ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   İslami Yazılar & Hikayeler (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=320)
-   -   Ferdi Davet Ve Cemaat Olmak (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=369872)

Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 03:36 AM

Ferdi Davet Ve Cemaat Olmak
 

FERDİ DAVET VE CEMAAT OLMAK


Alemlerin Rabbi Allah'a hamd, Resullerin en belirgini Efendimiz Muhammed'e, al ve ashabına salat ve selam.
Bu broşürde Ferdi Davet için; İlkeler, Programlar ve bunlardan bek­lenen sonuçları bir bütün halinde bulacaksınız inşaallah... Vakıa biz, Hakk bildiğimiz şeyi uygulamak borcundayız... Bu yüzden de önce kendi nefsimizi İslah, hemen ardından da çevremizdekileri ikaz noktasında, bü­tün gücümüzü toplamak zorundayız... O halde "Davetimiz" önce kendi kalbimizde ve aklımızda canlı tutulmalı, kanımız ve damarlarımızda yürümeli, nefsimizi doldurup taşırmalı...
"Ferdi Davet", davet ve tebliğin sadece bir yönüdür. Ama ne var ki, vasıtaları çeşitlidir. Yazı, hitabe, sohbet, normal diyalog ve araştırmalar bir kısmıdır.
Davetçi, bunlardan hangisini başarır, becerirse kabul görür... Hemen çevresinde istekliler halkalanır. Evi, mescidi ve derneği uğrak yeri olur. O da cemaatına iyiyi gösterir ve güzel örnek sunar.


Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 03:36 AM

Ferdi Davet Ve Cemaat Olmak
 

Allah'a Çağrı Ferdi Davet


Allah'a çağrı; her devirde her an bütün müslümanların borcudur.
Günümüzde ise çok daha büyük bir borç. Çünkü, Allah düşmanları bu asırda, müslümanlarm gönüllerinden İslâm'a davet ve "İ'la-i kelimetullah" şevkini koparmak için en alçak planlarla taarruz halindedir...
Allah'a çağrı, bu yoldaki kişi için en yüce şereftir.
"Allah'a çağıran, uygun amel işliyen ve "Ben Müslümanım!" diyenden daha hayırlı söz sahibi kimdir?..
Allah'a çağıranın sevabı da ifadeye sığmaz yücelik ve azamettedir. Zira hadisi şerifte.
"Çünkü senin elinle Allah'ın bir kişiyi yola getirmesi, üstüne güneşin doğduğu her şeyden hayırlıdır." buyrulmuştur.
Şu kargaşa dünyasında, ideolojik ve sapık akımlar, yozlaşma ve te­reddüt ortamında, tahrip ve bozgunculuk toplumunda, Allah'a davet el­bette en doğru ve en gerekli bir tutum olacaktır.
Allah'a davet, İslam'i tebliğin ameli tavrı açısından en önemli merhalesidir. Çünkü bu, tanıtma merhalesidir. Yani eğitim ve oluşmadan ön­cedir. Bunun için de yaygın bir çağrı alanı vardır ve münazara, ders, ki­tap, gazete, dergi ve kaset gibi tanıtma vasıtalarıyla gerçekleşir. Ferdi da­vet için bu, asla azımsanmıyacak önemdedir. Aşağıda özel açıklamalarda bunu belirteceğiz.
Ve yazımızı, iki mesele üzerine teksif edeceğiz:
Birincisi, mana, üslup, devreler ve derecelenmeler.
İkincisi, ferdi davetin özellikleri ile davetin merkezi olan davetçinin vasıfları üstüne olacak...
Her şeyden önce Allah'a davet ettiğimiz kimselerin müslümanlar olacağı gerçeğini kavramak zorundayız. Evet başkasını bırakıp davetimi­zi müslümanlara tahsis ediyoruz. Çünkü gaye, onları içinde yaşadığı du­rumdan; anlayış kıtlığı, amel kısırlığı v.b. hallerden alıp, İslamı tam, doğ­ru ve umullü olarak anlayıp Resulullah'a geldiği safiyet üzerine kavrama­ya çekmektir. Onu, İslam'ın hedeflerini tam olarak tanımaya , dosdoğru ve noksansız şekilde bu hedefleri elde etmek için uğraşmaya ısındırmak­tadır...
Toplumumuz adına yapılacak basit bir tefekkür ve araştırma bile bi­ze; iman zaafı ya da batıl inanışların; dini araştırarak dosdoğru tanıyıp bilmemenin, bir de kültür emperyalizminin eseri olduğunu göstermeğe ye­tecektir.
Ve müslümanların çoğunun konumu ise, şuurlu veya şuursuz düş­manların, din aleyhine ayaklandırmalarına elverir renktedir... Böylelerinden ise İslam adına bir akıllı davranış ve basan beklenemez. Ancak, ön­ce gönüllerindeki imanın uyandırılması, bu imanın onları idrak, eylem ve ilerlemeğe zorlaması ve ameli salih ehline katılmasının yolunu aramak gerekiyor.
Buraya kadar anlaşılmış olmalı ki; davette sıra ve tertibe riayet en mühim iştir. Böylece düzensizlik yüzünden başarısızlığa düşülmemiş ola­caktır.
Biz şimdi, gafil bir insanı davate başlarken, derece derece ilerleye­bilmek için, nereden başlayıp neleri takip edeceğimizi belirteceğiz. Ve ta­bii, saf ve bozulmamış, kabule müsaid kimselerden başlamak, aynı za­manda vakit ve emek tasarrufunun gereğidir.
Müslümanların çoğunu, dünya işi ve aile problemleri Allah'a itaat ve ibadetten alıkoyuyor. Ve bu halleri, tıpkı derin uykuya dalıp gitmiş bir kitleyi andırıyor: Yanlarındaki ateş kendilerini de saracak şekilde ilerli­yor. Bu hal sürerken, aralarından uyanan ve durumu görenlerin de onları kurtarması mümkün olmaz. Ancak, bu uyaranlara düşen görev, feryadı basıp uyuyanları uyarmak, böylece her ferdin kendi başının çaresine bak­masını temin etmektir...
Zira, onlara o halde ateşten sakınmalarını söylemek anlamsızdır, duymazlar, Öyleyse önce uykudan uyarmak, sonra ateşten sakınmalarını tavsiye etmek gerekir.
Ama uyuyanı uyarırken, çok dedikodu eden olacaktır: Yok efendim, adamı bırakın uykusunu alsın da, zaten kimsenin kendisini rahatsız etme­mesini istemişti de...
Evet mamafih, o da bunu istiyor da uyuyor, eğer uyansa, ateşi görüp kaçacaktır. Hem de, onu uyardıklarını söyleseler kulak asmıyacak, kaçıp uzaklaşınca kavrıyacak...
İşte Allah'a da'vet edenin, da'vet etmekte olduğu kimselerle ilişkisi böyledir. O halde da'veti sabırla yapacak ve çağrılanlardan kendisine ge­lebilecek eza ve cefaya dayanacaktır. Bunları Sevgili Resulümüz (a.s.)'e uyararak ve ecrini Allah'tan bekliyerek yapacaktır. Örneklerin en güzeli O'ndadır zira... Ve davet edecek, eziyetleri gögüsliyecek, sabırla davetini sürdürecek.
Ve diyecek ki;
"... Yarabbi, kavmime hidayet ver, çünkü onlar bilmiyorlar."
Nitekim aynı anlamda, İhvan-ı Müslimin'in İmamı; Şehid Hasan el-Benna şöyle demişti:
"İnsanlarla ilişkiniz meyveli ağaç gibi olmalı. Onlar taş attıkça siz meyvenizi vermelisiniz!..."
Ferdi davet aşama aşama tedricen yapılmalıdır.
Şimdi bu aşamaları ve merhaleleri teker teker ele alalım.

Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 03:36 AM

Ferdi Davet Ve Cemaat Olmak
 

Birinci Merhale


Ferdi davette ilk merhale, davet edeceğimiz kimse ile tanışmak için bahane ve vesile bulmaktır. Bu da kendisine değer verdiğini, davranışla­rınla göstermen ve ortalarda gözükmeyince, nerede olduğunu sorman gi­bi; herhangi bir davet söz konusu olmadan yapılacak hazırlıktır. Böylece gönlü fethedilmiş, kendisine faydalı bir şey söylenince, alacak kıvama gelmiş olur...
İşte bu merhalede kolay ve köklü bir çağrı başlamış, çağrılan da evet demeğe hazır hale gelmiş demektir. Ve bu merhale başarılmadan önce, her söz tepkiye ve engellemeğe sebep olabilir. Bu merhaleyi icabında haftalarca sürdürmek gerekecektir..

Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 03:36 AM

Ferdi Davet Ve Cemaat Olmak
 

İkinci Merhale


Da'vet edilenin gönlünde saklı imanı uyandırma devresidir: Bunun için ise iman problemini işliyerek başlamak gerekmez. Onu tabii seyrine bırakıp, tabiiymiş gibi anlatmak gerek. Sözü, bir maksat belirtmeksizin o yana kaydırma fırsatı aramak gerek. Diyelim bir kuş, bir bitki veya haşereden başlanabilir...
Yani bir yaratıktan bahisle, Allah'ın bunları yaratmadaki kudreti, sa­natındaki büyüklüğe işaret edilir. Mesela toprak ve sudan meydana gelen bitkiler. Bunca çeşitli kök, dal, yaprak... Bunca türlü tad, renk, koku, çi­çek ve meyve... Hepsi aynı topraktan, aynı sudan olduğu halde, bu çeşit­liliği kim planlıyor ve yönetiyor da bunlar oluşuyor?
"... Her şeyi en güzel kıvamda yapan, Allah'ın sanatı..." "Bu Allah'ın yarattığıdır. O'ndan başkasının yarattıklarını bana gösterebilir misiniz?..."
Peki ilimde bunca ileri gittiği söylenen kaşifler acaba bir buğday ta­nesini laboratuarlarında yapıp toprağa atsınlar da yeşerip boy versin de­sek?... Hayır, yapamazlar. Çünkü o tanedeki hayat sırrı Allah'a aittir. İn­sanların, sun'i olarak tane yapması imkansızdır. Tıpkı böyle de, bütün insanlık bir araya gelse, bir sineği bile yarata­mazlar. Çünkü yaratma ve hayat verme Allah'a mahsustur... O'nun ihtisas sahasıdır. İnsanın yaptığı ise sanattır, sadece var olanın biçimini değiştir­mektir.
İşte bu tarz bir diyalog ya da sohbet Allah'ın yaratıklarını sayıp dök­me; onu düşünmeğe, tenzih ve ta'zime götürür. Onun yüce şanını tasdik ve takdise vardırır.
Ve bu gidişin sonunda kişi, Cenab-ı Hakk'ın şu kavlinin tecellisini bulur:
"... Onlar yerin göğün yaratılışını düşündükçe; "Ey Rabbimiz, sen bunları elbette boşa yaratmadın... Sen yüce ve kadirsin; o halde bizi Ce­hennem azabından koru..." derler."
Yani ayeti kerime, doğru düşüncenin meyvesinin, mutlaka Allah'ı tenzih, ta'zim ve tasdik edeceğini te'kid eder. O da insanı ahiret fikrine yöneltiyor oradaki ceza fikrine vardırıp, Allah'a, o azabdan koruması için duaya ulaştırır. İşte bu şekilde, Allah'a ve birliğine; O'nun kudret ve ke­maline dair uyanış, Allah bilgisinde kalbi diriltir, onu gafletinden kurta­rıp, imanı ahirete inanacak kadar olgunlaştırıp bütünleştirmeğe; oradan da, anketteki diriliş, hesap ve ceza fikrine ulaştırır. Ardından da, bizi şu dünyada, Allah'ın boşuna değil bir maksat için yarattığına, bu maksadın da kendisine sadık kulluk olduğu şuuruna ulaştırır.
Her halde, bu noktada; Allah'ın insanoğluna ikram olarak, üstünlük yanı olarak ruh üflemiş olduğunu, ama bir çok kimsenin sadece toprak yanını tatmin ederken, sadece cesedi beslerken, ruhu ihmal ettiğini hatır­latmak yerinde olur. Bu ruha da gıda olarak doğru bir imanın gerektiği; dünya ve ahiret saadetinin ise burada ruhun tatmininde olduğunu anlat­mak...
Karşılıklı dialog ile, iman problemi çevresinde derinleşerek devam edilir. Ve artık bu kök salınca; kişi nefs muhasebesine başlıyacaktır: Yani şu bulunduğu noktada kaldığı, ihmal, gaflet ve günahta, Allah'a yan çiz­mekte devam ettiği takdirde, nelerle karşılaşabileceğini bu derece kudret pençesine mahkum olduğu Rabbin kıyametteki azabından kaçamayacağı­nı, kaçacak yer de bulamıyacağını düşünmeğe koyulur... İşte bu fert artık yola gelmeğe, İslam'ın düsturlarını anlamaya hazır demektir.
O zaman üçüncü merhaleye başlanabilir.


Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 03:36 AM

Ferdi Davet Ve Cemaat Olmak
 

Üçüncü Merhale


Allah'a nasıl kulluk edileceği, farz ibadetlerin neler olduğunu öğren­me hazırlığı, ibadet alıştırmaları, günahlardan uzaklaşarak İslam ahlakıy­la ahlaklanma telkininin yapılacağı merhaledir.
Bu dönemde; iman, amel ve ahlak konusunda kolay kitaplar okuma ve bazı ders ve sohbetlere katılma teklif edilir. Hayır ve salah ehli ile ta­nışması sağlanabilir. Kötü insanlardan da böylece kopmuş olur...
İşte böylece, İslami kişiliğini bütünleştirmeğe yöneltici şartlar sağla­nır. Bu yolda sabit kadem sabırlı ve uyumlu olmaya alışıncaya kadar ala­ka sürdürülür. Sapma ve ihmaller olmasın diye uzun zaman ciddi olarak takip gerekir. Bu devre, gerektiğinde aylarca sürebilir. Sarsılmaz bir kişi­liğin kurulabilmesi için bu lazımdır.
Burada kaydedelim ki, bu merhalede değişik usuller kullanmak mümkündür. Ondan sonra da dördüncü merhaleye geçilebilir... Ama hep­si birinci merhaleye; yani diyalog kurma şartlarını hazırlamaya bağlı bulunduğunu vurgulamak zorundayız.

Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 03:37 AM

Ferdi Davet Ve Cemaat Olmak
 

Dördüncü Merhale


İbadetin sadece namaz, oruç, hac ve zekat'a mahsus olmadığını, daha kapsamlı bir şey olduğunu izah devresidir.
İbadetin, hayatı bütünüyle içine alan bir mefhum olduğu; yeme giy­me, ilim ve iş, evlenme, spor ve gençliği yetiştirmeğe kadar her davranı­şın ibadet olabileceğini anlatmak. Bunun da iki şarta bağlı olduğunu belirtmek: Niyet ve şeriata uygunluk. Yani niyetten, O'nun bize verdiği yer­yüzü vekaletini eda ederek O'nun dileğini tahakkuk ettirmeyi ve rızasını kazanmayı kasdediyoruz. Çünkü O'nun verdiği rızıklarla, O'na kulluk ve ibadet edebilecek güc ve güven elde ediyoruz. Sonunda yememiz içme­miz de, O'na karşı ibadete dönüşmüş, bizim için sevap olmuş oluyor...
İlim tahsil ederek, müslümanların ve İslam devletinin çıkarını sağla­mış oluyoruz. İlim de böylece ibadete dönüşüyor. Dolayısıyla, onun için sarfettiğimiz bütün güç, zaman ve gayret karşılığı sevabı hak ediyoruz...
Hasılı müslümanların ve İslam devletinin yararına ne yaparsak, hatta hayatımızın dayanak ve gereği olan helal rızık kazanmaya kadar ne ya­parsak ibadete dönüşüyor...
Mesela, evleniriz; nefsimizi koruma altına alırız, sağlam ve İslam devletine dayanak olacak aile kurarız, temiz ve şerefli bir nesil yetiştiri­riz. Onu İslam esaslarına göre eğitiriz ki, Allah onunla dinini aziz kılar. İşte bu evlilik de, ibadete dönüşür. Bu yüzden de Allah katında sevaba ulaşırız.
Dahasını söyliyelim: Bedenimizi güçlendirmek için spor yapsak; böylece Allah yolunda cihad ve da'vet imkanını korumuş oluruz, Yani spor da ibadet olur çıkar!..
Bu haliyle dünya büyük bir mihrab olur da, bu doğru niyet sayesinde yaptığımız her davranışla Allah'a ibadet etmiş oluruz...
Şeriata uygunluk ise; Allah'ın nizamına ve İslam öğretisine tıpa tıp uygun düşmektir. Onun ölçülülerini taşarak -niyet O'nun rızası bile olsa- bir yere varılamaz. O halde İslam ölçüşünce helal kazanıp helal yiyecek ve helalleri içeceğiz. Hatta elbiseyi bile şer'i ölçüye göre giyeceğiz ki he­lal olsun...
Yani hangi davranışınız olursa olsun, İslam ölçülerini gözeterek ya­pacağız ki, tüm davranışlarımız Allah'ın şeriatına (kanununa) uygun dü­şecek ki; ibadet ve sevap olsun. Sırf ibadet bile olsa makbul olsun...
Mesela, haramla beslenip de Allah'a ibadet edebilmemiz düşünüle­mez. İbadeti sadece belli olan beş farzdan ibaret sanmak yerine; hayatını, hareketini ve uykusunu bile (bu anlayışla şer'i ölçülere uydurmakla ibadet haline getirilmiş olur!..

Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 03:37 AM

Ferdi Davet Ve Cemaat Olmak
 

Beşinci Merhale


Dinimiz bizim sadece ferdi müslüman olmamızı isteyip bununla ye­tinmez. Yani ferdi ibadetimizi yapalım, güzel ahlaklı olalım, kimseye de zararımız dokunmasın o kadar!..
Hayır, dinimiz toplum dinidir. Hayat nizamıdır. Kanun ve şeriat ni­zamı, devlet, cihad ve tek ümmet nizamıdır.
İslam'ı bu şekilde dosdoğru anlamak bize bir sürü sorumluluk ve ödevler yükler. O da Allah'ın emrini icraya yönlendirmektir. Bu da, toplumun her ünitesinin İslam kurallarına göre yürümesi olup, siyaset iktisat, yaşama, yürütme vs. dir.
Yine bileceğiz ki, bu din önünde ödevimiz, onu yeryüzüne değişmez şekilde yerleştirmektir.
"Fitne tamamen ortadan kalkıp, dinin (sultanın) da tamamen Al­lah'a ait oluşuna kadar..."
Yani bu dini, bütün insanlığa tebliğ bize düşüyor...
Hasılı müslüman, müslüman kardeşlerinden kopmuş olarak, param­parça, bir köşesinde, dinini tam ve sahih olarak yaşayamaz. Onların başı­na gelenlerden etkilenmeden onların karşılaştığı belalardan, fitne ve çile­lerden bir nebze olsun Allah düşmanlarının eliyle tadmadan yaşaması dü­şünülemez.
"Müslümanların derdiyle dertlenmeyen onlardan değildir."
Bu anlamda, da'vet edilenle söyleşi sürer. Nihayet onda, İslam ve müslümanlara karşı bir sorumluluk şuuru teşekkül eder ve uzletten çı­kar...
Bundan sonra da ona: Allah düşmanlarının bin hile ile yıktırdığı İs­lam hilafetinin yeniden ihyası yolunda İslam davetinin sürdürülmesi ge­reği anlatılır. Yine, İslam dünyasının Allah düşmanlarınca parça parça edilişi, ihtilaf ve sürtüşmelerle müslümanların; akidelerinde bile fitneye düşmüş olduğu, bu fitne sonucu olarak; mescitlerin yıkılıp yağma edildi­ği, müslümanlann gelir kaynaklarının sömürülüp, topraklarının işgal edil­diği, evlatlarının İslam dışı ideolojilere kaptırıldığı anlatılır.
Ve bütün bunların sebebinin de İlahi kanunu uygulayarak müslümanların söz birliği ve iş birliğini temin ederek Allah düşmanlarının tüm hile ve hiyanetlerini bertaraf edecek olan İslam devletinin bulunmayışı... olduğunu kavratmak!..
En çok anlatılacak şey de; İslam devletini yeniden kurma sorumlulu­ğunun sadece yönetici ve ulema sınıfına ait olmadığı, aksine şu dönemde İslam'a çağrı gücünde olan erkek kadın hef ferdin üzerinde olduğunu; Müslümanlar İslam'ın idaresini kurmadıkları takdirde topyekün günahkar olacaklarını anlatmak...
İşte böyle sürmeli diyalog ki, o kişi de kendisini, derinlemesine dü­şünüp araştırmaya itecek şuur ve sorumluluk duygusu gelişsin gereklerini arayıp hazırlasın... Böylece de altıncı merhaleye hazır olsun.

Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 03:37 AM

Ferdi Davet Ve Cemaat Olmak
 

Altıncı Merhale


Bu işin tek kişinin başaracağı şey olmadığı, çünkü bir kişinin gayre­tiyle îslami idarenin kurulmayacağı, hilafetin iade edemiyeceği, bu büyük davanın gerçekleşmesinin bir teşkilat işi olduğu, fertlerin böyle bir organize içinde yer aldığı taktirde hedefine doğru ilerleyebileceğinin an­latılmasıdır.
Malum bir Şer'i kaide;
"Bir vacip ancak başka bir vaciple tamamlanır." (Bir vacibi tamamlıyan şey de vacib olur.)
Yani eğer İslam idaresinin bulunması zorunluluğu devam ediyorsa, cemaatın (organize toplumun) da bulunması zorunlu olur. O bakımdan, bir kişinin bir cemaat içinde rol almadan, kendi ferdi gayretiyle İslami idareyi gerçekleştirmesi ve gereklerini yapabilmesi düşünülemez. Ki, bu vazifelerin başı da, bugün için İslam devletini kurmaya götürücü çabalar­dır.
Esas olan bu adımları atmak iken, ne yazık ki; müslümanların çoğu, bir cemaatla irtibat kurmayı veya yenisini teşkil etmeyi zorunlu görmü­yorlar. Belli ki, cemaatın yükleyeceği külfetten kaçıp ferdi rahatı tercih ediyor, cemaatla irtibatından dolayı kendisine bulaşabilecek çileden kaçı­yorlar.
Evet, omuzlardaki bu büyük sorumluluğu yeterince anlatmak ve ar­dından da; bu ödevin ancak bir cemaat içinde başarılabileceğine inandır­mak, cemaatın bu bakımdan kaçınılmaz bir şey olduğunu kavratmak... Bu en büyük hayırdır..

Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 03:37 AM

Ferdi Davet Ve Cemaat Olmak
 

Yedinci Merhale


Burada artık; "Hangi Cemaat?" diye sorulabileceği farzedilip, söyle­şi ona göre sürdürülür. Bu merhale önemli ve hassastır. Üstün fikir ve güçlü bir ifade ister!...
Çünkü ortalıkta bir sürü cemaat var. Sürekli çalışıyor ve gençleri kendilerine katılmaya çağırıyorlar. Hepsi de İslam'ın davasını güdüyor. Herbirinin de kendine göre metodları ve gençliği cezbedici taktik ve slo­ganları var.
Ancak her İslam gencinin başta bilmesi şart olan şudur: En baş me­sele, İslam'a drekt hizmet problemidir. Ve gencin İslam'a hizmete götürü­cü yolu en güzel şekilde seçmesi, sağlamlığına güvenmesidir. Yoksa tö­kezler, ya da İslam prensiplerinin birlikte yaşatmak istediği cemaatı seç­mede yanılır. Ve daha işin başında kaybeder... Çünkü, onun ikinci bir hayatı, ikinci bir kişiliği yoktur. Bunları boşa harcamamalıdır. O halde vak­tinin ve enerjisinin büyük kısmını; hizmet için en emin, en güvenli, en verimli ve üstün yolu bulmak için harcamak. Bu ihmalden ötürü burnu üstüne yıkılmamak.
Bu noktada üzerinde önemle durulacak, dikkat çekilecek şey ise; İs­lam ilkelerinin gerçekleşmesinde ve İslam devletinin kurulmasında, Resulullah (a.s.)'ın ilk İslam devletini kururken izlediği plan ve usulün ne olduğudur. O, önce halkın gönlüne İslam akidesini nakşediyor, onları Erkam'ın evinde Kur'an sofrasında kendi öz mektebinde eğitiyordu. Bu mektepten öyle inançlı insanlar yetişti ki, akide onları kuşattı, şuur ve şahsiyetleri haline geldi. Onların hayatı ondan ibaret oldu çıktı. Artık ne­ye sahipseler hepsini ona veriyorlardı; malı canı, vakti, sağlığı, fikri... Onda direniyor, onun yolunda her türlü çile ve sıkıntıyı yükleniyorlardı. Ondan bir an sıyrılmıyor, hep onu neşrediyor, onu savunup mallarıyla canlarıyla onun için çarpışıyorlardı.
İşte bu zevat, ilk İslam devletinin kuruluşunda temel taş oldular. Sonra Resulullah (a.s.) onları kardeş yaptı, teşkilatlandırdı, onlardan ahid ve misak aldı: Bu dini her şeyleriyle savunacaklardı. Ve Allah (cc)'ın lütfuyla zafer ve kurtuluş onların elinde gerçekleşti...
İşte Resulü Ekrem bu tarzda; önce akide gücü, sonra birlik gücü, sonra da pazu ve silah gücünü gerçekleştirdi. Çünkü bir kere, sağlam, köklü ve değişmez bir akide kuruldu mu, Allah düşmanlarına karşı dur­maya yarıyacak kuvvete sahib olunmuştur:
"... Artık zulme uğradıkları için savaşanlara Allah izin vermiştir. Zafere ermeleri de O'nun taahhüdüdür!..."
Ama temel henüz oluşmamışken ve müslümanlar az olduğu sırada ise, Resulullah (a.s.) mü'minlere sabır tavsiye ediyordu. Eziyetlere sabır, Hakk üzere sebat, inandıklarını başkasına tebliğ için İsrar... Fakat onlar­dan, batıla karşı kuvvet kullanmalarını asla istemiyordu...
O halde, bu yolda yürüyen her cemaat, ona göre amel etmek zorun­dadır. Yani hangi cemaat olursa olsun; eğitimi, çoğalmayı birliği ve kuv­vet kullanabilmek için kenetlenmeyi ihmal ederse, düpüdüz kumar oynu­yor demektir. Ve İslami eyleme zararlı olur.
O halde, eğitim tamamlanmadan, kaba kuvvetle yönetimi elde etme­ye kalkan, ya da, ayni ihmalle birlikte; siyasi partilerle yola çıkmak tehli­kelidir. Hatta İslami gelişmeyi, henüz tabii gelişmesini tamamlayıp, sağlam temele oturmadan kararlılık ve süreklilik kazanmadan harcamak olur. Zira böyle sağlam bir temeli (baştan beri anlatılan) ancak, İslami ha­kimiyet taşıyabilir, koruyabilir ve onu savunarak, başkasının ona el koy­masını önler... Bina temelinden başlanarak yapılır, çatısından değil. Ve nerede bir büyük bina varsa, onun geniş ve derin temeli vardır. Bu kuru­lacak bina, "Dünya İslam Devletidir", düşman ise topyekün inkarcılar batılcılar... Öyleyse da'vetin bu safhasında harcanacak zaman, fertlerin de­ğil, milletlerin ömrüyle ölçülebilir.
Allah'ın lütfü olarak görüyoruz ki, Şehid Hasen el-Benna, bu ilkeyi Rasulullah (a.s.)'ın siyretinden almıştır. Ve o sağlam akideye sahip müslüman fertlerden, müslüman aileler, ondan da müslüman cemaat oluşması tarzını benimsemiştir. Bu sağlam temel üstünde İslam devleti ve hilafeti­ni taşıyacak, Allah'ın izniyle.
Tıpkı böyle de; da'vet edilen kişiye, İslam'a hizmet edilecek cemaa­tın İslami akide, ibadet, ahlak, hukuk idare ve mücadele olarak şümulüyle ve tüm olarak ele alması gerektiği anlatılmalıdır. Yani hayatı bütün yön­leriyle almak zorunludur. Bir yönünü ele alıp öteki cephesini ihmal et­mek olmaz... İster rahatlık ve kolaylık için, ister başka sebepten olsun...
Nitekim örnek verdiğimiz cemaatleşmede olduğu gibi, geniş ve sağ­lam bir tabana oturup ufukları tutacak, sadece bir yerde değil, tüm dünya­da İslam ahkamını geçer ve yürür kılmayı hedef alacak bir cemaat... Ger­çi her cemaat, edindiği tecrübe ve egzersizlerle hedeflere varmada, en emin ve en çabuk sonuç veren, zaman ve enerjiyi en uygun kullanan me­todun kendilerinde olduğunu iddia eder...
Hem de, anlaşılması ve uygulanmasında ifrat ve tefrit olmadığı, sap­ma ve parçalanmalardan azade bulunduğu, hatta tam Rasulullah (a.s.) ve selef-i salihinin tutumuna mutabık olduğunu savunur... Gerçekten böyle olmalıdır, içinde çalışılacak cemaat.
Cemaat tek plan üzerinde organize olmuş belli bir hiyeraşiye göre yürüyen teşkilat olmalı. Parça parça, ani kararla yürüyen başı bozuk ve plansız olmamalı. Bu parça, bölük girişimlerin, tefrika ve kuvvet dağılı­mına sebep olacağından, tehlike ve yanlışlığı da anlatılacaktır. O halde, temel tavır şu olmalı: Kim İslam'a hizmet etmek istiyorsa; bütün gücünü ve gayretini, yukarda özellikleri belirlenen cemaata bağlamalı... Yani ona, yeni ve tek başına bir bayrak çekmesi ya da yeniden deneme safha­sındaki bir cemaatin ardına takılması yakışmaz. Ve zaten mücadelenin bölünmesi de böylece önlenmiş olabilir... Yine o kişiye böyle büyük bir cemaatı terketmesi ancak ve ancak, hepsinin ve her sahada, fısk ve dala­lette olduğuna kanaat getirdikten sonra caiz olur...
Bu merhalede sayıp döktüğümüz özellikleri, Allah'ın lütfü ile İhvan cemaati yapabilmektedir.

Mustafa Meşhur


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.