![]() |
Gecenin Karanlığında Uyandı..!
Gecenin karanlığında uyandı. Kalktı hemen pencereyi açtı. Sübhanellezi yuhyil mevta ve hüve ala külli şey’in kadir.”(Ölüleri dirilten ve her şeye gücü yeten .’ı her türlü eksik ve noksan vasıftan tenzih ederim.) dedi. Abdest aldı biraz öyle kaldı. Seccadeye yöneldi serdi oturdu. Salavat getirdi ellerini kaldırdı boyun büktü yalvardı. Birkaç damla gözyaşı döktü. İçini tesbihine döktü. Tesbih tanelerini gönlüne doldurdu gönlü tesbih oldu. Elini semanın uçsuz bucaksız derinliklerine kaldırdı heybesini doldurdu. Tevbe ve istiğfarda bulundu. Bütün zerreleri buna dahil oldu. “Estağfirullah el-azim” (Sen ne kadar yüceler yücesisin Sen’in mağfiretini dilerim.) derken kendisi küçüldü küçüldü eridi kayboldu. Sonra huzura alındı. Sanki cennet bahçelerinde salındı. Yüreği yandı Rabbini hemencecik yanında sandı. Şimdi ne müthiş bir andı. “-.’ım özledim!..” derken gözünden yaşlar boşandı. “La ilahe illallahu’l meliku’l hakku’l mübin” (Hiçbir ilah yoktur sadece apaçık bir hak ve her şeyin sahibi olan . vardır.) cümlesini tamamlayamadı. Ağladı ağladı… “Muhammedü’r-Rasülullah es-Sadık’ul va’di’l emin” (Va’dine sadık güvenilir ve .’ın Rasülü olan Muhammed!..) dedi ferahladı. Sanki Rasülullah yanındaydı demin. Salavata başladı dili tatlandı salavat katlandı o kanatlandı. “. ümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim.” (Ey Yüce .’ım!.. Efendimiz Muhammed’e O’nun ailesine ashabına salat ü selam olsun!..) Rasülullah’ı görüyormuş gibi gözünde canlandırdı. Ayakları yerden kesildi sanki Rasülullâh’ın kalbine girdi. Orada kendini gördü. Sureler okuyup .’ın Habibi’ne hediye etti. Sonra gecenin derinliğinde ölümün soğukluğunu düşündü. “Tefekkür-i mevt.” dedi. İçi titredi. Sanki sur üzerine üflendi. Öldü dirildi telkin verildi. Kefen biçildi salâ söylendi. Azrail’i gördü sanki yakın tanıdığıymış gibi bir sıcaklık hissetti. Mezara girdi. Hiç kimsenin olmadığı yalnızlar ve garipler mekânı burası... Elhamdülillah imanı vardı. Bunun en büyük kar olduğunu bilse de onu bir korku sardı. Sarardı… .’ın izniyle amelleri ona arkadaş olacaktı. Mahşere çıktı mizana baktı dizleri titredi cehennem kükredi. Rabbinin huzurunda durdu. Ve suâl olundu: “-Ne getirdin?” Yutkundu yutkundu… “Gariplik.” diyebildi. O gün orada . mü’minleri rahmetinin içine alacak elbet… Ama rahmeti gibi gazabı da şiddetli olacak!.. Mücrimler kaçacak yer arayacak her yer daralacak. O da endişe içinde Rasül’ünü aradı. Mahşer meydanında koşuştururken nurdan bir topluluğa rastladı. Hepsinin önünde Alemlerin Efendisi’ni gördü. Kalbini O’nun kalbine rabtetti. Öylece kala kaldı. Nebevi feyz bütün ruhunu sardı. Rabbi’ne yakınlaştı huzur deryasına daldı. Bu tefekkürden ayrılıp biraz önce tattığı beraberliği namazla taçlandırmak istedi. Tam seher vaktiydi. Üç kalbi birleştirdi. İnsanın kalbi gecenin kalbi Kur’an’ın kalbi… Üç gül derdi. Birini Rabbi’ne birini Rasül’üne birini üstadına verdi. İkisi goncabirisi tam yedi verendi. Yeniden tesbihini eline aldı. Dili hep damağında kaldı. “.,.,” nağmeleri inci taneleri gibi kalbinden döküldü. Zikrin tadını buldu. Kalbinde ayrı bir sıcaklık duydu. Zikirle mutmain olmak bu muydu? Manevî tahsil yapıyordu. Her sınıfta farklı dersler görüyordu. Kağıt kalem ve satırlar kullanılmıyordu bu tahsilde... Derslerin mahalli kalpler ve sadırlar idi. Diplomasını en büyük muallim olan Rasülullah sallallahu aleyhi ve sellem verecekti. Heyecanı kat be kat arttı. Ruhunun yelkenleri dalgalandı. Yolun sonu yok manevi ufuklar engin… Bu yolculuk sonsuzluğa bu yolculuk sonsuz huzura… Ne mutlu yüz akı ile ahirete göç edebilenlere!.. Ne mutlu sıratı geçebilenlere ab-ı Kevser’den doyasıya içebilenlere!.. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.