ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   İslami Yazılar & Hikayeler (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=320)
-   -   Allah'a (C.C) Davet (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=371143)

Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 12:12 AM

Allah'a (C.C) Davet
 

Allah'a Davet



Yazar:

Nureddin Soyak





Allah’a davet, Resullerin şahsında tüm inanlara emredilmiş bir dini farizadır. Allah’a davet başlı başına bir ibadettir. Niyet. söz ve amelin usulüne göre gerçekleştirildiği Allah’a davet ibadetinin neticesinden kul mesul değildir. Netice ne olursa olsun, kul, bu faaliyetinin ecrini Rabbinden alır. Hidayet Rabbimizdendir. Resuller başta olmak üzere kullara düşen samimiyetle Allah’a davet etmektir.

Allah’a davet, Resullerin, nebilerin, onların samimi takipçilerinin ilânihaye vazgeçilmez yolu olmuştur. Allah’a davetin tadını alanlar bu uğurda binlerce canları olsa. binlerce defa fedaya razı olmuşlardır. Türlü meşakkat ve engeller onları asla bu yoldan alıkoyamamıştır. Onlar bu yola ‘dostlar alış verişte görsünler’ kabilinden çıkmamış bu yolun izzet ve şerefini bilerek, kutsiyetinin şuurunda olarak çıkmışlardır. Allah’a davet, öncelikle Resul ve Nebilerin görevidir. Rabbimiz, onları bu görev için insanların arasından seçmiştir. Rabbimiz:

“Ey Nebi! Biz seni bir davetçi ve aydınlatan bir kandil olarak gönderdik.” buyurmuştur. (Ahzab 46)


Tarih şahittir ki başta Resul ve Nebiler olmak üzere insanlık ne zaman bu davetçilerden mahrum kalmış, o zaman koyu bir karanlığa gömülmüştür. Ne zaman da bu davetçilere kavuşmuşsa o zamanda aydınlanmış, huzur ve mutluluğa kavuşmuştur. Rabbimiz, Resul ve nebileri kendine rehber edinen samimi davet önderlerini ve davetçileri dün de, bugün de hiç eksik etmemiş, yarın da etmeyecektir. Rabbimiz:

“Deki: Ben yalnız ona çağırıyorum ve dönüşünüz de yalnız O’nadır.” (Rad 36) buyurmaktadır.

Yalnız Allah’a çağırmak, bu çağrıya ne niyette, ne sözde, ne de amelde hiçbir şeyi bulaştırmamak. Bunu başarabilenler hem kendileri kurtulmuş, hem de Rabbimizin izni ile pek çok insanın kurtuluşuna vesile olmuştur.

Allah’a davet, Resullerin şahsında tüm inanlara emredilmiş bir dini farizadır. Allah’a davet başlı başına bir ibadettir. Niyet. söz ve amelin usulüne göre gerçekleştirildiği Allah’a davet ibadetinin neticesinden kul mesul değildir. Netice ne olursa olsun, kul, bu faaliyetinin ecrini Rabbinden alır.

Hidayet Rabbimizdendir. Resuller başta olmak üzere kullara düşen samimiyetle Allah’a davet etmektir.

Ebu Hüreyre -radıyallahu anh-’dan:

Ebu Talip öleceği sırada, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ona uğrayıp;

“Amcacığım ‘La ilahe illallah’ de ki, kıyamet günü onunla sana şahitlik edeyim, dedi. Ebu Talip:

“Eğer Kureyş kabilesinin, Ebu talip ölüm korkusundan Müslümanlığı kabul etti diye beni ayıplamasından korkmasaydım onu söyleyerek senin gözünü aydınlatacaktım, fakat eğer şimdi söylersem, seni sevindirmek için söylemiş olurum.” dedi. Bunun üzerine:

“(Resulüm) sen sevdiğini hidayet erdiremezsin; lakin Allah dilediğine hidayet verir ve hidayete erecek olanları en iyi o bilir.” (Kasas 56) ayet-i kerimesi nazil oldu. (Müslim, nesei, tirmizi)

Hidayete erdirmek Rabbimizin yed’i kudretindendir. Dilediğini hidayete erdirmeye memur kılar. Bu şerefli göreve memur kılınanlar binlerce kişinin hidayet ermesine vesile olsalar da bunun Rabbimizden kendilerine bir lütuf ve ihsan olduğunun ve bununla derecelerini yükselttiğini bilirler. Nefislerine bir pay çıkarmazlar.

Allah’a davet konusu çok hassas bir konudur, çok itina ister. Yaparken yıkanların çoğaldığı günümüzde bu hususun ciddiyeti insanlara anlatılmalıdır.

Allah’a davet vazifesini ifa edenler, vazifenin öneminden dolayı, hata yapma endişesiyle titremelidirler. Nitekim pek çok insan Allah’a davet ederken bile cehaletleri sebebiyle Allah yolunun haramileri olabilmektedirler.

Rabbimiz davetin usulü konusunda, Âlemlere rahmet olarak gönderdiği Resulünü bile uyarmıştır. Rabbimiz:

(Peygamber), âmânın kendisine gelmesinden ötürü yüzünü ekşitti ve geri döndü (Resulün onun halini) sana kim bildirdi! Belki o temizlenecek yahut öğüt alacak da öğüt ona fayda verecek. Kendini (sana) muhtaç görmeyene gelince, sen ona yöneliyorsun. Oysaki onun temizlenip arınmasından sen sorumlu değilsin, fakat konuşarak ve (Allah’tan) korkarak sana gelenle de ilgilenmiyorsun.” (Abese 1-10)

Rabbimiz Rasulünün şahsında tüm davetçiler uyarmaktadır. Davette öncelik, kendisi gelip arınmak isteyenedir. Kimin Allah’a daveti kabul edip etmediği önceden bilinemeyeceğine göre, Allah’a davet edilen hiçbir kimseye şartlı olarak yaklaşılmamalıdır. Allah’a davete kulak tıkayanlardan da davetçilerin sorumlu olmadığı bildirilmektedir.

Davetçi Allah’a davet konusunda, niyet, dil ve amel eksenindeki sorumluluğunu bilmeli, ilahi ve nebevi öğretilere kulak vermelidir.

Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz: “Ameller niyetlere göredir.” buyurmaktadır. Allah rızası için olmayan hiçbir amelde hayır yoktur. Dilin, meramını güzelce anlatması gerekir. Yanlış anlamalara sebep olmamalıdır. Sözün en güzeli Allah’a çağırmak olduğuna göre bu çağrının da en güzel bir şekilde yapılması gerekir. Rabbimiz:

“Allah’a çağıran kimseden daha güze sözlü kim vardır?” (Fussilet 33)

“Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağır.” (Nahl 125) buyurmaktadır. Allah’a davette güzel niyet ve tatlı dilli salih amellerin desteklenmesi gerekmektedir. Rabbimiz:

“Ey iman edenler, yapamayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?” (Saf 2) buyurmaktadır. Yapmadıkları şeylerin söyleyenlerin, söyledikleri şeyleri yapmayanların, davaları konusunda insanlara inandırıcı olmaları mümkün değildir.

Allah davetçisinin güzel ahlaklı ve örnek yaşayışı insanların davete icabetinde çok önemli birer vasıtadır. Nitekim İslam’ı benimseyenleri müslümanların kâlinden çok halleri etkilemiştir.

Bir bedevi Rasulullah’a gelir ve “Sen kimsin?” der. Allah Resulü; “Abdullah oğlu Muhammed” diye cevap verince, bedevi:

“Yalancı olduğu söylenen kimse sen misin?” deyince, Allah Resulü:

“Öyle iddia ettikleri adam benim” der. Bunun üzerine bedevi:

“Bu yüz bir yalancı yüzü değildir’’ der ve ‘‘Davet ettiğin şey nedir, açıklar mısın?” Allah Resulü bunun üzerine İslam’ın esaslarını anlatınca, bedevi:

“Sana iman ettim. Şahadet ederim ki Allah’tan başka İlah yoktur ve yine şahadet ederim ki Muhammed Allah’ın Resulüdür.” der ve Müslüman olur.

Rasulüllah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Hira mağarasında başına geleni haber verdiği zaman Hz. Hatice validemiz:

‘‘Müjde sana Ya Muhammed! Vallahi Allah seni hiçbir zaman rüsva etmez. Çünkü sen akrabayı ziyaret eder, sözün doğrusunu söylersin. Meşakkate katlanırsın, musibete uğrayanlara yardım edersin.’’ diyerek güzel huylarını saydı, O’nu tebrik etti ve hak yolda kendisine yardımcı olacağını bildirdi.

Rasuller, nebiler ve onların sadık takipçileri Allah’a davet konusunda o kadar haristirler ki hiçbir olumsuz durum onları Allah’a davetten alıkoymuyor, hiçbir bela ve musibet onları Allah’a davet konusunda ümitsizliğe sevk etmiyordu.

Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Medine’ye hicretin meşakkatleri arasında bile yolda karşılaştığı Beride bin Hasib El-Eslemi ve beraberinde ki bir gurup süvariyi Allah’a davet ediyor ve onlar da kabul ediyorlardı. Müşriklerin, her türlü hakaret ve meşakkatlerine katlanarak onları defalarca Allah’a davet ediyor, kabul etmeyenlerin akıbetleri konusunda da çok üzülüyordu. Rabbimiz:

“(Resulüm) Onlar iman etmiyorlar diye neredeyse kendini helak edeceksin!” (Şuara 3) buyurarak onların iman etmeyişlerinden dolayı kendini helak edecek şekilde üzülmemesi hususunda öğüt veriyordu.

Rasuller ve Nebiler ümmetlerinin imana ermesi noktasında çok haristirler.

Rabbimiz, Nuh -aleyhisselam- haber vererek buyurdu ki “Deki ey Rabbim. Ben kavmimi hakikaten gece gündüz davet ettim”(Nuh 5-9)

Yusuf -aleyhisselam- haksız yere hapsedildiğinde hapishane ve sıkıntılı hayat onu Allah’a davetten geri bırakmamıştır. Hapishane arkadaşlarının rüyalarını yorumlamayı fırsat bilerek onlara, Allah’ın kendisine haber verdiklerini kabul etmeleri için şöyle dedi:

“Ey zindan arkadaşlarım! Çeşitli tanrılar mı daha iyi, yoksa gücüne karşı durulamayan bir tek Allah mı? Allah’ı bırakıp da taptıklarınız, sizin ve atalarınızın taptığı bir takım isimlerden başka bir şey değildi. Allah, onlar hakkında her hangi bir delil indirmemiştir. Hüküm sadece Allah’a aittir. O, size kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmektedir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Yusuf 39-40)

Davetçilerin insanları Allah’a çağırmada yılgınlık göstermemeleri, onlardan gelen her türlü meşakkatte sabır göstermeleri en güzel örneklerden biri de Yunus -aleyhisselamın- kavmi ile olan kıssadır.

Yunus -aleyhisselam-‘ın kavmi de Allah’ın davetine kulak tıkayanlardandı. Allah Teâlâ onlara kırk gün müddet verdi bu sürenin sonunda imana gelmedikleri takdirde helak olacaklardı.

Yunus -aleyhisselam- kavminin inadı karşında bunaldı. Kırk günlük süre dolmadan kimseye haber vermeden kavmini terk etti.

Bunun üzerine Rabbimiz, Yunus -aleyhisselamı- balığın karnında bir müddet kalmakla ikaz etti.

“Zünnü’u (balık sahibi Yunus’u da ) hatırla. Hani o öfkelenerek gitmişti de, bizim kendisini hiçbir zaman sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Fakat sonunda karanlıklar içinde; ‘Senden başka ilah yoktur. Sen münezzehsin, şüphesiz ben haksızlık edenlerden oldum.’ diye seslenmişti.

Bunu üzerine onun duasını kabul ettik ve kederden kurtardık. İşte biz müminleri böyle kurtarırız.”(Enbiya 87-88) buyurmaktadır.

Yunus -aleyhisselam- balığın karnında yaşarken balığa emredip onu sabaha çıkaran, onu orada besleyip yediren, sıhhate kavuşturan Rabbimiz ne yücedir.

Biz kulluğumuzu bilir hata ve isyanımızın farkına vararak tövbe edersek Rabbimizin rahmet ve mağfiret kapıları sonuna kadar açılır. Çünkü imanda ümitsizliğe yer yoktur, İslam’da çıkmaz sokaklar yoktur, yeter ki Rabbimize yönelelim.

Engeller karşında yılgınlık göstermek, cihat meydanını kabiliyetsiz, beceriksiz hatta çıkar ve menfaatleri için olmadık iftiralar atan, fitne ve fesat çıkaran dünyacılara terk etmek samimi davetçilere yakışmaz.

Kulluk gücünü, kulluk heyecanını, ümidini Rabbinden alanın ne takati tükenir ne heyecanı biter ne de ümidin yitirir.

Rabbimiz beşeriyet icabı zaman zaman fitneler karşında bunalan gönlümüzü nasıl rahmet esintileri ile ferahlatıyor.

“Eğer sizinle beraber çıksalardı size bozgunculuktan başka katkıları olmazdı. Sizi fitneye düşürmek için aranıza sokulurlardı. İçinizde onlara kulak verenler vardır. Allah zalimleri bilir.

Andolsun onlar önceden de fitne çıkarmak istemişler ve sana nice işler çevirmişlerdi. Nihayet hak geldi ve onlar istemedikleri halde Allah’ın emri yerini buldu.

Onlardan öylesi vardır ki ‘Bize izin ver, bizi fitneye düşürme’ der Bilesiniz ki onlar zaten fitneye düşmüşlerdir. Cehennem kâfirleri mutlaka kuşatacaktır.

Eğer sana bir iyilik erişirse bu onları üzer. Ve eğer başınıza bir musibet gelirse ‘iyi ki biz daha önce tedbirimizi almışız’ derler ve böbürlenerek dönüp giderler.

Deki: Allah’ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez. O bizim Mevlamızdır. Onun için müminler yalnız Allah’a dayanıp güvensinler.

Deki: Siz bize iki güzelliğin (şehitliğin veya gaziliğin) birinden başkasını mı bekliyorsunuz? Hâlbuki biz size Allah’ın ya kendi katından veya bizim elimizle bir azap eriştirmesini bekliyoruz. Haydi, bekleyin durun biz de sizinle beraber bekleyenleriz.” (Tevbe 47-52)


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.