ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   İslami Genel Konular (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=324)
-   -   Şule Yüksel Şenler Kim? (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=382717)

Prof. Dr. Sinsi 08-03-2012 01:15 AM

Şule Yüksel Şenler Kim?
 

'Şulebaş türban' tasarımından kara çarşafa uzanan sıradışı bir hayat



Hayrünnisa Gül'den Emine Erdoğan'a kadar birçok kadının başlarını

bağlama şekline "Şulebaş" deniyor.

Bu başörtüsüne adını veren Şule Yüksel Şenler kimdi? Nasıl ve neden

örtündü? Bu türban modelini nasıl buldu? Terzilik öğrendiği Ermeni

ustasının etkisi oldu mu? Türbandan sonra neden kara çarşafa büründü?

Recep Tayyip Erdoğan ile Emine Hanım birlikteliğinin arabulucusu Şule

Yüksel Şenler, neden iki kez evlenip boşandı? Türban konusunda

Türkiye'de "çığır açan" bir gazeteci-yazarın işte yaşam hikáyesi.


KIBRISLIYDILAR. Babası Hasan Tahsin ile annesi Mihriban Ümran Hanım, teyze

çocuklarıydı. Altı kardeştiler: Özer, Örsel, Şule Yüksel, Gonca Gülsel,

Tuncer ve Çiğdem.


Tarih 29 Mayıs 1938. Kayseri. Şule Yüksel dünyaya geldi. Babası, Sümer

Fabrikası'nda görevliydi. 6 yıl sonra görevinden ayrıldı. İstanbul'a

yerleştiler. Bütün aile; anneanneler, babaanneler tüm akraba kadınları

modern kıyafetler içinde, zarif ve şık giyiniyorlardı.


Şule Yüksel, Koca Ragıp Paşa İlkokulu'na giderken ailenin ekonomik düzeni

bozuldu. Şenler çiftinin çocuklarına okul aile birlikleri

yardım etti. Şule Yüksel, ortaokula kadar okuyabildi. Annesi kalp

krizi geçirip yatağa bağlanınca okuldan alındı.


Artık evden çıkmıyor; temizlik yapıyor, yemek pişiriyordu. Arta kalan

zamanlarında hep kitap okudu; ne bulursa onu okudu. Öyküler yazmaya

başladı. Bunları Safa Önal'ın çıkardığı "Yelpaze" Dergisi'ne gönderdi. İlk

yazarlığa burada adım attı.


Sonra Gökhan Evliyaoğlu, Peyami Safa gibi devrin ünlü isimlerinin

bulunduğu "Yeni İstanbul" Gazetesi'nin gençlik köşesinde yazmaya

başladı.


Bu arada gazetenin ilanlarını hazırlayan Yüksel Bey'den resim dersi aldı.

Resim derslerini müzik dersleri takip etti. Ney ve kanun çalmayı öğrendi.


AĞABEY BASKISI


Ağabeyi Özer Şenler, Said-i Nursi'nin yakın çevresi içine girmişti.

Ailesinin modern yaşamına; annesi ve kız kardeşlerinin örtünmemesine ve

hele hele evde bile olsa kız kardeşlerinin erkek musiki

hocalarından ders almasına çok kızıyordu. Bir gün evi terk etti.


Artık ağabeyi Özer'in yeni bir hayatı vardı. Dizinin dibinden

ayrılmadığı Said-i Nursi, "Özer" adını da değiştirip "Üzeyir"

koymuştu! Ağabey Özer Şenler'i, Said-i Nursi ile tanıştıran kişi ise,

"Milliyetçiler Derneği"nden arkadaşı Nevzat Yalçıntaş'tı.


Şule Yüksel o günlerde áşık oldu. Lise öğrencisi mahalleli bir gence

tutuldu. Aşk karşılıklıydı. Dört yıl flört ettiler.


18 yaşına bastığı gün iki aile yan yana geldi. Ancak bu söz kesme

merasimi tatsızlıkla sonuçlandı. Müstakbel kaynanasının, oğlu ve

geliniyle aynı evde yaşamak istemesi bu birlikteliğin sonunu getirdi.


Baba Hasan Tahsin Şenler bu teklifi kabul etmedi. Bu acı sonucu

mutfakta öğrenen Şule Yüksel bayılıp kaldı.


Ve yıllar geçse de bu acı dünür olayını hiç unutamadı. Hatta çocuk sahibi

olamamasını da bu olaya bağladı...


ERMENİ TERZİ


Annesi, aşkını unutması için Şule Yüksel'i Bakırköy'de bir Ermeni

terzinin yanına çırak verdi. Gencecik yaşında her türlü elbiseyi

dikebilecek düzeye geldi. Zamanla kalfalığa kadar yükseldi.


Ermeni ustasının Avrupa'dan getirdiği moda dergilerini elinden

düşürmedi. Bu dergilerde gördüklerinden etkilenip ileride "Şulebaş Türban"

tasarımı ortaya çıkaracağını kuşkusuz tahmin bile edemezdi...


Moda magazin dergilerini elinden hiç düşürmedi ama siyasi olaylara da

ilgisiz kalmadı. 1950'li yıllarda başlayan Kıbrıs mitinglerine

katıldı. Ata yurdunu unutmamıştı. Mitinglerde kürsüye çıkıp ağlayarak

şiirler okudu.


27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra kurulan Adalet Partisi'ne katıldı. AP

Bakırköy Gençlik Kolları, Edebiyat ve Kültür Kolu Başkanı oldu.


Faruk Nafiz Çamlıbel'in çıkardığı "Kadın Gazetesi"nde köşe yazmaya

başladı. Asıl adı "Yüksel" idi. Ama kadın olduğunun anlaşılması için

adının önüne "Şule" ekledi. O artık "Şule Yüksel Şenler" idi. O dönem

siyasal görüş olarak aşırı milliyetçi Nihat Atsız'a yakınlaştı. Ama

ağabeyi Özer'in (Üzeyir) hastalığı yaşamını değiştirdi.


OJELİ TIRNAKLAR


Ağabeyi sarılıktı. Annesi, kız kardeşleri hastanede başında beklediler

günlerce. Ağabeyi kendine gelince onlardan son bir istekte bulundu:

"Örtünün!"


Şule Yüksel sinirlendi: "Ağabey, neden bizden yapamayacağımız şeyler

istiyorsun?"


Ağabeyi, "O halde Risale-i Nur toplantılarına katılın" dedi. Ağabeyin ölüm

döşeğinde morale ihtiyacı vardı. Kabul ettiler. Risale-i Nur

toplantılarına aileden ilk olarak Şule Yüksel Şenler gitti.


Bir evde beyaz örtüler içindeki on kadın, karşılarında başı açık,

modern kıyafetli ve üstelik kendilerine göre hayli dekolte bir elbise

içinde onu görünce çok şaşırdı.


Şule Yüksel eteğini çekiştirip, manikürlü ojeli parmaklarını

saklayarak bir köşeye çekilip oturdu. Risaleleri dinlemeye başladı. Hiçbir

şey anlamadı. Sıkıldı. Birkaç toplantıdan sonra kadınlardan biri, ojeli

tırnaklarını "orangutan maymunlarına" benzetince çok

utandı. Kendini "düzeltmeye" önce tırnaklarından başladı, artık oje yoktu.


Sonra kadınlar başını örtmesini istedi. O da, "ayıp olmasın" diye

başını yarım örtmeye başladı.


"Ağabeyin çok iyi okuyor, bakalım sen nasıl okuyacaksın" diye eline

risaleleri verdiler. Çok güzel okudu; kadınlar hayran kaldı.


Takdir edilmek, kabul görmek çok hoşuna gitti.


O günden sonra namaza başladı.


'KÜRT KARISI DİYECEKLER'


Yıl 1965...


Bir gün aynanın karşısına geçti:


Besmeleyi çekip örtündü. İçinden, "Ne kadar çirkin oldum" dedi. Bu kez

saçının ön tarafı görünecek şekilde başörtüsünü bağladı. "Ne kadar

iradesizim" diye kızdı.


Aynanın karşısında başörtüsünü tekrar tekrar çeşitli şekillerde bağladı:


"Besleme kızlara benzedim!"


"Hizmetçi kız oldum!"


"Herkes bana gerici, yobaz gözüyle bakacak!"


Ve sonunda...


Bugün moda olan "Şulebaş tipi türban" o gün, o aynanın karşısında

ortaya çıktı. "Öyle şık bir tarzda örtünmeliyim ki herkes çok

beğensin!"


Beklediği olmadı. En büyük tepki, anneannesi İkbal Hanım'dan geldi. İlk

sözü, "Kürt karılarına benzemişsin" oldu!


Ağabeyi dışında tüm ailesi örtünmesine karşı çıktı. Ne olduğunu

soranlara "Başı ağrıyor" dediler.


Yolundan dönmedi. Kadınlara başörtüsünü sevdirmek için çok uğraş

verdi; farklı şık eşarplar dikti; biyeli, atkılı, tokalı özel

başörtüler taktı. Çevresi tepki gösterdikçe o örtüsüne sarındı. Örtüsü

bayrağı oldu.


PAPA'NIN GELİŞİNE KARŞI


Örtünmesiyle birlikte çalıştığı yayın organı da değişti. Yeni yayın

organıyla birlikte artık davalar süreci de başlayacaktı. 26 Ocak 1967

tarihinde Mehmet Şevket Eygi'nin çıkardığı "Yeni İstiklal" Gazetesi,

Pakistan'da üniversiteye, ellerinde kitapları kara çarşaf içinde giden üç

genç kızın fotoğrafını basıp, yanına da Şule Yüksel Şenler'in,

"Müslüman kadınların örtünmesi şarttır" diyen yazısını koyunca, Türk

Kadınlar Birliği dava açtı.


Şule Yüksel Şenler ilk kez mahkemeyle tanıştı. Ama bu son olmayacak; iki

kez de cezaevine girecekti. Anadolu'nun her yanında seminerler vermeye

başladı. Şule Yüksel gibi İstanbul'da yaşayan modern bir

kadının örtünmesi, "itilmişlik duygusu" içindeki çevrelerde memnuniyet

yarattı.


Her gün bir yerde panele katıldı. "Başı açık kadınlara laf atılıyor; oysa

kapalı kadınlara ana-bacı gözüyle bakılıyor" diyordu.


Laf atan Müslüman erkeği değil de, laf yiyen Müslüman kadını

düzeltmeye çalışıyordu!


Said-i Nursi hayranıydı. "Bugün" Gazetesi'nde Necip Fazıl Kısakürek,

Said-i Nursi'nin evlenmeyişini ve sakal bırakmayışını eleştirince en sert

tepkiyi o gösterdi.


Giderek radikalleşti. 1967 yılında Papa'nın Türkiye'ye gelmesine karşı

çıkıp, "Ağlayın ey Müslüman kardeşlerim ağlayın" diye makale yazdı.


Ankara'da İmam Hatiplere ve İlahiyata Kız Yetiştirme Kursu açılmasını

sağlayıp, müdür oldu.


Öğrencileri onun gibi "Şulebaş" türban takmaya başladı. Bu kurstan yetişen

öğrencilerden biri de ünlü gazeteci Abdurrahman Dilipak'ın eşi Asiye

Hanım'dı.


Tayyİp ErdoĞan İle Emİne HanIm'In evlİlİklerİnde arabulucu OLDU


Yaşadığı ilk aşk ve ilk hayal kırıklığının da etkisiyle yıllar sonra

"Huzur Sokağı" adlı romanını yazdı. Bestseller oldu. Ünlendi.


Roman, "Birleşen Yollar" adıyla 1970'te sinemaya uyarlandı; yönetmen Yücel

Çakmaklı'nın İslami içerikli ilk filmi oldu. Başrolde Türkan Şoray ile

İzzet Günay vardı.


Başörtüsü sinemaya girmişti...


32 yaşındaki Yüksel Şule Şenler o yıl evlendi. Eşi, ilahiyat mezunu

tiyatrocu Abdullah Kars idi. Şehir şehir dolayıp İslami tiyatro

yapıyordu. Yani aynı zamanda dava arkadaşıydılar. Evlenmelerine

Risale-i Nur talebelerinden Sait Özdemir vesile olmuştu.


Gelinliğin modelini Şule Yüksel Şenler çizdi. Kadın-erkek ayrı ayrı

yapılan düğün, müziksiz ve danssız oldu. Davetiyelere ilk kez ayet ve

hadis konmuştu. Konukların tesettüre uygun giyinmesi istenmişti.


Fakat:


Bu İslami düğün mutluluk getirmedi. Eşi, Şule Yüksel'i hep dövdü.

Toplantılarda, "Eziyet gören kadının sabrettiği takdirde Allah katında

büyük derecelere ulaşacağını" söyleyen Şule Yüksel'in dayanacak gücü

kalmadı. Beş yıllık evlilik hüsranla bitti; boşandılar.


KOCA BASKISI


Hayat devam ediyordu. Koca baskısından kurtulmuştu. Tekrar panellere

gitmeye; gazetelere, dergilere yazmaya başladı.


"İdealist Hanımlar Derneği"ni kurdu. Manevi başkanı oldu.


Derneğe gelen genç kızlar arasında, Emine Gülbaran (Erdoğan) da vardı.

Recep Tayyip Erdoğan ile Emine Hanım'ın evliliklerinde arabulucu olan isim

de Şule Yüksel Şenler'di.


Bu arada ikinci evliliğini yaptı. Eşi Kanada'da yaşamış bir maden

mühendisiydi. Daha önce evlenmiş ama eşini kaybetmişti. Bir kızı

vardı. (Şule Yüksel Şenler, üvey kızının yaşamına saygısından dolayı,

eşinin adının yazılmasını istemedi.)


Şule Yüksel Şenler için damat adayının en önemli özelliği, namazında

niyazında olmasıydı.


Evlendiler. Bakırköy'de dubleks bir apartman katına yerleştiler. Eşi

dolayısıyla yeni çevre edindi. Yeni çevre, Nakşibendi İsmailağa

Cemaati'ydi.


Burada tanıştığı kadınlardan; simsiyah çarşaf giyen Dr. Sevim Asımgil,

yaşamında ikinci radikal değişime neden oldu.


"İslamiyet'ten soğutuyor", "Mümkün değil çarşaf giymem" diyen Şule Yüksel

Şenler bir gün kara çarşafa giriverdi.


Modern başörtüsüyle başlayan süreç, kara çarşafa gelip dayanıvermişti.

Tercih kendinindi kuşkusuz. Ama ortada bir reel durum da yok muydu?


Ağabeyinin isteğiyle Nurcu olup türban takan Şule Yüksel Şenler, bu kez

eşinin isteğiyle Nakşibendi olup kara çarşafa girivermişti!


KARA ÇARŞAF GİYİYOR


Türban takarak modern hayat sürdüren çevresini şaşırtan Şule Yüksel

Şenler, bu kez kara çarşafa girerek türbanlı arkadaşlarını hayretler

içinde bıraktı. Türbanlı arkadaşlarından koptu. Eşiyle ve üvey kızıyla

Fatih Çarşamba'ya yerleşti. Milli Gazete'deki yazılarına son verdi.


Bir gün Başbakan Erdoğan'ın dünürü, gazetenin başyazarı Sadık Albayrak

İsmailağa Cemaati şeyhi Mahmut Hoca'ya gelerek, Şenler'in tekrar Milli

Gazete'de yazması için izin istedi.


Şeyh Mahmut Hoca, istiharede olan Şenler'in durumuna göre, belli

konularda yazmamak üzere izin verebileceğini söyledi.


İki erkek Şule Yüksel Şenler hakkında karar verirken; o dönemde Şule

Yüksel Şenler'in derdi başkaydı.


İkinci kocası da fiziki şiddet uyguluyordu. Her seferinde şeyhine

koşuyor ama Mahmut Hoca, "Hele sabret" diyordu. 11 yıl sabretti.

Boşandı. Boşanmasıyla birlikte, İsmailağa Cemaati kendisiyle tüm

ilişkisini kesti! Yapayalnız kaldı.


AKIL HASTANESİNDE


Annesi Ümran Hanım vefat etmişti. Babasının yanına taşındı. Zaman

Gazetesi'nde köşe yazarlığına başladı. Sorunlar yakasını bırakmadı. Babası

Hasan Tahsin ağır psikolojik hastaydı; hafızasını kaybetmişti. Bir gün

evden çıktı ve geri dönmedi.


Akıl hastası Hasan Tahsin'i vatandaşlar, Bakırköy Akıl Hastanesi'ne

götürdü. Hastanede diğer hastalardan dayak yiyen Hasan Tahsin vefat etti.


Aynı hastalık Şule Yüksel Şenler'e de bela oldu. Hafızasını kaybetti.

Kimseyi bilemedi ve tanıyamadı. Kıblenin nerede olduğunu, namazda

hangi duaları hangi sırayla okuyacağını soruyordu hep.


Aynı zamanda uyuyamıyor; sabaha kadar ağlıyordu. Doktorlar sürekli

uyuttular. Bu ağır yorucu hayat beynini, vücudunu yıpratmıştı.

Kimbilir belki de akraba evliliği sonucuydu çektiği bu ıstıraplar?

Tedavisi bugün hálá sürüyor...


Allah şifa ve uzun ömür versin...


SONUÇ


Şule Yüksel Şenler'in yaşamı, aslında toplumsal hayatımızın

dönüşümüyle paralellik gösteriyor; yani Türkiye bugünlerde "ağabey"

baskısı altında örtünüp örtünmemeyi tartışıyor.


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.