![]() |
Halife Olarak Ömer'in Adaleti
Ömer'in Adaleti Bu sıfat Ömer (r.a.)'in en bariz sıfatıdır. Öyle ki "Ömer" veya "El-Faruk" kelimeleri onun vefatından sonraki asırlarda adaletin sembolü ve bayrağı haline gelmiştir. Onun ismi -daha ağır basmak suretiyle- bu sahada Ebu Bekir (r.a.)'in ismini kapsamış, Ebu Bekir (r.a.)'in Ömer'den herkesin bunlarla birlikte Ömer'in kendisinin de kabul ettiği gibi daha yüce mertebeye sahip olduğu ve Resulullah'ın sevgisine daha fazla mazhar olmasına rağmen Ömer (r.a.)'den sonra halk "El-Ömeran" yani iki Ömer terimini kullanarak Ebu Bekir ve Ömer'i kasdetmiştir. Daha önce de bahsettiğimiz, et-Tantaviyan, eserlerinde bu anlamda şöyle demektedir: "El-Ömeran” Ebu Bekir ve Ömer'dir. Şayet bu iki Ömer'den birine Ömer b. Hattab, diğerine de Ömer b. Abdulaziz denirse bu doğru değildir. Çünkü Cemel vakasın da Ali (r.a.)'ye şöyle seslendiler: - Bize iki Ömer'in sünnetini uygula! Neden Ebu Bekir demediler diye sorulacak olursa şöyle cevap verilebilir: Bilindiği gibi Hz. Ebu Bekir daha faziletlidir. Çünkü Hz. Ömer müfred bir isimdir. Bunun söylenmesi daha kolaydır. Cerir bu hususta şöyle demektedir: Çabaları sayıldığında galip gelmez, Ne ay ne güneş ne de yıldızın aydınlığı Resulullah'ın fîillerînden razı olduğu El-Ömeran, Ebu Bekir ve Ömer'dir. "Ed-Dar" gününde Osman (r.a.)'dan "İki Ömer'in siresini senden istiyoruz" dediler. Ömer (r.a.)'in adaletini gösteren birçok sebeplerden en önemlileri şunlardır: 1- Veraset: Ömer b. Hattab, Ady b. Ka'b kabil esindendir. Bu kabilenin -şerefine ve statüsüne rağmen sayısı azdı ve sınırlı bir şekilde zengindi. Ancak ilimde ve hikmette mükemmeldi. Bu sebeple bu özellikler, onu elçilik görevine lâyık ve kabileler arasındaki Kureyş'teki alışılmış genel vazifelerin dağıtımında onu anlaşmazlıklarda hakem kılmıştı. Bu şekilde Benî Adiy, diğer kabileler karşısında Kureyş'in adına hareket ediyor, müzakereler yoluyla ihtilâfa sebep olan olayları kesin sonuca bağlamayı üstleniyordu. Hükümleri anlaşmazlıkları halleder, kendileri hitabet sanatına sahiptiler, güzel konuşmasını bilirlerdi. Son kararı kendileri verirlerdi. Dedesi Nufeyl b. Abd el-Adiy liderlik için Abdulmuttalib ile Benî Ümeyye arasında çıkan anlaşmazlığı ve rekabeti o hükme bağlamıştı. Amcası Zeyd b. Amr, daha önce de belirttiğimiz gibi, İslâm'dan önce putlara tapmaktan vazgeçmişti. Bu sebeple o, nesebiyle ve çevresiyle hükmetmeye ve hakemlik yapmaya her zaman için hazırdı. 2- Zulüm baskısına karşı olan hissi: Kabilesi olan Benî Adiy, sınırlı bir zenginliğe sahipti ve sayı bakımından diğer kabilelerden azdı. Babası El-Hattab henüz hayatta iken, Benî Abdüşşems, Safa'nın yanındaki evlerinden onları çıkarmaya ve güvenliklerini bitişikte oturan Benî Sehm kabilesine meyletmeye zorlamışlardı. Bu komşuluk, Ömer (r-a.)'in müşrikleri tarafından ölümle tehdit edilmesine sebep olan Müslümanlığı kabul edişine kadar devam etmişti. Amr b. As'ın babası olan El As b. Vail es-Sehmî onun komşusuydu. Ömer (r.a.) çocukluk ve gençlik yıllarında, daha önce de belirttiğimiz gibi, babası tarafından katı ve sert muamele görmüştü. Zulme maruz kalan bir kişi genellikle mazlumların durumunu daha yakından tanıyacağı için zulümden kaçar. Belki de bu zalimlerin eline vuran Ömer (r.a.)'in şiddetini tefsir eder [31] 3- İslâm'ın gelişiyle Ömer'in kalbinde adalet hislerinin uyanması: Adalet faziletler topluluğudur. Şayel Ömer (r.a.)'in nefsi veraset yoluyla adalet için uygun bir zemin ise İslâm bununla ilgilenerek, terbiye ederek onu beşeriyetin adalet doruğuna ulaştırmıştır. 4- Uygulama (tatbik): Rcsulullah halk arasında yargılama işini bizzat kendisi yapar, bazan da sahabilerine bırakırdı. Onlardan biri de Ömer'di. Böylece ona Resulullah'ın kontrolü altında kendi yeteneğini terbiye etme fırsatı verilmiş oluyordu. Halifelik Ebu Bekir'e geçince, kadılık (bugünkü deyimle hakimlik) görevinin ona verilmesi hiç de garip değildi. Tarih kitaplarının rivayetine göre, iki yıl süren kadılığı sırasında, halk tarafından bilinen şiddeti ve sebatı sebebiyle kendisine iki hasım gelmemiştir. Halifelik ona geçince, ilmen ve pratik olarak ondaki adalet kaynaklarının fışkırması için uygun bir zemin buldu. İlk işi olarak adaletle ilgili anayasayı ve kurallarını ortaya koyarak ileride göreceğimiz gibi, bunları koordine etti. 5- Tarihçilerin kaydettikleri gibi genel not: Hâkimlerin mutlak olan adalete meyilleri: Gerçekte "mutlak" tabiri onun için kullanılamaz. Çünkü o Allah'ın kitabına, Resulullah'ın sünnetine son derece bağlıydı. Allah korkusu bütün benliğini sarmıştı. Ancak bütün bu engeller (veya sınırlamalar) şahsî olup insan nefsinden kaynaklanır, dışarıdan kendisine zorlama yapılmaz. Adalet -günümüzdeki anlamına göre- hâkimin halka verdiği bir bağış olmayıp vatandaşın hakkı, otoritenin de yerine getirmekle yükümlü olduğu ve bugün bilinen sistemlerin taahhüt ettiği bir terimdir. Ömer'in zamanında ise bu türlü sistemler ve taahhütler bilinmiyordu. O zaman istinat edilen tek nokta, İslâm usulü ve Allah korkusuydu. O bu sebeple herkesçe örnek gösterilen adaleti ortayaokoydu. Bu adalet dine olan bağlılığın ta kendisi idi. Bu mefhum zayıflayıp dünyevî şehvetlere nefislere hakim olmaya başlayınca adalet de ortadan kayboluverdi. İşaret ettiğimiz bu gerçek, adalet sıfatının kaydettiği tarihe döner. Mutlak hâkimlerin Hz. Ömer'in şahsında tezahür eden dinî salâbete ve kaviliğe ihtiyaçları vardır. Bunların en meşhurları, eski çağlarda yaşayan Kisra ile, yeni çağda görülen Napolyon'dur. Alimler bu fenomeni şöyle tefsir etmektedirler: Mutlak hâkim, halk arasındaki ilişkileri tesviye etmek, adaleti kurmak, emri altında bulunan halkı teskin ve razı etmek ister. Bu sebeple Ömer (r.a.) Amr b. As'a şöyle diyordu: “Biz, Kisra'dan daha adil olmaya müstehakız!” Ömer'in tesis ettiği adalet sistemi, her yerde kendisinden bahsedilen örnek bir adalet olmuştu. O kadar ki bazı durumlarda ölü oğluna had uygulaması gibi huraieler ortaya çıkmıştı. Ancak biz tarih kitaplarına dayanarak şunu diyebiliriz ki, Ömer (r.a.)'in adaleti herkesi gölgesine almış, bir kere olsun, yakınıyla uzağını, Arabıyla Acemini birbirinden ayırmamıştır. Bu adalet herkesi kapsayan açık normlar üzerine kurulmuştu. Atom çağını yaşayan bugünkü beşeriyet, Ömer b. Hattab'ın tesis ettiği ve başarıyla uyguladığı adalet sistemine ulaşamamıştır. http://frmsinsi.net/images/forumsins...sinsi.net_.jpg [31] Bu anlamda Abbas Mahmud el-Akkad adı geçen eserinde şöyle der: "Ömer b. Hattab adil idi. Çünkü kabilesi olan Benî Adiy, akrabaları Benî Abdüşşems'ten zulüm tadını tatmışlardı. Ken*dileri 'Benî Adiy' savaşlarında çok şiddetliydiler. Bu sebeple kendilerine "kan çanağı" unvanı verilmişti. Akrabalarına kıyasla sayıları az olduğundan yenilmişlerdi. Kendilerinde güçlü olan mazlumun zalime karşı nefreti, talim etlikleri adalet sevgisi yerleşmişti. Bununla Ömer'i kastediyoruz." |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.