![]() |
Freud'un Yapısal Kuramı (İd-Ego-Superego)
Freud'un Yapısal Kuramı
http://frmsinsi.net/images/forumsins...sinsi.net_.jpg Freud; kişiliğin belirlenmesinde, bilinçdışı güçlerin ve içsel çatışmaların önemli bir rol oynadığı temel düşüncesinden hareketle, yapısal kişilik kuramını geliştirmiştir. Freud’un kişilik kuramı, kişiliğin yapısının id, ego ve süperego olmak üzere üç bileşenden oluştuğunu belirtir. Kişiliğin yapısını oluşturan bu bileşenler, bireylerin gelişiminde farklı dönemlerde oluşmakta olup, karşılıklı etkileşim halinde çalışmaktadırlar. Kişilik yapısı ve bileşenleri, beynin belirli bölgelerinde bulunan gerçek fiziksel yapılar olmayıp, bireyin davranışını harekete geçiren kişiliğindeki çeşitli süreçlerin ve güçlerin etkileşimlerini betimlemek için kullanılan soyut kavramlardır. Kişiliğin yapısını oluşturan bileşenler şu şekilde açıklanabilir. http://frmsinsi.net/images/forumsins...sinsi.net_.jpg İd: İd, kalıtımla gelen, doğuştan varolan ve ruhsal enerjinin kaynağını oluşturan kişiliğin ilkel bileşenidir. İd, biyolojik özellikle dürtüsel davranış kalıplarını içerir. Yeme, içme, cinsellik, saldırganlık gibi. İd, içsel dürtülerine doyum bulma çabası içerisinde hareket eder. İd beklemeksizin, bir an önce, cinsel dürtülerinin ve arzularının isteklerini yerine getirmek üzere haz almaya yönelmiş tepkiler oluşturur. Böylece, id, haz alma ilkesi çerçevesinde hareket eder. İd’in doyum bulma çabası zaman mekân tanımaz ve uygun koşullar aramaz. Örneğin, yeni doğan bebek tümüyle id’in istekleriyle hareket eder. Dolayısıyla; id, gerçekçi değildir ve tamamen bilinçdışıdır. Ego: Çocuklar; doğumdan itibaren, çevresindekilerin istekleri ve kısıtlamaları doğrultusunda yeni davranış kalıpları sergilemeye başlarlar. Örneğin, çocuklar, çevrelerinde çok sayıda engel bulunduğunu, bu engellerin aşıldığında ancak doyumun sağlanabileceğini ve bunun için yeni davranış biçimlerine gereksinim duyulabileceğini öğrenirler. Böylece, kişiliğin bir diğer bileşeni olan ego gelişir. Ego, haz alma ilkesi yerine, gerçeklik ilkesine göre hareket eder. Ego; gerçekçi, mantığa uygun, akılcı bir biçimde davranan, gerçek dünyayla temas ederek bilinci kontrol eden kişilik parçasıdır. Ego; id’in isteklerine doyum bulma çabasını kontrol etmeye ve denetim altında tutmaya çalışır. Örneğin; ego gelişmeden önce çocuk, id’in isteklerine, yeri ve zamanı dikkate almaksızın, doyum bulmaya çalışmaktaydı. Ancak, kişiliğin ego bileşeninin gelişmesiyle birlikte çocuk, id’in isteklerinin nasıl, ne zaman, nerede doyum bulabileceğine karar vererek, bu istekleri gerektiğinde bekletebilir, erteleyebilir, değiştirebilir ve bastırabilir. Böylece, id’in gerçeği dikkate almayan doyum bulma isteği, gerçeği dikkate alan ego’nun akıl yürütme, problem çözme ve karar verme gibi zihinsel etkinlikleriyle doyum bulur. Ego, id’in isteklerine gerçekçi bir biçimde doyum bulmaya çalışmakla birlikte, aynı zamanda dış dünyadaki koşulları ve durumları algılar ve kişiliğin diğer bileşeni olan süperego’nun isteklerini de dikkate alır. Böylece, ego, id ve süperego’nun çatışan isteklerini uzlaştırmaya ve dengelemeye çalışır. Bu nedenle ego, kişiliğin düzenleyici, denge ve uyum sağlayıcı bir bileşenidir. Süperego:Çocukluk yıllarında kişiliğin diğer bileşeni süperego oluşur. Çocuk, doğduğu zaman iyiyi kötüyü, doğruyu yanlışı ayırt edebilecek düzeyde değildir. Ancak çocuk, zaman içerisinde, ana babasının, çevresindeki diğer kişilerin benimsediği ahlaki kuralları ve değerler sistemini farketmeye başlar. Örneğin çocuk, ana babasının ne gibi davranışları onayladıklarını ya da onaylamadıklarını, hangi davranışlara şiddetli tepkiler gösterdiklerini, doğru ya da yanlış bulduklarını ayırt eder duruma gelir. Bu davranışları gösterdiğinde ana, babasının ödül ve ceza uygulamalarıyla karşılaşır, onların tavrını öğrenir ve içselleştirir. Böylece, kişiliğin ahlaki ve yargısal yanını oluşturan “süperego” gelişir. Süperego; ana, babası ve yakın çevresi tarafından çocuğa aktarılan toplumsal ve ahlaki kurallarla, geleneksel değerleri içerir. Dolayısıyla; süperego, toplumun ve ailenin kurallarını temsil ettiği için, kişiliğin ahlaki, yargısal ve vicdan yanını oluşturur. Süperego, egonun ahlaki kurallar ve değerler doğrultusunda hareket etmesine çalışarak mükemmel olmak ister. Bu nedenle, süperego ideal ve kusursuz olma ilkesine göre çalışır. Ayrıca, süperego, doyum bulması ve yerine getirilmesi ahlaki kurallar tarafından hoş karşılanmayacak olan id’in isteklerini (özellikle cinsel ve saldırgan dürtüleri) engellemeye ve bastırmaya çalışır. Freud’un yapısal kuramına göre, sağlıklı bir kişilik gelişimi için ego’nun gerçeklik ilkesi çerçevesinde hareket ederek yönetim görevini üstlenmesi, id’in ve süperego’nun istekleri arasındaki uzlaşmayı sağlayarak bireyin gereksinimlerine akılcı biçimde doyum yolları bulması gerekir. Böylece, ego, id ile süperego arasında denge sağlayacak ve uyumlu bir kişilik ortaya çıkacaktır. Ancak, ego’nun dengeyi sağlayamadığı durumlarda kişinin id ya da süperego bileşenleri baskın olabilecek ve sağlıksız bir kişilik yapısı ortaya çıkabilecektir. Örneğin; kişiliğinin süperego’su diğer kişilik bileşenlerine göre daha baskın olan birey; çevresiyle ilişkilerinde sürekli ahlak kurallarını ve değerlerini dikkate alır, tamamen bu kurallara bağlı hareket eder, büyük ölçüde çekingen ve utangaç kişilik özellikleri gösterir, sürekli cinsel arzularını baskı altında tutarak engeller. Tersi durumda, kişiliğinin id’i baskın olan birey; ahlaki kuralları ve değerleri hiç dikkate almaz, bencilce hareket ederek, uygun olup olmadığına bakmaksızın, isteklerine hemen doyum bulmak ister, ısrarcı olur, başkalarını dikkate almadığı için, çevresiyle ilişkilerinde sürekli uyum sorunları yaşar. Kişiliğinin ego’su baskın olan bireyse sürekli mantıklı, akılcı ve gerçekçi davranışlar sergiler. Yapısal kişilik kuramına göre, sağlıklı ve uyumlu bir kişilik için egonun, id ile süperego’nun istekleri arasında bir uzlaşma ve denge sağlaması gerekir. Ancak, bazı durumlarda ego, gerekli uzlaşma ve dengeyi sağlayamaz ve bunun sonucunda kişilik yapıları arasında çatışma yaşanır. Örneğin; kişiliğin id yapısı, içsel dürtülerine anında doyum bulmak ister. Ego’nun, id’in bu isteğini, dış çevredeki gerçekler ya da süperego’nun onaylamaması yüzünden engellemesi, bir çatışma yaratır. Yine; ego’nun, id’in doyum bulmasına izin verdiği istekler, bazen süperego’nun şiddetli tepkilerine yol açar ve çatışma yaşanır. Kişilik yapıları arasında gerekli uzlaşmanın sağlanamaması nedeniyle bilinçdışında yaşanan ve farkında olunmayan içsel çatışmalar, kaygıya yol açar. Kendisini tehdit altında algılayan ego, yaşanılan şiddetli kaygıyı azaltmak, bu kaygıdan kurtulabilmek ve kendisini korumak amacıyla savunma mekanizmaları kullanır. Savunma mekanizmaları, egonun yaşanılan çatışmanın yarattığı kaygıyla başa çıkabilmek için kullandığı çeşitli düşünce, tutum ve davranış biçimleridir. Bu savunma mekanizmalarının başlıcaları bastırma, yansıtma, neden bulma, karşıt tepki geliştirme, özdeşleşme, yön değiştirme, inkâr etme, yüceltme, ödünleme olarak adlandırılır. İnsanlar, içinde bulunduğu koşullara göre, bu tür savunma mekanizmalarını bilinçdışında geliştirerek, farkında olmadan kullanırlar. Dolayısıyla savunma mekanizmaları, ego’nun içinde bulunduğu olumsuz durumdan kurtulmasına ve ego’nun gücünü korumasına yardım ettiği için, uyum sağlayıcı mekanizmalardır. Bununla birlikte, savunma mekanizmaları, ego tarafından çatışmanın yarattığı kaygıdan kurtulmanın temel bir yolu olarak, aşırı bir biçimde kullanılırsa sağlıksız bir kişilik ortaya çıkar. Bu durumda, savunma mekanizmaları, kişiliği denetimleri altına alarak, uyumsuz davranışların ortaya çıkmasına neden olur. |
Freud'un Yapısal Kuramı (İd-Ego-Superego)
İnternette gezinirken birşey daha keşfettim belli başlı sitelerden derlediğim Konu başlıkları ;
NOT : Kötü yanı ise insanlar tarafından bilinçli bir şekilde kullanılabilir. Kalın yazılı olan bölümü dikkatlice okuyun. ***************** İd, ruhsal yapı modelinin temelini oluşturuyor. Tüm insanlarda ortak olan açlık, susuzluk, cinsellik, gibi temel biyolojik içgüdüleri, arzuları ve dürtüleri içeren, sevme, sevilme ve annelik gibi doğuştan var olan psikolojik gizil güçlerin tümüdür. Freud id’i kişiliğin şımarık çocuğu olarak tanımlar. Gerçektende id, insanın normal sayılabilecek isteklerinin yanı sıra hiç olmadık zamanda asla olmayacak şeyleri isteyebilecek kadar bağımsız öznel bir yaşantı dünyasıdır. Bu istekler, insanın değerleri ve kişiliği ile uyumlu olabileceği gibi olmayabilirde. İd, isteklerinin mantıklı olup olmadığını hiç sorgulamadan sadece ister. Bu durum id de gerçekleşmeyen isteklerin neden olduğu bir enerji birikimine ve gerginliğe neden olur. İd kendisinde biriken bu enerjinin oluşturduğu gerginliğe katlanamaz ve gerilimi bir an önce sonlandırmak için fazla enerjiyi boşaltmak ister ki buna haz ilkesi denir. Örneğin tuvalet ihtiyacımızı belli bir süre erteleyebiliriz fakat bu sürenin sonuna doğru gerilim tırmanır ve sonunda mutlaka tuvalete gitmemiz gerekir. İhtiyaçlarımız engellendiğinde ya da geciktiğinde gerilim artar, karşılandığında ise rahatlarız. İd doyumun engellenmesi bir yana ertelenmesine bile katlanamaz dolayısı ile id daima acıdan kaçar ve zevke yönelir. Eğer işlerimizi erteleme eğilimimiz varsa bu işlerin bize zevk vermeyen ya da en azından o an için haz duymadığımız işler olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Çok sevdiğimiz bir sanatçının konserini izleme ya da çok değer verdiğimiz biriyle görüşme konusunda ise bırakın ertelemeyi, hazırlıklara önceden başlarız. Kıyafetim nasıl, saçlarım düzgün mü? Aman geç kalmayalım gibi tatlı bir telaş içinde oluruz. Neden? Çünkü huzur duyuyoruz, çünkü tüm duygu, düşünce ve davranışlarımızın temelinde acıdan kaçıp zevke ulaşmak vardır fakat bazı acı veren konularda ego ( id’ in hoşuna gitmese de ) sabırlı davranır. Çekilen acıların veya acıyla ilgili ödenen bedellerin yakın gelecekte biteceğine ve sonunda huzurlu olabileceğimize dair inancımızdan dolayı ego belli bir süre acılara katlanmayı tercih eder. Ego (Ben, Benlik, Kendilik), Zekânın geliştiği yerdir ve birçok önemli yürütme işlevini yerine getirir. Yaşamımıza yön veren bilinçli varlığımızdır. Gerçeklik ilkesine göre çalışır. Çevresindeki nesne, kişi ve olaylarla nasıl ilişki kuracağını seçer. Hangi içgüdülere ne biçimde doyum sağlanması gerektiğine karar verir. Ego yönetmendir. Freud id'i ata benzetir. Ego da at üzerindeki binicidir. Ego, bir yandan iç ve dış gerçekleri algılamaya çalışırken diğer yandan id ve süperegonun isteklerini kontrol eder. İd’in her isteğinin hemen yerine getirilmesi, dürtülerinin hemen doyurulması mantık dışı ve olanaksızdır. Ego, id in isteğini şartlar oluşuncaya dek bastırır ve bu arada ihtiyacın giderilmesi için mantıklı tasarılar geliştirmeye çalışır. Örneğin; Resmi bir davete gittiniz. Davette müdürler, müdür yardımcıları ve meslektaşlarınız var. Karnınız açlıktan gurulduyor fakat yemek servisine 45 dakika var. İd der ki, “ Açım, beni doyurur musun? “ ki, id genelde bu kadar kibar değildir, şımarık bir çocuk gibi “ Beni hemen doyur “ der. Süperego ise “Toplum kurallarına uymalısın. Diğer insanlarla aynı anda yemeğe başlamalısın. Yoksa çok ayıp olacak, küçük düşeceksin.” der. Ego ise id ve süperegoyu dinledikten sonra düşünür ve derki, “ Resmi bir davettesin ve davranışlarına dikkat etmelisin fakat bu arada yemeğe kadar açlığını yatıştıracak bir şeyler yemelisin yoksa iyi olmayacak. En iyisi hiç kimsenin dikkatini çekmeden mutfağa git ve bir iki dilim bir şeyler atıştır ve salona gel. “ Ego, (Bilinç, hafıza, düşünce, analiz, problem çözme, sonuçlara ulaşma, doğru kararlar alma ve uygulama işlevleriyle) id ve süperego arasında uzlaşma sağlayarak insanın güvenliğini, dengesini ve huzurunu sağlar. Eğer ego sağlıklı değilse, gerçekleri algılarken ya göz ardı ederek algılar, ya tahrif ederek ya da inkâr eder algılar. Hatalı algı sürecinde genellikle problem oluşur ve gelinen sonuç çoğunlukla hüzündür. İrade ve bilinç mekanizmalarımızı kullanarak ego muzun hatalı algı ve tepkilerini minimum düzeye indirebiliriz. Ego’yu ata benzetecek olursak bilinç ve irade atın binicisidir. Eğer irademizi kullanamazsak ego yoldan çıkar ve oyun başlar Süperego, Kişiliğin en son gelişen sistemidir. İd'den gelen içgüdüsel dürtüleri ( Ego aracılığı ile ) gerektiğinde bastırır ve yönlendirir. Toplumsal değer yargılarını, bireyin kendi seçimleri olan doğru yanlış normlarını ve kişinin ulaşmak istediği ideal ben’ i temsil eder. Süperego, aileden, çevreden, arkadaşlardan, okuldan ve etkilendiği her şeyden, insanın değerler dosyasına yazılan anayasa maddeleridir. Süperego. Kişiliğin vicdani, ahlaki ve adaletli yönüdür. Kusursuzluğa ulaşmak ister ve ideali temsil eder. Olayların analizini benimsediği değerlere göre yapar ve neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar verir. Süperego; yanlış yaptığımızda hissettiğimiz suçluluk duygusu, doğru yaptığımızda ise hissettiğimiz huzurdur. “ Yapma “ diyen annemizin sesidir. Değer verdiklerimizin sitemleridir. İçinde yaşadığımız toplum kültürünün yazıya dökülmemiş kanunlarıdır. Kendi değerlerimizin içimizdeki sözcüsüdür. İd, istisnasız tüm isteklerimizin oluştuğu yerdir. Süperego, değerlerimizin yazıldığı anayasa kitabımızdır. Ego, İsteklerimizle, değerlerimiz arasında denge sağlamaya çalışır. Bir yanda id’in istekleri, diğer yanda Süperegonun değerleri arasında zaman zaman tost makinesindeki tost gibi sıkışıp kalan ve çözüm bulmak için id ve süperegoyla uzlaşma zemini arayan iç sesimizdir ego. Sağlıklı ve güçlü ego, zorluklara ve strese dayanıklıdır, hedeflerine ulaşma karalılığına sahiptir. Engeller karşısında kolay kolay pes etmez. Ruhsal çatışmaları ve duygusal sorunları çözümlerken gerçeklere göre düşünür. Ego zayıfladığında oyun başlar. Oyun siyah ve beyaz arasındadır. Ve genelde siyah kazanır. Zayıf ego iki siyah tehlike ile karşı karşıya kalır. Birincisi; İd’in yerli yersiz isteklerini dengeleyemez ve kontrolsüz davranarak kendisini zor ve utanç verici durumlara düşürür. İkinci siyah tehlike ise; süperegonun tüm emirlerini kayıtsız şartsız yerine getirmeye çalışarak, dış referansların, toplumun, millet ne derlerin adeta kölesi haline gelir. Süperegonun içerdiği değerler, başkalarının değil insanın sadece kendi özgür iradesiyle onayladığı ve içselleştirdiği değerlerden oluşması gereklidir. Özgüvenleri, daha önce olumsuz olaylar nedeniyle yeterince gelişmemiş ya da azalmış olanların süperegolarında “ Milletin ne düşündüğü, ne dediği, ne istediği her şeyden çok daha önemlidir ve milletin sevgisini, onayını kaybedersen mutlu olamazsın” yazıyor. Örneğin moda ve marka takıntısı olan insanlar. Elbette ekonomik güçle orantılı olarak mümkün olduğunca alınan ürünlerin kalitesine ve estetiğine dikkat etmek doğaldır ancak bu kaliteli tüketimi diğer insanların bilmesini sağlamak ve bununla bir üstünlük hissetmek işte bu gösterişe girer, bunun temelinde başkalarının gözünde daha değerli olma, onaylanma yani dış referanslar vardır. Kendini başkalarıyla kıskanarak kıyaslamak rahatsız isteklerdir. Elbette insan kendini değerlendirirken başkalarını da analiz edebilir fakat analizin temelinde kıskançlık yoktur, gıpta etmek vardır. “ Onda gördüğüm olumlu özellikten dolayı o’nun adına seviniyorum. O özellik bende yok diye kendi adıma üzülmeden o özelliğin bendede olmasını istiyorum” şeklinde düşünmek gıpta etmektir. Örneğin Bilgi, genel kültür, yabancı dil, iyi bir meslek gibi yaşamımıza olumlu katkılar sağlayacak alanlarda insanlara gıpta edebiliriz, siyahın gösteriş tuzağına düşmeden başarılı olmak ve gelişmek adına çaba gösterebiliriz fakat aynı isteklerin temelinde desinler varsa bu rahatsız ve siyah bir istektir. Onaylanmak, beğenilmek, takdir edilmek doğal bir istektir ancak bu doğal biçimde gerçekleşmeli. Örneğin Üniversite mesleki eğitim alınan bir yerdir, oraya “ Ne zeki adam “ desinler diye ya da sevgili, eş bulmak için gidilmez fakat siz eğitim niyetiyle üniversiteye gittiğiniz halde insanlar sizin çalışmalarınızdan, başarılarınızdan etkilenerek doğal olarak sizi takdir edebilirler. Ya da üniversitenin sağladığı sosyo kültürel ortamda birileri sizin kişiliğinizden, ruhunuzdan etkilenebilir ve siz doğal biçimde tanışıp evlenebilirsiniz. Bunlar beyaz amacınıza ek olarak doğal biçimde yaşayabileceğiniz olaylardır. Vikipedia 'da ise şöyle bir Grafik çizilmiş . http://frmsinsi.net/images/forumsins...sinsi.net_.jpg Okuduğum diğer makale ise bambaşka; Süperegoya bir örnek vermek gerekirse : Askerliğini operasyon birliklerinde veya şu anki adıyla kritik bölge kapsamındaki birliklerde yapan arkadaşlar bilir, askerler genelde süperego ile karar verirler. Bunun için eğitim verilir ve süperegoyu geliştirmek için çeşitli eğitimlerden geçirilirler. Savaş ortamında düşünmeden karar vermek zorunda kalma ihtimalleri yüksektir. Ateş veya patlama sesi duydukları anda yere yatmaları ve en uygun şekilde siper alma isteği, ateşe yönünün tespiti ve ateşe ateşle karşılık verme bunun güzel bir örneğidir. Süperegoyu günlük hayatımızda düşünürsek ; bebeklikten beri ailemizden başlayıp çevremizce bize neyin yanlış neyin doğru olduğunun aşılanması, neyi nasıl yapacağımızın gösterilmesi sonucu oluşmaktadır. Yanlış bir şey veya tehlikeli bir olayla karşılaştığımızda ilk önce süperegomuz devreye girer ve hemen olaya karşı en hızlı ve bizce en doğru kararı verir. Mesela, bir araç kurarken karşımıza bir engel çıkınca ani bir şekilde frene basma isteği, dengemizi kaybedecek bir etkiye maruz kaldığımızda bir yere tutunmak için verdiğimiz çaba hepsi birer süperego işlevidir. Düşünün ki hedefin süperegosunu saf dışı bırakabilinirse hedefin savunma sisteminde bir delik açılmış olunur. Hedefin süperegosunu bir kenara bırakması demek, hedef sonuçlarının ne olacağının öneminin olmadığı davranışlar içine girecektir. Arzularına ve hedeflerine ulaşmak için düşüncesizce girişimlerde bulunacaktır. Yaptığı hatalarda sorumlulukları kabul etmeyecek bu hataları başkalarına yıkmaya başlayacaktır. Kendisi ile iç çatışmaya girecektir. İşte böyle bir anda kendisini destekleyecek bir ortama, kişilere ihtiyaç duymaya başlayacaktır. Böyle hedefler kolay hedeflerdir , çünkü kibirli insanlardır. Kibirli insanlar her işten ben anların her şeyi ben bilirim düşüncesine sahiptir. Aslında hiç bir şeyden anlamayan sadece kulaktan dolma bilgiye sahip kişilerdir. Bu Kişilerin egoları yüksektir. Bir kişinin egosunu tatmin ettiğimizde bizden iyisi ve bizden mükemmeli yoktur. Artık biz onun tamamlayıcısı olmuşuzdur. Her hareketinin destekçisi , her yanlışının ona çaktırmadan düzelticisi olmuşuzdur . Aslın da onun sahibi olmuşuzdur .. Nasıl bir bomba da siper alınıyorsa , hedefte bizim her sözümüzün destekçisi olmuştur. Bu kıvama geldikten sonra bir topla nasıl oynuyorsak hedeflede öyle oynamaya başlarız elinde ne var ne yok alırız. Çünkü hedefin Süperegosunu saf dışı bırakırız. Süperego Nasıl Saf Dışı Bırakılır ?
|
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.