ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Türkiye (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=414)
-   -   Erzurum Gelenek Ve Görenekleri (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=375085)

Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 04:58 AM

Erzurum Gelenek Ve Görenekleri
 

Genel Bilgiler




Yüzölçümü: 25.066 km²
Nüfus: 937.389 (2000)
İl Trafik No: 25

Doğu Anadolu Bölgesi'nin en büyük kenti olan Erzurum oldukça eski bir yerleşim birimidir. Palandöken Dağı eteklerinde kurulu olan kent son yıllarda kış turizmi açısından büyük önem kazanmıştır. Tarihi yönden çok zengin bir çok eseri barındıran ve adeta bir kültür merkezine benzeyen kent günümüzde önemli bir turizm potansiyeli taşımaktadır.


İLÇELER

Erzurum (merkez), Aşkale, Çat, Hınıs, Horasan, Ilıca, İspir, Karaçoban, Karayazı, Köprüköy, Narman, Oltu, Olur, Pasinler, Pazaryolu, Şenkaya, Tekman, Tortum, Uzundere.


Pasinler: Pasinler ilçesi, IV. yy.da Bizanslıların, 615 yılında Arapların, 1084 yılında ise Türklerin eline geçmiştir.
Pasinler'de bulunan 3702 kişi kapasiteli, 39 derece su sıcaklığı olan termal tesis, ilçe dışından gelen hastalara konaklama hizmetiyle birlikte; böbrek,sindirim sistemi, idrar yolları, romatizma, siyatik, lumbago, nevralji ve çeşitli kadın hastalıklarının tedavisinde olumlu etki yapmaktadır.

Köprüköy: Köprübaşında kurulmuş köy anlamına gelen Köprüköy'ün kuruluşu çok eskilere dayanmaktadır.
Köprüköy (Deli Çermik) Kaplıca suları, sindirim sistemi, böbrek ve idrar yolları, kan dolaşımı ve kalp hastalıkları, metabolizma bozuklukları ve romatizmal hastalıklara olumlu etki yapmaktadır. Su sıcaklığı 26 derecedir.

Uzundere: İlçenin 3000 yıla yakın geçmişi vardır.
İlçe sınırları içinde bulunan Tortum Gölü ve Tortum Şelalesi yaz aylarında çok sayıda yerli ve yabancı turistin uğrak yeridir. İlçeye bağlı Çamlıyamaç Köyü'nde l0.yy 'dan kalma Öşvank Gürcü Kilisesi bulunmaktadır.

Ilıca: Yapılan araştırmalar Ilıca'daki hayatın M.Ö.4000'li yıllara kadar uzandığını göstermektedir.
İlçede kükürtlü sıcak su kaynakları bulunmakta, termal tesisler sayesinde şehir dışından gelen hastalara da konaklama ve tedavi için olanaklar sağlanmaktadır. Kaplıcalarda kadın hastalıkları, romatizma, mide, bağırsak, karaciğer, safra kesesi, beslenme bozuklukları gibi rahatsızlıkları olumlu etkilediği bilinmektedir.

İspir: Kuruluşu M.Ö. 19. yy.a kadar inen İspir,Yavuz Selim'in 1514!deki İran seferi sonrası Osmanlı hakimiyetine girmiştir. Dünyanın en hızlı akan nehirlerinden birisi olan Çoruh nehri Rafting sporu için oldukça elverişlidir.

Olur: Turizm açısından önemli bir potansiyel göstermekte olan ilçenin Keçili Köyü'ndeki Van Kilisesi, Yıldızkaya Köyü'ndeki Kivi Mağarası görülmeğe değerdir.

İlçelerle ilgili ayrıntılı bilgi için tıklayın

Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 04:59 AM

Erzurum Gelenek Ve Görenekleri
 



ERZURUM

COĞRAFYA
Erzurum ili, Türkiye'nin orta ve batı kesimlerine göre, yükseltinin fazla olduğu illerinden biridir.
Doğu Karadeniz Dağlarının doğu uzantıları olan Rize Dağları, ili kuzeyden çevreler ve Rize ile sınırını oluşturur. Karadeniz'e paralel düzenli sıralar durumunda uzanan bu dağlar, geçit vermez ve yüksektir. En yüksek noktaları 3937m. yüksekliğindeki Kaçkar Tepesi ile Verçenik Tepesi'dir. Dumlu Dağından doğuya doğru uzandığında iki yüksek dağ sırasına ulaşılır. Tortum'a doğru olanı Güvercin Dağıdır; Pasinler Ovası ile Gürcü Boğazı arasını doldurmuş olanı ise Karga Pazarı Dağlarıdır. Erzurum şehrini doğudan çevreleyerek Palandöken Dağlarına ulaşır
Erzurum şiddetli karasal Doğu Anadolu iklimi bölgesinde yer alır. İlin yıllık sıcaklık ortalaması 6.0 derece kadardır.
İki coğrafi bölgede toprakları buluna Erzurum İlinin arazi büyüklüğü, yaklaşık 25.066 km² kadar tutar. Bu toprakların kuzey kesimi yani İspir, Narman, Oltu, Olur, Pazaryolu, Tortum ve Uzundere İlçelerinin toprakları, Karadeniz Bölgesinin Doğu Karadeniz sınırları içinde kalmaktadır. Ancak bu kesim, İl topraklarının yaklaşık % 30’ luk bir payını oluşturur. Geriye kalan % 70 gibi önemli bir pay, Doğu Anadolu Bölgesi dahilinde yer alır. İl, arazi büyüklüğü bakımından, sırayla Konya, Sivas ve Ankara İllerinden sonra, Türkiye’ nin 4. büyük ili konumundadır.


YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ:

Erzurum İli, genel olarak yüksek arazilerden oluşur. Örneğin platoların deniz düzeyine göre yükseklikleri 2000 m’ yi bulur, bunların üstünde yer alan dağların yükseklikleri ise, 3000 m. ve daha yüksektir. Platolar ve dağlar arasında, yükseklikleri yaklaşık 1500 ila 1800 metrelere ulaşan depresyon ovalarıyla oluklar yerleşmiştir. Karasu-Aras Dağlarının bazı dağ kütleleri, Erzurum İli arazisini güneyde engebelendirmiştir. Bunların en önemlileri, Erzurum kenti ve Erzurum ovası (825 Km²) güneyinde yer almakta olan Palandöken Dağları (Büyük Ejder 3176 m.) ve Pasinler Ovası (540 km²) güneyinde yer alan Şahveled Dağları (Çakmak Dağı 3063 m.) olup, Bingöl Dağlarının kuzey yarısı da yine Erzurum İli sınırları içinde kalmaktadır.
İl topraklarını kuzeyden engebelendirmiş olan dağlarsa, Kuzey Anadolu Dağlarının ikinci sırasına bağlı yükseltilerdir. Bunların başlıcaları, İspir ve Erzurum arasında yer alan Mescit Dağları (en yüksek nokta 3239 m.), onların doğusundaki Kargapazarı Dağları (Dumlu Dağı 3169 m.) ve bir kısmı Kars ili sınırları içinde kalan Allahuekber dağlarıdır. Söz konusu edilen bu kuzey ve güneydeki dağların arasına, iki önemli depresyon ovası yerleşmiştir. Bunlar Erzurum Kentinin de kenarında kurulmuş olduğu Erzurum ovası ve Hasankale ovası olup, her iki ovayı birbirinden, 2030 m. yükseklikteki Deveboynu beli ayırır. Bunlardan Erzurum ovasının en alçak kesimi 1850 m, Hasankale ovasınınki ise, 1650 m. kadardır. Aslında bunlar birer ova özelliği gösterirler.


İKLİM ÖZELLİKLERİ:

İl arazisinin büyük çoğunluğunda, karasal iklim özellikleri egemendir. Kışlar uzun ve sert, yazlar kısa ve sıcak geçer. İl topraklarının kuzey kesimlerinde, yüksekliği yaklaşık 1000 ila 1500 metrelere inen vadi içleriyle çukur sahalarda iklim, büyük ölçüde sertliğini yitirir. Erzurum il merkezindeki meteoroloji istasyonunda 1929’ dan bu yana gözlem yapılmaktadır. Yaklaşık 70 yılı bulan gözlem sonuçlarına göre, ilde en soğuk ay ortalaması, -8.6 C, en sıcak ay ortalaması 19.6 C, en düşük sıcaklık -35 C ve en yüksek sıcaklık ise, 35 C olarak ölçülmüştür. Yıllık yağış tutarı 453 mmm. kadardır. En az yağış kış devresinde düşer. Bu devrenin yağışları kar biçiminde olup, kar yağışlı gün sayısı 50 ve kar örtüsünün yerde kalış süresi ise 114 gün kadardır. En yağışlı devre ilkbahar ve yaz mevsimleridir.


DOĞAL BİTKİ ÖRTÜSÜ:

İl arazisinde egemen doğal bitki örtüsü, step formasyonudur. Orman örtüsü, pek yaygın değildir. Bu örtünün alt sınırı, 1900-2000 metrelerde başlamakta ve üst sınır, 2400 metrelerde son bulmaktadır. Başlıca orman örtüsü alanları, Oltu, Olur ve Şenkaya ilçelerindeki sarıçam ve meşe ormanlarıyla, Erzincan-Aşkale sınırlarında rastlanan meşe ormanlarıdır. İl arazisinin % 60’ tan biraz fazlası steplerle kaplıdır. Bu doğal bitki örtüsü, yer yer keven topluluklarıyla verimsiz hale gelse de, geniş alanlarda mera hayvancılığına uygun verimli çayırlıklar durumundadır.


AKARSULAR:

İl topraklarının doğu yarısı, Hazarakaçlama Havzası içinde kalır. Bu kesimin sularını, Aras Irmağı toplar. Batı kesimi ise, Basra Körfezi akaçlama alanında, kuzey kesimi de Karadeniz akaçlama havzasında kalır. Batı kesimi sularını Karasu, kuzey kesimininkini ise, Tortum ve Oltu çaylarının birleşmesiyle oluşan Çoruh ırmağı toplar.


GÖLLER:

İlde doğal göller azdır. Yapay göller ise, yeni yeni oluşmaktadır. İlin en önemli doğal gölü, Tortum çayı üzerinde oluşmuş, bir heyelan-sed gölü olan, Tortum gölüdür. Aslında bu göl, yönetim olarak, 1997’ de ilçe merkezi yapılan Uzundere ilçesi yönetim sınırları içinde kalır. Alanı yaklaşık 8 km² kadar olan bu göl, kuzey batıda yer alan Kemerli dağından heyelan yoluyla kayan kütlelerin, Tortum çayının yatağını tıkaması yoluyla oluşmuştur. Bu nedenle çayın eski yatağı değişmiş ve önünde yüksekliği 48 metreyi bulan ünlü doğa harikası Tortum (Uzundere) Çağlayanı oluşmuştur. Gölün suları, 1963 yılında faaliyete geçen ve 1 km kadar kuzeydeki alçak bir boğazda kurulmuş olan Tortum santralını çalıştırmaktadır. Fazla sular ise, serbest akışa bırakılarak, Tortum çağlayanını oluşturmaktadır. Yapay göller arasında Serçeme çayı üzerinde yer alan Kuzgun barajı (10.3 km²), Lezgi suyu üzerindeki Palandöken Göleti (22 km²), Aras ırmağı üzerinde Söylemez barajı (14.2 km²) başlıcaları olarak burada hatırlanabilirler.


NÜFUS:

Erzurum, arazi büyüklüğüne koşut bir nüfus barındırmaz. Gerçi 1927’ de 270.400 dolayında olan il nüfusu, 2000 yılı itibariyle, 942.300’ e ulaşmıştı. Demekki, 73 yıllık teorik artış, 3.5 katı dolayında gerçekleşmişti. Ancak, bu süre içinde Türkiye nüfusunun beş kat dolayında arttığı hatırlanırsa, il nüfusunun yavaş artmakta olduğu anlaşılır. Bu durum ilin nüfus yoğunluklarına da yansımıştır. Örneğin, 1927’ de km² başına 10.8 kişi düşerken (Türkiye 16.7), 2000 yılında bu yoğunluk 37.6’ ya çıkabilmişti (Türkiye 79.8 idi). İl nüfusunun az oluşu, nüfus artış hızının düşük olmasıyla ilgili değildir. Aksine, gerek ilde ve gerekse Doğu Anadolu’ da doğal nüfus artış hızı, Türkiye ortalamasının (2000’ de % 1.5) çok üstündedir (1950’ de % 3, 2000’ de % 2.6 kadardı). Artışın çok yavaş cereyan etmesinde esas rolü, ilden göçler oynamaktadır. Gerçekten de, 1950-2000 devresinde ilden ayrılarak başka ilde oturan nüfus, yaklaşık 490.000’ i bulmuştu. İl dahilinde en büyük kent, Erzurum’ dur. Kentin nüfusu, 1927’ de 30.800 iken, ilk kez 1965’ de 100.000’ i aşmıştı (105.300 kadar). Giderek büyüyen nüfus, 1980’ de 200.7 bin, 1997’ de 298.7 bin ve 2000’ de ise 367.000 dolayına yükselmişti.



TARİHÇE

Doğu Anadolu'nun en büyük kenti olan Erzurum'un MÖ 4900 yıllarında kurulduğu tahmin edilmektedir. Erzurum'u da içine alan bölge tarih boyunca Urartular, Kimmerler, İskitler, Medler, Persler, Parftlar, Romalılar, Sasaniler, Araplar, Selçuklular, Bizanslılar, Sasaniler, Moğollar, İlhanlılar ve Sfaviler gibi çok çeşitli kavim ve milletler tarafından idare edilmiştir.1514 yılında şehir ve çevresini fetheden Osmanlılar, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu 1923 yılına kadar bu topraklarda hüküm sürmüşlerdir.
Milli mücadele, milli birlik ve bağımsızlık hareketinin temelinin atıldığı Kongre 23 Temmuz 1919 da Erzurum'da toplamıştır.
Erzurum'un bilinen ilk adı Doğu Roma (Bizans) İmparatoru II.Theodosios' a (408-450) izafe edilen Theodosiopolis' ti, şimdiki Erzurum' un yerinde kurulmuştu. IV. asır sonuna doğru Roma imparatorluğu sınırları içine alınmış ve 415 tarihinde Theodosios' un emriyle Şark Orduları Kumandanı Anatolius tarafından kurulmuştur. Urfalı Mateos' a göre bu şehir Garin mıntıkasında Fırat'ın kaynağına yakın bir yerde bulunuyordu. Belazurî. bölgeye hakim olan Ermenyakos' un ölümü üzerine yerine geçen Kali adlı karısı tarafından kurulduğu için Araplarda Kalikala (Kali' nin ihsanı) adını vermişlerdir. Belazuri Kalîkala' yı dördüncü Ermeniyye şehirleri arasında sayar ve Ermeniyye şehirlerinden biri olarak kabul eder. X. asır İslam coğrafyacıları Kalikala şehri hakkında bize malumat vererek, doğuda ev eşyasının en önemlisi sayılan Kali (halı)nın burada yapıldığım ve adını bu şehirden almış olduğunu kaydetmektedirler. Hudud alalam' ın yazarı bu şehrin müstahkem bir kalesi bulunduğunu ve her taraftan gelen gazilerin burayı nöbet tutarak koruduklarım Ve şehirde tüccarların çok olduğunu bildirmektedir. Bugünkü Erzurum adı ise, Erzen' in Selçuklular tarafından fethedilmesi üzerine ahalisinin Theodosiopolis' e (Kalikala=Karin) göç etmelerine müteakip bu şehre Erzen ve Türk hâkimiyetinin ilk safhalarında bu adın sonuna, Meyyafarikin (Silvan) ile Siirt arasındaki Erzen' den ayırmak ve Anadolu'ya ait olduğunu belirtmek üzere Rum kelimesi ilave edilerek, Erzen al-Rum denilmesinden kaynaklanmıştır. Selçuklular tarafından Erzurum'da basılmış paraların üzerinde şehrin adı Arzan al-Rum şeklinde yazılmıştır.


Tarih Öncesi Çağlar

Erzurum ve çevresi özellikle son Kalkolitik ve Eski Tunç çağından itibaren yoğun iskana ve siyasi olaylara tanık olmuştur. Bunun sebebi en eski çağlardan beri önemli ticari ve askeri yolların kavşak noktasında yer almaşı, zengin akarsu ağım bünyesinde bulundurması ve doğal savunma zeminine sahip olmasıdır. Çevredeki sert iklim şartlarına rağmen.dağ silsileleri ve akarsu boylarındaki verimli ovalar tarıma ve bilhassa hayvancılığa uygun bir ortam oluşturmuştur. Karaz, Pulur ve Güzelova kazılarının tanıklığında, yaklaşık altı bin yıldan beri çevredeki yaşama biçiminin devam ettiği söylenebilir. Bölgede M.Ö. IV. binden itibaren çok kuvvetli bir kültür birliğinin olduğu da ortaya çıkmıştır.



MUSTAFA KEMAL PAŞA ERZURUM'DA

İstanbul Hükümeti, İtilaf Devletleri'nin baskıları sonucu, Anadolu'da asayişi sağlamak amacıyla ordu müfettişlikleri teşkil etli. Bu tasarı gereğince. Doğu Anadolu' da ki 9. Ordu Müfettişliğine Mustafa Kemal Paşa tayin edildi. Mustafa Kemal Paşa' ya verilen talimata göre, Trabzon, Erzurum, Sivas, Van Vilayetleriyle Erzincan ve Canik müstakil livalarına gereken emirleri verebileceklerdir. Mustafa Kemal Paşa' ya verilen bu geniş talimattan da anlaşılacağı üzere, O' nun görevi yalnızca Samsun ve havalisindeki asayişsizliğe son vermenin ötesinde idi. Anadolu' ya ayak basar basmaz yapmaya başladığı işlerde bunu ortaya koymaktadır.
Mustafa Kemal Paşa 3 Temmuz 1919'da Erzurum'a geldi, ilk karşılama merasimi Erzurum'un batısında on yedi kilometre uzaklıktaki Ilıca' da yapıldı.
Mustafa Kemal Paşa Erzurum'a gelişinin ertesi günü 4 Temmuz'da Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ni ziyaret etti.
Mustafa Kemal Paşa, 5 Temmuz 1919'da yakın arkadaşları ile bir toplantı yaptı. Toplantı-ya Karabekir Paşa, Rauf Bey, Eski Vali Münir, Süreyya, Ordu Müfettişliği Kurmay Başkanı Kazım, Kurmay Binbaşı Hüsrev, Binbaşı Refik, M.Müfit Beyler katılmışlardı. Toplantıda bulunanlar, Mustafa Kemal Paşa' ya sonuna kadar yardım edeceklerine, onu lider olarak kabul ettiklerine dair söz verdiler.
Ermeni Meselesi
1.Dünya Savaşında Erzurum, istilacı Çarlık Rus Ordusunun ilk hedefi üzerindeydi. Osmanlı Ordularının hezimeti üzerine, önlerinde ciddi bir engel görmeyen Rus Ordusu, General Yudeniç'in komutasında Erzurum'a doğru ilerledi. Erzurum 16 Şubat 1916 da Ruslar tarafından işgal edildi. 1917 yılında Rusya'da Çarlık rejimi yıkılmış, Bolşevikler ülkede duruma el koymuşlardır. Rusya'da bu yönetim değişikliği üzerine Ruslar, işgal ettikleri Doğu Anadolu Bölgesini boşaltarak ülkelerine dönmeye başlamışlardır. Ancak Doğu Anadolu'da Ermenistan hayaliyle yaşayan Ermeniler süratle silahlanarak, Erzurum ve çevresinde "soykırıma" giriştiler. Erzurum Rus II. Topçu Kale Komutanı olan Twerdo Khlebov, Ermenilerin bu kanlı hareketlerine sadece seyirci kaldı.
Erzurum ve çevresinde Türklere uygulanan "soykırımı" Taşnak Generali Antranik yönetmiştir. 2 Mart 1918 tarihinde Erzurum Merkez Kumandanlığına tayin olunan General Antranik Alaca, Tepeköy. Ilıca, Yeşil yayla katliamlarında aktif rol oynamış, binlerce insanın hayatına acımasızca son verdirmiştir. Ayrıca Erzurum ve çevresindeki Türk "soykırımın" da Fransız asıllı Ermeni Albayı Morel, Divan-ı Harp üyesi Sohumyan, Muratyan, Dr. Azeryef ve Dr. Karakin Pastırmacıyan görev almışlardı.
1918 yılının Şubat ve Mart aylarında bu tarihi şehir insanıyla, medeniyetiyle, kültür varlıklarıyla ortadan kaldırılmaya çalışılıyordu. Şehrin her mahalle ve şose yollarında, çarşılarda Ermeni çete noktaları kurulmuştu. Yol yaptırmak bahanesiyle toplu halde götürülen insanlar Kars kapı ve Yanık dere bölgelerinde, senelerce ekmeğini bölüştüğü Ermeni canileri tarafından şehit edilmişlerdir.
Sonra Erzurum Garnizonlarında bulunan Ermeni askerleri evlere saldırarak yağma, öldürme, ırza geçme gibi muameleleri yapmaya başlamışlardır. Erzurum'a giren Türk birlikleri şehir içinde 2127 şehit defnetmişler, ayrıca Kars kapıda da 250 ceset bulmuşlardır. Türk-Ermeni ilişkilerini tarihi perspektif içerisinde incelediğimizde, bölgede Türk insanıyla birlikte yaşamış, kapı komşusu olmuş Ermeni'nin ihaneti açıkça ortadadır. Milleti Sadıka diye adlandırılan Ermenilerin Aşkale, Tazegül, Cinis, Alaca, Ilıca, Tepeköy, Erzurum-Merkezde; Yanık dere, Kars kapı, Ezirmikli Osman Ağa ve Mürsel Paşa konakları, Yakutiye Kışla hamamı, Yeşil yayla, Hasankale-Tımar, Köprüköy, Horasan da yaptıkları insanlık dışı katliamlar sonunda Türk Milleti'nin hafızasında "Yerli Gavur" olarak unutulmayacak bir iz bırakmıştır.
Kazım Karabekir Paşa, 12 Mart sabahım şöyle dile getiriyordu: "Erzurum'da halk göz yaşları içinde kimi babasını, kimi karışım yakılmış yada süngülenmiş buluyor, saçlarım yoluyordu, sokaklarda canlılıktan bir iz bile kalmamıştı. Yerlerde çocuk, kadın ve yaşlılar kanlar içinde yatıyordu." Ermenilerin yalnız son gece (11-12 Mart 1918) 3000 Müslüman Türk'ü öldürdüklerini, Erzurum'daki Rus Yarbayı Twerdo- Khelebof anılarında ifade etmiştir. "Demiryolu istasyonun da sanki bir mezarlık ölülerini dışarıya çıkarmıştı. Cenazeler arasından geçerek feci duruma gözlerimizle şahit olduk. Bilhassa Tahtacılar semtinde karşılıklı yer alan Osman Ağa ve Mürsel Paşa konaklarına doldurulup yakılan ve katledilen Erzurumlular insanı titrediyordu."
Erzurum'da resmi belgelere göre 9563 yerli Türk ahali Taşnak Ermeni çeteleri tarafından şehit edilmiştir.
12 Mart 1918 günü Türkün kalbi olan Erzurum'un esaretten hürriyete, ölümden hayata kavuştuğu bir gündür. 12 Mart 1918 de Türk Hükümeti, Doğuda ki güzel toprakları, yüksek dağları mert kanıyla sulayarak, düşmana göğüs geren Erzurum'u karanlık bir günden kurtardığının yıl dönümüdür.
12 Mart 1918 tarihi Erzurum kalesinin beklediği kutsal sabahtır. 84 yıl önce bir 12 Martta zamanın saygısı altında kalan, hatırladıkça kanayan bir yara içimizi sızlatır, sevincimizi göz yaşlarımızın ıslaklığı, mutluluğu kederimizin hüznü, Hürriyetimizde kanımızın pahası, yaşamımızda Türk olmanın gururu, bayrağımızda varlığımızın manası vardır ve saklıdır, işte 12 Mart kutlu günümüzün bizlere hatırlattıkları bu duygu ve fikirlerdir.


ERZURUM KONGRESİ - (23 TEMMUZ - 7AĞUSTOS 1919)
Erzurum Kongresi, I. Dünya Savaşı’nın uğursuzluğunu acımasız maddeleri ile tamamlayan Mondros Mütarekesi’nin (30 Ekim 1918) uygulanmaya başlandığı tarihlere rastlamaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun imzalamak zorunda kaldığı mütarekenin 24. Maddesi: “Vilâyat-ı Sitte’de karışıklık çıktığı takdirde, bu vilâyetlerin herhangi bir kısmının işgal hakkını İtilâf Devletleri muhafaza ederler” şeklinde düzenlenmişti. Söz konusu vilâyetler: Erzurum, Van, Bitlis, Elazığ, Diyarbakır ve Sivas vilâyetleridir ve mütareke belgesinin İngilizce olan metninde bu vilâyetler “Ermeni Vilâyetleri” olarak ifade edilmiştir. Bu durum, öteden beri varlığı hissedilen Ermeni tehlikesini tekrar gündeme getirmiş ve meseleye yönelik duyarlılık ilk olarak kendini, İstanbul’da, “Vilâyat-ı Şarkıyye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti”nin kurulmasıyla göstermiştir.(Aralık 1918) Daha sonra Mart 1919’da Erzurum’da bu cemiyetin bir şubesinin açılmasıyla beraber bölgedeki teşkilatlanmanın öncülüğü yapılmış, bundan sonra Erzurum, Milli Mücadele’nin temellerinin atıldığı önemli merkezlerden biri haline gelmiştir. Şehrin Ermenilere verileceği söylentileri bir panik havası yaratmış, bu ortamda halk cemiyete sıkı sıkıya bağlanıp bölgenin ve vatanın kurtuluşu için çare yolları aramaya başlamıştır. Bu süreç içerisinde toplanan Erzurum Kongresi, savaşlar, antlaşmalar ve mücadelelerle uzayıp gelen tarih zincirinin önemli bir halkasını oluşturmuştur.
Kongre, Erzurum Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye ile Trabzon Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyetlerinin ortak girişimleriyle 23 Temmuz (Çarşamba) – 7 Ağustos (Perşembe) 1919 tarihleri arasında Nutuk’ta belirtildiği gibi çalışmalarını 14 günde tamamlamıştır. Mustafa Kemal ve Rauf Beyler’in Kongreye Erzurum (merkez) delegeleri olarak katılabilmeleri için Emekli Binbaşı Kazım (Yurdalan) ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kurucularından Cevat (Dursunoğlu) Bey, delegelik haklarından vazgeçmişlerdir.
Kongrenin ilk günü yapılan oylama ile Mustafa Kemal Paşa, Kongre başkanı seçilmiştir. Mustafa Kemal yaptığı açılış konuşmasında, Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu durumu, dünyanın çeşitli yerlerinde milli bağımsızlık uğruna yapılan mücadeleleri anlatarak bağımsız, milli bir iradenin Anadolu’dan çıkacağını ve bunun millete dayanması gerektiğini belirtmiştir. Yoğun çalışmalardan sonra 7 Ağustos’a kadar süren kongre, aynı gün Heyet-i Temsiliye seçimlerini yapmış, 9 kişilik heyetin başına Mustafa Kemal getirilmiştir. Böylece milli mücadelenin ilk siyasi kuruluşu da oluşturulmuştur.
Kongre sonunda yayınlanan beyannamenin giriş kısmında: Aydın Vilâyetinde Yunanlıların, Kafkasya’da Ermenilerin, Karadeniz’de Rumların Müslüman ahaliye yaptığı zulümlerden, milleti parçalanma tehlikesi karşısında gören Doğu Anadolu halkının kurduğu cemiyetler vasıtasıyla Erzurum Kongresi’ne katıldığından ve kongrenin yayınlanan kararları aldığından bahsedilmiştir. Kongrede alınan kararlar şu şekilde özetlenebilir: Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür ayrılık kabul edilemez; İşgal ve müdahaleler sonucu Osmanlı Devletinin dağılması halinde millet tek vücut olarak yurdunu savunacaktır; Vatanın bağımsızlığını korumaya İstanbul Hükümeti’nin gücü yetmediği takdirde, geçici bir hükümet kurulacaktır. Bu hükümet milli kongre tarafından seçilecektir; Kongre toplantıda değilse bunu Heyet-i Temsiliye üstlenecektir; Kuvâ-yı Miliyeyi etken ve milli iradeyi hakim kılmak esastır; Hıristiyan azınlıklara siyasî hakimiyet ve sosyal dengemizi bozacak ayrıcalıklar verilemez; Manda ve himaye kabul edilemez; Milli Meclis’in hemen toplanmasını ve hükümet işlerinin meclis denetiminde yürütülmesini sağlamak için çalışılacaktır.
Erzurum Kongresi’nin amacı, sadece doğu bölgesinin bütünlüğü değil, 30 Ekim 1918’deki sınırıyla “Vatanın bütünlüğü” idi. Bağımsızlık ise, yine bütün Türk milletinindi. Bu gayenin ilk adımı Erzurum Kongresi’nde atıldı.
Kongrenin kabul ettiği kararları, belirlediği hedefleri, çizdiği stratejiyi iyi tahlil etmek gerekir. Kongrenin benimsediği hedefler, Türk Milli mücadelesinin de gerçekleştirmeye çalıştığı milli hedeflerdir. Milli Mücadele hareketinin siyasal temeli olan “hukuk-ı milliye” ilk olarak bu kongrede dile getirilmiştir. Kongrenin kabul ettiği kararlar ise milli bağımsızlık savaşımızın programı olarak ele alınmış, belirlediği hedefler gerçekleştirilmiştir. 28 Ocak 1920’de Son Osmanlı Mebusan Meclisi’nde Misâk-ı Milli adıyla kabul edilip, 17 Şubat 1920’de bütün dünyaya ilân edilen programın esasları Erzurum’da, bu kongrede belirlenmiştir. Kongre, temsil ettiği fikir ve prensiplerle, sağladığı yetkiler bakımından Milli Mücadele hareketinin tarihi bir hareket ve çıkış noktasıdır. Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesiyle; “Tarih şüphesiz bu kongreyi ender ve büyük bir eser sayarak bağrına basacaktır.”


Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 04:59 AM

Erzurum Gelenek Ve Görenekleri
 

Ninniler

Ninniler anonim halk edebiyatı ürünlerlndendir. Dörtlüklerle söylenirler. Tek dörtlük halinde ninniler olduğu gibi. birden fazla dörtlükten oluşan ninniler de vardır. Ninni, çocuk emzlrillp kundaklandıktan sonra salıncakta, beşikte veya kucakta sallanıp uyutulmaya çalışılırken kadınlar tarafından sade bir dille söylenir, özel bir ezgisi vardır. Erzurum ve çevresinde "nemli" olarak bilinen ninnilerden birkaç Örnek sunuyoruz:
Bebeğin beşiği bakır Ben sallarım tıkır tıkır İçindeki aslan Bekir Nenni bebek, nenni bebek
Benim kızan nar tanesi Anasının bitanesi Uykusunun bir çaresi Nenni kızım nenni nenni
Dandini dandini dan İki Yddız saydım on iki Ortadakinin yarısı Gel benim kızımın dayısı nenni
Elma attım yuvarlandı Gem beşiğe dayandı Beşikle bebek uyandı Nenni bebeğim nenni
Hu hu hu billah Oğluma uyku ver Allah Uyusun da büyüsün Fetullanh Nennl yavram nenni
Kuzu meler anasına Kuşlar uçar yuvasına İşte geldim bir yaşıma Nenni bebek neni
Oğlum oğlum yürûdi Ak donunu sürüdi Haydi büyü koş oğlum Tarlayı diken bürüdi Uyu yavrum nenni Büyü yavrum nenni
Uyu bebeğim uyuşana Yavaş yavaş büyüsene Sütüm yok ki verim sene Nenni bebek nennl


Masallar

ERZURUM MASALLARI
Anadolu Türk diyolektolojisi üzerinde çalışan Prof.Dr. Ahmet Caferoglu dil malzemesi vermek maksadıyla İlk defa 1942 yılında Erzurum'a ait iki masalı yazıya geçirmiştir, "Ehmet Bezircan" ve "Serencem" adlı bu iki masal Erzurum'un Pasinler İlçesine bağlı Sürbahan köyünden derlenmiştir.
KÖSE HİKAYESİ
Bir varmış, bir yokmuş. Pasinler tarafında bir kövde bir köse ailesi yaşarmış. Köse'nin bir oğli varmış. Oğlan Anasının yahasını tutmuş ki "Babama de beni eversin" Anası da erine "Hal bele İken bele. oğlan evlanmah istir." diyir. Buni diyende gocası diyir ; "Mademki evlanmah. Isdır. Götürsün sehere öküzi satsın parasını getirsin, onun parasıyınan başını bagliyah," Gari gidir, gocasının söylediklerini oğluna annadir; "Baban dedi ki sabahtan öküzi sehere götürsün satsın, parasını getirsin oni everim" Buni diyende oğlan sevünir. sabahı dar edir." Öküzü ahurdan cihardır, öğüne gatir, şehrin yoluni dutir. Şehirde de yeddi tene menşur yüz köse varmış. Bu köseler şehrin dışarısındaki yollara dagılir. yollardan gelip geçenleri gandırır, mallarını yoh fiyetten alirlarmış. Oğlanın babasının adı Hasan İmiş. Hasan da çoh menşur bir köseyimiş. Oğlan seherin yoluni yari edende garşısına İki köse çıhır. Bunlar bahirlar ki oğlan birez sevoya benzir. "Bele nereye gidirsen" deyirler.
Ökizi satmiya götürirem
Ne istirsen, biz alah
"On panknot verin" diyende, kösenin biri diyir ki: "Ey hoş fiyeti de ey amma bu öküzün bir gusuri var."
"Neymiş gusuri hele diyin bahim". Köse diyir ki: "Bu öküzün boynuzları coh sivri. Alan adam alaf verende başıni bir sallasa adamın gözüni çıkardır. sufatını dağıdır.
Oğlan bu sözleri dinlir. öküze "ho" diyir. Birez ilerliyende; "Ola ben ne edim. nasıl edim" diyir. Yerden bir daş almasiyinan öküzün iki boynuzuni da gırir. O hışdlk öküz olir kolik. Bele bu vaziyette yoluna devam edende garşısına İki tene köse daha çıhır. Bu köseler de öbürlerindenmiş. Oğlani birez saf göriller. Gandınp Öküzü elinden almah isdirler: "Bele nereye gidirsen deliganlı?" diyirler.
Anbu öküzü götirirem ki şeherde satim
Ne lstirsen? Biz alah,
"On panknot verin yeter" diyir. Oğlan bele diyende köseler diyirler ki: "Öküzün değeri var. on pankinot eder. daha fazla da eder. Fiyeti de ey .hoş amma bu Öküzün bir gusuru var." "Neresinde bir gusuri var. hele gösterin" diyende Köseler diyir ki; "Bu öküzün dudahları coh. loşo alaf yiyende etrafa sıçradır.''
Oğlan köselere peki diyir, öküzü öğüne gatir. Birez gelende cebinden piçaği çıhardlr. öküzün iki dudağını da dibinden kesir. Tebi öküz al ganlar içinde galir. Bele bu veziyette giderken gine garşısına iki köse çıhır: "Deliganli hele eylen, bele nere gidirsen?"
Anbu öküzi şehirde satmiya götürirem
Vola ne ey bir öküzmüş bu öküz.
Ne istisen biz alah,
On panknot isdirem.
Ey. öküze göre fiyati bişey değil, ama bu öküzün bir gusuri var, o da olmasa misli menendi bulunmaz.
-Neymiş gusuri?
-Bu öküzün pocçigi çoh uzun, Bir sallasa etrafi berbad eder.
Bu sözleri dinledikten sonra köselerden ayrılan oğlan, şehre yahlaşdıgı yerde gene piçagını çıgardir. öküzün poçcığini dibinden kesir. Beçare öküz onca gan ziyan edir ki artık feri fesi kesilir, daha yürlyemlr. düşir ölir. Öküz ölende oğlan diyir ki: "O ki satamadım, bari derisini köve götürüm." Öküzi soyir derisini heybesine goyir köye götürir. Babası Hasan Aga. oğlani görende sorir;
-Ola ne ettin?
-Heç baba. Ökiz öldi
"Nasıl oldu bu iş?" diyende, oğlan "Hal bele iken bele" diyir. köselerin yaptıklarını bir bir babasına annadir. Köse Hasan öbürlerinden daha yaman bir köseymiş. Ogluni dinnedikten sora: "Ya ele mi bahah. ki el mi yaman, bey mi?" diyir. Ertesi gün sabah, açılanda garisına diyir ki: "Hele esşegi çıkart, ben bögün şehire gidecagam" Eşşegi çıkardirlar. Köse Hasan, oğlanın tarif ettiği yere yaklaşanda eşşegin gerisine bir tene altın tepir. Birez sonra köseler. Köse Hasan'ın öğini kesirler amma bunlar onun da bir köse olduguni bülmirler.
Aga uğur ola. nere gidirsen?
Anbu eşsegi satmiya götürirem.
Ne istirsen? Biz alah.
Yüz pankınot.
Aga bir eşşek de yüz pankınot ede. Hele olacağına de de alah
"Ahlız keserse, benim eşşeğimin değeri yüz pankınottur." diyir ve hama eşşegi modullir Modulliyanda eşşek hama "vırt" edir, arkasından altınlari dışari atir. Köseler buni görende şaşırırlar. "Bu nasıl iş" diyirler. Köse Hasan yere düşen altını alir. temizlir dizine sürir parlatır, kesesine goyir. Buni gören köseler diyirler ki
Hele dur aga bu eşşek her vahıt mı altın cihardır?
Benim eşşegiin âdeti beledir, her vahit çıharır.
Bu İş nasıl olir? Hele annat.
Bu eşsegi bir yere gabatacahsın. bir hafta heç yanına ugamiyacaksan, bir
hafta sora cıhanp bir modulladın mi, gördüğüz gibi altın cihardır.
Köse Hasan bele diyende öbürleri dinnirler. dinnirler birbirlerinen pısır kısır gonuşduhdan sora diyirler ki: "Gel bu eşsegi bize yetmiş pankınota ver."
Ne başınızı agırdim. Köse Hasan; vur. dut eşsegi dohsan pankınota köselere satir, paraları cebine goyir, köyüne gelir.
Köse Hasan kövünde olsun, biz gelah eşşegi alan köselere: Köseler, eşsegi alır almaz götürir bir boş merege gabadirlar. Bir hafta heç yanına ugramirlar. Bir hafta sonra gidirler zirzanın üstündeki asma kilidi açirlar, gapiyi itilirler amma gapi bir türll açılmir. Meğer eşşek acından gebermiş. gapının ardasına yıhılmış. Ne İse, zorlanirlar. gapiyi açirlar, eşşegin cendegini dişari atirlar. Köse
Hasan'a verir verişdirir. "Helbet sen elimize geçersen, biz de sene edeceğimizi bülürük' diyirler.
Biz gelek Hasan'a... Köse Hasan köve gelende, yoldan İki tene tilki enigi alir eve gelir. Garısına diyir ki: "Bah beni ey dinne. Ben bele iken bele ettim. Şimdi o köseler gelende onlara bir oyun oyniyacayıh" Bele diyende garısı diyir ki: "Gine kim bülür nasıl bir şeytanlıh düşünmüşsendlr, hele annat. Hasan diyir ki: "Bah şimdi o adamlar gelende diyacahsan ki Hasan tarlada çalışir. Ben bu tilkilerden birini senin yanına bırahacagam. Öbür tilkiyi de tarlaya götürecağam. Sen evde bir ayran aşı, bir guşgana dolma, birez de pilav yap hazır et. Köseler gelende ben onların yanında benim tilkinin kulağına diyecagam ki. eve get söyle. hanım şu şu yemekleri bişirsün, misafirim var." Emi?
-ee...
Tebi tilkiyi puhardanda gacıp gidecektir. Ondan sorasına garışma. Köse Hasan hilesini garısına annatanda garısı. "pekey" diyir. Herif de tarlaya gidir. Aradan bir saat mı geçir, iki saat mı geçir, hilâf olmasın gapı dögllir, Dögülende gar Sövenin deliğinden bahir ki köseler gelmiş:
-Kim o?
Hasan Aga evde mi?
Heyir evde yoh
Ya nere gitmiş?
anu garşıdaki tarlada çalışir.
Köseler "pekey" diyir. Hasan'ın yanına gidirler - Selâm-eleykûmüselâmdan sonra köseler diyirler ki:
Bize sattığın eşşek öldi.
Vah.! Çoh yazık. Nasıl ettiz ki öldi?
Bir hafta yanına uğramadıh.
Yanına ot, su goyduz mu?
Heyir goymadıh
Vah vah zavallı essek, demek ki acından ölmüş. Acıdım, çoh acıdım amma
ne edek canız sağ olsun, o ki olan olmuş üzülmeyin. Buriya gelmişken bize gidah
bir yemek yiyah sora gidin.
'Yoh. yoh eziyete düşme" diyende Köse Hasan, adamların yanında, arabanın goluna bağlı bulunan tilkinin gulagına onnann duyacağı bir sesle diyir ki' "Get eve söyle, de ki "Ağanın iki tene misafiri var. Çorba, dolma, pilav bişirsin. Bir saat sora gelecahlar." Bu sözleri tilkinin gulagına söyledikten sora. oni buhardır. Tilki adamın elinden kurtulanda tebi gaçir gidir. Köseler buni görir ecebe galirlar 'Tilki de İnsan dilinden anniya. bu nasıl iş? Hele bahah. soni nasıl cıhacah diyirler. Tarlada Hasan Agaynan birez yarenlik edirler. Birez sora Hasan diyir ki: "E... Ağalar, gahın gidah bir garnımızı doyurah."
Hep beraber toplanir. eve gidirler. Hasan Aga evden içeri girir. Köseler onun ardasından girende bahirlar ki tarladaki tilki havluda, evün içinde dolanir. Eyce şaşirirlar. Ne ise biraz sora Hasan'ın. tilkinin kulağına söylediği yemekler bir bir gelende köseler dayanamirlar. yemek yedikten sora diyirler ki:
Aga anbu tilkiye heyran olduh, gel buni bize sat.
Olmaz, bu tilki çoh merifetlidir. satamam.
Hasan tebi bu sözleriynen müşteri gızıştırir. birez gevüşek davrananda köseler israr edirler. "Gel sat. ne istirsen verah" Bunların ısrari üzerine Hasan da diyir ki peki mademki bunca istirsiz ikiyüz pankınot verin, tilkiyi alın götürün."
Ne başınızı ağırdım. Vur dut tilkiyi yüzaltmış pankınota alir gidirler. Köse Hasan'nan garısı arkalarından gülirler, sevünirler. Köseler de bir sevincinen tilkiyi alıp öteki köselerin yanına gidirler. Tilkinin merifetini annatirlar. Köselerin başi diyir ki ele İse en evvel tilkinin kulağına ben söylim, bizim eve yollim. yemeği bizde yiyah" Ötekiler, "olur" diyirler. Baş köse. tilkinin kulağına birşeyler söylir. Evde hanıma börekler, paklavalar ısmarlır. tilkiye: "haydi get" diyir. Tilki tebil adamdan gurtulur gurtulmaz gaçir gidir. Birez sora köseler toplanır, baş kösenin evüne yemek yemeye gidirler. Baş kösenin garisi diyir ki Heyir ola herif, bunca misafiri hebersiz neye getirdin?'
Nasıl hebersiz, tilki gelip söylemedi mi?
Ne tilkisi, sen ne gonişirsan, tilki de heber getire?
Köseler, üzüntüden birbirlerini suçliya dursunlar, biz gelah Köse Hasana
Köse Hasan, gansma diylr ki: "Bah_ gari bu herifler gene gelip beni bulacahlar. Ben sindi sene birşey ögretecagam ey dinne Carisi "pekey" diylr. Hasan diyir ki; "Ben senin boynuna bir bagarsah bağlıyacagam. Bağırsağın içine kan dolduracagam. Misafirler gelende ben sene yemekten sora derem ki hele gadayıf dolması da getir. Sen de dersen ki: 'Gadayıf dolması yapmadım.1 Benim yalandan hersim çıhar. Beni onların yanında yatırır keserern. sen de ölmüş gibi evvela çıtpınır sora cansız yatarsan sora adamlar sana acırlar. Ben de onlara derem ki: 'Mademki çoh üzülirslz. sizi üzüntüden gurtarim.' Anbu gamış düdögl getirir guiagan üç defa öttürürem. O zaman sen cana gelir ayağı gaharsan. Annadın mı?" Gan: "Herif senin bene ettiğin nedir?" dedikten sora "pekey" diyerek kabul edir. Yemekler yiyildikten sora Hasan Ağa. gansına diyir kt "Hele gadayıf dolması getir sofradan gahah.." Gansı dlyir ki: "Ben gadayıf dolması yapmadım?" Hasan Ağa. buna coh fena halde herslenlr. Hama orada belinden gemesini134 çıharir. garının boynuna basir. Garının boynundaki bagarsah deşilir. Ortalığa kan yayillr. Orada ki köseler buna coh üzilirler. "Aman aga ne ettin, bizim yüzümüzden cinayet işledin, vah. vah. coh. üzüldük" diyende. Hasan Ağa misafirlere diyir ki: "Bunca ki üzüldüz. durun ben buni dirildim." Bele dedigden sora gahlr terekten bir tene küçük kamış düllük135 getirir, yerde cansız yatan gansının kulağına bir defa öttürlr Öttürmez gari çift sıççırir ayağa gahlr. Oradakiler de hayret edirler. Birez sora bu düllüge lallp olirlar. Ne başızl agırdlm Köse Hasan bu dülligi de ey bir para İle onlara satir. Düllügi olan köseler gelir evlerlnde ganlannı birer birer kesirler, düllük heç birini dirilımeyince gene Hasan Aga'nın kövünün yoluni dutirlar.
Köse Hasan. Öteki köselerin gene köve geleceklerini, bu defa canini gurtaramiyacagınl anlir. yeni bir oyun hazırlir. Gansma dlylr ki: "Bah garl. bu herifler gelir beni sorarlarsa sen ağliyarah de ki. "Hasan öldi." Ben bir mezer yaptırıp içine gireceğam. Onlar mezerimi görür, öldüğüme İnanırlarsa gurtuluruh_." Gansı "pekey" diylr.
Aradan coh geçmlr. Yeddt köse toplanır, köve gelirler. Hışmınnan Hasan'm kapısın! çalirlar. Gansi kederli kederli: "Kim o?" diylr.
- Hasan Aga yoh mi?
-Vay canım cıha Hasan Aga öleli 48 saat oldl
Gari bunları söyleyende kaprom anhasında yalandan aglir. Köseler buni dinnediklen sora diyirler ki:
-Buraya gelmişken gidah bari mezerinde bir fatiha ohiyah.
Gabristana gidirler, sıraya düzülir fatiha ohiyanda baş köse bahir ki. mezerin uç yerinde bir delik var. Meğer Hasan orayı nefes deliği goymuş. Baş köse arkadaşlarına diyir ki
-Vola hele mezeri açın. ben bu delikten şüpelendim
Köseler mezeri açirlar ki Hasan mezerin ortasında oturir. " sensen bize bu oyunları oyniyan" diyerek Hasan'i dutir bir çuvalın İçine goyir götürirler. Götürende bahirlar ki uzahdan davul çalınir, atlılar gaynaşir. bir şenlik bir şamata gelir. Yanlarına gidirler ki düğün olir. Hasan'ın bulunduğu çuvalı bir ağaca bağlir, düğüne gidirler. Hasan-bahir ki gettiler. kendi kendine devamlı olarak: "istemirem, lstemirem, istemirem" diyir. O sırada sürüsü ile geçen bir çoban bu sese gulaklanir. Çuvalın yanına gelir ki, içindeki adam boyuna "istemirem. lstemirem" diyir.
Neyi istemirsen baba. sen kimsen
Ah benim gardaşım, nasıl annadlm, bene begin gizini vermek istediler,
almadım. Beni bu çuvala goydular. Ben oni istemirem.
-Vola sen ne ahılsız adamsan. insan begin gızınıı almaz mi ?
-Eğer sen istersen, gel çuvala gir. Senin elbiselerini de bene ver. Beg'in gizini
sen al.
Hasan bele diyende çobanın ahlı yatir. "He" diyir. Çoban çuvala girir. Hasan çoban gıyafetlnde sürüyi alir gidir.
Biz gelah yeddi köseye. Köseler düğünden dönirler ki çuval yerinde durir. İçindeki boyuna "beni cihardın ben aliram, begin gizini almıya razı oldum, ben alacağam." diye gonuşir. Köseler diyirler ki Hasan ahlını oynatmış. Çuvalı alir getirir Çobandede körpüsünden aşşaği atirlar. "Di get, geber. senin yanan buhartmadıh ya!" diyirler.

Türküler

YEMEN TÜRKÜSÜ

Mızıka çalındı, düğün mü sandın Al beyaz bayrağı gelin mi sandın Yemen'e gideni gelir mi sandın
Dön gel ağam, dön gel dayanamiram Uyku, gaflet basmış, uyanamiram Ağam öldüğüne inanamiram
Ağamı yolladım Yemen eline Çjfte tabancalar takmış beline Ayrılmak olur mu taze geline
Akşam olur mumlar yanar karşımda Bu ayrılık cümle âlem başında Gündüz hayalimde, gece düşümde
Koyun gelir, kuzusunun adı yok Sıralanmış küleklerin südü yok Ağamsız da bu yerlerin tadı yok

SARIGELİN TÜRKÜSÜ
Erzurum çarşı Pazar, Leylim aman aman, Leylim aman aman, Leylim aman aman sarı gelin
İçinde bir kız gezer, Hop ninen ölsün sarı gelin aman, Sarı gelin aman suna yarim
Palandöken yüce dağ, Leylim aman aman, Leylim aman aman, Leylim aman aman sarı gelin
Altı mor sümbüllü bağ, Hop ninen ölsün sarı gelin aman, sarı gelin aman
Seni vermem ellere, Leylim aman aman. Leylim aman Leylim aman sarı gelin
Niceki bu canım sağ, Hop ninen ölsün sarı gelin aman Sarı gelin aman. Sarı gelin.



KEVENK YOLU TÜRKÜSÜ

Kevengin yollarında, Çimeydim göllerinde, ilik düğme olaydım, O yarin kollarında
Kız yandan yandan yandan Severim seni candan
Kevenk yolu bu mudur Testi dolu su mudur Gittin ki tez gelesin Tez gelişin bu mudur
Kız yandan yandan yandan Severim seni candan.



KÖMÜR GÖZLÜM TÜRKÜSÜ
Kömür gözlüm ne gezersin bu bağda Bu bağ bizim güzellerin bağıdır
Aklan uyup yuva yapma bu bağda Felek vurur yurdun, yuvan dağılır
Kömür gözlüm bu yerlerden gidersem Hoşça geçin yârân ile eşinen
Gurbet elde kem haberin alırsam Döğünürüm kara bağrım taşınan



HUMAKUŞU
Yavri, yavri huma kuşu yükseklerde seslenir
Ağa yâr goynunda bir çift suna beslenir
Yavri yavri sen ağlama kirpiklerin ıslanır
Ağam ben ağlim ki deli gönül Uslanır
Yavri yavri sen bağ ol ki ben bahçende gül olim
Ağam layıkımdır yanim yanim kül olim
Yavri yavri sen efendim ben gapında gul olim
Atasözleri

Atasözleri, bir fikri, bir öğüdü meolu ile kısa ve kesin olarak anlatan, eskiden beri söylene gelmiş veciz sözlerdir. Asıl atasözleri yanında, fıkra türünde söylenmiş olanlar da vardır. Bunlar, çok kısıtlanmış hikâye yapısındadırlar. Karşılıklı konuşmayı belirten İki simetrik yan cümleyi içine alırlar. Aşağıdaki örneklerde görüldüğü gibi genellikle geçmiş zamanla kullanılır:
Erzurum ve çevresi atasözleri bakımından zengin bir potansiyele sahiptir. Yöreden derlediğimiz bazı atasözlerini veriyoruz:
Aç koyarsan hırsız olur, çok söylersen yüzsüz
Aç tavuk rüyasında darı görürmüş
Ağacı kurt öldürür, insanı dert
Ağır taşı kimse yerinden kaldıramaz
Akıllı düşünene kadar deli oğlunu evermiş
Akşamın hayrından sabahın şerri iyidir
Alışmış kudurmuştan beterdir
Allah dağına bakar kar verir
Allah kardeşi kardeş yaratmış, kesesini ayrı
Allah'ın bildiği kuldan saklanmaz
Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste
Araz (Araş) akar, göz bakar
Arsız neden arlanır, çulda giyse sallanır
Asıl azmaz
Aslını yitiren haramzadedir
Aş taşınca kepçeye paha biçilmez
At binenin, kılıç kuşananındır
Ateşle barut bir arada bulunmaz
Ateş olmayan yerde duman çıkmaz
Atın ölümü arpadan olsun
Ava giden avlanır
Avcı avında yolcu yolunda gerek
Avrat vardır arpa unundan aş yapar, avrat vardır dolu ambarı boş yapar
Az tamah çok ziyan, getirir
Balık baştan kokar
Başa gelen çekilir
Başı bezeklinin aşı tezekli olur
Ben ağa sen ağa inekleri kim sağa
Ben umarım bacımdan, bacım ölür acından
Benim için şap da bir şekerde
Besle kargayı oysun gözünü
Bir eli yağda bir eli balda
Bir ye bin şükret
Borcun yoksa kefil ol. vaktin çoksa şahit ol
Boş çuval dik durmaz
Büyük lokma ye, büyük söz söyleme
Bugünün işini yarına bırakma
Bugünkü tavuk yarınki kazdan iyidir
Buz üstüne bina yapılmaz

Can boğazdan geçer
Can çıkmadan huy çıkmaz
Cömertsin der, maldan ederler. Yiğitsin der candan
Çağrılan yere erinme, çağırmayan yere görünme
Çarşıda mum yok korun (körün) talaşına (telâşına)
Çıra, dibine ışık vermez
Çok segirden (koşan) tez yorulur
Çok söyleme arsız edersin, aç bırakma hırsız edersin
Çöreğinde çiği olan gocunur
Çürük tahta mıhi (çivi] tutmaz
Dağ dağ üstüne olur, ev ev üstüne olmaz
Dağ dağa kavuşmaz insan insana kavuşur
Dağ ne kadar yüce olsa, yol onun üstünden aşar
Davacısı kadı olanın, yardımcısı Allah olsun
Davulun sesi uzaktan hoş gelir
Deli dostun olacağına, akıllı düşmanın olsun
Delik büyük, yama küçük
Deliye hergün bayram
Deli kız düğün etmiş, kendi baş sedire geçmiş
Demiri nem çürütür, insanı gam
Deveye diken lazım boynunu uzatsın
Dilin kemiği yok
Dinsizin hakkından imansız gel
Dünya malı dünyada kalır
Dünya yansa bir horum bağ otu yanmaz
Düşmez kalkmaz bir Allah'tır
Ecel geldi cihana, bas ağrısı mahane
Eceli gelen keçi çobanın değneğine sıçrar
Ekmeği ekmekçiye ver, bir ekmek de üste
Elin ağzı torba değil ki çekip bûzesin
El mi yaman, bey mi?
Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz
El kazanı ile aş kaynamaz
El yarası onulur, dil yarası onulmaz
Ergen gözüyle kız alma, gece gözüyle bez
Eşek çamura batanca yol gösteren çok olur
Et tırnaktan ayrılmaz
Ev alma komşu al
Ev danası öküz olmaz
Evdeki hesap çarşıya uymaz
Evli evinde, köylü, köyünde gerek
Fazla mal, göz çıkarmaz
Felek kimine kürk giydirir, kimine yelek
Fukaranın ahı, tahttan İndirir şahı
Gelen gideni aratır
Gelin ata binmiş, "ya kısmet demiş ''
Geven ne ki gölgesi ne ola
Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur
Gün doğar, âlem görür
Gün doğmadan neler olur
Güneş balçıkla sıvanmaz
Güvenme varlığa, düşersin darlığa
Güzelin basından çile eksik olmaz
Güzün gelişi yazdan bellidir
Hamama giden terler
Harman yel ile düğün el ile olur
Hazıra dağlar dayanmaz
Her horoz kendi çöplüğünde öter
Her kuşun eti yenmez
Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır
Her yiğidin gönlünde bir arslan yatar
Hırsız evden olunca, öküz bacadan çıkar
Hırsıza beyler borçludur
İmam evinde aş ölü gözünde yaş bulunmaz
İnsani arkadaşı azdırır
İnsana dayanma ölür, ağaca dayanma kurur
İnek öldü şab kesildi dana öldü hep kesildi
İnsanın yere bakanından suyun durgun akanından kork
İnsanoğlu kanatsız kuştur
İsli kazanın yanında durma sana da is bulaşır
İsteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü Kara
İşten artmaz, dişten arta
İyi dost kara günde belli olur
İyi olacak hastanın doktor ayağına gelir
Kabahat da gizli ibadet de
Kabahat samur kürk olsa, kimse üzerine almaz
Kabul olunmayacak duaya amin denilmez
Kadı ekmeğini karınca yemez
Kadı kızında bile kusur bulunur
Kalp kalbe karşıdır
Kalpten kalbe yol vardır
Kara haber tez duyulur
Kardeş kardeşi bıçaklamış, dönmüş yere kucaklamış
Kârını bilmeyen kasap, elinde kalır masat
Kaş İle göz, gerisi söz
Kaynayan kazan kapak tutmaz
Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez
Kazma kuyunu, kazarlar kuyunu
Kediye ciğer emanet edilmez
Komşu komşuya bakar canını ateşe yakar


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.