ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Şiir Cenneti (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=315)
-   -   Sakarya (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=382077)

Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 10:58 PM

Sakarya
 

SAKARYA TÜRKÜSÜ


İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya:

Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.


Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;

Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.


Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir:

Oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir.


Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kainat:

Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!


Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne?

Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine:


Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.

Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?


Rabb'im isterse, sular büklüm büklüm burulur.

Sırtına Sakarya'nın, Türk tarihi vurulur.


Eyvah, eyvah, Sakarya'm, sana mı düştü bu yük?

Bu dâvâ hor, bu dâvâ öksüz, bu dâvâ büyük!..


Ne ağır imtihandır, başındaki Sakarya!

Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?


İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal;

Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,


Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan:

Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan!


Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;

Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!


Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu?

Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?


Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna?

Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?


Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?

Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!


Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;

Sakarya, kandillere katran döktü geceler.


Vicdan azabına eş kayna kayna Sakarya.

Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!


İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su:

Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.


Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek:

Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?


Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!

Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!


Sakarya, saf çocuğu, mâsum Anadolu'nun,

Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!


Sen ve ben, gözyaşıyle ıslanmış hamurdanız;

Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!


Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;

Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!


Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz:

Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber kılavuz!


Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya:

Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!


N.Fazıl KISAKÜREK

Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 10:58 PM

Sakarya
 

ZİNDANDAN MEHMEDE MEKTUP


Zindanda iki hece.Mehmed'im lafta!

Baba katiliyle baban bir safta!

Bir de geri adam,boynunda yafta...


Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!

Kavuşmak mi?..Belki ..Daha ölmedim!


Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,

Kırmızı tuğlalar altı köşeli.

Bu yol da tutuktur hapse düşeli...


Git ve gel... Yüz adım...Bin yıllık konak

Ne ayak dayanır buna ,ne tırnak!


Bir alem ki, gökler boru içinde.

Akıl almazların zoru içinde

Üstüste sorular soru içinde.


Düşün mü,konuş mu, sus mu ,unut mu?

Buradan insan mı çıkar,tabut mu?


Bir idamlık Ali vardı,asıldı

Kaydını düştüler,mühür basıldı.

Geçti gitti,birkaç günlük fasıldı


Ondan kalan,boynu bükük ve sefil;

Bahçeye diktiği üç beş karanfil...


Müdür bey dert dinler,bugün"maruzat"!

Çatık kaş...Hükumet dedikleri zat...

Beni Allah tutmuş kim eder azat?


Anlamaz;yazısız,pulsuz,dilekçem...

Anlamaz!ruhuma geçti bilekçem!


Saat beş dedi mi,bir yırtıcı zil

Sayım var, maltada hizaya dizil!

Tek yekun içinde yazıl ve çizil!


Insanlar zindanda birer kemmiyet;

Urbalarla kemik,mintanlarla et.


Somurtuş gibi bıçak,nara gibi tokat;

Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...

Yalnız seccademin yönünde şefkat


Beni kimsecikler okşamaz madem

Öp beni alnımdan,sen öp seccadem!


Çaycı getir ilaç kokulu çaydan!

Dakika düşelim,senelik paydan!

Zindanda dakika farksız aydan


Karıştır çayını zaman erisin

Kopuk kopuk,duman duman erisin!


Peykeler,duvara mihli peykeler

Duvarda,başlardan yağlı lekeler

Gömülmüş duvara,bas bas gölgeler...


Duvar,katil duvar yolumu biçtin

Kanla dolu sünger... Beynimi içtin


Sukut...Kıvrım kıvrım uzaklık uzar

Tek nokta seçemez dünyada nazar

Yerinde mi acep,ölü ve mezar?


Yeryüzü boşaldı habersiz miyiz?

Güneşe göç varda ,kalan biz miyiz?


Ses demir,su demir ve ekmek demir...

İstersen demirde muhali kemir.

Ne gelir ki elden,kader bu,emir...


Garip pencerecik,küçük daracık;

Dünyaya kapalı,Allah'a açık


Dua,dua eller karıncalanmış;

Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış

Gözyaşı bir tarla,hep yoncalanmış


Bir soluk,bir tütsü,bir uçan buğu

İplik ki incecik,örer boşluğu


Ana rahmi zahir ,şu bizim koğuş

Karanlığında nur,yeniden doğuş....

Sesler duymaktayım;Davran ve boğuş!


Sen bir devsin,yükü ağırdır devin!

Kalk ayağa,dimdik doğrul ve sevin!


Mehmed'im,sevinin ,başlar yüksekte!

Ölsek de sevinin,eve dönsek de!

Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!


Yarın elbet bizim,elbet bizimdir!

Gün doğmuş ,gün batmış ,ebed bizimdir


NECİP FAZIL KISAKÜREK

Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 10:58 PM

Sakarya
 

Çİle

Gaiblerde bir ses geldi: Bu adam,

Gezdirsin boşluğu ense kökünde!

Ve uçtu tepemden birdenbire dam;

Gök devrildi, künde üstüne künde...


Pencereye koştum: Kızıl kıyamet!

Dediklerin çıktı, ihtiyar bacı!

Sonsuzluk, elinde bir mavi tülbent,

Ok çekti yukardan, üstüme avcı


Ateşten zehrini tattım bu okun,

Bir anda kül etti can elmasımı.

Sanki burnum, değdi burnuna (yok)un,

Kustum, öz ağzımdan kafatasımı


Bir bardak su gibi çalkalandı dünya;

Söndü istikamet, yıkıldı boşluk.

Al sana hakikat, al sana rüya!

İşte akıllılık, işte sarhoşluk!


Ensemin örsünde bir demir balyoz,

Kapandım yatağa son çare diye.

Bir kanlı şafakta, bana çil horoz,

Yepyeni bir dünya etti hediye


Bu nasıl bir dünya, hikayesi zor;

Makâni bir satıh, zamanı vehim.

Bütün bir kainat muşamba dekor,

Bütün bir insanlık yalana teslim.


Nesin sen, hakikat olsan da çekil!

Yetiş körlük, yetiş, takma gözde cam!

Otursun yerine bende her şekil;

Vatanım, sevgilim, dostum ve hocam!


Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın,

Benliğim bir kazan ve aklım kepçe,

Deliler köyünden bir menzil aşkın,

Her fikir içimde bir çift kelepçe.


Niçin küçülüyor eşya uzakta?

Gözsüz görüyorum rüyada, nasıl?

Zamanın raksı ne bir yuvarlakta?

Sonum varmış, onu ögrensem asıl?


Bir fikir ki sıcak yarad kezzap,

Bir fikir ki, beyin zarında sülük.

Selam sana haşmetli azap;

Yandıkça gelişen tılsımlı kütük.


Yalvardım: Gösterin bilmeceme yol!

Ey yedinci gök, esrarını aç!

Annemin duası, düş de perde ol!

Bir asâ kes bana, ihtiyar ağaç!


Uyku, katillerin bile çeşmesi;

Yorgan, Allahsıza kadar sığınak.

Teselli pınarı, sabır memesi;

Size şerbet, bana kum dolu çanak.


Bu mu, rüyalarda içtiğim cinnet,

Sırrını ararken patlayan gülle?

Yeşil asmalarda depreniş, şehvet;

Karınca sarayı, kupkuru kelle...


Akrep nokta nokta ruhumu sokmus,

Mevsimden mevsime girdim böylece.

Gördüm ki, ateşte, cımbızda yokmuş,

Fikir çilesinden büyük işkence.


Evet, her şey bende bir gizli düğüm;

Ne ölüm terleri döktüm, nelerden!

Dibi yok göklerden yeter ürktüğüm,

Yetişir çektiğim mesafelerden!


Ufuk bir tilkidir, kaçak ve kurnaz;

Yollar bir yumaktır, uzun ve dolaşık.

Her gece rüyamı yazan sihirbaz,

Tutuyor önümde bir mavi ışık.


Büyücü, büyücü ne bana hıncın?

Bu kükürtlü duman, nedir inimde?

Camdan keskin, kıldan ince kılıcın,

Bir zehir kıymak gibi, beynimde.


Lugat, bir isim ver bana halimden;

Herkesin bildiği dilden bir isim!

Eski esvaplarım, tutun elimden;

Aynalar söyleyin bana, ben kimim?


Söyleyin, söyleyin, ben miyim yoksa,

Arzı boynuzunda taşıyan öküz?

Belâ mimarının seçtiği arsa;

Hayattan mühacir; eşyadan öksüz?


Ben ki, toz kanatıi bir kelebeğim,

Minicik gövdeme yüklü Kafdağı,

Bir zerrecigim ki, Arş'a gebeyim,

Dev sancılarımın budur kaynağı!


Ne yalanlarda var, ne hakikatta,

Gözümü yumdukça gördüğüm nakış.

Boşuna gezmişim, yok tabiatta,

İçimdeki kadar iniş ve çıkış.


Gece bir hendeğe düşercesine,

Birden kucağına düştüm gerçeğin.

Sanki erdim çetin bilmecesine,

Hem geçmis zamanın, hem geleceğin.


Açıl susam, açıl! Açıldı kapı;

Atlas sedirinde mavera dede.

Yandı sırça saray, ilahi yapı,

Binbir avizeyle uçsuz maddede.


Atomlarda cümbüş, donanma, şenlik;

Ve çevre çevre nur, çevre çevre nur.

Içiçe mimari, içiçe benlik;

Bildim seni ey Rab, bilinmez bilinmez meşhur!


Nizam köpürüyor, med vakti deniz;

Nizam köpürüyor, ta çenemde su.

Suda bir gizli yol, pırılıtılı iz;

Suda ezel fikri, ebed duygusu.


Kaçır beni ahenk, al beni birlik;

Artık barınamam gölge varlıkta.

Ver cüceye, onun olsun şairlik,

Şimdi gözüm, büyük sanatkarlıkta.


Öteler öteler, gayemin malı;

Mesafe ekinim, zaman madenim.

Gökte saman yolu benim olmalı;

Dipsizlik gölünde, inciler benim.


Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök!

Heybem hayat dolu, deste ve yumak.

Sen, bütün dalların birleştiği kök;

Biricik meselem, Sonsuza varmak...

NECİP FAZIL KISAKÜREK

Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 10:59 PM

Sakarya
 

Yeşilırmak


Gözyaşı yüklü bulut toprak altında kaynak

Sakarya`nın derdine kıvrılır Yeşilırmak


Bizdendir onun âşkı emanet ve anahtar

Benzerler benzeşirler zamanı işte akar


Nasıl ki Allah emri O ol deyince olur

Yeşilırmak nefsinde emre uyarken budur


Fikir aşk ve hürriyet ayrılmazlar güzelden

Sırrı malûm sırrında sözleşmişler ezelden


O ki güneşe ayna akis kapan bir görgü

Yıldız yıldız kıvılcım yeni çağda bir örgü


İşte düğümün ucu işde insan ve toplum

Sakarya`nın kalbinde zaman ölçümü buldum


Ne varlık ne de oluş yok da yoktu bir zaman

Ruhum eşyadan gafil ne zaman ne de zaman


Hayat dediğin masal çırpınan suyun sesi

Tek marifet dünyada harcamamak nefesi


İmân sahici imân ateş hattında koşu

Bir günü bir gününe eş olmama buluşu


Yeşilırmak`da hamle sahibi ona kefil

Sakarya`nın ruhunu lif lif açan yeni dil


Fikir fiil ve sanat tek gaye gerçek emek

Bütün dava olmakta Allah`a görünerek


Budur insan rüyâsı gecenin yarısında

Karayılan yelkovan ve akrep arasında


İnkılâba dayanmış saatler döne döne

Büyük Doğu bayrağı İBDA ile en öne


Mânâsını öğrenmiş kurtuluş alayları

Hakikat çevresinde şehitlik adayları


Toplum nedir bilmişler inananlar elele

Sümüklüler kovulmuş ayıklanmış hergele


-`Selam size akıncı!`-`Size selam!` iâde

Doğruyu Allah bilir bizce tamadır vâde


1984


Salih Mirzabeyoğlu

Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 10:59 PM

Sakarya
 

Kayan Yıldız Sırrı


Göklerde kanat açmış gûya gönlümce hür kuş

Ben değil mi yine ben kedere hedef durmuş


Gizleniyor bildiğim saklambaç oyununda

Benim gölge âlemde kendisine kaybolmuş


Bu mahmurluk sırtımda kaplumbağa kabuğu

Rahatı rahatsızlık şu dünyanın seyrinde

Ah geçmiş ne gelecek şimdiyse uçan buğu

Yollar ki bir birine kavuşmanın derdinde


Su üstünde ürperti hep gurbetlik duygusu

Nakışa düşen mânâ deniz üstünde desen

Zamanın nabzımı tutsun diye kurduğu

Dalgada gölge eşya benim gözümde de sen


Bir kayanın üstünde bilmem böyle kaç vakit

Rüyâların izinde tâbirlerin peşinde

Yıldırım düşen levha kumaşım ki mücerret

Açıktan geçen gemi yüreğim o gemide


· ·


Tedirgin bekleyişler berzah sırrında hapis

Fikir ki saklı güzel gözümde açık derin

Pervane çeken mihrak nisbet kurduğum akis

Rüyâların ötesi müjde verdi güvercin


Ağı germiş çoktandır yıldız köşeler cinsi

Gebe dumanlı dünya sancı sarınca doğum

Rüzgâr dinlenen dalga kıyı idrakı şimdi

Ruh nisbeti bir harman ışık içinde oyun


Kuş gagası ve dudak topluluktan işaret

Hayat sanat ve mânâ yoğunlukta bir mizân

Mağara dostluğunda doğrulanan öz hikmet

Bütün fikir hisarı aynada duran nişân


· · ·


-`Kanıma girmiş adam işte önünde hayat!`

Uykuda uyanıklık gözü açık uykuda

Bir ben vardım yine ben dağı delen o Ferhat

Akşam alnımda gezen hararet berrak suda


Kayan yıldız sırrı mı sırrı ile barışık

Gümüş renkte duruldu varolmak kuruntusu

Burcumun hissesinde alnındaki kırışık

Ölmek için mi doğduk asıl olmak doğrusu


Ömrün sonunda tarla marsık kokulu külhân

Kuyu içinde çile çekmiş insan duygusu

Deri üstünde deri yanık kokusu aman

Olan oldu dünyada kalan insan tortusu


· · · ·


Gökyüzünde bir bulut şeffaf kuyruklu balık

Nazlı nazlı süzülür kıyısında seherin

Rüzgâr toplayan yelken hayret ve sonsuz açlık

Aşkımın şarkısında va`dolunmuş eserim


Harfi harfine uygun gözümde tek marifet

Etle kemik bir bütün çile yükünü sırtlan

Kurtuluş gemisinin tayfasından vasiyet

Fikir elinde fikir kölen emrinde kaptan


MAYIS 1983


Salih Mirzabeyoğlu


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.