ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Türkiye (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=414)
-   -   Ağrı Örf-Adet-Gelenek-Görenekleri (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=374977)

Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 05:17 AM

Ağrı Örf-Adet-Gelenek-Görenekleri
 

AĞRI ÖRF-ADET-GELENEK-GÖRENEKLERİ

EĞİTİM
Ağrı İlinin tarihi çok eski olmasına rağmen, Eğitim olayındaki gelişmeler Cumhuriyetin ilanından sonra başlamıştır. Cumhuriyetten önce, Ağrı'daki Eğitim Merkezi Doğubeyazıt İlçesiydi. Genelde Medrese tahsiline dayanan, özellikle Arapça ve Farsça olarak verilen eğitimden günümüzdeki modern anlamdaki Eğitim-Öğretim hizmetlerine geçiş 1933 yılında yapılarak hizmete açılan Alpaslan İlkokulu ile başlamıştır.
1937 yılında yapımı tamamlanan Atatürk Ortaokulu Ağrı İlinde Eğitimin İkinci Kademesini oluştururken, 1954 yılında ilk Lise olarak Şehit Naci Gökçe Lisesi hizmete sokulmuştur. Yetişkinlerinde Okuma-Yazma öğrenmelerini sağlamak amacıyla eğitimlerin bizzat görev aldıkları bu eğitim hizmetlerinde 1956 yılından itibaren Halk Eğitimi Merkezinde başlamıştır. Bu gün için Ağrı' daki Eğitim; ll. genelinde 682 İlköğretim, 53 Orta dereceli Okul, Lise ve Meslek Lisesi ile bir adet Yüksek Okul ile büyük aşama kaydedilmiştir. Ağrı Üniversitesi' nin gerçekleşmesi ve Yabancı Dille Eğitim yapan bir adet Kolej' inde açılması sonucu Ağrı İlindeki Eğitim-Öğretim hizmetleri günümüz insanının ihtiyaçlarını karşılayacak düzeye gelmiş olacaktır.
Nüfusun sosyal ve ekonomik niteliklerini içeren 1990 Genel Nüfus Sayım sonuçlarına göre , Ağrı ilinde 6 yaş üzeri nüfus içinde okuma-yazma bilenlerin oranı %56.30 gibi oldukça düşük bir seviyededir. Bu oran erkeklerde %73.68, kadınlarda ise %38.72'dir. Bölge ve Türkiye açısından incelendiğinde ise okuma-yazma çağındaki nüfus içinde okuma-yazma bilenlerin oranı Doğu Anadolu Bölgesinde %68.16,Türkiye genelinde %80.46'dır.Tüm eğitim kademelerinde öğretmen başına düşen öğrenci açısından Ağrı ili Bölge ve Türkiye geneline göre dezavantajlı durumdadır. İlde Yüksekokul olarak , Erzurum Atatürk Üniversitesine bağlı 4 yıllık eğitim veren Ağrı Eğitim Fakültesi ile 1 sağlık Yüksek okulu mevcuttur.
1-Ağrı Milli Eğitim Müdürlüğü bünyesinde 4 adet ilköğretim okulu, 4 adet pansiyonlu ilköğretim okulu ve 3 adet de ilköğretim okulu inşaatı devam etmektedir.
2- Merkezi köy durumunda olup, nüfus yoğunluğu fazla olan öğrenci sayısı 150'nin üstünde olan 46 adet köyümüzün mevcut dersliklerine ilave derslik yapılarak 8 derslikli hale dönüştürülmesi düşünülmektedir. Bu köylerimiz 8 derslikli ilköğretim okulu haline dönüştürüldüğünde YİBO ve PİO'ların yükü büyük ölçüde azalacak okula gönderilmeyen kız çocuklarının yerinde eğitimi sağlanmış olacak ve istenilen düzeyde eğitim kalitesine ulaşılabilecektir. Bu 46 köy için toplam 240 adet dersliğe ihtiyaç duyulmuştur.
3- Zorunlu eğitimin 8 Yıla çıkarılmasından sonra genel liselere büyük talep olduğundan mevcut genel liselerimiz ihtiyaca cevap vermemektedir. Ancak köylerden gelen kız öğrencilerin barınmaları için pansiyon binası yapımına ihtiyaç duyulmuştur.

Ağrı'da Giyim




ERKEK GİYİMİ : Erkek giyimleri moda ve klasik giyime uygundur.Köyde çalışma zamanları ve sıcak günler hariç, her erkek ceket ve pantolonla dolaşır. Orta yaştaki erkekler ve yaşlılar, altta uzun don(tuman) ve fanila giyerler. Soğuk günlerde buna birde pijama eklenir.Pantolon, işlik gömlek ve kazak bunların üzerine geçirilir.Gömleğin üzerine ceket giyilmez, arada mutlaka yelek veya kazak vardır.Baştaki şapka bütün giyecekleri tamamlar. Yaşlılar şapka yerine fes yada papak giymeyi tercih ederler.

Erkekler mutlaka bıyık bırakır. Sonbahar ve kış mevsimlerinde yün ve tiftikten örülmüş papak, çorap, eldiven ve kazak giyenler çok olur. En üste sako(palto) giyilir.Tiftik atkı, pazıbent, pamayıl, tütünlük(tabaka); tiftik veya yün eldiven ile tespih, erkek aksesuarlarıdır.




KADIN GİYİMİ : Köylerde kadınların giysileri daha milli ve mahallidir.Kadın giyeceğinde entari egemendir Kadın ve kızlar gelişigüzel , açık-saçık giyemezler. En altta can gömleği ve iç tuman giyilir. Üst üste entari giyme eski alışkanlıktan ve iklim şarlarından ileri gelmektedir. Entarilerin üzerine hırka veya kazak geçirilir. İş zamanları öne peştamal, kola kolçak takılır. En üstteki entarinin kadife , ipek veya simli olmasına dikkat edilir. Gümüş madeni ve öteki kemerler bunun üzerine bağlanır. Ayakta, çorap ve diz kapağının altına kadar uzanan tuman vardır. Genç kız ve gelinler başlarına eşarp bağlar, orta yaştakiler leçek, yaşlı kadınlar beyaz bezle(cuna) örter, üzerini renkli yazma(heyrat) ile bağlar.Kadınlar evden dışarı çıkacağı yahut başka bir yere gideceği zaman, başlarına şal veya çar(örtü) örterler.
Günlük ve özel giyimlerde bazı kadın ve kızlar başlarına kofi takar, boyunlarına altın asarlar. Kadınlarda günlük süslenme pek olmaz. Süslenme; düğünlerde, bayramlarda, şehre veya bir yere giderken ve özel günlerde olur. Kadınların ellerine ve saçlarına kına yakmaları kadın güzelliğini tamamlayan öğedir. Boyuna ve bileklere takılan mavi ve renk renk boncuklar, süslenmek içindir. Şeve, sırğa, hızıma, hakgığ, sürme, altın ve bilezik, ben, mavi boncuk, yüzük, küpe ve kına kadın süs ve takı aksesuarlarındandır.

Ağrı'da Evlilik

EVLİLİK
EVLENME GELENEK VE GÖRENEKLERİ
Ağrı köylerinde evlenme, nişan ve sünnet düğünleri toplumsal hayata renk katan başlıca unsurlardır.Gençler çocuk yaşlarda evlendirilir. 13-14 yaşlarında evlenen kızlara çok rastlanır. Delikanlıların evlenme isteklerini ana ve babalarına açık açık duyurmaları ayıp sayıldığından , bu isteklerini huzursuz davranışlarıyla ortaya koyarlar. Kızların bu şansı yoktur. Onlar evlenmeye eğilimli olduklarını ancak giyimlerine özen göstererek yada süslenerek sezdirirler. "Gıllik " geleneğinde kızların bu isteklerini hissettirmelerinin yollarından biridir.
Ağrı'da nişan evliliğe kesin geçiş olarak kabul edilir: Nişandan sonra ki zaman evliliğe hazırlık zamanıdır. Bu dönemlerde aileler arasında yakınlık kurulur.Erkek ailesi bayramlarda hediyeler gönderir.
Nişandan bir süre sonra damadın yakınlarından bir grup erkek, kızın babasına başlık parasını verir ve ondan düğün için izin isterler. Ev ev dolaşılarak, yakınlara, tanıdıklara düğün günü ilan edilir ve herkes düğüne davet edilir. Daveti yapan kişilere "okuyucu" denir. Düğüne okunanlar(çağrılanlar), çarşamba günü çeyiz bakmaya , cuma günü kına gecesine , cumartesi günüde düğüne giderler. Gelinin çeyizi evinde bir odaya serilerek davetlilere gösterilir. Buna "Çeyiz açma" denir. Kına gecesine yalnız kadınlar katılır. Gelin, annesinden başlayarak büyüklerin ellerini öper, daha sonra kadınlar türkü söyleyerek gelini oyuna kaldırırlar.
Gecenin sonuna doğru türküler ve maniler okunurken kına yakılır. Kınanın kalan kısmı erkek evine yollanır. Ertesi sabah, gelinin damat evine gönderilmesi için giydirilmesine başlanır. Kardeşi gelinin kemerine para veya başka bir hediye takar ve beline bağlar. Evden çıkarken gelinin önüne çıkılarak armağan istenir. Bu sırada, gelini almak için gelen düğün alayındaki damat ailesine bir hediye bohçası verilir. Buna "müjde yastığı" denir. Düğün alayı geriye dönerken, alaydakilerden biri bu yastığı kapıp kaçar, diğerleri onu kovalar. Yastığı oğlan evine getiren kişiye armağanlar verilmesi adettendir. Bu kişinin atının boynuna "vala" denilen renkli ipek kumaşlar sarılır.
Gelin oğlan evine geldiğinde, damda bekleyen damat ve arkadaşları, gelinin başına para, şeker ve meyve atarlar. Gelin kapıdan içeri girerken yastığın altına konan bir tabağı kırar. Daha sonra akşama kadar sürecek olan eğlenceler başlar. Gerdeğe girmeden evvel damadı, kapıda bekleyen "Sağdıç" tokatlar.

Edebiyat

Ağrı, edebiyata her şeyden önce île adını veren Ağrı dağı ve çevrenin çarpıcı tabiat görünümleriyle yansır. Ağrı dağı aynı zamanda TL�nin simgesi olduğundan, edebiyat ürünlerinin pek çoğunda onun adına rastlamak mümkündür. Ağrı ile ilgili ilk efsane ta Adem ile Havva'dan başlar. Söylendiğine göre: 'Allah'ın yarattığı ilk insanlar olan Adem ile Havva, Cennetten kovulmadan önce Ağrı dağının kuzeyinde, Aras nehri kıyısında yaşamışlardır. Havva anamız yasak meyveyi koparıp yemeden Adem babamızla Ağrı dağı yöresindeki Cennet'te mutlu bir hayat sürüyorlarmış."
Bu konuda başka bir rivayet de şöyledir: "Adem ile Havva, Cennet'te şeytanın sözü ile yasak meyveyi yiyip kovulduktan sonra, Ağrı dağının güneyindeki Ereni (İrem) bahçelerine inmişler, insan nesli buralarda çoğalıp yeryüzüne dağılmış."
Kitab-ı Mukaddes (Tevrat ve Încil)'de anlatılan Nuh Tufanı�nda adı geçen Ararat dağının Ağrı dağı olduğu üzerinde en çok gayri Müslimler durmuş*lardır. Kur'an-ı Kerim'in Hüd, Kamer ve Mü'minun sürelerinde anlatılan Nuh Tufanı�nın özellikle Hüd Süresi'nin 44. ayetinde adı geçen ve Hazreti Nuh'un gemisinin demirlediği dağın Ağrı dağı olduğu iddia edilmektedir. Böylece Ağrı dağı yüzyıllardan beri dinî yorumlara, mitoloji ve efsanelere konu olagelmiş, edebiyat ürünlerinde canlandırılmıştır. Ayrıca, Ağrı çevresinde çeşitli devirlerde yaşayan insanlar, Türkler, İranlılar, Ermeniler ve Araplar da bu kutsal ve coğrafî ayrıcalıklı dağı edebiyat türlerinde çeşitli şekillerde işlemişlerdir.

SEYAHATNAMELERDE AĞRI

Marko Polo: "Tam piramit biçiminde gökyüzüne dimdik yükselen büyük bir dağ var: Ağrı Dağı. Söylendiğine göre Nuh Peygamberin gemisi bu dağın tepesindeymiş. Bütün yıl, kar eksik ol*muyor tepesinde, hep bembeyaz, bulutlu. Dağın etekleri ise yemyeşil, gür otlaklarla çevrili. Türklerin hayvanları otlatması için bulunmaz bir bölge." Gonzales De
Clavijo: (XV. yüzyıl başlarında ispanya Kralı Henry, Timur'a bir elçiler heyeti gönderir. Kralın mesaj ve armağanlarım götüren heyette, kralın başmabeyincisi Gonzales de Clavijo da vardır. Kadis, Rodos, İstanbul, Trabzon, Erzurum, Bayazıt, Hoy, Sultaniye, Nişabur, Tebriz, Sevil, Semerkant yolunu izleyen bu kurul üyeleri yol*culuk sonunda Timur ile bir görüşme yaparlar. Gonzales, 1410 yılında yazdığı gezi notlarında bu uzun yolculuğu ve Timur'la görüşmesin! anlatır. Ağrı dağı ve Beyazıt için de şunları yazmıştır:)
"Ertesi cumartesi günü Iğdır�dan hare*ket ederek, Nuh'un Gemisi'nin durduğu dağa vardık. Bu dağ, son derece yüksektir ve zirvesi karlarla örtülüdür. Her tarata kar yağmıştı. Dağların vadileri çırılçıplaktı. Buralarda hiçbir orman yoktur. Mamafih yerlerde birçok çayırlar bitmekte ve bun*lar arasından birçok ırmaklar akmaktadır. Yolumuz dağın arkasındaydı.. Yolda birtakım harabelere, gayet büyük taşlardan inşa olunmuş temellere rasgeliyorduk . Dağın eteğindeki vadilerde birtakım böcekler bu*lunmakta ve bunlarla ipekler kırmızıya boyanmaktadır. Tepeler üzerinde bir şehir harabeleri gördük. Buranın asırlardan beri metruk olduğu anlaşılıyor. Bu harabeler ve bu enkaz bir fersah kadar uzanmaktaydı. Burada rasgeldiğimiz zevatın bize haber verdikleri~.e göre, bu enkaz, Haz*ret i Nuh'un evlatları tarafından inşa olunan şehrin artıklarıydı(...) Ararat'ın başlıca zirvesine bitişik bir yerde Küçük Ararat'in zirveleri görünüyor, îki dağın arası bir heybeye benziyor. Bize anlatıldığına göre, Nuh�un Gemisi burada durmuştu.
. . . Aynı akşam Beyazıt adlı bir kaleye muvasalat ederek orada kaldık. Yüksek bir kaya üzerine inşa edilen bu kale, cidden görülmeğe değer. Kalenin civarındaki kayalar üzerin de şehrin evleri inşa olunmuştur . Bir hayli geniş olan bu yer, kuleli bir duvarla çevrilmiştir. Bu duvarların merdiven*leriyle şehrin evlerine iniliyor. Üzerin de şehrin kalesi inşa olunan kaya çok yüksektir, Bununla beraber, kalenin içinde bir pınar vardır. Bu şehir altı sene evvel Timur tarafından muhasara olunmuş, fakat buranın hakimi Timur'a vergi vermeye razı olmuş, iki taraf da uzlaşmışlar. Timur da askerlerinin buraya girmesine mani olmuştu. Beyazıt hakimi, yahut askerleri Timur 'a refakate mecbur tutulmuşlardır."
Aleksandr Puşkin (1779-1837 A.Puşkin, Erzurum gezisinde gördüğü Ağrı dağını, "Yol Notları" adını verdiği gezi yazılarında şöyle anlatır:)
"Güneş doğmuştu. Duru gökyüzünde iki başlı bir dağ parlıyordu. Ne dağı bu? diye gerinerek sordum, şu cevabı duydum. Bu Ararat. Sesle*rin etkisi ne kadar kuvvetli! Var kuvvetimle bu kutsal kitaplar dağına baktım. Islah olma ve hayat ümidiyle onun doruğuna yanaşan Nuh'un Gemisi'ni, uçan idam ve barış sembolleri kuz*gunu, güvercini gördüm... Atım hazırdı. Bir kılavuzla yola çıktım. Sabah çok güzeldi. Güneş parlıyordu. Geniş bir çayırdan, çiğle dünkü yağmur damlalarıyla su*lanmış gür ve yeşil otların üzerinden gidiyorduk. Önümüzde geçeceğimiz bir ırmak parlamaya başladı."

Efsanelerde Ağrı

EFSANELER
AĞRI DAĞI EFSANELERİ
Kitapta yer alan efsanelere göre, Ağrı Dağı�yla ilgili efsanelerin en eskisi, 1404 yılında İspanyol elçisi Claviye�nin, Karakoyunlu Türkmenlerinden duyduğu ve yazıya aktardığı efsane... Allahuekber, Süphan, Elegez ve Ağrı Dağı�nın adlarının Nuh Peygamber tarafından verildiği anlatılan ve Claviye tarafından yazıya geçirilen efsane şöyle: �Nuh Peygamber, suların bütün dünyayı kapladığı sırada suda yaşayanlardan başka her türlü hayvanlardan erkekli dişili birer çift alıp üç oğlu ve üç gelini ile gemiye kapanıp, canlarını kurtardılar. Bir gün geminin demiri bir dağın tepesine ilişip içindekileri yer oynamasından korkuya düşürürken, Nuh Peygamber hayretle (Allahuekber) dedi ve bu yerin adını belledi. Aradan günler geçtikten sonra yine bir sarsıntı olmuştu. Peygamber yine şaşırarak (Suphanallah) dedi ve burayı da belledi. Sonunda sular çekilip, azalınca, gemi bir dağın tepesine oturup, kızakladı ve kaldı. Hazreti Nuh ve oğulları küreklere asıldılarsa da gemiyi yürütemediler. Bu arada Nuh Peygamber (Ne ağır dağ) dedi. Sonradan bütün sular çekilince, gemiden indiler ve secdeye vardılar. Gemideki son erzak kırıntıları ve kalıntılarını Sürmeli Çukuru�nda herkes çıkarıp, buğday, arpa, pirinç, nohut, mercimek, üzüm, ceviz, fındık, fıstık, incir, dut kurusu, pekmez ve balı karıştırarak son yemeği (aşure aşı) bir arada yediler. Nuh Peygamber, sofrasını silkeleyip Sürmeli Çukuru�na döktüğünde bu Iğdır Ovası çok bereketli olmuştur. Dağın adı da geçen zaman içinde Ağrı�ya dönüşmüştür.�

DİĞER EFSANELERDEN BAZILARI
Ağrı Dağı�yla ilgili �Büyük ve Küçük Bacı� efsanesi ise şöyle: �Çok eski zamanlarda Sürmeli Çukuru uçsuz bucaksız, düzlükler halindeydi. Ağrı Dağı�nın yerinde büyük bir orman vardı. Günlerden bir gün iki bacı elele vererek evlerine odun getirmek üzere ormana giderler. Birkaç günde vardıkları bu ormanda çerden çöpten toplayıp, birer yük hazırlarlar. Sıra sırtlarına almaya gelince büyük bacı, (Bacı bacı kurban olam. Ne olur gel sırtıma bu yükü kaldır) der. Küçük bacı kaldırmaz ve üstelik de (Canın çıksın kendin kaldır) der. Büyük bacı yalvarır, yakarır olmaz. Çaresiz kalır (Gel ben senin sırtına kaldırayım) der. Küçük bacı buna da razı olmaz. Aralarında bir kavga başlar. Saç saça kavgada, ikisi de kan ter içinde kalır. Hareket edemezler ve birbirlerine beddua etmeye devam ederler. Küçük bacı (Allah seni öyle bir dağ etsin ki, yaz, kış başında kar eksik olmasın). Büyük bacı da (Sen de öyle bir dağ olasın ki, başından yılan, çıyan eksik olmasın) Tanrı beddualarını kabul eder, büyük bacı Büyük Ağrı Dağı olur, başında yaz, kış kar eksik olmaz. Küçük bacı da Küçük Ağrı Dağı olur ve tepesinde yılan ve çıyan eksik olmaz.�



Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 05:17 AM

Ağrı Örf-Adet-Gelenek-Görenekleri
 

AĞRI DAĞI�NDAKİ DEVLER
�Zaloğlu Rüstem ile devler uzun yıllar mücadele etmişler. Bu mücadelenin en önemlisi Ağrı Dağı�nda olmuş. Devleri mağlubiyete uğratan Rüstem, onların ancak Ağrı Dağı�nda toplanmasını sağlamış ve insanlığa çok kötülükleri dokunan bu mahlukların neslinin türememesi için Tanrı�ya el açmış (Tanrım, biz ölüp gideceği. Artık bizim gibi kuvvetli kimse yaratmayacaksın. Bu durumda bunları, Ağrı Dağı�ndan aşağı indirme.) Bu dilek Tanrı tarafından kabul edilerek, devler tılsıma dönüştürülür.�

YAŞAR KEMAL�İN AĞRI DAĞI EFSANESİ
Türk Edebiyatı�nın ünlü isimlerinden Yaşar Kemal�in 1970 yılında kaleme aldığı dünyaca ünlü başyapıtı, �Ağrı Dağı Efsanesi� filmlere konu olduğu gibi operaya da uyarlanarak Ağrı Dağı eteklerinde bulunan tarihi İshak Paşa Sarayı�nda sahnelenmişti. Ağrı dolaylarında geçen bir aşk hikayesini konu eden eserde, roman kahramanı Ahmet, İshak Paşa Sarayı�nda oturan Beyazıt Paşası Mahmut Han�ın kızı Gülşah�ı sever. Ama yörenin töreleri çok önemli engeller teşkil eder. Efsane, Ahmed�in dağda bir deprem yüzünden, yamaçtaki Küp Gölü�nün derinliklerinde yitip gitmesi ile mutsuz ve acılı sonla biter.

Ağrı'da Mutfak

YÖRE MUTFAĞI
Ağrı toprağı ve ikliminin sebze tarımına fazla elverişli olmaması yüzünden sebze üretimi yetersizdir. Onun için Ağrı mutfağında tahıl önemli yer tutar. Kış mevsiminin uzun sürmesi, un ve una dayalı yemek çeşidini çoğaltmıştır. Süt ve süt ürünleri de bes*lenmenin temel öğelerindendir. Ağrı'da hemen hemen her köylü ailesi sonbaharda bulgurunu kaynatır, eriştesini keser; (bilhassa hamur yemeklerinde kullanılan) kurutunu yazın hazırlar. Kışlık peynir ve lor; tuluk, deri, plastik bidon yahut tenekelere doldurularak kaldırılır. Harman zamanı temiz buğdaydan bir ölçek (got) kavurgalık seçilir.
Ve varlıklı aileler hayvan yağını teneke veya yağ kazanlarına koyup kışa saklar, kavurma yapar. işte uzun kış boyunca, yaz ve sonbahardan hazırlanan bu erişte, bulgur, peynir, lor, yağ, kurut, kavurgalık ve kavurmadan faydalanılır. Tahıla dayalı olarak yapılan yemeklerin başlıcaları şunlardır : Xengel, haşil, erişte (çorba, pilav ve yemeği), kuymak, kete, pişi, egirdek, yufka yağlama, un helvası, hasude, bulgur pilavı, Hayvan, kurban bayramlarında, önemli bir işin gerçekleşmesinde, adaklarda, düğün ve sevinçli anlar*da kesilir.Yörenin en tanınmış et yemeği sac kavurmasıdır. Sac kavurması, etin sac üzerinde pişirilmesiyle yapılır. Ağrı'nın kendine özgü başka bir yemeği de Abdigor Köftesi'dir. Doğubayazıt'ta daha yaygın olan bu köfte, içli köfteye benzer. Düve veya genç sığır etinin dövülerek yumruk büküklüğüne getirilmesi sonunda pişirilir. Sahan kebabı ise, sahanda iki lavaş arasına kuşbaşı etin koyularak pişirilmesiyle hazırlanır. Goşteberg; et, tereyağı, soğan, salça ve aynı addaki ot harmanlanıp hayvan postuna doldurulur ve nemli toprağa gömüldükten sonra üzerinde ateş yakılarak pişirilir ki, buna buğulama da denir.
Çevrede kendiliğinden yetişen sebze ve bitkiler de Ağrı mutfağında ayrı bir öneme sahiptir. Evelik, çiriş, mantar, çaşır, unluca, mendik, ışkın, yemlik, pancar, ısırgan, madımak, kuzukulağı, boğa dikeni, turp vb. inden çeşitli yemeklerde ve kete pişirmelerde faydalanılır. Bunların bir kısmı çiğ olarak yenir, çaşırdan turşu kurulur, evelik ve mantar kurutularak kısa saklanır. Mendik (banda) ve silim soğanı (yaba*ni soğan) peynir ve lora katılıp otlu peynir yapılır. Ağrı'da hayvancılık temel geçim kaynağı olduğu için, süt ve süt ürünlerinin halk beslenmesinde vazgeçilmez bir rolü vardır. Zaten halk protein ih*tiyacını büyük ölçüde bu besinlerden alır. Özellikle yoğurt öğle ve akşam yemeklerinde, akşam sofralarında bulundurulur. Köylerde herkesin kendi yaptığı, şehirlerde oturanların pazardan aldığı beyaz peynir ve lor, her mutfakta vardır. Yörede üretilen bal da yaygın olmamakla birlikte mutfaklarda yer al*maktadır. Ancak, halk eğitimi merkezlerinin ve tarım kuruluşlarının düzenlediği kurslarla Ağrı mutfağına yeni çeşitler katılmıştır. Radyo ve televizyon gibi kitle iletişim araçları da yemek çeşitlerinin çoğalmasını sağlamıştır.Klasik tatlıların ve sebze yemeklerinin son yıllarda çoğalması bundandır.

A) GÖSTEBERG (Buğulama) GEREKLİ MALZEMELER :
Genç kuzu ve oğlak eti , Tereyağı, Salça, Gösteberg adı verilen dağ otu
1- Genç kuzu veya oğlak kesilip yüzüldükten sonra ayıklanıp doğranır,
2- Tereyağı ve salça ile yoğrulur,
3- Üzerine gösteberg otu ince kıyılarak serpilir,
4- Sonra bu etler, aynı hayvanın postu içerisine koyularak, açık yerleri dikilir,
5- Düz bir yerde üzerine nemli toprak yığılır. Bu toprağın üzerinde bir saat kızgın ateş yakılır,
6- Bir süre dinlendirildikten sonra post açılarak servis yapılır

B) SELEKELİ (Saç Kavurma) GEREKLİ MALZEMELER :
Taze oğlak veya kuzu eti,sarımsaklı yoğurt,tereyağı
1- Taze et doğranır,
2- İçine tereyağından eritilmiş salça konur,
3- Bu şekilde kızartılan et indirilip, bir süre dinlendirilir,
4- Üzerine sarımsaklı yoğurt dökülerek servis yapılır.

C) ABDİGÖR KÖFTESİ GEREKLİ MALZEMELER :
Kemiksiz kuzu, oğlak veya dana eti, Soğan, Haşlanmış pirinç ve baharat
1- Taze et ağır bir cisimle iyice dövülür,
2- Hamur haline gelen et, baharat ve haşlanmış pirinçle yoğrulur, köfteler yapılır,
3- İnce doğranmış soğanlar su içerisinde tuzla birlikte kaynatılır,
4- Kaynar suya hazırlanmış köfteler atılır,
5- Piştikten sonra bir saat dinlendirilen köfteler , pilav üzerine konularak servis yapılır.

Ağrı'da Müzik

HALK MÜZİK
HALK MÜZİĞİ VE GELENEKSEL OYUNLAR
Ağrı'da halk müziği oyunlara paralel olarak gelişmektedir. Oyunlara özgü müzik türleri vardır. Ağrı türkülerinin en yaygınları şunlardır:

Ağrı Dağının Tipisine
Ağrı Dağından Uçtum
Ağrı Dağı Buzludur
Oy Eleşkirt
Ne Dersin
Ağrı'da oynanan oyunlarda genellikle yavaştan hızlıya doğru bir artış gözükür. Halaylar hızlı ve coşkulu oyunlardır.Ağrı yöresinin başlıca oyunları şunlardır.

Bassa
Sarı Bülbül
Papuri
Laççi
Sallama
Zeyno
Koffi
Çep
Meyrıko
Üç Ayak
Ömer Ağa
Ağrı Gülüm
Tilara
Çimen-i Çiçek
Hessıko


Şiirlerde Ağrı

AĞRI
Vardım eteğine, secdeye kapandım;
Koşup bir koluna sımsıkı abandım.
Karlı başın yüce dedikleyin yüce,
Sükûn içindeki heybetin gönlümce.

Devce yapında ilk rahatlığı duydum.
Şifa mı ne ki ruha bu ilk yudum.
Hayâl arkasında boş çırpınışların.
Sen uygun bir vakti gelince rüzgârın
Sonsuzluğa doğru kalkacak sihirli
Bir gemi gibisin göklerde demirli
Ve ben rıhtımında bekleyen tek yolcu...
Düşüncemizin en haksız, en korkuncu,
Açan o ağulu çiçek delilikte,
Giren sır mezara cesetle birlikte,
Şüphe; o bin çeşit çilenin yemişi,
Yılan ağzındaki elma... Ey, ateşi
En derin yerinde gizli gizli yanan !
Seyrediyor ruhum kar balkonlarından
İnsanın göresi olmaz manzarayı
Ve aklın o uçsuz bucaksız sarayı
Yıkılıyor... Duygu bir kartal hızıyla
Fırlıyor engine sevinç avazıyla.
Bulutlar ne güzel bulutlardır onlar,
Hep böyle başımın üstünde dursunlar
Menekşe rengi, kan rengi, toprak rengi.
Asılı kalsın hep bu yağmur hevengi.
Dünyayı saran bu gece ne gecedir,
Yıldızlardan yağan ışıklar ne incedir!
Yansın o yıldızlar bitinceye kadar
En derin uykular, en tatlı uykular.
Ağrı'ya eş yüce bir dağ yok içimde
Ne kadar cüceyim dert ve sevincimde!
Kaplamış gözümün gördüğü her ufku
Umutsuz, zifiri bir gece, bir korku.
Bu yalnız inilti esen manzaradan
Bir çaresiz ay'dır sallanan aradan;
Işık tuttuğu her şey bir taze yara.
Onmaz bu gece. Bırak karanlıklara!
Can yiğitliğini yitirmiş, kalb aşkı
İlenişlerinden insanın bir şarkı
Tutmuş dört yanı, bir çirkin ağıt, eski...
Ah güç de değildi. Bahtiyarlık belki;
Üstümüzde deniz gibi bir gökyüzü
Bir şemsiye gibi açtı mı gündüzü
Altında her kalbe esenlik payı var;
Bizimdir, yelken açmış giden bulutlar,
Vurup alnımıza serin gölgesini,
Bizimdir bu korku, bu renk dolu sini
Üstünde seslerle ışıklar kamaşan;
Bizimdir bu zafer, bu beste ve bu şan.
Şu aydın, ferah ve rahat gök altında
Her kazazedenin müjdesi bir ada,
Her gülüşe ayna bir gölet kenarı;
Koparırken elin taze meyvaları
Öyle kolaydı ki şaşıyorum demek;
Soframıza konmuş bu doyulmaz yemek
Niçin bir zehirli kaşıkla yenmede?
Ağrı! başına boz bulutlar inmede
Ne ki bu cendere, ne ki bu sonsuzluk,
Bu köpüren sular ve geçmez susuzluk...
Kim şu vurulmuş yatan, ova boyunca,
Bir kan çeşmesine açık durup avcu?
Çile pazarında cana pey sürümü
Çözmek mi istemiş o çetin düğümü?
Korkunç bir ezgide çatlayan bu kamış
Yitirdiğimiz bir cennet mi aramış,
Ölümsüz barışa gülen şafakları,
Lezzet ve esenlik tüten ocakları,
Ömre öpüş tadıyla uyandığımız,
Tanrısal bir çıra gibi yandığımız ?...
- Dağ! senin yandığın gibi bir vakitler-
Vuran bir toz parçası değilse eğer
Küçük gövdesine budur giden ölüm,
Onun yüzünü bizden çeviren ölüm...
Eser Mevlânâ'nın üflediği rüzgâr...
İşte, gam türküsü söyleyen kamışlar
Rüzgârından gördüğüm ova boyunca.
Bu bir düştür belki, insan uyanınca,
Gözlerinde kalır serabı bir ömür,
Her şey bu ışıltı ardından görünür
O insana; sevmek, yaşamak ve ölüm.
Seni uykuya çekip götüren elim
Kadınım, ay ışığı içinden şu anda
Aldanış diye ne varsa bir insanda
O daldan tutuyor... Böyledir bu. Kader.
Kavuşur sabaha en uzun geceler
Ve serin durur her avunuş testisi.
Rüzgârlar başladı. Sonsuzluk gemisi.
Önünde köpürüp şahlanmada engin;
Yolcusu olduğun nihayetsizliğin
Bir ucu Allah'ta ve sende bir ucu.
Başlıyor serüvenlerin en korkuncu:
Gökyüzüne doğru yürüyen yeryüzü,
Barıştıran sınır geceyle gündüzü;
Ey sonsuza doğru ilk uçtan gelen Dağ!
Göğü perde perde delip yükselen Dağ!

Ahmet Muhip DIRANAS


AĞRI DESTANI

Hakkımdır yurdumu tarifedeyim,
KıIayım bir türlü beyanın Ağrı.
Yolum düşeydi de keşki gitseydim,
Söylesin işitim duanın Ağrı.
'Soğuk bir rüzgâr eser iniler,
Bulutu güneşin yüzünden siler,
Dallar gazel döker, buz tutar sular
Çeldi mi sonbahar mevsimin Ağrı.
Teşrinde bulutlar birbirini kovar,
Bozan bir metreden fazla kar yağar.
Hava açılınca el ayak donar,
Çöker düz ovaya dumanın Ağrı.
İşlemez vesait, tipi var diye,
Gündüzler benzer ıssız geceye,
Sakın burdan bir kuş uçurman!" diye
Verirsin dağlara fermanın Ağrı.
Martta yağar yağmur karların erir.
Coşar coşkun sular ovayı bürür.
Ne insan, ne hayvan, ne kağnı yürür;
Güç olur yollarda revanın Ağrı.
Nisanda kuruyup açılır beller.
Azalır kabına sağmayan seller.
Ötüşür bülbüller açılır güller,
O zaman olayım mihmanın
Ağrı Cansız, hasta yüze kan gelir;
Yeniden her nebata can gelir.
Her daldan bir güzel seda yükselir,
Afâka yükselir teranın Ağrı.
Ağaçlar dal takar gayet börk olur,
Çatı zirveleri ancak fark olur;
Bahçelerin al-yeşile gark olur,
Cenneti andırır her yanın Ağrı.
Halkı cesur hep fedakâr insandır.
Tarlalara koştukları sabandır.
Biçim tırpan, harmanında döğendir;
Makinadan vardır noksanın Ağrı.
Nufus seyrek vardır dört-beş kazası,
Böyle sıralanmış varlık hizası,
Her biri ayrı bir gelir gözesi,
Bunlardır her şeyden gümanın Ağrı
Doğubayazıt'tır en baş kazası
Sürüler besler serin yaylası,
Hele 'Diyadin'in o kaplıcası,
En iyi gezilecek seyranın Ağrı
Şehrinde namlı, kar eyletir dağı;
Kışı süreklidir, yetişmez bağı,
Ak koyun peyniri, mor inek yağı;
Dolar istif olur meydanın Ağrı.
Nur-u feyz fışkırır Murat boyunda,
Çıkarlar yaylaya köyler yayında,
Haziran, Ağustos, Temmuz ayında
Değişmem şerbete ayranın Ağrı.
'Eleşkirt'de Kösedağ'ın eteği,
Bol ve bereketli her bir biteği,
Bahçelerde uğuldaşır peteği,
Doluben boşalır kovanın Ağrı.
Çok güzergâh yerdir 'Patnos'un yeri;
Sanki çayırları savan diyarı,
Ekilse yetişir şeker pancarı,
Çok iyi olur burada bostanın Ağrı,
Tutak kazasının Antep ovası,
Gayet meşhur olur arpa, buğdası;
Sergiler kazanır inek, boğası
Yetişir çok güzel hayvanın Ağrı.
Çok nadir bulunan var küheylânın,
Kimi al, kimi dor-kır küheylânın,
Bilir, şad gününde her küheylânın,
Kalmaz hiç bir tane yayanın Ağrı.
Dolar ambarı ihtiyatta tutar,
Yazın kamyonetler, kışın da katar,
Taşır ülkelere ihracat yapar,
Olmaz hiçbir zaman buhranın Ağrı.
Dağ kadimi büken çağın gelmese,
Ağarıp saçların benzin solmasa,
Şu beni kocaltan kışın olmasa,
En güzel yerisin dünyanın Ağrı.
Gayretin terakki yolunu açtı.
Son hız ile emeline kavuştu.
Çok asırlık.şehirleri savuştu;
Herkes olmuş senin hayranın Ağrı.
Bu nâçiz ÇAĞLAYAN seni arz etti;
Mihman olup dört köşeni seyretti
Yazıp bir yadigâr armağan etti
Okunsun her yerde destanın Ağrı.

Memduh Kılıç


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.