![]() |
Aldanan Zenginler
ALDANAN ZENGİNLER Haram parayla Hayır Eseri Yapanlar: Bir grup, mescid, medrese, misafirhane, köprü, havuz ve insanların gözlerine hitâb edecek şeyler yapmaya düşkündür. İsim ve şöhretlerini ebedi-leştirerek, öldükten sonra da eserlerinin devam etmesi için onların üzerlerine isimlerini tuğla ile yazarlar ve bununla mağfireti hak ettiklerini sanarlar; fakat iki yönden aldanıyorlar: Birincisi; paralarını zulüm, şüpheli yollar, rüşvet ve haram yerlerden kazanmışlar. Kazanırken Allah'ın gazabına maruz kalmışlardır. Bu şekilde Allah'a isyan ettikleri için onlara düşen, tövbe etmek ve malları, eğer yaşıyorlarsa sahiplerine, hayatta değillerse vârislerine iade etmektir. Vârislerinden de hayatta olan yoksa o malları en mühim maslahatlar için sarf etmektir. Belki en önemlisi, fakirlere dağıtmaktır. Hal böyle olunca, binalar yapıp, ölünce de onları terketmenin ne faydası olabilir ki? Ancak riya, şöhret ve kendinden söz ediliyor olmasının verdiği zevk bunları mağlup etmiştir. İkinci yön ise; bağışta bulunmakla ve binaları yüksek yüksek yapmakla, kendilerini ihlâs sahibi görerek, hayrı amaçladıklarını zannetmeleridir. Böyle bir zengine fakir bir kişiye bir dînâr vermesi teklîf edilse nefsi buna razı olmaz, çünkü içinde yaptığı hayırla övülme sevgisi yer etmiştir. |
Aldanan Zenginler
Gösteriş ve Şöhrete Kananlar: Başka bir grup; belki helâl mal kazanır, haramdan kaçınır ve mallarını camilere harcarlar. Ancak bunlar da şu iki yönden aldanmaktadırlar: Birincisi; riya, övülme ve şöhret isteği. Şöy-leki; belki yakınında veya beldesinde fakirler vardır ve malı onlar için harcamak daha önemlidir. Şehirde çok sayıda mescid vardır. Ama asıl maksad, bu mescidlere ihtiyaç kalmayacak şekilde hepsini toparlayacak büyük bir Cami yapmaktır. Yoksa, maksat; fakir ve miskinler gerçekten muhtaç durumunda iken her sokak ve cadde başına bir mescid yapmak değildir! Ancak cami yaptırmak için mal harcama işi insanlar arasında tanınmaya daha uygun olduğundan bunlara daha kolay gelir. Güya insanların kendisi hakkında övgüyle söz etmelerini işitmemiş gibi davranırlar. Ama fakirlere yardımda bulunduğunda insanlardan aynı şekilde methiyeler duyması söz konusu olmaz. Bu haliyle Allah için çalıştığını düşünür, oysa Allah'tan başkası için çalışmaktadır. Niyeti bunu daha iyi ortaya koyar ve bu niyeti kendisi için b/r gazap sebebidir. Ama o yine, "Maksadım sadece Allah azze ve cel/e'dir." der. İkincisi; o, camilerin içini yasaklanan ve namaz kılanların kalplerini meşgul eden nakışlar- la süslenmesi için sarfeder. Çünkü o nakışlara bakarlar ve bu, namazın asıl maksadı olan kalp huzurundan gelen huşudan alıkoyar. Namaz içinde ve dışında akıllarına gelen her şey, onu bina ettiği ölçü ve anlayış çerçevesinde gelir. Nitekim camilerin süslenmesi bir yönden helâl değildir. Hz. Hüseyin (r.a.) demiştir ki: "Allah Resulü (s.a.v.) Medine'de mescidini bina edeceği zaman Cebrail (a. s.) gelerek, 'Onu yedi zira boyunda bina et, süsleyip nakışlama!' dedi." Fakat bunlar münkeri ma'ruf görüyor ve mün-kere güveniyorlar fakat aldanıyorlar. 3- Diğer bir grup ise, mallarını fakir ve miskinlere sadaka vererek geniş çevre edinmek ister. Fakirlerden bir kısmının âdeti, teşekkür ederek yapılan iyiliği yaymaktır. Bu zenginler, sadakayı gizlice vermekten hoşlanmazlar ve fakirin kendilerinden aldığını gizlemesini kendilerine bir hıyanet ve nankörlük görürler. Belki de komşularını açlığa terk ederler. Bunun için İbn Abbas (r.anhüma) şöyle buyurmuştur: "Âhir zamanda sebebsiz hacca gitmeler çoğalır; yolculuk yapmak onların hoşuna gider. Rızık onlara bol verilir; günah işler ve perişanlığa duçar olurlar; kiminin devesi çöl ve kumlar arasında savrulurken komşusu yanında olduğu halde araştırıp ona yardımcı olmaz." |
Aldanan Zenginler
Mali İbadeti Terk ve Bedeni İbadetlerle Yetinme: Mal sahiplerinden bir grup da, mallarını muhafaza edip, cimrilik derecesinde ellerinde tutarlar; diğer taraftan oruç, gece namazı ve Kur'ân'ı hatmetmek gibi herhangi bir masraf gerektirmeyen bedenî ibadetlerle meşgul olurlar. Bunlar da aldanıyorlar, çünkü helak edici cimrilik onların içine işlemiştir; mal infak etmek suretiyle asıl bunun kökünü kurutmaya muhtaçken, nafilelerle uğraşır ve buna vakit ayırmazlar. Bunlar tıpkı elbisesine yılan girip, neredeyse ölmek üzere olan fakat safrayı dindirmek için sirkeli bal şerbeti aramakla meşgul olan birine benziyorlar. Yılan sokmuş birinin buna nasıl ihtiyacı olabilir? Bişr el-Hâfî (k.s.)'ye, "Falan kimse çok oruç tutar ve namaz kılar."dendiğinde, "Miskin kendi hâlini bırakıp başkasının haliyle ilgileniyor; onun hâli ancak açlara yedirmek ve fakirlere in-fakta bulunmak olmalıdır. Dünyalık toplayıp bunları fakirlere vermediği bir durumda, nefsini aç bırakmasından ve nafile namaz kılmasın-dansa bu daha faziletlidir."'diye cevap verir. 5- Bir gruba ise cimrilik galebe çalmıştır, nefisleri ancak zekât vermeye müsamaha gösterir. Sonra bunlar, zekâtı bile kendilerinin yüz çevirdiği değersiz ve kalitesiz maldan verirler. Fakirlerden kendilerine hizmet edecek, ihtiyaçları için koşturacak birilerinin veya ileride ücretli olarak hizmette bulunmak üzere ihtiyaç duyacakları ve genel olarak amaçlarını sağlayacak kimselerin olmasını isterler. Zekâtlarını saygınlığından medet umabilecekleri büyüklerden kendine yardım edecek bir kişiye teslim eder- ler. Böylece onun katında ihtiyaçlarını gidermek üzere bir mevki elde etmeye çalışırlar. Bütün bunlar niyeti ifsad eder ve ameli boşa çıkarır. Bunu yapan da aldanmaktadır fakat yine de gühahkâr olduğu halde Allah'a itaat ettiğini zanneder. Çünkü Allah'a ibâdetle O'ndan başka bir amaca yönelmektedir. Bu ve benzerleri, mal ve servet konusunda aldanmışlardır. 6- Avam, zenginler ve fakirlerden bir grup daha vardır ki, zikir meclislerinde bulunup, bunun kendileri için yeterli olacağını düşünürler. Bu sebeple bu davranışı âdet hâline getirmişlerdir. Kuru kuruya vaaz dinleyip, öğüt almadan ve amel de etmeksizin sevap kazanacaklarını sanarlar. Oysa aldanıyorlar. Çünkü zikir ve vaaz meclislerinin fazileti ancak hayra teşvik edici olmalarındandır; eğer teşvik etmiyorsa orada hiç bir hayır yoktur. Hayır yapmaya arzu duymak övgüye değer bir haslettir, çünkü amele yöneltir; eğer amele götürmüyorsa onda da hiç bir hayır olamaz. Bunlardan birisi bazen dinlediği vaazla aldanır; bazen de kadınlar gibi duyguya kapılır ve ağlar. Bazen korkutucu bir söz işitir, sararır ve der ki: "Ey Selâm (olan Allah)! Selâmeti! kıl; Allah'a sığınırız; Allah bana yeter; Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh..." Böylece bütün hayırları kazandığını zanneder, oysa aldanmaktadır. Bu kişi ise, doktorların meclislerine gidip, onların ilaçları anlatmasını dinleyen hastaya benzer. İlaç yapmaz, onunla uğraşmaz ve bu şekilde rahata kavuşacağını düşünür. Lezzetli yemekleri anlatan birinin yanına giden aç insan da aynı şekildedir. Şayet bütün vaazlar, fiillerini değiştirecek derecede senin bir sıfatını değiştirmiyorsa, Allah azze ve celle'ye yöneltip dünyadan yüz çe-virttirmiyorsa, evet, kuvvetli bir şekilde bu yönlendirmeyi yapmıyorsa, dinlediğin vaaz bir fazlalıktır, aleyhinde bir delildir. Bu halde onu kendi lehinde bir vesîle görüyorsan aldanıyorsun demektir. İmam Gazali. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.