ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   İslami Yazılar & Hikayeler (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=320)
-   -   Aile Ve Mahremiyet (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=368868)

Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 02:09 AM

Aile Ve Mahremiyet
 

AİLE VE MAHREMİYET

Her şeyi çift olarak yaratan [17], bir ve benzersiz Allah’u Teala, Hz.Adem’i(a.s.) ve Hz. Havva validemizi yaratarak, insan çiftini kadın ve erkekten meydana getirdi.[18] İnsan nesli, ilk aileyi oluşturan bu mübarek çiftten çoğalarak günümüze kadar geldi.

Bugün de toplumların varlığı, neslin çoğalarak devam etmesi aileye bağlı. Kadın, erkek ve bunların çocuklarından oluşan aile, milletlerin üzerine kurulu olduğu temel yapıyı meydana getiriyor. Bu da nikah bağıyla bağlı bir birliktelik…

Aile kurumu, kadın ve erkeğin meşru kurallar çerçevesinde, yani nikah akdiyle bir araya gelmeleriyle oluşur

Allah’u Teala bu akid konusunda şöyle buyurmuştur:

"Aralarınızdaki bekarları, kölelerinizden ve cariyelerinizden salih olanları evlendirin." [19]

Allah’u Teala, evliliğe ihtiyaç duyanların evlenmesini emir buyurmuş, kendisini koruyabilenleri de evlenmeye teşvik etmiştir. Buna göre ihtiyaç durumunda evlenmek farz, ihtiyaç duyulmadığı durumda ise sünnettir. Ayrıca Allah’u Teala, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını gidermeyi vaadetmiştir.



Hazret-i Peygamber (s.a.v) bir hadis-i şerifte şöyle buyurur:

"Evlenen kişi dininin yarısını koruma altına almıştır; diğer yarısı için de Allah’u Teala'dan korksun!"[20]

Bir başka hadis-i şeriflerinde ise Resulullah (s.a.v) Efendimiz :

“Evlenin, çoğalın.Zira ben(Kıyamet günü)diğer ümmetlere karşı çokluğunuzla övüneceğim.” Buyurdular [21] buyurarak ümmetini evlenmeye, aile kurmaya teşvik ediyor.

Bir başka hadis-i şerif de ise evlilik müessesesine hayat vermenin ehemmiyeti dile getirmek için : "Beni seven benim sünnetimle amel etsin (evlensin)!"[22] buyurmuştur.



İslam, evlilik ve aile kurumuna öncelikle, kadın ve erkeğin haram yollara sapmasını önlemek, toplumu şekillendiren temel sosyal üniteyi oluşturmak ve birçok peygamberin “soyumdan inanan ve hayırlı işler yapan bir nesil ver” duasında olduğu gibi hayırlı nesiller yetiştirme hedeflerini yükler.

Ebu Rühm (r.a) anh anlatıyor: "Resulullah(s.a.v)buyurdular ki: "En hayırlı şefaatlerden biri, evlenecek iki kişinin arasında yardımcı olmaktır." [23] buyurarak sosyolojik açıdan kıymeti paha biçilmez olan ve hayırlı nesillerin yetiştirilmesi için evlilik müessesesinin oluşmasına vesile olunmasının menfaatini dile getirmiştir.

Bu mukaddes yuvanın oluşmasının da elbette alt ve üst şartları vardır. Yani kabul ve yasak yolları vardır. Evlilik her ne kadar ayet ve hadislerle medhü sena edilmişse de kurallara uymak da bir o kadar önemlidir. Zira evlilik müessesinin ürünü olan ve geleceğin nesil başlangıcını oluşturacak çocuklar,Allah ve Resulü’nün istediği kritere uyulursa gerçekleşeceği bir vakıadır.

Allah’u Teala, müminlerin müminlerle evlenmesini buyurarak[24], bizlere ailenin oluşumunda temel kuralı bildiriyor. Yani Müslüman aile, Müslüman erkek ve kadından meydana gelir. Özellikle Müslüman bir hanımın gayri Müslim bir erkekle evliliğini dinimiz kesinlikle yasaklamıştır. Çünkü çocukların soyu babaya nispet edilir. Müslüman bir kadın, gayri Müslim bir erkekle İslam’ı kabul edip Müslüman olması şartıyla evlenebilir.

Mukaddes bir yuva kurulurken İslami kaidelere riayet edilmesi en önemli şarttır. Aile saadeti, her iki tarafın İslam’ın belirttiği hak ve vecibelere itaat etmesine bağlıdır. Eşlerin, İslam’ın emir ve yasaklarını hayatlarında tatbik etmeleri ile ancak mutlu ve geleceğin sağlam temellerinin atıldığı bir yuva kurulabilir.



NİKAH VE HUKUKU



Evlilik nikahla oluşur. Nikah,her millete lazımdır. Nikahsız beraberlik insan için afettir.

İslâm? ıstılâhta; Şer'en nikâhlanmalarına bir mani bulunmayan bir erkekle, bir kadının bir birlerinden istifade etmek arzusuyla yaptıkları akide nikâh denir" [25] tarifi esas alınmıştır.

Dürrü'l Muhtar'da: "Bizim için hiçbir ibadet yoktur ki, Hz. Adem devrinden bugüne kadar meşru olsun, Cennet'te de devam etsin!... Bundan yalnız iman ile nikâh müstesnadır. Nikâh fûkahaya göre kasten milk-i müt'a ifade eden bir akittir. Yani erkeğin, şer’en nikâhına mani bulunmayan bir kadından istifade etmesini helal kılan bir akittir." hükmü kayıtlıdır. İbn-i Abidin bu metni şerh ederken şunları kaydeder: "Çünkü nikâh bir vecihle ibadet, bir vecihle muameledir. Nikâhla cihadın her ikisi, Müslüman’ın ve İslâm'ın vücut bulmasına sebep olmakta müşterek iseler de, musannif nikâhı evvel zikretmiştir. Çünkü Müslüman fertlerin nikâhla çoğalması, harple(Cihad'la)çoğalmasından kat kat fazladır." [26]



Aişe(r.anha)anlatıyor: Resulullah(s.a.v) buyurdular ki: "Nikâh benim sünnetimdir. Kim benim sünnetimi yerine getirmezse benden değildir. Zira ben diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim." [27]

Feteva-ı Hindiyye de; "Nikâh itidal halinde müekked sünnettir. İhtiyaç halinde (Şiddetli şehvet duygusu bulunduğu durumda) evlenmek ise farzdır. Zulüm ve korku (kul hukukuna riayet edememe)halinde nikâhlanmak mekruhtur. El İhtiyar Şerhû'l Muhtar'da da böyledir" [28] denilmektedir.

Evlilik, eskilerden beri süre gelen bir gelenek ve bütün peygamberlerin ahlaklarının bir parçası idi. Peygamberler tarihinde şöyle bir kıssa anlatılır.

Abidlerden biri, kendisini Allah'a adamış ve ibadet yönünden bulunduğu devirde yaşayan bütün insanların üstüne çıkmıştı. Onun bu hâli her yerde anlatılır olmuştu. Abidin bu özellikleri devrinin peygamberine de anlatıldı. Peygamber de abidi güzel sözlerle övdü ve sonra dedi ki: “Bir sünneti de terk etmemiş olsaydı gerçekten ne güzel insan olurdu!”

Bu söz abidin kulağına ulaştı. Sünneti terk etmenin vahim sonucunu kavrayan abid: “Ben sünneti terk etmiş olduğum hâlde gece gündüz ibadet etsem bana bir faydası olmaz!” dedi. Sonra zamanın peygamberinin yanına geldi ve terk ettiği sünnetin ne olduğunu sordu. Peygamber ona: “Terk ettiğin sünnet evliliktir!” dedi. Abid: “Ben evliliği sakıncalı gördüğüm için terk etmedim; evlenmeyi terk etmemin sebebi fakirliktir. Ben fakir biriyim! Geçimimi sağlayacak bir şeyim yok. Geçimim başkalarının üzerinde; bir gün birisi yiyeceğimi verir, ertesi gün başka biri! Evlenip kadını da sıkıntıya sokmak ve zor durumda bırakmak istemedim.” dedi; peygamber: “Senin evlenmene engel olan tek sebep bu mu?”diye sordu;o da: “Evet!” deyince, peygamber: “Seni kendi kızımla evlendiriyorum!” dedi. [29]

Abdullah b. Mesud (r.a) şöyle derdi: "Eğer sadece on gün ömrüm kaldığını ve on günün sonunda öleceğimi bilseydim, yine de evlenmeyi isterdim. Allah’u Teala'nın huzuruna bekar olarak çıkmak istemezdim!"

Muaz b. Cebel’in (r.a) hanımı veba hastalığından vefat etti ve kendisi de veba hastasıydı. Buna rağmen dedi ki: "Beni evlendirin; Allah’u Teala'nın huzuruna bekar olarak çıkmak istemiyorum!" [30] diyerek fazileti övülmüş bir işten uzak kalınamayacağını dile getirmiştir.

İşte bu düşünceyi dile getiren Meşhur bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:

"Evlenmeye gücü yeten kişi evlensin!"[31]

Allah ve Resulü’nün kurulmasını istediği bu müesseseler din dışı bazı etkilerin de meşrulaştırmalarıyla yaygınlaştırılmaya çalışılan yeni anlayışta,evlenip aile kurmak, sorumluluk almak, gelecek temiz nesillerin devamına katkıda bulunmak gereksiz bir yük olarak kabul ediliyor. Nikahsız beraberliklerden çocuk sahibi olmak adeta özendiriliyor. Aile külfetine girmeksizin çocuk edinmenin sonuçları ile, o çok özendiğimiz Batı’nın başı ciddi şekilde dertteyken, bizim magazin dünyamız bunu çözüm olarak sunuyor.

Neticede kültürel bozulma ve çözülme o düzeye vardı ki, tamamen Batı hayat tarzının bir ürünü olan flört, İslam’ı hayatının merkezine koyduğunu sözleriyle, kılık-kıyafetiyle ilan eden Müslüman gençler arasında da görülüyor. Pak Ehl-i Sünnet yolunun kesinlikle reddettiği geçici nikahla da bu durum meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Oysa bizim inancımız, hayat tarzımız, kültürümüz, geleneğimiz, ne nikahsız beraberliği kabul ediyor, ne de geçici nikaha izin veriyor. Gerekçesi her ne olursa olsun, hiç bir nikahsız beraberliğin ya da geçici nikah adıyla zinanın onaylanması asla mümkün değildir.

Onlar kendi bataklarında oyalana dursunlar İslam dini kendileri ile evlenilmesi haram olan kadınları ve kadın için yabancı olan erkekleri de ayrıştırarak toplumun huzur ve dirliğinin temel öğelerini belirtmiştir.

Allah’u Teala,Kur’an-ı Kerimde mü’min erkeklere

Cahiliye devrinde geçenler müstesna, babalarınızın nikahladığı kadınlarla evlenmeyiniz. Şüphe yok ki o,pek çirkindi, iğrenç idi, o ne fena bir âdetti. Size şunları nikahlamak haram kılındı: Anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek ve kız kardeşlerinizin kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kız kardeşleriniz ve karılarınızın anneleri, ve kendileri ile zifafa girdiğiniz kadınlarınızdan olan ve evlerinizde bulunan üvey kızlarınız. Eğer üvey kızlarınızın anneleri ile zifafa girmemişseniz onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur. Sulbünüzden gelen (öz) oğullarınızın hanımları ile evlenmeniz ve iki kız kardeşi birlikte nikahlamanız da haramdır. Ancak cahiliyyet devrinde geçen geçmiştir. Şüphesiz ki Allah gafur (çok bağışlayıcı)ve çok merhamet edicidir. Bir de harp esiri olarak sahibi bulunduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlarla evlenmeniz de size haram kılındı. Bütün bunlar Allah'ın üzerinize farz kıldığı hükümlerdir. Bunların dışında kalanlar ise iffetli olarak zina etmeksizin mallarınızla mehir vermek suretiyle evlenmek istemeniz size helal kılındı. O halde onlardan nikah ile faydalanmanıza karşılık mehirlerini kendilerine verin ki, bu farzdır. O mehri takdir edip kesinleştirdikten sonra birbirinizi razı etmenizde bir mahzur yoktur. Şüphesiz ki Allah her şeyi çok iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.[32]

Ayet-i celilede geçen evlenilmesi haram kılınmış zümreyi şöyle sınıflandırabiliriz.

1-Nesebi Sebebi ile…

2-Sıhriyet Sebebi ile…

3-Süt emişmek sebebi ile …

4-Dörtten fazla kadın almak ve iki kız kardeşi bir nikah altında almak sebebi ile…

5-Başkasının Hakkı geçmiş olan kadınla nikahlanma sebebi ile…

6-Şirk sebebi ile

7-Talak sebebi ile… her ne kadar fıkıh kitaplarında anlatılan dokuz sınıf ise de diğer iki sınıf zamanımızda bulunmayan cariye ve kölelere mahsus olduğu için anlatılmaya çalışılmadı.

1-Nesep Sebebi ile Nikahları Haram Olanlar:

Nesep sebebiyle nikâhları haram olan kadınlar şunlardır: Analar, kızlar, kız kardeşler, halalar, teyzeler, erkek kardeşlerin kızları ve kız kardeşlerin kızları!.. Bunlarla nikâhlanmak ve cima etmek ebediyyen haramdır. Anneler: Bundan kasıt; erkeğin kendi annesi ile baba ve anne tarafından ne kadar yukarıya çıkarsa çıksın, bütün büyük annelerdir. Kızlar: Bir kimsenin kendi sülbünden gelen kızları ile oğullarının ve kızlarının kızları ve ne kadar aşağı inerse insin bunların da kızlarıdır. Kız kardeşler: Baba-ana bir kız kardeşler, baba bir kız kardeşler ve ana bir kız kardeşlerdir. Erkek kardeş kızları ve kız kardeş kızları: yani yeğenler!.. Bunlar da ne kadar aşağı inerse insin, nikâhları haramdır. Halalar: Halalar üç kısımdır.

a) Anne-Baba bir halalar

b) Baba bir halalar

c) Anne bir halalar!..

Kezâ babanın, dedenin, annenin ve büyük annenin halaları da, her ne kadar yukarı çıkarsa çıksın, hala hükmündedir. Teyzeler: Baba-ana bir teyzeler, baba bir teyzeler, ana bir teyzeler, babaların teyzeleri ve annelerin teyzeleri haramdır. Serahsi'nin Muhıyt'inde de böyledir.[33]



2-Sıhriyet Sebebi ile Nikahları Haram Olanlar:

Sıhriyet (Damadlık) sebebiyle nikâhları haram olan kadınlar dört kısımdır.

A) Karılarının anneleri (Kayınvalide) ile; baba ve anne cihetinden onların ne kadar yukarı olursa olsun büyük anneleridir.

B) Bir erkek; karısının kızları ve bunların da, her ne kadar aşağı inerse insin kızlarını, alamaz. Ancak bu hükümde; bu erkeğin karısı ile (ki bu kadın o kızların annesidir) cima etmiş olması şarttır. Hâvil Kudsi'de de böyledir. Karısının kızlarının, bu adamın yanında olup-olmaması da müsavidir. Kadıhan'ın Camiû's Sağir Şerhi'nde de böyledir. Alimlerimiz, bir adamın karısının, başka kocasından olan kızının da (Kızlığı, üvey kızı) haramlığı hususunda halveti de cim'a makamında kabul etmişlerdir.

C) Bir kimsenin; oğlunun, oğlunun oğlunun, kızının oğlunun-kendileriyle halen nikâhlı bulunmayan- karılarını alması da haramdır. Bunla ne kadar aşağı giderse gitsin ve karılarına cima yapmış olsunlar veya olmasınlar, bu kadınlarla o kimsenin nikâhlanması haramdır. Ancak oğulluğunun ayrılmış olan karısı müstesnadır. Serahsi'nin Muhıyt'inde de böyledir.

D) Baba ve anne tarafından, büyük babaların ne kadar yukarı giderse gitsin, onların babalarının karılarını nikâhlamak ve cim'a etmek de ebediyyen haramdır. Havi'l Kudsi'de de böyledir. [34]

3-Süt emişmek sebebi ile Nikahları Haram Olanlar:

Resûl-i Ekrem(s.a.v)'in:"Nesebten dolayı haram olan şey,redâ'dan(Süt emmeden) dolayı da haram olur" [35] buyurduğu bilinmektedir. Hanefi fukahası: "Emzirenin sütünün, emen kimsenin midesine az veya çok olarak varması halinde, nikâhlanma haramlığı meydana gelir. Azdan maksad; sütün mideye ulaştığının bilinmesidir." [36] hükmünde müttefiktir. Ancak süt emmenin de belirli bir süresi vardır. Resûl-i Ekrem (s.a.v): "Çocuğu sütten kestikten sonra, süt kardeşliği olmaz" [37] buyurmuştur. Süt emme vakti; İmam-ı Azam Ebû Hanife (rh. a)'ye göre otuz ay (iki buçuk yıl), İmameyn'e göre yirmi dört ay (İki yıl)'dır. Süt emme vakti geçtikten sonra; süt emmekten dolayı nikâhlanma haramlığı meydana gelmez. Meselâ; üç yaşındaki bir çocuk, herhangi bir kadını emse, o kadın süt anne hükmünde değildir. Ancak, süt çocuk için helâl kılınmıştır. Mükellef olan bir kimse, herhangi bir kadının sütünü emse, haram işlemiş olur. Zira süt, insanın cüz'ü hükmündedir. İnsanın bir cüzünü yemek ise, haramdır.[38]

4-Dörtten fazla kadın almak ve birbirinin mahremi olan iki kadını bir nikah altında almak sebebi ile Nikahları Haram Olanlar:

Molla Hüsrev: "Hür erkek için; hür kadınlardan ve cariyelerden ancak dört kadının nikâhı sahihtir. Yani, hür erkeğin dörtten fazla kadını nikâhında bulundurması caiz olmaz. Çünkü, Allahû Teâla (cc): "Kadınlardan hoşunuza gideni, ikişer, üçer ve dörder olmak üzere nikâhlayın" [39]ayet-i kerimesiyle açıklamıştır. Şu halde, adet üzere tahsis, o kimse için daha fazlayı meneder" [40] hükmünü beyan eder. Fetava-ı Hindiyye'de "Hür erkeklerin, hür kadınlardan veya cariyelerden dördü ile evlenebilme hakları vardır. Hidaye'de de böyledir. Bir köle, hür veya cariyelerden iki kadınla evlenebilir. Bahru-r Raik'te de böyledir. Bir kimse arka arkaya beş kadını nikâhlamış olsa, önceki dört kadının nikâhı caiz olur, beşincisinin nikâhı caiz olmaz" [41] hükmü kayıtlıdır.

Resûl-i Ekrem (s.a.v)'in: "Kim Allah'a ve ahiret gününe iman etmişse, suyunu iki kız kardeşin rahiminde birleştirmesin" [42]buyurduğu sabittir. Hanefi fûkahası: "Bir kimse, iki kız kardeşi, aynı anda nikâhı altında birleştiremez. Bir kimsenin karısı ile, onun neseb veya süt emme yönünden halasını veya teyzesini nikâhı altında birleştirmesi caiz olmaz" [43] hükmünde müttefiktir. Zira

Ebû Süfyân kızı Ümm-i Habîbe (r.anhümâ)`dan şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Bir kere ben:”Yâ Resulullah! Ebû Süfyân kızı hemşîremi nikâh ediniz” dedim. Resulullah: “Acayip siz (kıskanmayıp) bunu arzu eder misiniz?” buyurdu.

Ben de:”Evet arzu ederim. Çünkü sizin için ortaktan hâlî ve münferit değilim. İsterim ki size karşı sevgimde bâri hemşîrem bana ortak olsun” dedim. Bunun üzerine Peygamber(s.a.v): “İyi bil ki hemşîren bana helâl değildir” buyurdu.

Ben: “İyi ama biz duyuyoruz ki cenâbınız, Ebû Seleme`nin kızını nikâh etmek istiyor muşsunuz” dedim. Resulullah: “(Refîkam) Ümm-i Seleme`nin kızını mı?” diye sordu.

Ben de:”Evet dedim” Resulullah: “Ümm-i Seleme`nin kızı (Zeynep) benim vesâyet ve terbiyem altında üvey kızım (dır ve bana nikâhı haramdır. Böyle) olmasa bile yine bana nikâhı helâl olmaz. Çünkü o, benim süt kardeşimin kızıdır: Beni ve (onun babası) Ebû Seleme`yi Süveybe (kadın) emzirmiştir” dedi. Ve: “Bir daha bana kızlarınızı, kız kardeşlerinizi sakın teklîf etmeyiniz” diye tevbîl buyurdu. [44]

Kadının halası ve teğzesinı aynı anda nikah altına almayı yasaklayan hadis-i şerifte ise Ebu Said el-Hudri (r.a) anlatıyor: "Resulullah (s.a.v)’den işittim, şu iki nikahı yasaklamıştı: "Kişinin, kadınla kadının halasını, veya kadınla kadının teyzesini bir nikahta birleştirmesi." [45]

Ebu Musa (r.a) anlatıyor: "Resulullah(s.a.v)buyurdular ki: "Kadın, halası veya teyzesi üzerine nikahlanamaz." [46]

5-Başkasının Hakkı geçmiş olan kadınla nikahlanma sebebi ile Nikahları Haram Olanlar:

Bir kimsenin; başka birisinin nikâhı altında bulunan kadını nikâhlaması caiz değildir. Kezâ, iddet beklemekte bulunan kadını nikâhlamak da sahih olmaz. Bu iddet'in; boşanmaktan, ölümden, fasit nikâhtan veya şüpheli nikâhtan olması halleri de müsavidir. Yani, ne sebeple olursa olsun, iddet beklemekte olan kadın nikâhlanamaz. [47]

6- Şirk sebebi ile Nikahları Haram Olanlar:

“Ey Mü'minler, Allah'a eş tanıyan (Şirk koşan) kadınlarla, onlar iman edinceye kadar evlenmeyin…Müşrik erkeklere de, onlar iman edinceye kadar(mü’min kadınları) nikâhlamayın.” [48] emri ilahiyesiyle yasaklanmıştır.

Feteva-ı Hindiyye'de: "Mecusilerin ve vesenilerin(Ateşe tapan ve kitabı olmayıp puta,aya,güneşe,yıldıza ve benzeri şeylere tapanların) nikâhları caiz olmaz. Siracû'l Vehhac'ta da böyledir. Putlara tapanlar, güneşe ve yıldızlara ibadet edenler, güzel resimler (suretler) yapıp onlara tapanlar ile zenadike, batiniyye, ibahiye ve saire gibi, itikaden küfür olan bütün mezheplerin mensupları da nikâhı caiz olmayanlara dahildirler. Fethû'l Kadir'de de böyledir. Müşrik ve Mecûsi olan bir Cariye'de, mülk-i yemin (Teserri akdi) olması sebebiyle cima edilemez. Müslüman erkeklerin; harbi veya zimmi, hür veya cariye olsun, ehl-i kitap olan kadınlarla nikâhlanmaları caizdir. Serahsi'nin Muhıyt'inde de böyledir. Bu hususta evlâ olan ise; böyle yapmamak, yani bunları nikâhlamamak ve zaruret olmadıkça kestiklerini yememektir. Fethû'l Kadir'de de böyledir." [49] hükmü kayıtlıdır.

7- Talak sebebi ile Nikahları Haram Olanlar:

Kur'an-ı Kerim'de:"Boşanma(Talak)iki defadır. (Ondan sonrası) ya iyilikle tutmak, ya güzellikle salıvermektir. Onlara(Kadınlara) verdiğiniz şeyi (mehri) geri almanız size helâl olmaz" [50] hükmü beyan buyurulmuştur. Hanefi fûkahası: "Bir kimsenin; üç talakla boşadığı hür bir kadını, o kadın başka bir erkekle tezevvüc etmeden geri alması helal olmaz" [51] hükmünde ittifak etmiştir.



BİRBİRLERİYLE NİKAH DÜŞENLERİN DAVRANIŞ BİÇİMİ



Namahrem olan erkek ve kadın arasındaki görüşme ,konuşma,beraberlik ve iş hayatındaki ölçüler. Örfe ve nefse ait hatalar din diye gösterilmesin.

İffet sahibi hür kadınlar ihtiyaçları için çıkmak zorunda olduklarında bunları gidermek için dışarı çıkabilirler. Bunun için Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Siz kadınların dışarı çıkmasına izin verildi. Ancak, sadece ihtiyaçlarınızı yerine getirmek için!" [52]

Aynı şekilde kadınlar bayramlar için de dışarı çıkabilirler. Resulullah (s.a.v) zorunlu ihtiyaçları için hanımlarına genel olarak izin vermişti. Ancak onlar, Resûlullah’ın (s.a.v) izni olmadan ve rızasını almadan dışarı çıkmazlardı. Kadın, mecbur kaldığı durumlar dışında, yani dışarı çıkmadan ihtiyacını gideremeyeceği haller dışında çıkmamalıdır.

Mü’min bir kadının okul,hastahane,fabrika,alış veriş ve benzeri yerlerde eğitim,iş veya meslek gereği yabancı erkeklerle karşılaşma ve görüşme durumunda aşağıdaki esaslara dikkat etmelidir.

Her şeyden önce mü’min kadın veya erkeğin yapacağı her işin niyet safhasında uyanık olmalıdır. Yapacağı iş helal ve hayırlı da olsa niyet güzel bulunmazsa sonuç hayırlı olmaz.

Kadın mahremi olmayanların yanında edebe uygun bir şekilde örtülü bulunmalıdır. Örtünün temel görevi ve gören ve giyeni haramdan korumaktır. Kadının el ve yüz dışında bütün bedeni,içi göstermeyen ve vücut hatlarını ortaya çıkarmayan bolca bir giysi ile örtmesi gerekir. Kadının dışarıda ve evinde namahremlerin yanında gerektiği kadar zaman diliminde bile olsa beden ve elbisesine parfüm vb. kokuları sürerek gezmesi ve bulunması helal değildir.

Unutmamak gerekir ki,gözün haramdan korunması farzdır. Buna erkeğin riayeti şart olması gibi kadınında dikkat etmesi gerekir. Yabancı bir kadınla veya erkekle karşılaşan bir mü’min,namahrem muhataplarına karşı gerek konuşma gerekse bakma hususunda kontrolü elde tutmalıdır.

Mü’min,hiçbir mazeret yokken karşı cinsin bakılması yasak olan yerlerine bakamaz ve bakışını uzatamaz. Zira şanı yüce olan Allah’u Teala her iki cinsi de ikaz ederek:

“Mü’min erkeklere söyle,gözlerini(Haramdan)çevirsinler” [53]

“Mü’min kadınlara söyle,gözlerini(Haramdan)çevirsinler” [54]

Mü’min kadın ve erkek namahrem olan biri ile konuşurken ölçülü olmalı ve ihtiyacı kadar konuşmalıdır. Bu ölçüyü Allah’ın Resulü(s.a.v)şöyle buyurmaktır:

“Yabancı erkeklerle çekici bir eda ile konuşmayınız,sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılır. Edeple ölçülü söz söyleyiniz.” [55]

Hele mü’min bir kadın yabancı bir erkekle bir arada bulunmayı zaruriyet ve ihtiyaçla sınırlı tutmalıdır. Zira bu iş sınırı aşılır bir zaman içinde olursa mübah olmaktan çıkar,muhabbete dönüşür. Burada kadını ön planda zikredilmesinin sebebi kadının yaratılış icabı çekicilik ve albenisi erkekten daha fazla olduğu içindir. Kaldı ki erkek içinde toplum içinde aşırı ve zaruriyet dışına çıkan bir konuşma karşı cinsine karşı muhabbet beslemesi çok doğal bir sonuç olacağı için onlara da aynı sakınca getirilmiştir.

Öyleyse kadının eve kapatılıp hapis hayatı yaşatılması maksat değildir. Aksine her iki cinsinde sosyal bir etkinlik veya ziyaretleşme gayesiyle bir araya geldiklerinde dikkat edecekleri en hassas durum İslami prensip dairesinde hemcinsleri ile oluşturacakları topluluk içinde bulunmayı şiar edinmelidir.



Kadın-erkek ilişkisinde dikkat edilecek en önemli husus da karşı cinslerin karşılaşması esnasında el temasının yapılmasıdır.

Bilinmelidir ki,bir haram düşme tehlikesi yoksa çok yaşlıların elleri namahrem dahi olsa öpülebilir veya yaşlı bir erkek küçük yaştaki kız çocuklarına elini öptürebilir. Buna delil olarak,Hz Ebu Bekir’in yaşlı hanımlarla musafaha yaptığı ve Abdullah b. Zübeyr(r.a)’ nın hastalığı sırasında kendisine hizmet etmek üzere yaşlı bir kadını hizmetçi olarak tuttuğu nakledilir. [56]



Bir erkeğin veya bir kadının kendisine nikah düşen birisinin(zaruriyet yokken) elinden tutması(Tokalaşması)helal değildir. Hz. Peygamber(s.a.v)hiçbir kadının elini tutmamış ve bunu yasaklamıştır.

Mü’min kadınlar,Hz. Peygamber(s.a.v)ile din ve takva yolunda defalarca biat yapıp sözleşmişlerdir. Bu esnada bazı kadınlar bir bereket olsun diye Peygamber Efendimiz (s.a.v)’le musafaha yapmak istemişler,o temiz el ve gönül sahibi Allah’ın Resulü(s.a.v) onlara:

“Ben kadınlarla musafaha yapmam,sizinle biatım sözlüdür” [57]

Yabancı kadın veya erkekle tokalaşma konusunda en açık hüküm şu hadis-i şerifte görülmektedir:

“Eller de zina yapar;ellerin zinası(Bir mazeret yokken)yabancı bir kadının elini tutmaktır.” [58]

Şu hadis-i şerif de bu konuda ciddi bir uyarı içermektedir:

“Sizden birinizin başına demirden bir şişin batırılması,(Bir zaruriyet yokken) kendisine helal olmayan bir kadına dokunmasından daha hayırlıdır.” [59]

Bu konu gereğince,günümüzde,gerek sosyal hayatın içindeki hizmet birimlerinde, gerek iş hayatında veya devlet dairelerinin çeşitli kademelerinde görev yapan Müslümanların sıkıntısı ortadadır. Hiç istemediği halde yabancı bir kadın veya bir erkekle tokalaşmak zorunda kalanlar bunun dinimizde mübah bir olmadığını bilmeliler.

Kadının kendisine yabancı durumunda olan yakın akrabalara karşı tutum ve hizmeti, misafirlere hizmette sınır ve edepleri de bir başka muammadır.

Zira bu konuda örf-anane ve modernize adına yapılan bir çok yanlışlar ve sıkıntılar vardır.zamanımızda birçokları evlerine gelen bütün erkek ve kadınları hiçbir ayırım yapmadan mahremi gibi hareket etmektedir. Bu davranış yanlıştır.

Bu durum öyle bir hale gelmiştir ki, bu hataları yapmayanlar da toplumun katmanlarından soyutlanarak gericilikle suçlanır hale gelmiştir.

Bazı aileler bu yanlış uygulamaları sonradan düzeltme çabasına girenler bir hayli zorlanmaktadırlar. Yabancı kadın ve erkeklerin birbirine nasıl davranacakları yukarıda genişçe anlatıldı. Bu gibi durumlarda geçiş dönemi yaşayacak olanlara mecbur kaldıklarında uygulayacakları ruhsatı belirtelim.

İmam Buhari’ni rivayet ettiği hadis-i şerif de:

Ashab-ı Kiram’dan Ebu Üseyd(r.a)evlendiğinde Hz. Peygamber(s.a.v)’i ve ashabını evine davet etmişti. Düğün için özel yemek hazırlanmış,evde ne varsa onu getirmişti.

“Ancak hanımı akşamdan bir taş kabın içine hurma ıslatmıştı. Hz. Peygamber (s.a.v)yemeği bitince,kadın hurmaları ezip sulandırdı,şerbet yapıp Hz. Peygamber ve misafirlere ikram etti” [60]

İmam Müslim’in rivayet ettiği aynı hadis-i şerif de:”O gün misafirlerin hizmetçisi Ebu Üseyd’in hanımı idi” [61] ifadesi geçmektedir.

Şafi alimlerinden İbn Hacer ve Hanefilerden Bedrettin Ayn(rah)hadisten şu sonucu çıkarmışlardır:

1-Bir kadın eşi yanındayken onun çağırdığı misafirlerine hizmet etmesi caizdir.

2-Bu durumda kadın örtülü olmalı ve edebine dikkat etmelidir.

3-Bu gibi davet ve ziyafetlerde erkek kadınından hizmet etmesini isteyebilir.

4-Bir mecliste yapılacak ikram önce yaşta veya halde en büyük olandan başlanır.

Özellikle düğün, sünnet ,cenaze ,özel davet ve iş toplantıları gibi hareketli durumlarda bu fetva ile amel edilebilir. Bu durumda evine gelen yabancı erkeklere tokalaşmamak kaydıyla sadece sözle ”Hoş geldiniz” diyebilir ve onlara hizmette bulunabilir.



Bu konuda edeb,dinen yabancı addedilen erkek ve kadınların yemek için dahi olsa ayrı oturmalarıdır. Dinimiz böyle istemektedir.

Zira,Resulullah (s.a.v) bir gün kızı Fatıma’ya (r.ah):“Kadın için en hayırlı olan nedir?” diye sordu; Hz. Fatıma (r.ah): “Onun yabancı bir erkeği ve yabancı bir erkeğin de onu görmemesidir” dedi; bu cevap üzerine Resulullah (s.a.v) kızını kucakladı ve: “Fatıma benden bir parçadır!” buyurdular.[62]

Bir başka önemli konu ise,kadın evde yalnız ise erkeğin o eve girmemesidir.

Ukbe b. Amir(r.a)’nın rivâyetine göre Peygamber(s.a.v) (bir hutbesinde): “Ashâbım (yanında mahremi bulunmaksızın) kadınların yanına girmekten sakınınız” buyurmuştur. Bunun üzerine Ensar`dân birisi: “Yâ Resulullah! Ya erkek akrabâsına ne dersiniz?” diye sordu: Resulullah: “Onlarla halvet ölümdür” buyurdu.

İmam Nevevi,hadis-i şerifte geçen erkek akrabasından muradın;Erkeğin erkek kardeşi,kardeş oğulları,amcası,amcası oğulları,kız kardeşinin oğulları,ve bunların emsali olan erkek çocukları olduğunu bildirmiştir.

İmam Nevevi devamla der ki;”Halk bu hususta kolaylık iltizam [63] ederek kardeşle kardeş karısının bir arada yalnız bulunabilmeleri adet olmuştur.” der. Hadis-i şerifin son kısmında geçen“Onlarla halvet ölümdür” sözü içinde:”Bu durumda su-i zan ve kıskançlık gibi bir takım sebeplerle nice ailelerin yıkıldığı görülmüştür.” demiştir. [64]

Prof. Dr. Sinsi 08-02-2012 02:09 AM

Aile Ve Mahremiyet
 

NAMAHREM OLANLARIN BİRBİRLERİNİ SEVMESİ



Bir muhabbetin Yüce Allah için olmasının ilk şartı, onun ilahi muhabbete ters bir şey için olmamasıdır. Buna göre, iki kimse arasındaki muhabbet, bir kötülüğü yapmak için olmamalıdır. Yine bu muhabbet bir dünya menfaati elde etmek, kötü arzularına ulaşmak, dünya hâlini güzelleştirmek, bir takım işlerini görmek için yapılmamalıdır. Ayrıca bu sevgi, kendisine yapılan bir iyilik veya karşılık vermek zorunda olduğu bir ihsan sebebiyle olmamalıdır; çünkü bunlar, insanı Yüce Allah’a ve ahiret saadetine götüren yollar değildir. Onlar, dünya malı elde etmek ve nefsin arzularına ulaşmak için kullanılan sebeplerdir. Sevgi, bu tür düşünce ve niyetlerden temiz olduğu zaman, Yüce Allah için sevmenin ilk adımı atılmış olur.

İnsan, sevdiği kimseyi onda bulunan güzel ahlak ve sıfatlarından dolayı sevse, bu onu Allah için sevme durumundan çıkarmaz ve bu Yüce Allah için kardeş edinmeyi zedelemez; çünkü bu sıfatlar, onda bulunan ikinci özelliklerdir. Mesela bir kimseyi güzel ahlakı, üstün edebi, hilminin(yumuşaklığının) güzelliği, aklının kemali(olgunluğu), insanlara tahammül edişi ve geniş sabrı için sevmesi böyledir. Yine bir kimseyi kendisiyle bulduğu ünsiyet(yakınlık) ve huzurdan dolayı yahut Allah’u Teala’nın aralarına koyduğu ülfet (muhabbet) sebebiyle sevmesi de Allah için sevmeyi zedelemez.

Bir kimseyi dinini zedeleyecek ve müminlerin yoluna ters düşecek şekilde sevmek; ona ait olmayan ve ondan kaynaklanmayan nimetlerden dolayı ona muhabbet etmek mümini, sevdiğini Yüce Allah için sevme sıfatından çıkarır.

Meşhur hadiste ise şöyle buyrulmuştur;

“Kul, sevdiği kimseyi ancak Allah için sevmedikçe imanın tadını alamaz.”[65]

Denilmiştir ki: “Ahirette bir kul affedilince, kardeşlerine de şefaat eder.”

“Allah, iman edip iyi işler yapanların tevbesini kabul eder, lütfundan onlara fazlasını verir.” [66] ayetinin tefsiri hakkında Hz. Peygamber’den (s.a.v) garib bir senetle şu açıklama gelmiştir:

“Allah onlara Allah için sevdiği kardeşlerine şefaat etme yetkisi verir ve onları birlikte cennetine koyar.”

Hz. Resulullah(s.a.v)’dan rivayet edilen bir haberde şöyle buyrulmuştur:

“Kim bir mümini Yüce Allah için kardeş edinirse; Allah’u Teala o kulu cennette herhangi bir ameli ile ulaşamayacağı bir dereceye yükseltir.” [67]



Bu konuda şöyle denilmiştir: “Yüce Allah için birbirini seven iki kimseden birisinin ahirette makamı diğerinden daha yüksek olur; makamı aşağı olan kimse onun makamına yükseltilir ve kendisine katılır. Aynı şekilde, ahirette çocuklar anne babalarına, aileler birbirilerine katılarak aynı makama yükseltilirler; çünkü Allah için kardeş edinmek de, dünyaya evlat getirmek gibi bir ameldir. Allah’u Teala bu konuda şöyle buyurmuştur:

“İman edenler ve züriyyetlerinden iman ederek kendilerine tabi olanlar var ya, onların züriyyetlerini kendilerine katarız; biz onların amelinden de hiçbir şey eksiltmeyiz.” [68]

Allah’u Teala kıyamet günü kendisine fayda verecek samimi bir arkadaşı olmayan kimsenin şöyle diyeceğini haber vermiştir:

“Bizim için şefaat edecek kimseler ve derdimize düşecek hiçbir samimi dost yoktur.” [69] emri ilahiyesi ahiret günü menfaat verecek bir sevgiye ve dosta ihtiyaç olduğunu göstermektedir.

İşte onun içindir ki,Allah’u Teala’nın indinde kıymetli olan Allah dostlarını dost edinmek ve onlardan asgari faydalanmanın yollarını bulmalıyız. Bu yollardan biri de rabıtadır. Rabıta usulünce ve edebiyle yapılırsa menfaat verir.



Kadının kamil mürşidini rabıtası ve ona hürmet şekli nasıl olmalı? diye sorulursa:

Şöyle denir:Kadınlar rabıta yaparken bir yönüyle erkeklerden ayrılır. O da şudur:

Kadın mürit, mürşidini bir nur şeklinde, güneş gibi parlak vaziyette düşünür. Mürşidin vücut azaları, başı, yüzü, gözü düşünmez. Bunun yerine, mürşidin ilahi nur ve feyiz ile dolu gönlü ve o gönüldeki nurun dışa yansımış hali düşünülür. Bu yolla ruh ruha, kalp kalbe, gönül gönle bağlanır ve ondaki ilâhi nurdan, feyizden,sevgiden, ilimden ve edepten nasiplenmeye çalışır.

Böyle bir rabıta, kalbi uyandırmak, onu zikre geçirmek, şeytanın hücumlarından korunmak için bir usuldür. Rabıta, kalbe atılan vesvese oklarını engellemek, kalbe hücum eden kötü düşünceleri defetmek için güzel bir tedbirdir.

Hedefi itibariyle rabıta, mürşitle beraber olup kalbi beklemektir. Rabıta, kalbe girmek isteyen düşmanlara karşı mürşidi siper edinmek, onun desteği ile tehlikeden korunmak, mürşit vesilesiyle çekilecek sevgi ve feyzi ile kalbi kuvvetlendirmek ve Allah yolunda ayakta durmaktır.

Mürşit üzerinden gelecek bütün sevgi, feyiz, nur ve manevi ilimler aslında Yüce Allah’ın rahmeti ve mülküdür. Onları doğrudan Yüce Allah’tan alabilecek bir kimsenin, arada başka vasıtaya ihtiyacı yoktur.

Ancak bu rahmeti çekmek, onu muhafaza etmek ve hakkını vermek için kalbin çok ciddi bir terbiyeden geçmesi ve ilahi emanetleri taşımaya hazır hale gelmesi gerekir. Yoksa manen hasta ve gafil bir kalp, bu haliyle o nimetlere ulaşamaz.

Hasta kalbin terbiyeye ve özel desteğe ihtiyacı vardır. İşte rabıta, kalbi kamil mürşidin elinde terbiye edip temizlemek ve onun vereceği özel destek ile kalbi kuvvetlendirmektir.



Unutulmamalıdır ki;

Mürit, mürşidini Allah ile kendisi arasında güvenilir bir rehber görmelidir.

Onun Allah rızasına giden yolda en güzel bir vasıta ve vesile olduğunu unutmamalıdır.

Mürşidin uzaktan feyiz vermesi, kalplere tasarrufta bulunması Allah’u Teala’nın kamil velilere verdiği özel bir yetkidir. Allah’u Teala velisini seven ve gönlünü onun gönlündeki nura bağlayan kimseye çok özel ikramlarda bulunmaktadır.

Kamil mürşidin uzaktaki müridinin hallerini Allah’ın izniyle bilmesi ve görmesi mümkündür. Ancak bu görme ve bilme şekli sınırlıdır.

Mürşidin Allah’u Teala gibi her şeyi gördüğünü ve bildiğini düşünmek haramdır, şirktir.

Kamil mürşidin sahip olduğu yüksek ahlak, feyiz ve nurlar onun ruhâniyetinden ayrılmaz. Bu ruhaniyet zaman ve mekân ile bağımlı ve sınırlı değildir. Allah’u Teala dilediği kullarına bu ruhaniyet yoluyla pek çok faydalar ulaştırır.

Mürşidin sağlığında ondan başkasına rabıta edilmez. Bu iş ortaklık kabul etmez.

Rabıtayı vasıta olmaktan çıkarıp gaye haline getirmek yanlıştır. Rabıtadan asıl maksat mürşidi düşünmek değil, onda tecelli eden ilahi nur ve rahmeti seyredip Yüce Allah’ı zikretmektir. Vesilelerin maksat kabul edilmeleri doğru değildir.

Mürşitteki bütün yetkiler,feyiz ve nurlar Allah’u Teala’nın ikramıdır. Yüce Mevla’mız ona neyi ne kadar verirse, mürşit ancak ona sahip olabilir.

[17]-Zâriyât suresi ayet-49

[18]-Nisâ suresi ayet-1

[19]-Nur suresi ayet-32

[20]-Taberânî,el-Evsât,No:7643;Hakim,el-Müstedrek,II,161;Heysemi,ez-Zevaid,IV,272

[21]-Ebû Dâvûd,Nikâh,4;Nesâî,Nikâh,11;İbrahim Canan,Kütüb-i Sitte,XV,510,Hadis No:5623

[22]-Buhârî, Nikah,1(5063);Müslim,Nikah,1(1401).

[23]-İbrahim Canan,Kütüb-i Sitte, Hadis-No:6570

[24]-Bakara suresi ayet-221

[25]-Mustafa Efe,el-Feteva-ı Hindiyye,II,255;Molla Hüsrev,Dürerû'l Hükkam fi şerhû Gureri'l Ahkam;I,326; İbn-i Abidin,Reddü'l Muhtar Ale'd Dürri'l Muhtar,V,248

[26]-İbn-i Abidin,Reddü'l Muhtar Ale'd Dürri'l Muhtar,V,247

[27]-İbn-Mace,I,592 Had No:1846;İbrahim Canan,Kütüb-i Sitte, Hadis no:6527

[28]-Mustafa Efe,el-Feteva-ı Hindiyye,II,255;

[29]-el-Mekki,Kutu’l-Kulub,IV,414

[30]-el-Mekki,Kutu’l-Kulub,IV,416

[31]-Nesâî, Sıyam, 43; Nikah, 3; İbnu Mâce, Nikah, 1; Dârimî, es-Sünen, Nikah, 2.

[32]-Nisâ Sûresi ayet-22,23,24

[33]-Mustafa Efe,el-Feteva-ı Hindiyye,II,275;

[34]-Mustafa Efe,el-Feteva-ı Hindiyye,II,276

[35]-Tirmizi,Rada,1,(1146);Yusuf Kerimoğlu,Emanet ve Ehliyet,II,27;İbrahim Canan,Kütüb-i Sitte,XV,493,5669

[36]-İmam-ı Merginani,el Hidaye şerhû Bidayetü'l MübtediI,191;Bkz:Yusuf Kerimoğlu,Emanet ve Ehliyet,II,28

[37]-Molla Hüsrev,Dürerû'l Hükkam fi şerhû Gureri'l Ahkam,I,355

[38]-İmam-ı Merginani,el Hidaye şerhû Bidayetü'l MübtediI,191;Bkz:Yusuf Kerimoğlu,Emanet ve Ehliyet,II,28

[39]-Nisâ sûresi ayet-3

[40]-Molla Hüsrev,Dürerû'l Hükkam fi şerhû Gureri'l Ahkam,I,332

[41]-Mustafa Efe,el-Feteva-ı Hindiyye,II,286

[42]-İbn-i Hümam,Fethû'l Kadir,II,360;Bkz:Yusuf Kerimoğlu,Emanet ve Ehliyet,II,30

[43]-Mustafa Efe,el-Feteva-ı Hindiyye,II,287

[44]-Abdi’l-Latifi’z-Zebidi,Tecrid-i Sarih Terc,XI,271,Hadis No:1798

[45]-İbrahim Canan,Kütüb-i Sitte, Hadis No:6560

[46]-İbrahim Canan,Kütüb-i Sitte, Hadis No:6561

[47]-Mustafa Efe,el-Feteva-ı Hindiyye,II,294

[48]-Bakara Sûresi ayet-221

[49]-Mustafa Efe,el-Feteva-ı Hindiyye,II,297

[50]-Bakara Sûresi ayet-229

[51]-Mustafa Efe,el-Feteva-ı Hindiyye,II,302

[52]-Buhârî, Nikah, 115; Müslim, Selâm, 17; el-Muttakî, Kenzu’l-Ummâl, No: 45149

[53]-Nur suresi ayet-40

[54]-Nur suresi ayet-41

[55]-Buhari,Nikah,111;Müslim,Hac,424;Tirmizi,Rad’a,16, F iten,7;Ahmed,Müsned,1/222-3/339,446

[56]-Mesvili,el-İhtiyar,IV,155

[57]-Buhari,Ahkam,49;Müslim,İmare,88-89;Ebu Davud,Harac,9;Tirmizi,Tefsir’u-sure,60/2;İbn Mace,Cihad,43; Ahmed,Müsned,&/114-115-270

[58]-Müslim,Kader,21;Ebu Davud,Nikah,43;Ahmed,Müsned,2/343

[59]-Taberani,el-Kebir,nr:20476;Beyhaki,Şuaybü’l-İman,nr:5455;Süyuti,es-Sağir,nr:7216;Elbisi,Sahiha,nr:226; Haysemi,ez-Zevaid,4/326

[60]-Buhari,Nikah,78

[61]-Müslim,Eşribe,86;Nevevi,Şerhu Müslim,13/177

[62]-Bezzâr, Müsned, No:1405; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid,IV, 255; el-Muttakî, Kenzu’l-Ummâl, No: 46012

[63]-Kendisi için gerekli sayma.Bilerek, isteyerek taraf tutma

[64]-Abdi’l-Latifi’z-Zebidi,Tecrid-i Sarih Terc,XI,324,Hadis No:1826

[65]-Bkz: Ahmed, Müsned, II, 298; Hakim, Müstedrek, I, 4; Tabarani, el-Kebir, No: 8019; Beyhaki, Şuabu’l-İman, No: 9018-9020. Aynı konudaki lafzı biraz değişik meşhur hadis için bkz: Buhari, İman, 9; Müslim, İman, 66; Nesai, İman, 2/4; İbnu Mace, Fiten, 23; Ahmed, Müsned, III, 103, 114, 172

[66]-Şûra suresi ayet-26

[67]-Zebidi,İthaf,VII,14(Aynı konuda benzer bir hadisi İbnu Ebi’d-Dünya, Kitabu’l-İhvan’da rivayet etmiştir.) Bu hadisi destekleyen aynı konuda bir hadis için bkz: Buhari, Edebü’l-Müfred, No: 454

[68]-Tûr suresi ayet-21

[69]-Şuara suresi ayet-100-101


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.