![]() |
Günün Sohbeti; Gönüllere Damlalar
Esselamu aleyküm değerli kardeşlerim. Sabah-ı şerifleriniz hayr olsun değerli kardeşlerim. Sabah Duamız Bizi nimet verdiklerinin yoluna ulaştır! Bizi gazap ettiğin dalâlet ehlinin yolundan uzak eyle! Bize merhamet et. Bizi helâk etme! Bizi perişan etme! Bize sırat-ı müstakim üzere hidâyet ver! Rabb'im! Kötülüklerimizi ve günahlarımızı hasenâta tebdil eyle! Hasenâtımız Senin atân iledir. Seyyiâtımız Senin kazân iledir! Senin ihsanın, ikrâmın ve atân olmasaydı helâk olurduk! Allah'ım! Hayatımız Senin ihyan iledir. İyiliklerimiz Senin ihsanın iledir! Sevaplarımız Senin ikrâmın iledir! Günün sohbeti; http://2.bp.blogspot.com/_d6bDLEMV6L...C5%9F+Gibi.JPG İlk önce ahiretimiz için hazırlanmaya ihtiyacımız var. Kur'an öğrenmeye ihtiyacımız var.60 yaşından sonra hafız olanlar var. Başaramam sözü bizim hayatımıza girmemeli. Kur'an okunduğu vakitte onun bir kokusu vardır. Kur'an okunduğu vakit melaike- kiram o eve toplanırlar. Kur'an okunan evde aydınlık vardır. Melekler o eve toplanır gelirler.Birbirlerine haber verirler. Bu ev ne kadar dar olursa olsun. O ev Kur'an okunması sebebiyle genişler. O evin hayrı da çok olur. Yemek yememiş olsalar bile fakirlik olsa bile o evin hayrı çok olur. Kur'an okunmayan eve şeytan toplanır. Şeytanın geldiği yerden melekler kaçar. Bir evin geçimi (maddiyatı) çok olsa,odaları çok olsa da Kuran okunmayan ev, sahiplerini daraltır,kalpleri huzursuzdur. Her gün Kur'an oku,Kur'an okumadan olmaz. Tüm değerli kardeşlerime bu sabahın hediyesidir ,dinlediğim sohbetbetten özetlerdir. Saygı ve hürmetlerimle. |
Günün Sohbeti; Gönüllere Damlalar
Günün sohbeti; Arı çiçeğin dalına konar. Sapı uzun bile olsa çiçek, şöyle bir sallanır ama kırılmaz. Arı kırmaz, arı güzel yer, hoş malzeme yer, hoş malzeme çıkartır ortaya, imalâtı bal; o da hoş. Kırmaz; yâni bindiği dalı, çiçeğin sapını kırmaz. (Ve lâ tüfsid) "Bozmaz. Yâni fesâda uğratmaz, berbat etmez, kirletmez." İşte mü'min böyledir. Ne mutlu mü'min olanlara!.. Mü'min altın gibidir. Hiç bir hâl, hiç bir olay, hiç bir vukuat, hiç bir tesir onun altınlığını bozmaz. Som altın, pırıl pırıl, her yerde, her zaman... Mü'min arı gibidir. Güzel yer, ortaya güzel eser koyar. Kırmaz, bozmaz. Güzelleştirir, bozulanı düzeltir. İnsanların bozduklarını, hatta ifsâd ettiklerini ıslah eder. Islah ettiğini burda söylemiyor Peygamber Efendimiz ama, ben başka hadis-i şeriflerinden hatırladığım için söylüyorum: Mü'min ıslahçıdır, ıslah edicidir, ıslahatçıdır. Kâfir yıkıcıdır, kırıcıdır, öldürücüdür, olay çıkartıcıdır, anarşisttir. Mü'min yapıcıdır, acıyıcıdır, affedicidir, merhamet edicidir. Ondan ülkemiz esen kalıyor. Yoksa müslümanın huyu kâfirlerin huyu gibi olsa, karma karışık olur ortalık... Mü'min bal arısı gibidir. Mü'min som altın gibidir. Allah bizi imandan, İslâm'dan ayırmasın... Verdi; verdiğini almasın... Yâ ilâhî saklagıl îmânımız, Verelim îmân ile tâ cânımız! Süleyman Çelebi Efendimiz (Rh.A)'e çok hayranım. Mi'rac kandilinde de hep ruhu şâd olsun diye dualar eyledik. Ne güzel söylemiş: (Yâ ilâhî saklagıl îmânımız!) "Yâ Rabbi, imanımızı koru!.." Eskiden emir sîgasının sonuna "-gıl, -gil" takısı gelirdi. Emir takısıydı bu. Saklagıl, sakla demek. Ama emir olduğundan "-gıl" takısı geliyor. (Yâ ilâhî saklagıl îmânımız!) "Ey Mevlâm, imanımızı koru, muhafaza et!" Hani "Allah saklasın!" diyoruz. Öyle bir şey olmasın, Allah saklasın, yâni korusun demek. Yâ Rabbi imanımızı koru da zarara uğramasın! Kâfirler bizi aldatmasın, kafamızı çelmesin, kalbimizi karartmasın... Şeytan bizi imandan sonra küfre çektirtmesin, ayağımızı kaydırtmasın da; (Verelim îmân ile tâ cânımız!) Sakla da yâ Rabbi, canımızı mü'min olarak verelim, mü'min-i kâmil olarak verelim!.. Mü'min nasıl ölecek muhterem kardeşlerim?.. Peygamber Efendimiz'in bildirdiğine göre: Gözünden perdeler kaldırılacak, cennetteki makamlarını görecek... Köşklerini görecek, hizmetçilerini görecek, hûrilerini, gılmânını görecek... Allah'ın lütfunun kendisine mükâfat olarak verileceğinden memnun, mesrûr... Allah bizi mü'min-i kâmiller olarak yaşatsın... İslâm'a güzel hizmetler yapmamızı nasib eylesin... Mü'min-i kâmiller olarak ruh teslim etmemizi nasib etsin... Huzuruna sevdiği, razı olduğu kullar olarak varalım. Cennetine girelim, cemâlini görelim, rıdvân-ı ekberine erelim... Tüm değerli kardeşlerime bu sabahın hediyesidir ,dinlediğim sohbetbetten özetlerdir. Saygı ve hürmetlerimle. |
Günün Sohbeti; Gönüllere Damlalar
http://frmsinsi.net/images/forumsins...sinsi.net_.jpg Gönül Eğitimi Mehmed Ali Hoca söyleyemedi. Öteki okuldan öğretmen gelmiş buraya: "--Yâhu, siz bu çocuklara ne eğitimi yaptınız ki, bu çocuk burda söz dinlemiyordu, illallah diyorduk biz, çok haşarıydı. Şimdi sizin okula gittikten sonra çok iyi oldu, şimdi ben mükâfaat vermek istiyorum. Ne yaptınız?" demiş. O eğitimle o çocuğa sahib olamaz. Neden?.. Çünkü, gönülden geçmeyen bir eğitim insana te'sir etmez! Akşam baktım ben, bizim çocuklar haşarı... Ellerinde sopalarla çayırların, çimenlerin üzerinde oynuyorlar, zıplıyorlar. "--Ne yapıyorsunuz?" dedim. "--Harb oyunu oynuyoruz." dediler. Çocuğun haşarılığı aklındandır. Enerjisi var, akıllı, haşarılık yapacak. Ama akşam baktım, hepsi masanın etrafına oturdular, sorulara doğru düzgün cevap verdiler. Küçücük, bacaksız çocuklar... Severek alkışladık, memnun olduk. Haa, gönülden geçen bir eğitim, kalbe hitab eden bir eğitim güzel oluyor. Ne dedim ben: Adam atölyesinde levhaya yazmış: "--Sırf bilek gücüyle çalışan, işçidir." Bilek gücü var sadece, işçi bu, ham işçi, vasıfsız işçi; tamam... "--Hem bilek gücüyle, hem kafasıyla çalışan, ustadır." Neden?.. Kafasını kullanıyor, bu işi nasıl yaparım diye düşünüyor, tekniğini biliyor; tamam, güzel... Bak, şimdi ben burda oturuyorum. Otururken sandalyeleri inceledim. Sandalyeler nasıl yapılmış?.. Çok rahat... Bizim sandalyelere oturursun, bir oturursun, "Cızzzt" diye aşağı doğru kayarsın; oturma yerinin meyli ters yapılmıştır. Arkana yaslanırsın, alt tarafın kayar, "Cızzzt..." Olmadı, yeniden toplanırsın, biraz yaslanmak istersin; yine kayar... Bu öyle yapılmamış, şöyle oluklu yapmış, yerleşme yapmış. İşte bak, bu bir tekniktir bu, sandalye tekniği... Bizim Türk Hava Yolları'nın terminalinde sandalyemiz var, burda da sandalye var... Suud'da da sandalye var, Avrupa'da da sandalyeler var... Bakıyorsun, iştehepsisandalye ama, farklı... Senin otomobilin var, Mercedes var, Rolly Royce var; hepsi otomobil ama teknik farklı... "Hem bileğini, hem aklını kullanan ustadır." diyor. Sırf bileğini kullanan ameledir; sabahtan akşama çalışır, günde şu kadar dolar alır. Hem bileğini, hem kafasını kullanan ustadır; kaç tane işçinin alacağı parayı alır. Üçüncüsü: " "--Hem bileğini, hem aklını, hem gönlünü kullanan sanatkârdır." diyor. Haa, akıldan ayrı bir de ne var?.. Gönül var... Gönülden geçmeyen bir eğitim sanatkârâne bir eğitim olmaz, sonunda iyi bir insan ortaya çıkmaz. Yunus Emre nasıl bir eğitimden geçmiştir?.. Gönülden geçen bir eğitimden, o mektepten yetişmiştir. Eşrefoğlu Rûmî nasıl bir eğitim görmüştür?.. Gönül eğitimi görmüştür. Mevlânâ nasıl bir eğitim gördü?.. Bakın, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî derviş olmadan önce profesördü, müderristi, makbul bir müderristi; Konya'da herkes dersine gidiyordu. Yâni, hem bilek gücü vardı, hem kafa gücü vardı. Müderrislik bilgisi vardı, aklı vardı; ama kalbi istenilen vasıfta değildi. Nihayet tasavvufa girince, sıradan yüzlerce, binlerce müderris olmaktan çıktı, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî oldu. Onun eserlerini inceleyip Avrupalılar müslüman oluyor. Almanlardan, İngilizlerden, Amerikalılardan bugün Mevlevî dervişi var... Mevlânâ'nın te'sirine bak, asırların ötesine uzanıyor. Tüm değerli kardeşlerime bu sabahın hediyesidir ,okuduğum sohbetbetten özetlerdir. Saygı ve hürmetlerimle. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.