ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Tarih / Coğrafya (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=656)
-   -   Ebû Süfyan İle Heraklius Karşı Karşıya (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=369554)

Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 02:51 AM

Ebû Süfyan İle Heraklius Karşı Karşıya
 

Araştırıp soruşturma kararı veren Heraklius, etrafına, "Peygamber olduğunu söyleyen şu kişinin kavminden buralarda kimse yok mudur?" diye sordu.

O sırada ticâret münasebetleriyle Ebû Süfyan Kureyş'ten bazı adamlarla Şam'da bulunuyordu. Onu arkadaşlarıyla alıp yine o sırada Şam'da bulunan Kayserin huzuruna getirdiler. Hâdisenin geri kalan kısmını Ebû Süfyan şöyle anlatmıştır:

"Hirakl'in huzuruna girdik. Bizleri önüne oturttu ve tercüman vasıtasıyla, "Peygamber olduğunu söyleyen bu zâta neseben en yakın hanginizdir?" diye sordu.

"Neseben en yakınları benim" dedim.

"Beni önüne oturttular. Arkadaşlarımı da arkama. Sonra Hirakl, tercümanını çağırdı ve dedi ki:

"Bunlara söyle, ben peygamber olduğunu söyleyen o zât hakkında bu adamdan bazı şeyler soracağım. Bu bana yalan söylerse siz onu tekzib ediniz."

"Vallahi, arkadaşlarım tarafından yalanımın öteye beriye yayılmasından korkmasaydım, Peygamber hakkında o zaman muhakkak yalan uydururdum."

Sonra da hükümdarla, Ebû Süfyan arasında sorulu cevaplı şu konuşma geçti:

"Sizin içinizde, onun nesebi nasıldır?"

"İçimizde onun nesebi pek büyüktür."

"Ecdadı içinde bir melik var mıdır?"

"Hayır."

"Peygamberlikten evvel, onu hiçbir yalan ile ittiham ettiniz mi?"

"Hayır."

"Ona kimler tâbi oluyor? Halkın ileri gelenleri mi, yoksa fakir kimseler mi?"

"Daha çok halkın zaif ve fakirleri tâbi oluyor."

"Ona uyanlar artıyor mu, yoksa eksiliyor mu?"

"Eksilmiyor, bilâkis artıyorlar."

"Onlardan, onun dinine girdikten sonra, beğenmeyip dininden dönen var mı?"

"Hayır, yoktur."

"Kendisinin hiç sözünde durmadığı, ahdini bozduğu vâki midir?"

"Hayır, vâki değildir. Fakat biz şimdi onunla bir müddet için çarpışmayı bırakarak muâhede yapmış
bulunuyoruz.Bu müddet içinde ne yapacağını bilmiyoruz.Bu yoldaki ahdini bozmasından korkuyoruz."

Ebû Süfyan sonraları, "Vallahi, verdiğim cevaplara bu sözden başka birşey ilâve etmek imkânını bulamadım" diyecektir.

"Onunla hiç harp ettiniz mi?"

"Evet, ettik."

"Yaptığınız savaşlar nasıl neticelendi?"

"Harp talii aramızda nöbet nöbet olur. Bazen o bize zarar verir, bazen biz ona."

"Sizden, ondan önce peygamberlik iddiâsında bulunmuş bir kimse var mıdır?"

"Hayır, yoktur."

"O, size neler emrediyor?"

"Yalnız bir Allah'a ibâdet etmeyi ve Ona hiç bir şeyi ortak koşmamayı emrediyor. Atalarımızın tapmış bulundukları şeylerden de bizi nehyediyor. Namaz kılmayı, doğru olmayı, kimsesiz ve fakirlere sadaka vermeyi, haram olan şeylerden sakınmayı, ahdinde durmayı, emâneti sahibine vermeyi, akrabalarla ilgilenmeyi ve onları görüp gözetmeyi emrediyor."

Bütün bunlardan sonra, Heraklius, tercümanı vasıtasıyla Ebû Süfyan'a şöyle dedi:

"Nesebini sordum, içinizde yüksek neseb sahibi olduğunu beyân ettin. Peygamberler de zaten böyle kavimlerinin en soyluları içinden seçilip gönderilirler.

"Ben babaları ve dedeleri içinde bir melik gelip gelmediğini sordum. Sen, "Hayır yok" dedin. Eğer babalarından, dedelerinden bir melik olsaydı, "Bu da babalarının mülkünü geri isteyen bir kimsedir" diye hükmederdim.

"Ben peygamberlik iddiâsında, ondan önce içinizde bulunanın olup olmadığını sordum. "Hayır, yoktur" diye cevap verdin. Eğer, ondan önce bu sözü söyleyen biri olsaydı, "Bu da belki kendisinden önce söylenmiş bulunan bir söze ittibâ etmek istemiş bir kimsedir"diye düşünürdüm.

"Ben, ona kimlerin tâbi olduklarını sordum. Sen, "Ona tâbi olanlar halkın zaifleridir" dedin. Peygamberlere tâbi olanlar da hep zaten öyle olurlar.

"Ben peygamberlik davasında bulunmadan evvel, onun bir yalan söylemiş olup olmadığını sordum. Sen, "Hayır" dedin. Ben ise, kat'i olarak bilmekteyim ki, insanlara karşı yalan söylemeyi irtikâb etmemiş bir kimse, Allah'a karşı da yalan söylemez.

"Ben, "Onun dinine girdikten sonra, beğenmeyip dininden geri dönenler var mıdır?" diye sordum. Buna da, "Hayır" cevabını verdin. Îmân da böyledir. Îmânın icabı olan iç ferahlık ve neşe kalbe karışıp kökleşince böyle olur.

"Benim, "Onlar artıyor mu, yoksa eksiliyor mu?"soruma sen; "Artıyorlar" cevabını verdin. İmân keyfiyeti tamamlanıncaya kadar hep bu minval üzere gider.

"Ben, "Onunla hiç savaştınız mı?" diye sordum. Sen, savaştığınızı, savaş neticesinin nöbet nöbet değiştiğini, bazen onun size, bazen sizin ona zarar verdiğinizi söyledin. Zaten diğer peygamberler de hep böyledir. Onlar belâlara uğratılırlar. Ama, sonra da güzel ve makbul âkıbet onların olur.

"Ben, "O zât ahdini bozar mı?" diye sordum. Sen, "Sözünde durmamazlık etmez" dedin. Peygamberlerin hâli budur. Hiç bir zaman verdikleri sözde durmamazlık etmezler.

"Ben, "O size neler emrediyor?" diye sordum.

"Sen, "Onun Allahü Teâlâya ibadet etmeyi, Ona hiç bir şeyi eş ve ortak koşmamayı size emrettiğini" söyledin. Bütün bu anlattıkların peygamberlerin vasıflarıdır.

"Eğer o zat hakkında bu söylediklerinin hepsi doğru ise, şüphesiz o bir peygamberdir. Zaten ben, bir peygamberin çıkacağını biliyordum. Fakat sizden çıkacağını tahmin etmezdim."

Bu karşılıklı konuşmadan sonra da, Heraklius açıkça şöyle dedi:

"Eğer, onun yanına gidebileceğim mümkün olsaydı, kendisiyle buluşmak üzere her türlü zahmete katlanırdım. Yanında olsaydım, hizmet ederek, ayaklarını yıkardım. Yemin ederek söylüyorum ki, onun mülkü, iktidarı şu ayaklarımın altında bulunan yerlere muhakkak gelip ulaşacaktır."

Bu sözlere muhatap olan Ebû Süfyan'ı bir korku ve telaş sardı. Dışarı çıkıp arkadaşlarına, "İbni Ebî Kebşe'nin işi gerçekten gittikçe büyüyor. Şu muhakkak ki, Benû Asfar hükümdarı bile ondan korkmaktadır" dedi.


Salih SARAÇ



Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.