ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   İslami Yazılar & Hikayeler (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=320)
-   -   Hifa Ve Süheyl (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=394577)

Prof. Dr. Sinsi 08-04-2012 03:02 AM

Hifa Ve Süheyl
 

Asrısaadette yaşanmış gerçek bir kesit

Hifa ve Süheyl

Yıl asrısaadet yılı, aşkların en güzelinin yaşandığı mekân ve zaman.


Ölümsüz sevdaya doğru yol alan, ilahi aşkın sırrına mahzar olan ve kalplerinde sadece onun sevgisini taşıyanların yılı.

İşte o yıllarda vuku bulan bir aşk kıssası… Hifa ve Süheyl


Hz peygambere teslimiyetin güzel bir vesikası… Hifa ve Süheyl

Madde den geçip mana ikliminde aşkı yaşayanların hikâyesi… Hifa ve Süheyl



Hifa genç, güzel, şan-şöhret sahibi ve oldukça zengin bir kadın;

Güzelliği dilden dile dolaşan, şan şöhreti saraylara kadar ulaşan,

Birçok kimsenin kendisi ile evlenmesi durumunda her şeyini feda edebileceği birisi… hifa


Öyleki hifayı duymayan, güzelliğini bilmeyen kimseler kalmamış sevda çöllerinde.

O kadar güzel ki hifa… ;krallar saray anahtarlarını getirip önüne bırakıyor.

Zamanın zenginleri kervan yükü kadar mücevher ve altın vaat ediyor.

Sahabe eşleri ise Hifa ile akraba olabilmek için Hifa yı kocalarına istiyorlar.


Aman ya rabbi… Bu ne aşk, bu ne seda ve bu ne güzellik ki insanlar onunla eş olabilmek için kıyasıya yarışıyor; tüm zenginliklerini, mal varlıklarını, mevki ve makamlarını onun önüne seriyor ama o bunların hiç birine bakmıyor ve yanaşmıyor.


Bu nasıl bir edadır ki ya rab; insanın başını döndüren, kanını kaynatan, sarhoş eden bu tekliflere karşı “rıza en lillah” çizgisini koruyan bir ruh var bedende. Beden de ruh tende hifa var…


Ama ilahi bir saygı var hifa da; o bu ilgi ve alakadan rahatsızdır çünkü. O olup bitenden dolayı gerçekten çok üzgündür.


Düştüğü bu müşkül vaziyetten kurtulmak için hz. peygambere giderek durumu ona arz eder.

Ve kendisi için hayırlı bir meşguliyet ister.


—Hifa Allah resul’ünün kendisine meşguliyet olarak çeşitli

Dersler ve ibadetler vereceğini bekler.


—Oysa Hz peygamber hifa ya meşguliyet olarak evlenmeyi tavsiye etmiştir.

Bu durum karşısında Hifa Allah‘ın resulüne şöyle der.


—Ey Allah’ın resulü madem meşguliyet olarak evlenmeyi öneriyorsunuz;

Öyle ise kiminle evleneceğim hususunda da karar vermeme yardımcı olunuz. Buna karşılık hz peygamber pratik bir çözüm bularak;


—şöyle dedi; yarın sabah namazına mescide ilk giren kim olursa onunla evleneceksiniz. Sonucu da size bildireceğim der ve hifa oradan ayrılır.




—sonra hz peygamber mescide giderek bunu herkese ilan eder.

Bu duyuru dilden dile, kulaktan kulağa dolaşır ve ahalide büyük bir heyecan başlar.


Öyle ya birçok kimsenin güzelliği, şanı, şöhreti ve zenginliği için evlenmeyi arzuladığı, kervanlar dolusu altın ve mücevher vaat ettiği, evli olan kadınların bile sadece akraba olabilmek için kocalarına istedikleri hifa artık evlenmeye karar vermiştir.


O gece heyecan ile birlikte bir koşuşturma başlar sokaklarda.

kaldırılıp mescide gidebilsinler. Hatta o gece bir kısım insanlar ise sabaha kadar uyumamayı bile göze almışlardır.


—sabah namazı için hazırlıklar yapıla dursun. Fakat sahabeden öyle birisi de vardır ki ne olup bitenden haberdar, nede olup bitenle ilgilenecek durumdadır. O kendi halinde, kendi derdinde, kendi meşguliyetinde, kendi aczinde; fakir, yetim, öksüz ve gariptir.


İşte o kimse de hiçbir şeyle ilgilenecek durumda olamayan Süheyl dir.

Süheyl mescidin etrafında yaşayan ashabı suffadandır.


Yani o ne harcayacak bir dirhemi, ne başını koyacak bir evi, nede üzerindekilerden başka giyecek bir elbisesi olmayan fukara ve sersefil bir sahabedir. Tabi üzerindeki elbiselere de elbise dersek…


Diğer taraftan hazırlıklar tamamlanmış bütün tedbirler alınmış ve herkes sabah namazı için kendisini ayarlamıştır.


Sabah namazı için peygamber mescide gelerek beklemeye başlar. Az sonra bir gölge belirir mescidin kapısında ve içeriye giren Süheyl’dir.

—hz peygamber Süheyl’e; seni bu vakitte buraya getiren nedir diye sorar.


Çünkü mescide ilk girendir Süheyl.

Tabi Süheyl’in olanlardan haberi olmadığı için; sabah namazına geldim ya resul Allah der.


—hz peygamber: hifa olayından haberin yokmu senin diye sorar.

—Süheyl: Haberim yoktur ya resul Allah; hem haberim olsa dahi benim hifa ile ne işim olabilir ki der.


Bunun üzerine hz peygamber hifa meselesini Süheyl’e anlatır.

Dinlediği olay karşısında şaşkın ve hayretler içindedir Süheyl.




“Allah o gece Medineli erkeklerin gözlerine derin bir uyku koymuş ve kimseler sabah namazına mescide gelememişlerdir”

Sonra sabah namazı vaktinin çıkmasına yakın bir zaman kala cemaat mescide gelmeye başladı.

Ve gelen herkes merakla talihlinin kim olduğunu sordu.


—hz peygamber:


Mescide ilk gelenin Süheyl olduğunu ilan etti.

Hemen akabinde ise hifaya haber gönderildi ve Süheyl ile evleneceği belirtildi.


Hifa da teslimiyete yaraşır bir şekilde tereddütsüz bunu kabul etti.

Ne var ki hifanın duyulmuş olan şanı, şöhreti, güzelliği ve zenginliği kadar;


Süheyl’inde kimsesizliği, çelimsizliği, fakirliği ve yetim oluşu biliniyordu çevrede. Zaten herkesi hayretler içinde düşündüren kısmı da buydu ya.


Hifa gibi bir kadına Süheyl gibi bir eş…

Sonra Hz peygamber hifa ile Süheyl’in nikâhlarını kıyar ve Süheyl’e bakarak; Eşine bir hediye almasını söyler.


— Süheyl mahcup bir eda ile başını önüne eğer ve oldukça kısık bir sesle; Ey Allah’ın resulü değil hediye almak, üzerimde bana ait bir dirhemim bile yoktur der.

Bunun üzerine hifa oradan kalkar ve eve gider. İçinde 100 dirhem bulunan bir kese göndererek; bunlar Süheyl’indir istediği gibi kullansın der.


—Dirhemleri alan Süheyl çarşıda gezerek iki dirheme bir hediye alır ve akşam karanlığında hz peygamberin nikâhlarını kıydığı eşi hifanın evine gider.

Bu gece Süheyl’in zifaf gecesidir. Çarşıdan almış olduğu hediyeyi hifaya takdim eder

Ve şöyle der: -ey hifa bundan sonra sana benimle evlendiğin için sabretmek düşer.


Bana da senin gibi birisi ile evlendiğim için elbette ki şükretmek düşer.

Sana sabretmek düşer çünkü benim gibi çelimsiz, fakir, perişan hiçbir şeyi olmayan biriyle evlendin.

Bana da gerçekten şükretmek düşer çünkü senin gibi güzel, zengin ve varlıklı birisi ile evlendim. Ve şöyle devem eder Süheyl:


—Allah’ın bize bahşettiği bu evlilik için gel bu geceyi ona ayıralım ve ibadetle geçirelim.

Ben şükrümü sen sabrını eda et. Umulur ki ben şükredenlerden sende sabredenlerden yazılırsın.

Ve her ikisi o geceyi sabah namazı vaktine kadar ibadetle geçirirler.

Rablerine dua ve niyazda bulunurlar, kendilerince sabır ve şükürlerini eda ederler.




Sabah namazı vakti girince Süheyl mescidin yolunu tutar.

Mescide vardığında hz peygamberin kendisini karşıladığını görür.

Sonra içeri girer girmez Allah resulü Süheyl’e sorar;


-ya Süheyl siz bu geceyi nasıl ihya ettiniz, ne amel işlediniz de yüce Mevla’yı bu kadar kendinize razı ettiniz. o da müjdeleyen bir eda ile Cebrail’i gönderdi. Müjdeler olsun ya Süheyl müjdeler olsun.


Bu sözleri duyan Süheyl kendinden geçmiştir artık. Boynu bükülüvermiş sesi kısılmıştır artık ve mahcup bir eda ya bürünerek;


Biz bu geceyi sadece rabbimize ibadet ederek geçirdik diyebilmiştir.

Ve… İnen ayette yüce Mevla şöyle buyurmuştur:

—ne mutlu o kimselere ki; rabbine ibadet etmeyi kendi zevklerine tercih ettiler. Bizde o kulları affettik.




Sonra Süheyl ellerini açarak;”ya rabbi sen ki beni affettin, bağışladın tekrar günah işleyerek yaşamak istemiyorum, senden niyazım sana kavuşmak” diye dua etti. Ve duasından sonra ruhunu teslim etti.


—Allah resulü buyurdular ki hifada şu anda ruhunu teslim etmiştir.

Ve her ikisi yan yana açılan kabirlere defnedildiler

Ölümsüz aşka, ölümsüz sevdaya doğru

Prof. Dr. Sinsi 08-04-2012 03:02 AM

Hifa Ve Süheyl
 
ŞÜKREDENLERDEN SUHEYB SABREDENLERDEN HIFA

>

>Medine'nin kadınları hem güleryüzlü, hem de güzeldirler. Ancak Hifa

>Hatun başka güzeldir ve bambaşka gülümser. Öylesine sıcakkanlı ve

>öylesine samimidir ki kadınlar onu canları gibi severler. Oğlu,

>abisi, erkek kardeşi olanlar akraba olmaya kalkar, hatta bazıları

>beylerine ister. Onu ciddi ciddi sıkıştırır, araya hatırlıları

>koyup, izdivaç teklif ederler. Hifa Hatun'un methi hızla

>yayılır ve çoook uzaklara gider. Bırakın hekimleri, tüccarları;

>vezirler, sultanlar sıraya girer. Ancak o Necaşi gibi bir İmparatoru

>bile reddeder sadece ve sadece Allah'ın rızasını diler. Ama

>taliplerin ardı arkası kesilmez. Kimi ayaklarına halılar serer...

>Kimi eşiğine cevahirler döker... Yüz kızıl tüylü deveyi getirip

>kapısına bağlayanları mı

sorarsınız, yoksa saray anahtarlarını önüne

>atanları mı? Hifa Hatun bütün bunlara dönüp bakmaz bile, Efendimizin

>huzuruna çıkıp "Ey Allah'ın Resûlü" der, "bana cennete ****ürecek bir

>şeyler öğretsene." Doğrusu o, Peygamber Efendimiz'in (sallallahu

>aleyhi ve sellem) 'gündüzleri oruç tut' ya da 'geceleri namaz kıl'

>gibi bir tavsiyede

>bulunacağını sanır ama Server-i Kâinat "Önce evlenmen lâzım"

>buyururlar "zira bununla dininin yarısını emniyete alırsın!" Hifa,

>büyük bir teslimiyetle boynunu büker ve "siz kimi münasip görürseniz

>ben ona razıyım" der.

>

>Mâlum, o sıradan bir hanım değildir ve onu nikahına alacak erkeğin

>de "özel" olması gerekir. Lâkin Resûlullah (sallallahü aleyhi ve

>sellem) ne kimseye ümid verir, ne de kimsenin ümidini kırar. Her

>zamanki gibi basit ve pratik bir çare

bulur "yarın sabah mescide ilk

>gelenle evlen" buyururlar. Bu teklifi herkesin hoşuna gider,

>talipler erken kalkmak için tedbirler düşünür, kendilerince hazırlık

>yaparlar. Bu haberi elbette Hazret-i Suheyb de duyar ama dikkate

>almaz. Zira o fakir ve kimsesiz biridir. Evi yurdu yoktur ve karnını

>zor doyurur. Kah ağaç altlarına uzanır, kâh mescid gölgelerine

>kıvrılır. Uzun boyuna rağmen o kadar zayıftır ki, rüzgar sert esse

>ayaklarını yerden kaldırır. Ama bakın şu işe ki o gece Allahü teâlâ

>bütün sahabelere derin bir uyku verir, Hifa Hatun'un talipleri

>gözlerine çöken ağırlığa yenilirler.

>

>Resulullah Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) her zamanki gibi

>imsak sökerken mescide gelir ve büyük bir merakla talihli sahabeyi

>bekler. Nitekim mescidin eşiğinde bir gölge uzar ve Süheyb içeri


>girer. Resulullah Efendimiz namazdan sonra Hifa Hatunu çağırtıp

>neticeyi bildirir. Hazret-i Hifa büyük bir teslimiyetle kabul

>eder.Efendimiz güzel bir hutbe okur ve nikah akidlerini yaparlar.

>Sonra şanslı sahabeye döner "Ey Süheyb" buyururlar, "şimdi hanımına

>bir hediye al ve tut elinden evine ****ür."Suheyb Radıyallahu anh

>ellerini çaresizlikle iki yana açar. "İyi ama" diye mırıldanır,

>"benim ne bir dirhem gümüşüm, ne de sığınacak evim var." Hifa Hatun

>kocasının boynunu büktürmez, ona içinde on bin dirhem gümüş olan

>süslü bir heybe gönderir ve "filanca yerdeki köşkümü sana hediye

>ettim" der. Alemlerin Efendisi çok hislenir onlara hayır dualar

>ederler. süheyb, o gün Medine sokaklarında dolanır durur, akşama

>doğru utana sıkıla konağa sokulur. Kendisi için hazırlanan muhteşem

>sofradan ya

bir, ya iki hurma alır ve "Ya Hifa" der, "biliyorum sen

>benim için bulunmaz bir nimetsin, ben ise senin için sadece

>mihnetim. Ben şükretsem gerek, sen sabretsen gerek. İster misin şu

>geceyi taat ve ibadetle geçirelim zira Efendimiz (Sallallahü aleyhi

>ve sellem) "Cennette yüksek bir çardak vardır. Orada yalnız

>şükredenlerle sabredenler otururlar." buyurdular. Ve öyle de

>yaparlar. Seccadelerini gözyaşları ile ıslatır, kalplerini zikr ile

>aydınlatırlar. Cebrail Aleyhisselam olup biteni Resulullah

>Efendimize anlatır ve onları Allahü teâlânın cenneti ve cemaliyle

>müjdeler. Ertesi sabah, namazdan sonra Efendimiz Suheyb'i yanlarına

>oturtur "Ey Süheyb" buyururlar "geceki halini sen mi anlatırsın ben

>mi anlatayım?" Süheyb gözlerini kucağına indirir, zor duyulan bir

>sesle "Allahın Resulü en iyisini

bilir" cevabını verir.

>

>Efendimiz onlara "ne mutlu size" gibilerinden bakar, "İkiniz de

>cennetliksiniz" buyururlar, "... ve Allahü teâlâyı göreceksiniz!"

>Süheyb derhal secdeye kapanır ve "Ya Rabbi!" diye yalvarır, "o ki

>beni mağfiret ettin, günahlara bulaşmadan canımı al!" Allahü teâlâ

>bu yanık duayı kabul eder, Suheyb, secdede kalakalır. Mescidde

>bulunanlar ağlamaklı olurlar. Resulullah Efendimiz (sallallahu

>aleyhi ve sellem) "Size daha şaşılacak bir şey söyliyeyim mi? Şu

>anda Hifa Hatun da ruhunu Hakka teslim etti" buyururlar.

>Namazlarını, yüzü suyu hürmetine yaratıldığımız o yüce Server

>kıldırır. İkisini yanyana toprağa bırakırlar. Baş uçlarına küçük bir

>tahta çakar.

>

>Birine "şükredenlerden Suheyb" yazarlar, öbürüne "sabredenlerden


>Hifa!"

Prof. Dr. Sinsi 08-04-2012 03:02 AM

Hifa Ve Süheyl
 
"Medine'nin kadınları hem güleryüzlü, hem de güzeldirler. Ancak Hifa Hatun

başka güzeldir ve bambaşka gülümser. Öylesine sıcakkanlı ve öylesine

samimidir ki kadınlar onu canları gibi severler. Oğlu, abisi, erkek kardeşi

olanlar akraba olmaya kalkar, hatta bazıları beylerine ister. Onu ciddi

ciddi sıkıştırır, araya hatırlıları koyup, izdivaç teklif ederler.


Hifa Hatun'un methi hızla yayılır ve çoook uzaklara gider. Bırakın

hekimleri, tüccarları, vezirler, sultanlar sıraya girer. Ancak o Necaşi gibi

bir İmparatoru bile reddeder sadece ve sadece Allah'ın rızasını diler.


Ama taliplerin ardı arkası kesilmez. Kimi ayaklarına halılar serer... Kimi

cevahirler döker... Yüz kızıl tüylü deveyi getirip kapısına bağlayanları mı

sorarsınız, yoksa saray anahtarlarını önüne atanları mı?


Hifa Hatun bütün bunlara dönüp bakmaz bile, Efendimizin huzuruna çıkıp "Ey

Allah'ın Resûlü" der, "bana cennete götürecek bir şeyler öğretsene." Doğrusu

o, Peygamber Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) 'gündüzleri oruç

tut' ya da 'geceleri namaz kıl' gibi bir tavsiyede bulunacağını sanır ama

Server-i Kâinat "Önce evlenmen lâzım" buyururlar "zira bununla dininin

yarısını emniyete alırsın!" Hifa, büyük bir teslimiyetle boynunu büker ve

"siz kimi münasip görürseniz ben ona razıyım" der.


Mâlum, o sıradan bir hanım değildir ve onu nikahına alacak erkeğin de "özel"

olması gerekir. Lâkin Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ne kimseye

ümid verir, ne de kimsenin ümidini kırar. Her zamanki gibi basit ve pratik

bir çare bulur "yarın sabah mescide ilk gelenle evlen" buyururlar. Bu

teklifi herkesin hoşuna gider, talipler erken kalkmak için tedbirler

düşünür, kendilerince hazırlık yaparlar.


Bu haberi elbette Hazret-i Suheyb de duyar ama dikkate almaz. Zira o fakir

ve kimsesiz biridir. Evi yurdu yoktur ve karnını zor doyurur. Kah ağaç

altlarına uzanır, kâh mescid gölgelerine kıvrılır. Uzun boyuna rağmen o

kadar zayıftır ki, rüzgar sert esse ayaklarını yerden kaldırır.


Ama bakın şu işe ki o gece Allahü teâlâ bütün sahabelere derin bir uyku

verir, Hifa Hatun'un talipleri gözlerine çöken ağırlığa yenilirler.

Resulullah Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) her zamanki gibi imsak

sökerken mescide gelir ve büyük bir merakla talihli sahabeyi bekler.


Nitekim mescidin eşiğinde bir gölge uzar ve Süheyb içeri girer.

Resulullah Efendimiz namazdan sonra Hifa Hatunu çağırtıp neticeyi bildirir.

Hazret-i Hifa büyük bir teslimiyetle kabul eder.


Efendimiz güzel bir hutbe okur ve nikah akidlerini yaparlar. Sonra şanslı

sahabeye döner "Ey Süheyb" buyururlar, "şimdi hanımına bir hediye al ve tut

elinden evine götür."Suheyb Radıyallahu anh ellerini çaresizlikle iki yana

açar. "İyi ama" diye mırıldanır, "benim ne bir dirhem gümüşüm, ne de

sığınacak evim var."


Hifa Hatun kocasının boynunu büktürmez, ona içinde on bin dirhem gümüş olan

süslü bir heybe gönderir ve "filanca yerdeki köşkümü sana hediye ettim" der.

Alemlerin Efendisi çok hislenir onlara hayır dualar ederler.


Süheyb, o gün Medine sokaklarında dolanır durur, akşama doğru utana sıkıla

konağa sokulur. Kendisi için hazırlanan muhteşem sofradan ya bir, ya iki

hurma alır ve "Ya Hifa" der, "biliyorum sen benim için bulunmaz bir

nimetsin, ben ise senin için sadece mihnetim. Ben şükretsem gerek, sen

sabretsen gerek. İster misin şu geceyi taat ve ibadetle geçirelim zira

Efendimiz (Sallallahü aleyhi ve sellem) "Cennette yüksek bir çardak vardır.

Orada yalnız şükredenlerle sabredenler otururlar." buyurdular.


Ve öyle de yaparlar. Seccadelerini gözyaşları ile ıslatır, kalplerini zikr

ile aydınlatırlar. Cebrail Aleyhisselam olup biteni Resulullah Efendimize

anlatır ve onları Allahü teâlânın cenneti ve cemaliyle müjdeler.


Ertesi sabah, namazdan sonra Efendimiz Suheyb'i yanlarına oturtur "Ey

Süheyb" buyururlar "geceki halini sen mi anlatırsın ben mi anlatayım?"

Süheyb gözlerini kucağına indirir, zor duyulan bir sesle "Allahın Resulü en

iyisini bilir" cevabını verir.


Efendimiz onlara "ne mutlu size" gibilerinden bakar, "İkiniz de

cennetliksiniz" buyururlar, "... ve Allahü teâlâyı göreceksiniz!" Süheyb

derhal secdeye kapanır ve "Ya Rabbi!" diye yalvarır, "o ki beni mağfiret

ettin, günahlara bulaşmadan canımı al!"


Allahü teâlâ bu yanık duayı kabul eder, Suheyb, secdede kalakalır. Mescidde

bulunanlar ağlamaklı olurlar. Resulullah Efendimiz (sallallahu aleyhi ve

sellem) "Size daha şaşılacak bir şey söyliyeyim mi? Şu anda Hifa Hatun da

ruhunu Hakka teslim etti" buyururlar.


Namazlarını, yüzü suyu hürmetine yaratıldığımız o yüce Server kıldırır.

İkisini yanyana toprağa bırakırlar. Baş uçlarına küçük bir tahta çakar.

Birine "Şükredenlerden Suheyb" yazarlar, öbürüne "Sabredenlerden Hifa!"...


alıntıdır


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.