![]() |
Türkçe - Osmanlıca Kelimeler
Osmanlıca Kelimeler - osmanlıca - Osmanlıca Kelime AOsmanlı nlamları - Osmanlıca Kelime Sözlügü - Osmanlıca Sözlük - Osmanlıca Bazı Terimler
A acele acele: acûlâne (A.-F.) aceleci: acûl (A.) acizlik: Acz Açık mavi: Âsumânî Açık: Rûşen Açıklama: Fâş, rûşen Âdet: Adi âdetler: âdât (A.) Ağaç : Dıraht درخت (F.) Ağaçlar: Eşcar Ağız: Dehen Ağlayan: Giryan Ağustos: âb (F.) Ahir zaman: Kamer devranı (Edebiyatta) Akıl: Havsala Alışkanlıklar: âdât (A.) Altı dilim: Şeş-per Altı: Şeş Altın: Zer Anıt: âbide (A.) Anıtlar: âbidât Anıtsal: âbidevî (A.) Aniden: Nâgehan, nâgeh Anlayış: Havsala Ara: Fâsıla Araba: Gerdûne Aralık: Fâsıla Arzu: Kâm, maksud, matlub, emniye, meram Aslan: Şîr Aşağı: Adi Âşıklar: Uşşâk Avuç: Kef Ay: Meh, mâh Ayak: Pâ, pây Ayıran şey: Fâsıla Ayna: âbgîne (F.) Ayrılık: Firak, iftirak Ayyaş: âbkâr (F.) Azade: Vâreste B Bağış: Kerem Bakış: Nigah, nazar Basamak: Pâye Başarısızlık: adem -i muvaffakiyet Başıboş: Avare Baştanbaşa: Ser-te-ser Batan: âfil (A.) Bayağı: Adi Bayındır: âbâd (F.) Bayraklar: a’lâm (A.) Beceri: Hüner هنر (Farsça) Belirtiler: a’râz (A.) Ben: Hal Bengisu: Ab-ı hayat Bereket: Yümn Beslenmiş: Perveriş Bilgi: Marifet Bin: Hezar Bir araya gelememe: adem-i te’lîfiyet Bulunmama: adem (A.) Bulut: Sehab, ebr Bülbül: Hezar, andelib Büyük dalga: âbhîz (F.) C Cadı: acûz, acûze (A.) Cebrail: Akl-ı küll Cehennem: Dûzâh Coşma: Galeyan, feveran Cömertlik: Cûd, seha Ç Çadır: Otağ Çağlayan: âbşâr (F.) Çalkanma: Galeyan, feveran Çaresiz: Nâçâr Çaresizlik: Acz (A.) Çarşı: Sûk Çiçek: Şukûfe Çocuk: Tıfl Çukur: Hufre D Dağ eteği: Râğ Dağ tepesi: Kûh Dağınık: Perişan Daima: Hemîşe Danışma: İstişare Değerlendirilmek: addedilmek Değerlendirmek: addetmek/eylemek Değersiz: Âdî Değersiz: âdi (A.) Değiştirme: Tebeddül Değnek: Çevgân Deli: Mecnun, şeyda Delil: Hüccet Deneyimsiz: acemî (A.) Dengesizlik: adem -i muvazenet Deniz: âbdâr (F.) Deniz: Bahr Derinlikler: a’mâk (A.) Dert ortağı: Gam-küsâr Dertleşme: Hasbihal Diken: Hâr Dikkat: İltifat Dil: Zeban Dinlemek: Gûş (etmek) Doğan: Şahbaz Doğum: Tevellüdتولد (Arapça) Dolu: âgîn (F.) Doruk: Kûh Dost: Enis, hem-dem Dostluk: Ünsiyet Dönen: Gerdân, ser-gerdân Dönmek: Devrدور (Arapça) Dudak: Leb, la’l Duman: Dûd Dünya: Dehr Düşkünler(âcizler): aceze (A.) Düşman: A’da Düşmanlar: a’dâ (A.) Düşmanlık: adâvet (A.) Düşünce: Rây E Edepler: âdâb (A.) Edinmek: Temin (etmek) Ekmek: Nân El değmemiş: Dûşîze En büyük: a’zam (A.) En iyi bilen: a’lem (A.) En yüce: a’lâ (A.) En yüksek: a’lâ (A.) Engel: â’ik (A.) Erdemli: Fâzıl, fâzıla, fâik, a’la Esenlik: âfiyet (A.) Eşraf: a’yân (A.) Etek: Dâmen F Faziletli: Fâzıl, fâzıla, fâik, a’la Fışkırma: Feveran G Gebe: âbisten (F.) Gece: Şeb, leyl Gelin: ‘Arûs Gelinlik: ‘Arûs Gibi: -veş, mânend Gizli: Nihan Göğe ait: Âsumânî Gökyüzü: Sipihr Gölge: Sâye Gömlek: Pirahen Gönül alma: İltifat Gönül: Dil, hâtır Görmek: addetmek/eylemek Görülmek: addedilmek Görünmeyen: Gayb Görünmez: âfil (A.) Göz: Çeşm, dîde, ayn Gözler: ‘Uyûn Gözler: a’yün, a’yân (A.) Gözyaşı: âbgîne (F.) Gözyaşı: âbhiz (F.) Gözyaşı: Eşk, ab-ı dîde Gül ağacı: Dıraht-ı gül, gülbün Gül suyu: Gül-ab Gülen: Handan Gülücük: Hande Gümüş: Sîmîn, sîm Gün: Rûz Gündüz: Rûz, nehar Güneş: Âfitab, hurşid, mihr (F.) Gürültü: Debdebe Güvercin: Hamam Güzel yüzlü, parlak yüzlü, yüzü güneş gibi parlayan, sevgili, maşuk: Âfitâb-cemâl (F.-A.) Güzellik: Hüsn H Haber: Peyam Haberdar etmek: âgâh etmek Haberdar olmak: âgâh olmak Haberdar: âgâh, âgeh (F.) Halat: Resen Hasta: Bîmâr Hastalık: Bîmarlık Hastalıklar: a’lâl (A.) Haşmet: Debdebe Hatır Sorma: İltifat Hava: âb (F.) Havuz: âbgîr (F.) Hazine: Genc Hoş: âbdâr (F.) Huzur vermek: âbâd etmek/eylemek Huzura kavuşmak: âbâd olmak Hükümdar: Hüsrev, kaysar I Irmak: âbdâr (F.) Irmak: Cû, cûy İ İbadet eden: âbid (A.) İç yüz: Zamîr İçki: Mey İçmek: Nûş (etmek) İffetli: afîf (A.) İftira: Bühtan İğne: Suzen سوزن (Farsça) İhtişam: Dârat, debdebe, dârû-berd İklim: âbühava (F.-A.) İlaç: Devâ دوا (Arapça) İleri gelenler: a’yân (A.) İlginç: acâib, acîb (A.) İlgisizlik: adem -i teveccüh İnleyen: Nâlân, zâr İnsanlık: âdemiyyet (A.) İstek: Temenni İş: Kârكار (Farsça) İşler, ameller, davranışlar: a’mâl (A.) J K Kabul edilmek: addolunmak Kaçmak: Firar Kadeh: âbgîne (F.) Kadeh: Peymane, câm, sahba Kâğıtlar: Evrak Kalem: Hâme Kalmak: Karar Kan: Dem, hûn Kanal: âbrâh (F.) Kanat: Pervaz Kanlı Yaş: Eşk-i hûn-âlûd Kapıcı: Derban Karanlık: Zulmet Kavuşma: İttisâl, vasl, visâl Kaynak: Kân Kaynama: Galeyan, feveran Kederli: Dil-teng Kesin: Kâtı’ Kevgir: âbke (F.) Kezzap: Tîz-ab Kılıç: Tîg, seyf Kınama: Ta’n Kırmızı: Gül-gûn Kocakarı: acûz, acûze (A.) Koku: Nükhet, bûy, râyiha Kolay: Müyesser Kolaylık: Yesar, yüsr Korku: Havf Koşmak: Yilmek, sa’y Köle: abd (A.) Köle: Bende Köleler: abîd (A.) Köpürme (Hiddetle): Feveran Kör: a’mâ (A.) Köşe: Künc Kristal: âbgîne (F.) Kul: abd (A.) Kullar: abîd (A.) Kurtulmuş: Vâreste Kurtuluş: Necat, reha Kuru: Huşk, yâbis Kuyruk: Düm Kuzey rüzgârı: Şimal Kuzey: Şimal L Letafet: âb (F.) M Mahrum: Bî-behre Mamûr etmek: âbâd etmek/eylemek Mamûr: âbâd (F.) Mavi: âbgûn, âbî (F.) Mektup: Nâme Mevsim: Fasl Mevsimler: Fusûl Misafir: Mihman Mum: Şem’ Mutlu: Şâd, şâmdan, târâb, said Mübarek: Hümayun Mücevher: Cevahir N Nasipsiz: Bî-Behre Nergis: abher (A.) Numûne: Enmûzeç, nümûzeç O Organlar: a’zâ (A.) Orta: Sahn Otlar: a’lâf (A.) Ova: Sahra Oyun: Gûy Ö Ömürler: a’mâr (A.) Özel isimler: a’lâm (A.) Öz suyu: âbdâr (F.) P Parlak: âbdâr (F.) Parlak: Tâb Parlaklık: âb (F.) Parlaklık: Revnak Parlayan: Tâbân Pas: Jeng Pınarlar: a’yün (A.) R Rahatlama: Ferec Renk: Gûn Resim: Suretصورت (Arapça) Riya: Zerk (Mec.) Riyakâr: Sâlûs Rüzgâr: Bâd باد (Farsça) Rüzgâr: Nesim, bad, saba S Saç örgüsü: Gîsû Saç: Gîsû, zülf Sağ: Yemin Sağlamlaşma: İnzibat Sağlığına kavuşmak: âfiyet bulmakKaynakwh: Türkçe-Osmanlıca Kelimeler Saka: âbke (F.) . Sakınma: HazerKaynakwh: Türkçe-Osmanlıca Kelimeler Sap: Kabza Sarhoş: Mest Savaş: Rezm, cenk Sayı: aded (A.) Sayıca: adeden (A.) Sayılar: a’dâd (A.) Sayılmak: addedilmek Sayılmak: addolunmak Sayısal: adedî (A.) Saymak: addetmek/eylemek Sebep: Hikmet Sebepler: a’lâl (A.) Sedefler: Asdaf Sembol: Mazmun Serçe: ‘Usfûr Ses: Avaz, avaze Seslenen: Hâtif Sevgili: Nigar (Mec.), canan. Sevimli: Şirin Sevinç: Mesarr Sevinçli: Handan, mesrur, târâb Sığınma: İltica Sıkıntı: Şiddet Sıradan: âdi (A.) Sinirler: a’sâb (A.) Sinirli: Asabi Sivilce: âbile (F.) Somurtkan: abûs (A.) Sosyete: a’yân (A.) Söz: Güftar Su: Âb اَب (Farsça) Su birikintisi: âbgîr (F.) Su kabarcığı: âbile (F.) Su kabarcıkları: Habâb Su kabı: âb-câme, âb-dân (F.) Su kaynağı: âbhiz (F.) Su rengi: âbgûn, âbî (F.) Suyolu: âbrâh (F.) Su: âbdâr (F.) Subay: Zabit Suç: Kabahat Suçiçeği: âbile (F.) Suçlama: İtham Sulu: âbdâr (F.) Sürahi: âbgîne (F.) Sürme: Tûtiya Ş Şan: Dârat Şartlar: Erkan Şaşkın: Vâlih Şefkat: Mihr (Mec.) Şimşek: Berk T Tanıtma: Midhat Tantana: Debdebe Tarak: Şâne Taşlar: Ahcar Temel: Bünyad Ter: âbdâr (F.) Terbiyeler: âdâb (A.) Tesbih tanesi: Sübha Tip: Enmûzeç (Nümûzeç) Titreyen: Lerzan Toprak: Hâk خاك (Farsça) Toprak: Hâk Toz: Gubar Tuhaf: acâib, acîb (A.) Tutacak yer: Kabza Tükürük: âbdâr (F.) Tütsü kabı: Micmer Tütsü: Buhur U Ululuk: Debdebe Uydurma: Masnu’ Uygun: Muvâfık موافق (Arapça) Uygunluk: Muvâfakat موافقت (Arapça) Uyku: Hâb Uymama: adem-i riâyet Uzlaşamama: adem-i te’lîfiyet Ü Üyeler: a’zâ (A.) V Y Yağız: Dîz Yağmur: Bârân Yaka: Gırîbân Yalan: Bühtan Yanak: ‘İzar Yaprak: Berk, berg Yardım: Avn, inayet, dâd Yasemin: abher (A.) Yastık: Bâlin Yaşlar: a’mâr (A.) Yaya: âbir (A.) Yedi Bölge: Heft-iklim Yedi: Heft Yeni: Nev نو (Farsça) Yeşillik: Sebze, çemen Yıldızlar: Encüm Yokluk ülkesi: adem-âbâd (A.-F.) Yokluk: adem (A.) Yol Kesen: Rehzen Yol yordam: âdâb (A.) Yol: Râh, reh Yukarı: Fevk Yük: Bârبار (Farsça) Yükselme: Ref’ (etme) Yürüyüş: Reftar Yüz suyu: âb-ı rû (F.) Yüz yıllar: a’sâr (A.) Yüz: Rû, rûy, ruhsar, rûh, sima Yüzsuyu: âb (F.) Z Zaman zaman: Dem-be-dem Zaman: Rûzgâr Zenginlemek: âbâd olmak Zenginleştirmek: âbâd etmek/eylemek Zerrin kadeh çiçeği: abher (A.) Zihin: Havsala Dönemlere göre sınıflandırma 1- Eski Osmanlıca (Eski Anadolu Türkçesi): 11.yy.’dan, 15.yy. sonuna kadar, 2- Klasik Osmanlıca: 16.yy.’dan, 19.yy.’ın ikinci yarısına kadar, 3- Yeni Osmanlıca: 19.yy.’ın ikinci yarısından 20.yy.’a kadar. 20.yy.başlarında gelişen Türkçülük hareketi dilde Türkçülük fikrini doğurmuş ve Modern Türkiye Türkçesi dönemi başlamıştır. 1928 yılında yapılan Harf Devrimi ile Latin alfabesinin kullanılmaya başlaması ile Osmanlıca’nın kullanımı son bulmuştur. Osmanlı Devleti’nin yıkılışının ardından kullanımdan kalkmışsa da, Türk Tarihi’nin son 1000 yılına yakın bir dönemi bu yazı ile yazılmış olduğu için bu yazı araştırmacılar, edebiyatçılar ve tarihçiler tarafından birinci derecede önemli ve bilinmesi zorunlu bir dildir. Osmanlı yönetici sınıfının ve eğitimli seçkinlerin kullandığı bir yazışma ve edebiyat dili olan Osmanlıca, günlük hayatta konuşulan bir dil olmamıştır. En belirgin özelliği, Türkçe cümle altyapısı üzerinde, İslam dünyasının klasik kültür dilleri olan Arapça ve Farsça'yı serbestçe kullanma imkânı tanımasıdır. Günlük dilden farklı ve karmaşık kuralları olan bu dili ustalıkla yazma becerisine inşa adı verilir. Bu beceri uzun bir eğitim süreci ile kazanılırdı. Osmanlı yazı dili 15. yüzyıl ortalarında biçimlenmeye başladı ve 16. yüzyıl başlarında klasik biçimine kavuştu. 19. yüzyıl ortalarından itibaren gazeteciliğin ve Batı etkisindeki edebiyatın gelişmesiyle hızlı bir evrime uğrayan Osmanlıca, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasından kısa bir süre sonra gerçekleştirilen Harf Devrimi (1928) ve Dil Devrimi (1932-) sonucunda yazı dili ve gramer olarak kullanımdan kalktı ancak, konuşma ve yayın alanındaki kullanımı Türk Dil Kurumu'nun yabancı kelimeleri türkçeleştirme uğraşları ve Batılılaşmanın ivme kazanması ile kullanıma giren yeni kelimeler sayesinde değişime uğrayarak devam etti ve bugün kullanmakta olduğumuz modern Türkçe'ye dönüştü. Sadaret ; Sadrazamlık makamı. Sadaret kaymakamı ; Sadrazam,Serdarı ekrem ünvanı ile ordunun başında sefere çıktığı zaman onun yerine istanbulda kalıp vekaleten sadrazamın işlerini yapan vezir düzeyindeki görevli. Sadaret kethüdası ; Sadrazamın birinci derecede yardımcısı. Sadrazam ; Osmanlılarda padişahtan sonra gelen ikinci adam,en yetkili devlet görevlisi.Günümüz başbakanı. Sahilhane ; Devlet ileri gelenlerine ait deniz kenarındaki konak,yalı. Saka ; İşi,çeşme ve sarnıç gibi yerlerden su alarak evlere dağıtmak olan kişi. Saka başı ; Osmanlılarda sarayda bulunan ve sarayın su ihtiyacının karşılanmasında ve seferler sırasında ordunun su ihtiyacının karşılanması işinde görev yapan saka'ların yöneticisi. Saka gediği ; Sakalara verilen, çeşmelerden su alma imtiyazı.Bu imtiyaz yazılı bir senede bağlanır ve bu senet alınıp satılabilir veya varislere intikal edebilirdi.Sakaların su alabileceği çeşmelerde belirtilir ve sakalar her çeşmeden su alamazdı. Sakalara verilmiş olan bu imtiyaz 1869 yılında kaldırılmıştır. Sakalar kethüdası ; Sakalar ocağının kahyası olup derece olarak sakabaşından sonra gelir.Görevi divan toplantılarında vezirlere ibrik ve havlu tutmaktır. Salma mecra ; Kanalet şeklindeki üstü açık olan su isale hattı. Sarnıç ; Su ihtiyacını karşılamak amacı ile yapılan özel su toplama havuzu,su deposu.Üstü açık yada kapalı olabilir. Serasker ; Padişah ve sadrazam sefere çıkmadığı zaman ordunun başında seferi yöneten vezire verilen ünvan. / 1826 yılında yeniçeri ocağının kaldırılmasından sonra kurulan Asakiri Mansurei Muhammediye ordusunun kumandanı. Serçavuş ; Baş çavuş. Serdar ; Ordu kumandanı. Serdarıekrem ; Padişah sefere katılmadığı zaman ordu baş kumandanı olarak seferi idare eden sadrazama verilen ünvan. Sermimar ; Mimarların başı,baş mimar. Seyyid ( seyit ) ; Bir topluluğun ileri gelen kişisi,efendi. Sıbyan mektebi ; Osmanlılarda ilköğretim okulu. Silahtar ; Padişah ve vezir gibi devlet ileri gelenlerinin silahlarını koruyan ve bakım ve onarımını yapan görevli. Sipahi ; Kapıkulu süvarilerinin birinci bölüğünü oluşturan askeri ocak. Sipahi ağası ; Kapıkulu süvarilerinin birinci bölüğünü oluşturan sipahi ocağının kumandanı. Solak ; Osmanlı kapıkulu teşkilatı bünyesinde yer alan ve görevi padişahın muhafızlığını yapmak olan koruma görevlisi. Su nazırı ; Su işlerinin organizasyonundan sorumlu olan ve devşirme ve acemi oğlanlarından adam toplayarak gerekli işleri yaptıran görevli. Su nezareti ; İlk defa Kanuni Sultan Süleyman döneminde kurulan ve su işlerinden sorumlu olan idare.Önceleri padişaha bağlı iken sonradan şehremaneti bünyesinde bir müdürlük haline sokulmuştur. Su yolcu ; Su tesislerinin isale hatlarının bakım ve onarımından sorumlu olan kişi. Su yolcubaşı ; Su yolcuların idaresinden ve çeşmelerin bakım ve onarımından sorumlu olan kişi. Sülüs ; Arap alfabesi ile yazılan yazının bir çeşidi. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.