ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   İslami Yazılar & Hikayeler (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=320)
-   -   Korku Hissi Ve Takva İlişkisi: (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=370865)

Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 12:58 AM

Korku Hissi Ve Takva İlişkisi:
 

Korku Hissi ve Takva İlişkisi:


a- Korku Duygusu ve Takva:


İnsan psikolojisinde korku ve ümit duyguları beraber vardır. İnsan, bazı şeyler karşısında kendisinin âciz (yeter­siz) kaldığını bilir, ondan korkar ve sığınılacak bir kucak arar. Bu korku ve ümit çizgisi, onun çalışmalarına ve ha­yatına yön verir. Hedeflerini, düşüncelerini, beklentilerini sınırlar ve bir denge meydana getirir. Böylesine duygular onu hayata bağlar.
İnsan nefsinin iki zıt çizgisi vardır: Korku ve ümit. Nefis, yaratılış gereği korkar veya ümit eder. Çocuk bu iki duyguya sahip olarak yaratılır ve büyüdükçe bu duygular da büyür, gelişir.
Kur'an, insandaki bu yaratılışı göz önünde bulundu­rur. Ondaki bütün lüzumsuz korkuları ayıklar, korkulma­sı gereken yerden korkmayı, ümit edilmesi gereken şeyi ümit etmeyi ona öğretir.
Kur'an şöyle diyor: "O şeytan sizi kendi dostlarından korkutuyor (ya da yalnızca kendi dostlarını korkutur). Eğer mü'min iseniz ondan değil, benden korkun."
"Ey İsrailoğulları, size verdiğim nimetimi hatırlayın, bana verdiğiniz sözü tutun ki, ben de size verdiğim sözü tutayım ve yalnızca benden korkun."
"İnsanlardan korkmayın, sadece benden korkun."
İnsandaki korku hissi iyi yönlendirilmezse veya asıl korkulması gereken makam olan Allah'tan hakkıyla korkulmazsa, insanın hayatındaki denge bozulduğu gibi insan, bir sürü sahte otoritenin önünde boyun eğmek zorunda kalır. Birçok gereksiz korkunun esiri olur. İnsan, ta­rih boyunca böylesine lüzumsuz korkular yüzünden sayı­sız tanrı bulmuştur. Doğa güçlerinden korkmuş, ateşi, gök­leri, karanlıkları; firavunlardan ve diktatörlerden korkmuş, onları; açlıktan korkmuş, ekmek ve maaş verenleri; yalnız­lık ve sahipsizlikten korkmuş, putları veya başka şeyleri ilâh edinmiştir. Bu lüzumsuz korkular yüzünden insanoğ­lu, sığınılacak kucaklar aramış, ancak çoğu zaman sığındı­ğı kucaklar kendisi için tehlikeli ve zararlı olmuştur.
Korku, insandaki haddi aşma, haksızlık etme ve taş­kınlıkta bulunma gibi eğilimleri frenleyen çok özel bir duygudur. İslâm'ın getirdiği korku hissi, arzu ve şehvetle­ri (her türlü isteği) helâl ve haram sınırında tutar. Bu yüzden Kur'an'da korkudan bahseden âyetler çoktur. Bu âyet­lerin gelmesinin sebebi de, insanın yapısında bulunan tuğ­yanı (azıp sapmayı) zararsız bir seviyede tutmak içindir.
Kur'an, insan yaratılışındaki korku ve ümit duyguları­nı yine fıtrata (yaratılışa) en uygun bir biçimde değerlendiriyor. Bu duyguları kulluk faaliyeti çerçevesinde, insana en faydalı bir şekilde yönlendiriyor. Asıl korkulması gereken makamı gösteriyor.
Kur'an'ın üzerinde durduğu korku, insanı dehşete dü­şüren, kalbini yerinden hoplatan, ya da onu ümitsizlik içinde çaresizliğe sevkeden bir korku değildir. Tam tersine Kur'an, 'övülecek' bir korkudan bahsediyor ve bunun derecelerini farklı kelimelerle ortaya koyuyor. Bu bağlamda övülen korku, kişi ile Allah'ın yasakları arasına perde ola­bilecek, kişiyi kötülüklerden alıkoyabilecek korkudur. Korku duygusu bu çizgiyi aşarsa kişiyi ümitsizliğe götürür.
Kişide korku duygusundan önce, korktuğu şey hak­kında bir bilgi ve bilinç olması gerekir. İnsan bilmediği şeyden kolay kolay korkmaz. Meselâ, birşeyin kendisini şu harama götürdüğünü bilmeyen veya onun haram oldu­ğuna inanmayan ne o haramdan korkar, ne de sonucundan çekinir. Yine kişi birşeyin haram olduğuna inandığı halde, o haramın yasak olarak önemine dikkat etmezse onu işle­mekten korkmaz.
Demek ki Kur'an'ın övdüğü veya tavsiye ettiği korku duygusu, suça takdir edilen cezayı tasdik etmek, suçun suç olduğunu kabullenmek ve suç işlemenin sonucunu iyice düşünmekten doğar.
Peygamberliğin ilk döneminde gelen Kur'an âyetlerin­de ahiretle ilgili son derece etkileyici tasvirler yer almak­tadır. Takva kavramı da bu genel atmosfer ile yakından il­gilidir. Bu özel konumda 'takva', bir açıdan kıyamet saati­nin dehşetinden korkmaktır. Kur'an bunu şöyle anlatıyor:
"Ey insanlar! Rabbinizden ittika edin (korkup sakının). Çünkü kıyamet saatinin sarsıntısı büyük birşeydir."
Hüküm günü olan kıyametten ve o günün (Din Günü­nün) sahibi olan Allah'tan korkup sakınmak, bu dinin bü­tün unsurlarının altında yatan temel temadır. Allah'a iman, aynı zamanda, inatçı kâfirleri cehennemde cezalan­dıracak olan ve Din Günü'nün (kıyametin) tek hâkimi olan Allah'tan korkmak anlamına gelir.
Kur'an, haşyeti ve takvayı bazen aynı anlamda, bazen de haşyeti takva sahiplerinin bir özelliği olarak kullanıyor. Takva sahibi müttakiler, Allah'ın makamından ürpe­rirler, korkarlar, içleri titrer.
"Onlar (muttakiler), Rablerine karşı gayb ile (O'nu görmedikleri hâlde) bir haşyet içindedirler ve onlar kıya­met saatinden içleri titremekte olanlardır."
Şu âyette ise 'haşyet' ile 'takva' hemen hemen aynı anlamdadır:
"Kim Allah'a ve Rasûlüne itaat eder ve Allah'tan haş­yet eder (korkar), O'ndan korkup sakınırsa (ittika ederse), işte kurtuluşa ve mutluluğa erenler bunlardır."
Allah (cc), mü'minleri, kendi uydurdukları ilâhlardan değil, kendisinden korkmaya davet ediyor. Kur'an'daki bu çağrı bazen 'bavf (korku), bazen de 'ittika' kelimesiyle an­latılıyor. Bu gibi yerlerde 'havf ile 'takva'nın aynı anlam­da kullanıldığı görülmektedir.

Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 12:58 AM

Korku Hissi Ve Takva İlişkisi:
 

b- Korku ve Ümit Arasında:


Kur'an'da her ne kadar korku duygusunu ifade eden kelimeler ve bunlarla beraber yoğun bir korku atmosferi yer alsa da, bu durum ilâhî davetin asıl hedefi değildir. İs­lâm, daveti eksenine korku duygusunu esas olarak almaz.
Kişiyi 'muttaki' yapabilecek 'korkup sakınmayı' tavsiye ettiği gibi, Allah'ın makamından ve O'nun suçlulara verebileceği cezalardan korkma hissinin yanında 'umut' duygusu, O'nun affını, bağışını ve yardımını umma unsu­ru da İslâm'da yer almaktadır,
Allah'ı sevme, O'nun makamından korkma ve O'nun bitmez tükenmez rahmetinden ve hazinelerinden birşeyler umma duygusu imanın gereğidir. Bunlar iç içedir ve birbirlerini tamamlarlar. Allah'ın azameti, rubûbiyyeti, ilâhlığı karşısında ürpermeyen, korkmayan ve çekinme­yen şüphesiz ya inkarcıdır, ya da imanında gaflettedir. Bu­nun yanında O'nu sevmeyen, ya da O'ndan ilâhlığına ya­kışır şeyler beklemeyen de aynı durumdadır.
Allah'ı gereği gibi takdir eden ve takva bilinciyle hare­ket eden kimse, bir taraftan ruhunun manevî açlığını do­yurur, bir taraftan kendini zarar verecek şeylerden koru­maya alır. Diğer taraftan da Allah'tan birşeyler umma se­viyesine kavuşur.
"Düzene konulmasından (ıslahından) sonra yeryüzün­de fesat çıkarmayın; O'na korkarak ve umut taşıyarak dua edin. Doğrusu Allah'ın rahmeti muhsinlere (iyilik yapan­lara) pek yakındır."
"Onların yanları (gece namazına kalkmak için) yatak­larından uzaklaşır. Rablerine korku ve ümitle dua ederler ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak eder­ler.
Müslüman hiçbir zaman Allah'ın azabından emin olmaz. Amellerinin kabul edileceğinin, kurtulmuş kişiler­den olacağının ve günahlarının bağışlanacağının garantisi­ni de veremez.
O, kendisine emredilenleri Rabbinin razı olacağı bir şekilde yerine getirmeye çalışır. Yasaklanan şeyleri, sade­ce Rabbi ona yasakladığı için yapmamaya dikkat eder. Kendisini azaptan ve gücünü aşan sıkıntılardan korumak için 'takva elbisesine' bürünür. Ölüm gelinceye kadar ihlâslı bir şekilde, kibirlenmeden, tam bir teslimiyetle Rabbine ibadet eder. Sonra da Kur'an'dan aldığı cesaretle Rab­binin Rahman ve Rahim sıfatlarına sığınır. O'nun merhametinden, bağışından, affedici oluşundan ve iyiliklere (hasenelere) çok çok karşılık vereceğinden ümitvar olur. As­la Allah'ın rahmetinden ümit kesmez. Bilir ki, ancak dalâlette olanlar O'nun rahmetinden ümit keserler. Çünkü onların rahmet ummaya bir yüzleri yoktur.
Takva sahibi mü'minler devamlı korku ile umut (havf ile recâ) arasındadırlar. Bir taraftan Allah'ın azabından korkarlar, diğer taraftan O'nun rahmetini umarlar. Hangi­sinin daha ağır basacağı hiç de önemli değildir. Bu, yemek mi daha lüzumlu, yoksa su mu, sorusuna benzer. Cevap acıkan için başkadır, susayan için başka. Korku da ümit de kalbi tedavi eden ilaçtır. Birbirlerine olan üstünlükleri kalpteki hastalığa göredir. Kalpte Allah'ın cezasına aldırmama hastalığı varsa, ilaç korkudur. Allah'ın rahmetin­den ümit kesme hastalığı varsa, ilaç ümittir. İnsanın haya­tında isyan daha fazla ise onun için korku hissi daha önemlidir. Böyle bir his, insanı itaate, ibadete, şehvetleri törpülemeye, hatalardan uzak durmaya yöneltebilir.
Bu noktada, korku hissi ile 'takva' arasında bir ilgi bu­lunur. Birşeyden çekinmek, ondan gelebilecek zarardan sakınmak, başlangıçta korku unsurunu da bünyesinde ba­rındırır. Bu endişe ile hareket eden, sakındığı şeye karşı gereken tedbirlerle kendini korumaya alır.
Kur'an'da söz konusu edilen korku duygusunun asıl maksadı beşerî taşkınlıkları engellemektir. O hâlde kalp­teki korku, bu taşkınlıkları durduracak kadar olmalıdır. Ümit duygusunun maksadı ise, korku karamsarlığa dönüştüğü zaman bu hâli kendisine çekerek korkunun mik­tarını ayarlamaktır. Buna göre ümit de, korkuyu kendi se­viyesine çekecek kadar olmalıdır.
Korku ve ümit insanda hassas ruhî dengeler kurar. Bu denge de kıyamet gününde insana fayda verecek olan 'se­lim kalb'in, en önemli özelliklerinden biridir. Çünkü o daima korku ile ümit arasındadır; ne Allah (cc) hakkında kötü zan besleyecek kadar ümitsiz, ne de şımaracak kadar ümitvar.


H.Kerim Ece


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.