![]() |
Namaz İbadeti
Namaz İbadeti İslâmiyet’te ilk farz olan ibadet namazdır. Kuran’da ibadetler içinde en çok tekrarlanan da yine namazdır. Çünkü namaz, kul ile Allah arasındaki maddi ve manevi yaklaşımı sağlayan bir davranış biçimidir. Müslüman kıldığı namazlarında, ayakta, rukûda ve secdede Rabbi ile beraber olmanın huzurunu maddi yönden, okuduğu âyet ve dualarla Allah’la konuşmanın hazzını da manevi yönden yaşar. Hz. Musa Tur dağında; Hz. Peygamberimiz de, Miraç gecesi “Sidretü’l- münteha” ötesinde Rabbi ile konuştu. Miraçta Cenab-ı Hak, Hz. Muhammed’e nice âlemler gösterdi. Kulu Muhammed’e vahiy edeceğini vasıtasız vahiy etti. Bu makamda iken Hz. Peygamber’e üç şey verildi: -Beş vakit namaz farz kılındı (Daha önce sabah ve akşam namazları kılınmakta idi.), -Bakara Suresinin son iki ayeti (âmene rasûluanlamı) vahiy edildi, -Hz. Peygamber(s)’in ümmetinden Allah’a şirk koşmayanların Cennete girecekleri müjdesi verildi (Müslim, İman: 173). Nasıl ki Hz. Peygamberimiz (s), miraç olayında Rabbine yaklaşıp O’nunla vasıtasız konuşma lütfuna sahip oldu; bunun gibi Müslümanlar da günde beş vakit namazda Allah’ın huzuruna durup O’nunla konuşma imkânına kavuşurlar. Bu nedenle müminin miracı da, namaz olmaktadır. Ancak hangi koşulları taşıyan namaz? Bu ayrıntıların bilinmesi ve buna göre Müslüman’ın davranışlarına yön vermesi gerekir. Aksi halde kılınan namaz, taklit ve gösteriş ötesine geçmeyen bir alışkanlık biçimi olur. Namaz kılmayı emreden kimdir? Allah Teâlâ... Öyleyse makbul namazın koşullarını da O belirlemiştir. Ne diyor Yüce Rabbimiz: “Kitaptan sana vahiy edileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Şüphe yok ki namaz, hayâsızlıklardan ve kötülüklerden alı koyar. Ve elbette ki, Allah’ın zikri en büyüktür. Ve Allah ne yaptığınızı bilir.” (Ankebut sur/45). “Namazlara ve orta namaza devam edin. Allah’a saygı ve bağlılık (huşu) içinde namaz kılın” (Bakara Sur/238). “Onlar ki, namazlarında huşu içindedirler” (Müminin Sur/2). Yaratan’ın Müslüman’dan istediği namaz, dosdoğru olacak ve aynı zamanda kişiyi hayâsızlık, kötülük gibi davranışlardan uzak tutacak özellikte bulunacaktır. Konuyu biraz daha açalım: Dosdoğru namaz, Allah’ın emirlerine ve Hz. Peygamberimizin (s) tavsiyelerine göre kılınmış namaz olmalıdır. Şöyle ki, önce belirlenen kurallara uygun aptes alınmalı, vaktini de belirterek niyet yapmalı, tekbirleri, kıyam, kıraat, rukû, sücud, teşehüt gibi hareketleri sırasına göre zamanında yapmalı, namazın başlangıcı ile selâm verip çıkışına kadarki sürede huşu içerisinde bulunup şeytanın vesvesesinden uzak kalmaya çalışmalıdır. Kişi niyet edip namaza başlayınca, şeytanın güdümündeki nefsin etkisinde kalıp günlük sorunlarını düşünmeye ve çare bulmaya kalkışırsa bu kılınan dosdoğru namaz olamaz. Peki, ne olur? Sevabından öte, sadece üzerindeki farz borcu şeklen ödenmiş bir namaz olur. Şimdi dosdoğru namaz kılacak bir Müslüman’ın fıkıh kurallarına göre hareket tarzına beraberce göz atalım: Önce bedeni ve elbisesini, varsa pislikten temizler. Niyet edip aptes almaya ellerini yıkamakla başlar. Ağza- buruna su verip çalkalar ve yüzünü yıkar. Önce sağ sonra sol kollarını dirseklere kadar yıkar. Baş ve kulakları mesh edip önce sağ sonra sol ayakları bileklere kadar yıkar. Bütün bu yıkama işlemlerini en az üçer defa tekrarlar. Namaz vaktine göre, o vaktin (Farz, Vacip, Sünnet) namazlarına niyet edip usulüne uygun kılar. Eğer namaz içerisinde bir yanlışlık yapılmış veya unutma olmuş ise sonunda yanılma secdesi yaparak namazını tamamlar. Yanılma secdesi, namazın vacipleri için yapılır. Farz olan bölümlerdeki hata için yapılmaz; geçerli olabilmesi için namaz tekrar kılınır. Namaz içinde iken şeytanın vesvesesi ile amansız bir mücadele sürdürür. Mümkün oldukça namazla ilgili olmayan düşüncelerden uzak kalmaya çalışır. İşte bütün bunlar, Müslüman’ın namaz ibadetini yaparken karşısına çıkan imtihan konularıdır. Kuralları aynen uygulayan, dosdoğru namaz kılmış olur. Yine namazda iken, sağa- sola bakmak, elbisesini düzeltmek, konuşmak işaret etmek veya sorulan soruya cevap vermek, namaz yerindeki çöpleri toplamak, sakız çiğnemek, bir şey yemek, uykuya dalmak gibi meşguliyetler, Allah’a saygınlık ve bağlılığı engelleyen birer imtihan konusu olup yapana puan kaybettirir. Yani bütün bunlar kazanılan sevabı azaltır. Bir de kişinin namaz dışı sınavı vardır. Şeytan, kişi ile namazı arasına girip zaman, mekân ve ortam koşullarına göre caydırma işlemine kalkışır. Havanın sıcak- soğuk oluşunu bahane eder ve kişi üzerinde uyuşukluk yapar. Uyku hali getirip, “Başkaları namazla ilişkisi olmadığı halde nasıl refah içinde yaşıyor; sen namaz kıldın da iki yakan bir araya mı geldi? Namaz kılarsan gerici derler, sonra insanı işinden- gücünden ederler; çocuklarına iyi gözle bakmazlar ve dolayısı ile onların geleceklerini de olumsuz yönde etkilersin” gibi düşüncelerle kişiyi meşgul eder. Şimdi bir tarafta Allah’ın “namaz kılın” emri, diğer tarafta nefsin vesveseli itirazları..Hangi yönü tercih edecektir? Böylece imtihanını başarı derecesi de ortaya çıkacaktır. Bu bölümde belki de bugüne dek bilmediğiniz, görmediğiniz, okumadığınız ilginç bir konudan söz edilecektir. Yazarın araştırarak ve yaşayarak elde ettiği deneyimleri sizlerle paylaşarak açılan pencereden bir gerçeğin daha görülmesine yardımcı olunacaktır: -Nasıl bir pencere? -Gönül penceresi! -Peki, gönül penceresinden bakılınca ne gibi gerçek görülecek? -‘Kılınan namaz, yapılan dua ve makamı ile okunan Kuran’ın insan sağlığını olumlu yönde etkilediği ’ gerçeği! Şimdi denebilir ki, bu konu çok önceden bilinmekte, bunun neresi yeni bilgi? Size anlatılacak olan konu bunun ötesinde başka bir yorum. Sabırla okuyalım ve birlikte görelim ; bakalım Mevlâ’m neylemiş, yaptıklarını ne kadar güzel eylemiş!... .Yüceler yücesi Ulu Allah buyuruyor: “ Kuran okunduğu zaman onu dikkatle dinleyin ve susun ki merhamet olunasınız (acınasınız)” (Araf Sur./204) Bu ayeti her Cuma hutbesinde İmam Arapça metin olarak okur ve Müslümanları uyarır. Böylece Kuran’a saygı, Allah emrine itaat ve sevap kazanmak niyetiyle Kuran okunduğu zaman meşguliyetler terk edilip huşu içerisinde dikkatle dinlemek gerekir. Hal böyle iken birçok Müslüman, istedikleri halde bir türlü Kuran’ın okunuşunu dikkatle dinleyemediklerinden yakınırlar. Dahası, dinlemeye başladıktan kısa süre sonra ilgisi olmayan çeşitli düşüncelerin kendilerini meşgul ettiklerini üzülerek ifade ederler. Diğer bir deyişle, akıl ile nefsin mücadelesine sahne olurlar. Nedeni araştırılırken üç sorun karşımıza çıkar: 1.Kuran’ın usulüne uygun okunmadığı; veya , 2.Türkçe anlamı bilinmediğinden kısa süre sonra dikkatin dağıldığı, 3.Dinleme tekniğinin yeterince uygulanmadığı. Bu konuları biraz irdeleyerek soruna çözüm bulmaya çalışalım: Kuran, Hz. Peygamberimize vahiy edilmeye başladığı zaman Arap edebiyatının en güçlü olduğu zamandı. Yarışma yapılıyor, beğeni kazanan şiirler Kâbe duvarına asılarak sahibi onurlandırılıyordu. Böyle bir ortamda müşrikler Kuran’ı dinleyip kötülemek, halkın ilgisine engel olmak amacıyla kusur bulmaya çalıştılar. Fakat Kuran’ın anlatım ve okunuşundaki ahenk, getirdiği hükümlerin tutarlılığı karşısında mantıklı bir söz bulamadılar. Kendi şiirlerinden kat kat üstün olduğunu da anladılar; yine de, “Eskilerin masalları” diyerek küçümsemek istediler. Buna karşın yine de, dinleyenlerin çoğunun Kuran’ın ilâhi cazibesine tutulup Müslüman olmaları önlenemedi. Hz. Ömer’in Müslüman oluşuna ilişkin gelişmeler de bu görüşün ilginç örneğini teşkil eder. Şöyle ki; Hz. Ömer, İslâm’a girmeden önce fiziki yapısı ve davranışlarıyla çevresine korku salan bir kişiliğe sahipti. Bir gün henüz Müslüman olan kız kardeşinin evine gider. Kapıya yaklaştığında içeride okunan Kuran’ı işitir. Kendisine hâkim olamayarak kız kardeşini ve kocasını tokatlar. Hırsı geçince, işittiği şeyin ne olduğunu sorar ve kendisine de okunmasını ister. O güzelim Kuran’ı ahengiyle dinleyince imana gelip hemen Hz. Muhammed’in (s) bulunduğu yere koşar Peygamber Efendimizin önünde diz çökerek kelime-i şahadet getirip Müslüman olur ve seçkin sahabeler arasında yerini alır. |
Namaz İbadeti
1961 yılında İstanbul Yük. İslâm Enstitüsünde tefsir ve fıkıh dersleri veren Pakistanlı bilim adamı Prof. Muhammed Hamidullah anlatıyor: “İstanbul’da iken bana Avrupalı bir müzik profesörü geldi: -Kuran’ı tetkik ediyorum dedi. Kuran şiir değildir ama onda öyle bir musiki var ki, insanı hayrete düşürüyor. Şiirde bir kelimenin yerini değiştirirsen vezin bozulur, musiki ve ahengin kaybolduğu derhal anlaşılır. Ama nesirden bir harf, birkaç kelime kaldırsan ahenk bozulmaz. Çünkü ölçü yoktur. Kuran şiir olmamakla beraber ondan bir harf kaldırsan derhal kendine has musikinin aksadığı görülüyor. Bu beşer sözünde olmaz Beşer sözünde böyle istisnasız tam bir ahenk bulunamaz. Bunun için Müslüman oldum; yoksa ben Arapça bilmem, dedi 1” Müzik sanatıyla uğraşanların Müslüman oluşlarında, bilhassa Kuran’ın harika ritim ve ahenginin büyük ölçüde etkili olduğu görülür. Hassas sanatçı kalpleri bu ilâhi cazibeye takılıp İslâm’ı seçerken kendilerini huzur ortamında bulduklarını ifade ederler. Örneğin Cat Stevens (Yusuf İslâm), Stewie Wonder ve M. Becart bunlardan birkaçı. Pop müzik dünyasının en meşhur gruplarından olan Boney-M’in iki vokalisti ile grubun menajeri de bu gerekçeyle Müslüman olurlar. Bir İngiliz âlimi olan A.J.Arberry de duygularını şöyle ifade eder: “Kuran’ı her ne zaman makamla okunurken işitsem, bana müzik dinliyormuş gibi gelir. Bu sürekli melodinin altında kusursuz bir ritmin ısrarlı temposunu işitiyorum. Tıpkı kalbimin vuruşları gibi... 2 Tekrar o konuya dönelim. Arapça bilmeyen, çevresinde Arapça konuşulmayan, sanatçı olma dışında başka özelliği bulunmayan bu kişiler, nasıl oluyor da adını da, dinini de değiştirecek kadar Kuran’ın ritim ve ahengini yaşamlarının vazgeçilmez bir parçası haline getirebiliyorlar? Evet! Hayranlık duymuşlardır, çünkü hassas sanatçı kalpleri ilâhi ahenk ile beşeri ahengin farklılığını kolayca ayırt etmeğe daha duyarlı bulunmaktadır. Diğer bir ifadeyle dinleme tekniğini iyi kullanan kişilerin duydukları haz ile sadece kulağa gelen sesi algılamaktan başka gayreti bulunmayanların hissettikleri ahenk elbette farklı olacaktır. Birincisi haz duyarken, ikincisi sıkıntıdan yakınacaktır. Nedeni, dinleme tekniğinin yeterince kullanılmaması. Örneğin, okuma becerisini ele alalım. Kimisi sesli okur, kimisi sessiz okur; kimisi yavaş okurken kimisi de hızlı okur. Sesli okumada, konuşmada kullandığımız organlar çalışır. Sessiz okumada ise gözle takip edilir ve anlam beyinde oluşur. Bunun gibi dinlemede haz duyabilmek için gerek şiir olsun, gerek müzik olsun kendini melodinin akışına verip dikkatini bu noktaya odaklaması gerekir. Bu aşamada melodinin ses tonu ile nefes alış- veriş biçimi de önem kazanır. Ses tonu, konuşma ses ölçüsünü aşmamalı, çünkü duyu organının sinir hücreleri buna uyarlıdır; yüksek ses rahatsızlığa neden olur. Nefes de diyafram (karın) kullanılarak burundan alınmalı ve yavaş yavaş dışarı verilmelidir. Böyle bir uygulama ile dikkatin dağılması da önlenmiş olur. Dinleme tekniği denen bu uygulama ile kişi melodinin akışına kendini verip ritimli ve ahenkli ses titreşimlerinin sinir hücrelerini terapi yapmasına olanak sağlayabilirse haz duyulması gerçekleşmiş olur!.. Kişi bu konuma geldiği zaman kalpten doğan titreşimlerinin bütün vücuda dalga dalga yayıldığını hisseder. Bunun sonucu olarak haz dediğimiz iyimser duygu bütün benliği sarar. Demek ki, dinlenen bir melodiden haz duyulabilmesi için; -Ritim ve ahengin bulunması, -Ses tonunun, konuşma ses ölçüsünü aşmaması (konuşma ses tonu 40-60 desibel arasında), -Dikkatin dinlenene odaklanıp takip edilmesi, -Dinlemeye başlanınca diyafram kullanılarak burundan nefes alıp yavaş yavaş dışarı verilmesi, gerekecektir. Kuran’ın okunuşunda kendine özgü bir ritim ve ahenk bulunması nedeniyle dinleme tekniğine göre okunuş takip edilirse kesinlikle haz duyulacaktır. Esasen, Allah’ın Hz. Peygamberimiz şahsında tüm Müslümanlara buyruğu da bu yöndedir: ” Biz onu okuttuğumuz zaman, onun okunuşunu takip et.”(Kıyamet Sur/18). Yani, dikkatini bu noktaya topla ve okunuşu içinden takip et ki haz duyabilesin. Nitekim Peygamberimizden nakledilen bir hadis de şöyledir: “İbn-i Mes’ud anlatıyor: Nebi(S.A.V)” bana Kuran oku,” deyince : Ya Resullah, Sana mi okuyacağım? Hâlbuki Sana inzal buyuruldu, dedim. Rasûl-i Ekrem (S.A.V.): Ben, Kur’an’ı başkalarından dinlemeyi daha çok severim, buyurdu”( Müslim, Kitabu salatil-müsafirin ve kasriha-247 (800 ) Peki, neden başkalarından dinlemeyi daha çok seviyor? Kur’an’ın makamla okunmasının verdiği hazdan yararlanmak için, değil mi? Evet!... Hac ve Umre amacıyla Mekke’de bulunup Kâbe’de namaz kılan hacılar unutulmaz anı olarak o günlerini nakledip hatıralarını yenilerler. Düzgün ve akıcı Arapça şive ile namazda okunan Kuran ve yapılan dualar cazibe odağı olur. Özellikle ezberde olup anlamı bilinen ayetlerin okunuşunu takip ederken ritim ve ahengin titreşimleri kalpten doğup bütün vücuda yayıldığı hissedilir. Namazlarda okunan ”Fatiha suresi” sonrası hep birden sesli olarak (Hanefi Mezhebi dışındakiler) amiiiiiiiin denilmesi de aynı heyecanı yaşatır. Dahası, Beytullah (Allah’ın evi) olarak bilinen Kâbe’nin etrafında tavaf yaparken mukaddes bir mekânda bulunmanın vermiş olduğu heyecan içerisinde okunan dualarda da aynı haz hissedilir. Çoğu kez bazı hacı adaylarının şu samimi itiraflarına tanık olunur: “Buraya gelirken içimde bir endişe vardı; kalabalık ve sıcak ortamda rahatsızlığım daha da artarsa, mukaddes görevimi nasıl tamamlarım, diye! Fakat buraya geldikten sonra, ne baş ağrısı ne dizlerin ağrısı ve dermansızlığı, ne de kalp çarpıntısı kaldı. Boş yere endişelenmişim. Allah’a şükür! Mukaddes bölgenin manevi gücü ile şimdi kendimi daha iyi hissediyorum.”derler. Medine’de, Peygamberimizin yanı başında, Onun mescidinde cemaatla namaz kılmak da psikolojik açıdan son derece heyecan verici ve zevkli bir ibadet olmakta. Böyle bir ortamda okunan Kur’an’ın ritim ve ahengini takip ederek dinlemek mutluluk vermekte insana. |
Namaz İbadeti
Peki, haz dediğimiz iyimser duygu nasıl oluşur ve insan yaşamını hangi yönde etkiler? Birazda bu konu üzerinde durup gerçekleri görmeye çalışalım: İnsan vücudunun çalışma sistemi hayli karışık olmasına karşın yine de üzerinde araştırma yapanları hayret ve hayranlık içinde bırakan pek çok metabolizma aktivitesi belirlenip bizlerin bilgisine sunulmuştur. Bunlardan biri de sağlıklı yaşamı yönlendiren salgı bezlerinin salgıladıkları kimyasallar, yani hormonlardır. Salgı bezleri bedenin itici gücü ve hareket mekanizmasıdır, dersek hiçte abartmış olmayız. Yaratan Güç öyle bir sistem oluşturmuş ki, salgı bezlerinin,- bırak hiç çalışmaması,- normal seviyeden az veya çok çalışıp hormon üretmesi dahi metabolizmada dengesizliğe yol açıp kişide hastalıkların başlamasına neden olur Örneğin, tiroit salgı bezinin iyot içerikli T3 ve T4 hormonları üretebilmesi için vücuttan ham madde alması gerekir. Eğer yediğimiz besinlerde iyot iyonları yoksa veya miktarı az ise üretim hücreleri daha çok çalışma zorunda kalır ki, bu da aşırı çalışma sonucu kişide guatr hastalığının başlamasına neden olur. Peki, iyodun azlığı veya çokluğu ne gibi belirtiler gösterir? Troit salgı bezi tarafından üretilip kana karışan iyot hormonlarının azlığında (Hipotiroidı) kişide, yorgunluk, halsizlik, kilo alma, kas ve eklem ağrıları, deride kuruma ve saç dökülmesi gibi belirtiler görülür. İyodun fazla üretimi (Hipertiroidi) ise, kilo kaybı, çarpıntı, sinirlilik, uyku bozukluluğu, ellerde titreme ve terleme, yorgunluk ve halsizlik gibi rahatsızlıklar baş gösterir(28) Demek ki, sağlıklı bir yaşam için salgı bezlerinin normal bir ölçüde çalışması gerekmektedir. İnsanın neşelenmesine neden olan haz dediğimiz iyimser duygu da, salgı bezlerinin salgıladığı hormonlar sonucu ortaya çıkar. Akşam karanlığı basınca uyku hormonu denilen “Melatonin hormonu” salgılanır. Kişi uykuda gevşer ve rahat eder.Organizmada onarımlar yapılır ve varsa stres baskısı giderilir;ertesi güne morali düzgün ve daha dinç olarak başlar.Güneş ışınlarının ortalığı aydınlatmasıyla melatonin hormonu üretimi en aza inerken bu defa adına” serotonin” denilen mutluluk hormonu salgılanır. En önemli görevi ise stres hormonlarının etkisini bastırarak kişide haz, hoşlanma, sevinme gibi iyimser duyguların oluşmasını sağlar. Yeter ki kişide, yorgunluk, açlık, kan şekeri düşmesi ve stres gibi olumsuz haller bulunmasın; çünkü bunlar serotonin hormonu salgılanmasını önleyen faktörlerdir. Mutluluk hormonlarının işlevini anlamak için stres konusunun iyi bilinmesi gerekir. Süleyman GÜNVER |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.