![]() |
Güzel Ve Kötü Ahlâk
GÜZEL ve KÖTÜ AHLÂK Bil ki, bütün saadet ve insana âhirette fayda verecek salih ameller iki şeyde toplanmıştır: Biri, kalbin Allahu Teâlâ'dan gayri her şeyden kurtulması ve temiz olmasıdır. Bunu şu âyet ifade etmektedir: "O gün insana ne bir mal ne de evlatlar fayda verir, ancak selim bir kalple gelen kimsenin kalbi ve ameli fayda verir." İkincisi, kalbin Allahu Teâlâ'nın marifeti ile dolması-dır. Bu marifet, bütün kâinatın yaratılması ve peygamberlerin (aleyhimüsselam) gönderilmesindeki ana hedeftir. Güzel ahlâk, bu iki şeyi içinde toplamaktadır. Güzel ahlâktan daha yüksek bir fazilete sahip olan hiçbir haslet bilmiyorum. Bunun için Allahu Teâlâ peygamberi Hz. Muhammed'i (s.a.v) onunla överek şöyle buyurmuştur: eş-Şuarâ 26/89. "Resulüm, gerçekten sen büyük bir ahlâk üzeresin.^ Allahu Teâlâ diğer bir âyetinde şöyle buyurmuştur: "O'na ancak güzel sözler yükselir (ulaşır); onları da Allah'a salih amel yükseltir." Güzel söz, tevhid ve marifettir. Salih amel ise, tevhid ve marifete yükselen kalbin, onlardan elde ettiği nur ve feyiz ile temizlenmesidir. Buradaki yükselmenin mânası, kalbin huzur bulması, tevhid ve marifetin etkisiyle hakka boyun eğme ve zillet halini elde etmesi, azâmet-i ilâhîyye karşısında titreyip teslim olmasıdır. İşte o zaman kalp, yüce Allah'a yakın olur. |
Güzel Ve Kötü Ahlâk
Güzel ahlâk nedir? Bil ki, insan için zahirî suret gibi bâtınî (iç âleminde manevî tarafını temsil eden) bir suret vardır. Allah'ın selâmı hepsinin üzerine olsun, bütün peygamberler, bu iç sureti güzelleştirmek, temizlemek ve ona mükemmel bir denge vermek için gönderilmişlerdir. Bu halin elde edilmesi, güzel ahlâkların insandan, bir zorlama ve hesap olmadan kolayca ortaya çıkmasıdır. İşte güzel ahlâk bu şekilde oluşur. Kötü ahlâk ise, bunun zıddı olan sıfatların insandan kolayca ortaya çıkmasıdır. Bil ki, bütün güzel ahlâklar ve kötü ahlâklar, üç sıfattan ortaya çıkar; bunlar temel ahlâklardır. el-Kalem 68/4. el-Fâtır 35/10. Birinci sıfat, akıldır. Bu, ilim ve hikmetle kuvvetlenip dengelenmiş akıldır. Hikmet, hak olan itikadı bâtıl olandan, doğru sözü yalandan, iyi işi kötüden seçip ayırmaktır. İkinci sıfat, insandan zararı defeden gazap kuvvetidir. Zaten gazap, bunun için yaratılmıştır. Bu kuvvetin kemâli ve dengesi, hikmete uymasıdır. Eğer hikmet onun ortaya çıkmasını isterse, gazap kuvveti ortaya çıkar; tutulmasını isterse, içte tutulur. Bu durum, eğitilmiş köpeğe benzer; sahibi ona ne derse köpek onu yapar. Üçüncü sıfat, faydalı şeyleri elde ettiren şehvet kuvvetidir. Bu kuvvet de akla itaat için yaratılmıştır. Onun güzelliği ve dengesi, hikmete kulak verip ona göre hareket etmesindedir. Bil ki, ahlâklarda bizden istenen dengede ve orta halde durmaktır. Şu âyet-i kerîme bunu ifade etmektedir: "Elini iyice sıkıp boynuna bağlama; onu tamamen açıp savurganlık da yapma; ikisi arasında dengeli bir yol tut" Şu halde adalet (denge), bu sıfatların yanında dördüncü temel bir sıfat olmaktadır. Sıfatlarda itidal ve denge şöyle olmaktadır. |
Güzel Ve Kötü Ahlâk
SIFATLARIN DEĞİŞİK HALLERİ Bil ki, hikmetin ifrat (aşırılık), tefrit (noksanlık) ve ikisinin ortasında denge halleri vardır. Hikmet deyince, övülen denge hali kastedilir. el-İsrâ 17/29. Hikmet sıfatı dengede olunca ondan tedbir, parlak düşünce, amellerin incelikleri ve nefsin gizli âfetlerini tanıma konusunda güzel anlayışlar ortaya çıkar. Hikmetin ifrat halinden hile, aldatma, kurnazlık ve benzeri huylar ortaya çıkar. Hikmet noksan olunca dalgınlık, cahillik, ahmaklık ve delilik ortaya çıkar. Cahillik, tecrübe azlığıdır. Ahmaklık, niyeti iyi fakat gidişatı kötü olmaktır. Delilik ise, bütün bu saydıklarımızın bozuk olmasıdır. Gazap kuvvetine gelince, gazabın itidal (dengeli) haline şecaat denir. Şecaattan; cömertlik, darda kalanlara yardım, kinini tutma, sözünde durma gibi güzel huylar ortaya çıkar. Gazabın ifrat (aşırı) derecesi vardır; ondan kibir, kendini beğenme, aşırı kızgınlık ve benzeri kötü huylar ortaya çıkar. Gazabın tefrit (noksan ve gevşek derecesi vardır; ondan da düşüklük, zillet, korku ve içe kapanıklılık meydana çıkar. Gerçi, bu derecede insan, gerekli hakkını alır, fakat genelde zillet hali yaşar. Şehvet kuvvetine gelince, onun itidal (dengeli) haline iffet denir. İffetten, cömertlik, sabır, vera' (şüpheli şeylerden çekinme), insanlara yardım ve kimsenin elindeki mala göz dikmeme gibi güzel huylar ortaya çıkar. Şehvetin ifrat (aşırı) halinde, hırs, mala ve keyfine aşırı düşkünlük gibi kötü huylar ortaya çıkar. Onun tefrisi (noksan) halinde ise haset, küfür, kınayıp ayıplama gibi kötü huylar ortaya çıkar. Şu halde, güzel ahlâkların temeli hikmet, şecaat, iffet ve her birinin mükemmel hali olan adalettir. Diğer bütün güzel ahlâklar, bu dört ahlâka bağlıdır. Bu dört ahlâkı en mükemmel şekliyle şahsında gerçekleştiren ancak Hz. Resûlullah Efendimiz'dir (s.a.v). Hayırlarda muvaffakiyet ancak yüce Allah'ın yardımı ile mümkündür. |
Güzel Ve Kötü Ahlâk
TEVAZU AHLÂKI Bir cümle ile söyleyecek olursak, mütevazı' kimse Al-lahu Teâlâ'nın ahlâkı ile ahlâklanmış kimsedir. Bu ona âhirette şeref olarak yeter. Hz. Peygamberin (s.a.v) şu sözü bunu ifade etmektedir: "Kim Allah için tevazu gösterirse, Allah onu yükseltir."74 Tevazu, insanın iradeli olarak yaptığı işlerde kendisini ifrat ve tefritten korumasıdır. Bu haldeki kimse, ne kibirlenir ne de kendisini rezil rüsv (s.a.v) eder. Tevazünün aslı, kulun kolayca hakka boyun eğmesi, ona kulak vermesi ve hak karşısında nefsini zelil etmesidir. Hak deyince Allahu Teâlâ ve O'nun emri kastedilir. Tevazünün son noktası; kulun, yüce Allah'ın her işteki hikmetini ve tek yaratıcı olduğunu bildiği için, övüldü- 74 Müslim, "Birr", 19; Tirmizî, "Birr", 81; ibn Mâce, "Zühd", 16; Dâri-mî, "Zekât", 35. günde bir zillet hali hissetmemesi, kötülendiğinde de kalbinde bir acı ve sıkıntı duymamasıdır. Çünkü kul, efendisinin önünde bir zillet hali hissetmez. Bu, muvah-hidlerin (her şeyde yüce Allah'ın tek tasarruf sahibi olduğunu görenlerin) yoludur. Zira, tevazu sahibi, nefsim de bir kıymet gördüğü için onu alçaltır; tevhid ehli ise, nefsinde bir kıymet görmez ki, tevazu ile uğraşsın. Şu halde tevazu sahibi, ihtiyarî olarak yaptığı işlerinde kontrolü elinde tutar; kibre girmediği gibi zillete de düşmez. Bazan iradesi dışında zillet haline düştüğü olsa da bu devamlı değildir. Velîlerin yolu, başına gelen her şeye rıza göstermek ve ondan bir lezzet almaktır; çünkü her iş, yüce Allah'ın ilmi ve iradesi ile meydana gelmektedir. Bu durumda o, Allahu Teâlâ'nın hükmüne ve güzel işine nazar eder, halindeki kusurundan dolayı kendinde bir zillet hali hissetmez. Zillet halini hisseden ancak, kibirli, cahil ve ilâhî fiillere bakışında kusurlu kimselerdir. Bu kimselerin zillet hali arttıkça, kibirleri de artar; çünkü onlar zillete tevazu derler, tevazuyu yüksek bir hal görürler ve onunla kibirlenip kendilerini beğenirler. Allahu Teâlâ'yı tanıyan ariflere gelince; onlar kâinatta Allah'tan başka kimseyi görmezler ve O'nun hiçbir hükmünü beğenmemezlik etmezler. Aksine, kâinatta her ne oluyorsa onu, kendilerine yapılan ilâhî ikramların bir alâmeti görürler. İmamlardan biri (rah) bu konuya şöyle işaret etmiştir Marifet ancak, zillet hali kendilerinin ayrılmaz bir sıfatı olan mütevazı kimselerin kalbinde bulunur. Onlar, devamlı Allahu Teâlâ'nın kudretini müşahede eder ve ilâhî nazar altında olduklarını bilerek hareket ederler. Eğer onlar, semaya yükseltilseler, nefislerinde bir kemâlâtla-rı artmaz; şayet en aşağı derecelere indirilseler, bunu da kendileri için bir noksanlık görmezler. Çünkü onlar, gerçek kemâlatm Allahu Teâlâ'nın hükmettiği işlerde ve kendilerinde gerçekleştirdiği şeyde olduğunu bildiklerinden, kendi irade ve tercihlerini terketmişlerdir. Birde onlar, bu hallerini korudukları sürece devamlı Allahu Te-âlâ'ya yaklaşmakta ve daha fazla ilâhî lutuflara ulaşmaktadırlar. Bu, mukarrebîn makamındaki ariflerin rüt-besidir. Salihlere gelince, onların tevazusu, nefislerini ve rab-lerini tanıdıkları ölçüdedir. Tevazünün alâmeti, kendisine hak olan bir şey emre-dildiği zaman burun büküp onu beğenmemezlik yapmamaktır. Eğer nefsinde hakka karşı böyle bir duygu varsa, o hakkı kabulde kibirlenen bir kimsedir. Bu, büyük bir günahtır. Allahu Teâlâ en iyisini bilir. İmam Gazali. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.