ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Kişisel Gelişim (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=611)
-   -   Kadin-Erkek Ve Cinsellik (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=263306)

Prof. Dr. Sinsi 07-23-2012 12:35 AM

Kadin-Erkek Ve Cinsellik
 
Kadın ve erkeğin iki zıt enerji kutbunu gördükten sonra, şimdi insanoğlunun yedi bedeninde erkek ve kadını tanımaya başlayalım.

Arzuların zihni
Kadın:+
Erkek:—
Duygusal Beden
Kadın: -
Erkek:+
Enerjetik Beden
Kadın:+
Erkek:—
Fiziksel Beden
Kadın:-
Erkek:+
Yedi bedenin ilahi üçlüsünde, kadın erkek ayırımı olmadığı için kişiliğimizi oluşturan dörtlemede kadın ve erkek özelliklerine, hangisinin hangi bedende güçlü, hangi bedende zayıf olduğuna bakalım.

En kaba bedenimiz olan fiziksel bedende erkek daha güçlüdür. Daha yapılı, daha kuvvetli ve daha aktif. Kadın ise daha zayıf ve narin. Dolayısıyla fiziksel bedende daha pasif.
Bu, erkeğin, dış dünya dan gelen zorluklara karşı kadını korumasını gerektirmektedir. Erkeğin centilmen olması bu özelliğinden ötürüdür. Örneğin centilmen bir erkek asla yanındaki kadına ağır bir şey taşıtmaz. Onu gözetler, korur, diSsdünya dan gelen zorluklara karşı kendini siper eder. Erkek, erkek görüntüsünde, kadın ise giyimiyle kuşamıyla daha feminen (eteği, buluzu, elbisesi, topuklu ayakkabısı ile 1960'ların bayanlarını düşünün) bir görüntüdedir. Ve erkek fiziksel bedenin en önemli güdüsü olan sekste de kadına göre daha aktiftir.

Enerjetik bedende kadın daha güçlü, erkek daha zayıftır. Kadının yaşam enerjisi erkekten güçlüdür. Acıya daha dayanıklıdır. (Dış dünya dan gelene değil içeriden gelene.) Çocuk doğurur. Daha uzun yaşar. Daha az hasta olur. Tabii doğalından bahsediyoruz. Eğer tüm bedeniniz dengede ise geçerlidir. Halbuki günümüzde bütünlüğünü koruyamayan ve dengesi bozulan kadın erkek bir çok kişi hastalıklarla mücadele etmektedir.

Duygusal beden de erkek güçlü, kadın zayıftır. Kadın erkeğe nazaran daha çok duygularının esiri olmaktadır. Erkekler duygularını kontrol altına alabilirken kadınlar bu bedende telef olup gitmektedirler. Daha çabuk alınır, kıskanır, öfkeleniriz. Erkeklerin bize hiçbir anlam veremediği duygu karmaşasına yenik düşerek, ne zaman ne yapacağımızın belli olmamasından ötürü "Kadın deniz gibidir, ne zaman nasıl olacağı belli olmaz," denmiştir.


Erkeğin, doğal yapımızda ki bu zayıflığımıza saygı duyarak biz kadınlara daha hoş görülü, anlamasalar bile daha sevecen davranmaları gerekmektedir. Hele duygusal bedenin yarattığı en büyük olay olan aşkta, biz tam olarak teslim bayraklarını çekmekteyiz. 40 yıllık kocasıyla bile her seks yapışından sonra erkek bunu gayet olağan kabul edip öyle davransa bile, kadın duygusal bedeninin de tatmin edilmesini beklemekte, bunun eksikliğinde burulmakta ve kırılmaktadır. Hatta durup dururken ağlayarak erkeğin hepten şaşkın bir vaziyete gelmesine bile sebebiyet verebilir.

Arzuların zihninde, kadın güçlü erkek zayıftır. Kadın erkeğe göre daha stratejiktir. Daha detaycıdır. Aynı anda bir çok şeyi düşünüp konsantre olabilir. Erkek tek konuya takılıp kalır. Daha düz düşünür. Kadının zihninde adeta kurnaz bir tilki vardır. Ve zihnin oluşturduğu düşüncelere hükmedebildiği için de sezgisi erkeğe nazaran daha açıktır. Örneğin organizasyon işlerinde kadın daha başarılıdır. Bu özelliğinden ötürüde eşini, çocuklarını, ailesini bizim tabirimizle "çekip çevirmeli" onları organize etmelidir.


Devamlı tartışılıp durulan erkek kadın eşitliği konusu burada da net bir şekilde anlaşılıyor ki kadın ve erkek çok farklı zıt iki kutup ama bütünü meydana getiren iki eşit enerjidir. Bu eşitliğin bozulması; ilişkilerin, evliliklerin ve evrenin dengesini bozmaktadır. Bazı tarihler de dişi enerji öne geçmiş anaerkil bir düzen kurulmuş, bazı tarihler de eril enerji ağır basmış ataerkil düzen kurulmuştur. Ama denge ikisinin eşitliğindedir.

Bu arada hem yukarıda belirttiğim kişiliğin 4 bedenindeki erkek özellikleri, hem de yin ve yang dediğimiz dişi ve eril enerjinin özellikleri, her kadın ve her erkekte aynı değildir. Her erkekte dişi, her dişi de erkek taraf olduğu için bazı kadınların erkek özellikleri daha fazla, bazı erkeklerin ise kadm özellikleri daha fazladır. Örneğin ben dişiliği çok sevmeme, dolu dolu yaşamama rağmen, erkek enerjiyi ve özelliklerini bariz bir şekilde daha çok taşımaktayım. Bu benim erkek gibi olmamı gerektirmemektedir.

Bu konunun güncel öneminden ötürü değişik bakış açılarından bazı bilgilere yer vermek istedim.

Örneğin, Kabalayı anlatan Yehuda Berg'in kitabı Ka-bala'nın gücü ( Kabala: Ana metni Zohar olan ruhani, felsefeye dini Öğretidir) göre Adem ile Havva cennetin bah-çesmde bulunan iki insan değil, evrendeki dişi ve eril enerjinin kod adıdır. (Şahsen, bu fikir bana aykırı görünmedi.)

Dişi ve eril enerji konusundaki, Osho'nun beni çok etkileyen bazı görüşlerini size aktarmadan önce Osho hakkında bilgisi olmayanlar için kısa bir bilgi vermek istiyorum.

Osho'nun öğretileri hiçbir kategoriye sokulamamaktadır. Güncel bir çok konuda kendine has öğretiler sunmaktadır. Çalışmalarında yeni insan türünün doğumu için koşulları hazırlamaya yardımcı olduğunu söylemiştir. Bu insanı çoğunlukla "Zorba Buda" olarak tanımlamıştır. Hem bir Yunanlı Zorba gibi, dünyevi zevklerin, hem de bir Ga-utama Buda'nm sessiz dinginliğinin tadını çıkaran dünya dengesinde bir insan.

Bu konuyla ilgili Osho'nun YOGA kitabından bazı bilgileri aktarmadan, o bilgiler arasında adı geçecek şakralar hakkında önce size bilgi vereyim ki; eğer bilmeyenleriniz varsa neden bahsediyor demeyesiniz.

Yedi ana şakramız vardır.
1) Kök şakrası, omurilik ile kuyruk sokumu hizasında yer alır. Bu şakra, yaşam gücünün, yaşama bağlılığın toprakla bağlantısını temsil eder. Bu şakra açık olduğu zaman fiziksel gerçeklik içinde yaşamak için büyük bir arzu duyar. Varlığı kuvvetlidir yaşam doludur. Birey sık sık enerji jeneratörü gibi davranır çevresindeki insanların enerji sistemlerini (bir pilin yaptığı gibi) tekrar doldurarak onlara canlılık verir. Bu şakra engellenmişse, fiziksel hareketlerden kaçınır, çabuk yorulur ve kolay hastalanır.

2) Hara şakrası, göbeğin altında, hafifçe solda yer alan bu üreme merkezi, bir kişinin açığa vurabileceği sevgi niteliğini temsil eder. Hara şakrası fiziksel ve cinsel zevkin merkezidir. Bu şakra açık okluğu zaman, tatmin edici ve güçlü bir cinsel deneyim yaşanır. Buna karşılık tam tatmin tüm şakraların açık olmasını gerektirir.

3) Karın şakrası, mide ve omurga arasındaki sempatik sistem örgüsünde yer alır. İnsanlar arası ilişki açısından çok önemlidir. Bu merkez kapalı olduğu zaman, birey duygularını hiçbir şey hissetmeyecek kadar engeller. Evrendeki tekliğin hiçbir zaman bilincine varamaz ve bunun sonucu da oradaki gerçek yerini alamaz. Evrende yerini almak aynı zamanda sorumluluk almak demektir. Bu insanların sorumsuz olduğunu gözlemlersiniz.

4) Kalp şakrası, fiziksel boyut şakralanyla, ruhsal boyut şakralarına eşit uzaklıkta yer alan, evrensel sevgi merkezidir. Kapalı oluşu, kalp hastalıkları, astım gibi hastalıkları ortaya çıkararak sevginin boğuluşunu temsil eder. Bu şakra aynı zamanda iradenin egonun merkezidir. Aynı zamanda şifa merkezidir. Bu şakrası açık kişilerin ellerinden ve gözlerinden şifa enerjisi akar. Demek ki bütün iyileştirme süreci sevgi üzerine kurulmuştur. Bu şakra kapalı olduğunda, kişi karşılıksız sevmeyi bilemez. Hiçbir şeyin yolunda gitmediğini düşünür. Herkesten şüphelenir. Meslektaşlarının onun işini baltaladığını sanır. Devamlı kendi
sini methederek; "Size rağmen... Ben olmasaydım, zor yapardınız..." gibi sözcüklerle söylenir durur. Bu kişi, sevgiye ve saygıya dayalı bir ilişki yaşayamaz. Hep baskın olma eğilimindedir.
5) Boğaz şakrası, Bu merkez ruhsal seviyeleri yönetir. Aynı zamanda algılama ifade etme ve iletişim merkezidir. Bu şakra açık olduğu zaman birey, evrimi için ihtiyaç duyduğu "karşılık"a doğru çekilir. Bu şakra kapalıyken bireyin kendisine sunulanları reddettiği gözlemlenir. Bu onda kurban rolü oynama şeklinde gelişir.

6) Üçüncü Göz şakrası; İki kaş arasında yer alan bu şakra ruhsal merkezi temsil eder. Bu önsezi merkezi psikolojik ve manevi olarak kendimizi geliştirdiğimizde açılır. Bu açılış kişinin evrenin gerçekliğini kavrama ve dünyayı nasıl algıladığına bağlıdır. Bu merkezi açmak için sürekli meditasyon şarttır. Baş ağrısı bu şakranın kapalı olduğunun bir işaretidir.
7) Taç şakrası; Ruhsal bilgilerin merkezidir. Orada yaratıcı düşünceler oluşur. Bireyin ruhsal dünyası ile bağlantısı olduğu kadar, fiziksel, duygusal, zihinsel ve ruhsal bütünlüğü ile de ilgilidir. Bu merkez açık olduğu zaman birey ruhsallığını, çok kişisel ve kendine özgü bir şekilde yaşar. Kişide rahatlık, huzur ve güven hissi vardır.

Eveeeet artık Osho'nun söylediklerine gelebiliriz: "...İnsanlar cinsellik hakkında her şeyi anladıklarını zannederler. Henüz fazla bir şey bilinmiyor. Daha doğrusu bildiklerini sanıyorlar. Fakat temel nokta hala eksik. Yoga insanı yedi katmana, yedi adıma, yedi merkeze ayırır. İlki mooladhara, cinsellik merkezi, güneş merkezi ve sonuncusu yani yedincisi sahasrara, Tanrı merkezi, omega noktası. Cinsellik merkezi aslında aşağıya doğru hareket eder. Cinsellik merkezi senin doğayla ilişkindir, geride bıraktığın dünyayla, geçmişinle. Kendini cinsellik merkezine hapsedersen, gelişim gösteremezsin. Olduğun yerde kalırsın. Geçmişinle temas halinde kalır, gelecekle bağlantıya geçemezsin. Orada takılırsın. İnsanoğlu cinsellik merkezinde takılıp kalmıştır. Cinsellik aşağıya doğru hareket eder. Çünkü insanda aşağıya doğru hareket etme mekanizması mevcuttur. Ayrıca bu mekanizma hayvanlarda ve bitkilerde de mevcuttur. İnsanın önemi, hayvanlarda ve bitkilerde mevcut olmayan, içindeki gelişim merdiveninin bulunmasıdır. Yedi merkez demekle bunu kastediyoruz. O senin içinde mevcuttur. Yukarı çıkabilirsin. Tabi tercih edersen. Tercih etmezsen aşağıya inmeye devam edeceksin. Yani artık insanla birlikte evrim bilinçli olacak. Şimdiye kadar sana yardım edilmiş. Seni bu noktaya doğa getirmiş. Şimdiden sonra kendi sorumluluğunu alman gerekecek. Bu yüzden eğer bilinçli hareket etmezsen, evrim geçirmek için bilinçli bir çaba sarf etme/sen, sorumluluk almazsan, saplanıp kalacaksın. Bu saplanma, mooladhara'dan cinsellik merkezinden, Güneş merkezinden gelmektedir.

Tanrı'yı anlamadan, cinsellik hakkında her şeyi bilemezsin çünkü Tanrı, cinsel enerjinin dönüşümünün en son noktasıdır. Kim olduğunu bilmediğin sürece onun bütünlüğü içinde hangi cinsiyetin olduğunu bilemeyeceksin. Onu kavrayamayacaksın. Yalnızca bir kısmı biliniyor: Güneş kısmı. Ay kısmı henüz yeterince bilinmiyor. Psikoloji, dişil enerji için henüz yeterince gelişmemiştir. Freud, Jung, Adler ve diğerleri tüm araştırmalarında erkeğe odaklandılar. Kadın hala keşfedilmemiş bir bölge olarak duruyor. Freud, Güneş odaklıdır. Jung birazcık Ay'a yönelmiştir. Freud'un öğrencisi olan Jung'a bu kadar öfke duymasının sebebi budur.

Güneş odaklı biri, daima Ay odaklı insanları tehlikeli bulur. Güneş odaklı insan daima aklın düzgün ana yollarında ilerlerken Ay odaklı insan labirentlerde hareket eder. Hiçbir şeyin düzenli olmadığı bir yerde hareket eder. Her şey canlıdır ama düzenli değildir.

Erkeğin en büyük korkusu kadındır. Erkek, bir şekilde ölümün kadından geleceğinden şüphelenir. Çünkü hayat ondan gelmiştir. Herkes bir kadından doğar. O zaman ölüm de kadından gelecektir. Çünkü döngüsel olan evrende son, daima başlangıcı karşılar. Yalnızca o zaman halka tamamlanır.

Akıl daima korkar. Dolayısıyla erkek daima korkar. Çünkü erkek akıl odaklıdır. Erkeğin daima kadın zihnini ve kadını anlamayı zor bulduğunu fark etmedin mi? Ve aynısı kadın için de geçerlidir. Erkeği anlayamazlar. Bir boşluk vardır, sanki tek bir insanlığın parçalan değillermiş gibi...

Erkek kadını, kadın erkeği anlamaz. Güneş'le Ay gibi. Güneş varken Ay yok olur. Ay varken Güneş yok olur. Hiçbir zaman buluşamazlar. Sezgin çalışmaya başladığında. aklın, zihnin yok olur. Kadınlar daha sezgilidir. Bir şey için fikirleri olmasa da sezgileri olabilir ve ön sezileri enteresan bir şekilde hemen hemen her zaman doğrudur.

Dişil psikolojisi henüz gelişmemiştir ve Ay psikolojisi gelişmediği sürece, psikoloji tam bir bilim sayılmaz. Erkek önyargısı olarak kalacaktır.

Tüm vücudun dişi ve erkek olarak bölünmüştür. Bu anlaşılmalıdır. Bir çok solak insan bastırılmaktadır. Sol "eliyle yazan çocuğu, ebeveynleri hemen düzeltmeye çalışır. Çünkü eskiden beri bu kabul edilmiştir. Neden? Sağ el, Güneş merkeziyle ilintili, içindeki erkekle. Sol el ay merkeziyle ilintili içindeki dişiyle. Sol burun deliğin, Ay merkeziyle ilintili, sağ burun deliğin Güneş merkeziyle ilintilidir. Sıcak bastığında sağ burun deliğini kapat ve sol burun deliğinden nefes al ve on dakika içinde bir serinlik hissedeceksin. Ya da üşüyorsan sol burun deliğini kapat ve sağdan nefes al, on dakika içinde terliyor olacaksın. Dene!
Her zaman sol burun deliği çalışıyorken kalk, tüm gün içi etkinliklerinde köklü bir değişiklik göreceksin. Daha az öfkelenecek, daha dingin olacaksın. Meditasyonun daha derine inecek. Dövüşmek istiyorsan sağ burun deliği iş görür. Nefes alıp verişin sen fark etmesen de devamlı değişir. Kırk dakika bir burun deliği çalışır, kırk dakika diğer burun deliği. Sürekli olarak içinde ki Güneş ve Ay değişir. İşte ruh halinin bu kadar çabuk değişmesinin nedeni budur.
Unutma, tüm beden bölünmüştür. Beynin dahi iki bedene ayrılmıştır. Beyninin sol tarafı Güneşe, sağ tarafı Ay'a aittir. Her şeyin solu Ay'da, neden beynin sağ tarafı ay diye kafan karışabilir. Beynin sol tarafı vücudun sağ tarafı ile ilintilidir. Çapraz. Ve Güneş ile ay enerjisi arasında, bir denge tutturamadığın sürece aşkın hale gelemezsin. Beynin sağ yanı, sol yanı ile buluşup birleşmediği sürece, sahasrara'ya ulaşamazsın. Sahasrara'ya ulaşmak için, tek olmak zorundasın. Çünkü sahasrara, varlığındaki omega noktasıdır. Oraya erkek olarak ulaşamazsın. Oraya kadın olarak da ulaşamazsın. Oraya arı bilinç olarak ulaşman gerek. Tek, bütün, tam. Bunun için enerjin yukarı çıkmalı. Bunun metodu:

Öncelikle erkeksen, Güneş'inin, cinsellik merkezinin tamamen bilincinde olman gerek. Mooladhara'da olmalı, mooladhara'yı bilincinle sulamalısın. Mooladhara bilinçle sulandığında, takip edecek ve enerjinin açığa çıktığını ve Ay'a hara merkezine doğru hareket ettiğini göreceksin ve enerji Ay merkezinde dolaştığında kendini çok mutlu hissedeceksin. Cinsel orgazmların bununla karşılaştırıldığında hiçbir şey değildir. Güneş enerjin Ay enerjisinde dolaştığında yoğunluk on kat fazladır. O zaman gerçek erkek, gerçek kadınla buluşur.

Eğer kadmsan bilincini hara merkezine doğru verirsen enerjinin güneş merkezine doğru hareket ettiğini göreceksin. Enerjiler buluştuğunda, Güneş ile Ay tek vücut olduğunda yükseldiğini göreceksin. Yükselmeye başlayacaksın..."

Evet, ilginç değil mi?
Aslında, kendi içerisinde dengeli olmayıp bütünlüğe erişmemiş insanlar, aşkın hale gelmeyi bırakın, dünya da bile doğru dürüst ilişkiler kuramamaktadırlar. Mesela devamlı kendini yalnız hisseden kadınların ve erkeklerin şikayetlerini dinler şaşar kalırım. Yalnızlık negatif bir ruh halidir. Karşı cinsten biriyle beraber olursun veya olmazsın o başka bir konu ama sen kendini yalnız hissediyorsan o senin kendi eksikliğinden kaynaklanıyordur. Şu an kimseyle birlikte olmasan bile tek başına olmanın keyfini ve hazzını yaşar dengeli birisi. Yalnızlık sıkıntıdır. Tek başınalık mutluluk. Yalnızlık hisseden kişi her zaman endişelidir. Bir şeyleri kaçırdığını hisseder. Derin bir arzu içerisindedir. Oysa tek başına olan kişi son derece doymuş, mutlu, huzurlu bir ruh hali içerisindedir. Yalnızlıkta merkezin dışın-dasın, tek başınalıkta merkezde. Yalnız insan bağımlı bir kişidir. Kendini eksik hissettiği için kendisini bütüne tamamladığını hissettiği çeşitli ilişkilere (aşk, arkadaşlık, akraba ilişkileri vb.) kendisini bağımlı kılar. Ve onları kaybetmenin korkusu endişesi ile yaşar. Tek başına olan ise özgür. Ve insanların çoğu, kadın olsun erkek olsun, yalnız oldukları için bir ilişkiye girmektedirler. Bunlar karşısında-kileri kendilerini tatmin edecek birer araç gibi görmekte ve birbirlerini ve ilişkilerini sömürüp bitirmektedirler. Hiç kimse başka birisinin beklentilerini yerine getirmek için dünyaya gelmemiştir. Bu tip yalnız bir kadın veya erkeğin genelde şöyle söylenip durduğuna sıkça rastlarsınız.

"Ben ne şanssız birisiyim. Hiç mi karşıma doğru dürüst birisi çıkmayacak?"
Aslında bunun cevabı "Hayır çıkmayacak!" Çünkü doğru dürüst dediğin dengeli ve kendi içinde bütün, tek başına olabilen bir kişidir. O çok çekicidir. Ama sen ona çekici gelmeyeceksin ki. Çünkü o ancak kendi gibi dengeli bir kişi ile uzun ve güzel bir ilişkiye girebilir.

İlk önce kabul etmemiz gereken bir gerçek, bir kadın veya bir erkek sizin yaşamınıza anlam kazandırmaz. Yaşamınıza anlam kazandıracak tek kişi sizsiniz. Ve yaşamına anlam kazandırmış bir kişiyle de yaşamı tatmin edici bir boyutta paylaşabilir ve zevkli, huzurlu, coşku ve sevgi dolu bir beraberlik yaşayabilirsiniz. Her çeşit ilişkilerde birbirinizin lüksü olun, ihtiyacı değil. Lüks çok keyif verici bir durumdur ve birlikteliğinden keyif alırsın ama her hangi bir durumda eksikliği sana acı vermez. Sadece lüksün o sıra yoktur. Ama birlikteliğini ihtiyaç haline getirirsen , bu durum bağımlılık haline gelir ve eksikliğinde kendini de eksik hissedersin. Bu durum ise sana acı verir.

Eğer sadece zihin bedende, egonun yarattığı ve bedeninin arzu ettiği bir ilişki yaşıyorsan, gerçek sevgiden uzak olan bu ilişki, çok geçmeden sevgi/nefret ilişkisine dönüşür. O zaman zihnin sevgisi en ufak bir darbede vahşi bir saldırıya veya düşmanlığa dönüşecektir: Bu tip bir ilişki birkaç ay, hatta belki birkaç yıl sevgi ve nefret kutupları arasında gidip gelir bu iki tarafa da acı verdiği kadar haz da verebilir. Çiftlerin bu duruma bağımlı hale gelmeleri seyrek görülen bir şey değildir. Ancak olumlu ve olumsuz kutuplar arasında ki denge yitirildiğinde ve olumsuz taraf gi-derek arttığında ki bu er geç olacaktır, o zaman ilişki çöker. Kişi, ilişkiyi koruyabilme adına olumsuz ya da yıkıcı devreleri, ortadan kaldırarak her şeyin düzeleceğini ve ilişkinin güzel bir şekle oturacağına inansa da bu maalesef mümkün değildir. Çünkü dualite dünyasında kutuplar karşılıklı olarak birbirine bağlıdır. Her olumlu, içinde henüz ortaya çıkmamış olumsuzu, her olumsuz da henüz ortaya çıkmamış olumluyu taşır. Oysa zihin ötesinden kaynaklanan gerçek sevginin karşıtı yoktur. Sürekli bir hal olarak sevgi henüz bilinçli insanlar kadar nadir görülen bir şeydir. Ancak düşünce akışında bir kesinti, bir boşluk olduğunda kısa ve geçici sevgi anları yaşamak mümkündür.


Bihin Edige'nin Denge isimli kitabından dır.


Krema- Paylaşmak Önemsemektir


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.