![]() |
Korku Hissi Ve Takva İlişkisi:
Korku Hissi ve Takva İlişkisi: a- Korku Duygusu ve Takva: İnsan psikolojisinde korku ve ümit duyguları beraber vardır. İnsan, bazı şeyler karşısında kendisinin âciz (yetersiz) kaldığını bilir, ondan korkar ve sığınılacak bir kucak arar. Bu korku ve ümit çizgisi, onun çalışmalarına ve hayatına yön verir. Hedeflerini, düşüncelerini, beklentilerini sınırlar ve bir denge meydana getirir. Böylesine duygular onu hayata bağlar. İnsan nefsinin iki zıt çizgisi vardır: Korku ve ümit. Nefis, yaratılış gereği korkar veya ümit eder. Çocuk bu iki duyguya sahip olarak yaratılır ve büyüdükçe bu duygular da büyür, gelişir. Kur'an, insandaki bu yaratılışı göz önünde bulundurur. Ondaki bütün lüzumsuz korkuları ayıklar, korkulması gereken yerden korkmayı, ümit edilmesi gereken şeyi ümit etmeyi ona öğretir. Kur'an şöyle diyor: "O şeytan sizi kendi dostlarından korkutuyor (ya da yalnızca kendi dostlarını korkutur). Eğer mü'min iseniz ondan değil, benden korkun." "Ey İsrailoğulları, size verdiğim nimetimi hatırlayın, bana verdiğiniz sözü tutun ki, ben de size verdiğim sözü tutayım ve yalnızca benden korkun." "İnsanlardan korkmayın, sadece benden korkun." İnsandaki korku hissi iyi yönlendirilmezse veya asıl korkulması gereken makam olan Allah'tan hakkıyla korkulmazsa, insanın hayatındaki denge bozulduğu gibi insan, bir sürü sahte otoritenin önünde boyun eğmek zorunda kalır. Birçok gereksiz korkunun esiri olur. İnsan, tarih boyunca böylesine lüzumsuz korkular yüzünden sayısız tanrı bulmuştur. Doğa güçlerinden korkmuş, ateşi, gökleri, karanlıkları; firavunlardan ve diktatörlerden korkmuş, onları; açlıktan korkmuş, ekmek ve maaş verenleri; yalnızlık ve sahipsizlikten korkmuş, putları veya başka şeyleri ilâh edinmiştir. Bu lüzumsuz korkular yüzünden insanoğlu, sığınılacak kucaklar aramış, ancak çoğu zaman sığındığı kucaklar kendisi için tehlikeli ve zararlı olmuştur. Korku, insandaki haddi aşma, haksızlık etme ve taşkınlıkta bulunma gibi eğilimleri frenleyen çok özel bir duygudur. İslâm'ın getirdiği korku hissi, arzu ve şehvetleri (her türlü isteği) helâl ve haram sınırında tutar. Bu yüzden Kur'an'da korkudan bahseden âyetler çoktur. Bu âyetlerin gelmesinin sebebi de, insanın yapısında bulunan tuğyanı (azıp sapmayı) zararsız bir seviyede tutmak içindir. Kur'an, insan yaratılışındaki korku ve ümit duygularını yine fıtrata (yaratılışa) en uygun bir biçimde değerlendiriyor. Bu duyguları kulluk faaliyeti çerçevesinde, insana en faydalı bir şekilde yönlendiriyor. Asıl korkulması gereken makamı gösteriyor. Kur'an'ın üzerinde durduğu korku, insanı dehşete düşüren, kalbini yerinden hoplatan, ya da onu ümitsizlik içinde çaresizliğe sevkeden bir korku değildir. Tam tersine Kur'an, 'övülecek' bir korkudan bahsediyor ve bunun derecelerini farklı kelimelerle ortaya koyuyor. Bu bağlamda övülen korku, kişi ile Allah'ın yasakları arasına perde olabilecek, kişiyi kötülüklerden alıkoyabilecek korkudur. Korku duygusu bu çizgiyi aşarsa kişiyi ümitsizliğe götürür. Kişide korku duygusundan önce, korktuğu şey hakkında bir bilgi ve bilinç olması gerekir. İnsan bilmediği şeyden kolay kolay korkmaz. Meselâ, birşeyin kendisini şu harama götürdüğünü bilmeyen veya onun haram olduğuna inanmayan ne o haramdan korkar, ne de sonucundan çekinir. Yine kişi birşeyin haram olduğuna inandığı halde, o haramın yasak olarak önemine dikkat etmezse onu işlemekten korkmaz. Demek ki Kur'an'ın övdüğü veya tavsiye ettiği korku duygusu, suça takdir edilen cezayı tasdik etmek, suçun suç olduğunu kabullenmek ve suç işlemenin sonucunu iyice düşünmekten doğar. Peygamberliğin ilk döneminde gelen Kur'an âyetlerinde ahiretle ilgili son derece etkileyici tasvirler yer almaktadır. Takva kavramı da bu genel atmosfer ile yakından ilgilidir. Bu özel konumda 'takva', bir açıdan kıyamet saatinin dehşetinden korkmaktır. Kur'an bunu şöyle anlatıyor: "Ey insanlar! Rabbinizden ittika edin (korkup sakının). Çünkü kıyamet saatinin sarsıntısı büyük birşeydir." Hüküm günü olan kıyametten ve o günün (Din Gününün) sahibi olan Allah'tan korkup sakınmak, bu dinin bütün unsurlarının altında yatan temel temadır. Allah'a iman, aynı zamanda, inatçı kâfirleri cehennemde cezalandıracak olan ve Din Günü'nün (kıyametin) tek hâkimi olan Allah'tan korkmak anlamına gelir. Kur'an, haşyeti ve takvayı bazen aynı anlamda, bazen de haşyeti takva sahiplerinin bir özelliği olarak kullanıyor. Takva sahibi müttakiler, Allah'ın makamından ürperirler, korkarlar, içleri titrer. "Onlar (muttakiler), Rablerine karşı gayb ile (O'nu görmedikleri hâlde) bir haşyet içindedirler ve onlar kıyamet saatinden içleri titremekte olanlardır." Şu âyette ise 'haşyet' ile 'takva' hemen hemen aynı anlamdadır: "Kim Allah'a ve Rasûlüne itaat eder ve Allah'tan haşyet eder (korkar), O'ndan korkup sakınırsa (ittika ederse), işte kurtuluşa ve mutluluğa erenler bunlardır." Allah (cc), mü'minleri, kendi uydurdukları ilâhlardan değil, kendisinden korkmaya davet ediyor. Kur'an'daki bu çağrı bazen 'bavf (korku), bazen de 'ittika' kelimesiyle anlatılıyor. Bu gibi yerlerde 'havf ile 'takva'nın aynı anlamda kullanıldığı görülmektedir. |
Korku Hissi Ve Takva İlişkisi:
b- Korku ve Ümit Arasında: Kur'an'da her ne kadar korku duygusunu ifade eden kelimeler ve bunlarla beraber yoğun bir korku atmosferi yer alsa da, bu durum ilâhî davetin asıl hedefi değildir. İslâm, daveti eksenine korku duygusunu esas olarak almaz. Kişiyi 'muttaki' yapabilecek 'korkup sakınmayı' tavsiye ettiği gibi, Allah'ın makamından ve O'nun suçlulara verebileceği cezalardan korkma hissinin yanında 'umut' duygusu, O'nun affını, bağışını ve yardımını umma unsuru da İslâm'da yer almaktadır, Allah'ı sevme, O'nun makamından korkma ve O'nun bitmez tükenmez rahmetinden ve hazinelerinden birşeyler umma duygusu imanın gereğidir. Bunlar iç içedir ve birbirlerini tamamlarlar. Allah'ın azameti, rubûbiyyeti, ilâhlığı karşısında ürpermeyen, korkmayan ve çekinmeyen şüphesiz ya inkarcıdır, ya da imanında gaflettedir. Bunun yanında O'nu sevmeyen, ya da O'ndan ilâhlığına yakışır şeyler beklemeyen de aynı durumdadır. Allah'ı gereği gibi takdir eden ve takva bilinciyle hareket eden kimse, bir taraftan ruhunun manevî açlığını doyurur, bir taraftan kendini zarar verecek şeylerden korumaya alır. Diğer taraftan da Allah'tan birşeyler umma seviyesine kavuşur. "Düzene konulmasından (ıslahından) sonra yeryüzünde fesat çıkarmayın; O'na korkarak ve umut taşıyarak dua edin. Doğrusu Allah'ın rahmeti muhsinlere (iyilik yapanlara) pek yakındır." "Onların yanları (gece namazına kalkmak için) yataklarından uzaklaşır. Rablerine korku ve ümitle dua ederler ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. Müslüman hiçbir zaman Allah'ın azabından emin olmaz. Amellerinin kabul edileceğinin, kurtulmuş kişilerden olacağının ve günahlarının bağışlanacağının garantisini de veremez. O, kendisine emredilenleri Rabbinin razı olacağı bir şekilde yerine getirmeye çalışır. Yasaklanan şeyleri, sadece Rabbi ona yasakladığı için yapmamaya dikkat eder. Kendisini azaptan ve gücünü aşan sıkıntılardan korumak için 'takva elbisesine' bürünür. Ölüm gelinceye kadar ihlâslı bir şekilde, kibirlenmeden, tam bir teslimiyetle Rabbine ibadet eder. Sonra da Kur'an'dan aldığı cesaretle Rabbinin Rahman ve Rahim sıfatlarına sığınır. O'nun merhametinden, bağışından, affedici oluşundan ve iyiliklere (hasenelere) çok çok karşılık vereceğinden ümitvar olur. Asla Allah'ın rahmetinden ümit kesmez. Bilir ki, ancak dalâlette olanlar O'nun rahmetinden ümit keserler. Çünkü onların rahmet ummaya bir yüzleri yoktur. Takva sahibi mü'minler devamlı korku ile umut (havf ile recâ) arasındadırlar. Bir taraftan Allah'ın azabından korkarlar, diğer taraftan O'nun rahmetini umarlar. Hangisinin daha ağır basacağı hiç de önemli değildir. Bu, yemek mi daha lüzumlu, yoksa su mu, sorusuna benzer. Cevap acıkan için başkadır, susayan için başka. Korku da ümit de kalbi tedavi eden ilaçtır. Birbirlerine olan üstünlükleri kalpteki hastalığa göredir. Kalpte Allah'ın cezasına aldırmama hastalığı varsa, ilaç korkudur. Allah'ın rahmetinden ümit kesme hastalığı varsa, ilaç ümittir. İnsanın hayatında isyan daha fazla ise onun için korku hissi daha önemlidir. Böyle bir his, insanı itaate, ibadete, şehvetleri törpülemeye, hatalardan uzak durmaya yöneltebilir. Bu noktada, korku hissi ile 'takva' arasında bir ilgi bulunur. Birşeyden çekinmek, ondan gelebilecek zarardan sakınmak, başlangıçta korku unsurunu da bünyesinde barındırır. Bu endişe ile hareket eden, sakındığı şeye karşı gereken tedbirlerle kendini korumaya alır. Kur'an'da söz konusu edilen korku duygusunun asıl maksadı beşerî taşkınlıkları engellemektir. O hâlde kalpteki korku, bu taşkınlıkları durduracak kadar olmalıdır. Ümit duygusunun maksadı ise, korku karamsarlığa dönüştüğü zaman bu hâli kendisine çekerek korkunun miktarını ayarlamaktır. Buna göre ümit de, korkuyu kendi seviyesine çekecek kadar olmalıdır. Korku ve ümit insanda hassas ruhî dengeler kurar. Bu denge de kıyamet gününde insana fayda verecek olan 'selim kalb'in, en önemli özelliklerinden biridir. Çünkü o daima korku ile ümit arasındadır; ne Allah (cc) hakkında kötü zan besleyecek kadar ümitsiz, ne de şımaracak kadar ümitvar. H.Kerim Ece |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.