ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   İslami Yazılar & Hikayeler (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=320)
-   -   Meleklerin Alınlarından Öptüğü Yüce Şahsiyetler (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=370911)

Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 12:51 AM

Meleklerin Alınlarından Öptüğü Yüce Şahsiyetler
 

Meleklerin Alınlarından



Öptüğü Yüce Şahsiyetler




“Bostân’ül-Vâızîn” adındaki kitapta şu mealde bir hadîs-i şerif var:

“Bir adamın yaşı kırkı geçtiği halde hâlâ sevabı günahını geçmiyor ve hayrı şerrine gâlip gelmiyorsa, şeytan bu adamın karşısına geçer, onun alnından öper ve benim sâdık dostum diyerek ona tebessümle bakar.”

Aklı ve îmanı yerinde olan bir insana düşen husus, tertemiz alnını Yüce Allah’ın rahmetinden ebediyen kovul- muş olan şeytana öptürmek değil; onu şeytandan şiddetle sakındırmak, hattâ bununla yetinmeyip bu hadîs-i şerîfin mefhûm-u muhâlifine mazhar olmak, yani meleklerin takdi- rini kazanmak ve kendisine daha doğuştan tertemiz bir şekilde emânet edilen o pâk alnını meleklere öptürmektir.

Meleklerin tebrik, takdir, taltif ve tahsin etme şerefine mazhar olmak,

Salâh, iffet ve istikâmet üzere bulunmaya,

İtâat ve ibâdete, salâhat ve takvâya önem vermeye,

Yüce Allah’ı sabah akşam anıp O’nu tesbih etmeye,

Sünnet-i Seniyye’ye imkânları ölçüsünde riâyet etmeye,

Hak ve hakikatleri etrafa neşreden bir muallim olmaya,

İlmiyle amel etmeye ve iç-dış bütünlüğüne ermeye,

Belki haramdır deyip şüpheli şeyleri bile terk etmeye,

Helâl dâiresiyle yetinip haramlara asla yaklaşmamaya,

Nefsânî arzulara set çekip sâde bir hayat yaşamaya,

Şatafattan uzak durmaya ve gösterişe meyletmemeye,

Kanâatkâr olup lüksten ve israftan kaçınmaya,

Himâyesinde bulunanlara sık sık nasihat etmeye,

Kazançlarının bir kısmını fakirlere tasadduk etmeye,

Malın bir kısmını İslâm’ın yücelmesi için sarf etmeye,

Birlik ruhunu bozacak davranışlardan uzak durmaya,

Hayırlı kimselerle istikâmet üzere arkadaşlık yapmaya bağlıdır.

Şimdi isterseniz, hayatımızı ve davranışlarımızı şöyle bir gözden geçirelim. Acaba bizim Allah’a karşı ma’rifetimiz, muhabbetimiz, itâatimiz, ibâdetimiz ve hizmetimiz mi daha çok; yoksa cehâletimiz, gafletimiz ve isyanımız mı? Hayrımız mı daha çok; yoksa şerrimiz mi? Sevabımız mı daha fazla; yoksa günahımız mı? Hayırlı işlerde çalışkanlığımız mı daha ağır basmakta yoksa tembelliğimiz mi?

Bunların cevaplarını verirken vicdanımıza bakalım. Şayet verdiğimiz cevaplar karşısında içimiz rahat ve huzurlu ise o takdirde biz iyi ve kârlı bir yoldayız demektir. Ama şayet içimiz rahat değilse, o takdirde biz gerçekten zararlı bir yoldayız demektir. Artık vakit geçirmeden içinde bulunduğu-muz ortamı yeniden bir gözden geçirmeliyiz.

Saâdet Asrı, çok asîl davranışların sergilendiği, âhiret-teki hesap endişesinin derinden hissedildiği ve bunun için de haramlara karşı çok hassâs olunduğu ve günahlardan fersah fersah uzak durulduğu bir asırdır.

Bu konuda Müslim’den özet olarak nakledeceğim ve Hz. Büreyde (r.a.)’nin sahih senedlerle rivâyet ettiği şu hâdiseyi ibretle okuyalım ve verdiği dersi anlamaya çalışalım:

Gâmid Kabîlesinden bir kadın Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem’e gelerek dedi ki:

“Yâ Rasûlallah! Ben zinâ ettim. Benim cezâmı vermek suretiyle beni (bu günahtan) temizle.”

Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem, ona,

“Yazık sana! Dön; Rabb’inden bağışlamasını dile ve O’na tövbe et.” dedi. Kadın bir gün sonra yine gelerek,

“Yâ Rasûlallah! Beni neden geri çeviriyorsun? Yoksa beni de (daha önce gelip de aynı suçu itiraf eden) Mâiz’i geri çevirdiğin gibi, geri çevirmek mi istiyorsun? Halbuki ben gebeyim. Benim zinâ ettiğimin en büyük şâhidi budur.” dedi.

Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem de ona,

“Madem ki geriye çevirmekle gitmiyor (bu suç ile âhirete gitmeye râzı olmuyorsun) o halde git ve çocuğunu doğurunca gel.” dedi.

Kadın gitti. Çocuğu doğurunca onu bir beze sardı, onunla birlikte geldi ve “İşte doğurdum.” dedi.

Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem ona, “Git, bunu sütten kesinceye kadar emzir.” dedi.

Kadın gitti, çocuğu emzirdi ve eline bir ekmek parçası tutuşturarak onu tekrar alıp geldi. Öyle ki çocuk elinde tuttuğu bir ekmek parçasını yemekte idi.

“İşte Yâ Rasûlallah! Onu sütten kestim. Artık yemeğini de yemektedir.” dedi.

Bunun üzerine Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem, çocuğu Ensâr’dan birisine emânet etti. Bir çukur kazıldı. Kadın göğsüne kadar gömüldü ve daha sonra da taşlanması emredildi. Sahâbe-i Kirâm da onu taşladılar. Bir ara Hz. Hâlid bin Velid dayanamayıp da elindeki taşı kadının kafasına indirince, kan Hz. Hâlid’in yüzüne sıçradı. Bunun üzerine Hz. Hâlid de ona bir kısım kötü sözler söyledi.

Bunu duyan Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem,

“Yavaş ol Ey Hâlid! Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, bu kadının yaptığı tövbeyi, halktan zorla vergi toplayan birisi yapmış olsaydı, o bile bağışlanırdı. Bu tövbe Medîne halkından yetmiş kişiye bölüştürülse, onların bağışlanmalarına yeterdi. Sonra emretti cenaze namazını kıldı ve kadın defnedildi.” (Müslim, hudûd, 22-23 ) dedi.

Görüldüğü gibi bu mübârek kadın, zinâ ettiğine dair her hangi bir şâhidin bulunmamasına rağmen, kalbindeki îmân, marifet ve haşyetin zorlamasıyla ve kalbî itminâna, aklî sükûnete ve rûhî huzura ermek ve içini kemiren âhiretteki hesap endişesinden ve yüce huzura çıktığında duyacağı hicaptan kurtulmak için defalarca gelip suçunu itiraf ediyor, öyle günâhkâr bir vaziyette yaşamaktansa ölmeyi tercih ediyor ve gereken cezâyı dünyada çekip, âhirette Yüce Allah’ın huzuruna tertemiz olarak çıkmak istiyor.
İşte melekler haramlara karşı bu kadar hassâs olan, işlediği günahtan bu derece pişmanlık duyan ve içinde bu derece büyük bir âhiret endişesi taşıyan bir kimseyi, elbette ki çok severler, “Ey Allah’ın sâdık bendeleri! Gelin de sizi şöyle bir alnınızdan öpelim” derler ve onu hasretle bağırlarına basar ve şefkatle alnından öperler.



Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.