Allah'a adanır, Onun Dinine Yardımı (Sünnetullahı Okumayı-Okutmayı) gaye edinir, Kulluğun hakkını verirsek; yüklerimizin hafifletildiğini, işlerimizin kolaylaştırıldığını hayretle müşahede edeceğiz!.. Bakın bu konuda Aşkın Sultanı Mevlana ne buyurmus: "Din Derdini Kendine Tek Dert Yapanın; Allah Diğer Dertlerini Alır!" . . . "Kaldırmadık mı?" ifadesiyle şüphe ve tereddüde mahal bırakmayacak derecede kesinlik bildiriliyor. Bir kısmını almak, azaltmak, borca mühlet vermek falan degil. Kelimenin tam anlamı ile yere atarcasına yükün tamamen bertaraf edilmesi!.. Az önce de zikrettiğimiz gibi öze dönen kimse, ruhunu sıkan, içini daraltan bir takım kaygı-tedirginlik-ödev-endiselerden kesinlikle sıyrılıyor. Zaten Çokluk bakısından Teke yönelmek, kalabalık vehminden sıyrılıp Zatının farkındalıgına adanmak hakikatin özü ise; çokluk düsüyor, her sey teklesip birlesiyor. Ayrı-gayrının kalmadıgı külfetsiz, yüksüz bir hayat; gönül huzuru demek. . . . Kaldırılan yüklerin vasıflanısı da dikkat çekici. Nasıl yük? Belini büken, sırtını ağrıtan, töhmet altında bırakan!.. Tasavvuf Ehli dini terimleri okurken sıradan insanların zahir kalıplarını yıkarak derin anlamlar sezmiş. SADR; avama göre kişinin bağrını, göğsünü ifade ederken; tasavvuf ehli; Gönül demiş. Sadr, iç alemin, ruhun, gönlün, maneviyat dünyamızın sembolü. Bedenin ön tarafındaki sadr; adeta ahiret boyutumuzu çağrıştırıyor. Sadrı evvelki bölümde açmıstık. Simdi ZAHRı anlamaya çalısalım. ZAHRAKE ifadesi; bedenin arka kısmı olan sırtı ve beli ifade ediyor. Zahrımız; bedene, beşeriyete, dünyaya dönük yanımız. Dünyevi işlerde sırt-bel geçen deyimler kullanırız: -Patron üstüme çok geldi, sırtımdan ter aktı. -Koca bir ailenin yükü sırtımda. -Halkın derdini omuzlamışım kardesim. -Geçim derdi belimi büktü. Bel, sırt aynı zamanda cinsel-şehevî-nefsî çagrışımlar için de kkullanılıyor. Şehvet; Arapça'da tüm dünyevi arzuları bildiren bir kelime oldugu halde Türkçe'ye sadece cinsel istek olarak geçmiş. Bel, sadece cinsel arzunun degil, bütün beşerî arzuların sembolü. Bel, sırt; ayakta kalabilmenin de ölçüsü. Beli bükülenden hayır gelmiyor. Dirayetli kişiyi tarif sadedinde; alnı açık, başı dik, gözü pek diyoruz. İslâmî literatüre göre söyleyecek olursak; KIYAM halini ortaya koyabilmek için, belin sağlam, sırtın dik olması şart!.. Şehvetine; beşeri arzularına hakim olamayan, Ahseni Takvim Şerefini koruyamayan; Kıyam edemez!.. . . . Bu yük ne yapıyor? ENKADA ifadesi ile anlıyoruz ki; yıkım getiriyor, daraltıyor, yıpranmışlık içeriyor. Insanın belini büken en agır yük, "enkada" kelimesinde işaret edilen TEZATLAR GÖRMEK-İKİLEMDE KALMAK-İKİ GÖRÜŞ ARASINDA KARAR VEREMEMEKTİR. Bu hal ruh dünyasını paramparça eden ciddi bir çelişki. Daha açıkçası; ŞIRK HALİ! Azabın en büyüğü ikilik; stresin en yogun yasandıgı nokta gayrı görmek; Şirke Düsmek!.. Insirah yasayan; sirk yükünü atarak, arınmaya aday olacak. Sirk kalkmadıkça, belini doğrultmak, Rabbul Alemin huzurunda kıyama durmak imkansız!.. Kıyama durmadıkça da ne Tekbir alabilirsiniz, ne de Fatiha okuyabilirsiniz! Namazı oturarak kılanlar da var, demeyin sakın! Kılınan namazdan özge, yaşanan halden bahsediyorum!. . . . "Enkada" size ENKAZ kelimesini çağrıştırmadı mı?.. Bel büken, yıkıntılar dolu bir ağırlık. Arsanızda gecekondu enkazı varsa kaldırmadan yeni bina kuramazsınız! Eski bilgiler, adetler, sartlanmıslıklar, perdeler, kalıplardan olusan enkazla işgal edilmiş bilinç arsanız!.. İnşirahla bilinç arsanızı temizliyorsunuz, Kur'an ve Sünnet Ruhu ile yeni bir yapı insa etmek için!.. Vahdet yolcusu sırtından enkazın kaldırıldığını hissederek sevinmeli. . . . Zahr, dıs yüz demekti. Dısa dönüklük idi. Sırtınızdan yük kalkısı ile dıs dünyadan içe, öze dönüyorsunuz. Insirah sadrın; için; özün ameliyatı. O ameliyatla birlikte dıs dünyanın sanal mesguliyetleri düstü bilincinizden. . . . Vizr kelimesinin "örtü" oldugunu ögrendik. Insirah ile örtülerden kurtulduğumuzu, bilinci, şuuru kapatan perdelerin kesinkes yandığını fark ediyoruz. KAFİR; gerçegi örten demek. Hakikati perdeleyenlere kafir diyor Kur'an. Mümin olduğu halde gaflet eseri küfre düsenler için; perdelerin kalkışına inşirahlar vesile oluyor. İbrahim bin Edhem'in dünya-saltanat örtüsünü damdaki adam, Aziz Mahmud Hudai'nin makam örtüsünü Hz. Üftade kaldırmıstı... İnsirah bir ameliyatsa; operatörü KAMİL MÜRSİDdir. Nasibi olanı, saati geleni bir şekilde bulur onlar. Vakti gelmisse isteyip istememenizin hiçbir ehemmiyeti yoktur. Onlar bilir isini!.. Hak, onlarla görür işini!.. . . . "Vada'na" tevazu kavramının da kökü. Yük kalkmasının en belirgin ölçüsü tevazu. Agır yük sirkin dısa yansıması; Benlik!.. Her ne surette, her ne nam ve kisve altında olursa olsun BENLİKten arınmayan; santim mesafe alamaz! Bildikleri, tekrarladıkları, yorumladıkları olabilir ama yasam haline dönüstürdükleri henüz olusmamıstır. Sıcakla soguk, yazla kıs aynı anda yasanmadıgı gibi, sirkin tezahürü Benlik ile; Hakikati Seyir bir arada bulunmaz!.. "Vada'na" hitabına muhatap olarak insirah yasayan; BENLİK YÜKÜNDEN SOYUNUR; YÜCE ZEVATIN NURLU ELBİSESİ TEVAZUU GIYINIR. Kıssalarından ibret sahneleri desifre etmeye çabaladıgımız Allah Dostlarının en belirgin hali; Tevazudur. Tevazu; basarılı geçen insirah operasyonu sonunda kavuşulan hakiki sıhhattir!.. * * * Şirkin kulluga engel teskil eden ağırlığını atabilen; özündeki nuru fark etme bahtiyarlığını yaşar. Bundan sonrası, kulluk halinde istikrar göstererek kemalat basamaklarında yükselmektir. Yükseltici unsur ne?... Yükselen neler keşfeder?... Ona neler kolaylasır?.. Insirah yasayan kimsenin gönlünün genislemesi ile birlikte üzerinden vehim, benlik, kaygı v.b. kesret alemine ait yükleri attıgını açıklamıstık. Agırlıklarından kurtulan insanın yükselisi nasıl gerçeklesir?.. Şimdi bunu görmeye çalışalım: 4- VE RAFA'NÂ LEKE ZIKRAKE: SENIN IÇIN, SENIN ZIKRINI YÜKSELTICI KILMADIK Mİ? Bu ayette anahtar kelime ZİKRAKE kısmındaki ZİKİR olmasına rağmen tefsir ve meallerin büyük çogunlugunda ZIKRAKE; "senin şanın, senin ünün, senin ismin" şeklinde çevrilmiş; "senin sanını yükselttik, senin ismini yücelttik" anlamlarından hareketle dış dünyaya dönük yorumlar yapılmıştır. Biz, öze dönerek zikri okumaya gayret edelim. Kişiyi maneviyat basamaklarında yükseltici unsur; zikirdir. Kur'anda 250 ayette zikir kelimesi geçer. Kur'an ve Hadisleri tetkik ettigimizde zikrin birkaç anlama geldiğini görürüz. Bunlardan baslıcaları; 1- Kur'an-ı Kerim. 2- Namaz 3- Cuma Namaz 4- İlim 5- Öğüt 6- Vahiy 7- Tesbih, Tehlil ve Tekbir Modern bilimin verileri de kabul etmektedir ki, beyinde bazı ddevreleri açan; bakış açısına genişlikler getiren paha biçilmez bir çalışmadır zikir. Zikir, inanarak yada inanmayarak yapılsın, nasibi olan her kişide istenen bazı fonksiyonları açmakta, hızlı bir değişim ve gelişim olusturmaktadır.(1) - Zikir; karanlıklardan aydınlığa çıkarır.(Ahzab 41-42-43) - Allahü Tealayı zikredeni O, yüksek makamda bulunan topluluklara zikreder. (Bakara-152) - Zikir; zikreden erkek ve kadınlar için Bagıslanma vesilesidir. (Ahzab-35) - Zikir; amellerin en hayırlısı ve en temizidir. "Sahibiniz olan Allah nezdinde, amellerinizin en hayırlı ve en temizini, derecelerinizi en yükseklere çıkaracak olanını, altın ve gümüş sadaka vermekten daha hayırlı olanını, düsmanlarınızla karsılasıp siz onların boynunu onlar da sizin boynunuzu vuracak sekilde savasmanızdan da daha hayırlısını haber vereyim mi? Dediler ki; Evet haber ver Ey Allah' ın Rasûlü! Rasûlüllah (s.a.v): Allah'ı zikretmektir, buyurdu." (Tirmizi) - Zikir; hayatın serefi, yasamın kıymetidir. "Allah'ı zikredenle zikretmeyenin misâli, yasayanla ölünün misalidir."(H.S) . . . "Hatırlama, anma" manası zikrin kök anlamı. "Hafıza-i Beşer nisyân ile malüldür" sözünü biliyoruz. İnsan; unutmak gibi bir illete sahip. Unutmak yerine göre nimet yerine göre illet. Insanın dünya yasamında unuttugu, örtüldüğü yegane hakikat; KULLUK... İster Kur'an okumak, ister Hadis dinlemek, ister Tesbih Etmek, isterse Salih Amel İslemek manasına alınız, zikir; Halifetullah Sırrını icra etmek üzere yaratılan insana asıl vazifesini, unuttuğu yaratılış gayesini hatırlatan ve ona yönlendiren çalısmalar bütünüdür. Zikir, kisinin gündemini sadece Allah'a tahsis ederek Dini Yasaması; Sistemi Okumasıdır!.. İşte bu çerçevede maddi-manevi yükselişimiz zikre bağlı. Zikrin fonksiyonu RAFEA fiili ile bildirilmis. Rafea yükseltmek demek. Mirac Mucizesinin ikinci asamasında Rasulullah'ın REF ' REF'(Yükseltici) adlı keyfiyeti bilinmeyen bir binek kullandığını hatırlayınız!.. O halde ibadetlerimiz Mi'rac amacına matuf ise; Zikrimiz; boyutlar asıracak Ref Refimiz olmalı!.. Zikrin, ref ref oldugu sırrı bu ayetle açılıyor. 5- FE INNE MAAL USRI YÜSRAN INNE MAAL USRI YÜSRAN: BUNDAN DOLAYI ZORLUKLA BİRLİKTE KOLAYLIK VARDIR. SÜPHESIZ ZORLUKLA BIRLIKTE KOLAYLIK VARDIR. İnşirah olayının sekli ve asamalarından sonra yasanacak açılımlar neler? Kisi insirah yaşadı, gönlü genişledi ve zikir haline de devam ediyor. Neyi fark edecek?.. Surenin ana temasını olusturan insanın iç dengelerini kurması, huzur duyması, rahatlaması, psikolojik anlamda doygunluga ermesi neyi fark etmesi ile gerçeklik kazanır? Sizi üzen konuları düşününüz. Bazılarına kötü, bazılarına iyi deriz. Bazı hadiseler lehimize, bazıları aleyhimize görünür. Haktan gelenleri bela-nimet, lütuf-kahır diye ikiye ayırır, bedelini stres çekerek öderiz. İkilik; şirk, şirk zaten azap. Öyleyse azaptan çıkıs yolu ne?... Allah Sisteminde iyi-kötü, güzel-çirkin, bela-nimet, lütuf-kahır gibi değerlendirmeler tamamen insana göredir, Allah'a göre değil!.. Zaten Onun katında görecelilik muhaldir!(2) Göreceli bakan bizler için ayet muhteşem bir sır veriyor: "Her zorlukla birlikte kolaylık vardır." Açalım; kolaylık zorlugun içinde saklı!.. Az daha açalım; kolaylık; zorluk zannettiğimiz seyin taa kendisi!.. Zorlukların çaresi; o zorlugun içinde ve onunla birlikte zaten mevcut!.. Son yıllarda sirketlerin fazlaca önemsedigi kisisel gelisim seminerlerinde anahtar bir cümle var: ÇARESIZSENIZ; ÇARE SIZSINIZ!.. Çaresizlik; sıkıntı ve bunalım; çözümün ve ferahlamanın kapısında oldugunuzun müjdecisi. İnsanlık; en bunalımlı dönemlerinde yeni liderlerini kesfeder. Milletler, en dar anlarında çözüm üretmeyi hızlandırırlar. Sirkin zirveye çıktıgı Mekke'de doğar İslam Güneşi... Küfrün, İsyanın, Günahın tavan yaptıgı cografyadan çıkar Allah Rasülü(s.a.v)... Firavun'un zulüm ülkesinde yetisir Musa... Kuyudan, köle pazarından, zindandan ruhunu damıta damıta Sultan Olur Yusuf!.. Moğol istilası altında baskı ve fakirlikle inleyen Anadolu; üç evrensel insan çıkarır: Hz.Mevlana-Yunus Emre-Hacı Bektas Veli!.. Kişi için de durum aynıdır. Her sıkıntı Rahmettir. Rahmet; yagmur misali zahiren yıldırım, şimsek, fırtına ve gürültü kopararak gelse de nice çorak araziler suya kanacak, nice bahçelerde çiçekler açacak, nice bereketler fışkıracaktır. Başınızda bir zorluk var öyle mi?.. Bedeninize, kisiliginize ıstırap veren olayları arzınıza inen yagmur diye düşünün. Arz; malum bedeni boyut. Arzınıza yağmur yagıyorsa Semanızdan sizde ne açılımlar gelisecek acele etmeden seyredin!.. Yıldırıma, simsege bakarak degerlendirirseniz acınız artarak sürecek. Yağmura ve getireceklerine kenetlendiginizde sükûna erecek, hatta keyif alacaksınız yaşananlardan!.. . . . Ayetin zahirî cümle örgüsünden okuduğumuz derin bir mana daha var: Zorluk anlamına gelen USR kelimesi EL takısı ile kullanılırken; Kolaylık anlamına gelen YUSR kelimesi takısız kullanılmıs. El takısı gelen kelime belirli ve tek bir anlamı bildirir. El takısı olmadan kullanılan kelime ise bütün bir cinse şamil olup, sınırsız, sonuz mana içerir. EL USR: Bir tek zorluk. YUSRAN: Kolaylıklar bütünü... Bu ne mi demek?.. Tek bir zorluk için sadece bir degil, birden fazla çözüm; bir bela için birden fazla nimet var demek! Nerede?.. Yine o zorlugun, yine o belanın içinde. Ne muhteşem bir mana degil mi?.. Bu manayı fark eden öze ermişlerden Niyazi Mısrî (ks.) ye kulak verelim: Derman aradım derdime, derdim bana derman imiş Burhan aradım aslıma, aslım bana burhan imiş. . . . Zorlukta kolaylıklar saklandığını, belanın nice nimetlere gebe oldugunu daimi olarak seyredebilmek mümkün mü?... Yasamımızın tamamında bunu basarmak neye baglı?... |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.