ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   İslami Yazılar & Hikayeler (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=320)
-   -   Kanaat Bitmeyen Bir Hazînedir (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=371094)

Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 12:20 AM

Kanaat Bitmeyen Bir Hazînedir
 




Kanaat, çalışmayıp tesâdüfen önüne çıkanı kullanmak, başka bir şey aramamak
demek değildir. Kanaat, bileğin emeği, alın teri karşılığı kazanılana râzı
olmak, başkasının kazancına göz dikmemek demektir. Başkasının dahâ çok
kazandığını görünce, onu kıskanmamak, onun gibi çok çalışmak demektir.

Abdülkâdir Geylânî hazretleri;
“Acele etme! Acele eden, ya hatâ yapar veya hatâlı duruma yakın olur. Ağır
ve temkinli hareket eden, o işte ya isâbet kaydeder veya isâbet etmeye
yaklaşır. Acele şeytandandır. Ağır ve temkinli hareket etmek, Allahü
teâlâdandır. Umûmiyetle aceleye sebep, dünyâlık toplama hırsıdır. Kanaat
sâhibi ol. Kanaat bitmeyen bir hazînedir” buyurmuştur.

Kanaat demek, ihtiyâcından fazla kalan kazancını bir yere yığmayıp,
İslâmiyetin emrettiği hayırlı yerlere vermek, fakîrlere, kimsesizlere,
hastalara, dine hizmet edenlere yardım etmek demektir. Kanaat, böylece iyi
ahlâkın kaynağı olduğu gibi, insana mahrûmiyetler içinde kaldığı zamân
saâdet temîn eden sarsılmaz bir kale gibidir. Bir şâirin dediği gibi:
“Ey zamân! İnsanlara hücûm ederken, beni de herkes gibi sanarak üzerime
gelme! Bileğimi bükemezsin! Karşında beni yalnız sanma! Arkamda kanaat gibi
yenilmez bir ordu vardır.”

Verileni kâfi görmüyorsun!
Şumeyt bin Aclân hazretleri buyuruyor ki:
“Her gün ömrünün bir kısmı gitmekte, sen ise buna üzülmüyorsun. Her gün sana
yetecek kadar rızık verilmekte, fakat, sen, sana verilen şeyleri kâfi
görmüyorsun ve seni azgınlaştıracak, Allahü teâlâdan uzaklaştıracak şeyi
istiyorsun. Aza kanaat etmiyor, çokla doymuyorsun. Kendine ihsân edilen ve
içinde bulunduğun nîmetlere şükretmekten âciz iken, daha fazlasını istemek
nasıl uygun olur? Hayret edilir, ne kadar çok şaşılır şu kimseye ki, âhirete
inanıyor ve dünyâ için çalışıp ona koşuyor. Âhiret için yaratılıp, dünyânın
kendisini âhiretten alıkoyduğu kul ne kötü bir kuldur. Halbuki dünyâ fânî
âhiret ise bâkîdir.”

Müslümân, dünyâyı sevdiği, dünyâya düşkün olduğu için değil, Allahü teâlâ,
çalışmayı emrettiği için çalışıp kazanır ve eline geçene de, kanaat eder,
itiraz etmez.

Muhammed Bâkî billah hazretleri buyuruyor ki:
“Tevekkül, sebeplere yapışmayıp, tembel oturmak değildir. Çünkü böyle olmak,
Allahü teâlâya karşı edebsizlik olur. Müslümânın, meşrû olan bir sebebe
yapışması lâzımdır. Sebebe yapıştıktan, çalışmaya başladıktan sonra tevekkül
edilir. Yani istenilen şey, bunun hâsıl olmasına sebep olan şeyden
beklenilmez. Çünkü, Allahü teâlâ sebebi, istenilen şeye kavuşturmak için,
bir kapı gibi yaratmıştır. Bir şeyin hâsıl olmasına sebep olan işi yapmayıp
da, sebepsiz olarak gelmesini beklemek, kapıyı kapayıp pencereden atılmasını
istemeye benzer ki, edepsizlik olur. Allahü teâlâ, ihtiyâçlarımıza
kavuşmamız için kapıyı yaratmış ve açık bırakmıştır. Onu kapamamız doğru
değildir. Bizim vazîfemiz, kapıya gidip beklemektir. Sonrasını O bilir. Çok
zamân kapıdan gönderir. Dilediği zamân da pencereden atarak verir.”

Görülüyor ki, çalışmayıp, boş oturup, tevekkül ediyorum demek câiz de
ğildir. Tesavvuf büyükleri, çalışmaya, sebebe yapışmaya başlayıp, bundan
sonra tevekkül etmeli demişlerdir.

Allahü teâlâ bir hadîs-i kudsîde buyuruyor ki:
(Ey Âdemoğulları! Bir kimse benim kazâma râzı olmaz ve benim tarafımdan
gelen belâlara sabretmez, verdiğim nimetlerime şükretmez, ihsân ettiğim
dünyâ nimetlerine kanaat etmezse, başka bir Rab arasın. Ey Âdemoğlu! Bir
kimse benim belâma sabrederse, benden râzı olmuş olur, yanî rubûbiyyetimi
tasdîk etmiş olur.)

Seyyid Emir Hamza hazretleri;
“Allahü teâlânın size verdiğine kanaat ediniz. Çünkü haram yollardan
kazananlar, dâimâ sıkıntı ve üzüntü içinde olur. Kanaat eden de, her zaman
neşeli ve rahat olur” buyurmuştur.

İbn-i Cevzî hazretleri de buyurdu ki:
“Kim kanaat ederse, geçimi iyi olur. Kim de, dünyâ lezzetlerini haram
yollardan ararsa, geçim sıkıntısı çeker.”

Netice olarak; kanaat, insanın kısmetine düşen rızkına râzı olmasıdır.
Kanaatkâr olmak, rahatlığa kavuşturur. Sabır, tökezlemeyen binek, kanaat ise
bükülmeyen kılıçtır. Aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz. İnsan kendine değil
Allahü teâlâya güvenmelidir. İnsana düşen görev budur. Ele geçen mevcuda
şükür ve kanaat etmeli. Zira kanaat, insanı zengin yapar, yerinde
kullanılmayan zenginlik ise, azdırır. Allahü teâlânin verdiği rızka râzı
olanı, başkalarının elinde bulunan nimetler mahzûn etmez.

Sa’dî-i Şîrâzî hazretlerinin buyurduğu gibi:
“Hak teâlânın lütuf ve ihsân buyurduğu bahta ve rızka kanaat etmeyen kimse,
Rabbini bilmemiş ve O’na itâat etmemiş olur. Ey sebât etmeyip, rızık için
didinip duran kişi! Sakin ol, zira yuvarlanan taş üzerinde ot bitmez.”

(Osman Ünlü hoca)



Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.