![]() |
İhya 'İ Ulumu'd-Din
İHYA 'İ ULUMU'D-DİN Kibir, batini ve zahiri olmak üzere ikiye ayrılır. Batini kibir, nefisteki bir ahlaktır. Zahiri kibir ise azalarda görülen kibirdir. Esasen içteki ahlaka kibir demek en doğrusudur. Bu hareketleri meydana getiren içteki kibir ahlakıdır. Bunun için bu hastalık azalarda kendini gösterdiği zaman "kibirlendi" denilir. Görünmediği zaman, o, "kibirlidir" derler. Demek ki kibrin aslı insanın tabiatında bulunan ahlaktır. Bu da kendini başkalarına karşı üstün görme isteğidir. Hz. Ömer, vaaz etmek için müsaade isteyen birine: "korkarım büyüklenirsin de kendini Merih de görmeye başlarsın" dedi.(İhya 3, 738) Hz. Ebu Bekir (ra.) müslümanlardan hiç kimse hiç kimseyi tahkir etmesin. Zira hakir görülen insanlar, Allah katında büyük olurlar demiştir. Vehb diyor ki: Allahu Teala adn cennetini yarattığı vakit ona baktı ve Sen mütekebbirlere haramsın, onlar sana giremezler buyurdu. Hasan Basri "Adem oğluna şaşarım; günde en az iki defa eli ile pisliğini yıkadığı halde sonra döner de yer ve göklerin Cebbarı olan Allah ile muaraza eder." Dedi. Allah'u Tealanın "Kendi içinizde Allah'ın varlığına nice deliller vardır." Ayetinden muradı, kaza-i hacet ve idrardır, diyenler olmuştur. Hz. Hüseyin oğlu Muhammet: "însan kibirlendiğinde aklı azalır" demiştir. Süleyman'a Kendisiyle iyilik fayda etmeyen kötülük nedir? Diye sorduklarında, o Kibirdir, dedi. Numan b. Bişr minberde irad ettiği hutbesinde: "Şeytanın zinetleri ve aletleri vardır. Onun zinet ve aletlerinden biri, Allah'ın nimetlerine karşı, kullarına karşı kibir ve havai arzulara uymaktır" demiştir. Allah'u Teala'nın dünya ve ahirette fazl-u kereminden af ve afiyet dileriz. (İhya 3, 726) Yine bir gün güzel kıyafetle Hasan-ı Basrinin yanından geçerken, Hasan-ı Basri onu çağırarak; Ey adem oğlu, sanki mezarı geride bırakmış amelin mükafatını almış gibi gençliğine mağrur oluyor, şekil ve şemailin ile neşeleniyorsun. Bütün bu tehlikeler önündedir. Kalbine dön, kalbini düzelt. Allahu Teala'nın insanlardan istediği bedenlerini değil kalplerini ıslah etmeleridir, dedi. Muhammed b. Vasi, oğlunun kibirli kibirli yürüdüğünü görünce onu çağırarak: oğlum sen neye mağrur olarak kibirleniyorsun, kendini biliyor musun? Annen iki yüz dirheme satın aldığım bir cariyedir. Baban ise Allah müslümanlar arasında onun gibileri çoğaltmasın aşağılık bir kimsedir, dedi. Rivayete göre Mıtraf, Muhallleb'i işlemeli bir cübbe içinde kibrederek yürürken gördü.İşte bu yürüyüş Allahu Teala'nın sevmediği bir yürüyüştür. dedi. Muhalleb: sen galiba beni tanıyamadın galiba, dedi. Mıtraf: nasıl tanımam , evvelin nutfe, ahirin ise cife bu iki hal arasında ise karnını yarsak bağırsaklarından bir sepet pislik çıkar. dedi. (İhya 3, 728) Ucbun afetleri büyüktür. Kibrin sebeplerinden biride ucubdur ve ucubtan kibir doğar. Kibirden ise sayılamayacak kadar afetler meydana gelir. Bu, ucbun kullar arasındaki kötülüğüdür. Allah'a karşı kötülüğüne gelince; ucub, günahları unutturur ve onlara karşı ihmal etmeye, onları hatırlayıp araştırmamaya sebep olur . Çünkü ucub, kendini bu gibi araştırmalardan müstağni kılar. Hatırladıklarına da ehemmiyet vermez olur. Onların bağışlanmış olduğunu sanır. îbadet ve amelleri gelince; onları beğenir, ibadet yapıyorum diye böbürlenir. Allah'ın tevfıkiyle ibadet ettiğini unutur. îbadetini beğendikçe de afetlerini beğenmez olur. Ucbun sahibi kendini ve fikrini beğenir, Allah'ın mekrinden emin olur. Allah katında mevki sahibi olduğunu sanır, Allah'a karşı kendini hak sahibi iddia eder. Uhud harbinde Talha (r.a.) kendi hayatını feda ederek Resuli Ekrem'i öyle müdafaa etmişti ki elinden büyük yara almıştı. Yapmış olduğu işin ehemmiyetini düşünerek biraz kendini beğenir gibi olmuştu. înce sezişe sahip olan Hz. Ömer (r.a.) Talha'nın (r.a.) bu hissiyatını sezer sezmez: "Resulu Ekremi müdafaa ettiği günden beri Talhanm yüzünde bir ucub eseri tezahür ediyor" dedi. Buna rağmen Talha (r.a.) ucbunu ne açıkladı, ne de bu yüzden kimseyi tahkir etti. Şura zamanı îbni Abbas (r.a.) Ömer'e (r.a.) "Talha'yı nasıl görüyorsun" diye sorduğunda O: "Onda ucubtan bir miktar koku vardır" dedi. Bişr b. el-Mansur ibadete fazla devam ettiği için onu görenler hemen Allah'ı ve ölümü hatırlardı. Bir gün namazı fazla uzattı. Ardından adamın biri seyrediyordu. Bunun farkına varan Bişr : "Sen benim ağır kıldığıma bakma. Bu aslında mühüm bir şey değildir. îbliste uzun zaman melekler arasında ibadet ettikten sonra gideceği yere gitti dedi. (İhya 3, 790-792) |
İhya 'İ Ulumu'd-Din
Hz. îsa (a.s.) dünyada alçak gönüllü olanlara müjdeler olsun ki kıyamet günü onlar kürsü sahipleridir. Hz. Ömer (r.a.): "Alçak gönüllü ol ki Allah seni yüceltsin. Kul kibirlenip böbürlendiği zaman Allah'u Tela onu alçaltır ve bir melek: "Uzak ol, Allah seni uzaklaştırsın" der" dedi. Abdullah ibn Celil anlatıyor: "Bir defa bir ağacın gölgesine gittim. Baktım ki bir adam dalın gölgesinde yatmış, uyumuş. Fakat gölge kendisinden ayrılmış. Adamcağız uyanınca baktım ki Selman-ı Farisi (r.a.). Ona gölgelik ettiğimi anlattım. Bunun üzerine Selman: Ey Celil dünyada Allah için tevazu et, zira dünyada tevazu edenleri Allah'u Teala kıyamette yüceltir dedi." Ka'b diyorki: "Allah kime dünyalıktan bir nimet verdi de adam bu nimetin şükrünü ödedi ve tevazuunu gösterdiyse Allah Teala o nimetin menfaatini dünyada ona gösterdiği gibi ahirette de derecesini yükseltir. Fakat nimete şükretmez ve tevazu göstermezse Allah'u Teala dünyada o nimetten ona bir kar sağlamadığı gibi ahirette de ona cehennemden bir kapı açar." Abdulmelik bin Vervana: "Hangi adam daha eftaldir" diye sordular. Abdulmelik "Güce yeterken tevazu gösteren, hevesi varken dünyayı terkeden ve intikam almaya gücü yeterken af eden kimsedir" dedi. Hz. Süleyman (a.s.): "Sabahleyin kalktığı zaman zenginlerden yüz çevirerek yoksulların meclisine gider ve: miskin, miskinlerin arasına yakışır derdi. Diğer biri: "Zenginlerin seni adi bir elbise ile görmelerinden hoşlanmadığı gibi, fakirlerinde seni süslü elbise ile görmelerinden hoşlanma" demiştir. Hasan-ı Basri "Tevazunun ne demek olduğunu biliyor musunuz?" dedi ve devamla: "Tevazu, karşılaştığı her müslümanın kendinden üstün olduğunu kabul etmendir." Şibli kendini ziyarete gelen adama; "Sen kimsin ve nesin" diye sorar. Adam: "Besmelenin 'BA' sının altındaki bir noktacıktan ibaretim", diyerek tevazu gösterir. Şibli: "Allah şahidini öldürsün, sen kendine bir mevkiimi veriyorsun" dedi. (İhya 3, 732-736) |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.