![]() |
Yoga Din Değildir
Yoga Din Değildir
Yoga eylem sanatıdır. Mahabharata Yoga, insanı bilinç ve ruh konularında geliştirdiğine rağmen, teoloji ve ritüellere dayanan bir din değildir. Orijinal Yoga sisteminde hiyerarşı ve her hangi bir lidere veya tanrıya tapınma yoktur. Yoga spiritüel ilimdir. Bu ilmi öğrenerek birey bütün dinlerin temelini anlamaktadır. Yoga, hiç bir sınıf, inanç, renk, ırk, cinsiyet ve yaş ayırımı olmayan, tüm insanlığa açık olan kültürel ve spiritüel bilgi dalıdır. Yoga çalışmalarına başlamak için belki de gereken tek bir nitelik insan bilincinin gizli potansiyellerinin varlığını kabul etmek ve Yoga tekniklerini uygulayarak bilincin zirvesine ulaşmak isteğidir. Yoga sistemini dinlerden farklı yapan unsur bedene, zihne ve duygulara bakış açısıdır. Dinler bedeni, zihni ve duyguları aydınlanma yolunda bir engel ve günah aracı gibi görmektedir. Oysa Orijinal Yoga sistemi bedenin, zihnin ve duyguların evrensel gerçeğin bir parçası olduğunu ve insanoğlunun gelişmesi, aydınlanması ve yükselmesi için nasıl kullanmasını oğretmektedir. Yoga teknikleri sayesinde beden, zihin ve duygular temizlenince ve pozitif enerjiyle dolunca doğal olarak bütün olumsuz isteklerden, düşüncelerden ve eylemlerden kurtulmaktadır. İnsan özgür iradesini olumlu yönde kullanarak özgüvenini geliştirmekte, kaderine sahip çıkmakta ve kaderin köleliğinden kurtularak özgürlüğe kavuşmaktadır. Birey başkalarından merhemet beklemeden pozitifleşme ve bütünleşme yolunda kendi kaderini kendi çizmektedir. Her şeyden önce – Yoga bir din değildir. Yoga evrensel gelişim sistemidir. Bu sistem evrenin başlanğıcında zeki canlı varliklara verilmiştir ve sonradan bütün gezegen sistemlerine yayılmıştır. Zeki canlı varlıklar dünya gezegenine geldikte Yoga bilimini kendileriyle getirmişler. Zaman içinde Yoga sistemi bütün dünya gezegeninde uygulanmış. Buna binlerce kanıt bulunmaktadır. Onlardan bazılarını burada veriyoruz. Yoga teknikleri eski Babil, Çin, Mısır, Roma, Sufism, İskandinav, Hinduism ve Amerikan Kızılderilileri gibi bir çok kadim kültürlerde bulunmaktadır. Novreç’de, İrlanda’da, Kolombiya’da, Meksika’da, Viking ve Kelt kültürlerinde Yoga duruşlarının resimleri ve heykelleri bulunmaktadır. Kuzey Amerika Kızılderililerin kültüründe Yoga pozisyonları ve meditasyon teknikleri kullanılmaktaydı. Roma imparatoru Markus Aurelius meditasyon konusunda bir kitap yazmıştır. Pisagor’un okulunda diğer konular arasında meditasyon da öğretilirdi. Güney Afrika kabilelerinin meditasyon tekniklerinin kullanıldığı saplanmıştır. Katolik ve Yunan Ortodoks kiliselerinin manastırlarında meditasyon çalışmalarını görmek mümkündür. Yoga sisteminin 7. Dhyana basamağında yapılan meditasyon yöntemlerinden biri de Mantra Meditasyonudur. Mantra bir hece, bir ses titreşimidir ki meditasyon sırasında birey bu ses titreşimine odaklanmaktadır. Yoga sisteminin en önemli mantra’sı AUM Mantra’sıdır. AUM’a benzer ses titreşimini, Mısırlıların EMON, Israillerin AMEN ve Arapların AMIN sözcüklerinde görürüz. AUM sözcügü meditasyon sırasında devamlı tekrarlandıkça OM gibi seslenir. Hinduizmde Om sözcügü en temel ses sembolüdür. Güney Amerika’da ve Mısır’da Om gibi ses veren flütler bulunmaktadır. Norveç dilinde OM sözcüğü ‘yoğunlaşmış ses’ anlamına gelmektedir. Sanskirtçe OM ses demektir. İskandinav dillerinde OMR sözcüğü de ses anlamına gelir. İzlanda Edda elyazmasına göre, Viking’lerin tanrısı Odin’nin bir başka adı da Ome’dir. Mantra meditasyonunda kullanılan başka Bija Mantra’lar da vardır. İskandinavya’da Bija Mantra’lara benzer güç sözcükleri bulunmaktadır. Örneğin İskandinav halk şarkılarında Mantra’lara benzer şekilde kullanılan ses titreşimleri görüyoruz. Bu sözcükler kadim Germen harfleriyle yazılmaktadır. Fin halk şiirlerinde de Mantra’lara benzer Kalevala güç sözcükleri evrenin başlangıcında var olan sözcüklerdir. Orijinal Yoga sisteminde uygulanan Çakra teknikleri dünyadaki eski kültürlerde de bulunmaktadır. Örneğin Mısır’ın dervişleri, İsrail’in Kabalacıları, Grönland ve Kanada’nın İnuit’leri, Avrupa’nın simyacıları ve Kuzey Amerika’nın Hopi Kızılderilileri bu Çakra bilgilerine sahiptiler. Bunun dışında, bütün dünya dinlerinde Yoga tekniklerinin kullanıldığını görmek mümkün olur. Buna göre de bazı kişiler Yoga’nın bir din olduğunu söyler. Ama gerçek şudur ki Yoga’nın hiçbir dinle ilgisi yoktur. Tam tersi dinler Yoga tekniklerinden faydalanmaktadır. Yoga sisteminde ne inanca dayanan dogmalar, ne de bir tanrıya yönelik tapınma, ayin ve ritüeller bulunmaktadır. Yoga teknikleri mantık ve derin felsefi bilime dayanmaktadır. Yoga kör ve batil ınanç yolu değildir. Yoga araştırmacıların yoludur. Araştırmacı hiç bir zaman kör ve fanatik taraftar olmaz. Araştırmacı incelemekte, çözümlemekte, uygulamakta ve öğrendiklerinin ayrımına varmaktadır. Böylece Yoga yolunda araştırmacı kendi tecrübelerine dayanarak varoluşun köküne varmaktadır. Çağdaş uygarlığın doğal hayata aykırı, anormal yaşam koşullarına direncini ve dayanıklığını artırmak için bir çok devlet adamı Yoga uygulamaktadır. Bunlardan Ben Gourion, Eizenhower, Gandi ve Nehru’nun Yoga uygulaması her kes tarafından bilinmektedir. 1963 yılında Nehru’ya Yoga dersleri veren üstad Drivendra Brahmaçari rus kozmonotlarına Yoga oğretmek için rus hükümeti tarafından Moskova’ya davet edilmişti. Düdyaca ünlü psikologlardan Dr. Francia Volgyosi, Dr. Alexis Carel, psikoanalizci Carl Jung Yoga tekniklerini çalışmalarında kullanmışlardır. Ünlü türk kalp cerrahı Dr. Mehmet Öz düzenli bir şekilde Yoga uygulamaktadır. 1971’de, ünlü sanatçı ve koreograf Maurice Bejart bale okullarında öğrencilerine Yoga dersleri verdirmiştir. Madonna, Henri Salvador, Sting, Yehudi Menuhin, Pascal Petit, Rosanna Arquette, Del Pueyo, Olivia de Havilland, Jack Kerouac, Leonard Cohen gibi uluslararası sanatçılar hayatlarının bir çok yönlerini Yoga uygulayarak geliştirmişler. Sporun değişik dallarında, pek çok profesyonel sporçu Yoga tekniklerinden faydalanıp başarısını arttırmıştır. 1965 yılında Fransa bisiklet turunu kazanan bisikletçi şampiyon Henry Anglade, başarısını Yoga çalışmalarına borçlu olduğunu açıklamıştı. 1967 yılında Yoga uygulayan Fransız kayak ekibi Portillo’da dünya kayak şampiyonu olmuştu. Ekip, başarıya Yoga çalışmalarının verdiği direnç sayesinde ulaştığını açıklamıştı. Ünlü atlet Riçard Fosburry de Yoga sayesinde başarıya ulaşan profesyonel sporçulardan biridir. Tüm bu tanınmış kişilerden başka, milyonlarca insan Yoga çalışmalarının verdiği sağlık, direnç ve dayanıklık sayesinde çağdaş yaşamın zorluklarını kolaylıkla atlata bilmektedirler. Son yıllarda yükselen Yoga çalışmalarına artan ilginin beş ana sebebi ortaya çıktı. Günümüzdeki bilimsel araştırmalara göre Yoga çalışmalarına artan ilginin beş ana sebebi şunlardır: 1. Yoga strese iyi geliyor, çünkü Yoga, dinlenmenin öteki adı. Yoga, dinlendiriyor ve aynı zamanda size ruhunuzu hissettiriyor. Vücudunuzu forma soktuğu kadar zihinsel yorgunluğunuzu alıyor. 7000 kişi üzerinde yapılan bir araştırma gösteriyor ki, Yoga yapanlar yapmayanlara göre, gündelik hayatlarında çok daha az stress hissediyor. Yoga yapanlar, özellikle karın ağrısı ve başağrısı çekmiyor. 2. Yoga kan basıncını düzenliyor. Yoga yapan kişilerde kalp krizi riski azalıyor. Yoga yapanlar dolaşım hastalıklarına da yapmayanlara göre daha az yakalanıyor. Çünkü Yoga sırasında vücut, kendine yararlı salgılar üretiyor. Aynı salgılara jimnastik ya da step yapanlarda da rastlanıyor; ancak bu salgıların devamlılığı jimnastik ve step yapanlarda aktivite sonrası görülmüyor. Yoga yapanlarda salgı Yoga çalışması bittikten sonra da yararlılığını sürdürüyor. 3. Yoga bağışıklık sistemine çok faydalıdır ve bedenin bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Bağışıklık sistemini düzenleyen interleukin maddesinin Yoga yapanlarda çok görüldüğü gözleniyor. Böylelikle nezleden, gribe, hepatit B ve C’lerden diğer mikrobik hastalıklara karşı vücudun direncini güçlendiriyor. Uzmanlara göre bunun nedeni, Yoga çalışmasının vücudu rahatlatması. Bu rahatlık sonucu, vücudun hastalıklara karşı direnci artıyor. Dolayısıyla anlaşılıyor ki, bağışıklık sisteminin gün boyu içilen vitaminlerle korunduğu kadar gün boyu ve hatta hayat boyu yapılan Yoga çalışmalarıyla da çok ilgisi var. 4. Yoga davranışınıza yansıyor. Düzenli Yoga uygulayan kızların yüzde 100’ü depresyona girmiyor. Depresyon onların kapısını çalmıyor. 5. Yoga evliliğe de iyi geliyor. Yoga uygulayan çiftlerin daha az boşandıkları ve evlilik hayatlarından daha büyük zevk aldıkları öne sürülüyor. Yoga sistemi zihinsel huzur ve konsantrasyon ortamı yaratmaktadır. Bu, düşünce ve eylem birliğine götürmekte, zihni arındırmakta, farkındalığı geliştirmekte, içsel savaşı durdurmakta ve içsel barışı sağlamaktadır. Orijinal Yoga teknikleri olumsuz alışkanlıkları gidermekte, fiziksel ve zihinsel sağlığı geliştirmekte, beden ile zihin üzerinde kontrolü artırmakta, beslenme alışkanlıklarını düzene sokmakta, algılama güçünü geliştirmekte ve bilinci yükseltmektedir. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, Yoga sistemindeki olumsuzluklardan sakınma kurallarını ve olumlu olanı yaşama geçirme becerisini öğrenen bireyler sağlıklı sosyal ilişkileri başarıyorlar. Sağlığınız, rehafınız, özgür, huzurlu ve mutlu hayata dair karar sizin elinizdedir. Yoga tekniklerini düzenli olarak değişmez kararlılıkla uygulayın ve kesinlikle başarıya ulaşacaksınız. Yoga bilgileri orijinal Yoga sisteminden oğrenilmelidir. Bu halde birey Yoga sisteminin sağladığı tüm yararlara ulaşabilir. Yani mikemmel bedensel, zihinsel ve ruhsal uyum ve sağlık geliştirebilir. Günümüzde yaygın olan “yoga” türleri orijinal Yoga sisteminden lardır ve orijinal Yoga sisteminin sağladığı yararlara sahip değildir. Sözde “yoga” türlerinde bir çeşit çalışmalar kısıtlı ve çoğunlukla yanlış bir şekilde uygulanmaktadır. Çünkü gerçek Yoga tekniklerine bir sürü uydurma yöntemler eklenmektedir. Bu da tekniklerin yararını azaltmakta ve hatta zarar vermektedir. Yoga evrensel gelişim sistemidir ve insanoğlunun her bakımdan gelişmesi için verilmiştir. Yoga sisteminde verilen teknikleri doğru ve orijinal şekilde uygulandığında insan organizmasının tüm sistemleri mükemmel şekilde gelişmektedir. Buna rağmen bazı kişiler kafalarından bir şeyler uydurarak yeni “yoga” yöntemi geliştirdiklerini iddia ederler. Bu tür iddialar anlamsızdır ve bilgi yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Sözde “yoga” türleri ve kendi “yoga” yöntemini geliştirdiğini iddia eden kişiler ciddiye alınmamalıdır. Son zamanlarda piyasada bir sürü sözde “yoga” türleri bulunsa bile, temelinde Yoga tümlev insanın bütün enerjilerini ve yeteneklerini başarılı kullanması için bilimsel ve sistemli bir bilgi dalıdır. Yoga sistemi sayesinde insanoğlu Evrensel Gerçekle yüce ekstatik bütünleşmeye varmaktadır. Yoga Vidya, yani ‘Yoga İlmi’ kodlanmış bir sistemdir. Yalnız bu kodu bilen gerçek Yoga Üstadı sistemin tekniklerini tam şekilde açıklayıp özel yararlarını sağlayabilir. Senelerce Yoga tekniklerini amatör eğitmenlerden ve günümüzdeki sözde “yoga” kitaplardan öğrenerek verilen bilgilerin sınırlı ve yetersiz olduğunun her zaman farkındaydım. Yalnız Himalayalar’da ulaştığım gerçek Yoga Üstatlarından Yoga sisteminin kodlarını öğrendikten sonra teknikleri tam şekilde icra edebildim. O zaman amatör eğitmenlerden ve günümüzdeki sözde “yoga” kitaplardan öğrendiklerim bana o kadar cılız ve komik geldiki onlara uzun uzun içten gülüyordum. Orijinal Yoga sistemi insanoğlunu tüm yönlerde geliştirmek için sekiz aşamadan ibarettir. Orijinal Yoga sisteminin sekiz basamağı şunlardır: 1. Yama – Negatiflerden arınma 2. Niyama – Pozitifleri güçlendirme 3. Asana – Vücut çalıştırma teknikleri 4. Pranayama – Nefes ve biyoenerji teknikleri 5. Pratyahara – Astral, Çakra ve Kundalini teknikleri 6. Dharana – Konsantrasyon teknikleri 7. Dhyana – Meditasyon teknikleri 8. Samadhi – Süperkonsantrasyon teknikleri Bu sekiz basamakta yüz binlerce değişik teknikler vardır. Orijinal Yoga sisteminin sekiz basamağı insan hayatının bütün yönlerini kapsamakta, etkilemekte, canlandırmakta, dengelemekte ve geliştirmektedir. Böylece: 1. Yama, negatiflerden arınma insan hayatının evrensel eylem yönünü geliştirmektedir; 2. Niyama, pozitifleri guclendirme insan hayatının kişisel eylem yönünü geliştirmektedir; 3. Asana, vücut çalısmaları insan hayatının fiziksel ve bedensel yönünü geliştirmektedir; 4. Pranayama, nefes ve biyoenerji teknikleri insan hayatının biyoenerji yönünü geliştirmektedir; 5. Pratyahara, astral teknikler insan hayatının duygusal ve ince enerjetik yönünü geliştirmektedir; 6. Dharana, konsantrasyon teknikleri insan hayatının beyinsel, sinirsel ve zihinsel yönünü geliştirmektedir; 7. Dhyana, meditasyon teknikleri insan hayatının zekasal yönünü geliştirmektedir; 8. Samadhi, bütünleşme teknikleri insan hayatının egosal, ruhsal ve spiritüel yönünü geliştirmektedir. Böylelikle orijinal Yoga kapsamlı ve çok yönlü bilgi ve eylem sistemidir. Orijinal Yoga sisteminin sekiz basamağı birbiriyle sıkı bağlantıdadır ama anlaşılması kolay olsun diye her basamak ayrı bir komponent gibi ele alınmaktadır. Ağacın kökü, gövdesi, dalları, yaprakları, kabuğu, besisuyu, çiçekleri ve meyveleri vardır. Bu komponentlerden her birisi farklı bir özdeşliğe sahiptir ama her komponent kendi kendine ağac olamaz. Aynı şey orijinal Yoga sistemi için de geçerlidir. Her basamak belli özelliklere sahibdir ama basamak kendi kendine veya basamaktan alınmış teknikler Yoga adlanamaz ve orijinal Yoga sisteminin özelliklerine sahib değildir. Orijinal Yoga sistemi bir ağaca benzetilebilir. Bütün parçalar bir araya gelinçe ağaç oluşturduğu gibi, sekiz basamak bir araya geldikte orijinal Yoga sistemi oluşmaktadır. Çalışmanın Yoga adlandırılması için sekiz basamak bir arada olmalıdır. Yama basamağının evrensel prensipleri Yoga sisteminin kökünü ve Niyama basamağının kişisel prensipleri gövdesini oluşturmaktadır. Asana basamağındaki duruşlar farklı yönlere yayılmış dallara benzemektedir. Tüm bedeni enerjiyle havalandıran Pranayama, tüm ağacı havalandıran yapraklara benzemektedir. Kabuk ağacı çürümekten koruduğu gibi Pratyahara duyguların enerjisinin dışarı akmasını engellemektedir. Dharana, ağacın besisuyu gibi zihni ve zekayı sağlam tutmaktadır. Dhyana, ağacın çiçeği gibi olgunlaşarak Samadhi meyvesine dönüşmektedir. Ağacın en yüksek gelişmesi meyve olduğu gibi Atma Darşana olarak adlandırılan ‘gerçek özün algılanması’ Yoga uygulamasının zirvesidir. Orijinal Yoga sisteminin sekiz basamağı sayesinde birey kendi özünü algılamaktadır. Adım adım birey bilinen bedenden bilinmeyen ruha ilerlemektedir. Birey, doku-kas-kemik olan bedenden Manas olarak adlandırılan ‘zihne’, zihinden Buddhi olarak adlandırılan ‘zekaya’ doğru ilerleyerek Samkalpa olarak adlandırılan ‘iradeye’, Viveka-khyati veya Pragya olarak adlandırılan ‘farkındalık şuuruna’, Sad-asad-viveka olarak adlandırılan ‘bilince’ ve sonunda Atma olarak adlandırılan ‘öze’ veya ‘ruha’ varmaktadır. Zamanla farklı kişiler orijinal Yoga sisteminin sekiz basamağındaki tekniklerden yararlanmış ve bu tekniklerin bir kısmını alıp onlara farklı isimler takmış. Mesela “hatha yoga”, “jnana yoga”, “ananda yoga”, “raja yoga”, “sahaja yoga”, “kaivalya yoga”, “kundalini yoga” vb. Böylece, Yoga’nın sözde farklı türleri veya çeşitleri meydana gelmiş, oysa bunların hepsi orijinal Yoga sisteminin sekiz basamağından lardır. Yoga’nın herhangi sözde türünü incelersiniz göreceksiniz ki orada yapılan çalışmalar bu sekiz basamağın herhangi birinden lardır. Elbette zamanla bazı kişiler kafalarından bir şeyler uydurarak bunları da Yoga olarak adlandırmışlardır ama bu uydurmaları orijinal Yoga sisteminin sekiz basamağında bulamazsınız. Bu uydurmaların Yoga sistemiyle hiçbir ilgisi yoktur. Hem Veda edebiyatı hem de Yoga üstadları defalarca uyarıyorlar ki Yoga yaparken insan kafasından hiçbir şey uydurmamalı, bunun yalnız zararı var. Yoga orijinal şekilde yapılmalıdır ve “Yoga’yı geliştirmek” gibi ifade tamamen anlamsızdır. Orijinal Yoga sistemi kendiliğinden mükemmeldir ve gelişmeye ihtiyacı yoktur. Yoga yapanın gelişmeye ihtiyacı vardır, Yoga’nın gelişmeye ihtiyacı yoktur. Hem de gelişmemiş biri nasıl mükemmel bir şeyi geliştirebilir ki? Zaten bu yüzden Yoga milyonlarca yıldır insanoğlunun ilgisini çekmektedir. Uydurma yöntemlerin hiçbir yararı yok!!! Bazı kişiler insanlara Kundalini’nin (vücuttaki evrim enerjisi) derhal hareketlendirilmesini ve Cakra’ların (vücuttaki enerji merkezleri) derhal açılmasını vad eder. Bu tür vadlar gerçek değildir. Kundalini’ni ve Cakra’lar insanın yalnız kendi çabalarıyla, doğru teknikler uygulayarak ve gerçek Yoga üstadının yardımlarıyla aktifleştirilebilir. Zaten Çakra’lar hiçbir zaman tamamen kapalı olmaz. Çakra’ların kapalı olması ölüm demektir. Çakra’ların aktivitesi çok düşük olabilir ve onları canlandırmak, dengelemek ve uyuma sokmak gerekir. Eğer biri size, “Çakra’larınız kapalıdır” derse, bilin ki bu kişi Çakra’lardan hiçbir şey anlamıyor!!! Çakra ve Kundalini teknikleri orijinal Yoga sisteminin beşinci, Pratyahara basamağında uygulanmaktadır. Bu teknikler yalnız ve yalnız önceki dört basamaktaki teknikler uygulandıktan sonra uygulanabilir. Aksi halde buna yönelik çabalar sinir sistemini tamamen çökertir. Bunun dışında bir çok dinci kuruluşlar var ki Yoga ve Meditasyonu bir yem gibi kullanarak insanları açdığı sözde “yoga” veya “meditasyon” derneklerine çeker ve onların beynini yıkayarak onları dogmatik dinsel aktivitelere sürükler. Bu derneklerin kurucuları kendilerini tanrı veya peygamber adlandırarak kendilerine tapınma bekler. Herkes bu tür sözde “yoga” veya “meditasyon” derneklerine dikkat etmeli ve onların ağına düşmemelidir. Günümüzden tahminen 1500 yıl önce şivaizm dininin mensupları “hatha yoga” adlı bir sözde “yoga” türü ortaya çıkarmışlar. Bu sözde “yoga” türü en çok bilinen Hatha Yoga Pradipika kitabında açıklanmaktadır. Bu sözde “yoga” kitabı tanrı Şiva’ya dualarla başlamaktadır. Hatha Yoga Pradipika kitabının yazarı Svatmarama şivaizm dininin nath tarikatına aid olduğu için tanrı Şiva’ya Adinath (Baş Efendi) ismiyle hitap etmektedir. Yoga sisteminin 1. Yama ve 2. Niyama basamaklarını ihmal ederek ve geri kalan altı basamaktan temel teknikleri alıp basitleştirerek “hatha yoga” adlandırılan bir sözde “yoga” türü üretilmiştir. Böylece şivaism dinini “yoga” kılıfına bürüyerek ve çekici kılmak için önemli Yoga prensiplerini ihmal ederek “hatha yoga” ileri sürülmüştür. Bu olay o zamanın şivaizm ve buddizm dinleri arasındaki rakabeti de yansıtmaktadır. Buddizm dini Yoga sisteminin Yama ve Niyama prensiplerini alarak onların fanatikçe icra edilmesini telep etmekteydi. Buna karşıt şivaism bu prensipleri ihmal ederek daha fazla taraftar toplamağa çaba göstermekteydi. Bu şartlarda “hatha yoga” meydana gelmiştir. Orijinal Yoga sisteminin Asana basamağında bulunan duruşların bir kısmı Hatha Yoga Pradipika kitabında açıklanmaktadır. Sanskritce Hatha kelimesi ‘güç’ veya ‘çaba’ demektir. Böylece “hatha yoga” ‘çaba yogası’ anlamına gelmektedir. Zaten Yoga yaparken her zaman çaba gerekiyor. Çaba harcamadan insan hatta tuvaletini bile yapamaz. Yoga sözcüğünün önünde bir ‘caba’ kelimesi koyarak bunun farklı bir Yoga türü olduğu iddiaları gerçekten komiktir. Bu sözde “yoga” türünde orijinal Yoga duruşları basitleştirilmiş bir şekilde yapılmaktadır. Doğaldır ki duruşların basitleştirilmiş uygulanması bu tekniklerin etkisini de azaltmaktadır. Bazı kişiler Hatha sözcüğüne başka bir spekületif anlam vermektedir. Bu kişiler Hatha sözcüğünü Ha ve Tha hecelerine bölmekte ve Ha hecesinin ‘güneş’, Tha hecesinin ise ‘ay’ anlamına gelmesini iddia etmektedirler. Sonra da bunları Pingala Nadi ve Ida Nadi enerji kanallarıyla ilişkilendirirler. Bazı kişiler ise Ha ve Tha hecelerinin bedendeki pozitif ve negatif enerjinin akımını temsil etdiğini söylerler. Sanki bedende bir negatif enerji akımı varmış gibi spekülasyonlar yürütürler. Böyle kuramlar yürüterek bu kişiler sadece masum insanların kafalarını karıştırıyorlar. Gerçekten Pingala Nadi kanalından sıcaklık veya güneş enerjisi, Ida Nadi kanalından ise suğukluk veya ay enerjisi akmaktadır ve orijinal Yoga sisteminde belli teknikler sayesinde bu iki enerji akımı mükemmel dengeye getirilmektedir. Bu çalışmaları “güneş-ay yogası” anlandırmanın ne yararı var ki? “Yararı” şu ki, bu kişiler kendilerinin farklı bir şey yaptıklarını göstermek ister. Sanki onların yaptıkları özel bir şeydir, kendi buluşudur veya kendilerinin geliştirdiği bir yöntemdir. Bu kişiler der ki, Yoga’da her ne yaparsan yap her şey doğrudur. Sanki Yoga kelimesi her tür uydurmalara izin veren bir belgedir. Oysa orijinal Yoga kitaplarında, “Yoga orijinal şekilde, olduğu gibi yapılmalıdır ve kafadan hiç bir şey uydurulmamalıdır. Uydurmaların yalnız ve yalnız zararı vardır”, söylenir. Son elli senede bazı kişiler “çağdaş yoga” adı altında yeni “yoga” türleri uydurmaktadır. Bu kişiler daha ileri giderek Yoga’ya Sanskrit isimleri değil Latin isimleri takmağa başlamışlar. Mesala “integral yoga”, “power yoga”, “soft yoga” vb. Sozde “integral yoga” yaptıranlar der ki, “integral yoga” bütün yoga türlerinden alınmış en iyi teknikler koleksiyonudur. Sözde “power yoga” yaptıranlar ise sadece vücudu zorlayarak insanları uydurma çalışmalarla yoruyor ve sakatlıyor. Ayrıca, “hatha yogada” uygulanan duruşları jimnastik şeklinde yaparak “yoga fit”, “yoga bat” vb. adlı sözde yoga türleri ortaya çıkmıştır. “Yoga fıt” çalışmalarında Yoga duruşları aerobik veya jimnastik şekilde yaptırılmaktadır. Bu çalışma “çağdaş yoga” adı altında insanlara sunulmaktadır. Oysa sadece jimnastik türüdür ve orijinal Yoga sisteminin etkilerine sahip değildir. Jimnastik hocaları iki “yoga-fit” dersi aldıktan sonra kendilerini yoga hocası sanarak “yoga-fit” dersleri vermektedirler, oysa Yoga hocası olmak için birey en az beş sene gerçek Yoga üstadından Yoga dersleri alarak original Yoga sisteminin sekiz basamağında ilerlemelidir. Böylece insanlar amatör kişiler tarafından kandırılarak Yoga yaptıklarını sanmaktadır. Aslında “power yoga” ve “yoga fit” jimnastik türü adlandırılsa bu daha doğru olur. Bir çok çalışmalarda Yoga teknikleri kullanmaktadır ama her çalışmanı Yoga olarak adlandırmak yanlışdır. Yine de eger insan Yoga tekniklerini kullanıyorsa onları Yoga kurallarına göre yaptırmalıdır. Mesala İstanbulun bir ünlü spor kulübünde sözde “yoga” dersi izlemiştim. Dersi yaptıran kişi dersin sonunda insanlara Şirşasana duruşunu yaptırmağa kalkıştı. Şirşasana baş üstünde durma duruşudur. (Yoga: Asana’lar – Duruşlar kitabına bak) Bu duruşu yapmaktan önce insan iyice dengesini ğeliştirmeli, sırt ve boyun kaslarını güçlendirmelidir. Bu duruş en azından 6-8 ay devamlı Yoga çalışmalarından sonra yapılmalıdır. Oysa seyr etdiğim dersde ilk kes katılan yaşlı kişiler vardı. Zaten dersi yaptıran kişi bu duruşu amatörce yapıyordu. Dengesini geliştirmediği için baçaklarını duvara yaslayarak duruşu yapıyordu. Şirşasana duruşunun böyle amatörce yapılması bir çok problemlere yol acabilir; mesala disk kayması veya beyin kanaması olabilir. Özellikle Yoga çalışmasına ilk defa katılan yaşlı insan için bu duruş sakıncalıdır. Aynı kulüpte “bikram yoga” yaptıklarını gururla söylediler. Peki “bikram yoga” nedir? Bikram, bu sözde “yoga” türünü uyduran kişinin ismidir. Böylece Yoga’ya kendi ismini vermiş. Bu da yeni bir usuldur; artık kişiler Yoga’ya kendi isimlerini verebilir, yani başka bir kelime bulmak için düşünmek gerekmez. Bu uydurma yönteme göre çalışma odası 40-50 derece ısıtılmalıdır. Sonra da bu sıcak odada Yoga duruşları yapılmaktadır. İnsanlar bol bol terler ve daha fazla terlemeleri için çalışma zamanı bol bol su içmek tavsiye edilir. Bu çalışmanın çok yararlı olduğu iddia edilir. Gerçekten bu doğru mu? Orijinal Yoga kitaplarında Yoga çalışmalarının sıcakta değıl serin odada yapılması tavsiye edilir. Birey Yoga tekniklerini güneşin altında uygulamamalı. İnsan güneşlendikten yalnız iki saat sonra Yoga yapabilir. Yoga yaparken birey hiç bir şey yememeli ve içmemeli. Yoga çalışmaları zamanı vücud doğal olarak ısınır ve terler, bunun yararı var ama suni yolla vücudu ısıtıb terletmek çok da sağlıklı değil. Herkes bilir ki saunada vücud çalıştırmak sakıncalıdır. Böylelikle “bikram yoganın” ne kadar zararlı olduğunu anlamak için büyük bir uzman olmak gerekmez. Spekületif sözde “yoga” türlerinin sayısı yetmemiş gibi bir de son zamanlar “tibet yogası” adı altında bir yöntem ortaya çıkmış. Bu yöntemi uygulayanlar “tibet yogasının” farklı bir Yoga sistemi olduğunu söylerler. Peki, bu söylentiler gerçek mi? Her şeyden önce, “tibet yogası” adlı gerçek bir Yoga türü yok ve bu yapılan çalışma da “farklı bir Yoga sistemi” değildir. Peki, bu “tibet yogası” olayı nedir? “Tibet yogası” adı altında yapılan çalışma aslında Tibet tapınaklarında buddizm rahiblerinin uyguladığı basit bir Yoga çalışmasıdır. Orijinal sekkiz basamaklı Yoga sisteminden alınmış bazı nefes ve vücut çalışmaları basıt bir şekilde yapılmaktadır. Seyir ettiğim “tibet yogası” seansında yalnız beş hareket defalarca tekrar edilmekteydi. Bu, tapınaklarda yaşayan buddizm hahiblerinin uyguladığı basit bir antremandır. Gerçekler şu ki, günümüzden tahminen 3000 yil önce Gautama Buddha buddizmin dinsel ögretisini verdikte buna orijinal Yoga sisteminden alınmış vücut, nefes ve meditasyon tekniklerini de eklemiş. Bu nedenle günümüzde bir çok insan Yoga’yı buddizmle karıştırmaktadır. Bazıları Yoga’nın buddizm olduğunu veya Yoga’nın buddizmden geldiğini söyler. Bu tür söylentiler bilgi yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Buddizm, bizlere yakın bir zamanda verilmiş teorik dinsel bir öğretidir ve buna pratik Yoga teknikleri eklenmiştir. Şimdi kimse kalkıp söylese ki, gelin Yoga’yı gerçek Yoga üstadlarından değil, buddizm rahiblerinden öğrenelim, bu baleyi hinduizm rahiblerinden oğrenmeye benzemezmi? Sonra da hinduizm rahiblerinden oğrendiğimiz baleyi “farklı bir bale sistemi” adlandırsak tam “tibet yogasının” reklamını yapanların yaptığını yapmış oluruz. Böylece iyi bir araştırma yaptıktan sonra belli olur ki “tibet yogası” adlanan olay “farklı bir yoga yöntemi” değildir, sadece bir pazarlama yöntemidir ve hiç de farklı bir yöntem değildir. Sonunda bütün sözde “yoga” türlerini yaptıranlar yaptıkları çalışmanın “farklı yoga” olduğunu söylerler. Zaman zaman “integral yoganın” ne olduğunu sorarlar. Bu sözde “yoga” türü Aurobindo Ghoş isimli bir hint yazarının hayatıyla bağlantılıdır. 1920ci yıllarda hint yazarı Aurobind’'nun kurduğu dinci tarikat “integral yoga” uyguladığını iddia etmektedir. Bu yazarın hayranları onun tanrı Krişna’nın kendisi ya da Krişna’nın peygamberi olduğuna inanmaktadır. Orijinal sekiz basamaklı Yoga sisteminden bir çeşit nefes ve duruş tekniklerini alıp ve çalışmalarını “integral yoga” adlandırarak bu tarikatın üyeleri insanları tarikata çekmeyi amaçlamaktadır. Tarikatın inancına göre Aurobindo öldükte cesedine ilahi ışık inmiş ve dünya gezegeni bundan yararlanmış. Tarikatın üyeleri kendilerini de bu tür bir sonuca hazırlamaktadırlar. Bu tarikatın inancına göre Aurobindo’nun cesedine inen ışık bir kaç gün orada kalmış ama gezegenimiz bu ışığın gelişine hazır olmadığı için ışık geldiği yere geri dönmüş. Gezegenimizin bu ışığin inişine hazır olması için her kes bu tarikatın inanclarını kabul etmelidir. Bu tarikatın gerçek dinçi faaliyetini saklamak için “integral yoga” kelimesi kullanmaktadır. “İntegral yoganın” bütün “yoga” türlerini bir araya getiren bir yöntem olduğu söylenmektedir. Böylece tarıkatın üyeleri kendilerinin tarikatcı değil, Yogi olduklarını söylemektedir. Aslında bu tarikat kendi inançlarını batıda yaymak için Yoga sözcüğünü bir yem gibi kullanan ilk tarikatlardan biridir. Böylece tarikatın gercek faaliyeti ve amaçları “integral yoga” adı altında saklanmakta ve batıya yayılmaktadır. Günümüzde “integral yoga” uygulayanlar propaganda amaçıyla “integral yoganın” bütün yoga türlerinden en iyi şeyleri aldığını söylemektedirler. Sanki Yoga’da kötü şeyler de vardır. Aslında ise kötü şey masum insanları kandırarak bir dinci ta |
Yoga Din Değildir
DUA ve ZİKİR
Beyninizdeki olağanüstü kuvvetten haberiniz var mı? Beynin YÖNLENDİRİLMİŞ MİKRODALGA üretme tekniği DUA! Beynin, KUVVET, BECERİ VE EK KAPASİTE kazanma tekniği ZİKİR... Kuran ve Hadislere dayanan DUA ve ZİKİR örnekleri, özel zikir formülleri... ZİKİR niçin Arapça orijinali ile yapılmak zorundadır? ZİKİR çeken deli mi olur? Niçin KİŞİYE ÖZEL ZİKİR? DUA VE ZİKRİN kaderle bağlantısı... Gökte ve ötende sandığın TANRI'nı terket; sonsuz - sınırsız ALLAH'a yönel; O'nun, her noktada ve zerrede mevcût olduğunu farket; ve O'nu GÖNLÜNDE bulmaya çalış!. Sonra iste O'ndan, ne istersen!.. Eşini, işini, aşını; ister mevlânı, ister şifânı! Bil ki, seni, her isteğine ve her arzuna kavuşturacak tek şey DUA ve ZİKİR'dir. Bil ki dostum; her zerrede tüm özellikleriyle mevcut olan ve kendinden gayrının varlığı aslâ sözkonusu olmayan ALLAH, SENDEN SANA İCABET EDECEKTİR!. SEN, bilesin ki, yeryüzünde “HALİFE”SİN! HALİFE olarak sana, gönlüne, BEYNİNE bahşedilmiş yüce güçlerden haberin var mı? DUA ile ZİKİR ile, o muhteşem BEYNİN ile, kendindeki mekanizmayı harekete geçirebileceğinden haberin var mı?... “EN GÜÇLÜ SİLAH” olarak sana bağışlanmış DUA mekanizmasını biliyor musun? Fakîr, garîb, nîce kişiler DUA ve ZİKİR ile nîce ZALİM SULTANLARI helâk ettiler!. Nîce yoksullar, büyük zenginliklere hep DUA ve ZİKİR ile eriştiler!.. Nîce, dertli, sıkıntılı, hastalıklı, ezâ, çile çekenler, hep kurtuluşu, selâmeti DUA ve ZİKİR'de buldular!.. SENDE, dünyanın en güçlü silâhı olan DUA ve ZİKİR cihazı mevcuttur. BEYNİNDEKİ, GÖNLÜNDEKİ bu en güçlü silâhı kullanmasını öğrenerek; bu yaşadığın dünyanın ve ölümötesi yaşamın tüm güzelliklerine erişebilirsin!.. Ya da, DUA ve ZİKİR mekânizmasını kullanmaz, paslandırıp, bir kenara terkedersin, ki bunun cezasını da sonsuza dek çekersin!.. Sana, karşılıksız, bedava verilmiş bir mekanizmadır bu! Hibedir! DUA ve ZİKİR için kimseye muhtaç değilsin ve kimseyi aracı koymak zorunda da değilsin! İster, bu kitaptan yararlan; ister gönlünden geldiği gibi yönel! Ama kesinlikle, kendindeki, bu dünyanın en kıymetli cihâzı olan DUA ve ZİKİR cihâzını kullanmasını öğren. Göreceksin dünyan nasıl güzelleşecek. GELECEĞİN SAVAŞLARI TELEPATİK OLACAK Sovyetler Birliğinin ünlü bilim adamı Vlail Kaznatcheev, insan beyninin telepati yoluyla savaşları etkileyebileceğini belirtti. Prof. Kaznatcheev, dâhilerin çalıştığı, Novossibirsk Akademisi bünyesinde kurulan özel bir laboratuvarda çalışmalarını sürdürüyor. MOSKOVA - Sovyet Bilimler Akademi si'nin en saygın üyelerinden biri olan Profesör Vlail Kaznatcheev insan beyninin, bedeninin bulunduğu noktanın çok uzağın da yer alan, insanlar, düşünceler ve elek tronik donanımlar üzerinde etkili olabileceğini belirtti. Birçok kişi tarafından deli saçması olarak nitelendirilen bu görüşü ispat etmek için yoğun bir çalışmaya giren Kaznatcheev, ülkesi Sovyetler Birliği'nde büyük ilgi görüyor. Kendisine Sovyet dahilerinin yetiştirildiği Novossibirsk Akademisi bünyesinde her türlü donanıma sahip bir laboratuvar ve araştır malarında yardımcı olacak asistanlar tahsis eden hükümet, Kaznatcheev'in araştırmalarından çok şey bekliyor. KGB Koruması Kaznatcheev'in araştırmalarının en büyük özelliği insan beyninin telepatik gücünü bir silâh olarak kullanmaya çalışması. Ona göre sırf düşünce gücüyle bilgisayar sistemlerini, havaalanlarının radarlarını hatta modern teknolojinin geliştirebileceği her türlü silâhı etkisiz kılmak mümkün. Bu araştırmaları son derece yakından izleyen ve denetleyen hükümet, Kaznatcheev'in CIA tarafından kaçırılmasını engellemek için KGB'nin en yetenekli ajanlarını seferber etmiş durumda. Ünlü bilimadamı görüşlerini çok basit örneklerle açıklıyor: `Eğer çalıştığınız bilgisayar aniden arızalanırsa suçu üretici firmada aramayın. Sizin stres içinde olmanız, ya da çalışırken biraz da olsa sinirlenmeniz aletin teknik donanımını etkileyebilir. Çünkü sıradan bir insan beyni, en üstün bilgisayardan daha güçlüdür ve insan bazen farkında olmadan doğanın kendine verdiği güçleri kullanabilir.' Kaznatcheev'e göre eğer insan çok uzun zamandan beri görmediği birini yoğun olarak düşünürse ve o sıralarda ondan bir telefon, ya da mektup alırsa bu şans olarak nitelendirilmemelidir. Bu doğrudan, insanın yoğunlaştırdığı düşünceleri ile düşündüğü kişiyi etkilemesidir. Kaznatcheev, son olarak Sovyet televizyonunda katıldığı bir programda laboratuvarında bulunan bir bitkiyi uzun uzun gösterdi ve programı izliyenlerden 1 saat süreyle sadece bu bitkinin gelişimini düşünmelerini istedi. Sonuç gerçekten şaşırtıcıydı, bitki çok kısa zaman zarfında akıl almaz bir gelişme sergiledi. İşte Kaznatcheev'in araştırmalarının temelinde de, düşünce gücünün sonsuzluğunu yakalamak yatıyor. İnsanın bilinçaltına ulaşmayı amaçlayan parapsikolojiyi bilimle birleştirerek araştırmalarını sürdüren Kaznatcheev, bulgularının düşmanın teknik donanımını felç etmek açısından ileride çok önemli sonuçlar vereceğini, ancak bunun bir silâh olarak değil, savaşları engelleyecek caydırıcı bir etken olarak kullanılmasından yana olduğunu belirtiyor." İşte bu yüzdendir ki, DUA insana bahşedilmiş en mükemmel güç olarak tanımlanabilir. ZİKİR HAKKINDA -------------------------------------------------------------------------------- ZİKİR, bize göre, dünyada bir insanın yapabileceği, en yararlı çalışma türüdür. ZİKİR, "Allâh'ı anma" diye her ne kadar tercüme edilirse de, böyle bir tercüme son derece yetersizdir. 1. ZİKİR, beyinde tekrar edilen kelimenin manâsı istikâmetinde, beyin kapasitesini arttırır. 2. ZİKİR, beyinden üretilen dalga enerjinin RUH'a, yani halogramik dalga bedene yüklenmesini ve böylece ölümötesi yaşamda güçlü bir RUH'a sahip olunmasını sağlar. (ZİKİR konusunda beynin faaliyetlerini ve sistemini "İNSAN ve SIRLARI" kitabımızda bütün detayları ile okuyabilirsiniz. Ahmed HULUSİ.) 3. ZİKİR, tekrar edilen manâlar istikâmetinde beyinde anlayış, idrak ve o manâların hazmedilmesi gibi özellikleri geliştirir. 4. ZİKİR, Allâh'a yakîn sağlar. 5. ZİKİR, ilâhî manâlar ile tahakkuku temin eder. İşte, birkaçını saydığımız bu özellikler dolayısıyla Kur'ân-ı Kerîm de ZİKİR son derece övülen bir çalışma olarak belirtilmiş; ve bu konuda ZİKRE önem vermeyenler şiddetle uyarılmışlardır: "RAHMAN'IN ZİKRİNDEN YÜZ ÇEVİRENE ŞEYTAN MUSALLAT OLUR VE ARKADAŞI OLUR. SONRA GERÇEKLERİ SAPTIRIR VE ONU HİDAYETTEN UZAKLAŞTIRIR. ONLARSA BU DURUMDA HÂLÂ HİDAYETTE OLDUKLARINI SANIRLAR." (43-36/37) & "ŞEYTAN ONLARI İDARESİNE ALMIŞ, ALLAH'I ZİKRETMEYİ UNUTTURMUŞTUR. ONLAR ŞEYTANIN GRUBUDUR. ŞEYTANA TABİ OLANLAR HÜSRANA UĞRAYACAKLARDIR." (58-19) & "ALLAH'I ÇOK ÇOK ZİKREDİN" (33-41) & "HER KİM, BENİM ZİKRİMDEN YÜZ ÇEVİRİRSE ONA DAR BİR GEÇİM VARDIR VE ONU A'MA OLARAK HAŞREDERİZ" (20-124) & "BENİ ZİKRETTİĞİNİZDE SİZİ ZİKRETMEKTEYİM" (2-152) & "EĞER KULLARIM SANA BENİ SORARLARSA, BEN YAKINIM. BANA DUA EDENİN DUASINA İCABET EDERİM" (2-186) & "ALLAH ZİKRİ, EKBERDİR" (29-45) & ZİKİR'in insana ne kadar büyük yararları olduğuna bakın Hazret-i Rasûl aleyhi's-selâm nasıl işaret ediyor: "Allâh katında çalışmaların en sevimlisi hangisidir?... sorusuna cevab: - Dilin, Allâh'ı zikretmeye devam ettiği halde ölmendir"!. & "Size çalışmalarınızın en hayırlısını, Allâh indinde en temiz olanını, derecelerinizi en fazla yükseltenini ve sizin için altın ve gümüş infak etmekten, düşmanlarınızla savaş meydanında karşılaşıp boyun vurmanızdan ve onların sizin boyunlarınızı Allah yolunda vurmalarından daha hayırlı bir çalışmadan haber vereyim mi?.. İşte o Allah'ı ZİKRETMEKTİR." & "Allah'ın azâbından, Allâh'ı ZİKİR etmekten daha fazla hiç bir şey kurtaramaz." & "Allah katında kıyâmet gününde kulların hangisinin derecesi daha faziletlidir; sorusuna şu cevabı verdi: - Allah'ı çok ZİKİR EDENLER." Soruldu ki, "Yâ Allah yolunda cihâd eden gazinin ki?"... Buyuruldu: - Kâfirler ve müşrikler içerisinde kılıcı ile kırılıncaya kadar ve kana bulanıncaya kadar savaşsa da, şüphesiz ki, Allâh'ı çok zikredenlerin derecesi, ondan daha faziletli olur." & "Kul, şeytandan ANCAK, Allâh'ı ZİKRETMEKLE korunur!.." & "Sahip olduklarınızın en faziletlisi, Allâh'ı zikreden dil, şükreden kalp, imanında yardımcı olan eştir." & "Allâh'ı ZİKREDEN ile etmeyenin benzeri, diri ile ölü gibidir!.." & "Allâh'ı o kadar çok zikredin ki, insanlar size, deli mi bu, desin!.." & "Münafıklar size, gösteriş için yapıyorsunuz, diyecekleri kadar çok Allâh'ı zikrediniz." & "Müferridûn geçti!.. Buyruğuna soruldu, kimdir müferridûn, diye. "Allâh'ı çokça zikretmeye düşkün olanlardır. Zikir, onların ağırlıklarını hafifletir. Böylece kıyâmet günü de hafif olarak gelirler" & "ŞEYTAN, ağzını âdemoğlunun kalbine koymuştur. O Allah'ı zikrettikçe şeytan çekilir. Gaflete düşüp zikri bırakınca kalbini yutar!." Bu hâdis-i şerîf teşbih yani benzetme yollu bir anlatımdır... Kişi Allah'ı zikrettikçe, Cinler ondan uzak dururlar ve ona vesvese vererek düşüncelerini bulandıramazlar; ama zikir terkedilince, cinler onun beynini istedikleri gibi etkileyerek hüküm altına alır, manâsınadır. & "Allah'ın bir kula verdiği en faziletli şey, ona ZİKRİNİ ilham etmesidir." & "Hiç bir sadaka Allah'ı zikretmekten daha faziletli değildir." & "Cennetlikler hiç bir şeye üzülmezler ancak, dünyada iken ZİKİRsiz geçen anları hariç!.." & "Kim Allah'ı çok zikretmezse imandan uzaklaşır." & "İnsan, üzerinden geçip de, içinde Allâh'ı zikretmediği her an dolayısıyla kıyâmette büyük pişmanlık duyar." & "Herhangi bir topluluk, bir mecliste toplanır, Allah'ı zikretmeden dağılırlarsa, bu meclis kıyâmet gününde kendileri için bir pişmanlık olur!.." & "Kim Allâh'ı çok ZİKİR ederse, münâfıklıktan uzak olur!.." & İşte bunlar gibi daha pek çok Rasûlullah aleyhi's-selâm hadîs-i şerîfi bize ZİKİR konusunda büyük uyarıda bulunmaktadır. Kesin olarak bilinmelidir ki; DİN tamamiyle, bilimsel gerçekler üzerine oturtulmuş, o günün şartları içindeki sembolik anlatımdır. İslâm Dininde, -sadece Kur'ân-ı Kerîm ve Hadîs-i şerîfler- mevcut olan bütün hükümler, insanın gerek bugünü ve gerekse ölümötesi yaşamı için zorunlu olarak ihtiyaç duyacağı şeyleri temin gayesiyle gelmiştir. Ayrıca insanın bu önerilere uyması, onun gelecekte bir çok kendisine zarar verici şeylerden korunmasına da vesile olacaktır. İnsanın yaşamı ise, bilindiği üzere BEYİN ile düzenlenir... İnsan'da ortaya çıkan her şey, BEYİN aracılığıyladır... Ölümötesi yaşam bedeni olan RUH dahi beyin tarafından "yüklenir"!.. Allâh'ın isimlerinin işaret ettiği manâlar, insan beyninde açığa çıkar. İnsan şuûru, Allâh'ı, ancak beyin kapasitesi kadar tanıyıp "yakîn" elde eder. & İşte böyle olunca, ZİKİR olayının önemini kavrayabilmek için, önce beynin çalışma sistemini kavramak, sonra da zikir halinde beyinde nasıl bir işlem oluştuğunu idrâk etmek zorunda kalırız. Milyarlarca hücreden oluşan beyin, esas itibariyle bioelektrik enerji üretip, bunu dalga enerjiye çeviren ve kendisinde oluşan manâları, bir yandan RUH dediğimiz yapıya yükleyen ve diğer yandan da dışarıya yayan bir organik cihazdır. Genelde, doğuştan alınan ilk tesirlerle yüzde beş, yüzde on kapasite ile çalışan beyin, aldığı çeşitli etkilerin de aracılığıyla, klâsik bir yaşam türü geçirir... Bildiğimiz herkes gibi... Oysa beyindeki bu kapasitenin arttırılması mümkündür!.. Normalde çok küçük bir yüzde ile çalışıp geri kalan miktarı kullanılmaz bir halde bekleyen beynin, bu boş duran kapasitesinin devreye sokulması yolu ZİKİR'den geçer. ZİKİR ile beynin belli bir bölgesindeki hücre grubları arasında üretilen bioelektrik enerji, zikrin devamı halinde bu bölgeden taşarak, görevsiz bekleyen yan hücrelere yayılır ve onları da mevcut kapasiteye ilâve ederek devreye sokar. ZİKİR, konusu ne ise, o anlamda bir frekans yayarak bu hücreleri devreye alan beyinde, elbette ki o istikâmette de faâliyet gelişir. & İleride de daha detaylı izâh edeceğimiz üzere, meselâ Allâh adıyla işaret olunanın İRADE sıfatının ismi olan "MÜRÎD" ismi zikredildiğinde, kişinin beyninde boş duran hücreler, bu ismin frekansında programlanarak devreye girdiği için; bir süre sonra o kişide İRADE gücünün arttığı ve eskiden başaramadığı bir çok şeyi başardığı görülür. Ancak hemen burada kesinlikle idrâk edilmesi zorunlu bir husus da vardır ki, o da şudur: Herkesin beyin yapısının kendine has bir orijinalitesi vardır ve bu tür "esmâ" yani Allâh'ın isimlerine dayalı zikir türünde, mutlaka bu işin ehlinden bilgi alma zorunluluğu vardır!.. Kendi aklına geldiği gibi ZİKİR yapmak, farkında olmadan CİNLERİN İLHAMIYLA ZİKİR yolunu açar ki; kişinin bilinçsizce kendini cinlere teslim etmesine sebeb olabilir. Nitekim, bu yüzden bazı evliyâullah, "Aydınlatıcısı olmayanın, aydınlatıcısı şeytan olur" demişlerdir. Evet, esas itibariyle ham, yani programlanmamış olan beyin hücrelerini, ZİKİR yoluyla, erişilmek istenen gaye istikâmetinde programlayarak eskisinden çok daha güçlü çalışan bir beyne sahip olunabilir. & Şimdi, bu satırları okuyan bazı ZİKİR İNKARCILARI, hemen şu soruyu soracaklardır: Mademki ZİKİR bu derece beyni geliştiriyor da, niçin İslâm Alemi devamlı zikir yapmasına rağmen, üstün bir beyin çıkartamıyor ve bütün gelişmeler batıdan, gayrı müslimlerden geliyor?. Bu sorunun cevabı son derece basittir... Ancak, işin tekniğini bilen bir kişi için!.. Allâh-u Teâlâ'nın lûtfu ve Hazreti Rasûlullah aleyhi's-selâm'ın inayeti ile, bize keşf yollu açılan ZİKİR sırrına binâen, konunun tekniğini izâh etmek suretiyle, size bu sorunun cevabını yazalım. ÖZEL VE GENEL ZİKİRLER -------------------------------------------------------------------------------- ZİKİR birkaç çeşittir. Önce ikiye ayrılır: 1. Genel zikir. 2. Özel zikir. GENEL ZİKİR, gene ikiye ayrılır: A. Ruhaniyet zikri B. Özel gayeye yönelik zikir ÖZEL ZİKİR de ikiye ayrılır: a- Özel gayeye yönelik zikirler b- Kişiye özel, zikirler & Demiştik ki, belirli kelimelerin veya kelime grublarının beyinde tekrarının adıdır ZİKİR. Yapılan her zikirde, ne kelime olursa olsun, beyinde belirli bir frekansta dalgaboyu üretilerek, beynin görev dışı olan hücreleri, o frekansla programlanır.. Şayet CİNNİ ilhamla gelmiş bir kelime ya da budistlerin meşhur "om" kelimesi gibi bir zikir yapılırsa; kişinin beyninde o istikâmette bir gelişme sağlanır ve insan farkında olmadan CİNLER ile rezonansa girerek bir takım ilhamlar almaya başlar. Ve bunun sonunda, verilen ilhamlara göre, kendini, UZAYLI veya EVLİYA, veya MEHDI veya PEYGAMBER veya ALLAH olarak görüp; çeşitli mantıksal bütünlükten uzak fikirler içinde heba eder. & Buna karşılık bir de İslâmi kaynaklarca öğretilen GENEL ZİKİRLER vardır ki; bunlar tamamiyle, kişinin RUH gücünün artmasına ve RABBINA yaklaşmasına vesile olur. Bu GENEL ZİKİRLER'e hemen bir iki misal verelim. "Subhanallâhi ve bihamdihi" "Subhanallâhi velhamdulillâhi velâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber" "Lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerîke leh" "Lâ ilâhe illallâhul melîkül hakkul mubîn" "Subbûhun Kuddûs Rabbul melâiketi ver Ruh" & Bir de GENEL ZİKİR klâsmanı içinde yer alan "Özel gayeye yönelik" zikirler vardır. Bunlar, ilim talebine yönelik, kusurunu itirafa ve bağışlanmaya yönelik, zikirler gibi. Hemen bunlara da misal verelim: "Rabbî zidniy ilma" "Lâ ilâhe illâ ente subhaneke inniy küntü minez zâlimîn" "Rabbic'alniy mukıymes selâti ve min zürriyetiy" & ÖZEL ZİKİR, esas olarak kişinin durumunu çeşitli yönlerde geliştirmeyi hedef alan, özel gayeler istikâmetinde gelişmeyi amaç edinen zikirlerdir. ÖZEL ZİKİRLER esas itibariyle kişinin beyin programına, yani kendine has özellikleri, karakteristiği, kişisel arzu ve hedeflerine göre düzenlenen zikir formülleridir. Bu zikir terkipleri, belirli âyet ve hadîslere dayanan dualar ile, o kişide kısa sürede gelişme sağlayacak ilâhî isimler grublarından oluşur. & Tarikâtlarda verilen zikir formülleri günümüzde genellikle hep GENEL ZİKİR kapsamında olduğu için; gelişme sürecini de 30-40 yıl gibi çok uzun zaman dilimlerine yaymaktadır. Oysa bu özel zikir formüllerini deneyenler, kendilerinde bir-iki sene gibi, çok kısa süreler içinde büyük gelişmeler hissetmektedirler. ÖZEL ZİKİRİN, özel gayeye yönelik bölümünde yer alan bazı zikirlere misal vermek gerekirse, bu konuda şunları söyleyebiliriz numûne olarak: "Allahumme inniy es'eluke hubbeke" "Allahumme elhimniy rüşdiy" "Kuddûs-üt tâhiru min külle sûin" ÖZEL ZİKİR bölümündeki (b) şıkkında yer alan kişiye özel zikirlere gelince ise. MÜRÎD - KUDDUS - FETTAH - HAKÎM - MÜ'MİN - RAHMAN - RAHÎM - BÂSIT - VEDUD - CÂMİ - RÂFİ Ve daha bunlar gibi değişik Allâh'ın isimlerinden oluşur. Kişinin beyin programının ihtiyaç gösterdiği bir biçimde; kişiye özel sayılar ile bunlar formüle edilerek çekilir. Ve kişi üzerinde kısa sürede tesiri açığa çıkar. Ancak, burada da hemen şunu ilâve edelim. Bu ZİKİR çalışması içinde, zikirle açılan ek kapasitesinin değerlendirilmesi sırasında yoğun olarak İLME ağırlık verilmesi ve artan kapasitenin İLİM ile değerlendirilmesi şarttır. Aksi halde bu kapasitenin cinnî ilhamlar istikâmetinde programlanması söz konusu olabilir ki; bu da hiç iyi olmaz. Ayrıca bu tür zikirler sırasında kitabın girişinde yazdığımız CİNLERE KARŞI KUR'AN'DA ÖĞRETİLEN KORUNMA DUASININ yapılması son derece yararlı olur. & İşte kısaca bu ön bilgiyi verdikten sonra, az önce sorulan sorunun cevabını hemen açıklayalım. İslâm camiâsında genellikle RUHANİYETİ arttırıcı zikirlere devam edildiği için; maneviyâtı son derece güçlü sayısız insan yetişmesine karşın; dünya ilimlerine dönük beyinler çok az çıkmıştır!.. Şayet beyin sistemli bir şekilde dünya bilimlerine yönelik bir biçimde zikir ile takviye olunsa idi, elbette ki o yönde gelişmiş üst düzey beyinler de çıkardı. Ancak, ne var ki, "yarın zorunlu olarak terkedeceğin şeye, bugün sahip çıkarak, kendini, o şeyi terketmekten ileri gelen azâbdan koru" düşüncesinde olan İslâm camiâsı, dünyaya fazla bir değer vermemiş ve o yolda kendini fazla yormamıştır. & Önce anlaşılması son derece kolay olan şu misâli verelim. Size son derece kıymetli mücevherle dolu bir kasa veriyorlar ve diyorlar ki. - Şayet anahtarını elde edersen, bu kasayı açabilirsin, içindeki her şey senin olabilir.Soruyorsunuz: -Peki anahtar nedir, nasıl açabilirim?.. Cevab. -Ucu özel bir şekillendirmeye tabi tutulmuş demirdir anahtar. Elde etmek içinde şu kadar pahasını ödemek zorundasın. Diyorsun ki, kasa nasıl olsa bende!.. O kadar paha ödeyeceğime, alırım bir demir, alırım bir ege; çenterim demiri olur anahtar!.. Ama ne çare ki, bir ömür boyu demir çentseniz, o kasanın özel kilit şifresine uygun anahtarın bir benzerini yapamazsınız. Ve bu yüzden de kasanızı açıp içindeki çok kıymetli mücevherlere kavuşamazsınız. Ta ki, pahasını ödeyip özel şifresi için yapılmış anahtarı elde edene kadar. Unutmayalım ki, her kilit ancak şifresine uygun anahtar ile açılır. & İşte bu misâlde olduğu üzere, her beynin kendine özel bir formüle ihtiyacı vardır ki çok kısa sürelerde büyük gelişmeler elde etsin. Ama bunun için de elbette, bu konudan anlayan, bu konu hakkında bilgi sahibi kişiyi bulmak zorunluluğu mevcuttur. Bu devirde böylesine ehil kişiyi bulmanın çok zor olduğunu düşünerek bu kitapta, bize ihsan olunan ilim ölçüsünde, elden geldiğince çeşitli zikir formüllerinden sözedeceğiz. Ki bunlar bizatihi tecrübelerimize göre son derece yararlı olmuşlardır. Dileyen bu zikir formüllerini bir süre kendi üzerinde dener, fayda görürse devam eder, fayda bulmazsa da genel zikirlerle ruhaniyetini geliştirme yolunda çalışmalarına devam eder. |
Yoga Din Değildir
Gerçek hiç de bildiğin gib değil. İnanmıyorsan aşağıdaki yazıyı sonuna kadar dikkatlice oku.
Om YA AUM DİYE TABİR EDİLEN SİZLERE ANLAMI OLMADIĞI YA DA OLUMLU ANLAMLARI OLDUĞU SÖYLENEN ŞİRK SÖZ MANTRA OLARAK KULLANILIYOR. BAKINIZ VİKİPEDİ ANSİKLOPEDİSİ (TARAFSIZ ANSİKLOPEDİ) Om Vikipedi, özgür ansiklopedi Git ve: kullan, ara Om Om, Hinduizm'de ve çoğu Hindistan'a özgü bazı başka inanç sistamlerinde tinsel ya da mistik etkisi olduğuna inanılan sözcüklerin (mantra) en kutsalı sayılan hece. Sanskrit dilinde birlikte o sesini veren a ve u ünlüleriyle m sesinden oluşur. Bu üç ses yeryüzü, gökyüzü ve gök katlarından oluşan üç dünyayı; Brahma, Vişnu ve Şiva'dan oluşan üç büyük Hindu tanrısını; Rig, Yacur ve Sama adlı üç kutsal veda metnini simgeler. Böylece Om hecesi gizemli biçimde bütün evrenin özünü temsil eder. Hindu ayinlerinde dua, ilahi ve meditasyonların başında ve sonunda söylenir. Belli bir kurala bağlı olmaksızın Budacı ve Caynacı ayinlerinde de kullanılır. Om hecesinin yazılı biçimi, 6. yy.dan sonraki yazma ve yazıt metinlerinin başını belirtmek için kullanılmıştır. Om hecesi, felsefi veda metinleri olan Upanishadların birçoğunda ele alınır; bunlardan Mandukya tümüyle bir heceye ayrılmıştır. Yoga uygulamalarında da kullanılan Om sözlü meditasyon teknikleriyle ilişkilidir. Puranalarda (Eski Bilge) ise mezhepçi amaçlarla kullanılır; Şivacıların Om'u linga'nın (Şiva'nın simgesi erkeklik organı) simgesi olarak yorumlamasına karşılık, Vişnucular bu üç sesi Tanrı Vişnu, karısı Şri ve ibadet edenden oluşan üçleme biçiminde tanımlar. http://tr.wikipedia.org/wiki/Om dan alındı BİRÇOK ANSİKLOPEDİDE AYNI BİLİGİLERİ BULABİLİRSİNİZ. ARAŞTIRMA ALINTILARIM VE MAKALELER. Çok masum ve iyi niyetli görünüyorlar değil mi? Ben de başlangıçta öyle zannetmiştim. Ama daha durun, bakın neler anlatacağım bu konuda… Yoga ve meditasyon yaptıranlar, bunun bir dinle alakası olmadığını, sadece bir yaşam felsefesi olduğunu iddia ediyorlar. Çünkü gelen Müslümanların çoğu biraz da olsun huzursuzluk ve şüphe içindeler.. Acaba inancıma ters bir şey mi yapıyorum diye… Bu satırları yazarken ne kadar üzgün ve duygusal olduğumu tahmin edemezsiniz. Çünkü onlar benim Müslüman kardeşlerim ve sırf manevi açlıklarını nasıl doyuracaklarını bilemedikleri için, inanılmaz tuzaklara düşmüşler.. Biraz uyanık değilsen kandırılmaman mümkün değil, son derece etkili yöntemleri var. Yine Kabalizm adı altında bir öğreti de yayılıyor ve onun iddiası da bir dini öğreti olmadığı.. Kendilerine gelen Müslümanları bu şekilde rahatlatıyorlar.. Yani korkmayın, dininize aykırı bir şey yapmıyorsunuz, gibi bir uyarı.. Oysa biri Budizm, Brahmanizm vs. kökeninden gelen öğretidir, diğeri Musevi mistizmi diye bilinen bir öğretidir (Musevi mistizmi dense de Tevrat'a değil, firavun devrindeki Amon rahiplerine ve sihire dayanır). İnsanları bu kadar saf mı sanıyorlar acaba? Yoksa gerçekten zannetmiyorlar da insanlar saf mı? BİR FORUMDAN Cevap: Yoga mı namaz mı? Bu konuda sadece şunu söyleyebilirim.yaşanmış bir örnekle başlamak istiyorum.Üniversteden bir arkadaşım vardı.Pek inançlı değildi.Neyse Bi ara hiç görünmedi .Sonra okula tekrar gelmeye başladı ve Yoga yapmaya başladığını ve huzur bulduğunu dile getirdi.Ben cahil de bugüne kadar hiç duymamıştım biraz anlattı saçma geldi.Geçenlerde yine gördüm .haline çok üzüldüm.Resmen beyni sulanmış Naaptığının farkında değil ..Allah yardımcısı olsun....Kıssadan hisse namaz tabi ki daha huzur verici ve sağlam bi yöntem.. Gürbüz Battal YOGA VE MEDİTASYON Bu aralar bazı TV programlarında özellikle bazı doktorlar tarafından stresli hastalara ve doğum yapacak bayanlara Yoga yapmaları öneriliyor. Yoga önerileri dikkatimi çekince Yoga ve Meditasyon ile ilgili araştırma yapmaya karar verdim. Çok ilginç bilgi ve önerilerle karşılaştım. Yoganın yararlarının sayılamayacak kadar çok olduğundan tutun da “Müslüman’ım ama yoga yapıyorum. Bir Müslüman yoga ve meditasyon yapabilir mi?” konusuna kadar çok değişik görüşlerin işlendiği çok sayıda bilgiye ulaştım. Özellikle “Yoga nedir? Müslüman yoga yapar mı?” sorularına cevap aramaya çalışacağım. TV’lerdeki yönlendirmeler bilinçsizce iyi niyetle mi yapılıyor ya da bilerek bir yönlendirme mi söz konusudur bunu okuyucularıma bırakıyorum. Budizm, Allah'ın varlığını inkâr eden, putperest bir anlayış üzerine kurulmuş sadece insanın bazı ahlaki yönlerden gelişimini ve dünyaya ait ızdıraplardan kurtulmasını temel alan ateist bir felsefedir. Reenkarnasyon (Ölümden sonra ruhun bir bedenden diğer bir bedene geçmesi.) inancı üzerine kurulmuştur. Yoga, Hindu dininde bir ibadet biçimidir. Budizm ve Hinduizm’in en önemli ibadeti yoga ve meditasyondur Budizm’in kurallarına göre insan mükemmel olmak için mutlaka yoga yapmalıdır. Yoga, dinin en esaslı biçimde yaşanmasını emreden kurallardır. Meditasyon, yoganın temel taşlarından biridir ve meditasyonda mantralar söylenir. Mantrayı, meditasyonda konsantre olabilmek için kişinin doğum tarihine göre kişiye verilen ve kimseye söylenmemesi istenen Sanskritçe heceler, kelimeler ya da cümleler olarak tanımlayanlar olduğu gibi Müslümanların “La ilahe illallah” , “Elhamdülillah”, “Suphanallah”,” Allahüekber” şeklinde söylediği kelime-i Tevhit ya da tespih sözlerinin Budizm’e karşı gelen “Kurtuluş ancak Budizm’dedir”. “Ben sadece Budaya inanırım” anlamına gelen cümle ve sözler olduğunu söyleyen araştırmacılar da var. Kısaca meditasyonda mantra, bir anahtar gibi kullanılır. Meditasyonun sufizmdeki karşılığı “zikir”dir. Yoga merkezleri, stres giderme merkezleri gibi gözüküyorsa da birer ticaret merkezidir. Yoga’da Samadhi’ye ulaşmak için 8 basamak var. Bunlar: Yama, Niyama, Asana, Pranayama, Pratyahara, Dharana, Dhyana, Samadhi. Samadhi’ye varınca Y O G A tamamlanmış olur. ( Samadhi, Hindistan dinlerinde en yüksek mistik durum. Mükemmellik. ) Bizdeki yogada müşteriye hoş gelecek şeyler yaptırılır. Bir işin ticareti yapılıyorsa ya da bir şeyler aşılanmak isteniyorsa bundan daha doğal bir şey olamaz. Yoga Hindistan’da alınmış, batıda ambalajlanmış ve tüm dünyaya sunulmuştur. Batı’da meditasyon genellikle günlük yaşamın bir parçası olarak ele alınmakta ve günde bir ya da iki kez, yaklaşık yarımşar saatlik süreyle yapılmaktadır. Batılılar, meditasyonu genellikle şifa, streslerden kurtulma, rahatlama, yaratıcılık, başarı, psişik güçlerini geliştirme, ilişki, kendine güven duyma gibi amaçlarla yaparlar. Bunda Avrupa’nın inanç sisteminin etkisi de etkilidir Prof. Dr. Ali İhsan YİTİK’e göre Hint menşeli inanışlar, yoga gibi insanın rahatlaması amacıyla yapılan şeyler aslında çok da masum amaçlar taşımıyor. Bu tür şeylerin yaygınlaşmasının bir sebebi de dinimizi emekli dini haline getirmemizdir. Bu yüzden bu tür faaliyetler gençler için daha tatminkâr hale gelmiştir. Kalın sağlıcakla. Yoga din değilse ne? Yoga bugünkü Hint dillerine temellik yapan Sanskritçede ‘boyunduruk’ etme anlamındaki ‘yug’ kelimesinden türemiş ve bedenin, duyguların ve zihnin tam kontrolü anlamına geliyor. Bu, bir taraftan vücudun, zihnin ve ruhun uyumu ve bütünleşmesi, diğer taraftan da kişisel ruhun “Evrensel Ruh”la(!) birleşmesi demek. N. V. Raghuram’ın Türkiye’deki yogacıların sitesinde yayınlanan makalesinde “Yoga yaparsam Hindu olur muyum?” sorusu sorularak cevap olarak, “Yoga din değildir” deniyor; ama bakın devamında “din” nasıl bir müessese olarak görülüyor: “Yoga’nın bir dine ait olduğunu düşünmek, büyükbabanın yeni doğmuş torununa benzediğini söylemek gibidir. Din çoğu zaman bizi sınırlarken yoga bizi genişletir. Bizi köle haline getirmekten ya da dünyanın içinde boğulmaktan, ya da ben-merkezci olmaktan korur. Yaşam yolunda, kişi içsel tanrısal yönünü tezahür ederek büyüyebilir.” Yine aynı makalede, “Yoga ile âşina olmayanlarımız onu genellikle Hindu dininin bir uzantısı olarak görür ve bilmeden pagan bir ritüelin bir parçası olmaktan çekindiği için yogadan uzak durur. Ancak, Yoga bir din değildir! Çünkü yoga, bilinen tüm dinlerden daha önce başlamış bir felsefedir!” deniyor. Türkiye’ye sık sık gelen tanınmış gurulardan Shri Mataji’nin çalışmaları durumu en iyi şekilde özetliyor: Harbiye Askerî Müzesi’nin fuar salonunda düzenlenen yoga ayini sırasında katılımcıların Shri Mataji’ye taptıkları için ayaklarını bile öptükleri, ayaklarını yıkadığı suyu içtikleri medyaya yansımıştı. (Milliyet, 23.04.2002) Shri Mataji’nin büyük bir fotoğrafı ile tütsü, Hint müziği ve mumlar, Sahaja yoganın öğretildiği mekanlardan eksik edilmiyor. Eğitime katılanlara önce “aydınlama meditasyonu” yapılıyor, yani herkesin omuriliğinde olduğu varsayılan ‘kundalini enerjisi’ başın üzerine yükseltilip bağlanıyor! Ondan içlerindeki ‘saf çocuğu’ uyandırması isteniyor. Ancak, tüm bunlar, yapılırken Shri Mataji’nin fotoğrafının önünde mum yakarak ona doğru dönük olmak, onunla kalben transa geçmek şart! (06,12,2004, Sabah) ŞEYTAN BAZI ŞEYLERİ İÇİNDEKİ İLGİNÇLİKLERİ KULLANARAK AYRICA İNSANIN ÖZGÜN OLMA HİSLERİYLE PROFESYÖNEL BİR ŞEKİLDE OYNAYARAK BU TİP AKIMLARI ŞİRİN OLARAK GÖSTERMEKTEDİR. AYRICA İŞİN İÇİNDE SİDALARIN (İLERİ DERCE YOGİSTLERİN ADI) ŞEYTANİ CİNLERLE TAM BÜTÜNLEŞMESİ SAĞLANDIKTAN SONRA ONLARDA KERAMETİN TERSİ OLAN İSTİDRAÇ DENİLEN VE KİŞİYE HİÇBİR ERDEM KATMADIĞI HALDE ŞEYTANIN ŞİRİN GÖSTERDİĞİ HAVADA KISA SÜRE DURMA NUMARALARI İNSANLARI KENDİNE ÇEKMİŞTİR. OYSA İSLAMİ AHLAKI YAŞAYAN İNSANLARDA BASTI MEKAN (IŞINLANMA) BİLE VARDIR ABDÜLKADİRİ GEYLANİ , CÜNEYDİ BAĞDADİ, BİŞRİ HAFİ VE BİRÇOK EVLİYA VE ALİM. AMA BUNLARI AÇIĞA VURMAK BAZI İMAMLARIN TABİRİYLE İÇ ÇAMAŞIRINI GÖSTERMEK KADAR KUSURDUR VE AYIPTIR. İMAMI AZAM KALP GÖZÜNÜN AÇILMASINDAN SONRA ALLAH’A BAZI SIRLARI GÖSTERMEMMESİ İÇİN DUA ETMİŞTİR. BUGÜN SATANİSTLERİNDE GÖRDÜĞÜ BAZI İLGİNÇ ŞEYTANİ HOKKABAZLIKLAR VARDIR. VE BU ONLARI ŞEYTANA TAPMAYA İTMİŞTİR. YAZIK. KERAMET ARAMAYALIM . ZATEN HERŞEY MUCİZE YARATILIŞIYLA KARŞIMIZDA DURUYOR VE ŞU KOCA KAİNAT KİTABI İNSAFLI İNSANLARI KENDİNİ OKUYUP YARATANIN MÜHRÜNÜ GÖREREK SECDE ETMELERİNİ İSTİYOR. LÜTFEN ALLAH’INI SEVEN 3. GÖZ, KERAMET VS GİBİ ŞEYLER ARAMASIN. BUNLAR İSTENMEZ VE BUNUN İÇİN İBADET YAPILMAZ. ZATEN ALLAH RIZASINA ERDİĞİNDE BUNLAR İSTEMEDEN VERİLİR. ANCAK BUNLAR GÖRÜLDÜĞÜNDE ALLAH KORKUSU ARTMAZSA İSTİDRACA DÖNER (KAFİRLERİN ACAİB HALLERİ) Kİ MELEKLER UZAKLAŞIP YERİNE ŞEYTANİ CİNLER GELİR. BEN SADECE TEBLİĞ YAPMAK İSTEDİM. HAYAT İMTAHANININ NE KADAR ZOR OLDUĞUNU . İSTEK VE ARZULARIMIZIN BİZİ SONSUZ CEHENNEME YUVARLAYABİLECEĞİNİ FARKLI OLMA SÜPERMEN OLMA FİLOZOF OLMA HERKESİ ŞAŞIRTICI YETNEKLERE KAVUŞMA GİBİ ARZULARLA İMTİHAN EDİLEN İNSAN DİNİNİ İBADETLERİNİ YAŞAYARAK RABBİNİN VERDİĞİ HUZURLA BUNLARDAN KURTULABİLİR. O ZAMAN ŞU MEALDEKİ HADİSİ ANLAR Kİ “"Eğer Allah indinde dünya, sivrisineğin kanadı kadar bir değer taşısaydı, kâfir?e ondan bir yudum su içirmezdi." |
Yoga Din Değildir
Anlayamadığım bişe bu yoga günahsa ne işin var burda kardeş, biz hepimiz kek saf dünyadan habersiz insanlarmıyız ? Bizi aydınlatmaya mı geldiniz yoksa ? Önce kendini bir aydınlat, yoganın ne olduğunu bilmiyorsun daha eğer kendinle ters düşmüyorsanda zaten yapmamişsindir bunları. Elhamdürillah müslümanım ve yoga yapıyordum, Yoga stressimi alıyor, sosyal yaşamda dikkatimi artırıyordu, bu gereksiz yorumlarını dikkate aldım, 3-4 gün yoga yapmadım, ikilime düştüm, sonunda anladığımda niyetti, yukarıda belirttiğim ruhsal fiziksel sebeplerden dolayı yoga yapıyordum, 1 aydır 3. göz egzersizi yapiyordum, çakramı açmıştım düştüğüm ikilemlerden kapandı, aydınlanma yogası yapiyorum fountain olamıyorum, farkındaysan shadow niyetlerinden kul hakkı oluştu; eğer herkesin beynini benimki gibi karıştırırsan boynunda kalır hakkım bilesin. Şimdi dersin yaptığım sana bir hayırdı, ufak bi hikaye anlatayım sana;
"H.Z. Musa Allah C.C.C. 'den şunu istemiş, demiş ki" Ya rab bana Adaleti göster doğruyu yanlışı göster'ki diğer insanlara adaletini anlatabileyim" Rab'da ona aşşağıdaki vahada ağaçların arasına saklanmasını ve olacak seyretmesini emreder. H.Z. Musa ağaçların arasına saklanır ve bir yolcu gelir, Atının heybesi altınlarla doldur suyunu içip yemeğini yedikten sonra gölge olsun diye heybesini bir ağaca asar ve uyur, kalkınca da altın dolu heybeyi unutur ve biner atına yoluna gider, sonra başka bir yolcu gelir ve su içtikten sonra heybeyi görür, kaptığı gibi atına atlar yola koyulur, ardından 3. bir yolcu gelir yaşlı kör bir adamdır zorla suyun yerini bulur içer ve ağacın dibinde yatar, yaşlı adam yatarken Altın dolu heybesini unutan yolcu geri döner. Hemen yaşlı adamı uyandırır ve heybesini sorar, yaşlı adamsa küfrederek kendisinin kör olduğunu heybeyş nasıl görebileceğini söyler, hem malını kaybeden hemde küçük duruma düşürülen adam tek kılıç darbesiyle kör yaşlı adamın kafsını keser, H.Z. Musa dayanamaz Allah C.C.C.'ye sorar Ya Rab bu yaşlı adamın ne günahı vardı, 2. Yolcunun günahını çekti, Ben adaleti göremedim der, Rab'da 1. Yolcunun o altınları zorbalıkla insanlardan topladığını ve o yüzden kaybettiğini söyler, 3. yolcu kör yaşlı adamın ise senelerce insanlara zulüm ettiğini o yüzden öldüğünü söyler, 2. Yolcunun ise Fakir ama tam bir mümin olduğunu ve kendisinden altın dolu bir heybe istediğini söyler." Bundna çıkaracağın ders şudur shadow kardeşim, Hayrı Şerri ne sen nede ben bilebiliriz. Zaman kavramında yaşayan tüm insanlar hayrı şerri birbirinden ayıramaz, seninde benim üzerinde yaptığın kul hakkı gibi .... |
Yoga Din Değildir
Yazıyı birdaha oku . Kalbine sor. En iyi yanıtı kalp verir. Bunca emek verip uğraşmışsın psikolojini anlıyorum. Ama doğru söylüyorsam bana teşekkür etmelisin. Kimseyi üzmek için yazmadım. Aydınlatmak için mi diyorsun. Evet. Herkes ilmi nisbetinde birbirini aydınlatmalıdır. Çünkü bu ümmet birbirine emri bil maruf nehyi anil münker yapmasıyla övülmüştür kuranda. yoga meditasyon budizmin ibadet şekli olark yüzyıllardır yapılmaktadır. Sonradan avrupaya yayılmıştır. Kimseyi şahsi olarak küfür veya fasıklıkla suçlamıyorum. Allah korusun . Ancak şüpheli eylemlerden kaçınmak gerekiyor. Yazımda yoga yaparken verilen mantralara dikkit çektim. Vikipedi gibi tarafsız ansiklopedilerde bile bu mantra kelimelerin uyduruk budist tanrılarını zikir anlamını taşıdığı açıkça belirtiliyor. Namazı ihlasla kılanlar elbette kurtulacaktır. diyen kurana güvenelim. Arkadaşlar arasında kalp gözü açık insanlar bile var ama bunu hiç önemsemiyorlar bile. Önemli olan ahirettir. Dünyada huzur yeter.
Yoga yaparken bu yazıyı hatırlayıp konsantrenin bozulmasının sebebi kalbinin seni uyarmasıdır. Onu dinle . Zararın neresinden dönersen kardır demişler. Selametle. |
Cevap : Yoga Din Değildir
Fesüpanallah!@@
Yukarda galaksiler var edip galaksiler yok eden Yaradan kesin siz fanatik ve tüccar kafalı müselmanlara gülüyordur. İbadeti işim gücüm rast gitsin bu dünyalığımı yapayım, öbür dünyada da Rabbim beni cennete koyar herhal diye yapıyorsunuz. Sizi Yaratan la al gülüm ver gülüm ticareti içindesiniz. Bırakın milletin yogasını meditasyonunu, kendi imanınızı ve niyetinizi doğrultun. Şaşırmayın... |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.