ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Serbest Forum (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=151)
-   -   Esmaların Tecellilerin Ortaya Çıkma Süresi (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=249305)

Prof. Dr. Sinsi 07-17-2012 07:18 AM

Esmaların Tecellilerin Ortaya Çıkma Süresi
 
ahmet hulusi efendidinin kitabından : esmalar zikredilmeye , belirli bi sayıda , başladıktan en geç 3-4 ay sonra tecellileri ortaya cıkmaya başlarmış.. eger 15 gün boyunca da çekilmez ise tekrar ilk haline dönermiş..
her esmanın sahip oldugu bir enerji ve frekans vardır. bu frekansta enerjiler tekrarlandıkça beynimizdeki belirli noktaları çalıtırıp gelişmesini sağlıyor..
örneğin ; ya kuddüs esmasını çeken insan hatalarını görmeye ve kendini düzeltmeye çalışır.. bu süreç tamamen esmanın enerjisi vesilesi ile olur..
buna göre kalp gözünün açılması için belirli esmaları çekmek ve çekerken de nefsi düzelten esmaları da çekmek mantıklımıdır sizce?

eger niyetimiz bozuksa bu esmaların sayesinde ( kuddüs , mümit ) bunu görüp yanlış yoldan dönme durumumuz olabilir mi?

açıkçası ben ; taklidi imandan tahkik i imane geçmek , bazı olaylara gözümle kulagımla şahid olmak ve bunların vesilesi ile inancıma dört elle sarılmak istiyorum..
şu an için konuşmak gerekirse namaz kılıyoruz , oruç tutuyoruz , günah işlememeye çalışıyoruz ama gerçekten bi samimilik hissedemiyorum.. yani bir bardak suya bakıp da ondaki mucizeleri görmek insanı farklı bi boyuta iter.. ve kıldıgımız namaz tuuttugumuz oruç çok daha farklı olur.. dedigim gibi bi taklid etme var bi de tahkik etme var..
mesela ;
- nefsin şehvetlerinin ölmesi için : ya kuddüsül rahmanül mümit 2947 kere
- iman takva ve mağfiret için : ya vacidül kayyumül muhyi 769 kere
- gizliliklerin yolunun açılmaı için : ya bediül aliyyül hadi 721 kere
- ruhaniyet rızkı için : ya samedül azizül müteal 2410 kere
- duaların kabulü için : ya mucibül aliyyül vehhab 610 kere

benim ki bir düşünce sizlere daışmak istedim mantıklı mı sizce ?

Prof. Dr. Sinsi 07-17-2012 07:18 AM

Esmaların Tecellilerin Ortaya Çıkma Süresi
 
Söylediğiniz doğru olur yanlış olur farketmez. Böyle şeylerle meşgul olmak zikrin ruhundan uzaklaşılmasına neden olur. Kuranı Kerime ve sahih hadislere bakacak olursanız kulun zikretmesinin sebebi Allah rızası amacını gütmekten başka bir şey olmadığını görürsünüz. Aksi halde kul kasıt ve niyetlerinde Allah'a şirk koşmuş olur. Şöyle ki, yaptığı ameliyle Allah rızasından başka bir şeyi dileyen, Allah'a yaklaşmak ve O'ndan ödül görmekten başka bir niyet taşıyan kimse niyetinde ve kastında Allah'a şirk koşmuş demektir.

Prof. Dr. Sinsi 07-17-2012 07:18 AM

Esmaların Tecellilerin Ortaya Çıkma Süresi
 
Bende sizin gibi taklidi aşktan hakiki aşka geçmek gerektiğini düşünüyorum. Bunun nasıl bir yolla olacağı konusunda oldukça düşündüm. Halkın nefesince Hakkın yolu vardır derler. Ama bunların en önemlisinin nefsle mücadele olduğunu düşünüyorum. İnsanın nefse karşiı en güçlü silahı ise namaz, oruç ve zikirdir. İşte en zor soru bu noktada başlıyor. Ne zikretmek lazım ki neticeye varılsın. Önerileriniz oldukça güzel . Berlki başka arkadaşlardan da değiik öneriler gelecektir. Bende cevapları merakla bekliyorum

Prof. Dr. Sinsi 07-17-2012 07:19 AM

Esmaların Tecellilerin Ortaya Çıkma Süresi
 
ben kalp gözüm açılsın milletin içini dışını göreyim demiyorum zaten .. taklidi imandan tahkik i imana geçmek istiyorum.. ne demek istedigimi anlıyormusunuz bilmiyorum..
soğuk havada abdest alıp namaz kılmaya üşeneceğime , iki elim kanda da olsa namazımı huşu ile kılmak istiyorum.. namazda çoluk çocuk arkadaş eş borç ev arabayı düşüneceğime , Allah karşısında sevgisini kaybetme korkusuyla titremek istiyorum.. sizi bilmem ama namazda oruçta islamı inancımı yaşarken samimiyetsizliğimden bıktım ben.. Allah a has bir kul olmak için birşeyleri denemek şirke girer mi orasını da bilemem..

Prof. Dr. Sinsi 07-17-2012 07:19 AM

Esmaların Tecellilerin Ortaya Çıkma Süresi
 

Anlıyorum sizi , aşağıdaki yazı sorunuza cevap olur nitetiliktedir.

İbadette şirk koşmak ise daha basit, daha hafiftir.
Bu tür şirk Allah'tan başka ilâh bulunmadığına O'nun (c.c.) dışında hiçbir şeyin fayda ve zarar veremeyeceğine, verme ve engellemeyi ancak O'nun yapacağına, O'ndan başka ilâh, ondan gayri Rabb olmadığına inanan kişiden sâdır olur. Bu kişi bunlara inanmakla birlikte muamelesinde ve kulluğunda yaptığını sırf Allah için yapmaz. Bilakis bazen nefsi, bazen dünyalık elde etmek için, bazen insanları nezdinde şan, şöhret, makam, mevki elde etmek için yapar.
Amelinden ve gayretinden Allah'a dar bir pay vardır, nefsine bir pay, hevâsına bir pay, şeytana bir pay, insanlara bir pay vardır.
Bu, insanların çoğunun hâlidir.
İbn Hibban'ın Sahîhinde rivayet ettiği şu hadisteki şirk de bu tür şirktir. Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem):
"Bu ümmette şirk karıncanın yürümesinden daha hafiftir (hissedilmez)" buyurdu.
"Ondan nasıl kurtuluruz yâ Rasûlallah?" dediler.
"De ki Allahım! Bilerek, sana ortak koşmaktan sana sığınırım. Bilmediğim içinde senden mağfiret dilerim" buyurdu.
Şu halde iki türlü riya şirktir.
Yüce Allah şöyle buyurur:
"De ki: Ben ancak sizin gibi bir insanım. (Ancak) Bana ilâhınızın tek bir ilâh olduğu vahyedildik. Artık her kim Rabbine kavuşmayı arzu ediyorsa iyi amel yapsın ve Rabb'ine (yaptığı) ibadete hiç kimseyi ortak etmesin." (Kehf, 110)
Yani yüce Allah tek ilâh olup, başka ilâh bulunmadığa gibi ibadetin de sadece O'na yapılması gerekir.
O ilâhlık konusunda tek kabul edildiği gibi, ibadet konusunda da tek kabul edilmeli, birlenmeli, başkası karıştırılmamalıdır. Şu halde "salih amel" riyadan uzak ve sünnete uygun her türlü ameldir.
Hz. Ömer'in bir duası da şöyleydi:
"Allahım! amellerimin tümünü salih kıl, onları sadece senin rızan için eyle ve senden başkası için onda hiçbir pay bıraktırma."
Bu tür şirk yapılan amelin sevabını yok eder. Hatta yaptığı amel farz ise cezalandırılabilir. Çünkü riyayla yapınca onu hiç yapmamış gibi olur ve farzı terkin cezasını alır. Çünkü Yüce Allah kendisine ibadet edilirken ibadetin sadece O'na (c.c.) has kılınmasını emretmiş, şöyle buyurmuştur:
"Oysa kendilerine, dini yalnız Allah'a hâlis kılıp O'nu birleyerek Allah'a kulluk etmeleri... emredilmiştir." (Beyyine, 5)
Dolayısıyla ibadetini sırf Allah için yapmayan kimse emredildiği şeyi yapmamış olur. Bilakis yaptığı, emredildiğinden farklı bir şey olur ki, bunun da ondan kabul edilmesi mümkün değildir.
Yüce Allah (kudsî bir hadiste belirtildiğine göre) şöyle buyurur:
"Ben kendine şirk koşulmamaya en layık, şirkten en müstağni kişiyim. O yüzden her kim bir amel işler ve ona benimle birlikte başkasını ortak ederse, o ameli bana ortak ettiği olur. Ben o amelinden uzağım."
Bu tür şirk; affedilir ve affedilmez, büyük ve küçük şirk, ilki büyük ve en büyük şirk diye kısımlara ayrılır.
En büyük şirkin hiçbiri bağışlanmaz.
Sevgi ve saygıdan Allah'a başka şeyleri ortak eden, başka bir yaratığı Allah (c.c.) kadar seven kimsenin şirki bu tür bir şirktir. Bu Allah'ın (c.c.) bağışlamadığı şirktendir.
Yüce Allah bu şirki şöyle ifade eder:
"İnsanlardan kimi Allah'a eşler tutar, Allah'ı sever gibi onları severler. İnananlar ise en çok Allah'ı severler" (Bakara, 165).
Cehennemde bir araya getirildiklerinde bu şirkin sahipleri ilâhlarına şöyle diyecekler:
"Vallahi biz apaçık bir sapıklık içinde imişiz. Çünkü sizi âlemlerin Rabb'ine eşit tutuyorduk."(Şuara, 97, 98).
Bilindiği gibi bunlar eş koştuklarını yaratma, rızıklandırma, öldürme, diriltme, mülkün sahibi olma, büyük kudrete sahip olma gibi hususlarda Allah'la denk saymamışlardır.
Onlar eş koştuklarını: Allah'a sevgide, boyun eğmede ve önünde zelîl olmada denk yapmışlardır. Bu ise cehaletin ve zulmün doruğudur.
Toprak, Rabblerin Rabbiyle nasıl denk tutulur?
Kullar herşeyi gözetenle nasıl bir tutulur?
Zâtiyle fakir, zati itibariyle zayıf, zâtiyle aciz, zâtiyle muhtaç ve kendisine zâtından ancak "yokluk" bulunan ile zati itibariyle zengin, zâtiyle güçlü ve zenginliği, kudreti gücü, özgürlüğü, cömertliği, ihsanı bilgisi, rahmeti, mutlak ve tam kemâli zatının gereklerinden, ayrılmaz parçalarından olan Zat nasıl bir tutulur?
Bundan daha çirkin zulüm, bundan daha haksız hüküm var mıdır?
Zira kullarıyla hiçbir denkliği ve yakınlığı bulunmayan Allah (c.c.) onlarla denk, eşit tutulmuştur. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"Hamdolsun o Allah'a ki, gökleri ve yeri yarattı, karanlıkları ve aydınlığı var etti. Yine de inkarcılar, Rabblerine (başkalarını) denk tutuyorlar." (En'am, 1)
Evet...
Müşrik gökleri ve yeri yaratan, karanlıktan ve aydınlığı var edeni kendisi ve başkanı için yerde ve göklerde zerre kadar bir şeye zahire olamayana denk tutmuştur.
En büyük ve en çirkin zulmü-haksızlığı içeren bu "denk kabul etme" ne de garip!

İBNİ KAYYİM EL CEZVİYYE

Prof. Dr. Sinsi 07-17-2012 07:19 AM

Esmaların Tecellilerin Ortaya Çıkma Süresi
 
birşeyi bilmek ile yaşamak çok farklıdır.. yani teori ile uygulama gibi şu an ki eğitim sisteminde.. hep teori hep ezber.. bildigimiz şeyler cercevesinde yasıyoruz.. anamız babamız müslüman diye bizde müslümanız tamamne gizil (örtük ) öğrenme.. bilemiyorum ama sonradan kendi iradesi ile müslüman olan insanlar olur ya (Allah üzerlerinde ki hali arttırsın.) onlara imreniyorum.. kendi irade ve istekleri ile (tabi ki Allah ın rahmeti ve merhameti ile) müslüman olup secde etmek oruç tutmak bambaşka.. işte tahkik.. ya biz.. bi düşünün samimi olarak.. kalp gözü demeyelimde.. bizi Allah a yaklaştıracak güzel olayla yaşansa şu an ki namazla o namaz bir olur mu sizce...


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.