ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   İslami Yazılar & Hikayeler (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=320)
-   -   73 No'lu Mahkum (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=3852)

*KeDi KeSeN* 10-19-2006 02:57 PM

73 No'lu Mahkum
 
PEK te uzak olmayan bir zamanda, Çinde, Mareşal EulChann-Ming'in
özel doktoru olarak bulunuyordum. Çok güvenini kazanmıştım. Bir
yabancı olduğum halde bana, karargâh içinde istediğim yere girme
izni verilmişti. Bununla beraber günlük politika işlerinden
elimden geldiği kadar uzak kalmağa uğraşmama rağmen, şehir
baskınlarına, esir katliamlarına ve kitle halindeki idamlara
defalarca şahit oldum. Fakat Çin'de geçirmiş olduğum beş yıllık
zaman içinde, bana çok tesir eden en canlı hatıra, şu olmuştur:






Han-Cheou şehrindeydik. O gün 74 mahkûm kurşuna dizilecekti.
Doktor olduğum için sabahın erken saatinde alana gittim. Ateş
emrini verecek olan genç bir subay da, takımıyla gelmiş
bekliyordu. Sonunda tetiklerin her çekilişinde, doldurulmuş olan
on iki tüfek birden ateş etmeğe başladı ve her ateş emrinden
sonra, bir çizgi halinde uzanan mahkûmlardan biri eksiliyordu.
Bu kargaşalık arasında, sondan ikinci, yani 73 üncü mahkûma
gözüm ilişince, hayretimden dona kalmıştım. Zira bu zavallı,
rahat rahat ve kendini unutmuş bir halde bir kitap okuyordu.





Evet bir kitap okuyordu. Kendisine doğru yaklaşan ölüme
aldırmaksızın, çevresini saran ve kendine yaklaşan faciayı
bilmiyormuş gibi kitap okuyordu.. Bütün bu korkunç gürültüler,
barutun genzi yakan, kanın mideyi bulandıran kokusu, onu
rahatsız etmiyordu. Bu durumdaki bir insanı böyle bir anda,
çekebilen kitabı çok merak etmiştim. Herşeye rağmen, onunla
konuşmaktan kendimi alamadım.




"En son dakikalarınızda sizi teselli edecek, böyle bir kitap
olabilir mi?"




Gözlerini okuduğu kitaptan ayırmadan, çok güzel bir İngilizce
ile cevap verdi:




"Bütün ömür boyunca edinilmiş olan tecrübelerin, bir dakika
içinde boş olduğu anlaşılabilir. Öyle ki: ölüm yaklaşırken
bile...'




Bu cevaba söylenecek hiç bir şey bulamamıştım.




Et ve kandan örülmüş böyle bir duvar karşısında, nasıl bu
kadar sakin olabiliyordu? Çinlinin yanından ayrılamıyordum, ama
o benim yanı başında durduğumun farkında bile değildi. Genç
subayın kılıcı, her iniş kalkışta, yeni bir mahkûmun vücudu
delik deşik oluyor ve korkunç bir şekilde yıkılıyordu. Bütün
bunlara rağmen bu esrar dolu insan kılını kıpırdatmaksızın
okuyor ve başka bir âlem içinde yaşıyordu. En fazla otuzunda
gözüken bu genç adamın, yüzü parlak, sıhhatli ve renkliydi. Aynı
sessizlikle elindeki kitabın sahifelerini çevirirken kendimi
tutamadım:




"Sizin için bir şey yapabilir miyim? Acaba son bir dileğimiz
var mı? diye sordum. Hayatını kurtarabilmem için yalvarmasını
bekliyordum.. Ama o, başını kaldırarak, alaycı bakışlarla beni
süzdü. O zaman, derin bir uykuda olduğumu anladım. Dalgın ve
sâkin bir sesle: "Hepimizin ölüm saati önceden tespit
edilmiştir. Üniformalı olan şu genç adam, eline hiçte yakışmayan
kılıcıyla ölüme emir verdiğini sanıyor. Halbuki yanılıyor
doktorcuğum. Siz Allahın huzuruna benden önce
çağırılabilirsiniz. İnsanlara hayat vermek veya almak hakkını
bunlara kim vermiş. Yanılıyorsunuz.." dedi; ve tekrar gözlerini
elinde kitabına çevirerek okumaya devam etti.












Henüz 46 mahkûm öldürülmüştü.. Birden bire genç teğmenin
sendelediğini gördüm. Evet.. Kılıcı elinden düşmüştü, dizleri
kıvrıldı ve olduğu yere yıkıldı. Ne olduğunu anlamak için yanına
koştum. Ama yaptığım muayene hiç bir işe yaramadı. Kalbi artık
çalışmıyordu. Anî bir ölümle karşı karşıyaydım; sebebi de
belirsizdi. Dehşet içinde kaldığımı, büyük bir ağırlık altında
ezildiğimi duyuyordum. Gözlerim kendiliğinden Çinliyi aradı, o
aynı kayıtsızlıkla kitabını okumaya devam ediyordu.. Alanda
bulunan başka bir subay yere düşen kılıcı eline alarak, yarıda
kalan işe devam etti. Mahkûmların sırası gittikçe küçülüyor ve
ben soğuk soğuk terlediğimi seziyordum. Dizlerim titriyordu.
Çinlinin ilk söylediği gerçek olmuştu.. Ya ikincisi.. Benim gibi
bir ilim adamına hiç de yakışmayan, bir duyu ile dehşet içinde
kalmıştım. Evet herşeye rağmen Çinlinin söylediklerine ben de
inanmıştım. Elimde olmadan hayatımdan da korkmaya başladım. O
sırada, hükmün infaz edilişini kontrol etmek üzere beyaz Rus
köklü bir Çin albayının atıyla yaklaşığını gördüm. Çevreme
bakınmaksızın, koşarak ona yaklaştım. Atın dizginlerine
sarılarak kendisini durdurdum. Hayretle bana bakıyordu. Kendimi
toplayarak sakin bir sesle:




"Sayın albay, beni sevindirmek istemez misiniz?" diyebildim.
"Memnuniyetle doktor!... diye cevap verdi. Bunu içten
söylüyordu, çünkü kısa bir zaman önce, mühim ve derin bir
yarasını tedavi etmiştim. Umutsuz bir sesle:




"73. mahkumu bana bağışlayın. Yaşamak onun hakkıdır.. Daha o
kadar genç ki" diyebildim.




Albay şaşırmıştı:




"Çok üzgünüm, ama olmayacak bir şey istiyorsunuz aziz doktor,"
diye cevap verdi. "Mareşalin vermiş olduğu emirlere ne kadar
titiz olduğunu, benim kadar siz de bilirsiniz."




Hakkı vardı. Soğukkanlılığımı kaybettiğim için, utanmıştım.
Ortadan silinmek bütün olanları unutmak istiyordum.




Ama o hâlâ kitabından gözlerini ayırmıyor, böylece kendine
yaklaşan ölüme meydan okuduğuna inanıyordu. Sıranın kendine
gelmesi için, ancak dört mahkûm kalmıştı.. Kalbim şiddetle
çarpıyor, gözlerim ondan ayrılmıyordu. Birdenbire, tiz bir boru
sesi ile ateşkes işareti veren bir emir atlısı dörtnala, alana
girdi. Albayın yanına gelince, dizginleri o kadar şiddetle çekti
ki hayvan arka ayakları üzerinde şaha kalktı.. Attan atlayan
asker albaya bir zarf uzattı. Bu esnada meydanı dolduran
cesetler arasında, sıralarını bekleyen sadece iki mahkûm
kalmıştı. Namluların kendine çevrileceği şu anda bile, o, hâlâ
kitabını okuyordu. Albay elindeki kağıda acele ile bir göz
attıktan sonra elini kaldırarak ateş kes emrini verdi.





Ne olduğunu anlayamamıştım. Zihnim hep onu düşünüyordu.
Sonunda albayın bana işaret ettiğini gördüm, yanına gidince:





"Koruduğunuz adamın şansı varmış Doktor, gelen emir ona
ait.." dedi. Artık tek bir kelime söylenemezdi. Sevinç ve
heyecanla ona doğru ilerledim. Sanki kurtulan bendim. Bu
müstesna insan, sarsılmaksızın, dimdik duruyor, kitabı elinden
sarkarken, gözleriyle uzaklara, pek uzaklara bakıyordu. Sanki bu
topraklardan ötesini görmek istiyordu. Kıpırdamayan çehresinde,
ne korku, ne de sevinç izleri seziliyordu. Çevremde herşey
dönüyordu, sonunda gözlerimin önünden o da silindi.. Faıla bir
şey hatırlayamıyorum. Kendime geldiğim zaman, kaybolmuştu.
Kendisini tanımayı çok istediğim halde onu, hiç bir zaman
göremedim. Halâ yaşadığını sanıyorum, çünkü ben de yaşıyorum...

Şengül Şirin 10-20-2006 11:02 AM

çok çok güzel çok etkilendim

mlk 01-28-2007 08:36 PM

nerde ne zaman ne olacagını ALLAHTAN başka kimse bilemez paylaşım için teşk. çok güzel

puslu 01-31-2007 06:10 PM

evet gerçekten çok etkileyici teşekkürler.

brave83 02-02-2007 05:39 PM

eline sağlık :)


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.