ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   İslami Yazılar & Hikayeler (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=320)
-   -   Kâfirlerin Aldanması (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=370355)

Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 02:23 AM

Kâfirlerin Aldanması
 

Kâfirlerin Aldanması
Onlar, aldanma konusunda iki kısımdır: Dünya hayatının aldattığı kâfirler ve Allah hakkında pek çok şeyin kendilerini aldattıkları.
Dünya hayatının aldattıkları diyor ki:
"Peşin olan, veresiyeden hayırlıdır. Dünyanın zevk ve lezzetleri için kesinlik söz konusudur fakat, âhiretin zevk ve lezzetleri hususunda şüphe mevcuttur. Kesin olan, şüpheli şeyden dolayı terk edilmez."
Bu, geçersiz bir kıyastır ve mel'ûn İblisin, 'hayırlı oluş'un sebepte olduğunu zannederek "ben ondan (Âdem) daha hayırlıyım"2 sözünde yaptığı kıyasa benzemektedir. 2 Sâd 38/76.
Bu aldanmanın tedavisi, iki yoldan birisiyle olabilir: Ya tasdikle -ki bu, imandır- veya aklî


delille... Tasdikle tedavisi kişinin, Allah'ın, "Allah'ın katında olan daha hayırlı ve devamlıdır" Kasas 28/60.
ve "Dünya hayatı aldatıcı şeylerin geçici zevklerinden başka bir şey değildir" Âl-i imrân Hadîd 57/20.
âyetlerini ve peygamberlerin bildirdiklerini doğru kabul etmekle olur.
Aklî delile gelince, bu yaptığı kıyaslamanın bozuk olan yönünü bilmektir. Onun "dünya peşin, âhiret veresiyedir" sözü, doğrudur. "Peşin olan veresiyeden hayırlıdır" değerlendirmesi ise yanıldığı noktadır. İşin aslı hiç de öyle değildir. Eğer peşin olan, miktar ve hedeflenen açısından veresiye gibi ise elbette peşin daha iyidir. Fakat peşin olan veresiyeden daha az ise, tabiî ki veresiye daha hayırlıdır.
Bilindiği gibi âhiret ebedîdir. Dünya ise sonlu ve geçicidir. Onların "Dünya için kesinlik, âhiretin varlığı için ise şüphe söz konusudur."


sözleri, temelinden geçersizdir. Bilakis burada inananlar için hiçbir şüphe mevcut değildir.
Âhiretin varlığının kesinliği iki yoldan anlaşılır: Birincisi, kişi nasıl tedavi olmak için işinin ehli olan bir doktoru taklit ediyorsa, aynı şekilde peygamberleri ve âlimleri doğrulayıp dediklerine iman etmesidir. İkincisi ise, peygamberler için vahiy, veliler için de ilham yolu.
Sakın zannetme ki Hz. Peygamber'in (s.a.v.) dünya ve âhiretle ilgili durumlar hakkındaki bilgisi, Cebrail (a.s.)'ı taklitten kaynaklanmaktadır. Çünkü taklit, kesin bir bilgi kaynağı değildir ve de Hz. Peygamber (s.a.v.) böyle bir şeyden uzaktır. Tam aksine, eşyanın perdesi kendisi için kaldırılmış ve O da, nasıl ki beden gözüyle dış dünyayı görmüşse, eşyanın hakikatini de basiret nuruyla müşahede etmiştir.
Mü'minler eğer yanlış sözler ve inanışlarla Allah'ın emirlerini yani sâlih amelleri ihmal eder ve onları basit arzularla bulandırırlarsa, aynı aldanma noktasında kâfirlerle ortak olurlar. Zaten


dünya hayatı, kâfir-mü'min herkes için bir aldanma sebebidir.
Kâfirlerin Allah hakkında aldandıkları yöne gelince, onların kendileriyle ilgili olarak söyledikleri şu sözlerini ele alabiliriz: "Eğer Allah bizi tekrar diriltilecek olursa, zaten biz buna başkalarından daha çok hak sahibiyiz." Nitekim Allah Teâlâ onların durumundan şöyle bahsediyor:
"(Derler ki Bunun hiçbir zaman son bulacağını zannetmiyorum; kıyametin kopacağını da zannetmiyorum. Eğer Rabbimin huzuruna götürülecek olursam kesinlikle bundan daha hayırlı bir sonuçla karşılaşırım." Kehf 18/35-36.
Bu aldanmanın sebebi, İblis mel'ûnun mantık yoluyla yaptığı hatalı kıyasa dayanmasıdır. Şöyle ki onlar bazen, Allah'ın dünyada kendilerine verdiği nimetlere bakıp âhiret nimetlerini buna kıyas ediyor; bazen de Allah'ın dünyada
kendilerine hemen azap göndermediğine bakıp âhiret azabını buna kıyas ediyorlar. Şu âyette buyurulduğu gibi:
"Allah söylediklerimizden dolayı bize azap etse ya!" 6 Mücâdele 58/8. diyorlar.
Onlar bazen de mü'minlere bakıp onların fakir olduklarını görünce küçümseyerek diyorlar ki:
"Aramızdan, Allah'ın kendilerine lütuf ve ihsanda bulunduğu kimseler bunlar mı!"7 En'âm 6/53. s Ahkaf 46/11.
"Bu iş iyi bir şey olsaydı onlar bizi geçemezlerdi."
Onların tasavvurlarında düzenledikleri kıyas şöyle: "Allah bize dünya nimetlerini ihsan etmiştir. Her ihsan eden sever; her seven de ihsanda bulunur." İşin doğrusu böyle değildir. Tam aksine Allah ihsan eder fakat sevmeyebilir.


Hatta belki de ihsan, bu iyiliğe muhatap olanın yavaş yavaş helakine sebep dahi olabilir. İşte bu, Allah hakkındaki gururun zirvesidir. Bununla ilgili olarak Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Sizden birisi sevdiği için hastasını nasıl ki bazı yiyecek ve içeceklerden uzak tutuyorsa, Allah da mü'min kulunu aynı şekilde dünyaya karşı muhafaza eder."
Bunun için basiret sahipleri, dünya kendilerine yöneldiğinde üzülür; başlarına fakirlik gelince sevinir ve 'İyi insanların alâmetlerine merhaba!' derlerdi. Âyetlerde şöyle buyurulur:
"İnsan var ya, Rabbi kendisini imtihan edip de ikramda bulunduğunda ve bol nimet verdiğinde, 'Rabbim bana ikram etti' der." Fecr89/15.
hekimhan
"Zannederler mi ki Biz kendilerine mal ve oğullar vermekle, iyilikleri kendilerine çabucak ulaştırıyoruz? Hayır, onlar farkında değiller."
"Âyetlerimizi yalanlayanları, Biz, bilmeyecekleri yönden derece derece helâka yaklaştıracağız. Ben onlara mühlet veririm. Muhakkak ki Benim tuzağım pek çetindir.
"Kendilerine yapılan uyarıları unuttuklarında, (vermiş olduğumuz sıkıntı ve musibetleri kaldırıp) üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Nihayet kendilerine verilenler sebebiyle şımardıkları zaman onları ansızın yakaladık, birdenbire bütün ümitlerini kaybettiler."
Aldanarak böyle bir inanca saplanan kişi, Allah'a inanmamış demektir. Bu aldanmanın kaynağı, Allah ve sıfatları hakkındaki bilgisizliktir. Çünkü Allah'ı tanıyan, O'nun imtihanından kendisini güvende hissedemez. Gerçekten on-
Mü'minûn 23/55-56.
Â'râf 7/182-183; Kalem 68/44-45.
En'âm 6/44. - ' -


lar, Allah kendilerine nice mal-mülk verdiği halde, Firavun, Hâmân ve Nemrud'un başlarına nelerin geldiğine de hiç bakmıyorlar! Halbuki Allah Teâlâ şu ayetlerde azabından sakındır-maktadır:
"Allah'ın azabına uğramayacaklarından emin mi oldular? Ziyana uğrayan topluluktan başkası Allah'ın azabından emin olamaz."
"Onlar tuzak kurdular ve Allah onların tuzaklarını başlarına geçirdi. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.'
"Sen kâfirlere mühlet ver; onları biraz kendi hallerine bırak!"
Allah kime bir nimet verirse o, bunun bir felaket olmasından korksun!
Â'râf 7/99.
ıÂl-i imrân 3/54.
Târik 86/17.

Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 02:23 AM

Kâfirlerin Aldanması
 

Mü'minlerin Aldanması
İnananlardan günah işleyenlerin aldanmaları şu sözlerinde kendini gösterir:
"Allah, bağışlayıcı ve merhametlidir; biz O'nun affını ümit ediyoruz."
Böyle söyleyip buna güvenir ve amelleri ihmal ederler. Gerçi dinde bu anlayış "ümit" açısından övülen bir düşüncedir. Allah'ın rahmeti elbette geniş, nimeti çok kapsayıcı ve keremi umumidir. Biz O'nun bir olduğunu kabul ederek O'na iman ediyor ve bu iman ve O'nun kerem ve ihsanı vesilesiyle ümidimizi kesmiyoruz.
Onların aldanmalarının kaynağı bazen de anne ve babalarının iyiliklerine tutunmak olur ki, bu zaten aldanmanın son derecesidir. Halbuki onların babaları sâlih ve takva sahibi olmalarının yanında günah işlemekten çekiniyor-lardı. İşte onların şu şekildeki kıyaslarını şeytan onlara güzel göstermiştir:


"Bir insanı seven onun evlatlarını da sever. Allah sizin babalarınızı sevmiştir. Öyleyse sizi de seviyor."
Bu sebeple de itaate gerek duymaz, buna güvenerek Allah hakkında kendilerini aldatırlar. Hiç bilmezler ki, Hz. Nuh (a.s.), oğlunu gemiye bindirmek istedi fakat bundan menedildi ve Allah onu Nuh kavminin cezalandırılması esnasında en feci biçimde suda boğdu. Yine Hz. Peygamber (s.a.v.), annesinin kabrini ziyaret edip, bağışlanması için dua etmek konusunda izin istedi; kendisine ziyaret izni verildi fakat istiğfar için izin verilmedi.17 Şu âyetleri de unutuyorlar:
17 Ebû Hureyle (r.a.) Rasûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu rivayet eder:
"Annem hakkında istiğfarda bulunmak için Rabb'im-den izin istedim, bana izin vermedi. Kabrini ziyaret etmek için izin istedim, bana izin verdi." Müslim, Cenâiz, 105,107; Ebû Dâvûd, Cenâiz, 77; Nesai, Cenaiz, 101; İbnu Mâce, Cenâiz, 48; Ahmed, Müsned, 2/44.


"Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez.
"İnsana ancak kendi çalışmasının karşılığı vardır."
Kim babasının takvasıyla kurtulacağını zannediyorsa, o kişi babasının yeme ve içmesiyle kendi açlık ve susuzluğunun gideceğini düşünen birisiyle aynı mantığa sahiptir. Takva herkeste olması gereken bir özelliktir ve bunda baba evladının hiçbir sorumluluğunu gideremez. Kaldı ki âhirette takvanın karşılığı verilirken kişi, kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacaktır, şefaat durumu hariç. Peygamberimiz (s.a.v.)'in şu hadisini de unutuyorlar:
"Akıllı kişi kendisini yüksek görmeyip ölümden sonrası için çalışandır; ahmak ise, kendini
18 Fâtır 35/18.
19 Necm 53/39.


boş duyguların peşine takan ve Allah hakkında kuruntular besleyendir."
Şu âyetleri de unutuyorlar:
"İman edenler ve hicret edip Allah yolunda cihad edenler var ya, işte onlar, Allah'ın rahmetini umabilirler. Allah bağışlayıcı ve merhametlidir"
"Hiç bir kimse, yaptıklarına karşılık olmak üzere kendileri için gözler aydınlığı olarak nelerin (sayısız nimetlerin) saklandığını bilmez."
Bu durumda, hiçbir amelde bulunmadan ümit beslemek doğru olur mu? Eğer ümitten önce bir çalışma söz konusu değilse hiç şüphesiz bu aldanmadır. Ümit ancak, korku ve ümitsizliği gidermek içindir. Şüphesiz bu fayda-

20 Tirmizî, Sıfatu'l-Kıyâme, 15; İbn Mâce, Zühd, 31; Ah-med, Müsned, 4/124; Beyhakî, es-Sünenü'l-Kübrâ, 3/369; Şu'abu'l-îmân, 4/350; Hâkim, Müstedrek, 1/125; Taberânî, el-Mu'cemu'l-Kebîr, 7/281.
Bakara 2/218.
Secde 32/17.


sından dolayı Kur'ân bunu dile getirmiş ve daha fazla olmasını teşvik etmiştir.
Onlara gurur, yaptıkları bir takım iyilik ve günahlar yönünden yaklaşır. Ancak günahları daha çoktur. Bununla beraber bağışlanacaklarını umar ve kötülükleri daha fazla olmasına rağmen iyiliklerinin ağır basacağını zannederler. Bu ise cehaletin doruk noktasıdır.
Bakarsınız onlardan biri, helal veya haram yoldan kazanılmış bir kaç dirhem sadaka verir. Fakat diğer tarafta insanların mallarından ve şüpheli yollardan elde ettiği kat kat fazladır. Bu insan tıpkı, terazinin bir kefesine on kilo koyup diğer kefesine de bin kilo koyduğu halde, on kilonun ağır basmasını isteyen kişiye benzer. Bu ise bilgisizliğin son noktasıdır.
Bazıları da iyiliklerinin günahlarından çok ol-. duğunu zanneder. Çünkü o, ne nefsini hesaba çeker, ne de günahlarını araştırır. Bir iyilik yaptığında onu aklında tutar ve ona güvenir. Bunun durumu şuna benzer: Bir insan diliyle
Allah'tan bağışlanma diler, gece gündüz Allah'ı yüz veya bin defa teşbih eder. Diğer taraftan gün boyu müslümanların gıybetini yapar ve Allah'ın razı olmayacağı şekilde konuşur. Bir de teşbihin faziletiyle ilgili âyet ve hadisleri araştırır. Onlara öncelik verir. Fakat yalancıların, söz taşıyanların ve de münafıkların çarptırılacağı ceza hakkındaki âyet ve hadisler hiç aklına gelmez. İşte bu da tam bir aldanmadır. Halbuki onun dilini günahlardan koruması, teşbih çekmesinden daha doğru bir davranıştır.

İmam Gazali.



Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.