![]() |
Sahabenin Fazileti Ve Hizmeti
SAHABENİN FAZİLETİ VE HİZMETİ Allah’u Tealâ’nın Kur’an-ı Kerim’de bir çok ayette övdüğü, sorularına ilahi vahyin cevap verdiği, Fahr-i Kainat Efendimizin mübarek sohbet ve nazarlarıyla terbiye olmuş insanlar. Hayırlı insanlar, altın nesil... İslam dini,Kur’an’ın kendilerinden medhüsena ile bahsettiği,Tevratta :” Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır. Bu, onların Tevrat'taki vasıflarıdır.” [352]ve İncil’in : “İncil'deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ziraatçıların da hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir.” [353] ifadesiyle kendilerine methiyeler düzdüğü.. kahinlerin kendilerinden söz ettiği kılı kırk yararak takva merkezinde yaşayan.. ve yalnızca Bedir,Mute,Yermük destanlarıyla değil hayatlarının her safhasıyla dillere destanlaşan,hayatlarını ukbanın gerektiği idame eden,ilahi rıza’dan asla ayrılmayan bu insanların pak elleriyle bizlere kadar ulaşmıştır. Sahabe-i Kiram, Kur’an lisanını bütün değişmelerden uzak, en sade şekliyle biliyorlardı. Ayrıca ayetlerin indirilme sebeplerini ve Allah Resulü’nün hangi sözünün hangi olayla ilgili olduğunu yaşayarak görüyorlardı. Bu sebeple, Kur’an ve Sünnet’i anlamada onların görüşlerini esas almak en geçerli ve en doğru yoldur. Dini hizmet ve intikalinde üst noktaya oturmuş olan Sahabe-i Kiramın tarifi ve kimlere Sahabe denmesi noktasında birçok görüş belirtilmesine rağmen en uygun tarif İbn Hacer Askalani’ye ait olandır. Ona göre Sahabe:”Allah Resulü(s.a.v)’i görüp,az dahi olsa sohbetine eren,O’nu dinleyen ve bu ahdü peyman içinde vefat eden mü’min insanlardır.” [354] Bazıları;Allah Resulü(s.a.v)’le bir yıl hatta iki yıl birlikte olma şartını ileri sürmüşlerse de Cumhura göre,Allah Resulü(s.a.v)’in mübarek atmosferi içine giren ve o atmosferden kalbine ve ruhuna ilhamlar akseden,az< buçuk O’nun nurlu ikliminden istifade edip ve vefa içinde vefat eden her mü’minin Sahabe sayılacağında ittifak vardır. Bilinmelidir ki,kafir,Resulullah(s.a.v)’i elli bin defa görse de yine Sahabe olamaz. Bir mümin için, Peygamber’den sonra, Peygamber’e arkadaş olabilmiş bu insanlar,çok büyük önemi taşımalıdır. Çünkü: Allah’u Tealâ, elçisine itaatin, kendisine itaat olduğunu ferman buyuruyor. Peki sahabeler olmasaydı peygambere nasıl itaat edileceğini, O’na nasıl uyulacağını, O’nun nasıl sevileceğini, sözlerine karşı nasıl davranılacağını kimden öğrenebilirdik? Gerçekten de Peygamber’e ulaşmada Ashab-ı Kiram’dan başka başvurabileceğimiz kimse yok. İşte bu sebeple Hz. Peygamber (a.s.)’den sonra bir Müslüman için en önemli örnek sahabilerdir. Onların görüş ve yaşantıları Kur’an ve Sünnet’ten sonra dinimizde en önemli bilgi ve hüküm kaynağıdır. Allah’u Tealâ, Sahabe-i Kiram’ı insanlar arasından en hayırlı ümmet olarak seçmiştir: “Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz” [355] Ya’nî Peygamberlerden sonra, bütün insanların en iyisisiniz! ve: “İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Resulün de size şahit olması için sizi mutedil bir ümmet kıldık” [356] ayetleri, öncelikle ve doğrudan Sahabe-i Kiram’la ilgilidir. Hz. Peygamber (a.s.) Efendimiz Sahabe-i Kiram’ın yoluna tabi olmamızı: “Benim sünnetime ve doğruyu gösteren raşid halifelerimin sünnetine uyunuz, onlara yapışınız ve azı dişlerinizle tutununuz.” [357] Yine buyuruyorlar ki: “Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılır. Bir tanesi hariç hepsi cehenneme gider.” Orada bulunanlar soruyor: “O bir tanesi kimdir ey Allah’ın Rasulü?” Cevap veriyorlar: “Benim ve ashabımın üzerinde bulunduğu yolda olanlar.” [358] buyuruyor. İşte bu nedenledir ki,Sahabe-i Kiramı sevmek imanın gereklerindendir. Peygamberlerden sonra en fazla sevilecek kimseler Sahabe-i Kiramdır. ALLAH ONLARDAN RAZI OLMUŞ,ONLARDA ALLAH’TAN RAZI OLMUŞLARDIR Sahabe-i Kiram,hayatlarını yüce Allah’a feda etmiş nesildir. Allah onlardan razı olmuş,onlarda Allah’tan razı olmuştur. Hepsi ilahi aşk ve din şehididir. Sahabe-i Kiram,enbiyadan sonra ittifakla insanlığın en büyüklerindendir. Mutlak fazilet enbiyaya aittir ve onlara katiyen yetişilemez. Onlardan sonra sahabe gelir. Şanı yüce olan Allah’u Teala,Sahabe-i Kiramı : “Muhacir ve Ensar'dan İslâm'a ilk önce girenlerin başta gelenleri ve iyi amellerle onların ardınca gidenler var ya, işte Allah onlardan razı oldu, onlar da Allah'dan razı oldular ve onlara, altlarında ırmaklar akan cennetler hazırladı ki, içlerinde ebedi kalacaklar. İşte büyük ve muhteşem kurtuluş budur.” [359] buyurarak övmüştür. Allah’u Teala onlardan her nefse de: “Ey, Rabbine, itaat edip huzura eren nefis! Hem hoşnut edici, hem de hoşnut edilmiş olarak Rabbine dön. Kullarımın arasına gir. Cennetime gir.” buyurmuştur. Evet! Ehl-i bidat olan bazı zümreler Sahabeden razı olmayıp onlar hakkında şereflerine layık olmayan sözler sarf edip Cenneti onlara layık görmeseler de Allah onlardan razı ve onlar için altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. ÖRNEK NESİL SAHABE-İ KİRAM Sahabe-i Kiram,vahyin ilk muhatapları olup yüce İslam dinini ilk yaşayan ve gelecek nesle aktaran bahtiyar insanlardır. Onların bütün mü’minlerin üzerinde hakkı vardır. Onların canları pahasına verdikleri iman mücadelesi her mü’mine örnek olmalı, cesaret vermelidir. Zira,Muhacirler,yurtlarını,yuvalarını bırakmış.. ve tabii ki ondan önce de beşeri arzularından,nefsani isteklerinden hicret etmiş,masiyetten taata,nefsanilikten ruhaniliğe ve Mekke’den Medine’ye hicret ederek,sonra gelecek nesile birer örnek olmuşlardır. Ensar ise,bu cefakar zümreye bağırlarını açan,onları kucaklayan ve onları barındıran kutlulardır. Bu öyle bir kucak açma ve barındırmadır ki,sadece şu bakış bile sonraki nesile ışık tutmaya yeter. Sa’d İbn Rebi(r.a),Allah Resulünün aralarında kardeşlik kurduğu Abdurrahman İbn Avf(r.a)’nı evine götürür ve iki hanımını göstererek:”Bak kardeşim! Sen hicret ettin fedakarlık gösterdin. Şu iki hanımdan hangisini istersen boşayayım,iddetini beklesin, sonra da evlenirsin” der. Abdurrahman İbn Avf(r.a) ise:”Kardeşim! Allah seni ve zevcelerini mübarek kılsın. Sen bana bir ip ver ve pazarın yolunu göster” diyerek, Mekke’nin tüccarı Medine’nin pazarlarında hamallığa yürür…[360] Evet bu,öyle kucak açmak ve barındırmadır ki,Devs’ten gelip Müslüman olan.. ve Resulullah’ın yanından ayrılmama uğruna,sünneti gelecek kuşaklara aktarma adına gündüzleri saim geceleri kaim;aç sabahlayıp,Aç geceleyen ve çok defa açlıktan sara tutmuş gibi yerlerde kıvranan Ebu Hureyre(r.a)’nın bu kaçıncı çaresizliğidir bilinmez, Allah Resulü(s.a.v)’in huzuruna gelir ve:”Ya Resulullah! Günler var ki ,ağzıma bir lokma bir şey koymadım” der. Bunun üzerine Allah Resulü(s.a.v)in süt halalarında olduğu söylenen Ümm-ü Süleym’in ikinci kocası o müthiş insan ve en çok sevdiği hurma bahçesini Allah yolunda infak eden Ebu Talha(r.a)onu alır ve evinde misafir eder. Ne var ki evde yiyecek öyle fazla bir şey de yoktur. Zevcesi Ümm-ü Süleym’e:”Çocukları akşamdan yatır ve ne varsa sofraya koy. Mumu daha iyi yakayım derken söndürüver. Karanlıkta kimin ne yiyip ne yemediği belli olmayacağından,ben kaşığımı tabağa boş götürür getiririm;böylece misafirimiz de karnını doyurur” der. Öyle yaparlar..ve derken Ebu Hureyre Hazretleri de karnını doyurma fırsatı bulmuş olur. Sabah namazında her ikisi de Allah Resulü(s.a.v)’in arkasında yerlerini alırlar ve namaza dururlar..namaza müteakip,Allah Resulü(s.a.v) arkaya döner,gülümser ve:”Bu gece ne yaptınız? Hakkınızda şu ayet nazil oldu” der ve ayeti okur:” Ve onlardan(Muhacirlerden) önce o yurda(Medine’ye) yerleşen imana sarılanlar(Ensar-ı Kiram) kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden ötürü göğüslerinde bir ihtiyaç duymazlar. Kendilerinin ihtiyaçları olsa dahi, onları öz canlarına tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar umduklarına erenlerdi” [361]- [362] Evet,bugünün insanının hayallerinin bile ulaşamayacağı bir insani seviyeye erişmişler ve bunları yaparlarken kalpleri dupduru,en ufak bir eğrilik hasıl olmamıştır. Şanı yüce olan Allah’u Teala onların bu mertliklerini: “Andolsun o ağacın altında (Hudeybiye'de) sana bey'at ederlerken Allah, müminlerden razı olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş onlara güven indirmiş ve onları pek yakın bir fetih ile mükâfatlandırmıştır.” Buyurmuştur. Onlar, Resulullah(s.a.v)’e verdikleri sözden,O’nunla yaptıkları biatten,Allah Teala ile olan anlaşmalarından hiç dönmemişlerdir. Allah’u Teala,onların bu sadakatlerini söz ve ahidlerine bağlılıklarını destanlaştırarak: “Müminlerdendir o erler ki Allah'a verdikleri ahde sadakat gösterdiler. Kimi adağını ödedi (canını verdi) ,kimi de beklemektedir. Onlar, ahidlerini hiç değiştirmediler.“ [363] buyurmuştur. Evet onlar,Allah’a cennet ve rızası karşılığında mal ve canlarını feda edeceklerine dair ahitleşme de bulunmuşlar ve sonra da bu ahitlerinde sadakat göstermişlerdir. İşte bu sebeptendir ki Allah’u Teala daha onlar hayatta iken onlardan razı olmuş tur. Onların bu davranış ve tavırları sonradan gelecek olan ümmete birer örnek olmuş gelecekte ümmetin hayat çizgisini belirlemiştir. SAHABE-İ KİRAM VE ONLARIN YOLUNDAN GİDEN SOFİLER Sahabe-i Kiramı iyi tanımalıdır. Onları hep hayırla anmalıdır. Haklarında hayır düşünmeli ve devamlı hayırdua etmelidir. Her mü’min onların bıraktığı davayı temsilde ne yaptığına bakmalıdır. Sofilik sahabe mesleğine varis olmaktır. Hz. Cabir (r.a) anlatıyor: "Resulullah(s.a.v)buyurdular ki: "Ashabıma sebbetmeyin (dil uzatmayın). Nefsim elinde olan Zât-ı Zülcelâl'e yemin olsun (sizden) biri, Uhud dağı kadar altın infak etse, onlardan birinin infak ettiği bir müdd'e hatta yarım müdd'e bedel olmaz." [364] İmam-ı Muhammed (rha) "Emirlerle birlikte cihad"ı izah ederken: "Sahâbe-i Kiram hakkında hayırlı sözlerden başkasının söylenmemesi hususunda Resûl-i Ekrem (sav)'den meşhur bir hadîs-i şerifin mevcud olduğunu kaydettikten sonra: "Ashabım hakkında Allah’u Teâla (cc)'dan korkun!.. Onları hedef edinmeyin. Kim onları severse, muhakkak beni de sevmiş olur ve kim onlara eziyet ederse, Alet tahkik bana da eziyet etmiştir" [365] hadîs-i şerifini zikrediyor. İmam-ı Azam(r.aleyh)şöyle der:”Hz. Peygamber(s.a.v)’in sahabilerini yalnız hayır ile anarız” der. Aliyyü’l-Kari(r.aleyh) bu sözü şöyle şerh eder:”Yani,Hz. Peygamberin sahabelerinden bazılarından görünüşte kötülük çıkmışsa da biz onların hepsini hayırla yad ederiz. Zira o görünüşte kötülük,fesat maksadı ile israr ederek yapılmış olmayıp kendi içtihatlarından doğmuştur. Belki onlar,bu kötülükten hayr-ı mead’a dönmüşlerdir. Bizim onlara karşı iyi zanda bulunmamız gerekir. Efendimiz(s.a.v)’in:”Ashabımdan bahsedildiği zaman dilinizi tutunuz” [366] hadis-i şerifine dayanarak ilim adamlarının çoğu,sahabenin güvenilir kişiler olduğu görüşündedirler. Bu güvenirlilik,Hz. Osman ve Hz. Ali devrindeki fitneden evvel de sonra da bakidir. ” [367] der. Hanefî fûkahasından Molla Hüsrev: "Selef-i salihin'e açıkça küfreden kimsenin de şahitliği kabul edilmez. Selef-i Salihin; sahâbe-i kirâm ve müctehid ulemâdır. Allah’u Teâla (cc) hepsinden razı olsun. Çünkü bu işler (Selef-i Sâlihine dil uzatmak) o kimsenin aklının ve haysiyetinin kusurunu gösterir. Bundan kaçınmayan kimse yalandan da kaçınmaz" [368] hükmünü beyan ediyor. Sonuç olarak; Ehl-i Sünnet olan mü'minler sahâbe-i kirâm'ı daima hayırla anarlar. Onlar arasındaki ihtilafları bahâne ederek katiyen hukuklarına dil uzatmazlar. Ehl-i Bid'at ise; sahâbe-i Kirâm'ın arasındaki ihtilafları bahane ederek, ileri geri sözler sarf etmekten kaçınmaz. Sahabelerden derecesi en aşağı olan bir sahabi bile en yüksek hadis bilgininden, en değerli fakihten ve en büyük veliden daha üstün ve daha faziletlidir. Bu üstünlüğün nedeni hiçbir zaman kitap okumak ve eser incelemek değildir. Çünkü Sahabenin çoğu okur yazar bile değildi. Bu üstünlüğün nedeni bilgi çokluğu ve kültür zenginliği de olamaz. Çünkü kendilerinden sonra gelen bilginlerin en küçükleri bile dinin bütün konularını onlardan daha geniş ve daha ayrıntılı olarak biliyorlardı. Öyleyse geriye bir tek ihtimal kalıyor, o da onların Allah’ın Resûlü (s.a.v) ile sohbet mutluluğuna erişmiş bulunmalarıdır. Bu öyle bir sohbettir ki, onlardan sonra gelen en büyük alimler, onun azıcık kısmına bile ulaşmış değillerdir. Onların Hz. Resulullah (s.a.v) Efendimizin saadetli nazarlarında ve huzurlarında aldıkları manevi feyiz, yıllarca kitap okunsa ele geçmez. Bu kesindir. Efendimizin maneviyatına varis olan ariflerin sohbet ve nazarı da insana çok yüksek haller kazandırır. İmâm-ı Rabbânî “Yolumuz sahabe-i kirâmın yoludur”[369] diyerek Sahabe-i Kiramın varisleri olduklarını ve tasavvuf yolunun da ana hatlarının bu düsturdan geçtiğini anlatmaktadır. Şurası bir gerçek ki, Rabbimizin izniyle kıyamete kadar onların ahlak-ı hamideleriyle ahlaklanmış; onlar gibi Din-i İslam’ı kavramış, anlamış bir zümre, bir cemaat bulunacaktır. Onların o zaman üstlenmiş oldukları vazifeleri kıyamete kadar devam ettirecek olan bu zümre, vazifelerini bulundukları zaman ve şartlara göre taviz vermeden üstlenip, yerine getirecekler. Asrımızdaki İslam toplumuna şöyle bir göz gezdirdiğimizde görüyoruz ki; onlara gerektiği gibi ittiba edenler, onları kendilerine örnek alanlar, o Asr-ı Saadet ahlakı ile ahlaklanmış, Sünnet-i Nebi’nin (a.s.) tavizsiz takipçi ve tatbikçileri olan Allah Dostları ve hidayetlerine vesile oldukları müntesipleridir. Asr-ı Saadette, bir saadet, bir huzur, bir rahmet cemaati... Başlarında alemlere rahmet olarak gönderilen, her şeyin var oluş sebebi İki Cihan Serveri, Fahr-i Alem (a.s.) Efendimiz... Günümüzde ise aynı pak cemaati, aynı mücella topluluğu kendilerine rehber edinmiş, örnek almış, onların nurani hayat tarzını benimsemiş, pak yollarında yürümeye çalışan, yüksek ahlaklarıyla ahlaklanmaya uğraşan, onları baş tacı edip, onlara ittiba etmeyi kendilerine şeref sayan bir zümre, bir cemaat... Başlarında Fahr-i Cihan’ın (a.s.) “Peygamberlerin varisleridir” diye övdüğü Allah Dostları; mürşid-i kamiller... Bizler de Müslüman olarak, bu övülenler zümresinin kıymetini çok iyi bilip onlara gerektiği gibi ittiba etmek zorundayız. Zira onlar olmasa, dünya hayatında huzur, ebedi hayatımızda da bizi mutluluğa eriştirecek hakikatleri yaşamaktan mahrum kalacaktık. Evet... Her hâl ve davranışları biz Müslümanlar için birer örnek olması gereken bu pak, bu mutahhar şahsiyetleri bizler acaba ne kadar örnek alabiliyor ve onlara ne derece ittiba edebiliyoruz? Birer Müslüman olarak onlar gibi bizler de aynı dine mensup; aynı emir ve yasaklarla mükellefiz. Onlar o dehşetli çile asrında, dinlerinden, davalarından zerre taviz vermezken, biz bu rahat zamanda ne kadar Allah ve Resulü’nün emirlerine dikkat ediyor ve yaşıyoruz? Onlar, zevki, lezzeti, sefayı, rahatlığı Allah ve Habibinin emrine kayıtsız şartsız teslimiyette bulurken; niçin bizler bütün zevk ve lezzetleri dünyanın aldatıcı güzelliklerinde ve nefsimizin hileci tutumunda arıyoruz? [352]-Fetih suresi ayet-29 [353]-Fetih suresi ayet-29 [354]-İbrahim Canan,Kütüb-i Sitte,XII,225;Yusuf Kerimoğlu,Emanet ve Ehliyet,I,120:Bkz:İbn Hacer Askalani , el-İsabe,I,7 [355]-Al-i İmrân suresi ayet-110 [356]-Bakara suresi ayet-143 [357]-Tirmizî,İlim,16;Ebû Dâvûd,Sünnet,6;İbn Mâce,Mukaddime,6;Dârimî,Mukaddime,16 [358]-Ebû Dâvûd,Sünnet,1;Ahmed b. Hanbel,el-Müsned,III,145;Taberî,Câmiu’l-Beyân,IV,32;Suyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr,IV,286. [359]-Tevbe suresi ayet-100 [360]-Buhari,Nikah,7;Büyü,1,49 [361]-Haşr suresi ayet-9 [362]-Buhari,Tefsir,6 [363]-Ahzab suresi ayet-23 [364]-Müslim, Fedailu's-Sahabe 221, (2540) [365]-İmamı Muhammed Siyer-i Kebir,I,100 [366]-Feyzu’l-Kadir,I,347 [367]-Aliyyü’l-Kari,Fıkh-ı Ekber Şerhi,129 [368]-Molla Hüsrev-Dürerû'l Hükkam fi Şerhû Gurerû'l Ahkâm,1307,II,381 [369]-İmâm-ı Rabbânî, Mektûbât,281. mektup |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.