ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Tarih / Coğrafya (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=656)
-   -   Medine Dönemi (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=254994)

Prof. Dr. Sinsi 07-17-2012 11:25 AM

Medine Dönemi
 
Insanligin, cehaletin, sirkin ve putperestligin karanligindan ilâhi gerçeklerin aydinligina kavusup, ebedî kurtulusa erebilmesi için gönderilen son din olan Islâm'in örnek bir topluluk tarafindan nasil yasanacaginin ortaya kondugu ve insani insana köle olmaktan kurtaran, bunu bütün insanligi kucaklayacak s ekilde hakim kilmanin bir vasitasi olan Islâm'in devlet sisteminin kuruldugu Medine'ye hicretle baslayip, Resulullah (s.a.s)'in ölümüne dek süren on senelik teblig ve cihat dönemi.

Islâm, Resulullah (s.a.s)'in yirmi üç yillik bir tevhid mücadelesi sonucunda tamamlanmis, kemale ermistir. Bu tebligin, ilk ayetin vahyolusundan Resulullah'in Medine'ye hicretine kadar olan on üç senelik bölümü Mekke Dönemi* olarak adlandirilir. Mekke Dönemi, müslümanlarin takibata ugradigi, her türlü eziyet ve iskencenin onlara acimasizca reva görüldügü bir dönemdir. Allah Teâlâ, mustaz'aflardan olus an bu ilk inananlar toplulugunu insan tahammülünün ötesinde zorluklarla imtihan ediyor, kurulacak Islâm devletinin sarsilmaz temel taslari olmalari için ruhî bir hazirlik safhasindan geçiriyordu. Bu insanlar ayni zamanda kiyamete kadar gelecek müslüman nesillere, tagutlarin yildirma ve her türlü iskencelerine karsi nasil tahammül etmeleri gerektiginin örneklerini veriyorlardi.

Mekkeli müsrikler, inananlari susturmak için bütün yollari denemis, ancak uyguladiklari zalimce yöntemler neticesinde, iman edenlerin dinlerinden vazgeçeceklerini umduklari halde, onlarin imanlarinda daha da saglamlastiklarini ve kendilerine karsi koymada dirençlerinden hiç bir sey kaybetmediklerini görmüslerdi. Bu, onlarin tamamen sertlesmelerine ve müslümanlarin Mekke'de yasamalarini imkânsiz kilacak kararlar almalarina sebep olmustu.

Bir zaman sonra boykot edilen ve görüldükleri her yerde saldiriya ugrayan müslümanlar için Mekke'de barinma imkânlari tamamen ortadan kalkmisti. Bu insanlar, sirf rabbimiz Allah'tir dedikleri ve onlarin taptiklari saçma ilâhlarina tapinmayi reddettikleri için bütün bu zulümlere muhatap oluyorlardi. Peygambere tabi olan ve müslümanca yasamak için her seyini feda etmeye hazir bu insanlar imanlarindan dolayi zulüm görmeyeceklerini bildikleri Habesistan gibi uzak ve yabanci bir diyara hicret etmek zorunda kalmislardi. Ancak bu hicret Mekke'de dayanilmaz baskilardan bunalan Müslümanlarin bir an olsun rahatlayabilmeleri için, geçici bir çözüm olarak düsünülmüstür.

Bu arada kendisine iman etmedigi halde Resulullah (s.a.s)'i müsrik zorbalarin bütün saldirilarina karsi korumayi, her türlü zorlama ve tehditlere ragmen sürdüren amcasi Ebu Talib vefat edince onun yerine Hasimogullarinin basina Islâm'a karsi en acimasiz kimselerden biri olan Ebu Leheb geçmisti. Artik Resulullah için Mekke yasanmaz bir hale gelmisti. O, Mekke'de ilâhî merhamete karsi, kalpleri mühürlenmis müsriklerin her gün degisik türde saldirilarina maruz kaliyordu. Bunun üzerine o, kendisinin tebligine kulak verebilecek baska topluluklara yönelmek zaruretini hissetmisti. Bunun için ilk önce Taif'e gitmis, ancak orada kimseye birsey dinletemedigi gibi, tasa tutulmustu. O, Mekke'den ayrildigi zaman Ebu Leheb onu "toplum disi" ilân ederek tekrar Mekke'ye dönmesini de engellemek istemisti. Bu durumda birilerinin ona eman hakki tanimasi gerekiyordu ki, Mekke'ye girebilsin. Kendisini himayesi altina almak için müracat ettigi üçüncü kimse olan Mut'im Ibn Adiyy bu istegini kabul etmis ve tekrar Mekke'ye geri dönebilmisti. Tevhidî gerçekleri teblig görevine baslamasindan sonra çektigi onca izdirablara ve her geçen gün sistematik bir sekilde zorlasan güçlüklere ve kavminin azginliklarina ragmen o, Allah'in kelimesini yüceltmek için yilmadan ve hiç bir tehlikeden korkmadan sarsilmaz bir kararlilikla mücadelesini sürdürmüstür.

Resulullah (s.a.s), tevhid akidesini insanlara teblig etmede; Mekke panayirlarina ticaret ve cahilî âdetler üzere haccetmek için gelen yabancilari hedef almaya yöneldi.

Onlara Allah Tealâ'nin kendisine vadettigi gerçekleri bildirerek, kendisine sahip çikmalarini istiyordu. Resulullah onlara s öyle diyordu: "Beni himayeniz altina alin ve benim sözlerimi dinleyin; görürsünüz ki, Iran ve Bizans Imparatorluklarinin sahip ve efendileri sizler olursunuz". Ancak o, girdigi onbes çadirdan da red cevabi alarak kovulmustu. Neticede Allah Tealâ'nin takdir ettigi ve hidayetine lâyik gördügü bir grubu Akabe mevkiinde Islâm'a davet ettiginde, onlar hiç tereddüt göstermeden iman etmislerdi. Alti kisilik bu küçük topluluk, Medine'de sürekli mücadele halinde olan iki rakip kabileden Hazrec kabilesine mensup kimselerden olusuyordu. Bu alti kisi memleketlerine döndüklerinde, büyük bir heyecanla iman ettikleri yeni tevhidî dinlerini diger insanlara anlatmaya koyulmuslardir. Bir sonraki yil yine Akabe mevkiinde Resulullahla bulusan on iki Medineli'den onu Hazrecli ve ikisi de Evs kabilesindendi. Iste bu bulusmadadir ki, Medine döneminin temellerini olusturan ve tarihe birinci Akabe bey'ati olarak geçen bey'at gerçeklesmisti.

Resulullah (s.a.s), onlara dinin bir takim temel prensiplerini bildirmis ve bunlara uymalari konusunda onlardan kesin söz almisti. Resulullah (s.a.s), Islâm'i ögretmek için Mus'ab b. Umeyr'i onlara hoca tayin ederek Medine 'ye göndermisti. Bir yil sonra Mus'ab, Resulullah'a sundugu raporunda Medine'de Islâm'in konusulmadigi bir evin kalmadigini bildiriyordu.

Birinci Akabe Bey'atin'den bir yil sonra, yine ayni mevkide bu sefer, ikisi kadin yetmis üç kisiden olusan Medineli müslümanlarla bulusmus ve Ikinci Akabe Bey'ati olarak adlandirilan bey'at gerçeklestirilmisti. Bu bey'atla Resulullah Medinelilere, Medine'ye hicret etmek istedigini bildirmis ve kendisini bütün düsmanlarina karsi koruyacaklarina ve emrinden ayrilmayacaklarina dair kesin söz vermelerini istemisti. Medineli müslümanlar, Resulullah (s.a.s)'i savasta ve barista, her türlü tehlike ve tehditlere karsi koruyacaklarina dair söz vermislerdi.

Resulullah (s.a.s), Medine'de olus an Islâm cemaatini te skilatlandirmak maksadiyla her sop için bir baskan seçmis ve bunlarin hepsine birden, Es'ad Ibn Zürâre'yi baskan tayin etmisti.

Bu bey'attan sonra Resulullah (s.a.s)'a Medine'ye hicret emri verildi (Buharî, Menâkibul-Ensar, 45). Bunun üzerine Mekke'de bulunan müslümanlar küçük gruplar halinde Medine'ye gitmeye basladi. Kisa zaman sonra Mekke'de, yakinlari tarafindan engellenen kimseler ve Resulullah (s.a.s), Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ali'den baska kimse kalmamisti. Islam'in bu sekilde Mekke disina tasmasi, Mekke sehir devletini idare edenleri tedirgin etmisti. Çünkü onlar, Resulullah (s.a.s)'in Medine'de meydana getirecegi gücün ileride kendi müsrik yönetimlerine son verecek bir duruma gelmesinden korkuyorlardi. Zaten Hicret, Müslümanlar için bir kaçis degildir. Zira onlar Allah'tan baska korkulacak bir gücün varligina inanmiyorlardi. Onlar, Allah ve Resulünün emrettiklerine uyarak dinleri ugruna her seylerini feda etmislerdi. Bu hicret, Allah Teâlâ'nin tesbit etmis oldugu bir hareket stratejisinin uygulanmaya konmasindan baska bir sey degildir.

Tehlikenin boyutlarini kavrayan Mekke müsrikleri, önemli kararlarini almak için toplandiklari bir meclis olan Darü'n-Nedve'de bir araya gelerek Resulullah'i öldürme karari almislardi. Ancak onlar, Allah Tealâ'nin Resulünü korumakta oldugundan habersizdiler. Onlarin kurdugu komplo hiç bir ise yaramamis, Resulullah (s.a.s), Hz. Ebu Bekir (r.a) ile yaptigi tehlikeli bir yolculuktan sonra Medine'ye ulasmisti. O, ilk önce Medine'nin girisinde Kuba köyünde konaklamis ve burada bir mescit insa etmisti.

Kuba'da birkaç gün dinlendikten sonra Medine'ye hareket eden Resulullah (s.a.s)'i Medineli müslümanlar büyük bir cosku içerisinde karsilamis ve herkes, onu evinde konaklama serefine nail olmak için yarisa girmislerdi. O, basini bos biraktigi devesinin çöktügü bos arsaya en yakin olan Ebu Eyyub el-Ensarî'nin evine yerlesmisti.

Resülullah (s.a.s)'in Kübaya ulas masiyla Islâm vahyinin Mekke dönemi olarak adlandirilan ve kendine has bir özelligi olan dönemi kapaniyor ve Islâm'i insanlara ulastirip, onlarin müsrik zorbalarin tahakkümünden ve sirkin karanligindan kurtarmak için kuvvetin teskilatlandirilip, devlet sekline sokulmasiyla birlikte Resulullah (s.a.s)'in vefatina kadar on sene sürecek olan yeni bir dönem basliyordu.


ILK YAPILAN MESCID

Resulullah (s.a.s)'in ilk isi devesinin çöktügü arsayi sahiplerinden satin alarak buraya bir mescit insa etmek olmus tur. Mescid-i Nebî adi ile anilan bu mekânin Islâm devletinin olusumu ve yönetilmesinde gördügü fonksiyon oldukça büyüktür.


MESCIDU'N-NEBEVI

Resulullah (s.a.s)'in Medine'ye hicretinden hemen sonra ashabiyla birlikte bina ettigi mescit. Bu mescit, Mescid-i Resul, Mescid-i Serîf, Mescid-i Saadet ve Mescid-i Nebevî adlariyla da anilmaktadir. Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa'dan sonra yeryüzündeki mescitlerin en faziletlisidir.

Resulullah (s.a.s), Hicret yolculugunda kisa bir müddet Medine'nin disinda bulunan Kuba köyünde kalmisti. Bu esnada Kuba mescidi adiyla bilenen mescidi insa ettirmisti. Buradan yola çikip, Medine'ye girdigi zaman, Resulullah (s.a.s), misafir edip agirlama serefine nail olabilmek için herkes birbiriyle yarisa girmisti. Kendisini davet edenlere Resulullah (s.a.s); "Birakin deve serbestçe yürüsün. O bizi Allahin razi olacagi bir yere kadar götürecektir" diyordu. Deve bir süre yürüdükten sonra, iki yetim kardese ait bos bir arsaya çöktü. Buraya evi en yakin olan Ebu Eyyub el-Ensarî, Resulullah (s.a.s)'in esyalarini alip sevinçli bir halde evine tasidi (bk. Hicret mad.).

Resulullah (s.a.s)'in devesinin çöktügü bu arsa sahipleri olan Neccarogullarindan Sehl ve Suheyl hibe etmek için israr ettilerse de Resulullah (s.a.s) bunu kabul etmedi ve on dinar gibi sembolik bir meblag karsiliginda burayi satin aldi. Bu bedeli Hz. Ebu Bekir (r.a) ödedi.

Ibn Sa'd, Resulullah'in Medine'ye hicretinden önce Esad ibn Zurare'nin arkadaslariyla burada namaz kildigini, ayrica cuma namazlarini da burada kildirdigini nakletmektedir. Etrafi çevrili olan bu arsanin hemen bitisiginde, cahiliye insanlarinin gömülü bulundugu bir mezarlik vardi. Resulullah bu mezarligin kaldirilmasini istedi. Böylece mescidin insa edilecegi arsa genisletilmis oldu. Ayrica burada bulunan su birikintisi de yok edildi (Nesaî, Mesâcid, 12; Ibn Sa'd Tabakatül-Kübrâ, Beyrut, t.y, I, 239).

Bu arsa üzerinde hemen bir mescit bina edilmeye baslandi. Ensar, Muhacir ve diger gönüllü kimselerin de katildigi kalabalik bir isçi-usta toplulugu tarafindan yürütülen çalismalar sonunda mescit, kisa sürede bina edildi. Resulullah (s.a.s) çalismalari idare edip, mescidin kible tarafindaki temellerinin atilmasi ve diger planlamalari yapmakla yetinmeyip, çalismalara bir isçi gibi tas, kerpiç tasiyarak katilmistir. O, bu çalismalar esnasinda su beyitleri söylüyordu: "Allahim! Ahiret hayatindan bas ka hayat yoktur. Ensara ve muhacirûna magfiret et" (Ibn Sa'd a.g.e., I, 239-24I).

Temeller toprak seviyesine kadar tas, zeminden yukarisi ise kerpiç kullanilarak bina edildi. Temel yaklasik olarak bir buçuk metre derinliginde açilmisti.

Eni-boyu yüzer zira (bir zira =kirkbes santim) olmak üzere, kare seklinde insa edilen mescidin mihrabi Beytu'l-Makdis yönüne denk düsecek sekilde kuzey duvarinda isaretlenmisti. Üç tane kapidan biri güney tarafindaki arka duvarda, ikincisi bati tarafindaki duvarda, üçüncüsü ise Resulullah (s.a.s)'in hücrelerinin bulundugu dogu tarafinda idi. Bu kapiya Cibril kapisi denirdi.

Resulullah (s.a.s), ilk önceleri bir hurma kütügü üzerine çikarak hutbe okurdu. Bir zaman sonra bizzat Resulullah (s.a.s)'in istegi veya ashabin, cemaatin kalabaliklastigini ve arkadakilerin hutbe okurken onu göremediklerini bildirmeleri üzerine, bir kaç basamakli bir minber yapilarak, mescite yerles tirildi (Buhârî, Cuma, 26; Ibn Sa'd, a.g.e., I, 25I-251).


alıntı


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.