ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   İslami Yazılar & Hikayeler (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=320)
-   -   Yalova Müftülüğü Hutbeleri (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=368905)

Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 02:02 AM

Yalova Müftülüğü Hutbeleri
 

إِلاَّ تَنصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللّهُ إِذْ أَخْرَجَهُ الَّذِينَ كَفَرُواْ ثَانِيَ اثْنَيْنِ إِذْ هُمَا فِي الْغَارِ إِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِهِ لاَ تَحْزَنْ إِنَّ اللّهَ مَعَنَا فَأَنزَلَ اللّهُ سَكِينَتَهُ عَلَيْهِ وَأَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَّمْ تَرَوْهَا وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذِينَ كَفَرُواْ السُّفْلَى وَكَلِمَةُ اللّهِ هِيَ الْعُلْيَا وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ

(Tevbe, 40)

HİCRET

Muhterem Müslümanlar!
Müslümanlarca takvim başlangıcı olarak kabul edilen Hz. Peygamber (sav)'in Mekke'den Medine'ye hicretinin 1431. yılını hep birlikte idrak ettik.

Değerli Müminler!
Bundan 15 asır önce İslam’a gönül veren Müslümanlar, en sıkıntılı ve karanlık günlerini yaşıyorlardı. Hz Muhammed (AS), Allah (CC)’ın emirlerini tebliğ etmeye başlamıştı. Tebliğin özünü, putlara tapınmayı terk etmek ve bir olan, eşi ve benzeri bulunmayan yüce Allah'a ve O'nun emirlerine inanmak teşkil ediyordu. İslâm'a gönül verenlerin sayısı çoğaldıkça, İslâm düşmanlarının müslümanlara karşı kini, zulmü ve şiddetleri de o nisbette artıyordu. Bu durum karşısında Peygamber (sav) müslümanların bir kısmının Habeşistan'a hicret etmelerine izin verdi. Bu durumu gören Kureyş'in ileri gelen inkarcıları, İslâm'ın yayılmasını önlemek için, müslümanları Mekke'de hapsetmek ve başka yerlere göndermemek planları hazırlamaya başladılar. Bu olaylar devam ederken, nihayet Cenabı Hakk'tan Allah Rasülu Hz. Muhammed'e en sadık arkadaşı Hz. Ebubekir ile birlikte Medine'ye hicret izni gelmiş, bu izinle aynı zamanda Allah (CC), en sevgili kulunu korkunç bir suikastten de kurtarmıştı. Kur’an-ı Kerim’de bu olay şöyle anlatılmaktadır:






“Eğer siz O'na (Rasulüme) yardım etmezseniz şunu bilin ki; inkârcılar O'nu (Mekke'den) çıkardıklarında mağarada bulunan iki kişiden biri olarak Allah O'na yardım etmişti Arkadaşı Ebubekir'e "Üzülme, Allah'ın yardımı bizimledir" diyordu. Allah ona güven vermiş, görmediğiniz askerlerle onu desteklemiş, inkar edenlerin, sözünü alçaltmıştı. Ancak Allah'ın sözü yücedir. Allah güçlüdür, hakimdir”(1)

Muhterem Müslümanlar!
Hicret, müslümanların geçmişi hatırlamalarına ve geleceğe hazırlanmalarına sebep olan büyük bir hadisedir. Hicret; imanın, küfre; hakkın ve adaletin, zulme; ilim ve irfanın, cehâlete karşı üstün gelmesinin başlangıç tarihidir. Hicret, bir reaksiyon değil, “aksiyon” dur. Hicret, bir mananın kabuğunun çatlaması ve gün yüzüne çıkmasıdır. Hicret, asırların biriktirmiş olduğu küfrü söndürecek, büyük bir gerçeğin hareket noktasıdır. Mucizeler meydana getiren dönüşüm, tarihin seyrini değiştiren harekettir. Çaresizliğin çöküntüsünü sineye çeken insanlığın kurtuluşudur. Yeryüzündeki zararlı mikropları yakıp kurutan ilahi bir güneş; hak dinin yayılmasını sağlayan, büyük olaydır.

Hutbemi, Sevgili Peygamberimizin konu ile ilgili bir hadis-i şerifi ile bitiriyorum: “Mü’min insanların canları ve malları konusunda kendisinden güvende olduğu kimsedir. Muhacir ise kötülüklerden ve günahlardan uzaklaşan kimsedir.”(2)O halde bizler de, Allah’ın yasakladığı şeylerden kaçınıp, nefsimizin kötü isteklerini frenleyerek, her an hicret halinde olabilir ve hicret sevabına nail olabiliriz.
Hazırlayan :
Mehmet Emin GÖKTEPE

Merkez Cami İmam-Hatibi-Çınarcık


*Diyanet Aylık Dergisinde Yayınlanmamıştır.*
Kaynaklar :1. Tevbe/402. İbni Mace, Fitne,2(3924)

Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 02:02 AM

Yalova Müftülüğü Hutbeleri
 

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيمِ
وَأَنفِقُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَلاَ تُلْقُواْ بِأَيْدِيكُمْ إِلَى التَّهْلُكَةِ

وَأَحْسِنُوَاْ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ

(Bakara, 195)

AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞININ ÖNEMİ

Muhterem Müslümanlar!
Yüce Rabbimizin bizlere bahşettiği sayısız nimetlerin başında sağlığımız gelmektedir. Dinimizde temizlik, bir kısım ibadetlerin şartı olduğu gibi, sağlıklı yaşamanın da bir gereğidir. Ağız ve diş sağlığı da bunlardan birisidir. Dişlerimiz, Yüce Allah'ın ilminin ve sanatının tecelli ettiği yaratılış harikalarından birisidir. Allah, dişlerimizi besinlerin parçalanması ve öğütülmesi görevlerinin yanı sıra konuşmada ve görünümde estetik açıdan önemli bir rol oynayacak şekilde yaratmıştır.
Aziz Mü’minler!
Ağız, vücudumuza hastalıkların giriş yollarından bir tanesidir. Bu yüzden hastalıkları engellemede ve sağlıklı olmada ağız ve diş sağlığı çok önemlidir. Ağızdaki olumsuzluklar, diş sağlığının bozulmasına, sindirimin olumsuz etkilenmesine yol açar. Birçok hastalığın önemli nedeni ağız ve diş sağlığına gereken önemin verilmemesinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca çürümüş ve ağrılı durumda olan bir dişin; göz, karaciğer, mide, sindirim sistemi, idrar torbası gibi vücudumuzun pek çok yerinde önemli hastalıklara sebep olduğu, tıbben sabittir. İnsanlar ağız ve diş sağlığına gereken önemi vermediklerinde, adeta kendi elleriyle kendilerini tehlikeye atmaktadırlar. Cenab-ı Hak: ‘‘Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız.’’(1) buyurarak, kendi sağlığımıza gereken önemi vermemizi istemektedir.


Değerli Kardeşlerim!
İslam güneşi, insanların çoğunun okuma yazma bilmediği bir ortamda doğmuş olmasına rağmen, insanların sağlığı için tüm tedbirleri almıştır. Hz. Muhammed (S.A.V) diş temizliği ve bakımı konusunda çok hassas davranmışlar, ümmetine de bu ciddi konu üzerinde sık sık ikazlarda bulunmuşlardır. Resul-ü Ekrem (S.A.V) yemekten sonra, uyumadan önce, uyuduktan sonra, kalkıp Kur’an okumak istediğinde ve sabah namazı için camiye gitmeden önce dişlerini misvaklaması biz ümmetine örnek teşkil etmektedir. Bir hadis-i şerifte Peygamberimiz (S.A.V): ‘‘Misvak ağzı temizler, Allah’ın rızasını kazandırır.’’ (2) buyurmuştur.
Aziz Müslümanlar!
Hutbemi, Peygamber (S.A.V) bir hadis-i şerifiyle bitiriyorum: ‘‘Ümmetimi –yahut insanları- zahmete düşürmekten korkmasaydım, onlara her namaz vaktinde misvak kullanmalarını emrederdim.’’(3)
Hazırlayan :
Mehmet Emin GÖKTEPE

Merkez Cami İmam-Hatibi-Çınarcık


*Diyanet Aylık Dergisinde Yayınlanmamıştır.*



Kaynaklar :
1.Bakara Suresi Ayet:195
2.Riyazü’s Salihin C:1 S.470 H.No:1207
3.Riyazü’s Salihin C:1 S:468 H.No:1201


Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 02:02 AM

Yalova Müftülüğü Hutbeleri
 

وَالْعَصْرِ {1} إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ {2} إِلَّا الَّذِينَ آمَنُواوَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ {3}

(Asr-1-3)

ZAMANI İYİ DEĞERLENDİRMEK

Muhterem Müslümanlar!
Zamanımızda insanların çoğunluğu vakit yokluğundan şikâyetçidir. İşlerini bitirmek için zamanın azlığından yakınırlar. Halbuki Hz. Allah, insanı ve kainatı bir denge üzerine yaratmıştır. Bu denge muhafaza edildiği takdirde insanlar huzurludur.
Şuurlu bir müslüman, vaktini güzel planlarsa mükemmel bir yaşantı sürebilir. Dakikaları dahi değerlendirir. Çünkü vakte değer veren toplumlar ilerler, vaktini heder edenler ise muhtaç duruma düşerler. Sokaklarda, kahvelerde, eğlence yerlerinde, başıboş gezen, ne yapacağını bilmeyen, belirli hedef ve gayesi olmayan insanlar ve onların oluşturduğu toplumlar zamanla iktisadi ölüme mahkûm olurlar.
Aziz Cemaat !
Hz. Ömer, sık sık şöyle dua ederdi.”Allah’ım senden zamanın iyisini ve vakitleri bereketli kılmanı isterim.” Hasan Basri : “İnsanlar gördüm vakitlerine, sizin paraya olan hırsınızdan daha çok hırslıdırlar.” diyor. Ömer bin Abdülaziz: “Gece ve gündüz ikisi birlikte seni tüketiyor, sen de onları iyi değerlendirerek tüket.” demiştir. “Vakit kılıç gibidir. Sen onu kesmezsen o seni keser.” sözünün anlamını düşünerek vakitlerimizi iyi değerlendirmeliyiz. Pey-gamberimiz (s.a.v) bir hadisinde buyuruyor ki “İki nimet vardır ki, çoğu insanlar onların kadrini bilmemiştir, aldanmıştır. Bu nimetlerin biri sağlık, diğeri de boş vakittir.”



Muhterem Cemaat!
Allahü Teâla Yüce Kitabımız Kur’an’da mealen buyuruyor. “Size bahşedilen nimetlerden dolayı kıyamet günü elbette hesaba çekileceksiniz.” Hesabı kolay verebilmek için vakitler en iyi şekilde tanzim edilmeli ve boşa zaman harcanmamalıdır.

İnsanlar düşünebilen ve düşüncelerini hayata aktarabilen varlıklardır. Öyleyse insan düşünmeli “ben kimim, nereden niçin geldim, ne yapmalıyım, nereye gideceğim?” diye düşünmeli. “Kur’ana ve sünnete tabi miyim? Bu yolda yürüyenlerle beraber miyim? Yoksa yolunu şaşırmış Kur’an ve sünnetin dışına çıkanlarla mı beraberim. Gaflet içinde olanlarla, zamanını haram işlerle geçirenlerle mi birlikteyim?” diye nefis muhasebesi yapmalıdır.

Aziz Müslümanlar!
Hutbemi başta okuduğum Asr suresinin meali ile bitiriyorum. Asr’a yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi amel işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.” (1)


Hazırlayan :
Zekeriya KESKİN

Yenimahalle Köyü Cami İmam-Hatibi-Termal


*Diyanet Aylık Dergisinde Yayınlanmamıştır.*



Kaynaklar :
1-Asr : 103/1-3

Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 02:02 AM

Yalova Müftülüğü Hutbeleri
 

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيمِ
ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ

أَيْدِي النَّاسِ لِيُذِيقَهُم بَعْضَ الَّذِي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُون

(Rum- 41)
ÇEVRE TEMİZLİĞİ

Değerli Müslümanlar!
Çevre, canlıların içinde yaşadığı ortamdır. Bu ortam insanla birlikte tüm canlı varlıkları ve cansız varlıkları kapsamaktadır. Buna göre ailemiz, komşularımız, dostlarımız ve diğer insanlar çevremizin bir bölümünü oluştururken, evimiz, sokağımız, yolumuz ve yaşadığımız yeryüzü de çevremizin diğer bölümünü oluşturur.
Aziz Mü’minler!
Yüce Allah, yeryüzünü bize emanet olarak vermiştir. İnsan bu emaneti bilinçsiz bir biçimde tahrip etmemeli gelecek nesillere bu emaneti sapasağlam bırakmak için büyük bir sorumlulukla hareket etmelidir. Eğer sorumluluğumuzu bilmez isek emanete hıyanet etmiş oluruz ve bundan dolayı da hesaba çekilmemiz kaçınılmaz olur.
Peygamber efendimiz bir hadisi şeriflerinde “Hoşlanılmayan iki şeyden sakının!” buyurdular. Ashab, “hoşlanılmayan iki şey nedir?” diye sordular. Hz. Peygamber de, “İnsanların yolu ve gölgelendikleri yeri kirletmektir.”(1) buyurmuştur. Çevremizi temiz tutmak çevremizi kirletici ve zarar verici unsurlardan korumak dinimizin emridir. Çevreyi kirleten doğal zenginlikleri sorumsuzca kullanan kimseler kul ve kamu haklarına tecavüz etmiş olurlar. Çevre kirliliği sadece etraftaki çöplerden ibaret değil, arabanın eksozundan çıkan dumandan gürültüsüne; bağırarak konuşmaktan kavgaya, maddi ve manevi hoşa gitmeyen, insanları rahatsız eden her şeyi kapsamaktadır.




Muhterem Müslümanlar!
Yüce Allah bizlere Kur’an-ı Kerim’de “İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu ki Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın;Belki de tuttukları kötü yoldan dönerler”(2) buyurarak bizlerden tabii çevrenin ve ekolojik dengenin korunmasını, onların doğal düzeninin bozulmamasını istemektedir. Bu dengenin bozulması halinde bundan bizzat bizlerin etkileneceğini ifade etmektedir.
Dinimizin çevre temizliğine verdiği önemi belirten hadislerden bir tanesi “İnsanlara eziyet verici bir şeyi yoldan kaldırman sadakadır”(3) hadisidir. Kültürümüzde de çevre temizliğinin önemini belirtmek için atalarımız ‘Aslan yattığı yerden belli olur’ sözünü söylemiştir.
Aziz Müslümanlar!
Çevremizdeki her türlü kirliliğin giderilmesi ve cennet vatanımızın daha güzel yaşanabilir bir hale gelmesi için üzerimize düşen görevleri bir kez daha düşünelim diyerek hutbemizi bir ayet meali ile bitirmek istiyorum. “ Otlar ve ağaçlar (Allah’a ) secde ederler.Göğü Allah yükseltti ve dengeyi O koydu. Sakın dengeyi bozmayın.” (4)
Hazırlayan :
Mustafa İSTİF

Hersek Köyü Cami İmam-Hatibi-Altınova

Diyanet Aylık Dergisinde Yayınlanmamıştır.*
Kaynaklar :
1-Müslim, Taharet, 68, I, 226
2-Rum; 41
3-Müslim, Zekât, 56, I, 699
4-Rahman; 6-7

Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 02:03 AM

Yalova Müftülüğü Hutbeleri
 

وَمَا هَذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌ وَإِنَّ الدَّارَ الْآخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ {64}

( Ankebut, 64)
KANAATKÂR OLMAK
Muhterem Müminler!
İslam’ın bütün tavsiyelerinde insanın dünya ve ahiret mutluluğu hedeflenmektedir. Bu tavsiyelerden biri de tükenmeyen bir hazine olarak nitelendirebileceğimiz “Kanaatkâr olmak” tır. Kanaatkâr olmak; kişinin elinde bulunanla yetinmesi, dünya nimetlerinden kısmetine düşene razı olması, başka bir deyişle kişinin ihtiras ve başkasının malına göz dikmekten kaçınması demektir. Kanaatkâr olan insan; şartlar ne olursa olsun halinden, çevresinden hoşnut, gözü ve gönlü tok, vicdanı rahat ve huzur içinde yaşamaktadır. Aç gözlü insan ise daima mutsuzdur. Çünkü maddi anlamda zenginliğin sınırı, rakamların sonu yoktur.

Aziz Müslümanlar!
Bu bağlamda Rabbimiz, biz insanları fani olan dünya hayatının süs ve cazibesine aldanarak, ahiret hayatını ihmal etmekten men etmiş, bilakis ahiret hayatının tercih edilmesi gerektiğini şöyle belirtmiştir. “Dünya hayatı oyun ve eğlenceden ibarettir. Ahiret hayatı ise gerçek ve baki olandır. Eğer bilselerdi ahireti tercih ederlerdi.”(1)
İnananlara hayat veren mesajlar getiren rahmet peygamberinin de kanaatkârlığı, bir iffet, tok gözlülük ve gönül zenginliği olarak değerlendirdiği, yeterli miktarda rızka sahip olan ve buna kanaat eden kişiyi övgüyle andığı, kanaatkârlığı şükrün en ileri derecesi saydığı bilinmektedir.

Peygamberimiz (sav)’in bu husustaki ifadeleri şu şekildedir: “Kanaat, tükenmeyen bir hazinedir.”(2) "Ya Rab verdiğin rızıkla beni kanaatkâr kıl ve rızkı benim için mübarek

eyle"(3) "Kanaatkâr ol ki, insanların Allah'a en çok şükredeni olasın."(4) “Âdemoğlunun bir vadi dolusu altını olsa (buna kanaat etmeyip) bir ikincisini, iki vadi altını olsa bir üçüncüsünü ister. Onun gözünü ancak toprak doyurur.”
Cennet ile müjdelenen sahabelerden Sa’d bin Ebi Vakkas, bu hususta oğluna şu şekilde nasihatte bulunmaktadır: “Oğlum zenginlik istediğin zaman onunla beraber kanaati da iste, çünkü kanaati olmayanı servet tek başına zengin etmez.”
Değerli Kardeşlerim!
Şüphesiz kanaatkâr olmak, az çalışmak ve tembellik anlamlarına gelmez. Zira Kur’an-ı Kerim’de, “İnsana kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.”(5) buyrulmaktadır.
Buna göre kanaat, kişiyi çalışmaktan, gayretten uzaklaştıracak bir anlayışa temel teşkil edecek bir olgu değildir. Kişi, çalışıp çabaladıktan sonra dahası kendisine düşeni yerine getirdikten sonra, Kâdir ve Rezzâk olan Yüce Allah’ın takdir ettiğine razı olacaktır. Bu teslimiyet, bir anlamda kişinin psikolojik açıdan rahat olmasını da beraberinde getirir. Zira insan, gerçekten harîs, doyumsuz bir varlıktır. Kontrol edilmediği takdirde onun istekleri sınır tanımamaktadır.
Aziz Kardeşlerim!
Özetle söylemek gerekirse, Müslüman bu dünyaya her şeyiyle sınanmak için geldiğini unutmamalı, sahip olduğu nimetler üzerinde bir emanetçi olduğu bilinciyle, gerektiğinde onu hayır hasenatta kullanabilmeli, muhtaç olanlara yardım edebilmeli ve insanlık yararına harcaya-bilmelidir.
Hazırlayan :
Recai YILMAZ

Gökçedere Merkez Cami İmam-Hatibi-Termal


*Diyanet Aylık Dergisinde Yayınlanmamıştır.*


Kaynaklar :
1.Ankebut Suresi 64. Ayet2.Keşfu’l-Hafa, II, 1513. Keşfü'l-Hafâ, II, 1514. İbn Mâce, Zühd, 245. Necm Suresi 39. ayet

Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 02:03 AM

Yalova Müftülüğü Hutbeleri
 

وَأَتِمُّواْ الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ لِلّهِ فَإِنْ أُحْصِرْتُمْ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِ وَلاَ تَحْلِقُواْ رُؤُوسَكُمْ حَتَّى يَبْلُغَ الْهَدْيُ مَحِلَّهُ فَمَن كَانَ مِنكُم مَّرِيضاً أَوْ بِهِ أَذًى مِّن رَّأْسِهِ فَفِدْيَةٌ مِّن صِيَامٍ أَوْ صَدَقَةٍ أَوْ نُسُكٍ فَإِذَاأَمِنتُمْ فَمَن تَمَتَّعَ بِالْعُمْرَةِ إِلَى الْحَجِّ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِ فَمَن لَّمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلاثَةِ أَيَّامٍ فِي الْحَجِّ وَسَبْعَةٍ إِذَا رَجَعْتُمْ تِلْكَ عَشَرَةٌ كَامِلَةٌ ذَلِكَ لِمَن لَّمْ يَكُنْ أَهْلُهُ حَاضِرِي الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَاتَّقُواْ اللّهَ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ {196}

Bakara Suresi-196

UMRENİN ÖNEMİ

Muhterem Müslümanlar!
Allah'a ibadet maksadıyla yeryüzünde insanlar tarafından yapılan ilk ibadethane Kâbe'dir. Kabe’ye, “Allah'ın evi” anlamında “Beytullah” da denilmektedir. Hac zamanından sonra içinde bulunduğumuz şu günlerde, müslümanların bu mukaddes beldeyi ziyaret etmelerine umre denir.
Umre; belirli bir vakte bağlı olmaksızın usulüne göre ihrama girdikten sonra, kâbe-i tavaf, Safa ve Merve’ de sa’y yapıp, tıraş olup, ihramdan çıkmaktır. Umre; Hanefi ve Maliki mezheplerine göre müslümanın ömründe bir defa umre yapması müekked sünnet, Şafi-i ve Hanbelî mezheplerine göre ise farzdır.
Umre; Kâinatın Kitabı; Kitabımız Kur’an-ı Mübin’in indiği, dağların taşların inlediği ve dinlediği mübarek belde, Belde-i Emini, Kâbe-i Muazzama’yı ziyarettir.
Umre; ırkları başka, dilleri başka, renkleri başka; fakat dinleri bir, kıbleleri bir, kitapları bir olan Müslümanların omuz omuza vererek aynı duyguları paylaşarak Kâbe-i Muazzama’yı tavaf etmeleridir.
Umre, alın teri ile helalinden kazanılan paraların, mübarek beldelerde ibadete dönüştürüldüğü eşsiz bir seyahattir.

Umre; şairin dediği gibi:
Gül yüzünü rüyamızda,
görelim ya Resulallah
Gül bahçene dünyamızda,
girelim ya Resulallah,





diyerek özlemini duyduğu, Peygambere misafir olmak ve cennet bahçesi olarak tanımlanan Ravzai Mutahhara’yı ziyaret etmektir.
Umre; ‘’Kim benim kabrimi ziyaret ederse şefaatim ona vacip olur’’(1) hadisi doğrultusunda Peygamber Efendimizin kabrini ziyaretle şefaatini ummaktır.
Değerli Mü’minler!
‘Peygamber Efendimiz başta Hudeybiye Umresi olmak üzere dört umre yapmış’ (2) ümmetini de bu güzel ibadete teşvik ederek şöyle buyurmuşlardır; ’’Hac ve Umreyi peş peşe yapınız, çünkü bu ikisi körüğün demir, altın ve gümüş’deki pası yok ettiği gibi, fakirliği ve günahları yok ederler, makbul haccın karşılığı cennettir. (3)
Bir başka Hadis-i Şerif de ise‘’Hac ve umre için Beytullah’a gidenler, Müslümanların Allah’a gönderilmiş temsilcileridir. Kendisine dua ederlerse dualarını kabul eder, mağfiret dilerlerse onları bağışlar.’’ (4) buyurmaktadır.
Aziz Müminler!
Bu yılın ilk umre kayıtları başladığı şu günlerde, maddi ve manevi hayatımızı gözden geçirmek açısından, umreyi tercih etmenin önemli bir fırsat olduğunu unutmayalım.
Hutbemi yüce rabbimizin şu 2 ayet mealleri ile bitirmek istiyorum..“Haccı da, umreyi de Allah için tamamlayın…” (5)
“Şüphesiz Safa ile Merve Allah’ın (dininin) nişanelerindendir. Onun için her kim hac ve umre ye niyetiyle Ka’be’yi ziyaret eder ve onları tavaf ederse bunda bir günah yoktur. Her kim de gönlünden koparak bir hayır işlerse şüphesiz, Allah onu bilir, karşılığını verir.” (6)
Hazırlayan :
Mustafa AKGÜN

Merkez Cami Müezzin-K. Çınarcık


*Diyanet Aylık Dergisinde Yayınlanmamıştır.*

Kaynaklar :
1.Beyhaki,Muhammed b.Hüseyn b.Ali, es-Sünenü’l-Kübrâ,V, 402
2. Tirmizî, Hacc, 7; Ebu Dâvud, Menâsik, 80;
İbnu Mâce, Menâsik, 50
3. Et-Tac, 2/107 4. Sünen-i İbni Mace, Menasik, 2/966
5. Bakara Süresi, 2/196
6. Bakara , 2/158

Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 02:03 AM

Yalova Müftülüğü Hutbeleri
 

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ

آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيماً {56}

Ahzab Suresi-56
ِEDEP VE HAYA

Değerli Müslümanlar!
İnanan ve insanlık değerlerini kaybetmemiş kişinin sahip olması gereken güzel huylardan biri de edep ve hayadır.
Edep: Terbiye ve nezaket demektir. Haya ise: Utanma, ar, namus, çirkin şeylerden sıkılma ve edebe uymayan bir şeyin meydana gelmesinden dolayı kalpte meydana gelen huzursuzluk demektir.
Rabbimiz Kuran-ı Kerimde: “And olsun ki peygamberde sizin için Allaha ve Ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için en güzel örnek vardır.”(1) ifadesiyle peygamber (s.a.v)’in hayat ve şahsiyetini bizim için mutlak model olarak göstermiştir. Peygamber (s.a.v) efendimizin: ”Rabbim beni edeplendirdi, terbiye etti. Edebimi, terbiyemi en güzel şekilde yaptı.”(2) hadis-i şerifi ile de edebin ve güzel terbiyenin değerine işaret etmiştir.

Değerli Müslümanlar!
Allah (cc) tarafından özenle yetiştirilen ve: “Her dinin kendine has bir ahlakı vardır. İslamın ahlakı da hayadır.”(3) buyuran Peygamberimiz (s.a.v)’in örnek edep ve hayasını hayatımızın merkezine yerleştirmeliyiz. Hutbemin başında okuduğum ayeti kerimede:“Rabbinin makamından korkan ve nefsini kötü arzulardan uzaklaştırmış kimse için şüphesiz cennet onun barınağıdır.”(4) emri bu ilahi hedefi göstermektedir.


Muhterem Müslümanlar!
Edep ve Haya doğuştan var olan duygulardır. Temiz yaratılışın bozulmaması hem beşerin hem toplumun selameti için şarttır. Peygamber(s.a.v): “Çocuklarınıza iyilik (ikram) yapınız, edeplerini de güzel yapınız.”(5) hadis-i şerifi edep ve haya ahlakının insana ne zaman verileceğini işaret etmektedir.
Tarih boyunca milletimizi ayakta tutan ve dünyaya lider yapan ahlaki kuralların başında edep ve haya gelmektedir. Bugün bu ahlaki kuralları neslimize gençliğimize öğretmede gevşek davranmayalım, edepli ve hayalı bir nesil yetiştirelim. İmam-ı Rabbani buyuruyor ki: Yolumuzun tamamı edeptir.”
Ecdadımız ne güzel söylemiş:
Gezdim Haleb-i Şamı eyledim
İlm-i taleb,
Meğer ilim gerideymiş,
illa edep illa edep.
Değerli Müslümanlar!
Hutbemi Peygamberimiz(s.a.v)in edep ve hayayı tarif eden bir hadis-i şerifi ile bitirmek istiyorum: “Allahtan hakkıyla haya etmek, kafayı ve kafanın içindekileri, mideyi ve midedekileri kontrol altına almak, haramdan korumak, ölümü ve toprak altında çürümeyi hatırda tutmaktır. İşte kim böyle yaparsa Allahtan gerçek manada haya etmiş olur.”(6)
Hazırlayan : Ali ERKAN
Merkez Cumhuriyet Cami İ.Hatibi

Altınova

*Diyanet Aylık Dergisinde Yayınlanmamıştır.*
Kaynaklar :
1-Ahzab:56-2- el-Aclûnî, Keşfu'l-Hafâ s.82.
3-İbn-İ Mace, Zühd, 17-4-Naziat:40-41-5-Kütüb-i Sitte, XVII, 7091
6-Tirmizî, Rekaik, 24

Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 02:03 AM

Yalova Müftülüğü Hutbeleri
 

رَبَّنَا وَابْعَثْ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْهُمْ يَتْلُو

عَلَيْهِمْ آيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ

وَيُزَكِّيهِمْ إِنَّكَ أَنتَ العَزِيزُ الحَكِيمُ {129}

Bakara Suresi-129

MEVLİT KANDİLİ

Muhterem Müslümanlar!
25 Şubat Perşembe gününü Cuma’ya bağlayan gece Mevlid Kandili’dir. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’in, hicri takvime göre doğduğu gecenin sene-i devriyesidir. İşte bu kıymetli gece, hepimiz için bir bayram gecesidir. Bu mübarek gecenin sabahında güneş ufuktan doğmadan, ilahi bir nur doğdu. İbrahim(as)ın: "Ey Rabbimiz, içlerinden onlara senin ayetlerini okuyan, Kitab’ı ve hikmeti öğreten, onları her kötülükten arındıran bir Peygamber gönder."(1) diye yaptığı duaya, İsa (as)ın müjdesine ve Hz.Amine'nin rüyasına mazhar olan Muhammed Mustafa(s.a.v) doğdu.
Bu gece;
“Yaradılmış cümle oldu şaduman,
Gam gidüp âlem yeniden buldu can”(2) diye anlatılan âlem yeniden hayat bulmuş, bu gecede âlemler Peygamber Efendimize kavuşmuştur.
Bu gecenin sabahı gerçekten feyizli bir sabahtı; insanlık için yepyeni bir gün doğmuş, nurlu bir devir açılmıştı. Gönülleri karartan küfür ve zulüm kalkacak, şirk sönecek ve Tevhid akidesi yeniden canlanacaktı. İnsanlar cehalet ve esaretten kurtulacak, ilim ve hürriyete kavuşacaktı. Kadın bir ticaret 'ı olmaktan çıkacak, toplum içindeki itibarlı yerini alacaktı.
Bir fazilet güneşi ve hidayet meş'alesi olan Peygamberimizin doğumu, Allah'ın, insanlığa bir lütfudur. Nitekim Kur'an-ı Kerim’de " Andolsun ki Allah, mü'minlere ayetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitap ve hikmeti öğreten kendilerinden bir Peygamber göndermekle, büyük bir lütufta bulunmuştur. Hâlbuki onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler."(3) buyurulmuştur.




İşte bunun içindir ki her yıl bu mübarek günü kutluyor ve O'nun doğumunu tazimle anıyoruz.
Değerli Mü'minler!
Peygamber efendimizin doğumunu kutlamaktan maksat, O’nun bize nasıl bir örnek olduğunu anlamaktır. Bizler, sevgili Peygamberimizin getirdiği mesajları iyi değerlendirip, ümmetine ve insanlığa olan emir ve tavsiyelerini gözden geçirip hayatımıza yansıtmalıyız. O bize; Allah'a iman edip O'nu sevmeyi, ibadetlerle hayatımızı anlamlı kılmayı, dürüstlüğü, emaneti korumayı, komşuluk ve akrabalık bağlarına riayet etmeyi, yetim ve kimsesiz çocuklara kol kanat germeyi, herkesin ve her şeyin hakkını gözetmeyi, kimseyi incitmemeyi, iyilik yapmayı, iyi ve yararlı bir insan olmayı öğütlemiştir.
Allah Resulü, dinin ne olduğunu soranlara onun güzel ahlak olduğunu söylemiş ve kendi hayatı da güzel ahlakın canlı bir örneği olmuştur. Mevlid Kandili, işte O yüce şahsı tanıma ve hayatımızı sevgili peygamberimizin ahlakıyla güzelleştirme vesilesidir. Allah resulünün çok sevdiği çocuklara, onu tanıtma, sevdirme ve çocukları O'nunla buluşturma zamanıdır.
Kıymetli Müslümanlar!
Yüce Allah'ın sevgisine ve affına mazhar olmanın yolu O'nun sevgili Peygamberine uymaktan geçer. Nitekim Kur'an-Kerim'de "(Habibim)de ki: Allah'ı seviyorsanız bana uyun, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın..."(4) buyurulur. O'na salât ve selam eder, Mevlid Kandilinin bütün insanlığa barış ve huzur getirmesini, insanlığın Sevgili Peygamberimizi daha iyi tanımasına vesile olmasını ve bizi O'na layık bir ümmet olma bahtiyarlığına eriştirmesini Cenab-ı Allah'tan niyaz ederim.

Hazırlayan :
Şuayip AKGÜN

Merkez Bilal-i Habeşi Cami Müezzin-Kayyımı

Yalova

*Diyanet Aylık Dergisinde Yayınlanmamıştır.*


Kaynaklar :
1-Bakara, 2/ 129-2- Vesiletün Necat, S.Çelebi-3-A.İmran, 3/ 164
4-A.İmran, 3/ 31


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.