ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   İslami Yazılar & Hikayeler (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=320)
-   -   Gördügümüz Alemler Ve Varlıklar Mevzusu... (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=402782)

Prof. Dr. Sinsi 08-06-2012 04:51 AM

Gördügümüz Alemler Ve Varlıklar Mevzusu...
 

Gördügümüz Alemler ve Varlıklar mevzusu...



Öncelikle,
gördügümüz âlemden söz edelim isterseniz: "Gördüğümüz âlem" dendiğinde,
duyularımızla tanık olduğumuz bir âlemden söz etmiş oluyoruz; es
deyişle duyumsadığımız âlemden. Bilindigi gibi, çevremizdeki nesnel
ortam, beş duyumuz aracılığı ile beynimize ulaşır; yâni, gelen uyarılar
duyularımız tarafindan biçimlenerek beynimize gelirler. Biz çevremizi
görüyor, duyuyor, dokunuyor vb. dediğimizde, duyularımızla biçimlenmiş
çevreyi görüyor ve duyuyoruz demiş oluyoruz. Bu durum bizi şasırtıcı
bir gerçekliğe götürür: Doğada renk yoktur, yalnizca nesnelerden
yansiyan ışık dalgaları vardır. Bu dalgalar, gözümüzün görme yetisiyle
biçimlenerek beynimizde renk olarak algılanırlar. Buna benzer olarak,
doğada ses de yoktur, yalnızca ses dalgalari vardır ve bu dalgalar
kulağımızla buluşunca ve beynimizce algılanınca ses hâline gelirler. Bu
diğer duyularımız için de geçerlidir.

Bunun anlamı şudur: İnsan, çevresini görüp duymakta hem duyularina
borçludur, hem de onlar tarafindan sınırlanmakta, koşullanmaktadır.
Örneğin, eğer gözümüz ix-ışınlarını doğrudan algılayabilseydi,
insanları iskelet olarak görecektik. Ya da, eger 'gama-ışınlarari' ile
baksaydik, dogada yalnizca kurşun kütleler görecektik. İlim mâlûma
tâbîdir denir, bilirsiniz. Âlem de "bilinen-evren" ya da daha dogru
deyişle, "bilgi-dünyamız" anlamina gelir. Peki bu "âlem"in,
(bilinen-dünya) tanığı nedir? Duyularımız değil mi? Tasavvûf
terminolojisi (istilah) ile söyleyecek olursak, bu, cehadetin 'ayn el
yakîn' hâlidir.

Biliyorsunuz, bir de duyu yanılsamaları var. Birçok kez
duyularımızın bizi yanılttığına tanık olmuşuzdur. Bu nedenle, duyu
verilerine dayalı bilgilerimiz ne denli güvenilir bilgilerdir?
İlginç bir sey daha var, o da, duyularımıza çarpan uyarıların duyu
organlarımızda "elektrik-akımları"na dönüşerek beynimize ulasmasıdır.
Fotonlar gözümüzün iris tabakası üzerine çarparak elektrik akımı
oluşturur. Aynı biçimde, kulak zarımıza gelen titreşimler de elektrik
akımlarına dönüşerek beynimize ulaşır. Koku, tad ve dokunma da
böyledir. Baska bir deyişle, farklı duyularımıza gelen ayrı ayrı
uyarılar, "aynı-ortam"a (elektro-manyetik ortam), "iletişim-birimleri"
(information-data) olarak yüklenirler ve sinirler aracılığıyla
beynimize ulaşırlar. Beyin ortami ise "saltık-karanlık" ve
"saltık-sessizlik" ortamıdır. Yâni, beynin içinde ışık ve ses bulunmaz
ama, görme ve işitme bu ortamda gerçekleşir.

Bütün bunlardan şu sonuca ulaşırız: Duyumsadığımız çevre, beynimizin
algılama ve biçimlendirmesiyle bilinir, es deyişle " âlem"e dönüşür.

Bu nedenle, âlemin rûhu "insan"dir denmistir, çünkü, bir kez daha
yineleyecek olursak, doğayı, çevreyi, evreni "âlem"e çeviren ve onu
anlamlı kılan, "insan"dır. Anlam verme işi ise beynin değil, aklin
işidir. Akıl işi başka bir âlem. Şimdi gelelim gördüğümüz
(duyumsadığımız) âlemin "varlığı sorununa: Genellikle duyumsadigimiz
seylerin varligindan kusku duymayiz, çünkü duyularimiz, uyarılara bağlı
olarak, onu uyaran nesnelere tanıklık etmektedir. Ancak, duyularımız,'
şimdi ve burada' olana ve uyarıldıgı sürece tanıklık edebilir. Bu ise
bir filmin durdurulup bir karesine bakmaya benzer. Bu kare tek başına
ne anlam taşır? Onun anlamı, ancak, filmin bütünü, hareketi ve
öğelerinin bir biriyle olan ilişkisinde olanaklıdır. Aynı biçimde,
doğada ve çevrede her sey bir biriyle iliski içinde ve sürekli hareket
hâlindedir. O hâlde, tek bir şeyin, şimdi ve buradaki algısının ne
anlamı vardır? Bir şeyin var olması, onun görünüşe çıkıp sonra ortadan
kalkmasiyla nasıl bagdaşır? Evrende hiç bir şey kendini tekrarlamaz,
sürekli olarak yeni varoluşlarla karşı karşıyayız (O her an bir
san'dadır). Peki o zaman, var olmaın gerçekliği nedir?

Her varolan, belli bir "zaman-mekân" içinde ve belli ilişkiler
altında vardır. Ayrıca, birbirlerine nedensellik bağlariyla
baglıdırlar. Evren, ilişkiler bütünüdür (Rabbül Âlemin). Zaman, mevcûda
aittir. Ve mevcûd'daki degişimleri gösterir. Varlık için zaman değil
"ân" vardır. Bir küreyi model olarak düşünürsek, kürenin merkezi "ân",
çeperi ise "zamanıdır (merkezde tek nokta, çeperde nokta çokluğu).
Varlıkla ilgili en temel sorun, varolmanın nedenselliği sorunudur. Bir
baska deyişle, "varolan herhangi bir şeyi varoluşa getiren nedir?"
sorusuna yanıt aramaktır. Evrende ilişkisiz ve hareketsiz hiçbir nesne
yoktur. Bunun anlamı, her varolanın belli bir ilişki, devinim ve
süreçte varolduğudur. Bir nesnenin iliskileri çoktur, ama onun varoluş
iliskisi en temel ilişkidir. Varoluş ilişkisini bulmak için bir nesneyi
tüm ilişkilerinden soymak gerekir (tenzih). Bu ise nesneyi ortadan
kaldirma girisimidir (la ilâhe). Bu olanaksız bir istir çünkü, varoluş
ilişkisine ulaştığımzıda o nesne baska bir varoluşa dönüşür (illâllah).
Peki ne değişir? Biz ancak bir nesnenin görünüşünü (belirisini) ortadan
kaldirabiliriz, varlığını değil. Bütün dönüşümlerde "varlık" kendini
sürdürür (Vahdet-i Vücûd). Bu durum fizik biliminde enerjinin sakınımı
ilkesi olarak söylenir. Elektrik, ısı, ışık, madde, potansiyel ve
kinetik enerjiler birbirine dönüşürler, işte bütün bu dönüşümlerde
kendini sürdüren varlıktır. Ama, biz varolanları duyumsadığımız gibi,
"Varlık"ı duyumsayamayız. Onu ancak akılla biliriz, ama, cüz-î akılla
değil, küllî akılla. Külli akıl Hakikattir, ancak, Hakk kendini bilir,
ya da kendini bilen Hakktır. Fâni Efendi :

Cümleyi bir noktada görmek dilersen süphesiz
Kamile hosça nazar kıl, gördüğün Rahman olur.demistir.
Varolan her şey sonludur (fani'dir), sonlu olan her sey ise ortadan
kalkacaktır (küllü men aleyha fan). Ancak, Varlık sonsuzdur ve
kalıcıdır (bakii'dir). Varolan her şeyin varoluş nedeni kendi
dısındadır, o da Varlık'tır. Varlığın nedeni ise kendindedir (Samed).
Nedeni kendinde oldugu için Varlık, baska bir varlıktan çıkmaz ve ondan
da baska bir varlık (varolus degil) çıkmaz (lem yelid ve lem yûled).
Varlık, bütün varolanlari kapsar, her şey (her belirii) ondan, onda ve onun yoluyla vardir.

Hilmi Dede Baba:

Her eşya bir harf olmus,
Hem zarf, hem mazruf olmus,
Acep ilim sarf olmuş,
Bir nokta bin söz oldu, demiştir.

Duyular düzeyinde gerçeklikten (realite) söz edilirken, us düzeyinde
hakikâtten (truth) söz edilir. Bu nedenle, gerçek çokluğu karşısında
hakikât tektir. Gerçek, belli bir varlik düzeyi ya da belirli bir
varoluş olarak gerçektir. Hakikât ise, ayrı ayrı gerçeklikleri
birbirine baglayan, onlari birlik ve bütünlük içinde anlamaya yarayan
yasalar dizgesidir.



Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.