![]() |
Dinimizde İlmin Önemi
Sual: Dinimizde ilmin önemi nedir?
CEVAP Dinimizde ilmin önemi çok büyüktür. Dinimizin emrettiği faydalı işleri yapmak, zararlı şeylerden kaçmak için ilim sahibi olmak gerekir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (. iman edenleri yüceltir; ilim ehlini ise kat kat yükseltir.) [Mücâdele 11] (De ki, hiç bilenle bilmiyen bir olur mu? Bilen elbette kıymetlidir.) [Zümer 9] (.ü teâlâdan en çok korkanlar, âlimlerdir.) [Fâtır 28] Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki: (İlim Çin’de de olsa, alınız!) Hikmet, [fen ve sanat] müminin kayıp malıdır. Nerede bulursa alsın!) (Beşikten mezara kadar ilim öğrenmeye çalışınız!) (Bir âlim, bir yerden geçse, onun hürmetine, oradaki kabristandan 40 gün azap kaldırılır.) Ölü kalblerin dirilmesi Hazret-i Lokman, oğluna buyurdu ki: (Âlimlerle otur, hikmet sahiplerinin sözlerini dinle! .ü teâlâ, bahar yağmuru ile toprağa hayat verdiği gibi, ölü kalbleri hikmet nurları ile diriltir.) İlim, cennete giden bir yol, gurbette arkadaş, yalnızlıkta sırdaştır. İlim, iki cihanda kurtuluş, düşmana karşı siperdir. İnsan için hayâ, gözler için ziyadır. İlim öğrenmek ve öğretmek çok mühimdir. Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki: (.ü teâlâ, ilim verdiği âlimlerden de peygamberlerden aldığı misak gibi, ilimlerini saklamamaları ve açıklamaları için, söz almıştır.) (En güzel hediye, hikmetli sözü iyi anlayıp, din kardeşine anlatmaktır.) (İmrenilecek iki kişiden biri, .ü teâlânın verdiği ilim ile amel edip, başkasına öğreten, diğeri de, .ın verdiği serveti hayra sarfedendir.) (İlim yolunu tutana, . cennet yolunu açar.) (Melekler, ilim talebesini sevdikleri için, kanatlarını onların üzerine gererler.) (Tecrübeli yaşlılarla oturup kalkın. Âlimlere sorun. Hikmet sahipleri ile beraber olun.) [Taberânî] (Âlim olmayan veya ilim öğrenmeye çalışmayan bizden değildir.) [Deylemî] (Bir âlimin, yanına oturarak, bir saat ilimle meşgul olması, bir âbidin 70 yıl ibadetinden hayırlı olabilir.) [Deylemî] (İşlenen bir günah, âlime bir, cahile iki olarak yazılır. Âlim, günahı için azap olunur. Cahil ise hem günahı, hem de öğrenmediği için azap olunur.) [Deylemî] (., dünya işlerinin âlimi, âhiret işlerinin câhili olana buğz eder.) [Hâkim] (İlim öğrenmek, namaz, oruç, hac ve . yolundaki cihaddan daha kıymetlidir.) [Deylemî] (Bir saat ilim öğrenmek gece sabaha kadar ibâdet etmekten kıymetlidir. Bir gün ilim öğrenmek, üç ay oruç tutmaktan kıymetlidir.) [Ebu Nuaym] (Bir kimse, ilim öğrense, bununla amel etmese bile; bin rekat namaz kılmasından daha fazla sevap alır. Eğer öğrendiği ilimle amel eder veya başkasına öğretirse, hem bunun sevabını alır, hem de Kıyamete kadar bununla amel edenlerin sevabını alır.) [Hatib] (İlimden bir mesele öğrenmek, dünyadaki her şeyden kıymetlidir.) [Taberânî] (İlim öğrenmek, kadın-erkek her müslümana farzdır.) [Beyhekî] (Farzlarda ihmallik yapan bir derde müptelâ olur. ) [İ. Ahmed] Bir talebenin, ilim öğrenebilmesi ve doğru yolu bulabilmesi için, bir öğreticiye ihtiyacı vardır. Çünkü hadis-i şerifte, (İlim üstaddan öğrenilir) buyuruldu. (Taberâni) Kur'an-ı kerimde ise, (Eğer bilmezseniz, bilenlerden sorun!) buyuruldu. (Nahl 43) .ü teâlânın rızasına kavuşmak için de sebeplere yapışmak, bir âlimin gösterdiği yolda gitmek gerekir. Kur'an-ı kerimde (Ey iman edenler, .tan sakının ve Onun rızasına kavuşmak için, vesile, vasıta arayınız!) buyuruluyor. (Maide 35) Bu ayet-i kerimeden de bir öğreticiye ihtiyaç olduğu anlaşılmaktadır. Bir kimsenin rehberi olmazsa, şeytan ona rehber olur. Şeytan rehber olunca da, kendisine tabi olanı uçurumdan uçuruma atar. [Bu yüzden, mezhepsiz, reformcu zatları dinlememeli, sözlerine inanmamalı, kitaplarını okumamalı, yaralı aslandan kaçar gibi bunlardan uzaklaşmalıdır. Nakli esas alan, ehli sünnet âlimlerinin kitaplarını okumalıdır. Hakikat Kitabevinin yayınladığı kitaplar, böyle kıymetli eserlerdir. Faydasını görmek için bu eserleri edeple, severek okumalıdır.] Muhafız ve rehbersiz çöl yollarına çıkan kimse, kendini tehlikeye atmış olur. Onun sonu, sahipsiz yetişen bir ağacın haline benzer. Ağaç, bakıp sulayan olmazsa, çabucak kurumaya mahkumdur. Hatta bu ağaç, imkan bulup büyüse de, aşılanmamış olduğu için iyi meyve vermez. Bundan dolayı talebenin dayanağı da öğretmenidir. Irmak kenarında yürüyen bir amanın, rehberine tutunduğu gibi, talebe de öğretmenine sarılmalı ve her haliyle onun sözünü dinlemelidir. Âlimler buyuruyor ki: (İlim talebesi, ilme ve ilim öğreten hocasına hürmet etmedikçe, öğrendiği ilmin faydasını göremez.) İlim bulunan yerde müslümanlık vardır Ehl-i sünnet itikadını ve ilm-i halini öğrenmeyen ve çocuklarına öğretmeyenler, müslümanlıktan ayrılmak, küfür felaketine düşmek tehlikesindedir. Böyle kimselerin duâları zaten kabul olmaz ki, küfürden korunabilsinler. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (İlim bulunan yerde müslümanlık vardır. İlim bulunmayan yerde müslümanlık kalmaz.) Ölmemek için, yiyip, içmek gerektiği gibi, kâfirlere aldanmamak, dinden çıkmamak için de, dinini, imanını öğrenmek gerekir. Ecdadımız her zaman toplanırlar. İlmihal kitaplarını okurlar, dinlerini öğrenirlerdi. Ancak böyle müslüman kaldılar. İslâmiyetin zevkini aldılar. Bu saadet ışığını bizlere, doğru olarak ulaştırabildiler. Bizim de müslüman kalmamız, yavrularımızı içimizdeki ve dışımızdaki kâfirlere kaptırmamamız için, birinci ve en lüzumlu çare, herşeyden önce Ehl-i sünnet âlimlerinin hazırladığı ilmihal kitaplarını okumak ve öğretmektir. Çocuğunun müslüman olmasını isteyen ana-baba, çocuğuna Kur'an-ı kerim öğretmelidir. Fırsat elde iken okuyalım, öğrenelim ve çocuklarımıza, sözümüzü dinleyenlere öğretelim! (Herkese Lazım Olan İman) ilimle meşgul olmak cihaddan efdaldir Sual: Amellerin en kıymetlisi nedir? CEVAP Amellerin en kıymetlisi, zamana ve şahsın hâline göre değişir. Nitekim hadis-i şerifte, (En kıymetli amel, vaktinde kılınan namaz, sonra ana babaya iyilik etmek, sonra da . yolunda cihaddır) buyurulduğu gibi, (Amellerin en iyisi yemek yedirmektir), (Gece herkes uykuda iken namaz kılmaktır), (Selam vermeyi yaymaktır), (.ü teâlâyı anmaktır), (Elinden ve dilinden kimsenin incinmemesidir), (Az da olsa devamlı olan ameldir) diye de bildirilmiştir. Peygamber efendimiz, (En kıymetli amel)i, soranların hâllerine ve içinde bulunulan şartlara göre bildirmiştir. Mesela yiyeceklerin bol bulunduğu; fakat suyun bulunmadığı yerde, susuzluktan yanana bir bardak su vermek, bin ekmek vermekten daha makbul olur. Vahşi hayvan veya düşmanların saldırısına veya tehlikeli bir hastalığa maruz kalan kimsenin ölümden kurtulmasına sebep olmak, ona yapılacak diğer iyiliklerden daha üstün olabilir. Bir kimseyi ebedî felaketten kurtarıp, sonsuz nimetlere kavuşmasına sebep olmak ise, hepsinden daha kıymetlidir. Bu bakımdan İslâmiyetin başlangıcında amellerin en kıymetlisi cihad idi. Cihadın önemi Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (En kıymetli amel cihaddır.) (Müşriklere karşı, mal, can ve dilinizle cihad ediniz!) (Cihadı terk eden millet, mutlaka genel bir belâya maruz kalır.) (İnsanların en üstünü, canı ve malı ile . yolunda cihad edendir.) (Cihad etmeden veya cihadı düşünmeden ölen, münafık olarak ölür.) (En faziletli cihad, canı, malı ile müşriklerle mücadeledir.) (Fi-sebilillah cihad ediniz. Böyle cihad, cennet kapılarını açar, sıkıntıları giderir.) Em-i marufun önemi Cihad bu kadar faziletli olduğu hâlde, emr-i maruf daha kıymetlidir. Hadis-i şerifte, (Bütün ibâdetlere verilen sevap, . yolunda savaşa verilen sevaba göre, deniz yanında bir damla su gibidir. Savaşın sevabı da, emr-i maruf ve nehy-i münker sevabı yanında denize göre, bir damla su gibidir.) buyuruldu. İbni Abidin hazretleri ise, (Fıkıh âliminin müslümanlara sağladığı faydanın sevabı, cihad sevabından daha çoktur) buyurmaktadır. [Kur‘an-ı kerime, hadis-i şeriflere ve akla uygun şeylere Maruf, bunlara uymayana Münker denir.] Günümüzde en kıymetli amel, yayın yolu ile Emr-i maruf ve Nehy-i münker yapmaktır. Ehl-i sünnet itikadını yaymalı, gayrı müslimlere ve sapıklara gerekli cevap verilmelidir! Bu yol ile cihad edenler, yardımda bulunanlar, cihad sevabına ortak olur. Hadis-i şerifte, (Bir mücahidi giydirip kuşatan veya onun çoluk çocuğunun ihtiyaçlarını gören, harbe gitmiş gibi sevaba kavuşur.) buyuruldu. Emr-i maruf yapmak da ilim ile olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Gece bir müddet ilim öğrenmek, bütün gece ibâdet etmekten sevaptır.) (Sabah-akşam ilimle meşgul olmak, cihaddan efdaldir.) (İlimden bir mesele öğrenmek, yüz rekat [nafile] namaz kılmaktan daha kıymetlidir.) (Din ilmine sahip olanın sıkıntısı gider ve ummadığı yerden rızıklanır.) (İlim öğrenen veya . için bir dost edinen veya din kardeşinin yüzüne şefkatle bakan veya “Bismillah” diyerek işine başlayan affa uğrar.) Hz.Ali: (İlim, maldan hayırlıdır. Çünkü malı sen korursun; fakat ilim seni korur. Mal harcamakla azalır, ilim sarfetmekle çoğalır.) buyurdu. Hz. İbni Abbas da, (Hz. Süleyman; mal, ilim ve hükümdarlık arasında muhayyer bırakıldı. O ilmi tercih etti ve bu sayede diğer ikisine de malik oldu.) buyurdu. İmam-ı Gazalî hazretleri de, (İnsanın diğer mahlukattan üstünlüğü ilmi iledir, güç ve kuvvetiyle değildir. Çünkü deve insandan kuvvetlidir. İrilik bakımından da değildir. Çünkü fil insandan çok iridir. Cesaret bakımından da değildir. Çünkü aslan insandan cesurdur. Çok yemesiyle de değildir. Çünkü mandanın karnı, insanın midesinden daha büyüktür. Şu halde ilim çok üstün bir vasıftır.) buyurmaktadır. Yemek ve içmekten kesilen hasta, ölmeye mahkum olduğu gibi, ilim ve hikmetten mahrum kalb de ölüme mahkumdur. O halde, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okuyup, dinimizi doğru olarak öğrenmeliyiz. [Hakikat Kitabevinin yayınladığı eserler, ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından tercüme edilmiştir. İnternet adresi: ]http://.www.hakikatkitabevi.com] Dinin temel direği, fıkıh ilmidir. Sual: Kur'an-ı kerimde hikmet sahipleri övülüyor. Hikmet ne demektir? CEVAP Hikmet, ilim, fen manasına geldiği gibi, fıkıh ilmi manasına da gelir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki: (., hikmeti [fıkıh ilmini] kime dilerse ona verir. Her kime hikmet verilmişse, muhakkak ona çok hayr verilmiştir.) [Bakara 269] Bu ayet-i kerimedeki "Hikmet"i islâm âlimleri fıkh olarak bildirmişlerdir. (Dürr-ül muhtar) Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (., iyilik etmek istediği kulunu dinde fakih yapar.) [Buharî] (İbadetlerin en kıymetlisi fıkhı öğrenmek ve öğretmektir.) [İbni Abdilberr] (Her şeyin dayandığı direk vardır. Dinin temel direği, fıkıh ilmidir.) [Beyhekî] (Fıkıhsız ibâdet eden, gece karanlıkta yaptığını, gündüz yıkana benzer.) [Deylemî] (Hikmetsiz kalb, harap ev gibidir. Şu hâlde öğrenin, öğretin. Fıkıh öğrenin, cahil olarak ölmeyin. Çünkü Hak teâlâ cahillik için mazeret kabul etmez.) [İ.Sünni] (Hikmet, müminin kaybettiği malıdır. Nerede bulursa almalıdır.) [Askeri] (Hikmet, şereflinin şerefini arttırır, köleyi padişah yapar.) [Ebu Nuaym] (.ın rezil etmek istediği kul, ilim ve edebden mahrum kalır.) [İbni Neccar] (Bir müslüman, arkadaşına, hidayetini arttıracak veya onu tehlikeden kurtaracak hikmetli bir sözden daha iyi bir hediye veremez.) [Ebu Yala] -Alim övünmez. Sual: Âlim olan kimsenin övünmesi uygun mudur? CEVAP Genelde övünmek iyi değildir. Âlimin övünmesi de câiz değildir. (Lokman) sûresi 18. âyet-i kerîmesinde meâlen, (., kendini beğenip övüneni sevmez) buyurulmaktadır. Övünmek, büyüklenmenin, kibretmenin alâmetidir. (Mü'min) sûresinin 35. âyet-i kerîmesinde, büyüklenenlerin kalblerinin mühürlendiği bildirilmektedir. İmâm-ı Gazâlî hazretleri (Necm) sûresinin, (Nefsinizi tezkiye etmeyiniz) meâlindeki 32. âyet-i kerîmesinin tefsîrinde, (Bir iyilik yapınca, bunu ben yaptım deme. Onu bir iyilik sanma! Onu iyilik olarak kabûl etmek, kendini beğenmektir) buyurdu. (Beydâvî) tefsîrinde, İblis'in, (Âdem çamurdandır, cismânîdir. Ben rûhânîyim. Çamur unsurların en aşağısıdır. Ben ise en şerefli olan ateşten yaratıldım) diyerek kibirlendiği bildirilmektedir. Övünmek yasak edilmiştir. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki: (Ecdâdı ile övünen, rahmet-i ilâhiden uzaktır, Cehennem odunudur.) [Tirmizî] (.ü teâlâ, câhiliyet övünmelerini sizden kaldırdı. Hepiniz Âdem aleyhisselâmın evlâdlarısınız. Âdem ise topraktan yaratıldı.) [Ebû Dâvüd] Övünmek, başkasını hakîr, aşağı görmekten ileri gelir. Hâlbuki hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki: (Din kardeşini hakîr görmek, kötülük olarak yeter.) [Müslim] (.ü teâlâ, "mütevâzı olun, büyüklenmeyin, zulmetmeyin" diye bana vahyetti.) [İbni Mâce] İnsan, ilim sâhibi olunca kendini büyük görmeye başlar. Hâlbuki Kur'ân-ı kerîmde meâlen, (Her ilim sahibinden üstün bir âlim vardır) buyurulmaktadır.(Yûsüf 76) (Âlimlerin âfeti, kendilerini büyük görmeleridir) hadîs-i şerîfi, ilim sahiplerinden kibirlenenlerin olabileceğini göstermektedir. Övünmek için hiç kimse kendisinin âlim olduğunu söylememelidir! Çünkü hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (Âlimim diyen câhildir.) [Taberânî] İlmi, yalnız . rızasını kazanmak için öğrenmek gerekir. Başka maksatlarla öğrenmek, caiz değildir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Âlimlere övünmek, cahillerle, aklı noksan olanlarla münakaşa etmek, onları susturmak, insanların teveccühünü kazanmak için ilim öğrenen, cehenneme gider.) (Toplantılarda ilimle üstünlük taslamayın! Böyle yapanın gideceği yer, Cehennemdir.) (. rızasından başka maksat için ilim öğrenen veya ilmini dünya menfaatine alet eden, cehennemdeki yerine hazırlansın!) İlmi böyle maksatlarla öğrenmek caiz olmadığı gibi; . rızası için öğrenip de, kötü maksatlar için kullanmak da caiz değildir. İlmi ile övünmek de . rızasına aykırıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Bazısı çıkar, Kur'an okur "Bizden daha iyi bilen, bizden daha fazla fıkıh bilgisine sahip olan kim vardır?" der. İşte bunlar, cehennem yakıtıdır.) (Vallahi bir zaman gelecek, insanlar Kur'anı öğrenip okuyacaklar. Sonra, "Biz öğrenip okuduk, bizden daha iyisi var mı?" diyecekler. İşte onlar cehennem odunudur.) Bu hadis-i şerifler, ilmi ile övünmenin caiz olmadığını göstermektedir. İlmi ile övünen kimselerle tartışmak asla uygun değildir. İnsanın ömrü kısadır. Münakaşa ile zaman öldürmek asla caiz değildir. Abdülkuddüs hazretleri buyuruyor ki: (Vaktin kıymetini bil! Gece gündüz ilim öğrenmeye çalış! İlim öğrenmek ibâdet yapmak içindir. Kıyamet günü işten sorulacak, çok ilim öğrendin mi diye sorulmayacaktır. İş ve ibâdet de ihlas elde etmek içindir) Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Kıyamette herkes, şu dört şeyden soruluncaya kadar yerinden ayrılamaz: 1- Ömrünü nerede tükettin? 2- Gençliğini nerede geçirdin? 3- Malını nerede kazandın, nereye harcadın? 4- İlmin ile ne amel ettin?) -Kötü âlimler Dini, siyasete, ticarete veya herhangi bir menfaate alet etmek caiz değildir, büyük günahtır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Yazıklar olsun kötü âlimlere ki, ilmi ticarete alet eder, devlet adamlarına yaklaşıp menfaat temin etmeye çalışırlar. Bunların yaptıkları ticaret, kesada [darlığa, kıtlığa] uğrasın!) (Öyle bir zaman gelir ki, âlimler fitne unsuru olur, camiler ve hafızlar çoğalır ama [hakiki] âlim hiç bulunmaz.) (Din bilgilerini dünya menfaati için öğrenenlere, ilmini paraya değişenlere kıyamette ateşten gömlek giydirilir.) (Cehennem zebanileri, günah işleyen hafızlara, puta tapanlardan daha önce azab yapar. Çünkü bilerek yapılan günah, bilmeyerek yapılandan daha kötüdür.) (İnsanların en kötüsü, kötü âlimlerdir.) (İlim, . rızası için değil, dünya menfaati için öğrenildiği ve ibâdetler, dünya menfaatlerine alet edildiği zaman fitneler zuhur edecektir.) Kur'an-ı kerimde, .ü teâlâ, kötü âlimleri kitap yüklü merkebe benzetmiştir. (Cuma 5) Bazıları, peygamber efendimizin ben peygamberlerin efendisiyim gibi sözlerini övünmek olarak gösteriyorlar. Bu yanlıştır. Böyle demek, öğünmek değil, gerçeği bildirmektir. (Ben evliyayım) demek öğünmek olur. Fakat (Ben Peygamberim) demek böyle değildir. Gerçeği bildirmek vazifesi olduğu ve vazifesini yapmak mecburiyetinde de olduğu için böyle buyurmuştur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Kıyamette, önce ve sonra gelenlerin seyyidiyim. GerçeğiHakikati bildiriyorum, öğünmüyorum.) (.ü teâlânın habibi, Peygamberlerin reisiyim. Öğünmek için söylemiyorum.) (Peygamberlerin sonuncusuyum, öğünmüyorum, ben Abdullahın oğlu Muhammedim. .ü teâlâ insanları yarattı. Beni insanların en iyisinden yarattı, insanları fırkalara [milletlere, ırklara] ayırdı. Beni, en iyisinde bulundurdu. Sonra bu en iyi fırkayı cemaatlere ayırdı. Beni, en iyisinde bulundurdu. Sonra, bu cemaati evlere ayırdı. Beni, en iyi evden [aileden] dünyaya getirdi. İnsanların en iyisiyim. En iyi ailedenim. Kıyamette, herkes sustuğu zaman, ben konuşurum. Kimsenin kımıldayamadığı vakitte, onlara şefaat ederim. Kimsede ümit kalmadığı bir zamanda, onlara müjde veririm. O gün her iyilik, her türlü yardım, her kapının anahtarı bendedir. Liva-i hamd benim elimdedir. İnsanların en hayırlısı, en cömerdi, en iyisiyim. Kıyamet günü, Peygamberlerin imamı, hatibi ve hepsine şefaat edici benim. Bunu öğünmek için söylemiyorum.) [Hakikati bildiriyorum. Hakikati bildirmek vazifemdir. Bunları söylemezsem, vazifemi yapmamış olurum.] [Bunun için mu'cize göstermek lâzım; fakat kerâmet göstermek lâzım değildir.] Âlim, kibirden kurtulmak için ne yapmalıdır? Sual: Âlim, kibirden kurtulmak için ne yapmalıdır? CEVAP İlim silâh gibidir, kullanmasını bilmeyene zararı olur. Düşmanın elinde zararı, dostun elinde faydası olur. İlim yağmura da benzer. Yağmur, temiz olarak yağar, bitkilerin kökleri bu suyu emer, kendi vasfına çevirir. Aynı yağmur suyu, biberi acılaştırırken, karpuzu tatlılaştırır. Temiz olan ilim de, kibirliyi azdırır, mütevazının tevâzuunu artırır. “Malın azdırdığı gibi, ilim de azdırabilir”buyurmuşlardır. Az da olsa, bir şey bilen insan, cahilleri görünce, ben onlar gibi değilim diye kendini beğenir. İlim sahibi de, ekseriya, kendini cahilden üstün görür. Âlim, kibirden kurtulmak için şu iki şeyi bilip, ona göre amel etmelidir: Birincisi: Bilmeli ki, âlimin mesuliyeti daha fazladır. Çünkü, günah olduğunu bilerek isyan eden ile, bilmeyerek o günahı işleyenin cezası bir olmaz. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Kıyamette bir din adamı cehenneme atılınca, ona, “Niçin bu azaba düştün” derler. O da, “İnsanlara, günahtır, yapmayın der, kendim yapardım. Şu ibadeti yapın der, kendim yapmazdım. Bunun cezasını çekiyorum” der.) (Kıyamette en çetin azap, ilmi kendine fayda vermeyen din adamına yapılacaktır.) (Cehennemde bazılarının yaydıkları kötü kokular, diğerlerine ateşten daha fazla azap verir. Kim oldukları sorulunca “Din adamı idik. Bildiklerimizi yapmazdık” derler.) (Âlimlerin iyisi, insanların en iyisi, âlimlerin kötüsü ise, insanların en kötüsüdür.) (Miraçta, Cebrail aleyhisselama, ateşten makaslarla kendi dudaklarını kesen insanların, kim olduklarını sordum. “Kendileri yapmadıkları hâlde yapılmasını emreden vaizlerdir” dedi.) İblis de âlim idi. Fakat ilmi ile amel etmedi. Dağda kalan kimsenin yanında, çeşitli silâhlar bulunsa, bunları kullanmasını iyi bilse ve çok cesur olsa, kendine hücum eden aslana karşı kullanmadıkça, bu silâhların faydası olmaz. Bunun gibi, yüz bin dini mesele öğrense, bunları kullanmadıkça faydalarını görmez. Bir hasta, derdine en faydalı ilâcı bulsa, kullanmadıkça faydasını görmez. İlmi, mala ve mevkie alet etmek uygun değildir. İlmin bunu yasakladığını bildiği hâlde, ilme uymamak büyük vebaldir. .ü teâlânın kıymet verdiği ve her şeyin en şereflisi olan ilmi, mal, mevki kapmaya ve başa geçmeye vesile edenlere, bu ilim zararlı olur. Hâlbuki, dünyaya düşkün olmak, .ü teâlânın hiç sevmediği bir şeydir. O hâlde, .ü teâlânın kıymet verdiği ilmi, Onun sevmediği yolda harcetmek, çok çirkindir. Bilip de amel etmeyenler, Cuma suresinde eşeğe, A’râf suresinde ise köpeğe benzetilmiştir. Bir âlim, kendini cahilden üstün görmeye başlarsa, içinde bulunduğu bu büyük tehlikeyi düşünmesi gerekir! Bunu düşününce, tehlikeyi anlar. Bu âlim, hayatı tehlikede olan hükümdar gibidir. Hükümdarı yakalayıp öldürecekleri zaman, “Keşke bir hizmetçi olsaydım da bu tehlike ile karşılaşmasaydım” der. Nice âlimler var ki, kıyamette, ilmi ile kibirlenmenin cezasını görünce, keşke cahil olsaydım diyecektir. İkincisi: Kibrin büyük günah olduğunu, insan, nefsini ne kadar aşağılarsa, .ü teâlâ indinde kıymetinin o kadar yükseleceğini, kendine kıymet verenin, . katında kıymetinin olmayacağını bilmesidir. İlmi olduğu hâlde, kibrin zararını bilmeyene âlim demek yanlış olur. İnsanın ilmi arttıkça, .tan korkması da artar, günah işlemeye cesaret edemez. -ilim öğrenirken nelere dikkat etmelidir? Sual: İlim öğrenen talebe, nelere dikkat etmelidir? CEVAP İmâm-ı Gazâlî hazretleri buyuruyor ki: İlim talebesinin bazı vazifeleri şunlardır: 1- Kalbini bütün fenâ hâllerden temizlemelidir. Hadîs-i şerîfte, (Din, temizlik üzerine kurulmuştur) buyuruldu. Buradaki temizlik, sadece dış temizliği değil, aynı zamanda bâtın temizliğidir. Başka bir hadîs-i şerîfte de,(Köpek bulunan eve rahmet melekleri girmez) buyuruldu. Kalbi bir eve benzetelim. Bu eve melekler gelir. Gazap, kin, hased, kibir gibi kötü huyları havlayan köpek kabûl edelim! Böyle azgın köpeklerle dolu eve rahmet melekleri girmez. .ü teâlâ ilim nûrunu kalbe melekler vâsıtası ile akıtır. Rahmet meleklerinin girmediği kalb ilimden mahrûm kalır. 2- Bütün gücünü ilme bağlamalıdır! Başka şeylerden alâkayı kesmelidir! Dağınık fikir, suyu bölünen ırmağa benzer. Sağa sola aktığından bahçeyi sulayamaz. 3- İlmiyle kibirlenmemelidir! Hiç bir İslâm âlimini küçük görmemelidir! Câhil ve âciz bir hastanın, mütehassıs bir doktoru kabûl etmesi gibi islâm âlimlerini kabûl etmelidir. Talebe, şahsî fikrini bir tarafa atmalı, islâm âlimlerinin öğüdüne kulak vermelidir! İslâm âlimlerinin hatâ gibi görünen işini, kendi doğrusuna tercih etmelidir! 4- Faydalı ilimleri öğrenmeye çalışmalıdır! İlimden gâye, kalbi kötü huylardan temizleyip, fazîletlerle süslemektir. 5- Zorluklara karşı sabırla göğüs germelidir. İlim ve diğer nimetleri acı ilâçlarla kaplamışlardır. Akıllı olan, bunların içine yerleştirilmiş tatlıları görür. Üzerindeki acı örtüleri de tatlı gibi çiğner. Acılardan tat alır. Hasta olan onun tadını duyamaz. Hastalık, . tan başkasına gönül vermektir. İlimden istifâde edebilmek için: 1- Önce niyetini düzeltmeli, câhillikten kurtulmayı düşünmelidir! .ü teâlâ, (Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu) buyurdu. 2- İnsanlara faydalı olmayı düşünmelidir! Hadîs-i şerîfte, (İnsanların hayırlısı, insanlara faydalı olandır) buyurulmaktadır. 3- Öğrendikleri ile amel etmeye çalışmalıdır. Çünkü, (Amelsiz ilim vebâl, ilimsiz amel sapıklıktır) buyurulmuştur. 4- İlim öğrenmekten maksat, Cenâb-ı Hakkın rızâsını talep olmalıdır. .ü teâlâ, ihlâsı, sâlih ameli övmektedir. 5- Üstüne lâzım olmayan şeye karışmamalıdır. Hz.Lokman'a, (Bu dereceye ne ile kavuştun?) diye suâl ettiler. (Doğruluk, emânete riâyet ve bana lâzım olmayanı bırakmakla) diye cevap verdi. 6- Biri ile münâkaşa ederse, ona karşı insâflı olmalı, yumuşak davranmalıdır ki kendisi ile câhil arasındaki fark belli olsun. Hadîs-i şerîfte, (. refiktir, yumuşaklığı sever. Sertlik edenlere vermediği şeyleri ve başka hiç bir şeye vermediğini, yumuşak davranana ihsân eder) buyuruldu. 7- Sabırlı olmalıdır. İbni Abbâs hazretlerine, (Bu ilmi ne ile elde ettin?) diye suâl ettiler. Cevabında, (Darlıkta, genişlikte sabretmekle, suâl sormakla ve yorulmayan bir azîmle) buyurdu. Yine büyük bir zât aynı suâle , (Erken kalkmakla, son derece alçak gönüllü olmakla, kuvvetli azîm ve sabırla) diye cevap verdi. 8- İlim talebesi, herkesle iyi geçinmelidir! (İnsanların hayırlısı onlarla iyi geçinen, insanların şerlisi de onlarla çekişen) buyurulmuştur. 9- Çok edebli olmalıdır. 10- Büyük bir âlime, ilmi ne ile elde ettiği soruldu. Cevabında, (Hocamın her sözünü dinlemekle) buyurdu. Peygamber efendimiz, ilmin inceliklerini, acâipliklerini soran köylüye buyurdu ki: - İlmin başını öğrendin mi? - İlmin başı nedir ki? - İlmin başı, .ı hakkıyla tanımaktır. Bu da O'nun, misli, benzeri, zıddı, dengi, eşi olmadığını, vâhid, evvel, âhır, zâhir ve bâtın olduğunu bilmektir. (Şir'a) Görüldüğü gibi ilmin aslı ma'rifetullahtır, yanî .ü teâlâyı tanımaktır. İlmin veya başarının başı sabır denebilir. İbâdet için de böyledir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (İbâdetin başı sabırdır.) [Hâkim] Sabrın önemi birçok işten büyüktür. Bu bakımdan, (Her işin başı sabırdır) denebilir. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki: (İlimden bir şey öğrenmek, dünya ve içindeki herşeyden daha iyidir.) [Taberânî] (Öğretmek için ilimden bir mes'ele öğrenen 70 sıddîk sevâbı alır.) [Deylemî] (İlim öğrenmek amelden kıymetlidir.) [Hatîb] (İlim, islâmın hayatı, îmânın direğidir.) [Ebûşşeyh] (İlim, benim ve diğer peygamberlerin mîrâsıdır. Bana mîrâsçı olan da, Cennette benimle beraber olur.) [Deylemî] İlimden zarar gelmez. Ölünceye kadar ilim öğrenmeye çalışmalıdır! Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (Hiç kimse câhillikle azîz, ilimle de hor olmaz.) [Askerî] İlmin faydalısını öğrenmelidir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (.tan faydalı ilim isteyin ve fayda vermeyen ilimden .a sığının!) [İ.Mâce] Lüzumsuz sualler Okuyucularımız, çok zaman faydalı suâl soruyorlar. Biz de araştırıyor, ehline soruyor, cevabını yazıyoruz. Böylece o okuyucu ile birlikte, diğer okuyucularımız da bundan istifade ediyor. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (İlim bir hazine, suâl ise anahtardır. Sorun ki öğrenin! Bir suâl sayesinde dört kişi sevab alır. Suâl soran, cevap veren, dinleyen ve bunları sevenler.) [Ebu Nuaym] Okuyucularımızdan bazıları ise, (Hz. İbrahimin kestiği koçun etini kimler yedi?), (Falanca âlimin anasının adı neydi?), (Yunüs aleyhisselamı yutan balık, erkek miydi?) gibi suâller soruyorlar. Dürr-ül-muhtarın Tahtavi haşiyesinde buyuruluyor ki: (İnsanın bilmesi gerekmeyen şeyleri münakaşa etmesi mekruhtur. Öğrenilmesi emredilmemiş olan şeyleri sormak caiz değildir. Mesela Hz. Lokman peygamber midir? Cin, insanlara nasıl görünür? Hz. İsa gökten ne zaman inecek? Buna benzer şeyler sormamalı, çünkü bunları öğrenmekle emrolunmadık.) Bugün çok kimse, Ehl-i sünnet itikadını bilmiyor. Öğrenmesi farz-ı ayn olan bilgilerden habersizdir. Faiz çeşitlerini, hatta yemeğin farzlarını bile bilmez iken, dünya ve ahirette gerekmeyen şeyleri soruyorlar. Biz de (Bilmiyoruz) diye cevap verince, (Bir bilene sor) diyorlar. Zaten biz, bilmediklerimizi bir bilene soruyoruz. Fakat bilinmesi gerekmeyenleri sormak lüzumsuzdur. Dünya ve ahirete yaramayan suâlleri sormak ve her suâle cevap vermeye kalkmak ve (Ben bilirim) demek doğru değildir. Kur'an-ı kerimde de mealen buyuruldu ki: (Her ilim sahibinin üstünde, daha iyi bilen vardır.) [Yusüf 76] Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Âlimim diyen cahildir.) [Taberânî] (Çok suâl sormaktan sakının! Sizden öncekiler, bu yüzden helak oldu.) [İ. Maverdi] (Sizi çok suâl sormaktan nehyediyorum.) [Taberânî] (. rızasından başka bir maksatla ilim öğrenen veya ilmini dünya menfaatine alet eden Cehenneme gidecektir.) [Tirmizî] (İlmi, âlimlerle yarışmak, cahillerle münakaşa edip susturmak ve insanlar yanında itibar kazanmak için öğrenen Cehenneme gidecektir.) [Tirmizî] Şu hâlde, lüzumsuz suâl ve başka maksatlarla suâl sormak doğru değildir. İmtihan gayesiyle karşısındakini sıkıştırmak için suâl sormak da uygun değildir. Hadis-i şerifte, (Öğrenmek için suâl sorun! Kötü maksatla suâl sormayın!) buyuruldu. (Deylemî) Suâli uygun sorabilmek, o kişinin ilmini gösterir. Hadis-i şerifte, (Güzel suâl, ilmin yarısıdır) buyuruldu. (Taberânî) İlmi, öğrenip amel etmek isteyen kimseye öğretmelidir! İlmin kıymetini bilmiyen, laf olsun diye öğrenmek isteyene, ilim öğretmek doğru olmaz. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (İlmi, ehli olmayana öğretmek onu kaybetmek demektir.) [İbni Ebi Şeybe] (Bazı kavimler gelecek, fakihleri, ince ve karışık meseleleri ele alacak, halkı şaşırtacaklardır. İşte bunlar, ümmetimin şerlileridir.) [Taberânî] -Alimlere saygının önemi Sual: Hoca hakkı, hocaya hürmetin önemi hakkında bilgi verir misiniz? CEVAP Saygı, ibâdetten önemlidir. Mesela, ibâdet etmiyen, günah işliyen kâfir olmaz. Fakat .ü teâlânın, emir ve yasaklarını küçümsiyen, saygısızlık yapan kâfir olur. [Tâlim-ül-müteallim] İmam-ı Maverdi hz. de buyurdu ki: (Talebe, hocasının gösterdiği yakınlığa güvenerek naz etmemelidir! Çünkü cahilin yanında susmaya mahkum olan bir âlim, zelil ve hakir duruma düşmüş olur. Esirler arasındaki bir cariyenin, cömertliği ile meşhur Hatim-i Tainin kızı olduğunu öğrenen Peygamber efendimiz, (Bir kavim içinde aziz iken zelil olana, zengin iken fakir düşene, âlim iken cahiller arasında kalmış olana acıyın) buyurup kızı serbest bıraktırdı. [Edeb-üd-dünya] Tevazunun aşırı şekline temelluk denir. Nefsini zelil etmek demektir. Temelluk, hocaya, üstada, âlime karşı caizdir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Üstad hariç, temelluk mümin ahlâkından değildir.) [İ. Maverdi] (Âlime hürmet eden, Rabbine hürmet etmiş olur.) [İ. Maverdi] (İlim öğrendiğiniz zata tevazu gösterin!) [Taberânî] Eski Talebelerin Hali Eskiden sadık bir talebe, hocasına hürmet olarak onun kapısını çalmaz, çıkmasını beklerdi. Hocasının hakkının ana-babasının hakkından önce geldiğini bilirdi. Hocasına hürmet göstermedikçe, ilimden fayda görmeyeceğini anlardı. Hocasının yanında izinsiz konuşmaz, konuşmak icab edince de az konuşurdu. Mecbur kalmadıkça suâl sormazdı. Hocası, kendisine hitap ederse, ona bakar, başka hiç bir yere bakmazdı. Hocasından hoşuna gitmiyen bir işi görürse, kötü düşünmezdi. Hz. Musa ile Hz. Hızırın kıssasını hatırlardı. Abdullah-ı Ensari Hirevi hazretlerinin (Ya Rabbi! Dostlarını öyle yaptın ki, onları tanıyana sana kavuşuyor, sana kavuşamıyan onları tanımıyor) buyurduğu gibi, Hak teâlânın rızasına kavuşmak için hocasının rızasına kavuşmayı, talebe kendine şart bilirdi. Hocasının kıymetini bilir, ona tam teslim olurdu. Cenab-ı Hakkın rızasına kavuşmak için hocasının sohbetini büyük nimet bilirdi. İlhamda yanılmanın ictihadda yanılmak gibi sevab olduğunu bildiği için, hocasının her sözünü hüccet bilirdi. Her işinde hocasına tabi olmayı düşünürdü. Talebe edeblerden birkaçını yapamadığı için üzülürse ve edebleri yerine getiremezse, yani uğraştığı hâlde başaramazsa affa uğrayabileceğini, aksi takdirde edebleri gözetmez ve bundan dolayı üzülmezse, hocasının feyz ve bereketlerine kavuşamayıp helak olacağını bilirdi. Talebe bilirdi ki, hocasının her işi, kendisine iyi ve güzel görünmedikçe, onun yüksekliklerden hiç birine kavuşamaz. Hocasına sevgi ve bağlılığı olmakla beraber, içinde ona karşı kıl kadar bir beğenmemek bulunursa, bunu felaket bilirdi. (Mek. Rabbanî) İlim ve sanat öğretenlerin hakkı büyüktür. Ustasına hürmet eden yoksulluk yüzü görmez. Ustasına hürmet etmiyenin de kazancının bereketi olmaz. Hadis-i şerifte, (Babalar üçtür. Bunların en iyisi ilim öğretendir) buyuruluyor. İlim öğreten zat, baba olarak bildirilmiştir. İlim öğreten üstadın duâsını almaya çalışmalıdır! Hadis-i şerifte, (Babanın çocuğuna duâsı, peygamberin ümmetine olan duâsı gibi makbuldür) buyuruluyor. İlim babası olan üstadın duâsı, elbette daha kıymetlidir. (İmad-ül islâm) Hocaya Köle Olmak Hz. Alinin, (Bana ilimden bir harf öğretenin kölesiyim) buyurması, hocaya hürmetin önemini göstermektedir. Bir harften maksat, ilimden bir meseledir. İmam-ı Şafiî hazretleri, bir çobanı görünce ayağa kalkar. Yanındakiler, (Bu çobana hürmetinizin sebebi nedir?) diye suâl edince, (Bu zat, bana kitaplarda bulamadığım ilimden bir meseleyi öğrettiği için, yani benim hocam olduğu için hürmet ediyorum) buyururdu. Doğru yolu bulmamıza sebep olanlara, bize çok lüzumlu ilimleri öğretenlere, gösterilecek hürmetin önemini idrak etmeye çalışmalıyız! (R. Nasıhin) Şihabüddin-i Sühreverdi hazretlerinin vasiyetinde yazılı hadis-i şerif şöyle: (Üstadına hürmet etmeyen, üç türlü belâya maruz kalır: Kendisine bilgi müyesser olmaz. Bildiklerini de unutur. Ömrünün sonunda fakirliğe düçar olur.) Hoca hakkı, ana-baba hakkından daha üstündür. Çünkü, ana-baba evladı büyütür, bakar. Kötülükten, haramlardan korur. İbadete alıştırır. Muallim ise, hem dünya ve hem de ahiret hayatını kazandırır, din ve diyanetini, Ehl-i sünnet itikadını, farzları, haramları öğretir. Dinini, imanını öğreten ana-babanın hakkı, hocanın hakkından da üstündür. Rehbere ihtiyaç Rehberlerin başında peygamberler gelir. Sonra âlimler rehberdir. Rehber olan evliyaya mürşid denmiştir. Yunus Emre ise böyle ilim sahibi mürşidlere er veerenler tabirini kulllanmaktadır: Erenlerin şehrine her dem giresim gelir İçindeki sultanın yüzün göresim gelir. Göremesem yüzünü, işitirim sözünü, Görmek için yüzünü canım veresim gelir. Yanına varmak için, yedi kapı geçmek şart Yedisinden içeri sızıp giresim gelir. Her kapıda nöbetçi, vardır yüz bin askeri. Aşkın kılıcı ile vurup kırasım gelir. Mecnuna hayran benim, Mevlaya kurban benim Leylayı görmek için mecnun olasım gelir. Dost oldu bize mihman, bunca yıl bunca zaman İsmail gibi candan kurban olasım gelir. Erenlerin nazarı, cevher eder toprağı Erenlerin bastığı toprak olasım gelir. *** Erenlerin sohbeti, ele giresi değil. Sohbete kavuşanlar, mahrum kalası değil. Bulmak için bir eri, gezmek gerek çok yeri, Sarraf tanır cevheri, herkes bilesi değil. Akıp duran pınara, yanına testi kona, Kırk yıl orada dura, kendi dolası değil. Ten fânidir can ölmez, giderse geri gelmez Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil. Sohbetle parlar iman, talip kazanır irfan. İnsanı ârif yapan, fesi, hırkası değil. Gönülde cevher yoksa, yüzbin kitap okusa Haktan medet olmasa nasip olası değil. Önce doğru iman et, haramlardan elin çek Ruha gıdadır sohbet, herkes bulası değil! Yârin gönlü bir sırça, kırmayasın sakın ha, Eğer sırça kırılsa, bütün olası değil. Yunus hiç oyalanma, azığını hazırla Gelen gider dünyaya, bâkî kalası değil. Talabeden değil, kendinizden şikayet etmeniz lazımdır Sual: Özel olarak bazı talebelerim var, kimisi ile samimiyiz. Ama bunlar şımarıyor. Şımarınca da bir şey öğretemiyorum. Ne yapmalıyım? CEVAP İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Talebeden değil, kendinizden şikâyet etmeniz lâzımdır. Onlarla öyle görüşüyorsunuz ki, sonu üzüntülü olmaktadır. (Hoca, talebesinin karşısında, iyi giyinmiş, kendine düzen vermiş olmalı) buyurmuşlardır. Onlarla senli benli olmamalı. Arkadaşlık etmemeli, hikâyelerle, latîfelerle vakit geçirmemelidir. Yani hoca hocalığını talebe talebeliğini bilmelidir. Talebe kendisine samimi davranılınca bunu hazmedemiyor, hemen şımarıyor. Yüz verince yüz daha istiyor. Onlara şaka yapmak uygun olmaz. Şımarınca suçu talebeye yüklemek de uygun değil. Ben şımarttım onu demelidir. Ben de e-maillerde bazı gençlere şaka yapıyorum, tabii onlar da yapmaya kalkıyor ve netice hoş olmuyor. Mesela bir genç bana (Sen de mi Brütüs) dedi. Sonra özür diledi ve ben de kabul ettim ama, ister istemez bir soğukluk kırıklık oldu. Ama suç benim, ben ona samimi davranmasaydım o da bana onu demezdi. Birisine küçük diye gözlerinden öperim diyorum, o da bana ben de senin gözlerinden öperim diyor. Hatta bir çocuğa seni öpüyorum dedim, o da bana aynısını yazmış, tuhafıma gitti. Demek ki hoca onları yanlış yönlendiriyor. İmam-ı Rabbani hazretlerinin dediği gibi suçu talebede değil, kendimizde bulmalıyız. Onlara şımarma fırsatını vermemeliyiz. Şımarsa ne olacak diyemeyiz, çünkü istifade edemez. Müşrikler peygamber efendimizin de yiyip içtiğini görünce, (O da bizim gibi insan) demişlerdi. Hoca talebenin gözünde farklı görünmeli ki istifade edebilsin. Hoca talebesine bu günahkar, bu aciz kimse derse, talebe de hocam günahkârmış, ben de işlesem ne olacak der. Talebeye tevazu etmek uygun olmaz. Ledün ilmi okuyarak öğrenilmez Sual: Ledün ilmini nasıl öğrenirim? CEVAP Ledün ilmi veya ilm-i ledün, okuyarak öğrenilmez. .ü teâlânın ihsanı ile kalbe ilham edilen, İlâhî sırlara ait bilgilerdir. Görünüşte, akla ve nakle zıt gelebilir. İlm-i ledün sahibi olanlar, hadiselerdeki gizli sırları ve hikmetleri bilir. Kur'an-ı kerimde, (Kehf) suresinde bu husus açıkça bildirilmiştir. Musa aleyhisselam suâl etti: - Ya Rabbi, benden âlim olduğunu bildirdiğin zatı nerede bulurum? - Ya Musa, çantana bir balık koy, yola çık! Balık nerede canlanıp kaybolursa, bahsettiğim zatı [Hızırı] orada bulursun. Hz. Musa, Yuşa aleyhisselamla yola çıktı. Bir pınarın yanına oturdular. Bu pınar (Ab-ı hayat) idi. Bu suya dokunan ölü canlanırdı. Bu su, balığa değince, balık canlanıp denize gitti. Daha sonra Hz. Musa, pınarın yakınında, Hz. Hızırı gördü. Selam verdikten sonra ona sordu: - Sana verilen ilimden bana da öğretmeni istiyorum. - Ya Musa, .ü teâlânın sana öğrettiği ilmin hepsini ben bilmem, bana öğrettiği ilmin hepsini de sen bilmezsin. Bilmediğin için de benim yaptıklarıma sabredemezsin. - İnşaallah beni sabredenlerden bulursun. - Ya Musa, ben açıklama yapmadan, yaptıklarımdan bana birşey sormayacaksın! Bu konuşmadan sonra, limandaki bir gemiye bindiler. Gemiciler, bunların iyi kimse olduğunu anlıyarak para almadılar. Hızır aleyhisselam, geminin bir tahtasını sökerek içeri suyun sızmasına sebep oldu. Hz. Musa dedi ki: - Gemiciler, para almadı. Bize iyilik ettiler. Sen de bunları boğmak mı istiyorsun? - Hani bana birşey sormayacaktın? - Unuttum. Özür dilerim. Gemiden inip sahil boyunda giderken oynayan çocuklar gördüler. Hızır aleyhisselam, çocuklardan birisini zararsız hâle getirdi. Hz. Musa dedi ki: - Çocuğun ne günahı vardı? - Hani işlerime karışmayacaktın? - Özür dilerim, yine unuttum. Antakyaya uğradılar. Acıktıkları hâlde kimse yemek vermedi. Hz. Hızır, yıkılmak üzere olan bir duvarı görüp eli ile tutup düzeltti. Hz. Musa dedi ki: - Madem böyle marifetin vardı, ne diye ücret karşılığı yapmadın? Bir ekmek parası çıkarırdık. - Artık ayrılma zamanımız geldi. Çünkü üç defa anlaşmamızı bozdun. - Yaptıklarının hikmeti nedir? - Gemiciler on kardeşti. Geminin kazancı ile geçiniyorlardı. Bir derebey, sağlam gemileri zorla alıyordu. Bu geminin arızalı olduğunu duyunca almaktan vazgeçecek. Biz de iyiliğe iyilik etmiş olduk. Günahsız çocuğa gelince, bunun ana-babası salihti. Çocuk büyüyünce onları küfre zorlayacak, zulüm ve işkence edecekti. Bunun yerine hayırlı bir evlad vermesi için .ü teâlâya duâ ettim. [Yeni doğan hayırlı evlattan, yetmiş peygamber meydana geldi.] Doğrulttuğum duvar, öksüz çocuklara aitti. Babaları duvarın altına bir hazine saklamıştı. Duvarı düzeltmeseydim, yıkılıp hazine meydana çıkacak, başkalarının eline geçecekti. Öksüzlere bir iyilik ettik. Bahsedilen hazinenin, üzeri yazılı bir altın levha olduğu da rivayet edilmektedir. Levhada şöyle yazılı idi: "Ölümü bildiği hâlde gülüp neşelenen, kadere iman ettiği hâlde üzülen, rızka .ü teâlânın kefil olduğunu bildiği hâlde lüzumsuz zahmetlere giren, Kıyamette sorgu-suâle inandığı hâlde gaflete dalan, fânî olduğunu bildiği hâlde, dünyaya bel bağlayan kimseye taaccüp etmemek imkansızdır." Cahilin Günahı Sual: "Bilip de yapmamanın cezası daha büyüktür" diyerek dini meseleleri öğrenmek istememek uygun mudur? CEVAP Öğrenmesi mümkün iken öğrenmemek de günahtır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Aynı günahı işleyen âlime bir, cahile iki günah yazılır. Âlim, yalnız günahın, cahil ise, hem günahın, hem de o meseleyi öğrenmemenin cezasını çeker.) [Deylemî] Ayip olur diye sormamak Sual: Bir genç kızım. Mahrem konuları sormaktan utanıyorum. Ne yapayım? CEVAP Bir kız, mahrem konuları annesine sorar. O da bilmezse, annesine, (Babamdan öğren) der. Babası da bilmezse, babasının, bilen birisine sorması gerekir. Babası yoksa, ağabey, amca, dayı gibi mahrem akrabalarından öğrenir. Bunlar da öğrenip bildirmezse, o zaman mektupla veya telefonla, kendinden değil de, (Bir kadının muayyen hâli şu kadar devam edip kesilse, ne gerekir) şeklinde sormak daha uygun olur. Bir kadının kocası, bu bilgileri öğrenip hanımına anlatmazsa, kadın, en uygun bir yolla bunları öğrenebilir. Bilenlerden bu konuları edep dairesinde sorması ayıp olmaz. Hz. Esma’nın Peygamber efendimize nasıl gusledileceğini sorarken utanması üzerine, Hz. Aişe, (Ensar kadınları ne iyidir; utanmaları, dinlerini öğrenmekten men etmiyor) buyurdu. (Buhârî) Demek ki, ayıp olur diye kendisine farz olan bilgileri öğrenmemek yanlıştır. Peygamber efendimiz, mahrem konuları anlatırken , (.ü teâlâ, hakkın anlatılmasından çekinmez) buyurmaktadır. (Tirmizî) Aynı anlamda ayet-i kerime de vardır: (.ü teâlâ, gerçeği söylemekten çekinmez.) [Ahzâb 53] Sual: Bilmediğimiz şeyler oluyor. Sormaya fırsat bulamıyoruz veya çekiniyoruz. Sormamanın vebali var mıdır? Bir de sorduğumuz kimse bildiği halde bilmiyorum derse ona da vebal olur mu? CEVAP İhtiyaç halinde bilmeyenler, bilenlerden sormalı, bilenler de bilgisini gizlememelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Âlimin, ilmini gizlemesi, cahilin bilmediğini sormaması caiz değildir. Çünkü .ü teâlâ "Bilmediğinizi âlimlere sorun!" buyuruyor.) Okuma alışkanlığı kazanmak Soru: Ülkemize gelen turistlere dikkat edin, bavullarının yarısında elbise, geri kalan yarısında kitaplar var. Oysa biz seyahate çıktığımız zaman aklımıza en son gelen şey kitaptır. Okuma sevgisi ve alışkanlığını kazanmamız hususunda tavsiyeniz nedir? CEVAP Bilginin kaynağı kitaptır. En güzel, en sağlıklı ve en kolay bilgi kitap okuyarak öğrenilir. Sessiz bir öğretmendir kitap. Anlamadığınız yeri defalarca okuyabilirsiniz. Anlayamadığınız için kızmaz size. Aşağılamaz ve şevkinizi kırmaz... Kitap okurken hem yeni bilgiler öğrenir, ufkunuzu genişletir, hem de günlük sıkıntılarınızdan az da olsa uzaklaşmış olursunuz. Çok kitap okuyanların konuşması düzelir. Güzel ve anlamlı cümleler kurar. Fikrini sağlıklı bir şekilde aktarabilir muhatabına. Fazla gaf yapmaz. Hadiseleri daha geniş açıdan ele alarak değerlendirir. Kolay öfkelenmez, sabrı öğrenir. Anlayışlı ve hoşgörülü olur... Tabii kitap derken, her kitap bunları sağlar demiyoruz. Kitabın da doğrusu, güzeli, faydalısı var. Bunun tersi de mümkün. Bazı kitapları okuduğunuz zaman; ister istemez olumsuz yönde etkilenebilirsiniz. At, otu yemeden önce koklar. Eğer zehirli ise, şüphelenirse yemez. Kitap da öyledir. Kitap hakkında önceden bilgi sahibi olmak, kitabın yazarı, müellifi hakkında fikir sahibi olmak gerekir. Bozuk bir besin yediğimiz zaman midemiz nasıl bozuluyorsa, bozuk bir kitap okuduğumuz zaman beynimiz de o şekilde etkilenir. [Bu yüzden mezhepsizlerin, reformcuların kitaplarını okumamalı.] İnsanın en esef duyacağı şey, öğrendiği lüzumsuz ve yanlış bilgidir. Lüzumsuz bilgi nedir? Dünya ve ahiretine yaramayan, sadece bazı tartışmalarda ve bilgiçlik taslamada işe yarayabilen bilgi türüdür. Mesela, 1980 yılının en hızlı koşan adamının ismini ezberlemek gibi. Maalesef günümüzde genel kültür dendiği zaman bu tür şeyler akla geliyor. Bilime ve insana hiçbir faydası olmayan bir sürü ıvır zıvır bilgiler...Konuyu fazla dağıtmayalım. Kitap okumanın faydalarını saymakla bitiremeyiz... Bizim asıl değinmek istediğimiz konu; kitap okuma alışkanlığıdır. Bu alışkanlık, küçük yaşlarda kazanılırsa, daha etkili, daha güzel ve daha kalıcı olur. Çocuklara ve gençlere okuma alışkanlığı kazandırmak lazımdır. Peki, bu nasıl mümkün olabilir? Çocukların ve gençlerin okudukları zaman heyecan duydukları çizgi romanlar, kısa hikâyeler, meraklı çocuk romanları, kelime hazinesini geliştiren bulmacalar, bilmeceler, çocuklar ve gençler için hazırlanmış mecmualar bu iş için biçilmiş kaftandır. En güzel okuma alışkanlığını bu bahsettiklerim sağlayacaktır. Yoksa, çocuklara direkt bilginin verildiği ders kitaplarının ve ağır kitapların okutulması çok zordur. Ülkemizde bu işi en güzel yapan ve başarılı olan kuruluşlardan bir tanesi Türkiye Çocuk dergisi’dir. Yıllardan beri profesyonel ve uzman kadrosu ile çocukları ve gençleri geleceğe hazırlıyor. Ülkemizde okuma alışkanlığının çok yetersiz düzeyde olduğunu kabul etmek zorundayız. Dünya ülkeleri ile kıyaslandığımız zaman, çok geri saflarda kalıyoruz. Televizyon ve radyo gibi cihazlardan edinilen bilgiler, uçucudur. Çok bilgi verilse dahi, bunları hatırımızda tutmak zordur. Çünkü, bu bilgilere erişmek için hiçbir emek harcanmamıştır. Ama kitap öyle değil. Belli bir emek harcanarak edinilen bilgilerin unutulma ihtimali daha düşüktür. Cesitli sorular Sual: Herkese ilim öğretmeye çalışmak doğru mu? CEVAP Doğru değildir. İlmin kıymetini bilmeyene, ilim öğretilmez. İlmi ile amel etmeyene, anlatılanlara değer vermeyene ilim öğretmek faydasızdır. Domuzun boynuna inci takmaya benzer. Domuz inciden ne anlar. İlme meraklı olana ilim öğretilir. Suyu susamışa vermelidir. Fıkıh ilmi insanı sıkar ama, lazım olan bir ilimdir. Sual: Ben size çok sual soruyorum, acaba rahatsız mı ediyorum? CEVAP Faydalı soru sormak iyidir. Böylece sizinle birlikte, bu yazıyı okuyan başkaları da istifade ediyor. Hadis-i şerifte (İlim bir hazine, suâl ise anahtardır. Sorun ki öğrenin! Bir suâl sayesinde dört kişi sevap alır. Suâl soran, cevap veren, dinleyen ve bunları sevenler.) buyuruldu. Dinini öğrenmek için suâl soranlara, cevap vermemenin vebali çok büyüktür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (İlmini [bildiğini] gizleyene, denizdeki balıktan, gökteki kuşa kadar herşey lânet eder.) (Âlimin bildiğini söylememesi, cahilin de bilmediğini sormaması helal değildir.) Lüzumsuz çok soru sormak caiz değildir. Çünkü Peygamber efendimiz, (Çok suâl sormaktan sakının!) buyuruyor. Sual: Günah işliyerek ilim öğrenilir mi? CEVAP Öğrenilmesi lâzım olan ilim bile, günâh işleyerek öğrenilmez. Sual: Fen ilmini öğrenmek farz mıdır? CEVAP Yeteri kadar fen ilmini bilen varsa, başkalarının da bilmesi farz olmaz. Sual: Feraiz ilmi farzı ayn mı farzı kifaye mi şimdi? CEVAP Farzı kifayedir.Sual: Niyet şöyle olursa; (ben okula ve derslerime büyüyünce insanlara hizmet etmek için gidiyorum ve derslerime onun için çalışıyorum.) Bu niyet ile evden çıkınca, okulda bulunduğu her an ve evde ve okulda ders çalıştığı her an hiç durmadan sevap mı yazılacak? CEVAP Evet. kaynak:Mevlana Camii |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.