![]() |
Özdemir İnce Yine Saçmaladı!
Hayal Aleminde Yaşayan Bir Garip Adam Özdemir İnce, 19.01.2011 tarihli “İslam demokrasisi” başlıklı köşe yazısında yine milletin değerlerine hakaret etmiş ve yine bu aziz millete “dağdaki çoban” diyerek hakaret etmiştir. O, mezkur yazısında “Bakılsın bakalım, sanatçı meramını iyi anlatabilmiş mi? Elbette bunu dağdaki çobana(!) soracak değiliz” diyerek yine Türk milletini küçümsemiş ve milletle alay etmiştir. İnce, aynı köşe yazısının devamında ise bir terör örgütü üyesinin ifadelerini İslam’a mal ederek içindeki kini ve nefreti İslam’a kusmuş ve “safsata” diyerek İslam’a saldırmaktan hiç çekinmemiştir. İşte köşe yazısında kendilerinin ifadeleri aynen şöyledir. “Hizbullah'ın tahliye piyangosunu kazanan askeri kanat sorumlusu Hacı İnan, bir soruyu yanıtlarken “Neden pişman olacağız ki? Biz Müslüman'ız, İslam'da pişman olunmaz ki!” demiş. Demek ki Hacı İnan'ın İslam'ı hırsızlara, katillere, müfterilere, ırz düşmanlarına pişman olma hakkı tanımıyor(muş). Müminlerini “pişmanlık” hak ve erdeminden yoksun bırakan dine din mi yoksa safsata mı denir?” Görüldüğü üzere, “İslam'da pişman olunmaz ki!” diyen bu adamın sözleri üzerine “Müminlerini “pişmanlık” hak ve erdeminden yoksun bırakan dine din mi yoksa safsata mı denir? diyerek doğrudan İslam’ın `safsata` olduğunu ima ve iddia etmiştir. İnce’nin, aklı dengesi yerinde olmayan, birilerinin kandırıp kullandığı ve psikolojik sorunları olduğu ifade edilen bir zavallının bu basit sözlerinin arkasına sığınarak son din İslam’a bu şekilde saldırması, son derece talihsiz bir yaklaşım olmuştur. Zira sayın İnce, öncelikle hayal dünyasında bazı şeyleri kurgulamış, sonra bunlara kendisini inandırmış, daha sonra da ürettiği yalanlara sarılarak İslam’a “safsata din” diyerek hakaret etmiştir. Elbette kendisi hiç bir dine inanmayabilir. Dinsizliği de seçebilir. Bu onun kendi tercihidir. Onun inanmama özgürlüğüne biz saygı duyarız. Ama Müslümanların dini İslam’a saldırmaya ve hakaret etmeye hiç bir hakkı ve yetkisi yoktur. Özgürlük ayrı, eleştiri ayrı, ama hakaret ise ayrı ayrı şeylerdir. Biz onun bu yaklaşımını şiddetle kınıyoruz ve demokratik hakkımızı kullanarak onun bu yaklaşımını nefretle protesto ediyoruz. Zira onun ve bir terör örgütü mensubunun o yalanlarının aksine İslam dini tevbeye çok büyük önem vermektedir. Tövbe ve pişmanlıkla ilgili sayısız ayeti kerime ve hadisi şerif vardır. Kur’an ve Sünnet pişmanlıkla ilgili ne der buna bakmak yerine, bir terör örgütü üyesisinin sözlerinden yola çıkarak 1.5 milyar mensubu bulunan bir dine hakaret etmek akıl, vicdan, ahlak ve insafla bağdaşmamaktadır. Bu nedenle bizler kendisini biraz daha bilgi sahibi olduktan sonra yazmaya davet ediyoruz. Kur’an-ı Kerim’de başlı başına “Tevbe” adında bir sure olmasını bir kenara bırakınız, tövbe ve pişmalıkla ilgili bir sürü ayeti kerime vardır ki bunlardan sadece bir kaçının numarasını burada zikredebiliriz. (Bakara, 2/37, 54, 128, 160, 187, 222; Ali İmran, 3/89, 90, 128, 135; Nisa, 4/16, 17, 18, 19, 27, 92, 146; Maide, 5/34, 39, 71, 74; En’am, 6/54; A’raf, 7/153; Tevbe, 9/3, 5, 11, 15, 27, 66, 74, 102,104, 106, 112, 117, 118, 126; Hud, 11/3, 52, 61,90 112; İsra, 17/25; Nur, 24/5,10, 31; Furkan, 25, 70, 71...vd.) Umarız kendileri bunları okuyunca bu milletten özür dileme nezaketini de gösterecektir. Yoksa bu dine açıkça hakaret eden bir müfteri olarak milletin hafızasında ve tarihin çöp sepetinde yerini alacaktır. Yine kendileri aynı yazısının devamında kahvehane uslübu ile şunları da yazmaktadır. “Mersin'de bir lise müdürü kız öğrencilerle erkek öğrencilerin birbirlerine 45 cm'den daha fazla yaklaşmalarını yasaklamış ve bunu İslam dini adına yapmış. İslam, zinayı kanıtlamak için, dört tanığı ve bir metre ipi zorunlu kılıyor. 45 cm mesafeden nasıl zina oluyor?” Kulaktan duyma dedikodularla köşe yazarlığı yapanların hali budur işte... Defalarca yalanlanmış, ispat edilememiş bir konuyu tekrar tekrar söyleyerek önce kendisi inanan, sonra da herkesin inanması için aynı gerçek dışı ifadeleri sürekli tekrarlayan sayın İnce, İslam hakkında ne kadar cahil olduğunu da böylece bir kez daha ortaya koymaktadır. İslam’ın zorunlu kıldığını yazdığı şu “bir metre ip” neymiş onu açıklamasını zevkle ve dört gözle bekleyeceğiz. Ne kadar da komik ve gülünç bir duruma kendisini soktuğunu hala fark edememektedir. Bari bizler, onu okuyanları bilgilendirelim de sevgili okuyucuları aynı yanlışlara düşmekten kurtulsunlar. Bir insanın sağlam bilgisi olmadan dedikodular üzerine İslam hakkında yazılar kaleme alması, kanaatimizce Türkiye’nin en büyük gazetesi olduğunu iddia eden mevkutenin itibarına da gölge düşürmektedir. Ama bu yıllardır alışkanlık kesp ettiğinden, aynı gazetede onun gibi daha pek çok yazar aynı türde delilsiz ve mesnetsiz yazılar kaleme aldıklarından artık bu kanıksanır hale gelmiş ve okuyucuları da bunu normal görmeye başlamış olabilir. Bu ise, bize göre aslında çok acılınacak bir haldir. Demokrasiyi, insan haklarını, özgürlükleri ve eşitliği dillerinden düşürmeyen, sosyal demokrat ve liberal sol geçinenlerin İslam dini ve Müslümanlar söz konusu olunca nasıl da çark ettiklerini ve acımasızca İslam’a saldırdıklarını görmek onlar adına esef verici bir durum olarak görülebilir. Bu tür adamlar bunu yıllardır yaptıklarından artık şaşırmamak gerekmektedir. Onlar seslerini çok çıkartınca, insanlara iftiralar savurunca kendilerinin haklı olduklarını zannetmektedirler. Oysa haklılık, yalan üretip onlara inanmakla ve taraftarlarını korkutarak kandırıp yanlarına çekmeke değil, evrensel hukuk standartlarını özümseyip içselleştirmekle ve gerçeklerin yanında yer almakla mümkün olacaktır. Oysa bu tipler bu kriterlere de hazır değillerdir ve bu gidişle de olamayacaklardır. Çünkü, onlar daha fazla eşittirler ve eşitliğin ancak eşitler arasında olduğuna inanmaktadırlar. Onlara göre “köylü çocukları” hep “köylü” kalmalıdır. İşçilerin çocukları da “işçi” olarak yaşam sürmelidir. Onların kurdukları sisteme göre, bu milletin çocukları asla yönetime heveslenmemelidir. Medya dünyasında yer almamalıdır. Üst düzey bürokrat olmamalıdır. Her daim emir almalıdır. Sesini de çıkarmamalıdır. Çünkü bu seçkinci, statükocu, pozitivist, jakoben, darwinist ve antidemokrat zihniyet her zaman “gerçek demokrasi”den nefret etmiştir ve etmektedir. Onlar sadece “sanki demokrasi”yi sevmişlerdir. Hak edenin hak ettiği yere gelmesini değil, kendi yandaşlarının önemli koltuklara oturmasını istemişlerdir. Çünkü onlar ayrıcalıklıdır. Çünkü onların oyları ile dağdaki çobanın oyu bir değildir. Bu milletin demokrasiden, sanattan ve kültürden anlamadığını ifade ederek onlara “dağdaki çoban muamelesi yapmak” en iyi bildikleri şeydir. Onlara göre bu millet zaten “bidon kafalı”dır ve “göbeğini kaşıyan adamlar”dan oluşur. Zaten bu milletin % 70’inin kafası da çalışmaz ve bu millet zaten aptaldır. Çünkü İslam’a inanırlar ve muhafazakardırlar. O yüzden bunları ezmek lazımdır. Dinleriyle dalga geçip alay etmek normaldir. Onların kafalarını kaldırmalarına engel olmak gerekmektedir. Bunlar çiftçilik ve hayvancılık yapmalıdır. Ya da işçi olarak kalmalıdır. Evet, bu sözde demokratlar millete ve değerlerine hep böyle saldırırlar. Aslında onlar demokrasiden de nefret ederler ama belli etmezler. “Sizin İslam dinine bu yaptığınız hakaretler doğru değildir, eleştirinizi yapınız ama lütfen daha saygılı olunuz” deseniz hemen kıyameti kopartırlar ve “bizi hedef gösteriyorlaaaaaaaaar!!” diye avazları çıktığı kadar bas bas bağırırlar. Onlar en ufacık bir eleştiriye bile tahammül edemezler. Bu nedenle bu baskıcı, dayatmacı, zorba, totaliter ve çağdışı adamlar her geçen gün irtifa kaybetmekte ve milletin gözünden de aşığaların aşağısına doğru yuvarlanmaktadırlar. İmtiyazlarını kaybetmenin verdiği hırçınlıkla sağa sola saldıran ve “İslam’a safsata diyerek hakaret eden bu gibi densizleri biz “aklı selime, demokrasiye, eşitiğe ve özgürlükleri içlerine sindirmeye” çağırıyoruz. Sayın İnce ve onun gibiler bilmelidirler ki, bir arada huzur içinde yaşamanın yolu hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına saygı göstermeye inanmaktan geçmektedir. Ölçü; evrensel hukuk ve ahlak kuralları olmalıdır. Bu ülkede üstünlerin değil, hukukun üstünlüğü egemen olmalıdır. Kimse kimsenin inancına hakaret etmemelidir. Onlara hala bu standartların ülkemizde olmasını istemiyor ve eski düzenlerini özlüyorlarsa bilsinler ki, o, artık 12 Eylül 2010’da bu çağdışı ve arkaik zihniyet tarihin çöplüğüne millet tarafından atılmıştır. Halk “yeter artık, daha fazla demokrasi ve özgürlükler” demiştir. Bunu artık anlamaları ve onlar için zorda olsa artık bunu kabullenmeleri gerekmektedir. Çünkü onlar yıllardır sürdürdükleri imtiyazlarını kaybedeceklerdir. Bağırmalarının, kavga çıkarmalarının, milletin değerlerini aşağılamalarının, hop oturup hop kalkmalarının ve İslam’a hakaretlerinin asıl nedeni bu olabilir. Huysuz, geçimsiz ve arsız kimseler gibi bağıran, inatlaşan, dayatmacılığı ve darbeleri savunan, postaldan medet uman, empati nedir hiç bilmeyen, cahil olduğu halde kendini `aydın`(!) zanneden, dini değerlere karşı da son derece saygısız olan ve çıprındıkça da batan bu kimseler artık gaflet uykusundan uyanmalı ve gerçekleri görmeye başlamalıdırlar. Kendi milletinin değerlerinden nefret eden bu tür sözde aydınlar (!) artık şu gerçekleri anlamalıdır. Artık güneş balçıkla sıvanmamaktadır. Yolun sonu görünmüştür. Millet artık uyanmıştır. Sonuç olarak, bu ülke hepimizindir ve kimse kimseye tepeden bakmamalıdır. Kimse kimsenin inancına hakaret etmemeli ve dalga geçmemelidir. Anayasamıza herkes saygı göstermelidir. Bilinmelidir ki egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir. Artık egemenlik, seçkincilerin ve elitistlerin olmayacaktır. Bu cumhuriyet, “demokratik bir cumhuriyet” olarak yaşamaya devam edecektir ve herkes inancını özgürce ve rahatça yaşayacaktır. Kamuoyuna saygıyla duyurulur. www.diyanethaberler.com |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.