![]() |
O Fani Ömür Bitti Az Önce...
Her Çİzgİ Bİr ÖmÜr Gİbİ...
http://frmsinsi.net/images/forumsins...sinsi.net_.jpg Yaşlandık... Yürüyorum... Yol mu uzun, yoksa kısa mı ayaklarım... Düşünceler belirsiz Yürüyorum... Belki de anlamsızca, manasızca... http://frmsinsi.net/images/forumsins...sinsi.net_.jpg Yolda ansızın düşen ben olmayayım dünkü adam gibi? Ne farkım var ki ondan... Belki birkaç nefes daha fazla, birkaç adım Ve sonra... Son söz, gençliğime doyamadım... http://frmsinsi.net/images/forumsins...sinsi.net_.jpg O derin kuyu, Ben de düşmeyecek miyim herkes gibi... İki metre mi? Nasıl dururum ben orada? Sığamazken dünyada... http://frmsinsi.net/images/forumsins...sinsi.net_.jpg Ölüm, benim tek bekleyenim Ben yürüdükçe o koşar O koştukça ben yürürüm... Buluşacağız bir zaman... http://frmsinsi.net/images/forumsins...sinsi.net_.jpg Yürüdüğümün farkında değilken Gönlüm nerelerde koşuyor nasıl anlarım? Dostlarım, canlarım... Rüzgâr okşar, saçlarımı Bilmiyordum ellerinin bu kadar sıcak olduğunu http://frmsinsi.net/images/forumsins...sinsi.net_.jpg Rüzgâr... Senin gibi de değilim, Savrulamıyor, savuramıyorum... Seviyorum ama biliyorsun söyleyemiyorum Sevdiğimin bile farkında değilmişim Çiçeğim ama biliyorum gül değilmişim... http://frmsinsi.net/images/forumsins...sinsi.net_.jpg Karanlık koyu... Üç insan boyu... İçimde yanmayı bekleyen bir ışık Olamaz! yüzüm ne kadar da kırışık... Dünya... Olmamalısın bu kadar karışık... http://frmsinsi.net/images/forumsins...sinsi.net_.jpg Aynı yol... Farksız... Taksi yine aynı yerde... Duraktaki insanlar da aynı ama Değiller on sene öncesi gibi ... Ağaran saçları mı? Kırışan yanakları mı? Eğilen dudakları mı? Çözemiyorum... Yok, yok on sene önceki ben ben değilim şimdi... Omzum çökmüş genç değilim ben şimdi... Ben, ben değilim şimdi... http://frmsinsi.net/images/forumsins...sinsi.net_.jpg http://frmsinsi.net/images/forumsins...sinsi.net_.jpg http://frmsinsi.net/images/forumsins...sinsi.net_.jpg http://frmsinsi.net/images/forumsins...sinsi.net_.jpg http://frmsinsi.net/images/forumsins...sinsi.net_.jpg http://frmsinsi.net/images/forumsins...sinsi.net_.jpg |
O Fani Ömür Bitti Az Önce...
Bu fani ömür bitti; az önce!
Kendimize göre ne kadar emîniz. Hayatımızda hiç kimseyi aldatmadık! Belki alenen kimseyi aldatmadık, oyalamadık. Fakat farkına varmadan oyaladığımız, aldattığımız birisi var: Kendimiz...Her zaman sığındığımız bir kelime: “Biraz sonra yaparım.” Dilimizde küçük bir cümle… O anda rahatlatıcı bir ilaç gibi. Çocukken alışmışızdır; annemiz çağırdığında, “Biraz sonra giderim.” “Ödevlerimi yarın yaparım.” Derken gençlik zamanımız geldi. Ertelemekten hiçbir şey yapamadık! Kazandığımız bir tek kuytu kafes var: “AZ SONRA!”Yememizde, içmemizde kısacası fânî ömrümüzde hiç aksama yok. Hatta sipariş verdiğimiz bir yemek on dakika gecikse kıpır kıpır olur, yerimizde duramaz, “Vücûdumuzun gıdası!” deriz. Peki, ya rûhumuzun gıdası olan namazımız, ibâdetlerimiz gecikince neler oluyor? O kadar huzursuz oluyor muyuz? Niye huzursuz olalım ki, ilâcımız hazır: “AZ SONRA!” “Bugünün işini yarına bırakma!”,”Bir günün öncekinden daha mükemmel olsun!” düsturlarına rahatlıkla göz yumabiliyoruz! Derken bir gün, bir ay, bir yıl, bir ömür geçip gidiyor… Az bir ömür olan dünya hayatı için “Az sonra!” denilebilir. Fakat ilim veya ibâdet cihetinde bu kafes bizi hüsrâna sürüklüyor. Söz gelimi ibâdetteki sabrımızı sağa sola dağıtırsak, merkezi zayıflatırız. Yani o andaki vakti öldürür, nefis düşmanının silahını kuvvetlendiririz. Gençliğini hep ertelemekle geçiren bir insan sayısız nimetleri kaybeder. Başta Peygamberimiz (sav)’in, “Sancağımdan başka hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyâmet gününde Allah’a ibâdet ile büyüyen gençler benimledir.” mükâfatından mahrum kalır. “İhtiyarlayınca yaparım!” der, ömür biter! İşlediği bir kusurda tövbesini erteleyen kimse kiri birikmiş çamaşır gibidir. Bedîüzzaman Hazretleri’nin dediği gibi “Günah, kalbi siyahlandıra siyahlandıra nûr-ı îmânı kalpten çıkarır.” Tövbesiz bir seher vakti, bir Berat, bir Kadir, geçer giderken diğer Berata kadar belki ömrü biter. Beynimizde yine aynı efsunlu bir levha: “BİR DAHAKİ SENEYE!” Hiç düşündük mü? Sahâbe-i Kirâm, Kur’ân ve sünneti yaşamakta bizim gibi değillerdi. Doğrusu biz onlar gibi hiç olamadık! Onlar, kızgın kumlarda namaz kıldılar, oklar arasında tövbe ettiler. Hatta bazı sahâbeler îman ettiler, cihat ettiler, bir namaz vaktine dahi erişemeden şehit oldular. Rahmetli dedem anlatırdı: Bir gün dokuma tezgâhında çalışan bir işçi, patronundan namaz kılmak için izin ister. Îman ve itâatten nasipsiz zavallı patron, işçiye der ki: “Namaz kazâ olur, iş kaza olmaz!” Bu hâtıra zaman zaman aklıma gelir. Bizim namazımız, ilmimiz gibi uhrevî hayatımız hep kazalarla süslü, hep ertelemelerle dolu. Oysa dünya hayatımız dakik mi dakik. Dünyamızla ilgili neleri erteliyoruz Hak aşkına? Uhrevî işlere gelince, “Ebedî dünyada kalacak gibi” nazlanıyoruz maalesef! “Hiç kat î senedimiz var mı ki gelecek seneye belki yarına çıkacağız!” Ne bir dakika geri ne bir dakika ileri; ertelenmeyen ölüm zamanı gelince kimse demiyor, diyemiyor: “AZ SONRA!” Daha önce hiç karşılaşmadığımız ve îfâ etmediğimiz gibi aceleci bir tavırla işlemlerin tamamlanıyor. Ertelediğin amellerin, ilimlerin, tövbelerin ile baş başa kalıyorsun! O anda, yepyeni bir nidâ yükseliyor: “BU FANİ ÖMÜR BİTTİ; AZ ÖNCE!” |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.