ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   İslami Yazılar & Hikayeler (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=320)
-   -   Şüphelendirme İle Güven Arasında Davet Yolu (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=369973)

Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 03:20 AM

Şüphelendirme İle Güven Arasında Davet Yolu
 

Şüphelendirme İle Güven Arasında Davet Yolu


Müslüman kardeşin davet yolunda yürümesi ve cemaat içinde İslam için çalışması, kendine oranla sürekli bir dava olarak görülür. Çünkü ahiretteki geleceğini kurtarmak için, dünyada sahip olduğu her şeyi; malını, canını, çalışmasını ve vaktini veriyor. Müslüman kardeş, çalışmasına te­reddütsüz devam etmesi, meşru konularda gevşek davranmadan yönetimi dinleyip, emirlerine itaat etmesi gerekir. Yine kardeşleriyle yardımlaşa­rak, birbirine kenetlenmiş bir bina gibi safta onlarla kaynaşması için, İslami ödevini yerine getirmek maksadıyla aralarında faaliyet gösterdiği cemaat, cemaatın yönetimine ve kardeşlerine; yolun sağlıklı olduğuna tam bir güvenin ve gönül rahatlığının oluşması gerekir. Hatta Allah'ın yardımıyla yürüyüşünü sürdürebileceğine, durmadan ve geç kalmadan yokuşlara tırmanabileceğine güvenmesi gerekir.
Bundan dolayı biz, çeşitli yerlerde müslüman gencin cemaat seçimi sırasında araştırma yapmasının zaruri olduğunu söylemiştik. Zira müslü­man genç, ferdi olarak yapılamayan, ancak cemaatla yapılması gereken İslam devletini kurma ödevini ve İslam'ın istediklerini yerine getirmek için cemaat içinde çalışır.
Yine biz bu cemaattta bulunması gereken nitelikleri zikretmiştik. Her müslüman genç bu sürekli davaya gereken önemi vermek için cema­ata, yoluna ve yönetimine mümkün olduğu kadar güvenmeli, tetkik etme­li ve tatmin olmalıdır.
Güvenin öneminden, var olmasının zaruri oluşandan ve devamlılı­ğından ötürü, Şehid İmam, onu bey'atın rükünlerinden biri kıldı ki, her kardeş bey'atına ve Allah'la olan sözleşmesine sadık kalarak ona devam etsin, sarsıntıya veya yok olmaya maruz bırakmasın. Çünkü bunun, cihad, itaat, soyutlanma ve benzeri şeyleri terketmekten tehlikesi daha faz­ladır.
Güvenin önemine binaen, Allah düşmanlarının eskiden ve şimdi ifti­ra atmak ve şüphe sokma yöntemiyle güveni kırma çabasında çok hırslı olduklarını görüyoruz. Bazen onlar baskı yöntemini veya güven sarsmaya yardımcı bir faktör gibi isteklendirme yöntemini kullanıyorlar.
Bazıları "eleştiri" ile "şüphelendirme"yi birbirine karıştırıyorlar. Bundan dolayı da, bir kısmı "şüphelendirme"yi zararsız bir "eleştiri" zan­nediyor, diğerleri de, "eleştiri"yi "şüphelendirme" zannediyor ve reddedi­yor. Doğrusu burada yapıcı "eleştiri" veya yıkıcı "eleştiri" söz konusudur. Yapıcı eleştirinin kendine mahsuz yöntemi , adabı ve yolları vardır. Biz onu sahibinin iyilik sevgisi ve doğru sözlülüğünden anlarız. Yıkıcı eleşti­riye gelince; o, şüphelendirme üslubunu kullanır. Biz onun doğru yolu tutmadığını, yarar ve hayır sevgisi ilham etmediğini görürüz. Bu tür eleş­tiride iftira ve itham çok bulunur. Genel olarak da kötü niyetli ve kötü huylu kişiler tarafından yapılır.
Öğüdü kabul etmemiz, yapıcı eleştiriden de yararlanmamız gerekir. Yıkıcı eleştiriyi ve şüphelendirmeyi kabullenmemeliyiz. Onu ne dinle­mek istemeliyiz, ne de onunla meşgul olmayız. Bu tür eleştiride bulunan­larla sözlü veya yazılı polemiğe girmemeliyiz. Bu konudaki sapma ise, bizim onlardan etkilenmemiz, onlarla meşgul olmamız ve onlara tepki göstermememizdir.
Bundan dolayı davet alanındaki yapıcı ve ciddi çalışmayı terketmek yine bir sapmadır.
İthamlar ne kadar çirkin olursa olsun, kızıp köpürmemeliyiz ve onla­rın oyununa gelmemeliyiz. Çünkü biz, kendisine, büyücü, deli, şair, ya­lancı ve kahin denildiğine kızmayan, ne kendini, ne de müslümanları bunlara tepki göstermekle meşgul etmeyen, Allah'ın yönlendirmesine bo­yun eğer Resulullah (a.s.)'dan daha üstün değiliz.
Bu konudaki bazı ayet-i kerimeleri, kendimize rehber edinelim, Resulullah'ın izinden gidelim diye aşağıya alıyoruz:
"İnkarcıların sözü seni üzmesin.
"Onların söylediklerinin seni üzeceğini elbette biliyoruz; doğrusu onlar seni yalancı saymıyorlar, fakat zalimler Allah'ın ayetlerini bile bi­le inkar ediyorlar. Senden önce nice peygamberler yalanlandı ve kendile­rine yardımımız gelene kadar yalanlanmalarına ve sıkıştırılmaya katlan­dılar..."
"Andolsun ki mallarınız ve canlarınızla sınanacaksınız: hiç şüphesiz sizden önce kitap verilenlerden ve Allah'a eş koşanlardan çok üzücü söz­ler işiteceksiniz. Sabreder ve Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız, bilin ki, bu üzerinizde sebat edilecek işlerdendir."
Aslolan, bize yapılan asılsız suçlamalara sabretmemiz ve sevabını Allah katından beklememizdir. Biz davet yolunda böyle yaşarken Şehid İmam el-Benna bize devamlı Yüce Allah (c.c.)'ın şu sözünü hatırlatıyor­du:
"İyilik ve fenalık bir değildir. Ey inanan kişi: Sen fenalığı en güzel şekilde sav; o zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kişinin yakın bir dostu gibi olduğunu görürsün. Bu ancak sabredenlere vergidir; bu ancak o büyük hazzı tadanlara vergidir."
Yine -Allah rahmet eylesin- İmam el-Benna şöyle derdi:
"İnsanlarla ağaç gibi olunuz, onlar ağaca taş atarlar, ağaç ise on­lara meyve atar."
İmam el-Benna'nın "Davamızın Risalesi"nde, bize zulmedenleri ve bizim onlara karşı durumumuzu zikrederken şöyle dediğini görüyoruz;
"Eğer bir şahıs bize kötü zan besliyor ve şüpheyle bakıyorsa, o biz­den kapkara ve yaralayıcı bir dil kullanarak söz eder. O sadece yanılma­sında ısrar eder ve evhamıyla birlikte şüpheleri içinde şaşkına döner. Yi­ne de biz, hem onun için hem de bizim için Allah'a, "Bize hakkı hak ola­rak göstermesini ve ona uymayı, batılı da batıl olarak göstermesini ve ondan sakınmayı bize nasib etmesini ve bize de, ona da doğru yolu işaret etmesini" niyaz ediyoruz.
Biz o kişiyi davet ederiz, eğer davetimizi kabul eder çağrımıza ce­vap verirse, O'nun hakkında Allah'a dua ederiz. Çünkü umut bağlamaya ehil olan sadece Allah'tır. Yüce Yaratıcımız, bir kısım insanlar hakkında, Resulüne şu ayeti indirmiştir:
"Ey Muhammedi Sen, sevdiğini doğru yola er iştiremezsin, ama Al­lah dilediğini doğru yola eriştirir..."
Yine de biz o kişiyi sevmeye devam edeceğiz, onun bize meyletme­sini ve davetimizi kabul etmesini umacağız. Bizim şirarımız, Hz. Muhammed (a.s.)'in daha önce bize öğrettiğidir.
O, şöyle dua ediyordu:
"Allah'ım! Kavmimi bağışla, çünkü onlar bilmiyorlar."
Saftaki her kardeşin, fert ve sorumlu biri olarak güvenirliğini koru­ması gerekir. Sorumlunun da, işleri ve durumu kardeşlerine açıklaması, onlara kapalı kalan şeyleri izah etmesi için özellikle de şüphe üreticileri­nin yaydıklarını izah etmesi için onlarla olan ilişkisini sürdürmesi gere­kir. Fertlerin de, şüphe üreticilerin etrafa yaydıkları dedikoduları dinle­memeleri veya etkilenmemeleri, ya da onlara karşılıklı kötü sözler sarfetme basitliğine düşmemeleri gerekir. İhvan'dan birinin gönlüne bir şüphe düştüğü vakit, hemen onu tetkike koşmalı, duyduğunu saflar arasında anlatmamalıdır. Aksi halde böyle yapmakla şüphe üreticilerinin maksadını gerçekleştirmiş olur.
Bu alanda Allah'ın bize gösterdiği yola uymak ne güzel!
Yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Ey inananlar! Eğer yoldan çıkmış biri size bir haber getirirse, onun iç yüzünü araştırın, yoksa bilmeden bir kavme fenalık edersiniz de sonra ettiğinize pişman olursunuz."
Sonra biz, şüphe üreticilerinin yaydıklarından ötürü, bir suçlamada bulunsak ve onun asılsız olduğunu sonradan açıklasak, işin bu noktada sona ereceğini düşünemeyiz. Zira şüphe üreticilerinin asılsız başka suçla­malar üretmeleri çok kolaydır. Onlar ürettikleri bu suçlamalarla bizi meş­gul ederler ve halk da aslını bırakıp onlarla meşgul olur. Böylece biz, on­ların gayelerini gerçekleştirmiş oluruz. Onlara en iyi cevap, cevap vermememizdir.
Saftaki fertlerden biri, liderlik sevdası gibi manevi hastalıklardan bi­rine tutulmuş olabilir. Bundan dolayı da, yönetim hakkında veya bir kıs­mında ya da bazı durumlar hakkında etrafa şüpheler yayabilir. Amacı da etrafına taraftar kazanmaktır. Böyle şeylerden sakınmalıyız. Gördüğü ha­tayı düzeltmek için sağlam kanallara ve doğru yola girme isteğinde sami­mi de olsa, bundan sakınmak gerekir.
Cemaat ve cemaata güvenle ilgili sapmalardan biri de bazılarının şöyle düşünmesi:
Zalim yönetimin kurumlarından İhvan-ı Müslimin'i dağıtmakla ilgili çıkan Mısır Cumhuriyeti'nin kararlarının veya kanunlarının kendilerine has bir kıymeti ve meşruiyeti var. Onlara uymamız ve onların gölgesinde herhangi bir faaliyete girişmememiz gerekir.
Bu, hatalı bir anlayış ve sapık bir görüştür. Çünkü, biz Allah'ın dave­ti ile hareket eden bir cemaat olarak, varlığımızı bu gibi kanunlardan al­mıyoruz. Fakat biz varlık sebebimizi ve meşruiyetimizi İslam davasına sarılmakla; İslam'ın bizden, devletini kurma ve onu iktidar yapma gibi isteklerini gerçekleştirmek için İslam daveti ile hareket etmekle, Allah'ın ve Resulünün emirlerinden alıyoruz.
Yine, sapmadan ve duraksamadan, şartlara göre hareket üslûbunu ayarlamakla birlikte, bu yolda, gücümüz yettiği kadar gayret sarfetmemiz bize Allah'ın ve Resulünün emridir. Bu konuda biz, sadece Allah'tan yar­dım diler, yalnızca O'na tevekkül ederiz. Çünkü O, ne güzel Mevla, ne güzel yardımcıdır.
Cemaati dağıtmak gayesiyle çıkarılan kanunlar cemaatı dağıtamaz. Bu kanunlar yürürlükten kaldırılıncaya kadar çalışmaktan ve hareketten beri durmayız. Tek bir kardeş kaldığı sürece ve o da davanın adını andığı ve halk da o davanın etrafında toplandığı sürece, cemaatin ayakta olduğu kabul edilir. Allah'a hamdolsun, biz yüzbinlercesini, hatta milyonlarcasını görüyoruz ki, cemaate katılıyor ve muhtelif ülkelerde defalarca alınan yasaklama kararlarına rağmen, işkencelerin ve savaşın devam etmesine karşılık, yeryüzünde, O dava ile hareket ediyorlar. Çünkü O, Allah'ın da­vası ve Allah'ın nurudur. Allah'ın nurunu ise, hiç bir insan sondüremeyecektir.
Yine bu konuda sapma şekillerinden biri de, bazı kişilerin şöyle bir öneride bulunmalarıdır:
Biz "İhvan-ı Müslimin" adını bırakıp onun yerine başka bir ad bula­lım. Devletin kurumları bu yeni ismin altında çalışmamıza izin verirler. İhvan-ı Müslimin adı, çilelerin, musibetlerin ve Allah düşmanları tarafın­dan açılan savaşların adeta sembolü oldu. Bu düşünce hem sapık, hem de hatalıdır. Çünkü burada mesele, isim meselesi değil, isimlendirilenin meselesidir. İhvanla savaşıyorlar, ismi­nin "İhvan-ı Müslimin" olduğu için değil, Allah'ın izniyle, düşmanların batıl davasını yok edecek bir davet hareketinin ruhunu, hedeflerini ve an­layışını taşıdığı için hakim yönetimin bazı kesimlerince resmi olarak ka­bul görmüyor. Biz bu ismi bıraksak ta, onları rahatsız eden bu özü ve cevheri terketmediğimiz sürece, ne savaş duracak ve ne de onların mel'un planları. Halbuki biz, bunu tamamiyle reddediyoruz ve Allah'a karşı iş­lenmiş bir suç, davadan dönme ve yolun aslını değiştirme olarak değer­lendiriyoruz.
Biz ismi değiştirip, özü ve yolun aslını olduğu gibi bıraktığımız tak­dirde, İhvan-ı Müslimin adı ve mensupları için yaşanan olayların aynısı, bu yeni isim için de geçerli olacaktır.
İhvan-ı Müslimin adının ve ashabının yolunun bir sembol olduğunu da ilave edebiliriz. Bu yol, günler geçtikçe büyük bir tecrübe ve güven birikimi kazandı. Böyle olunca da o isimden vazgeçmek ve onu değiştir­mek, faydasız ve gereksiz bir şekilde maziyi inkar, bu kadar birikimi de heder etme olarak değerlendirilir.
Yola ve cemaate güvenin ehemmiyetini açıkladıktan ve şüphe üreti­cileriyle, şüphe karşısındaki durumumuzu izah ettikten sonra, yola ve ce­maate güveni destekleyecek bazı konuları hatırlamamız veya hatırlatma­mız faydalı olur:
"Davetin yolu, tek yoldur. Resulullah ve Ashabı daha önce bu yolda yürüdü. Davetçiler de bu yoldan geçti. Biz de, Allah'ın tevfikiyle, iman, amel ve kardeşlik yolu olan bu yolda yürüyoruz. Hz. Peygamber (a.s.) Sahabe-i Kiramı önce iman ve amele çağırdı. Sonra da onların kalblerini sevgi ve kardeşlik üzerinde bir araya getirdi... Böylece akide gücü, vahdet gücüne dönüştü ve onların cemaati örnek bir cemaat oluverdi. Hem de bütün yeryüzü halkı ona karşı çıksa da davası zafere ulaşacak örnek bir cemaat."
İhvan-ı Müslimin cemaatının yürümek için seçtiği davet yolunu, böyle vasfediyordu, Şehid İmam. Sahipleri, Allah'ı gaye, Resulünü ko­mutan ve önder, Kur'an'ı metod ve anayasa, cihadı yol, Allah yolunda şehadeti de ideal edinen bu yola nasıl güvenilmez?
Bu yolu sezen cemaate güvenmeyelim mi? İhvan bu yolu seçtiğin­den dolayı birbirini izleyen yoğun saldırılara uğradı. Bu darbeler yolun sahiplerinin dinlerine bağlılığını, yoldaki sebatlarını, Allah'a ve O'nun desteğine olan güvenlerini artırdı. Günler göstermiştir ki, cemaat hala doğru ve orta yolda olduğunu, ifrat ve tefrite düşmeden selamet içinde yürüdüğünü isbat etmiştir.
Bu cemaat, Allah'ın lütfuyla, İslami sahadaki İslami hareketlerin gü­venini kazanmış ve öncü hareket olarak da kabul edilmiştir. İşte, her gün dünyanın dört bir yanından taraftar kazanıyor.
Bu cemaat, çocuklarını Resululah'ın sünnetinin ve Allah'ın kitabının hidayeti üzere yetiştirmiştir. O cemaat çocuklarından bir kısmını cihad ve fedakarlıkta eşsiz örnek olarak sunmuştur.
Yine, süre uzun olmasına rağmen hiç bir tarafa eğilmeden eziyet, iş­kence, çile ve imtihanlara sabretmekte eşsiz örnek olmuşlardır. Onlar, Al­lah yolunda uğradıkları şeyler sebebiyle hiç kimseye boyun eğmeden, za­yıflık ve gevşeklik göstermeden cihad, çalışma ve davet yolunda yürüme­ye devam ettiier.
Günler göstermiştir ki, bu cemaat Allah için her şeyi bırakmış, dün­yevi arzu ve çıkarlardan uzaklaşmıştır. Yokuşları aşarak, virajları geçe­rek, İslami davanın istikametini muhafaza etmiştir. Bütün bunlar Allah'ın lütfü ve yardımı iledir. Yine O'nun koruyup gözetmesinin işaretidir. Biz O'nun lütfunun, korumasının ve gözetmesinin devamını istiyoruz.
Biz bu konudaki sözü, Hasan el-Benna'nın İhvan-ı Müslimin'e yaptı­ğı konuşmadaki sözleriyle sona erdiriyoruz:
"Ey müslüman kardeşler, ey bütün insanlar!
Gebe gecelerin doğurduğu, geçip giden olayların öldürücü darbele­rinin yankılandığı bu zamanda., insanların yıkıcı bir takım fikir adamla­rının borazanlığını yaptığı bu ortamda., insanların ilgisini çeken aldatıcı bütün mamur bölgelerini alt-üst ettikleri bu günlerde... Biz Müslüman Kardeşler olarak kendi davamızı takdim ediyoruz.
Bu dava yeni bir davadır. Fakat esen kasırgalardan çok daha etkin­dir.
Bu dava mütevazidir. fakat yüce dağlardan daha yüksektir.
Bu dava sınırlıdır. Fakat sınırları bu ülkelerin sınırlarından daha geniştir. O aldatıcı görünüşlerden, sahte tavırlardan uzaktır. Fakat, o Hakkın azameti, vahyin güzelliği ve Allah'ın korumasıyla çepeçevre ku­şatılmıştır. Şahsi hırslardan, arzu ve amaçlardan, kişisel menfaatlardan sıyrılmıştır. Fakat, o kendisine inanan ve doğruca iş yapanlara mükafatlar, dünyada efendilik, ahiret'te de cennet sağlar.
Ey müslüman kardeşler!
Sizin konumunuz budur. Kendinizi küçümsemeyin, kendinizi diğer insanlarla kıyaslamayın, mü'minlerin yolundan başka bir yol tutmayın. Nurunu Allah'ın nurundan alan, sistemini Peygamberin sünnetinden alan davanızı ihtiyaçların doğurduğu, zamanla ve olaylarla değişen sis­temlerle bir tutmayın."
Sonra sözüne devamla şöyle der:
"Şimdi kim bize tabi olursa, o kurtuluş yarışında öne geçmiş olur. Bugün bizden ayrı olan samimi kişiler, yarın bize katılacaktır. Öne geçe­nin şerefi artacak, davamıza sevgi duyan yanılmadığını anlayacaktır. Bi­zimle alay eden, davamızı küçük gören ve başarısı hakkında kötümser düşünenler ise, günler ilerleyince, hatalarının kötülüğünü anlayacaklar­dır. Allah bizim yanımızdaki hakkı, batıl üzerine galebe çalacaktır. Batıl ezilecek, bir de görülecek ki, o çekip gitmekte...
Ey çalışan ve cihad eden samimi kardeşlerim, artık bize katılın. Doğru yol ve hak metod hurdadır. Gücünüzü ve gayretinizi dağıtmayın.
Çünkü Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:
"İşte bu benim dosdoğru yolumdur. Ona tabi olun ve sizi bu yoldan ayıran başka yollara tabi olmayın. İşte Allah size böylece tavsiye etti. Umulur ki böylece O'ndan korunursunuz.

Mustafa Meşhur


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.